info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Türk Baharı aslında çoktan başlamıştı
14/07/2013 Köşe Yazısı 97
Komünizmin inkırazına kadar Batıyı komünist tehlikeden koruyan kalkan olarak görülen İslam, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından Batının yeni düşmanı ilan edilmiştir.BOP sürecinde ilk defa karşılaştığımız "ılımlı İslam" terimi, Hıristiyan dünya karşısında etkisiz hale getirilen yani içi boşaltılmış İslam'ı ifade etmektedir.1980'li yıllarda CIA'nin "Yakın ve Güney Asya Bölgesi Milli İstihbarat Şefi" olarak görev yapan Graham Fuller, "Siyasal İslam'ın Geleceği" isimli kitabında, Amerika'nın dış politikasında en önemli hedeflerinden birinin İslamcı ancak aynı zamanda liberal bir "İslami reformu" teşvik etmek olduğunu belirtmiştir. Fuller, kitabında bu teşvik için Okyanus ötesi ile bağlantılı bir cemaatin ismini vererek, reform için desteklenmeleri gerektiğinin altını çizmiştir.Bugün ılımlı İslam, İslam dünyasındaki Batı yanlısı liberal hareketleri ifade etmektedir.Türkiye'nin ılımlı İslam'la tanışması, BOP eşbaşkanlığı sonrasındadır.2000'lerin başında, bu manada "model ülke" olarak ilan edilen Türkiye, ülkemizden yükselen tepkiler üzerine, "demokratik ortak" vasfına sokulmuştur.Genelkurmay'ın tepkisi ve Nisan 2004'te Washington'da yapılan Amerikan Türk Konseyi toplantısında bir konuşma yapan dönemin Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu'nun "Türkiye bir İslam devleti değil, laik bir ülkedir" şeklindeki sert uyarısı üzerine, ABD yetkilileri bu tanıma dayalı 'model ülke' söyleminden vazgeçerek, 'demokratik ortak' ifadesini kullanmaya başlamıştır. Ancak amaç değişmemiştir. Demokratik ülke Türkiye, bu tarihlerden sonra İslam'ın özü olan Ehl-i Beyt temelli İslam inancını bir kenara bırakmıştır. Dinlerararası diyalog faaliyetleri, dışarıdan desteklenen cemaatin çalışmaları ve gelen iktidarların ve sessiz kalan muhalefetin tavrı ile ılımlı İslam anlayışı Türkiye'de siyasete de hâkim olmuştur.Zaten, ılımlı İslam hakkındaki bir tanımlama: "Amerika'nın İslam coğrafyasında sömürgeciliğe karşı İslam'la siyasi bilinci, yer yer de fiili mücadeleyi doğuran oluşumlara karşı geliştirmek istediği yeni bir 'İslam formülü'" olduğudur.Esas Türk Baharı da bundan sonra başlamaktadır ve yaşanan gelişmeler BOP'un hayata geçmesi içindir.Yani Türk Baharı Müslüman - Türk kimliğinin inkıraza uğraması, BOP ile birlikte gelişecek hareketin Türkiye ayağında, ılımlı İslam sayesinde Türk vatandaşlarının duyarsızlığı ve çaresizliği demektir. Bu baharla, kimliğinden ve bağımsız siyasetinden tamamen koparılan bir Türkiye'den bahsedilebilir.Bir ayağı, "Müslüman - Türk kimliğinin inkırazıdır" dedik. Bu süreçte, Anadolu'daki birlik harcı olan Müslüman - Türk kimliği, Ehl-i Beyt çizgisinden uzaklaşmış, ılımlı İslam zihniyeti ile yeni bir hal almıştır.Oysa "Ehl-i Beyt çizgisi birlik harcımız" idi.Hünkâr Hacı Bektaş, Anadolu'daki etnik grupların Türk - İslam kardeşliği ile bir araya toplanmasını sağlamış, çözülmenin önünde bir set olmuşken maalesef bugün bu anlayış rafa kaldırılmıştır.Türk Baharı'nın ikinci ayağı, ılımlı İslam zihniyetinin siyasete nüfuzu ile tamamlanmak istenmiştir. Kürtlere hak vermek adına ortaya atılanlar da bu manada değerlendirilebilir.Yapılan icraatlar, Kürt kardeşlerimiz arasında PKK'nın meşrulaşmasına neden olmuş ve bu da milli ve dini bütünlük içindeki Türk kimliğimizi zedelemiştir.Gelişmeler bilerek veya bilmeyerek Türkiye'nin bölünmesi için atılan adımlara destektir.Madem ülkemizin bölünmesi batının asıl maksadıdır,  Müslümanların ve PKK içindeki Kürt vatandaşlarımızın Ehl-i Beyt nefesi etrafında bir olması zaruridir.PKK üzerinden yapılacak bölünme senaryoları için panzehir, Kürtlerin samimi Müslüman olarak, Ehl-i Beyt çizgisinde birleşilmesidir.Dini ve milli birliğimizi ancak Ehl-i Beyt açılımı ile temin edebiliriz, Şii - Sünni atışmasının önüne ancak Hünkâr'ın izlediği Ehl-i Beyt kalkanı ile geçebiliriz.Bizler, Ehl-i Beyt'in tanıtılmasına bu manada inandık.Nuh'un Gemisi gibi kurtuluşun tek yolu olan Ehl-i Beyt açılımı, ahiretini kurtarmak isteyen insanımıza gerçek İslam'ın kurallarını öğretecektir. Bu, günümüz şartlarında imanı korumanın yegâne yoludur.Toplum bazında da kitleler arasında Şii - Sünni kavgasını önleyecektir. Bireylerin akaidinin korunması ve devletin devamı için Ehl-i Beyt kongrelerini bu sebeple organize ettik. Kongreler, Türkiye - Suriye çatışmasına ve içerideki Şii - Sünni gerginliğine set oldu. Bir yandan milletimizin manevi istikametine yol gösterirken, diğer yandan Alevi - Sünni kardeşliğini temin ettik.Bu sayede, ülkemizde siyaset yoluyla başardıkları Türk Baharı'nın ayaklarının oturduğu zemin ciddi bir deprem geçirmeye başladı.Türk Baharı ile bölünme, uygulamada akil kişilerin verdiği raporla akamete mahkûm kaldı.Zira bu süreç yasalar yoluyla Türkiye'yi bilerek veya bilmeyerek bölme hareketi idi.Başardığımız Ehl-i Beyt açılımı ile Ehl-i Beyt'in akaidi etrafında bir olmanın gerekliliğine toplumu inandırdık. Ancak siyasette iktidar olmayan bizlerin zorluğu gaflete kurban edilen siyasetin cinayetlerinin önüne geçebilmemize engel olmuştur.Mecliste yer almadığımız için siyasi manevra gücümüz sınırlı kalmıştır.Ne hazin tecellidir ki, her türlü inanç ve kanaat sahibini Meclise koyan millet iradesi sadece bizi Meclisin dışında bırakmıştır.Gelinen noktada, ya Türk Baharı bizim aleyhimize önemli bir yol katedecek ya da millet gerekli dersi alarak BTP'yi Meclisle buluşturacaktır. Bu buluşma Türk Milleti'nin ve Türkiye'nin yeniden dirilişi olacaktır.Yol ayrımındayız. Ya Türk Milleti Ortadoğu'daki oyunların bir parçası olan ılımlı İslam'ın etkisi ile Türk Baharı'nı yaşamaya devam edip tarihin tozlu sayfalarına defnedilecek yahut başını kaldırıp dimdik Ehl-i Beyt anlayışı ve yaşayışı ile dünyanın ve kendinin ümit ışığı olacaktır.Önce Avrupa'nın sonra Amerika'nın fevkinde dünyanın en güçlü milleti ve de devleti olacaktır.