Neler Okuyacaksınız
Biz Milletimizin Sesini Meclise Taşımak İçin Neye Talepleri Varsa Onu Seslendiriyoruz
Diyebilirim ki biz bütün seçimlere bugüne kadar rahatlıkla hazırlandık. Bu kabilden olmak üzere bugün 7 Haziran’da yapılacak olan seçime de hazırız. Belki de Türkiye'de en hazır parti de biziz. Bunda hiç kuşkunuz olmasın. Mesela biz bütün illerde teşkilatlarımızı kurduk, faaliyetlerimiz devam ediyor. Diğer partilerin tamamı şu anda sahaya iniyor; biz 6 aydan beri sahadayız. 6 aydan bu tarafa program yapmaktayız ve de vatandaşlarımızın ihtiyacı olan konuları biz ele alıyoruz. Yani hep bizim menfaatimizedir diye bir konuyu tercih etmiş değiliz. Biz demokrasiyi tam olarak yansıtmak istiyoruz. Eğer vatandaşlara hakkını vereceksek, onların sesini meclise taşımak için neye talepleri var, onu seslendiriyoruz ve bugüne kadar da bu seslendirme ile birlikte bu programlara ağırlık verdik.
Alevilikle Sünniliğin Mukayesesini Yapan Programlar Organize Ettik, Savaşı Biz Durdurduk!
Mesela Türkiye'de kabul etsek de etmesek de bir Alevi-Sünni çatışması var. Hatta bunu bir kavgaya hatta bir savaşa sürüklemek isteyenler var. Hatırlarsanız Suriye ile birlikte Türkiye'nin girdiği dil dalaşında aslında Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman başbakandı; Esad'la birlikte her gün oturuyor, kalkıyor hatta bakanlar toplantısını orada yapıyor. Hanımını, gelinini, çoluğunu, çocuğunu getirdiği bu yere Powell geliyor, onunla beraber bir sohbet yapıyor. Bu sohbetten sonra Sayın Cumhurbaşkanı, Esad'ın en büyük düşmanı oluyor; Esad, Esed oluyor. Yani bu şekilde bir tavırla birlikte yola çıkılıyor. Tabi evet, bir devletin çıkarına siyaseti olursa bu iyidir. Ama bunlar bizim zararımıza değildi. Yani Suriye bizim sınırlarımızı yerinden ırgatmadı, ajanlarını içimize sokmadı; yani herhangi bir faaliyeti yok aleyhimizde. Bunun aleyhine dönmenin, Türk milletinin ve devletinin lehine olmadı; yaptığımız ihracatın tamamının önü kesildi, sınır kapıları kapandı. Şimdi neredeyse savaş yapılacaktı, biz dedik ki “Ya iki Müslümanın birbirini kırması kadar cahil bir hareket olamaz”. İslam dünyasındaki ilim adamlarını topladık, Alevilikle Sünniliğin mukayesesini yapan programlar organize ettik. Onlarca ilim adamı konuştu. Savaşı inanır mısınız biz durdurduk. Halk “Vay biz Aleviliği böyle bilmiyoruz” diye ifade ettiler ve de tavrını bizim koyduğumuz tavırla beraber ortaya koydular. E baktık ki kamuoyu bu tepkiyi affedersiniz bu savaşa karşı geri adım attılar.
Türkiye'deki Aleviler Rahatsız Edilmeye Başlandı
Ama işi bu noktada bırakmadılar.
Ne oldu? Bu sefer sünnilerin üzerine affedersiniz Alevilerin üzerinde Türkiye'ye gitmeye başladılar. Yani Türkiye'deki Aleviler rahatsız olmaya, edilmeye başlandı. Onun da ne demek olduğunu biz konferanslarla, panellerle, açık oturumlarla defalarca yaptık. Hatta ben bu konuda 10 bin sayfanın üzerinde hazırlık yaptım, kamuoyuna bunu ilan ettim ve de yayınladığım eserleri vatandaşların önüne koydum.
Düşünebiliyor musunuz, asırlardan bu tarafa Alevi vatandaşlarımıza dini öğretilmedi. Alevilik dendi ama ne olduğu anlatılmadı. Ondan sonra da her şeyden sorumlu tutulmaya çalışıldı. Bak şimdi ben bir Sünni alimiyim. Benim 50 tane eserim var. Sünni uleması olan ulemasından biri olarak ben ilkokuldan sonra imam hatip okulunda okudum, artı Kur'an kursunu okudum, ilahiyatı okudum, doktora yaptım, profesör oldum. Bu imkanları bana devlet sağladı. Peki bu kardeşlerimize lise seviyesinde bir din tahsili yapacak bir şey verdiniz mi? Yok. Üniversite seviyesinde verdiniz mi? Yok. Cem evlerini hala bu devlet hukuki statüye koymadı. E sen bir sürü kilise açtın; Hristiyan’ına, Yahudi’sine ibadet imkânı yani ayin imkânı tanıdın. E Müslüman’a bunu tanımıyorsun. Neymiş? Aleviymiş. Sana ne ya. Sen nasıl Sünni… Mesela ben Hanefi mezhebindenim. Düşünebiliyor musunuz, Hanefi mezhebinin imamı olan İmam-ı Azam, Şia’nın doruk noktasındaki Alim İmam-ı Cafer'in talebesidir. Muhammed Bakır da sohbetlerinden ilim aldı, ders aldı. E şimdi böyle bir cehalet elbette ki kabul edilemez. Bunu senelerce bu noktaya getirdiler. Biz bu barışı konferanslarla, panellerle temin etmeye çalıştık.
Partimiz Toplumun Aynası Olmaya, Onun İçinde Olmaya Çalıştı
Partimiz toplumun aynası olmaya, basın gibi onun içinde olmaya çalıştı ve biz vatandaşımızın hakikaten açlığını tespit ettik. Eğitimden mahrum olduğunu tespit ettik, sağlık konusunda hizmet verilmediğini… Propaganda yapılıyor; sağlıkta ne hizmet veriyorsun? Bu seni… Bunun dediği sağlık hizmetini alabilmesi için herkesin milyarder olması lazım. Yani özel hastaneye gitmezsen sağlık hizmeti alamıyorsun. Gücün kuvvetin olmazsa istediğin noktaya kadar eğitimini tamamlayamıyorsun. Şırnak Lisesi’nde bir çocuk okuyacak, Galatasaray Lisesi'nden mezun olan çocukla sınava girecek, üniversitede yarışacak. Ya bu mümkün mü? Ben Trabzon Lisesi’nde 7 yıl hocalık yaptım. Trabzon Lisesi, üniversite gibi okuldur. Müthiş bir eğitim kadrosu vardır hakikaten Türkiye'de bilinen. Şimdi bu liseden mezun olan bir çocukla Güneydoğu'da herhangi bir liseden mezun olan çocuğu yarışa koyacaksın. E bu adalet mi? Şimdi biz bunun için ‘sınavsız üniversite’ diyoruz.
Biz, her ilde miting yapmayacağız. Herkes kendi bölgesinde adaylarımız mahalli çalışmalarını, sokak çalışmasını, köy çalışmalarını yapacak; onların taleplerine göre bölge mitingleri Allah nasip ederse hazırlayacağız ve bu işi bu şekilde sürükleyecek ekiplerimiz. Yani seçim kampanyasında zaten bizim şu ana kadar gitmediğimiz köy kalmadı, mahalle kalmadı, sokak kalmadı. Yani biz vatandaşın önüne yeni inmiyoruz; biz çoktan vatandaşın önüne indik. Şimdi İnşallah hep beraber meyvesini toplayacağız.
Vatandaş Bize Oy Verirse Huzura Kavuşur, Karnı Doyar, Sırtı Giyer, Ayağı Çıplak Kalmaz
Vatandaş bize oy verirse huzura kavuşur, karnı doyar, sırtı giyer, ayağı çıplak kalmaz. Neden? Çünkü ben 5.000 Türk lirası asgari ücret vereceğim. Ya 940 lira bir vatandaş maaş alacak, asgari ücrette 940 lira. Bu maaşla Allah aşkına, şimdi yerine zatıalilerinizi koyalım, sen İstanbul'da yaşayabilir misin? Mümkün mü? Hele bir kira versen. Ayrıca gideceğin yere bir iki kilometre yol olsa bir taksiye, bir otobüse bineceksin. E ona da para vereceksin. Aldığın maaş bunlara yetmez. Böyle bir geçime geçim denmez. Bu vatandaşı preslemektir. İnşallah Bağımsız Türkiye Partisi bu presi kaldırıyor.
Ne yapacağız? Asgari ücrete 5.000 Türk lirası vereceğiz. Sonra hanımlar evinde işçidir. Kocasına hizmet ediyor, oğluna, gelinine, kızına; çamaşırını yıkıyor, yemeğini yapıyor, ütüsünü yapıyor. Her türlü hizmeti yapıyor. Bu işçi değil midir? Yani başkasına çalışıyor. Başkasının iş yerinde, işletmesinde çalışıyor işçi oluyor; evinde çalışıyor işçi olmuyor. Devlet baba onu işçi statüsüne alacak ve biz ev hanımlarına Allah nasip ederse 1.500 Türk lirası maaş vereceğiz, 1.500 Türk lirası. Artı, bu insanların çocuğu oluyor. Bir çocuğun hayata atılması için hakikaten ekonominin güçlü olması lazım. Sayın Cumhurbaşkanımız başbakanken “3 tane çocuk istiyorum”. Ee ne veriyorsun 3 tane çocuğa? Hiçbir şey. Biz nasip olursa 250 lira çocuk parası reşit olana kadar; reşit olduktan sonra 1.000 Türk lirası vatandaşlık maaşı alacak, 1.000 Türk lirası. Artı, doğum ikramiyesi 15.000 lira. Yani adam çocuk dünyaya getirdiğine sevinecek. E şimdi dünyaya geldi mi çocuk “Eyvah” diyor “Ne yapacağız?” diyor. Baksana derdimiz bir iken iki oldu. Okutacağız, ne ile okutacağız; hasta olursa, nasıl bakacağız; karın açsa nasıl doyuracağız? Böyle bir geçim standardı olabilir mi? Biz bunlara karşıyız.
Tarım Kesiminin Mağduriyetini Gidereceğiz
Artı, yani bilhassa tarım kesimi tamamen mağdur olmuştur. Köyleri herkes boşalttı. Mesela %45 vatandaş yaşıyordu 2011 yılında köylerde, tarım kesiminde. Şimdi kaça düştü biliyor musunuz? 2001’den bu tarafa 2015 yılındayız, %5’lere düştü affedersiniz 10’lara düştü. Yazık, günah değil mi? %35 nüfus ne oldu? Şehirlere indi, şehirlerde kapıcılık yapıyor. Ben Eskişehir'de çok geziyorum, oradan da 1.000 dönüm arazi aldım. 500 liraya vatandaş toprağını satıyor. Ya 500 lira mendil parası. Niye? Ekti, biçti, pazara getirdi, para etmedi. 10 kuruşa mal etti, 8 kuruşa satmak mecburiyetinde kaldı. Ne oldu? Borçlandı. Krediyle borçlandı ama yine veremedi borcunu. En sonunda ne yaptı? Toprağını sattı, borcunu vermeye mecbur kaldı. Şimdi inşallah biz bunlara son diyeceğiz.
Üniversitede Eğitimin Önünü Açacağız
Artı, üniversiteli öğrencilerden bahsederken geçtim; üniversitede bizim öğrenci kapasitemiz haddinden fazla olması lazım. Bak ben Azerbaycan Bakü Devlet Üniversitesi’nde 14 yıl öğretim üyeliği yaptım. Şarkiyat profesörü olarak orada çalıştım. Boyacıya gidin -ayakkabı boyacısı- 2 tane dil bilir ve herkes bir üniversite… Üniversiteyi bitirme oranı %70’tir. Nere bura? Azerbaycan. Gel Türkiye’ye, %10. Nasıl iş bu ya? Önüne bir sürü baraj koyuyorsun. Ee, “Ben eğitime serbestlik verdim” diyorsun. Bunların hepsi hikâye. İnşallah biz önünü açacağız. Artı, harçları kaldıracağız. Çocuk zaten bu harçlardan dolayı okuyamıyor. Onlar kalkacak. Artı, üniversiteyi bitiren her kardeşimiz iş sahibi olacak. Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Anlatacağım çok daha projelerde bölümler var. Diyeceksiniz ki “Ya Hocam bunlar veremiyor, sen nasıl vereceksin?”. Zaten bizim esprimiz, ayrılığımız da burada. Allah nasip ederse, sorarsanız onu da güzelce izah ederiz.
Devlet Bizim Elimizde İdare Edilirse Ben Bu Millete Cennet Hayatı Yaşatacağım
Bizim hedefimiz dilerseniz taa 2011 yılında seçime girerken yaptığımız hazırlıklarda 500 bin kişi üzerinde yaptığımız şeyler var, anketler var; biz %23,7 oranında oy alıyorduk. Ama seçime 1 hafta kala bizi çarptılar; makarna, kömür vs. Bir de baktık, silindik gittik. İnanır mısınız? Böyle bir şey yok… Bakın kamuoyuna çıkın, ‘Haydar Hoca’ deyin; herkes beni tanır ve sever. Ama ‘Haydar Hoca kazanamaz ki’, nasıl bir tutturdular ben anlamadım. Ya kardeşim in şu pazara, Haydar Hoca’yı sor; tanımayan yok, sevmeyen yok. Bir tek kişi de benim aleyhimde konuşmaz. “Aaa, Hocam mı? Vallahi melek gibi”. Allah kabul etsin benim arkadaşlarım çok yardım ehli insanlar. Biz her birimiz onun yakınından faydalar gördük, görüyoruz. Yani devlet bizim elimizde idare edilirse, hükümet olma yetkisini bana verirse; ben bu millete cennet hayatı yaşatacağım. Bunda kuşkusu olmasın. Palavra atmıyorum, dediklerimin ispatı hazır. Efendim yapacağız bunu, kimse kuşku duymasın. Zaten dediğim gibi ben bu işin kitabını yazdım. Yani benlik olmasın, gurur olmasın ama şimdi bir de adam paşa, “Ben paşayım” dese bu kibir olmaz, gurur olmaz. Ben de bu işin paşasıyım.
Bakın burada mesela Sosyal Devlet. Bu Sosyal Devlet’i yazdım, 5 kongre yaptık. Burada, uluslararası yüzlerce bilim adamı bunu tartıştı. Sistemim, milli ekonomi modeli. 9 tane uluslararası kongre yaptık. Bu sistemi ben bununla beraber, bu sosyal devlet hatlarıyla uygulayacağım. Yani hiçbir şey tesadüf değil bende. Hepsi matematik, matematiği yapılmış, yerli yerine oturmuş bir hayat görüşüyle Türk milletinin… Ben aynı zamanda milletimi seven bir insanım. Benim dedem Sarıkamış'ta şehit olmuştur.
Oy oranımız… Şu hani kazanamaz endişesini millet kalbinden silerse, bak samimi konuşuyorum en az %20 alırız. Ama benim gönlüm, barajı aşarsak çok büyük başarıdır, diyorum bu konuda.
Yeraltında Servetimiz, Gayrisafi Milli Hasılamız ve Enerji Kaynaklarımız Var
Kaynakları isterseniz bir iki cümleyle izah edeyim.
Şimdi kaynaklar… Bana hakikaten bunu çok soruyorlar “Güzel Hocam diyorsun. Bu senin anlattığın yalancı cenneti. Kaynağın var mı?”. Var. Arkadaşlar bizim yerin altında tam 3 katrilyon dolarlık servetimiz var. Nedir bunlar? Başta altın, toryum, bor, demir… Bütün bu madenlerin tutarı. O da batılıların hesabına göre 3 katrilyon dolar. 3 katrilyon dolar ne demektir biliyor musunuz? Kıyamet sabahına kadar biz harcama yapsak, 3-5 trilyon vallahi bitiremeyiz.
Şimdi hesap yapalım; benim kafamdaki hesap… Bakınız biz Gümüşhane ile Türkiye’yi 100 sene idare ederiz. Aa nereden çıktı bu? Gümüşhane’de trilyon değerinde altın madeni var; Eldorado Gold, CominCo vs. gibi şirketler işletiyor. “Biz işletelim” dediğimiz zaman, “Aa Lozan Antlaşması bunu men etti”. Peki yabancı şirketin ne işi var orada? Hükümetin adamlarıyla ortak yapıyorlar, onlara bir şey yok. E devlet işletip milletine arz edecek; bunun önünde yasak. Bunların hepsi hikâye. Hiçbirinin önünde engel yok. 3 katrilyon dolarlık yeraltı kaynağımız var. Bu kaynağın her yıl 2 trilyonunu piyasaya arz eder, işletmeye takdim edersek; o kadar, 2 trilyon dolar, 5 trilyon Türk lirası ediyor.
İki; bizim gayrisafi hasılamız şu anda gayri milli hasılamız 2 trilyon Türk lirası. Bununla birlikte 7 trilyon Türk lirası bir yılda girdimiz olacak. Ayrıca ben öyle milleti ezmeyeceğim; 500 milyar vergi. Bunlar 2 trilyon civarında… Hayır, ben 500 milyar vergi alacağım vatandaşımdan. Onu da almadı dememek için. 100 milyar kazancın altında olan gelirden bir tek kuruş vergi almayacağız. Yani insanlar yaşadığının manasını hakikaten yaşayacaklar, “Hayat var” diyecekler. Hayatı zehretmeyeceğiz inşallah.
Artı, enerji kaynaklarımız var. Enerji kaynaklarımızdan biz yılda 200 milyar Türk lirası elde edecek projeleri yaptık. Bunlar dosyalar halinde, hepsi hazır. Sayayım istersen, 1. Gayrisafi milli hasıla 2 trilyon, 2. Yeraltı kaynaklarımızdan 2 trilyon dolar 5 milyon; etti 7. 200 milyar da enerji kaynaklarımızdan gelirimiz. 7 trilyon 200 milyar girdimiz olacak bir yılda.
Şimdi biz neyi veremeyiz? Bu saydıklarımız ne? Bunun yanında hiçbir şey. Yani herkese biz 10.000 Türk lirası maaş verebiliriz. At sahibine göre kişner. Bugüne kadar maalesef ecnebi devletlerden talimat alanlar bu işi yapamadı, yapamazlar. Diyorlar “Hocam yani bu kuralları sen anlatıyorsun. Elimizde… Bu arkadaşlar bunu bilmiyor mu?”. Biliyor. Ama onlara, iktidara getirenler müsaade ederler mi? Türkiye'nin bugün senyoraj hakkı yok. Diyor adam ki “Senin hakkını ben kullanacağım”. Bilirsiniz hangi devlettir. Ben kullanacağım ve bizim kazancımızın karşılığındaki senyorajı devreye sokan ecnebi güçler. Alacağım onu elinden, kendim onu yapacağım. İsterse vermesin. O, milletin hakkı. Milletimin hakkını milletime vereceğim. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın. Yani bizim yeteri derecede kaynağımız var. Hiç kimse bundan endişe etmesin. Daha fazlasını veririz. Dediğim gibi, yani biz bu milletin hayır duasına da talibiz. Kalkıp da işte ben o olayım… Öyle bir derdim de yok.
Amerika Birleşik Devletleri İlk Önce Bana Geldi, Elimizin Tersiyle Geri Gönderdik
1995 yılında Amerika bana geldi; bunlara gelmeden önce bana geldi Amerika Birleşik Devletleri. Ben arkadaşlarımı topladım “Biz şimdi ne istersek bize verirler ama bunun karşılığında 1. vatan istenir, 2.devlet istenir, 3. millet istenir, 4. din istenir, askerin istenir. Ben bunların hiçbirini veremem, kusura bakmayın. Eğer istiyorsanız siz yolunu…”. “Hayır Hocam, ne demek”. Elimizin tersiyle biz o arkadaşlarımızı gönderdik. Yani 3 yıl beni beklediler, daha çeşitli vaatlerde bulundular. Uzun hikâye, inşallah bir programda arz ederim. Ama Allah'ın izniyle hiçbir şeye… 3 yıl beklediler, 3 yıl sonra bu arkadaşların yanına gittiler.
Bunlar da balıklama işin içine girdiler. İşte söz, söz, söz, söz… Üniter yapının dağıtılması sözü o gün verildi; federatif yapıya geçilmesinin, başkanlık sistemine geçilmesinin sözü o gün verildi. İnşallah milletimizin iradesi bu bölünmeye karşı çıkacak, 7 Haziran inşallah bunun kararının verildiği gün olacak, diyorum.
İstirham ederim efendim, Allah razı olsun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız
