info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Globalizmin karşısında Milli Devlet
06/03/2012 Köşe Yazısı 108
Ulus devlet varlığını ve devamını milli politikalardan alır. Globalizmin hakim olduğu mevcut düzen içinde millileşmenin önüne geçmenin çeşitli yolları uygulanmaktadır.
Bunlardan birisi, ulus devletin sahip olduğu yetkileri beynelmilel örgütlere devrettirmektir.
BM eski Genel Sekreteri Butros Gali bir beyanatında bu durumu şöyle izah etmiştir: “Globalleşme sürecinde ulus - devlet, yetkilerinin bir çoğunu bir taraftan uluslararası kuruluşlara, diğer taraftan da yerel otoritelerle paylaşmaya mahkum edilmiştir. Bir zamanlar ulus devletin sorumluluğu içinde yer alan savunma, ekonomi yönetimi gibi pek çok alan artık büyük ölçüde IMF, Dünya Bankası, NATO ve BM gibi uluslararası kuruluşlar veya bölgesel düzeydeki siyasi ve ekonomik birliklerle, Avrupa Konseyi, Avrupa Merkez Bankası gibi kuruluşlarla koordine edilmektedir.”
Günümüzde globalleşmenin adı konmamış kurallarına biz de yabancı değiliz.
Merkez bankalarının hükümetlerden bağımsız hale getirilmesi, özelleştirme ile en çok kar getiren devlet kurumlarının bedava denilebilecek fiyatlarla satılması, faiz gelirlerinden kar alınmayarak devletlere para satan global firmaların karına kar katılması, tahkimin kabul edilmesi ile global firmalara ve paralarına bağlı bir yatırım modelinin benimsenmesi ekonomik sahada karşılaşılan kurallara örnektir.
Merkezi yönetimin yetkilerinin yerel yönetimlere devredilmesinin tavsiye edilmesi, AB örneğinde gördüğümüz başta egemenlik olmak üzere siyasal ve hukuki hakların uluslararası örgütlere devredilmesi siyasi sahadaki yaptırımlara örnektir.
Dinlerarası diyalog benzeri projeler ile milletlerin inancının değiştirilmesi ve milli dirençten yoksun hale getirilmesi, İngilizce eğitim ve öğretimin tavsiye dilmesi, yabancı kültürlerin propagandasını yapan her türlü yayının önünü açmak kültürel sahada karşılaşılan taleplerdendir.
Ulus devletlerin parçalanması için istismar edilen değerlerden biri de etnik farklılıklardır. İnsan hakları adı altında azınlık hakları kavramı gündem edilerek, etnik farklılıkların kavga unsuru olarak algılanmasına çalışılmaktadır.
Etnik farklılıkların kavga sebebi olarak öne sürülmesi ile, devletlerin birlik ve beraberlikleri zayıflatılmakta, iç çatışmalara zemin hazırlanmaktadır.
Gelinen noktada sömürüye ve işgale hazır halklar ve varlığını devam ettirecek kuvveti kalmamış devletler ortaya çıkmaktadır.
“Sosyal Devlet - Milli Devlet” tezinde bu sebeple “ulus devlet anlayışı” korunmaktadır. Amacımız devletleri ve milletleri globalizmin etkisinden ve işgalinden koruyabilmektir.
Milletlerin kaynaklarını ve kimliklerini muhafaza ile devletlerin uluslararası alanda varlığını devam ettirmesine katkıda bulunmak tezimizin gayelerindendir.
Burada milli devlet tezinin dünya ile kurulacak ilişkilere karşı olmadığının da altını çizmek gerekir.
Ancak devletler arasında uluslararası hukuk kuralları ve mütekabiliyet esasları çerçevesinde, kendi değerlerini muhafaza ederek teknolojik, siyasi, ekonomik ilişkiler kurulması desteklenmektedir.
Aslında “uluslar üstü kuruluşlar”ın veya diğer ülkelerin, devletlerin yapılanmalarına müdahil olmaları, içeride özerk kurumların varlığı ve sivil toplum örgütlerinin dış desteklerle yönlendirilmeleri, çağımız demokrasilerinin tam olarak hayata geçmesine de engeldir. Bu manada “Sosyal Devlet - Milli Devlet” tezi, sömürüden uzak bir bağımsızlığın, demokrasinin, devletin ve milletin bir ve beraber yaşayabilmesinin, tüm dünyaya açık olmasına rağmen hiçbir dış güce ihtiyaç duymadan kalkınabilmenin adıdır. 
Editörün Seçtikleri