info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumu - Bursa Atatürk Uluslararası Kongre Merkezi / 23 Ekim 2011
19/05/2025 DİNİ YAŞAM 4

    Neler Okuyacaksınız

"Sallu ala resulina Muhammed. Sallu ala tabibi kulubina Muhammed. Elhamdülillahi rabbil âlemin ve’s-salatu ve’s-selamu ala resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Euzü billahi mineşşeytanirracim, bismillahirrahmanirrahim." 

Yurtdışından gelerek bu sempozyuma düşünceleri, fikirleriyle zenginlik katan yurt içinden de kıymetli görüşleriyle bizleri aydınlatan çok kıymetli ilim heyeti, siz kıymetli dinleyenlerim. İki günden bu tarafa yoğun bir çalışmayla işin sonuna yaklaşmış bulunuyoruz. Evvela katılan bütün kardeşlerime konuşmacı yurt içinden ve dışındaki arkadaşlarıma saygılarımı, hürmetlerimi arz ediyor, ekranları başında ve bu salonda bizi takip eden Ehl-i Beyt sevdalılarına evvela şükranlarımı arz ediyor, hürmetlerimi sunuyorum efendim. 
Üç gün evvel şehit olan Mehmetçiklerimize, bugün de deprem vasıtasıyla hayatını kaybeden Van'daki mümin ve mümine kardeşlerime Cenâb-ı Hak'tan rahmet diliyor ve şehitlerimize müminî-müminât, müslimî-müslimâtın ervahine konuşmamı başlamadan bir Fatih okumamızı istirham ediyorum.
Çok muhterem Doktor Cevriye. Profesör Doktor Hazım Bey, Profesör El Hakem, Profesör Doktor Rüşen Güliyev, Selman Necefov, Profesör Doktor Dünyamali Veliyev, Profesör Doktor Zateri, Profesör Doktor Rauf Mehmedov, Profesör Doktor Hüsrem Kerimov, Profesör Doktor Amine Kermalli, Profesör Doktor Kumru Memmedaliyeva, Profesör Doktor Haydar Şaydumun, Profesör Doktor Rustem Batov, Profesör Doktor Mehmet Hayır, Profesör Doktor El Hamevi. Bu kardeşlerim yurt dışından teşrif ettiler, hoş geldiler. 
Yine yurt içinden iştirak eden hafızlarımızdan çok muhterem İlhan Tok Hhocamıza, Mustafa Yıldırım Hocamıza, Mustafa Kızılcaoğlu'na, Mustafa Uyar Hoca efendilere hürmetlerimi arz ediyorum, saygılarımı sunuyorum. 
Bursa'dan Demokrat Parti Teşkilatı'ndan eski İçişleri Bakanımız Mehmet Gazioğlu'na, Aavukat Şevket Tamaç Beyefendilere, Yusuf Öz kardeşime, Ahmet Sevinç Bey'e, Ahmet Aydın Beyefendi'ye, Nebahat Karadeniz Hanımefendi'ye, Zeki Ekrem Bey'lere ve eski Milli Eğitim Bakanı Turan Tayan Bey'e, yine Hakan Çavuşoğlu Bursa Milletvekili, yine Büyükşehir Belediye Başkanı vekili Mühsin Özkurt Beyfendiye saygılarımı sunuyorum. 
Basın mensubu Akın Göksu Beyefendi'ye, Erol Mütercimler'e, Sebahattin Önkibar Beyefendi'ye, Rana Hanımefendi'ye, Murat Hatıl Bey'e, Enver Seyitoğluna hoş geldiniz diyorum, hürmetlerimi arz ediyorum. 
Profesör Doktor Ünal Emiroğlu. Evet hocamız, hocaların hocası. Ben tebliğini takip ettim. İnşallah tebliğinden istifadeyle İmam Ali Efendimiz ‘in eserine İslam hukukunun usulü konularını oradan alarak müsaadeyle istirham ediyorum. İnşallah eserimizi aktaracağım. 
Profesör Doktor Ömer Eğercioğlu, Profesör Doktor Ömer Saracoğlu, Profesör Doktor Ata Selçuk Beyefendi, Hasan Hüseyin Dede Efendi, Ali Yeral Beyefendi'ye, Serdar Arat'a, Turan Güner'e, Musa Aydın Hoca Efendi'ye, Muharrem Ercan'a saygılar sunuyor, hoş geldiniz diyorum. 
Mehdi Aksu Hocamıza, Profesör Doktor Mehmet Yuva Beyefendi Hocamıza, yine Profesör Doktor Mehmet Palamut Beyefendi'ye, Profesör Doktor İbrahim Arslanoğlu'na, Profesör Doktor Ahmet Hakkı Turabi'ye, Bülent Ayyıldız Beyefendi'ye hoş geldiniz diyorum. Sefalar getirdiniz. 
İmam Hüseyin Bor Kestel Hacı Bektaş Veli Derneği Başkanı efendim hoş geldiniz. İrfan Çetinkaya Eskişehir Hacı Bektaş Veli Derneği Başkanı hoş geldiniz. Efendim, Erol Dede Eskişehir'den, Mustafa Kemal Demir Dede Eskişehir'den, Mustafa Özer Dede Eskişehir'den, Seyit Dursun Doğanay Dede İzmir'den hoş geldiniz efendim. 
Şimdi diyeceksiniz ki senin vazifen mi bunları okumak? 
Ben programı baştan bu tarafa takip ediyorum. Programı bana mal ettiniz. Şimdi hepiniz benim misafirimsiniz. Onun için siz de hoş geldiniz. 
Benim konuşacağım konuları aşağı yukarı arkadaşlarım tamamen fazlasıyla konuştular ama bunların tekrarında güzellik vardır, kuralından hareketle ben de tekrar edeceğim. 

Ehl-i Beyt, “Hamse-i Âl-i Abâ” Hadisi Olarak Bilinen Hadisedeki Beş Kişiden Oluşan Topluluğun Adıdır

Ehl-i Beyt kelime manası olarak Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ev halkı manasına gelir. Ancak Cenâb-ı Peygamber efendimizin hadisleriyle sabittir ki, Ehl-i Beyt İmam-ı Ali efendimiz, Hazreti Fatıma annemiz, Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin efendilerimizden oluşan ve başta Cenâb-ı Peygamberimizin oluşturduğu ailenin adıdır. “Hamse-i Âl-i Abâ” hadisi olarak bilinen olay bu beş kişiden oluşan topluluğun adıdır. 
Ahmet bin Hanbel, Peygamber Aleyhisselam Efendimiz Hazreti Fatıma'ya, “Eşin Ali ve çocukları Hasan ve Hüseyin'i yanıma getir,” diye buyurdu. Fatıma da onu alıp peygamberimizin huzuruna getirdi. Bunları alıp Resulullah'ın huzuruna getirdi. Sonra hepsinin üzerine Fedeki cübbesini Hazreti Fahri Âlem örttü. Daha sonra peygamber mübarek ellerini onların üzerine koyarak şöyle buyurdu. “Allah'ım bunlar Muhammed'in Ehl-i Beyti’dir. Rahmet ve bereketin Muhammed ve Ehl-i Beytine olsun. Şüphesiz ki sen Hamid ve Mecid'sin.” Ümmü Selem'e diyor ki, “Ben cübbeyi elimle kenara iterek altına girmek istedim ama Peygamber elimi itti elimi itti ‘sen hayır üzeresin’ buyurdu.” İslam dinini Resulullah ‘tan sonra hayatına en güzel manada geçiren işte Ehl-i Beyt dediğimiz zevat bu insanlardır.

Ehl-i Beyt, Kur'an'ın Takva ve Züht Yolunun Hayata Geçiriliş Tarzıdır

Ehl-i Beyt dinin gereği, temsilcisi ve kurumudur. “Ben size iki emanet bırakıyorum. Birisi Allah'ın kitabı Kur'an, diğeri de Ehl-i Beytimdir.” Bendeniz İslam'da insan hakları tezini hazırlarken Veda Hutbesi’ni esas almış ve bu hutbede, tabi Sünni kaynaklardan hutbe tezimize hazırlandığımız için Sünni kaynaklardan “Size iki şey emanet bırakıyorum. Bunun biri Allah'ın kitabı Kur'an, diğeri sünnetimdir” şeklinde efendim beyan etmiştik. O zaman da benim tez hocam Vasim Bey bana bunu tavsiye etmek için hiçbir şey söylemedi. Sonra bu eserleri araştırma safhasında gördüm ki sünnetten murat, Ehl-i Beyt 'miş. Ehl-i Beyt yolunda gelenler Kur'an'ı ve sünneti yaşayacak insanı eğitirler ve yetiştirirler. Yani Kur'an'ın takva yolu, züht yolunun hayata geçiriliş tarzına Ehl-i Beyt denir. 
Demek oluyor ki İslam sadece vaaz edilen kurallar mecmu değil. Bu kuralları hayata geçirecek müşahhas hale getirecek sünnetin örneğidir. Ehl-i Beyt İslam dininin yaşanılan ve yaşanan müşahhas örneğidir. O bakımdan Ehl-i Beyt 'i anlamadan, tanımadan İslam dinini ne anlamak mümkündür ne de yaşamak. Onun için Kur'an'da Ehl-i Beyt hakkında ayetler ve Allah Resul’ünün mübarek hadisleri vardır. Yine söylediğim gibi bu ayet ve hadislerin birçoğunu konuşmacı arkadaşlarım burada ifade ettiler ama özet olsun diye bizim de üzerinde durmamızda büyük fayda var. 
Tathir ayeti kerimesinde “Yüce Allah ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt 'inden her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.” (Ahzab Suresi, 33. Ayet) Bu ayet kimin için indi? Kime indi? Hazreti Fahri Âlem’e. Kimin için? İmam Ali için. Kimin için? Hazreti Fatımatü'z Zehra annemiz için. Kimin için? Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin için. 
Şimdi Allah'ın tertemiz yaptığı insana dünya hayatında kusur bulmak isteyen mantık. Hoca olabilir mi? Ayetle mevsuk. Eğer ben o konulara girersem birilerinin kaçacak delik arayacağından kuşkunuz olmasın. Dua edelim girmeyelim o konulara. 
Meveddet ayeti kerimesi “De ki ben bu peygamberime karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” (Şura Suresi, 23. Ayet) Bu da ayet. Allah ne istiyor peygamberinin dilinden? O yakınlarına sevgi, hürmeti istiyor. Peygamber yakınlarından bunu isterse, sana bana düşen görev ne olmuş olur? Sevgi ve hürmet olur. Kime? Ehl-i Beyt'e. Bunlar kimdir? İmam Ali'dir. Hazreti Fatımatü'z- Zehra 'dır. İmam Hasan'dır, İmam Hüseyin'dir. 
Sevgili kardeşlerim İmam-ı Şafii bu ayeti kerime indikten sonra, “Ehl-i Beyti sevmek farz olmuştur” buyuruyor. 
Mübahele ayeti hepinizin bu iki gün süre içerisinde duyduğunuz ayeti kelime, “Kim sana gelen ilimden sonra, seninle tartışmaya girerse de ki 'gelin oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi, kendinizi çağıralım ve sonra dua edelim de Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun.” (Al-i İmran Suresi, 61. Ayet) Buradan arkadaşlar önemli olan İslam'ı temsil makamında Allah'ın seçtiği insanlardır. İslam'ı kim temsil ediyor? Hazreti Fahri Âlem efendimizin dua ettiği, Ehl-i Beyt'i temsil ediyor. Ha biz de temsil ediyoruz doğru ama asıl temsilci onlar. İnşallah vekâlet sırası da bize gelir.
Ebrar ayetleri (İnsan Suresi, 5-12. Ayetler) bunlar hayli miktardadır. Ben sadece bir tanesini aldım. “İtaat eden ve iyilikte bulunanlar şüphe yok ki cennette şarap içerler ki kâfur ırmağının suyu da karıştırılmıştır bu şaraba. Allah'ın has kullarının içtiği bu şarap bir kaynaktan çıkar ki onlar diledikleri gibi diledikleri yerlerde onu akıtıp fışkırtırlar, adaklarını yerine getirir. Onlar ve şerri her yanı saran kaplayan günden korkarlar. Sadece onların korktuğu şey o sonuçtur.” Bu ayet ve hadislerden anlaşılacağı üzere Ehl-i Beyt'den olmak sayılan insanlara mahsus makamdır, bir rütbedir. Ve İmamlar da böyledir. Bir insan çalışmakla ne peygamber olabilir ne de Ehl-i Beyt olabilir. Ne kadar fazla çalışırsanız çalışın siz peygamber olamazsınız ve Ehl-i Beyt de olamazsınız. Artı işte bizim şehitlerimiz şehit de olamazsınız. İlla canını vereceksin karşılığında alacaksın. Bu sebeple hilafetle imamet arasındaki farkı bir cümleyle burada tespit edip huzurlarınızda deklare etmek istiyorum.
Bakınız halifelerle İmamlar arasındaki mukayese edilmeyecek fark, İmamlar, Ehl-i Beyt, Allah ve Resulü tarafından seçilir. İmamı seçen kimmiş? Allah ve Resulü. Halife'yi de sen ve ben seçeriz. Şimdi esasen o tarafa girmiyoruz. Onu da Allah seçti de. Birtakım ihtiraslar buna mâni oldu. 

Ehl-i Beyt Kur'an'ın Aynasıdır

Ehl-i Beyt Kur'an'ın aynası. Hazreti Fahri Âlem efendimizin Kur'an diye yaşadığı aile hayatıdır. Özetleyecek olursak Ehl-i Beyt Kur'an'ın Hazreti Muhammed modelidir. Allah sevgisinin yaşanması, Allah korkusunun bir hayat tarzı haline gelmesidir Ehl-i Beyt. Onun için Ehl-i Beyt imandır, itaattir, teslimiyettir, vuslattır, haktır ve hakikattir Ehl-i Beyt. 
Mademki Ehl-i Beyt Kur'an'ın yaşanan canlı peygamber örneğidir, o halde Ehl-i Beyt sabırdır, kanaattir, tevekküldür, kulluktur, cehttir, gayrettir, himmettir, şefaattir. Hülasa Ehl-i Beyt İslam'ın kâmil insan örneğidir. İnsanın kâmilidir. 
Dikkat ediniz Ehl-i Beyt dediğimiz bu zevat saydığım bütün bu yollardan geçmiştir. Hazreti Ali’si öyle, Hazreti Fatıma’sı öyle, İmam Hasan’ı öyle, İmam Hüseyin’i öyle. Allah şefaatlerinden ayırmasın. Daha sonra da onların yaşam tarzını hayata geçiren Ehl-i Beyt solundan gelen imamlardır. İmam Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sadık, İmam Musa Kazım, İmam Ali Rıza, İmam Taki, İmam Naki, İmam Hasan el-Askeri, İmam Muhammed Mehdi Rıdvânullahi Teâlâ Aleyhim Ecmaîn. Bu temiz yolun pak yolcularıdır. 
Resul-i Ekrem Ehl-i Beyt hakkında bakınız neler buyuruyor. Ebuzer Gifari'den “Benim Ehl-i Beyt’im sizin içindeki misali Nuh'un kavmi içindeki gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur. Kim binmezse helak olur.” Yine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Yıldızlar yeryüzü halkını boğulmaktan kurtaran, kurtaran güvencelerdir. Ehl-i Beyt'im ise yeryüzü halkını ihtilaflardan koruyor.” Şimdi bu hadisin çok enteresan bir nüktesi var. Bazıları işte yıldızlara bakarak yönün tayini diye bunu tevil ederler. Ben bir tane daha şey buldum. Hakikaten yıldızların oynaması, suların kabarmasıyla eş orantılı olduğu için Allah'ın onları dengede tutması, arzın ve suların dengede olmasına vesiledir. 
Hazreti Peygamber aleyhisselam “Ali Kur'an iledir. Kur'an Ali iledir. Bunlar Kevser havuzunun başında bana gelinceye kadar birbirinden asla ayrılmazlar.” Resulullah şöyle buyurdu. Huzeyfe'den rivayetle, “Bu gördüğüm melek bu geceden önce yeryüzüne asla inmemiş olan bir melektir. O Rabbinin selamını bana ulaştırmak ve Fatıma'nın cennet kadınlarının en üstünü Hasan ve Hüseyin'in cennet gençlerinin efendileri olduğunu müjdelemek için gelmişlerdir”, buyurdular. Bunu çok kaynakları var, yazılmıştır, isteyen bunları alabilir. 

Allah Resulü İbadet Konusunda En Büyük Örnektir

İbadet konusunda Allah Resulü en büyük örnektir. Hazreti Ayşe'den gelen bir rivayetle sabahlara kadar kıldığı namazlar vesilesiyle şişen ayakları karşılığında “Ya Resulullah niçin istirahat etmiyorsunuz?” Allah'ın sevgilisi “Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını verir. Hazreti Peygamber'in günahtan beri olmasını hepimiz bildiğimiz halde, yine sahih hadislerde günde yetmişin üzerinde tövbe ve istiğfar ettiği gelen ve ashabına tavsiye ettiği rivayetler arasındadır. 
Hazreti Peygamber sülbûnü devam ettirince kızı Hazreti Fatıma henüz dünyaya gelmeden Cebrail aracılığıyla gelen bir emre göre, kırk sabah hanımı Hazreti Hatice'den uzaklaşmıştır. Fatıma Hazreti Cebrail'in Resulullah’a getirdiği cennet meyvesini yemesinden sonra annesinin rahmine düşmüştür. Yani Hazreti Fatıma mübarek babasının ifadesiyle “insan şeklindeki huridir.” Hazreti Fatıma'nın hayatının tamamını ibadet ve zikir ile geçirmesi mümine kardeşlerim için en güzel bir örnektir. Sizlerin onun varisi olmanızı Allah'tan bu güzel günde niyaz ediyorum. Gelmiş ve gelecek cennet kadınlarının üstünü kimdir? Hazreti Fatıma'dır. Ehl-i Beyt soyunu devam ettirecek olan Hazreti Fatıma Ehl-i Beyt’in içinde Resulullah'ın, Resulullah ilk kavuşan insandır. Büyük bir hayâ örneği olan Hazreti Fatıma bu sebeple de ilk defa kendisine “tabut” uygulamasını tavsiye etmiştir. 
Ehl-i Beyt 'in namazı Allah'ın huzurunda vecd hali içinde eda edilirdi. İmam-ı Ali ayağına saplanan okun namaza durduğu zaman çıkarılmasını emrediyor ve namaza duruyor arkasından da “çıkardınız mı?” sorusuyla çıkan okun farkında bile olmuyor. 
Ehl-i Beyt anlayışını devam ettiren İmamlardan İmam-ı Zeynel Abidin de günde bin rekât namaz kılardı. İmam Muhammed Bakır, günde yüz elli rekât namaz kılardı. İmam-ı Ali, İmam-ı Hüseyin günde biner rekât namaz kılan insanlardır. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere Hazreti Peygamber'in Ehl-i Beyt’ inin hayatı tamamen ibadetle programlamış, programlanmıştır. Yani hayat düzenlerini ibadetin kuralları üzerine bina etmişlerdir. On beş defa Hazreti Hasan, yirmi defa İmam-ı Zeynel Abidin hac eylemişlerdir. 

Hazreti Ali'nin Velayetinin İlanı Allah'ın Emridir  

İmamet konusunda İmamlar Ehl-i Beyt ten gelen İmam-ı Ali ve Hazreti Fatıma'nın sülbûdür. Nasıl bir insanın çalışmakla peygamber olması mümkün değilse, Ehl-i Beyt olması da mümkün değil. Yine bizzat Cenâb-ı Hak tarafından onlara verilen makamlardan biri de imamet makamıdır. 
İmam-ı Ali ve on iki imamın hayatı incelendiğinde, imamet dönemleri boyunca Kur'an'ın muhafazası, Resulullah'ın sünnetinin ihyası, Hazreti Peygamber'in kurduğu İslam devletinin korunması için mücadele vermişlerdi. Denilebilir ki İmam-ı Ali'nin ve Ehl-i Beyt’ in İmamlarının hayatı Kur'an uğruna feda edilmiştir. Hazreti biliyorsunuz Hazreti İmam Ali şehittir. Oğlu Hazreti Hasan şehittir. Oğlu Hazreti Hüseyin şehittir. İmam Zeynel Abidin şehittir. Kısaca İmamların on ikisi şehittir. Allah şefaatlerinden mahrum eylemesin. 
Hazreti Peygamber Gadîr-i Hum’da irat ettiği hutbesinde Allah'ın emriyle Hazreti Ali'yi imam tayin ettiğini bildirmiştir. Hazreti Ali'nin emirü’l- müminin oluşu, bizzat Allah'ın emri iledir. Bu hutbenin yedi yerinde imamlığı, Hazreti Ali'nin olduğu beyanı vardır. Hazreti Ali'yi kendinden sonra imam olarak tayin eden Allah'ın sevgilisidir. O hutbede Gadîr-i Hum hutbesi meşhurdur. “Ali bin Ebu Talip benim kardeşimdir, vâsimdir ve halifemdir.” “Ey insanlar biliniz ki, bir başka yerinde, ey insanlar biliniz ki Allah muhacirlere, ensara ve onlara iyilikle tabi olanlara; köylüye ve şehirliğe, Arap’a ve Acem’e, özgüre ve köleye, büyüye ve küçüğe, beyaza ve siyaha, Ali'ye itaat etmeyi farz kılmıştır.” Onu imam ve yetki sahibi kılmıştır. 
Bir başka yerinde aynı hutbede, “Benden sonra da Ali, Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imanınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.” Bir başka yerde, “Ali Allah tarafından tayin edilen imamdır.” Bir başka yerinde, “İyi bilin ki müminlerin emiri ancak benim şu kardeşimdir. Müminlerin emiri olmak benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.” Hutbenin yine bir başka yerinde, “Ey insanlar, bu Alidir. O benim kardeşim, vâsim ilmimi toplayan ve ümmetimin arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir.” Ve en son, “Ey insanlar ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.” 
Tekrar ediyoruz. Hazreti Ali'nin imametinin ilanı, Maide altmış yedi ayetinin nazil olmasının ardındandır. “Ey Resul, sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan peygamberliğini tebliğ etmemiş gibi olursun. Ve Allah seni insanlardan koruyacaktır.” Maide altmış yedi. Bu ayetin nazil olmasından sonra Hazreti Peygamber yukarıda ifade ettiğimiz gibi hutbenin yedi yerinde Hazreti Ali'nin imametini ilan etmiştir. Ve bu Cenâb-ı Hakk’ın emri olduğu için yapılmıştır. Yani Hazreti Ali'nin velayetinin ilanı Allah'ın emridir. 
Bunun ilanından sonra ardından insanlar henüz dağılmamışken, “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetlerimi tamamladım. Ve size din olarak İslam'ı seçtim.” Ayeti nazil oldu. (Maide Suresi, 3. Ayet) 
Resulullah buyurdu ki, “Allahu Ekber, din kemale erdi. Nimet tamamlandı. Yüce Allah, benim risaletime Ali'nin velayetine razı oldu”, buyurdu. Yani Hazreti Ali'nin imametinin bilinmesiyle din tamamlanmıştır. Ve bu Allah'ın emridir. Bu hutbe iki yüz yirmi Sünni âliminin eserinde yer almaktadır. Ben birkaç tanesini bu eserleri okuyacağım. İki yüz yirmi İslam âlimi, el-Esarü'l-Bâkiye, el-İbâne, İzaletu'l-Ulefa, el-İstihâp, İptâlu'l-Bâtıl, İsa'u'l-Râbîn diye devam eden, efendime söyleyeyim eserler ki onların sahiplerinin tamamı Sünni’dir arkadaşlar. Burada dokümanlarımızda var. Burada bunun tamamını benden alabilirsiniz arkadaşlar. Yani bu dediklerim iki yüz yirmi tane Sünni ulemasının eserlerinde mevcuttur. Anlaştık mı? Eğer biz bunları bilmiyorsak bunların kabahati değil. Kimin kabahati? Bizim kabahatimiz. 
Hazreti Peygamber, Hazreti Hüseyin'in soyundan gelecek İmamlara da henüz sağlığında işaret etmiştir ki Ehl-i Beyt soyunun Allah tarafından nasp edilmiş olduğunu da olduğunun da işaretidir. Peygamber aleyhisselam buyurdu ki “Ben Allah'ın bütün insanlara gönderdiği elçiyim. Ancak benden sonra Allah tarafından insanlar için Ehl-i Beyt’imden İmamlar tayin edilecektir. Kim onlara yardım ederse Allah da onlara yardım edecektir.” Hadislerde dikkat edilirse Hazreti Peygamber'in dikkat çektiği nokta Ehl-i Beyt soyundan gelenlere itaattir. Onlara sahip çıkmak ve onların hayat tarzını yaşamaktır. 

Allah'ın Askeri Haçlının Safına Geçip Mümine Namlusunu Doğrultamaz 

Bu Ehl-i Beyt malumunuz Hazreti Hüseyin'in Kerbelada şehadetinden sonra Şam'a yerleşmiştir. Onun için Şam mukaddes bir beldedir. Cenâb-ı Peygamber Efendimiz burasını “Belde-i Emin” olarak Şam'ı tarif eder. Şimdi Şam beldesinde bir saray var. Bu saraya efendim dünyanın devlet başkanları gider misafir olur. Özellikle de bu sarayı bu sarayda son zamanlarına ikamet eden efendim yetkili devlet büyükleri bizden olan devlet adamlarına itibar ettiler. Kapılarını ardına kadar açtılar. Çocuklarını, gelinlerini, kızlarını, hanımlarını karşıladılar. Yediler, içtiler, sohbet ettiler. Reva mıdır ki, bundan sonra sen eline namluyu alıp o saraya döndürüyorsun. Allah bunun hesabını sorar. 
Daha fazla girmiyorum. Çünkü bu konular güzelce burada işlendi, zikredildi. Bize düşen o sarayın muhafızlığını yapmaktır. Şam şehrinin, Şam şehrinin sarayına biz asırlar boyu bir yıl, iki yıl, on yıl değil. Asırlar boyu muhafız olduk. Asakirullah ünvanını aldık. Allah'ın askerleri. Allah'ın askeri Haçlının safına geçip mümine namlusunu doğrultamaz.

Bizim Alevimiz, Cafer’imiz, Sünni’miz Hepimiz Biriz; Ehl-i Beyt’iz

İmamlar Allah tarafından tayin edilen onun ilminin bekçileridir. 
İmamlık, İmamlar Allah'ın verdiği bir görev, imamlık Allah'ın verdiği bir görevdir. Birinden diğerine geçer. İmamlar ilmin varisleridir. İlmin verasetini birbirlerinden alırlar. İmam kendinden sonraki imamı bilir. İmamlık hani derlerdi ya saltanat babadan oğula olur. Asıl bu yol imamete aittir. Babadan oğula imamet geçer. İmamlar ilim, cesaret, Allah'a itaat etme hususunda eşit düzeydedirler. İmamlar bir şey bilmek istedikleri zaman Allah onları bunu bildirir. İmamlar ne zaman öleceklerini bilir, ondan sonra da yerine gelecek olan imama emanetleri teslim eder. Burada gelir inşallah okuruz. Yani bunlar kendi kafasına göre iş yapmazlar. Nasıl Allah'ın Resulünün konuştuğu vahiyse, onların konuştuğu da ilhamdır. 
Bizim Alevimiz, Cafer’imiz, Sünni’miz hepimiz biriz; Ehl-i Beyt’iz. Ayrılık gayrılık yok. 

Ehl-İ Beyt'e Göre İmamlar Masumdur

Ehl-i Beyt'e göre İmamlar masumdur. Ehl-i Beyt'in samimi kanaati budur. Diğer yandan Sünni kardeşlerimiz de sahabelerin bütün yaptıklarını biz eleştiremeyiz hükmü ile aşağı yukarı bu masumiyet ilkesini kabul etmiştir. Birisi imamet konusunda, diğeri de sahabe konusunda. O bakımdan Ehl-i Beytin imamet konusundaki bu görüşüne hürmet ve Sünnilerin de sahabe görüşüne saygı duymak şarttır. 

İlk Hadislerle Tefsir Edilen Kur'an, İmam Ali'nin Kur’an’ıdır 

İmamiyye inancına mensup olan dünyanın hadis kaynaklarının tamamı Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, İmam-ı Ali efendimiz, Hazreti Fatımatü'z-Zehra annemize aittir. Şimdi ilim kaynağını Ehl-i Beyt’in ilim kaynağını burada bir sır vereceğim. İçeri girenler girer. Ama girmek isteyen gelirse onlarla beraber biz de gireriz. Şöyle ki bazı Sünniler bu kaynak eserler imamlardan çok sonra yazılmıştır iddiasını ortaya attılar. Ben de bugünlerde bu cahilleri dinliyorum maalesef. Bunlar cahil. “Echel-i Cühela.” Bir tabir vardır. Bu bunlar. Sakın ha bunları dinlemeyin. Seni kurban kestim İslam'a. Sen ne anlarsın Müslümanlıktan? Sen giydiğin şalvarın adına İslam diyorsun.
Resulullah sağlığında Kur'an ayetleriyle karışmasın diye hadis yazmayı yasaklamıştır. Bu bütün Sünni kaynaklarda vardır. Size öyle bir kopya veriyorum ki şimdi. Bir anahtar. Bu anahtar elinize aldınız bu adamların ağzını kapatacaksınız. Şimdi soruyorum arkadaşlar. Peygamberin yasakladığı hadisi kim yazabilir? Veya yazsa doğru olabilir mi? Olamaz. Peki, sen nasıl iftira ediyorsun? Senin hadis yazman ne zaman başladı biliyor musun? Hicri birinci asrın sonu, ikinci asrın başında Ömer bin Abdülaziz döneminde. Peki, Ehl-i Beyt’in ilim kaynağı ne zaman başladı? Allah Resulünün emri ve talimatıyla, Allah'ın sevgilisinin hayatında İmam-ı Ali'ye talimat verdi. “Duyduklarını yaz ya Ali.” Cami-i Cifir, Mushaf Kur'an. Hazreti Fatıma'nın Mushaf’ı Hazreti Ali tarafından kaleme alındı. 
Peygamber aleyhisselam efendimizin ölümünden sonra Hazreti Cebrail geliyor. Sohbet ediyor Allah Allah! O da kaleme alıyor. İmam Ali Efendimizi anlatıyor. Sen nesin be? Kim oluyorsun? Hain seni.
Hazreti Ali'nin Kur’an’ı ki ilk hadislerle tefsir edilen Kur'an, İmam Ali'nin Kur’an’ıdır. Cami-i Cifir, bunlar da hadislerdir. Sevgili arkadaşlar, ilk kaynak bunlardır. Nereye kadar taa hicri birinci asırın sonuna kadar. Şimdi açın hadis kitaplarını soruyorum size. Hazreti Ali'den kaç tane hadis var? Kaç tane? O halde hangi kaynak batıl, hangisi hak? Hangisi hak? 
Bir ara benim eser çıktıktan sonra birisi zırvaladı. Efendim e? Fedek olayı. Öyleymiş de vakıfmış da bir eser okuduysa kulak,  bileklerimi on yerden keserim. Dedim çocuklara “sakın konuşmayın. Ben geleceğim Kayseri'ye ona haddini bildireceğim.” Tabii bende bir sürü delil var. Kendime ait hiç görüş yok. Vallahi yok billahi. Sonra ben kim oluyorum? O büyük ulemanın arasında ezilip yok oluruz. Bize düşen onları bugüne taşımak. Neyse sağ olsun daha da itiraz etmedi, dinledi herhalde bizi televizyonda. Ama iyi de benzettim onu. 
Sözü geri geldi Hazreti Fatıma'ya Fedek hibe edildi. Kim tarafından? Fahri Âlem Efendimiz tarafından. Şimdi bana sen malını verdin. Kime ait oldu bu? Bana ait oldu. Sen öldükten sonra Haydar Hoca'nın işte elindeki mal benimdir diyebilir misin? Onu tasarrufuna geçti. “Zilliyet mülkiyetin karinesidir,” İmam Ali diyor; karşıda dinleyen de “doğrusun,” diyor. Ama seninle biz başa çıkamayız. 
Sevgili arkadaşlar o konulara girmeyeceğim. Ama bilin ki Ehl-i Beyt olmak gerçekten zor. Aman yarabbi. Bu kadar çile çekilir mi? Allah şefaatlerinden ayırmasın. Hayatlarını her biri kanla yazdı. Evet. Bu kaynak konusunu anladık mı? Geçelim onu o zaman. Fazla da kelama gerek yok. Burada Ehl-i Sünnetin kaynakları hakkında bir şeyler dedik ama fazlası da dedikodu olur. Biz bugün arayı bulmaya geldik. Belde-i Emin olan Şam'ı millet olarak korumaya geldik. Haçlının safına geçip Müslümana namluyu doğrultmak benim milletimin işi değildir. Vallahi de değildir. Billahi de değildir. Bu öyle bir cinayet olur ki bunun faturasını hiçbir şeyle ödeyemezsin. Ancak o zaman senin adına “deccal” denir.

İmam Ali'nin Devlet Anlayışı, Baba Devlet’tir

Velayetin Şahı İmam-ı Ali Efendimiz bu manada çok ciddi örnekler var. İslam hukukunu ve her konuyu içeren hadisleri yazan İmam Ali, bugün var olan Yargıtay, Danıştay, Sayıştay vazifesini ifa eden bir temyiz mahkemesi niteliğinde mezalim mahkemesini oluşturdu. Şimdi inşallah bu konuyla ilgili hocamın çok ciddi usul görüşünü ben televizyon ekranlarında aldım. Kitabıma müsaadesiyle koyacağım. Ve inşallah dört üçlük konu, dört dörtlük olacak.
İmam Ali'nin devlet anlayışı “baba devlet” olup, ha biz baba devlet diyoruz demek ki bu bize ait değilmiş. Kime ait? İmam Ali. Ona da ait değil. Onun görüşü kimin görüşü? Hazreti Fahri Âlem Efendimiz ‘in görüşü. Şimdi tabi o devlete onun yanında olanlara el verirsen karnın doyar, sırtın giyer. Hayır, sırtını dönersen Allah da belanı verir. Onun döneminden devletin gelir kaynakları zekât, haraç, cizye ve ganimetten oluşmaktaydı. 
Hazreti Ali'ye göre vergi, halka hizmet ve ülke kalkınması için harcanmaktadır. Ve yalnız onun döneminde tıpkı Hazreti Peygamber’deki gibi, Beytü'l-mal’den insanları eşit miktarda maaş dağıtılmıştır. Ha benim vatandaşlık maaşı dediğim de bu. Şeytanın avukatları da. Ya nereden bulup verecek? Nasıl verecek? Adam ya bir tanesi, hamuduyla Türkiye'ye götürüyor. Ona bulup veriyorsanız kendine beş yüz liraya hayır diyorsun. Kaç! Defol! Sen nasibini bitirdiysen, bana ne? 

Hazreti Peygamber, İmam Ali İçin “O Bendendir, Ben De Ondanım” Buyurmuştur

İmam Ali şecaatte doruk noktada ve hem de kadere ciddi bir teslimiyeti vardır. Hazreti Peygamber ile Tebük Seferi dışında bütün savaşlara katılmış, onu canı canı pahasına korumuştur. Bedir Savaşı'ndaki arkadaşlarım çok güzel anlattılar. Yetmiş iki kişinin ölümünde, yirmi dördünün hesabını bizzat İmam Ali gördü. On sekiz kişinin hesabının görülmesinde bizzat destek oldu. Neydi o gol attıran adamın adına? 
He Asist. On sekizi onu yaptı. Uhut Savaşı'nda şirk ordusunun bayraktar olan dokuz kişi de İmam-ı Ali helak eyledi. Uhut Savaşı'ndaki peygamberi koruyan şecaati için Cebrail gelerek, “Bu Ali'nin gösterdiği kahramanlıkların en üstünüdür.” Malum yanında en kıymetli kabul ettiğimiz insanlar bile dağa sığınırken, o Allah'ın sevgilisinin yanından bir saniye ayrılmadı. “Bu Ali'nin gösterdiği kahramanlıkların en üstünüdür,” buyurduğunda, Hazreti Peygamber “o bendendir, ben de ondanım,” buyurmuştur. 
Hayber'in öncesinde Hazreti Peygamber aleyhisselam efendimiz, “Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki, Allah ve Resulünü sever. Döne döne vuruşur. Asla düşmana sırt çevirip kaçmaz. Allah onun önünü açar. Cebrail sağında, Mikail de solunda olur.” E şimdi bu mübarek de aslan olmasında ne olsun? Rabbim benim sağıma Cebrail'i, soluma Mikail'i verse vallahi ben de kedi olurum. 
Burada belirtmeliyiz ki İmam-ı Ali ve Hasan, Sıffın Savaşı’nda babaları Hazreti Ali ile beraberdi. İmam-ı Hüseyin yetmiş iki kişilik kafilesiyle, otuz bin kişilik ordu karşısında verdiği mücadele hem şecaatte doruk bir nokta ve hem de kadere bir teslimiyetin ifadesidir. 

İmam Ali Toplumsal Sınıflar Arasında Hiçbirinin Diğerine Karşı Hak Sahibi Olmadığını Söyleyen Bir İnsandır

İmam-ı Ali idarecilerin halka kaynaşmasından çok ciddi derecede ilgilenen toplumsal sınıflar arasında hiçbirinin diğerine karşı hak sahibi olmadığını söyleyen bir insandır. Ona göre hepsi birbirini tamamlamak mecburiyetindedir. Yani toplumun insanları tarak dişleri gibi birbirine müsavidir. Bakınız o Fransız ihtilalini yapar. Thomas Carlyle, Jean-Jacques Rousseau, Diderot, Voltaire fikir babalarıdır. Onlar işte bizim bu kültürümüzden etkilenerek Fransa'daki ihtilali vücuda getirdiler. Artık dünyanın ihtilal yapmasına gerek yok. İmam-ı Ali, Ehl-i Beyti öğrensinler, hayatlarına geçirsinler. 
İmam Muhammed Bakır ve İmam-ı Cafer dönemlerinde Ehl-i Beytin ilim yönü gelişmiş Ehl-i Beytin fıkıh, tefsir, hadis ilmi ile yorulan talebelerden oluşan salih bir cemaat oluşturmuşlardır. Bizim Ehl-i Beyt üniversitesi kurulmasını talep etmemiz bir nedeni de budur. Hazreti Peygamber'in sünnetini ihya edecek. Onlar Ehl-i Beytin mektebinde yetişeceklerdir. Hülasa Hazreti Ali'nin devlet anlayışı, idare meseleler, iktisadi hayat, hukuk ve adalet, eşitlik ve insan hakları, hürriyet ve düşünce özgürlüğü, toplumsal sınıfların uyumluluğu, idarecilerin halk ile kaynaşması, ordu, dış siyaset anlayışı Hazreti Ali'ye göre mahkeme usulü, hapishaneler, Mezâlim mahkemeleri, fiyatların denetimi, karaborsacılık, şarap satıcılığına karşı tavır. Hazreti Ali'ye göre gelir kaynakları, Hazreti Ali'nin edebi kişiliği, Hazreti Ali'nin divânı, hilafet ve idarecilik ile ilgili düşünceli, Hazreti Ali'nin itikadi meselelere bakışı, Hazreti Ali'nin fakihliği gibi birçok konuda devrin en mükemmel adamlarını  adımlarını atmış, her konuda İslami manada önder olmuştur. Bütün bunları bir araya getirirsek, kaç tane üniversite, kaç tane fakülte açarız. 

Huzur ve Mutluluk, Ehl-i Beyt'e Yakın Olmakla Eş Orantılıdır

İslam dünyasına baktığımızda gerek ferdi planda gerek ictimai sosyal planda, İslam'dan ve de kulluktan uzaklaşıldığı, Müslümanlığın sadece sözden ibaret kaldığı dönemleri yaşamaktayız. Bu dönemde bireyler Müslümanız manasında söylemiş olsalar da uygulamada İslam'ı bütün detaylarından uzaklaşılmıştır. Batı hayranlığı ve hayatı Müslümanların ve İslam ülkelerinin hayat tarzı olduğu için iman noktasında bireylerin İslam'dan uzaklaştığını görüyoruz. Ahlak yapılanmasında güzel ahlaktan uzaklaşılmış, ahlaki zeminenin uygulandığı bir dünya ortaya gelmiştir. Bu vaziyet karşısında İslam dünyasında olması gereken İslam'ın bütün kurum ve kuruluşlarını ferdi planda eğitimini yetiştirilmesini, aile ve toplum içindeki yerini İslam karakterine bütün insanlığın muhtaç olduğunu, kulluk yolunda Peygamber aleyhisselam efendimizin zühd ve takva yolunu tekrar hayata geçirmesinin gerektiğini, Peygamberin aile hayatıyla yaşanılacağı için Ehl-i Beyt terbiyesinin bütün Müslümanların ortak değeri olmasından yanayız. 
Sadece İslam âleminin değil, bütün insanlığın fert ve toplum planında kurtuluşu Ehl-i Beyt 'in hayat tarzı olarak insanların gönlünde, gündeminde yaşanmasına bağlıdır. Bunun için de Ehl-i Beyt Üniversitesi'nin kurulması şarttır. 
İslam dini son dindir. Ve onun Peygamberi Hazreti Muhammed aleyhisselam efendimiz son peygamberdir. İslam'ın Hazreti Peygamber'le gönderilmesinin asıl sebebi de beşeriyetin tamamının en son Peygamber Hazreti Muhammed'e tabi olması, İslam dinini yaşaması içindir. 
Huzur ve mutluluk peygamberimizin hayatını hayatımıza geçirmemize yani Ehl-i Beyt 'e yakın olmamıza eş orantılıdır. Huzuru, saadeti, mutluluğu arayan dünya insanlığının tek kurtuluş yolu ve çaresi vardır. O da İslam dininin Kur'an ve sünnet örneğinde ortaya çıkan Ehl-i Beyt, Beyt'i anlamaya ve yaşamaya bağlıdır.

Ehl-i Beyt’in Silindiği İslam Olmayan Bir İslam Anlayışı, Yaşadığımız Tüm Buhranların Başlangıcıdır 

Ehl-i Beyt 'ten uzaklaşan İslam âlemi Emeviler döneminde itibaren halifet  hilafet makamındakilerin yaptığı kendi indindeki görüşlerini Kur'an ve sünnetin yerine koymak şeklinde olmuştur. Esasen bugünün kavgası da indi görüşlerle vücuda gelen İslam ideolojisinin Ehl-i Beyt yoluyla yaşanan İslam geleneğiyle mücadelesidir. Ehl-i Beyt 'in gözlerden ve gönüllerden silinmesiyle İslam olmayan bir İslam anlayışı, Müslüman dünyasında hayata geçmiş ki bugün yaşadığımız tüm buhranların başlangıcı da budur. 
Farkında olmadan batılı ideolojilerin içine serpiştirilmiş sözde İslam hakikatte Kur'an'ı ve peygamberin karşı çıktığı bidatlerin ta kendisidir. Bu bidatler her ne kadar İslam adıyla zikredilmiş olsa da Kur'an, sünnet ve Ehl-i Beyt 'in hayatıyla uzaktan yakından alakası yoktur. Günümüzde ılımlı İslam denilen ve de sanki İslam'mış gibi gösterilen bu bidat akımının gerçekte Kur'an ve sünnetle bağı hiç olmamış ve olamayacaktır.

Arap Baharındaki Hakikat Müslüman Toplumları, Kur’an ve Sünnetten Bağlarını Koparıp Batılı İdeolojilerin Kurbanı Yapmaktır

Sözde Arap Baharı adıyla beraber yenilik veya açılım adı altındaki Arap İslam âlemindeki akımlar inşallah bu Arap baharı, Ehl-i Beyt baharına döner. 
Evet, hakikatte yaşanılan geleneksel İslam'a harp ilan ederek Müslüman toplumları Kur'an ve sünnet bağlarından koparıp ılımlı İslam adı altında batılı ideolojilerin kurbanı yapmaktır. Yine İslam dünyasından olmayan Sünni ve Alevi kavgasının varmış gibi gösterilmesi. Bunun yerini ikam edilmek istenen İslam adındaki hurafe ideolojik bidatlerden meydana gelmiş saplantılardır, sapıklıklardır. Aslında İslam dünyasında Sünni ve Şii kardeşliği vardır. Böyle bir kavga varmış gibi bir pencere açıp buradan içeri girmek isteyenler, İslam'da samimiyeti olmayan nasipsiz insanların işidir. 
Ehl-i Beyt diyeceksin, Müslüman kardeşliği diyeceksin ve hem de Kur'an ve sünnetin yaşanmadığı, Kur'an ve sünneti yok kabul etmeyi gaye edinmiş ideolojilerin adına ılımlı İslam diyerek büyük bir sapmanın ve saptırmanın içinde olacaksın. Bir Müslüman olmak değil, Müslüman adı altında Müslümanları deccalizmin kucağına sürükleyerek Hıristiyan yapmak ve İslam'dan uzaklaştırmaktır. Peygamberimiz buyurdu ki, “Ben ahir zamanda en çok ümmetimin deccal fitnesinden endişe ediyorum.” Sahabe soruyor. “Nedir deccal fitnesi ya Resulullah?” “Ahir zamanda ümmetim bölük bölük Hristiyan olacak. Musevi olacak. Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacak ve fakat kendini Müslüman zannedecek. Bir mescitte bin insan olacak. Bunların içinden bir tanesi mümin olmayacak. İşte deccal fitnesi bu. Teslisle akaidini sattırmış bir insan için. O da kurtulmuştur ve de cennetliktir. “Onun Allah'ı da bir, bizimki de birdir” demek suretiyle tevhidin yerine teslisi hâkim etmiş olursan, o takdirde hadiste beyan edildiği gibi okun yaydan çıktığı gibi İslam'dan çıkmış olursun. Günümüzün en büyük tehditi budur. Bu deccal fitnesidir.” 
Peygamberimiz Necef Hristiyanlarına, “Müslüman olun” diye İslam'ı tebliğ etti. “Biz de sizin gibi Müslümanız” cevabını verdiler. Bunun üzerine peygamber, “hayır Müslüman değilsiniz, üç sebepten dolayı.” Şimdi ılımlılara diyorum ben. “Domuz eti yiyorsunuz.” Bu peygamberin cevabı. “İsa'ya Allah'ın oğlu diyorsunuz. Haç’a tapıyorsunuz.”  Bunun üzerine bu ayet-i kerimesi nazil oldu. Peygamber efendimizin doğruluğu ve haklılığı Allah tarafından vahiyle bildirildi. İslam âleminde yaşanan dinin adı İslam'dır. Libya'da, Suriye'de, Mısır'da, Suud'da yaşanan din, İslam dinidir. Buralarda İslami mezheplerin ölçülerine göre ukubat, ticaret, aile ve de miras hukukları tamamen Kur'an ve sünnete göre mezhep İmamların yorumlarıyla yaşanmaktadır. Bunun yerine kalkıp ukubat, aile, ticaret, miras, devlet hukukunu, insan haklarını getireceğiz adı altında, bunları kaldırıp yerine demokrasiyi getirmek istek ve arzusu İslam'ın kendisi için tehdit olarak kabul ettiği eylem ve icraattır. Domuz etinin yaygınlaştırılması, zinanın serbest bırakılması, din dersi kitaplarından Kelime-i Şahadet ifadesinden Muhammed Resulullah'ın çıkartılması, İbrahim dinler tabiri getirerek son peygamberin Hz. İbrahim olduğunun beyan edilmesi, misyoner faaliyetlerini serbest bırakılarak muharref olan dinlerin hak dini olarak gösterilmesi, eski kiliselerin imar ile yenilenmesi, dinler bahçesi adı altında kilise, Havra caminin bir arada olması, Türkiye'de örneklerini saydığımız bu değişim hareketleri diğer diyar İslam ülkelerinde farklı şekillerinde yaşanmaktadır. Neticede İslam'dan uzaklaşan bu uzaklaşmanın bedelini, itikadını ve kimliğini kaybederek ödeyen ülkeler ve halklar ortaya çıkmaktadır. 
Bugün Batı'nın İslam ülkeleri üzerindeki bu etkileri kaynaklarını sömürge, ülkelerini demokrasi getiriyoruz gerekçesiyle işgal etme, halklarını Hristiyan yapma şeklinde tezahür etmektedir. Adı ne olursa olsun burada Allah Resulüne ait olan geleneğin, göreneğin topluma hâkim olmuş örf adetlerin yerine, tamamen batı ideolojileri sonunda topluma ateist bir hale sürükleyecek olanın adına demokratik anlayışı ki onların adına demokratik anlayışıdır ki, bunun bir manada adı İslam'la, Müslümanla savaşmaktır. Orta Doğu Arap Baharı devrimi adı altında yapılan işlem bunlardan ibaret eylemler icraatlardır. 
İki bin dört yılında Amerikan Hariciye Bakanı Colin Powell'ın başkanlığında İslam devletleri hariciye bakanları toplantısıyla Afganistan, Irak'ta yapılan eylemler ve elde edilmek istenen insan hakları dıştan destekli çıkarma şeklinde olmuştur. Şimdi ise bunlar İslam devletlerinde ve halklarında yapılması gereken eylemler ve işler olacaktır. Buradan sonradır ki Tunus, Libya, Mısır, Suriye vesaire gibi ülkelerde insanlar eğitilmiş, Soros’un sermayesi tarafından finans edilmiş. Sonra da Arap Baharı şeklinde ortaya çıkmış terör hareketleridir. Burada asıl maksat bu insanlara can, mal, namus, din ve vicdan özgürlüğü ve hakları getirmek değil, kullanılanların adına ajanlık faaliyeti yapmaktır. 
Türk siyasetinin bu manada kasti olmadığı muhakkaktır. Ancak onların projelerinin dışına çıkmak mümkün olmadığı için de ifade edilen bu sonuçtan kaçması son derece zor ve imkânsız olacaktır. Ve onların empozesiyle İslam'ın yaşandığı bu ülkelerde laiklik rejimi olarak tavsiye edilmekte ve sistem önerilmektedir. Hâlbuki bu ülkelerde İslam sistem olarak yaşanmakta. Mesela Mısır'da, Tunus'ta, Suriye'de, Libya'da. Mesela Libya'da anayasanın ikinci maddesinde, Suriye'de üçüncü maddesinde, Tunus'ta birinci maddesinde, Mısır'da ikinci maddesinde. İslam'ı getireceğiz diyenler şimdi hangi gözle ve yürekle laikliği bu ülkelere dava ediyorlar?
Buraya kadar aktardığımız Ehl-i Beyt yolunun terk edilmesi ve batıya kucak açılması ile dünyada İslam âleminde ve Türkiye'de bugün meydana gelen acı olaylardır.

Ehl-i Beyt Yolunu Takip Etmek, Birlik ve Beraberliğimizin Mayasıdır

Bizim coğrafyamız üzerinde Ehl-i Beyt yolunu takip eden Erenlerin tarihte emeği çok fazladır. Anadolu coğrafyası da Ehl-i Beyt eliyle İslamlaşmıştır. Büyük Selçuklar dönemiyle Anadolu kapıları İslam ve Türk milletine açılmış. Büyük Selçuklar Anadolu Selçukları döneminde Müslüman Türkler bu coğrafyada yaşayan Keldani, Süryani, Rum, Ermeni hülasa var olan etnik grupların tamamına İslam'ı tebliğ etmiş, yaşayarak örnek olmuştur. Bu ikili hukuktan doğan yakınlıkla diğer toplumlar Türklerin son derece şefkatli ve merhametli, adaletli olduğunu düşünen, düşenin elinden tutup yardımına muhtaç olanlara destek verdiğini Türklerle birlikte can, mal, namus ve din vicdan emniyetlerinin tam olarak yaşandığını gördüler. Bu örnek insanlara bakarak önce Müslüman, sonra da Türklük buysa o zaman da biz de Türk’üz izlediler. Bu sebeple de bu coğrafya üzerinde asırlar boyu hâkimiyetini İslam adaletiyle temin etmiş olan Türk milleti “Asakirullah” yani “Allah'ın Askeri” unvanını almıştır. 
Burada irşad, ikaz ve tebliğ görevini yapan insanlar arasında Alperenleri, Ehl-i Beyt yolunda giden züht ve takva yolunu seçmiş, halk içinde halkla beraber olmuş, tarihde Ehl-i Beyt 'in pınarından feyz alanları hatırlamak gerekir. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Şah Abdülkadir Geylani, Ahmet el-Bedevi, Abdal Musa, Ebu'l Vefa, Hacı Bayram-ı Veli, Akşemsettin, Ahmet Yesevi, Şeyh Edebali, Ahî Evren, Gül Baba, Maraşlı Osman Baba, Muhyiddin-i Arabi, Şems-i Tebriz’i, Necmeddin-i Razi, Kadı Burhanettin, Eşrefoğlu Rumi, Aziz Mahmut Hüdayi, Fahrettin-i Iraki, Sadreddin Konevi, Saadettin Fergani, Seyyid Burhanettin, Tirmizi, Dursun Faki, Sultan Veled, Geyikli Baba, Abdal Murat, Doğulu Baba, Molla Fenari, Zembilli Ali Efendi, Somuncu Baba. Bu Alperenler yukarıda saydığımız icraatlarla, icraatları hayata geçirmişlerdir. Ve bu insanlar İmamların yolundan giderek İslam'ı Anadolu yaylasında yaşayan etnik kimliklerin gönlüne nakledilmeyi  nakşedilmesini sağlamışlardır. Bundan olacak ki önce İslam olunmuş, sonra gönüllü olarak Türk kimliği bu coğrafyada kabul edilmiştir. Ehl-i Beyt Erenleriyle İslamlaşan ve Türkleşen Anadolu için Ehl-i Beyt yolunu takip etmek, birlik ve beraberliğimizin mayasıdır dersek yanlış olmaz. 
Bugün parçalanma senaryolarına sahne olması için gündem edilen Alevi-Sünni ayrımını bitirecek olan Ehl-i Beyt sevgisidir. İmam-ı Ali sevdasıdır. İmam-ı Ali hepimizin ortak değeri ve paydasıdır. Bu öyle bir sevgidir ki, bir yandan seveni hakka taşırken, bir yandan da dünya hayatını her bakımdan tanzim edecektir. Bütün bu anlayışla Ehl-i Sünnet ulemasının tartışılmaz kanaatleri ve yaşantılarıdır. Sünni dediğimiz Müslümanların Ehl-i Beyt yoluna bağlılığı ve hayranlığı tarihin her döneminde Ehl-i Sünnet İmamları tarafından hayata geçirilmiş. Bu ölçüler daha sonra avamın hal ve hareketlerinin Ehl-i Beyt’in hayatı ve İmamların yoluyla şekillenmesine vesile olmuştur. Yani burada Şii-Sünni ayrılığı değil, bilakis Muhammed ümmetinin şuurlu bir şekilde tevhidi söz konusudur. Devamlı birlikte rahmet olduğunu anlatmış ve yaşanmış ayrılıkta azap olduğu bütün müminlerin gönlüne nakşedilmiştir. 

Müslüman Türk Kimliği İdealimiz, Kıyamet Sabahına Kadar Vazgeçilmez Misyonumuz ve Gayemiz Olmalıdır

Ehl-i Beyt ümmeti Muhammed'in tevhidine, birlik ve beraberliğine esas olmuş sevgi, aşk, rıza, tevhit yolu şeklinde ortaya çıkmıştır. Müslüman Türk milletine ana toprakları vatan olarak ve üzerinde yaşayan insanlarda Müslüman Türk kimliğiyle emanet edilirken bu ideal yaşantının gayesi haline getiren Türk milletinin iman kimliği bu rahmetin Allah tarafından Türk milletine bir lütfudur ve ihsanıdır. Türk milleti bu emisyonu devam ettirdiği müddetçe, Anadolu topraklarında bir ve beraber olarak Türk Müslüman, Türk kimliğiyle yaşayacak. Bu insanlar Türk, bu vatan da Türk'ün vatanı olarak kıyamet sabahına kadar devam edecektir. Bu anlayışın inkırazı, ihtimali veya farklı anlayışlara tebdiliyse üzerinde yaşayan insanların tel tel döküleceği, toprakların da Türk milletinin elinden çıkacağı mutlak bir gerçektir. Çünkü Anadolu toprakları İ'lây-ı Kelimetullah’a hizmet etmek için Müslüman Türk kimliğine hibe edilmiştir. Aksi takdirde tarih misyonundan kopmuş Türk milletinin elinde ne vatan ne de onun üzerindeki insanlar kalmayacaktır. 
Müslüman Türk tarihinin her zaman yaşanılır olabilmesi için, Müslüman Türk kimliği idealinin kıyamet sabahına kadar vazgeçilmez bir misyonumuz ve gayemiz olması gerekmektedir. Bunun dışında alınacak olan bütün tedbirler beyhudedir ve de yokluğa mahkûmdur. Batı ideolojisiyle ayağa kaldırılmış İslam dünyasındaki Arap baharı asla istenilen birliği ve beraberliği temin edemeyecektir. Müslüman Türk kimliğinin tarih boyu icra ettiği İ'lây-ı Kelimetullah vazifesini deruhte edemeyecektir. İdeologiyası Batı'nın emperyalist çıkarcı ideolojisiyle, Arap baharı ile İslam dünyasında buluşanlar Müslüman Türk kimliğinden adım adım kopacak, İslam'dan uzaklaşmanın ve de İslamsız yaşamanın bir manada mahkûmu olacaktır. Müslüman inancı tarihin derinliklerinden gelen, İslam Türk medeniyetinin ölçüleriyle hayat bulmadıkça, emperyalist Batı dünyasının önünde ezilip yok olmaya mahkûm kalacaktır. Hristiyan Batı emperyalizmiyle Doğu İslam Türk medeniyetinin hayat boyu var olan mücadelesine ideolog faaliyetleriyle yok etmeye çalışmak, İslam Türk medeniyetinden koparak Batı emperyalizminde oyuncağa dönmekten başka olamayacaktır. Zira bu iki dünya arasındaki var olan kavga mücadele dinlerin ideolojilerin, medeniyetlerin mücadelesidir. Bunun yok edilerek bundan yola çıkmak Ehl-i Beyt’in asırlar boyu süren mücadelesini yaşamamaktan mahrum kalmaktır. Türk İslam medeniyetinden uzaklaşmak manasına gelir. 
Anadolu coğrafyası çeşitli kültür ve medeniyetlerin yaşandığı bir yerdir. Asırlar boyu İslam dünyasında mezhep olmuş, bu coğrafyada her türlü yorum ve anlayışta Müslümanın ve insanların yaşamış olması çok tabi bir sonuç olmuştur. Uzun yıllardan beri bu ayrılıkların müşterek bir noktada buluşup yaşanmış olması, mücadelenin savaşların önüne geçmiş bir ve beraber olunmuştur. Sünni, Alevi, Şii bir beraber olmuş. Asırlar boyu kardeşliğin mührü bu zamana vurulmuştur. Bu bağlamda Ehl-i Beyt sevgisi, medeniyet kimliğimizin has mayası, tevhit ve birliğimizin teminatıdır. 

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Prof. Dr. Haydar Baş’a Tebrik Mesajı

Nitekim Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel adeta yüreğimize tercüman olarak yeni mesaj gazetesinde şu gerçeklere dikkat çekiyor: 
“Vatan yaptığımız bu topraklarda Alevi'si, Şia’sı, Sünni'si bütün Müslümanlar asırlardır gönül gönüle, kardeş olarak yaşadık. Bizim o kardeşlerimizle ayrımız gayrımız yoktur. Olamaz. realite buyken dış dinamikler zaman zaman bu konuyu kaşımış ve olmayan bir ayrılığı var yapmaya çalışmışlardır. Dolayısıyla buradan hareketle Haydar  Haydar Baş Beyefendi'nin bu sempozyumu düzenlemek ve de benzeri bütün çabaları hem mübarek dinimize hem de milli bütünlüğümüze, milli bütünlüğümüz adına müthiş bir hizmettir. Profesör Baş’ı tebrik ediyor ve takdirlerimi sunuyorum.” Sayın Cumhurbaşkanımın teşvik edici sözleri bize moral olmuştur. Güç vermiştir. Ve de iman kaynağımız olmuştur. Kendisine sonsuz şükranlarımızı arz ediyorum.

Ehl-i Beyt Anlayışı ve Bu Sempozyum, Ülkemizin Öz Kapı Komşularıyla Düşmanlık Sürdürmesine Son Verecektir

Günümüzde yapılmak istenen bu birliği ve kardeşliği ortadan kaldırmak bu coğrafyayı savaş alanına döndürmektir. Bunu yapanlar hem bu coğrafyada hem de coğrafyanın yeraltı kaynaklarında gözü olanlardır. Dünün Emevi siyaseti ve itirazı Resulullah'ın Ehl-i Beyt’ine her türlü mezalemi İslam kılığına bürünerek reva gördü. Ehl-i Beyt evladı başta olmak üzere mazlumların canlarına ve mallarına musallat olundu. İslam coğrafyası Ehl-i Beyt’in kanına bulandı. Müşriklerin ve gayrimüslimler bayram yaptı. Bugün Emevi siyaseti ve ihtirasının devam olanlar maalesef yine İslam adına yola çıkıyorlar. Haçlı dünyasının aklıyla iş görüyorlar. 
Haçlı dünyasının büyük Orta Doğu projesi kapsamında işgaller gerçekleştirilenler İslam coğrafyasında ve bölgemizde Sünni- Şii ayrışmasını körüklüyorlar. Sünni- Alevi çatışmasından medet umuyorlar. Ülkemiz ve yüce milletimizin öz kardeşleriyle ve öz kapı komşularıyla düşmanlığını sürdürmek istiyorlar. Buna bu Ehl-i Beyt anlayışı ve de sempozyumu inşallah son verecektir. 
Bu projelerle yirmi iki İslam ülkesi işgal edilecek. Müslümanların elleri bağlanacaktır. 

Dinler Arası Diyalog Büyük Ortadoğu Projesinin İnanç Boyutudur

Dinler arası diyalog bu planın inanç boyutudur. Kabul etmek lazım ki Sünni dünya bu oyunu fark etmemiş. Birtakım yanlışlar içine düşmüştür. Batı'nın istediği değişim hayatını değişimi hayatına geçirmiştir. Haçlı dünyasının sömür ve işgallerini Müslümanlara hazmettirmek için dinler arası diyalog safsatası sürdürülüyor. Medeniyetler arası ittifak yalanları uyduruluyor. Bunlar bir taraftan haçlı dünyasıyla iş birliği içinde Müslüman avına çıkıyorlar. Diğer taraftan Müslümanları çeşitli yollarla müşriklerin ve gayrimüslümlerin kardeş yapmayı planlıyorlar. Bu durum bölgemiz ve insanlık için en büyük beladır. Ahir zamanın en büyük fitnesi budur. Takdir edersiniz ki inancını yitirmiş toplumların işgal edilmesi de an meselesidir. Ancak Ehl-i Beyt dünyası bu dönüşüme karşı bir duruş ortaya koymuştur. 
Masumiyeti karine olarak kabul edilen Ehl-i Beyt, İmamlarının hiçbirinin hayatında ne Sünni ne de Şia kaynaklarında İslam'ı saptıran bir örnek asla gösterilemez. Araştırmalarımızda birliğin ve beraberliğin faydalarını gördük. Reva mıdır ki? Asırlardan beri devam eden bu kardeşliği yok sayıp kapılarını bize ardına kaçan hak  kadar açan Ehl-i Beyt dünyasını değil de haçlının safında yer alıp yanlış ve batılın safında olunsun. Bu asla düşünülemez. Komşularımız olan İran, Suriye, Irak, Libya bizzat bize zararı olmayan ülkelerdir ve bunlar kardeşlerimizdir. Bunlardan bazıları bizi insan hakları ödülünü verdi. Bazıları bize sarayın kapılarını açtı. Bazıları ise zaman zaman ve her zaman dost oldu. O halde bu insanlar üzerindeki haçlı dünyasının projesi bize ait değildir. Türk siyasetinin böyle bir davranış içinde olması asla düşünülemez. Bir milletin dâhili meselenin müdahalesi tavrı, senin işlerine de müdahale hakkını doğurur. Onun için dikkatli olmak şarttır. Ehl-i Beyt sevgisiyle yüreği sapasağlam kalmış. İzan ve İman ehli her bir insan haçlı oyununu bozmakla ve bu fitneyi yok etmekle mükelleftir. Ülkemiz bölgemiz ve insanlığın huzur ve barışı için. Dünya bu kıratta ve bu manada insanları beklemektedir. 

Türk İslam Dünyasındaki Birlik, Kardeşlik ve Basiret Ülkemizdeki ve Bölgemizdeki Haçlı Oyunlarına Son Verecektir 

Türkiye'nin dâhili meselelerine gelince ülke tamamen terörün kucağına atılmış. Her gün onlarca insanın öldürüldüğü terör ülkesi şekline dönüştü. Gerek iç gerekse dış dünyamızda etrafımızın tehdit unsurları sarmıştır. Ülkemizin bu noktaya gelişi yabancılarının dahlimize müdahalesiyle beraber olmuştur. Henüz iki üç gün evvel, yirmi dört insanımızı şehit verdik. Her gün onlarca insanımız ölüme mahkûm ediliyor. Bu durum yanlış siyasetin sonucudur. Şayet bu yabancı yönlendirmeyle siyaset devam ederse Türkiye sadece istemediği insanlarla bir masada oturmak zorunda kalmayacak, bölünüp parçalanmanın tartışılmasına da sahne olacaktır. 
Yapılması gereken en fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bugünde, Müslümanların birliğini savunarak, İslam dünyasına saldırılanlara karşı bir blok oluşturmak, hiçbirinin kusurunu görmeden, yanlış araştırması yapmamak, Müslümanların birbirlerini olduğu gibi kabul etmesi saygı ve hürmet göstermesidir. Bütün dünyanın insanlığı ve Müslüman âleminin de ihtiyacı olan bu birlikteliktir. Kültür birliğimiz, ekonomik birliğimiz, siyasi bilgimiz, askeri birliğimizin inşallah bu sempozyumdan sonra kapıları aralanacaktır. 
İki gün boyunca devam eden ve Türk İslam dünyasının birçok ülkesinden çok kıymetli ilim adamlarımızın iştirakiyle gerçekleştirilen Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumu’ndaki birlik, kardeşlik ve basiret ülkemizdeki ve bölgemizdeki haçlı oyunlarına son verecektir. Bu sempozyumun âlemlere rahmet Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem için, kavmi içinde Nuh'un gemisi ne ise, ümmetin içinde Ehl-i Beyt 'in misali odur. O gemiye binme şerefini Cenâb-ı Hak hepimize nasip eylesin. Bütün katılımcı, ilim adamı kardeşlerimi, kıymetli konuklarıma, yüce Türk milletini ve tüm İslam âlemini bir kez daha tebrik eder, Ehl-i Beyt 'in sevgisini rahmetiyle kucaklarım Baki Hüda’ya emanet olunuz diyorum.  
Efendim eserlerimiz de geldi. İmam Muhammed Bakır, İmam-ı Rıza. Hepinize teşekkür ederim. Allah razı olsun. 
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir