info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Yenimesaj Gazetesi İstanbul Milli Kahramanları Anma Programı / 15 Eylül 2013

    Neler Okuyacaksınız

Eğitim Öğretimde Asıl Maksat İnsan Kimliğini Yetiştirmektir

Çok kıymetli İstanbullular, sevgili arkadaşlarım, üstadlarım, evvela hoş geldiniz. Ekranları başında bizi seyreden aziz Türk milleti, hepinizi saygı, sevgi, hürmetlerimle selamlıyorum. Sevgili arkadaşlar uzun zamandan beri, “hocam saat sekiz civarında konuşmaya başlarsanız hemen hemen Türkiye’nin tamamı sizi takip eder” diye bana söylemişlerdi. Bende onlara “benim elimde değil, bu sizin elinizde. İstediğiniz zaman çıkartırsınız, biz de konuşuruz” dedik. Şu anda bakıyorum saat sekiz civarı. Yani bu demektir ki inşallah “Türkiye buraya kilitlendi.” 
Sevgili kardeşlerim, biz sohbet yapacağız. Yani böyle bir miting havası değil. Yarın Allah nasip ederse Türkiye milli eğitiminin okullarını, orta dereceli okullarını açacak. Çocuklarımız da eğitime yarından itibaren başlayacaklar. 2013-2014 yılı öğretim ve eğitim yılına. Ben eğitim hususunda çok konuşacak değilim. Ancak AK Partisi'nin uyguladığı sisteme birkaç cümle atfederek geçeceğim. AK Partisi maalesef eğitim ve öğretimi bilmiyor. Yazboz tahtası gibi her sene bir uygulamayla şu ana kadar onlarca uygulama ortaya koydu. Ne öğrenci işin farkında oldu, ne öğretmen meseleyi anladı. Arkadaşlar eğitimde öğretimde asıl maksat insanı yetiştirmektir. İnsan kimliğini yetiştirmektir. Biz Türk olduğumuza, Türk milletine ait bir birey olduğumuza göre o zaman “bir Türk hanımefendisi, bir Türk beyefendisi nasıl olmalıdır?” Bu kimlik eğitim yoluyla. Ta ilköğretimden itibaren verilmeli, üniversiteden sonra da onu hayatına geçirmelidir. Böylece kişiliğini, kimliğini tamamlamış, yani eğitimini almış insana da öğretim yoluyla siz istediğiniz bilgiyi yüklersiniz. O kişilik toplumun yararına, milletin yararına, devletin yararına kazanılmadıktan sonra hangi bilgiyi ona yüklerseniz yükleyin, hiçbir faydası olmaz. Şu anda maalesef AKP iktidarında yapılan icraatlar bu hiçlikten ibaret. Allah bunlara akıl izan versin de bu yıl itibariyle güzel bir eğitime başlasınlar. Ve bu yeni eğitim dönemi yavrularımıza, milletimize hayırlı, uğurlu olsun. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti İçki Masasında Değil, Bir Bektaşi Dergâhında Kurulmuştur

Şimdi haberlerde çıktı, böyle sohbet dedik ya, haberlerde çıktı neymiş, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti içki masalarında kurulmuş.” Bilmem arkadaşlar bu konuya temas etti mi. Tabii bunu daha önce zikretmiyorlardı. Biz bunların putunu kırdık. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sevgili arkadaşlar, bunu bendenize anlatan Bektaşi Tarikatı'nın önderlerinden şu anda Hacı Bektaş'ta sağ olan Arife Anamız. Aynısıyla size ifade ediyorum. 
Mustafa Kemal Atatürk, Hacı Bektaş'a gelerek, efendim, bu dergâhın önderi ve başı olan, Mürşid-i Kamil'i olan Cemalettin Çelebi Efendi Hazretleri ile beraber tam üç gün kaldı. Nerede kalmış? Hacı Bektaş dergâhında. Kiminle kalmış? Cemalettin Çelebi Efendi Hazretleri ile. Kim kalmış? Mustafa Kemal Paşa Hazretleri. 
Sevgili arkadaşlar, orada kaldılar. Mustafa Kemal'e, “ne rüya görürsen, lütfen bana anlat”, diye Cemalettin Çelebi soruyor, söylüyor. Ve gördüğü rüyayı da sabahleyin ondan dinliyor. “Ne gördün” diyor. “Bir yerdeyim” diyor, “elimi bir böyle boş bir yere atıyorum. Kol, dirseklerime kadar kanlar içerisinde kalıyorum. Annem de, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz ‘in, bir altın tepsi içinde efendim, kendine bir tesbih, bir Kur'an-ı Kerim hediye ettiğini söyledi” diyor. Bunun üzerine, Cemalettin Çelebi Efendi Hazretleri buyuruyor ki: “E müjdeler olsun, savaşı, kazanacaksın ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuracaksın.” Karar orada veriliyor arkadaşlar. Cumhuriyetin kararı Cemalettin Çelebi Efendi Hazretleri'nin dergâhında Mustafa Kemal Atatürk'le beraber üç gün beraber kalıyorlar. Hiçbir dervişanı içeri almıyorlar. Özel görüşmeler üç gün sürüyor. “Sonunda devleti kuracağız” düşüncesi ve inancıyla dergâhtan çıkıyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu arkadaşlarımızın iddiası gibi içki masasında değil, bir Bektaşi dergâhında kurulmaya karar veriliyor. 
Geçenlerde arkadaşlar Hacı Bektaş'a gittik. Hacı Bektaş'ta tanıdığım, sevdiğim, hürmet beslediğim Hayrullah Efendi onu ziyaret ettim. Aile efradını ziyaret ettim. Bizi hoş karşıladılar. Cemevi’nin tam beş metre sol tarafında arkadaşlar Mustafa Kemal Atatürk'ün Hacı Bektaş'a gelip kaldığı ev bana gösterildi. Hayrullah Efendi'nin babasına ait evde de Mustafa Kemal geliyor, orada misafir oluyor. Yani benim kaldığım evin daha doğrusu Cemevi’nin hemen beş metre sol tarafında bizim kaldığımız yerinde takriben üç metre; birbirine zaten paralel yerler. Yani kısaca Mustafa Kemal'in yeri Hacı Bektaş dergâhı. Oğlum çatlasan da, patlasan da bu devletin temeli Müslüman Türk milletine aittir. 


Türk Kimdir?

Şimdi, beni neşelendirdiniz siz. Şimdi peki bu “Türk kimdir?” Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Türk dediği insanlar kimdir? Gelin biraz da bunu irdeleyelim. Hacı Bektaş Allah rahmet eylesin, şefaatinden Cenâb-ı Hak mahrum eylemesin. Horasan'da yetişmiş Horasan erenlerinden, Ahmet Yesevi Hazretleri'nin yetiştirdiği büyük bir insan-ı kâmil. Ahmet Yesevi, İmam Ali’nin “Muhammed” diye bir oğlu var, Hz. Fatıma'nın dışında evlendiği ismini bilemeyeceğim kusura bakmayın, annemizden “Muhammed” ismindeki hanımdan doğan çocuğun adı “Muhammed.” Ve bu efendim biliyorsunuz şeyde Kerbela'dan sonra İmam Hüseyin'in bütün evlatları ve torunları Maveraünnehir bölgesine ve Horasan'a hicret ediyorlar. Horasan ve Maveraünnehir enteresan Müslüman olmayan Türklerin yatağı. Gidiyor orada Türkleri Müslüman ediyorlar. Kim? Ehl-i Beyt sülalesi. Yani İmam Hüseyin'in torunları, evlatları oradaki insanları Müslüman ediyorlar. Horasan'da Maveraünnehir bölgesinde Müslümanlar böyle öbek öbek hepsi birbirine haber vermek suretiyle Müslüman oluyorlar. İşte içlerinde bunların “Hoca Ahmet Yesevi” denilen, İmam Muhammed'in soyundan bir insan oradaki dergâhta Hacı Bektaş'ı, hünkârı yetiştiriyor. İrşad ekibi hazırlıyorlar, Anadolu yaylasına gönderiyorlar. 
Arkadaşlar elinize haritayı alıp bakarsanız en az yedi bin kilometrelik bir yol. O gün uçak yok, otobüs yok, tren yok, ne var? At var efendime söyleyeyim merkep var, daha katır var. E zannıma göre onların o vasıtaları da yok. Tabanvayla taa yedi bin kilometreyi yürüyerek Hacı Bektaş'a geliyorlar. Orada mekân tutuyor Hacı Bektaş. Ve geldiği yerde, coğrafyadaki insanlar da annesinin sülalesi olan Türkmenler, Türkmen Türklerinden. Şu işe bakın, Allah'ın cilvesine bakın. Hacı Bektaş onların Türkmen Türklerinden olduğunu öğrenince seviniyor. Gece gündüz uğraşıyor ama hiçbiri Müslüman değil. Üstelik ahlaki yapıları çok bozuk. Gece gündüz onları uğraşıp Müslüman ettikten sonra tertemiz nefislerini tezkiye ederek terbiye ediyor. Bu eşkıya sürüsünden Hacı Bektaş'ı veli, “Mürşid-i Kamil” dediğimiz insanları yetiştiriyor. Bu olmamış bir olay. 
Arkadaşlar İslam tarihini biraz bilirim. Yani böyle bir şey olmamış hiç insanlık tarihinde. Allah bunu Hacı Bektaş'a nasip etmiş. Hacı Bektaş bunlardan bir irşad ordusu kurdu. İşte o coğrafyanın tamamında Anadolu'da; Keldani, Yezdani, Süryani, Rum'u, Ermeni’si, Laz'ı, Çerkez'i, Boşnak’ı, Arap'ı, Kürt'ü otuz altı tane etnik grubu İslam medeniyetiyle, İslam maneviyatıyla, İslam kültürüyle yoğuruyor, yoğuruyor, yoğuruyor bütün bunların adına da “Müslüman Türk” diyor. İşte Müslüman Türk bu. Sevgili arkadaşlar, bu manayı en güzel içimizde bilen merhum Mustafa Kemal Atatürk'tür. Niye? Lozan Anlaşması'nda Amerikalılar diyor ki, “siz Kürtlere haklarını vermeniz lazım.” Mustafa Kemal İnönü'ye telgraf çekiyor. De ki, “Kürtler ayrı bir millet değil, onlar da Müslümandır, Türk milletidir” diyor. Arkadaşlar, “Ne mutlu Türk'üm” diyenin özünde İslam, İslamoğlu İslam vardır. Bugün, bugün maalesef Türkiye, İslam olanlarla olmayanın savaşını veriyor haberiniz olsun. Bu kimliği inkâr etmek demek, İslam'ın karşısına “Lât’ı, Uzzâ’tı, Menât’ı koymak” demektir. Ama Allah'ın izniyle, nasıl o gün Hacı Bektaşi Veli o yaylada bütün insanları yoğurdu, bir elin parmakları gibi kardeş yaptıysa, işte sizlere de bu düşüyor. Var mısınız bunu yapmaya? Var mısınız? 

Esad, Tertemiz Bir Müslümandır

Evet, sevgili kardeşlerim, konuşacak çok şey var da ister istemez bu Suriye meselesi, hem gönlümüze hem dilimize takılıyor. Allah'ım, kalktılar “savaşta savaş.” “Niçin savaşacaksın? Söyle bakalım.” Efendim, orada ciddi bir katliam olmuş. Bu katliamda kadınlar, erkekler, çocuklar öldürülmüş. Bunlar da mazlumlar safına geçmişler. Bunların intikamını almak istiyorlar. Yalancının… Ya sen katliam... Sen, merhamet kim? Sen kim? Merhamet kim? Sen kim? Hayatta seni hiç merhamet tanımamış ki ya. Sen nasıl merhametli olabilirsin? Bir buçuk milyon insanın kanı Irak'ta dökülürken neredeydin sen? Amerikalı'yı oraya davet eden sen değil miydin? Irak'taki bir buçuk milyon insanın ölümüne sebep sen değil misin? Altmış bin Müslüman kadının ırzına tecavüz edildiği zaman “biz kahraman Amerikan ordusunun askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ediyoruz” diyen sen değil misin? Hangi şereften, hangi haysiyetten, hangi imandan, hangi dinden bahsediyorsun? 
Sevgili arkadaşlar, Suriye konusu da aynı. Ben Suriye'yi çok iyi bilen insanım. Çok çok iyi bilen. Biz yeni Şam'da oraya yerleşmek için işte gittik arsalar arıyorduk, inşaat işleri yapacaktık. Yine bu iktidarın hilesi bize mani oldu. Onu sonra özel sohbetlerde konuşuruz. Esad'ın bunlar gibi şeytani bir fikri aklı yok. Yirmi iki tane bakanlığı var. Esad'ın yirmi iki bakanının yirmi bir tanesi Sünni'dir. Bir tanesi Alevi, bir tanesi Şii, yirmi bir tanesi Sünni'dir. Ve Hanefi fıkhıyla Suriye'yi idare ediyor sevgili arkadaşlar. Hani bunlar şeriatı getirecekti, İslam'ı getirecekti. Şimdi dava ediyorlar, “laik demokratik hukuk devletini Suriye'ye getireceğiz” diye. Allah nasıl insanın içini dışına vuruyor, görüyorsunuz. 
Sevgili arkadaşlar, bunların öyle,” yok Esad şu cinayet işlemiş”, öyle bir şey yok. Ve Türkiye'de teröristleri maalesef besliyorlar, yetiştiriyorlar. Silah ve teçhizatıyla beraber Suriye'ye gönderiyorlar. Orada gözü kanlı olan bir annenin evladını buradan Suriye'ye maalesef geçit verdirilen terörist yapıyor. Orada kundaklamayı yapan terörist yapıyor bu işi. Esad'ın böyle işleriyle işi yok, adam eşkıya değil. Adam tertemiz bir Müslüman. Neymiş? “Esad Şii’miş. Şiilerin ölümü de farzmış, vacipmiş.” Allah senin dilini kurutsun inşallah. 

Her Müslümanın Ehl-i Beyt’i Sevmesi Farz-ı Ayndır

Şii ne demek sevgili arkadaşlar? Şii ne demek? İmam Ali'yi seven demektir. E o zaman ben Şiilerin başıyım, ben İmam Ali'yi çok seviyorum. Sevgili arkadaşlar, ben çok seviyorum da siz sevmiyor musunuz? Şimdi bakınız bu konuda Cenâb-ı Hak bakınız ne buyuruyor. 
Esteuzubillah “Ey Ehl-i Beyt, yüce Allah sizden her türlü günahı, haramı, fenalığı, çirkinliği, basitliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak ister.” Bak, “Veyutahhirakum tathîrâ” ayeti. (Azhâp Suresi, 33. Ayet) “Tertemiz.” Kim bu Ehl-i Beyt? İşte Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin. Şimdi “Allah'ın tertemizdir” diye beyan ettiği insanı sevmek gerekir mi gerekmez mi? Gerekir mi? Korkmayın. Gerekir mi? Tamam. Şimdi arkadaşlar onun için biz bunları çok seviyoruz. Allah Rasulü ne buyuruyor? “Ben ilim şehri, Ali kapısı.” Haydar Hoca da Ali'nin kapısının mandalı, haberiniz olsun. Ben samimi diyorum. Eğer o mandal olmasa ya kırk tane eser bu kadar işin arasında yazılır mı? Soruyorum size? Ben ilim adamıyım. Her şeyi biliyorum. Her şeyi derken bu işi bilirim. De ki “ben peygamberliğimi tebliğe karşılık sizden. Ehl-i Beyt’imi sevmenizden başka hiçbir ücret istemiyorum.” Bizim bir tek borcumuz var. O da nedir? Ehl-i Beyt’i sevmektir bu ayete göre. 
Kimdir bu Ehl-i Beyt? Sayalım tekrar. Hazreti Fatıma, İmam Ali, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin. Ha bu Ehl-i Beyt bunlar. Peki bunları sevmek nedir, bu ayeti kerimeye göre? Farzdır. İmam Şafii Hazretleri buyuruyor ki “bu ayete göre her Müslümanın Ehl-i Beyti sevmesi farz-ı ayndır! ” Bitti. Yani “ben severim sen sevmezsin” yok. Hepimiz sevmeye mecburuz. Kalbinde karanlık noktalar olanların içine düştüğü badire işte bu dehlizdir. Onlar sevemedikleri için karşılarını aldılar. Onlara husumet besledikçe de Allah belalarını veriyor, küfürlerini arttırıyor. Bunu böyle bilesin. 
Hazreti Fatıma'nın burada çok üstün bir hali var ve ona ihtiyaçları olduğu ve kendi canları çektiği halde Allah rızası için yiyeceklerini yoksula ve yetime ve esire yedirdiler. Hazreti Fatıma oruçtu. Evinde bir şey yok. Hazreti Ali gidip alıyor işte çörek neyse getiriyor. Kapıya iftar vakti bir tane sâil geliyor. Allah Allah! Ya bu kadar cömertlik de fazla arkadaşlar. Yani bunu mantık almaz ki. Bunu mantık idrak edemez ki. Nasıl olabilir? İkinci gün geliyor aynı. Üçüncü gün arkadaşlar iftar etmeden Hazreti Fatıma anamız elindekini yetime, fakire, esire hibe eden insandır. Allah şefaatinden mahrum eylemesin. İşte işte sevgili kardeşlerim Ehl-i Beyt bu mananın bu zirvenin ve peygamber ailesinin adıdır. Onun için öyle ileri geri konuşmak. Onun duasını alıp yola çıkanların önüne çıkmak Allah muhafaza etsin son derece yanlıştır. Mustafa Kemal Paşa bunu gördüğü için o dergâhtan yola çıktı. Ve düşünebiliyor musunuz arkadaşlar? O yokluk içerisinde o eziyet, o, bir taraftan seni imparatorluk takip ediyor. Bir taraftan hakikaten açlık, yokluk, kıtlık seni takip ediyor. Ne bileyim akşamdan sabaha yiyeceğin yok. Bir sefalet içinde Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruyorsunuz. Bu Allah'ın lütfu değil de nedir sevgili arkadaşlarım? 

Mustafa Kemal Atatürk İman Ehlidir

Sevgili kardeşlerim, Atatürk ile ilgili çok ciddi burada şeylerimiz var. Ancak ben, herhalde yola da çıkacağız bu akşam. Atatürk sevgili arkadaşlar onların dediği gibi “bizi de maalesef çocuk yaşlarımızdan itibaren çok yanlış batıl yollara angaje etmişlerdi ama biz elhamdülillah bu batılın bu çöpün içine girmedik. Allah bizi korudu.” 
Bakınız Atatürk fevkalade bir iman ehli. Kendisi yedi yaşında Kur'an-ı Kerim'i okumasını öğrenmiş. Sekiz yaşında hafız-ı kelam olmuş. Biliyor muydunuz? Atatürk'ün hafız olduğunu biliyor musunuz? Ne söylüyorum şu anda? Hafız ne demek? Hafız ne demek? Korkuyorsunuz. “Kur'an-ı Kerim'i ezber bilen insan” demek. İşte Mustafa Kemal Atatürk Kur'an-ı Kerim'i sekiz yaşında hıfz ediyor, hafız oluyor. Kendisine danışman olarak o günün şartlarında çok iyi bir Kur'an okuyucu “Kârî” denil buna. Kârî olan Yaşar hocayı alıyor. Onunla beraber her Ramazan geldiğinde baştan sona kadar Kur'an'ı hatmediyorlar. Yaşar hoca okuyor, Atatürk takip ediyor. Atatürk okuyor, Yaşar hoca ve arkadaşları takip ediyor. İşte Mustafa Kemal bu. Sevgili arkadaşlar, Allah rahmet eylesin burada… 
Sevgili arkadaşlar, şimdi yaşta ilerleyince unutkanlıklar olabilir. Rahmetli Atilla İlhan, rahmetli Atilla İlhan, hepinizin bildiği gibi ömrünü Avrupa'da geçirmiş. Tabii Türk kamuoyu tarafından, bazı kesimler tarafından bilinen, bazıları tarafından da hiç bilinmeyen, “Hangi Atatürk” diye bir eser yazdı, ben okudum onu. Allah rahmet eylesin, o kitap beni ayıktırdı. Sizin inandığınız “Atatürk” dediğiniz insan, bu gündemde konuşulan Atatürk değil. İşte o Atatürk benim anlattığım Atatürk şimdi. Atilla İlhan, arkadaşlar, rahmetli ve inşallah Ulusal Hareket'in, Milli Hareket'in merkezine Bağımsız Türkiye Partisi hareketi gelmiştir. Bunu böyle bilesiniz. 

Müslümanın Kanı, Canı ve Malı Birbirine Haramdır

Sevgili kardeşlerim, burada Müslümanların kanını akıtanlar, haksız yere akıtanlar, bu akşam aslında bunları, ben size bu ayet ve hadisleri okuyacağım. Aklınızda tutabildiğinizi tutun, tutamadığınızı not edin. Ve bu adamlarla karşılaştığınız zaman, “sen Allah'a, Resulüne inanıyor musun?” “Evet”, “dinle bakayım” diyeceksin, bu benim okuduğum hadisleri onlara okuyacaksınız. Bir, madde bir, hadis-i şerif, “Müslüman'a kılıç çeken bizden değildir.” Hadis, “Müslüman'a kılıç çeken bizden değildir”, anladık mı? Şimdi sınıfta ders verir gibi yapacağız bunu. İki, “Bir Müslüman'ı kasten öldüren, ebediyen cehennemliktir.” “Kasten bir Müslüman'ı öldüren, ebediyen cehennemliktir.” (Nisa suresi, 93.Ayet)  Benim eserlerde bunların kaynakları var. Küçük bir Risale “Tevhid'in Merkezi Ehl-i Beyt'tir” eserimde oradan bunları alın. 
“Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası içinde ebediyen kalacağı cehennemdir.” Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. (Nisa suresi 4/93. Ayet) Nisa suresinde bu ayet. 
“Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibidir.” (Maide suresi 32. Ayet) 
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar, birbirlerinin velileridir. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği kimseler bunlardır.”  (Tevbe Suresi, 71. Ayet) Yani iyiliği söyleyeceğiz, teşvik edeceğiz; kötülüğün zararlarını anlatacağız, men edeceğiz. Allah bunları seviyor. Buna “emr-i bi'l ma'ruf, nehy-i ani'l-münker” denir. Ve İslam'ın şartlarından biri de, Aleviliğe göre budur. Anlaştık mı arkadaşlar? Ne kadar güzel değil mi? Müminlere şefkat ve tevazu kanadını indir. (Hicr Suresi 88. Ayet) 
“Şüphesiz müminler ancak kardeştir.” (Hucurat Suresi, 10. Ayet) “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmedemez, ona hıyanet edemez, ona yalan söyleyemez, onu düşmana teslim edemez, onu yardımsız bırakamaz.” Çok mühim arkadaşlar. 
“Müslümanın diğer Müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, 1/58; Tirmizî, 1/18) Peygamberimiz veda haccında, Arafat hutbesi irad ederken şöyle buyurur: “Şüphesiz sizin kanlarınız ve mallarınız bu gününüzün ve bu ayınızın ve bu beldenizin haram olduğu gibi, birbirinize haramdır” Yani Müslümanın kanı, canı,  malı birbirine haram. (Buhârî, İlim 37; Müslim, Hac 147; Tirmizî, Fiten 6)  
“Müminlerin kanı eşittir. Onlar içlerinden en evamının bile verdiği emâna uyarlar. Haberiniz olsun, mümin kâfir mukabilinde öldürülemez. Kim bir cinayet işlerse sorumluluğu kendisine aittir; başkasını ilzam etmez. Kim bir cinayet işler veya caniyi himaye ederse Allah'ın melekleri ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun.” (Ebû Dâvûd 11, Nesâî, Kasâme 8)  
Kim “La İlahe İllallah, Muhammeden Resulullah” derse “artık onların kanları ve malları haram olur. Onların kanları Allah'ın emâna altındadır. Müslümana sövmek fasıklıktır. Onunla savaşmak küfürdür.” (Buhârî, Îmân bahsinde 36, Müslim Îmân bahsinde 116)  Dikkat ediniz, “mümini öldürmek kâfir işidir. Mümine sövmek fasıkların vasfıdır.” “Bir müminin kardeşini üç günden fazla konuşmayarak terk etmesi helal değildir.” Bakınız arkadaşlar, birbirimize de böyle kin tutamayız. 
“Adam kimdir o” diyemeyiz. Haramdır. (Câmiu’s-Sağîr, 2/1435) hadis. 
“Yüce Allah'ın her günahı mağfiret buyurması umulur. Ancak bilerek mümini öldüren veya kâfir olarak ölen kimse hariç.” Yani “Allah herkesi affeder” ama “kâfir olarak öleni affetmez, Müslümanı, öldüreni affetmez.” (Nesâî, Tahrim 1/ 7,81) Tamam mı arkadaşlar? 
“Bir müminin öldürülmesi, Allah katında dünyanın zevalinden daha büyüktür.” Yani dünya yok olsa ama bir müminin öldürülmesi onun da üstünde. Sevgili arkadaşlar, (Nesâî, Tahrim 27) 
Çok hadisler var. Şimdi bunları çoğaltabiliriz ama bu kadar size kâfi gelir. “Arifler tariften anlarlar.” Diyorum ki bu kadar vebali olan bir meselede bizi Suriye'nin başına bela yapanlara Allah izan, irfan, iman nasip etse de bu musibetten onları da kurtarsa diyorum. Bizi takip ettiğiniz için hepinize teşekkürler. Allah onları da kurtarsın yani onlar kurtulursa biz kazanırız. Niye? Bizi dinlediler, ayıktılar, ikaz oldular, irşad oldular. Oho bizim cebimiz doldu. Bundan dolayı kabul etmezler ha. 

Mustafa Kemal’in Türkiye’si, Geleceğin Türkiye’sidir

Sevgili arkadaşlar, Merhum Mustafa Kemal Atatürk öyle bir cumhuriyet kurdu ki bu cumhuriyetin yapısı üniter. “Üniter devlet” demek, az evvel bir Hacı Bektaş kimliği bahsettim ya, o karışık insanları bir millet haline getirmek demektir. Yani Hacı Bektaş'ın Anadolu'ya 1230'lu yıllarda gelip yaptığını, Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyeti kurduktan sonra kendisi yaptı. “Ne mutlu Türküm” diyene bu demek, anlaşıldı mı? Yani sade bir kavmiyetçilik değil, içinde kültür olan, iman olan, iffet olan, namus olan, şeref olan, maneviyat olan, din olan bir algılamadır Mustafa Kemal'in dediği Türklük. İşte bunun içinde Laz'ı var, Kürt'ü var, Boşnak’ı var, Arap’ı var, Türk'ü var. Her cins insan var, bunun adı tamamen Müslüman olduğu için Türkoğlu Türk'tür. Onun için, onun için Türkiye'nin bölgelerinin tamamı Türk olduğu için etnik yapıdan dolayı bir kavga bu memlekette olamaz. Atatürk bunu diyor. “Etnik yapılanmadan dolayı kavga olamaz.” Niye? Hepiniz Müslüman Türk’sünüz, adınız ne olursa olsun. Üniter devlet bu, yapılanma bu. İki, milli işte; ondan zuhur eden devlet, milli devlet, bunu muhafaza etmek. Üç, vatanın toprağı mukaddes, Türk bayrağı mukaddes, Türk istiklal marşı da mukaddestir. Devlet-millet kaynaşması, sivil-asker beraberliği, Alevi ve Sünni kardeşliği; bir bilek, bir yürek olmaya var mısınız? İşte Mustafa Kemal'in Türkiye'si, geleceğin Türkiye'si budur. Bu Türkiye'yi ayağa kaldırmaya, dünya devleti, milletini dünya milleti yapmaya var mısınız? 

Yarının Türkiye’sini Elimize Alalım, Bir Bilek Bir Yürek Olalım

Bugün Allah'ın lütfuyla bize kulak veren Rusya, 27 Şubat'ta bu fakiri dinledi. Şimdi Rusya, dünyanın merkezine geldi. Hani dün savaş çığırtkanlıkları yapanlar, niye sustular? Amerika onu çok denedi. Füzesiyle denedi, uçağıyla denedi. Baktı ki bu eski Rusya değil. Haydar Hoca'nın nefesini almış Rusya. Bizi dinliyorlar. Bizi dinliyorlar, bizi sayıyorlar, bizi seviyorlar. Saygı duyup her şeyi yapmaya. Bir hafta evvel yine oradan bir heyet geldi. Devamlı beni bırakmıyorlar. Siz neredesiniz ey milletim? Dünyanın merkezine oturan Rusya, bu hocanızı bırakmazken, siz beni niye yetim bırakıyorsunuz? İlim benim ekibimde, irfan benim ekibimde. Sevgili kardeşlerim, proje, tez, benim ekibimde. Vallahi bize Türkiye'yi teslim edin, iki yıl değil, bir yıl sonra ülkeyi tanıyamazsınız. Dünyanın en güçlü milleti, en güçlü devleti, ben yapacağım sizi kadromla. Sadece, sadece benim şahsım değil. Hiç endişe etmeyin. Ben şu anda istersem elli tane başbakan çıkartırım. Yani elli tane kabine kurarım, yanlış anlamayın. Ben dışarıda, onlar içeride. He vallahi, bunu biz yaparız. Var mısınız? 
“Eh hocam, senin desteğin yok.” Senin dilin kurusun. Oğlum sen şeytana teslim oldun be. Açlıktan, susuzluktan, sırtında giyecek elbisen yok, ayağında ayakkabın yok. Çoluk çocuğun aç susuz, dediğin lafa bak. Senin karnını doyuracak, sırtını giydirecek olan bu kadrodur. Bunu kafana koy. Ne kadar bu işi geciktirirseniz ne kadar bu işi geciktirirseniz, vallahi de billahi zararınız o nispetle artar, sonunda da “eyvah” demenin bir kıymeti kalmaz sayın başbakanın dediği gibi. Bak öyle bir terk edildi ki, öyle bir terk edildi ki, yapayalnız. Şimdi yalnızlığın şarkısı varsa, bizim Ayhan onu söylesin. İnşallah tarımı, hayvancılığı, madenciliği, sanayiyi, iş meselelerini, hatırınıza ne geliyorsa. Bakın, bugün “sağlık öyle büyük bir problem oldu ki ya” deyip de “bir şey yapsalar” diyeceğim “ulan helal olsun. İkincisini yapamadı ama birincisini yaptı.” Ya Cenâb-ı Hak öyle bir elini, kolunu, ayağını bağlamış bunların ki, her dediğinde çuvala sokuyor onları. Türk askerini mahkûm ettikleri için Allah da onları, her an mahkûm ediyor. Olay bu. Olay bu. 
Sen Türk askerinin başına çuvalı geçirirsen, Allah da senin başına gâvurla çuvalı geçirir. Evet arkadaşlar, çok güzel geçti yani. Bundan fazlası da doğru değil mi? Olmaz. Yarının Türkiye'sini elimize alalım. Onun için size çok büyük iş düşüyor. Evlerinize gitmeden arkadaşlarınıza, dostlarınıza, kardeşlerinize, yakınlarınıza gideceksiniz. Ulaşamadıklarınıza telefon edeceksiniz veya mektup yazacaksınız. Mutlaka Bağımsız Türkiye'li yapacaksınız. Ben size Allah adına söz veriyorum. Bakınız arkadaşlar, beni tanıyanlar bu sözün manasını çok iyi bilir. Vallahi de billahi de tallahi de dediklerimi fazlasıyla hayata geçireceğim. Gelin, bir bilek bir yürek olalım. Allah'a emanet olun, sağ olun, var olun. 
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir