Global kuşatma ve Türkiye
Türkler, tarih boyunca kurdukları devletlerle hakimiyetleri altına pek çok halkları toplamış, dünya dengelerine yön vermişlerdir.
Orta ve Kuzey Avrupa içlerine kadar ilerleyen Oğuz boyları, Büyük Roma'yı yıkan, Çin'e kadar sınırlarını genişleten Hunlar, 600 sene 3 kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu bunlara örnektir.
Ecdadımız, İslamiyeti kabullerinden sonra tevhide dayalı fetih anlayışıyla girdikleri bölgelerde can, mal, namus emniyetinin teminatı olmuş, egemenlikleri altındaki halklara din ve vicdan hürriyeti başta olmak üzere her türlü özgürlükleri sonuna kadar tanımıştır.
Dinimize hizmette baş olan bir millet, Haçlı zihniyetine karşı siper vazifesi yapmıştır.
Bilindiği gibi Haçlı ittifakları Hıristiyan dinini alet ederek, azgelişmiş halkları sömürgeleştirme hareketidir.
19. yüzyılın sanayi devrimi ve nüfus patlamasıyla hız kazanan sömürgecilik anlayışında başı çeken ABD, Japonya, Almanya ve İtalya o tarihlerde 43 milyon kilometrekarelik bir alanı egemenlikleri altına almışlardı.
20. yüzyılda da aynı gayeyle milletimiz üzerine yürümüş ama 1919-1923 yılları arası verdiğimiz Kurtuluş Savaşımızla bu emellerini elde edememişlerdi. Kurtuluş Savaşımız emperyalizme karşı sömürge devletlerde "ulusal bağımsızlık" fikrini uyandıran bir ilktir.
Tarihten gelen liderlik ve bağımsızlık vasıflarımız bugün ABD'nin ve Batının üzerimizdeki hesaplarının önündeki en önemli engellerdir.
ABD eski Başkanı Bill Clinton'ın yaptığı bir konuşmasında; Batının değişmeyen zihniyetini açıkça anlıyoruz: "20.yüzyılın ilk 50 yılı Osmanlı İmparatorluğunun mirasının paylaşılmasının yol açtığı değişikliklerle geçti. 21. yüzyılın ilk 50 yılı da Türkiye'nin alacağı doğrultuyla şekillenecektir. Türkiye modelinin hem İslam dünyası, hem bulunduğu bölge, hem de Avrupa için çok büyük etkileri olacaktır."
Bugün milletimiz 1919'da emperyalist güçlere karşı verdiği başkaldırış mücadelesini, 21. yüzyılda da yapabilirse global güçlerin elinden kendini kurtaracaktır.
İhtiyacımız olan 1919'un istila ortamında yaptığımız gibi bir ve beraber olarak tek yürek tek bilek hareket etmemiz, lider ülke olabileceğimiz inancıyla kendi değerlerimize dönmemizdir.
Orta ve Kuzey Avrupa içlerine kadar ilerleyen Oğuz boyları, Büyük Roma'yı yıkan, Çin'e kadar sınırlarını genişleten Hunlar, 600 sene 3 kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu bunlara örnektir.
Ecdadımız, İslamiyeti kabullerinden sonra tevhide dayalı fetih anlayışıyla girdikleri bölgelerde can, mal, namus emniyetinin teminatı olmuş, egemenlikleri altındaki halklara din ve vicdan hürriyeti başta olmak üzere her türlü özgürlükleri sonuna kadar tanımıştır.
Dinimize hizmette baş olan bir millet, Haçlı zihniyetine karşı siper vazifesi yapmıştır.
Bilindiği gibi Haçlı ittifakları Hıristiyan dinini alet ederek, azgelişmiş halkları sömürgeleştirme hareketidir.
19. yüzyılın sanayi devrimi ve nüfus patlamasıyla hız kazanan sömürgecilik anlayışında başı çeken ABD, Japonya, Almanya ve İtalya o tarihlerde 43 milyon kilometrekarelik bir alanı egemenlikleri altına almışlardı.
20. yüzyılda da aynı gayeyle milletimiz üzerine yürümüş ama 1919-1923 yılları arası verdiğimiz Kurtuluş Savaşımızla bu emellerini elde edememişlerdi. Kurtuluş Savaşımız emperyalizme karşı sömürge devletlerde "ulusal bağımsızlık" fikrini uyandıran bir ilktir.
Tarihten gelen liderlik ve bağımsızlık vasıflarımız bugün ABD'nin ve Batının üzerimizdeki hesaplarının önündeki en önemli engellerdir.
ABD eski Başkanı Bill Clinton'ın yaptığı bir konuşmasında; Batının değişmeyen zihniyetini açıkça anlıyoruz: "20.yüzyılın ilk 50 yılı Osmanlı İmparatorluğunun mirasının paylaşılmasının yol açtığı değişikliklerle geçti. 21. yüzyılın ilk 50 yılı da Türkiye'nin alacağı doğrultuyla şekillenecektir. Türkiye modelinin hem İslam dünyası, hem bulunduğu bölge, hem de Avrupa için çok büyük etkileri olacaktır."
Bugün milletimiz 1919'da emperyalist güçlere karşı verdiği başkaldırış mücadelesini, 21. yüzyılda da yapabilirse global güçlerin elinden kendini kurtaracaktır.
İhtiyacımız olan 1919'un istila ortamında yaptığımız gibi bir ve beraber olarak tek yürek tek bilek hareket etmemiz, lider ülke olabileceğimiz inancıyla kendi değerlerimize dönmemizdir.
Editörün Seçtikleri