info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Trabzon Akçaabat İlçesi BTP Aday Tanıtım ve Katılım Töreni / 10 Ocak 2004
08/09/2025 EKONOMİ SİYASET 17

    Neler Okuyacaksınız

Sağ olun, var olun. Bizde nasip olursa Yüce Türk milletine ve inşallah bölgemize çok ciddi hizmetler getirerek dünyanın sevilen, seçilen bölgesi haline getireceğiz inşallah. Hepinizi saygı, sevgi, hürmetlerimle selamlıyorum. 
Şimdi bende o kadar notlar var ki bunları konuşmaya kalksam en az iki saat. 

2002’de “Tayyip Türkiye'nin Başına Başbakan Olarak Geldi mi Her Şey Halledilir” Manzarası Oluşturuldu

Hükümet milleti hiç hatırlamadı. Kimi hatırladı? Avrupa Birliği'ni ve IMF’yi. “IMF ne diyecek? Avrupa Birliği ne diyecek?” Bu istikamette bütün icraatlarını ifa ettiler ve yanıldıklarını da üç buçuk yılın sonunda geç de olsa anladılar. “Biz yanlış yaptık” dediler. “Milleti memnun etmemiz, milletin sesine kulak vermemiz, milleti dinlememiz gerekirken biz bunu yapmadık. Ne yaptık? Kalktık Avrupa Birliği'ni dinledik. IMF'yi dinledik. Yanlış yaptık.” Şimdi sevgili arkadaşlar Sayın Bülent Bey'in riyasetinde aşağı yukarı iki başlı hatırlarsanız bir hükümet daha kuruldu. O da Dervişin Kemal Bey'in içinde olduğu hükümetti. O da ne yaptı? Dediler ki iktidar o zaman şunu ifade etti. Dedi ki: “Biz IMF programıyla ülkeyi kalkındıracaktık ama bazı virgül nokta yanlışlıkları oldu. Bunları yapmamak için bu işi çok iyi bilen birini getirelim ve onun dediklerine harfiyen uyalım. Göreceksiniz o zaman ülkemiz istenilen yere varacaktır.” Sayın Kemal Bey geldi. O da ekonomiden sorumlu bakan oldu ama öyle bir bakan ki Ecevit’in hatırlarsanız o günkü şartlarda Sayın Bülent Bey'in başbakanın söylediğini kimse dinlemiyor. Kemal Bey’inkini dinliyor. Ve Sayın Devlet Bahçeli'nin söylediğini kimse dinlemiyor. Onun dediklerini dinliyor. Sayın Yılmaz'ın dediğini kimse dinlemiyor. Derviş'in dediklerini dinliyor. 
Hatta ben o günleri çok iyi hatırlıyorum. Bir müzakere esnasında Genel Başkan Yardımcıları yani Başbakan Yardımcıları bir araya geldiğinde içinden çıkamadıkları konuyu, Sayın Kemal Bey müsaade istiyor. Farklı bir olaya gidiyor, mekâna gidiyor. Amerika Birleşik Devletleri'ne telefon açıyor. Oradan müsaade bizim dilimizle “icazet” aldıktan sonra “olur” veya “olmaz” diyorlar. O günleri hatırladınız değil mi? Şimdi o şartlara milletimiz baktı dedi ki: “Böyle hükümet olmasın.” Bu bizim hükümetimiz değil. Biz halkçı diye seçtik, milliyetçi diye seçtik, zengin diye seçtik, liberal mantığı ama bizi mahvettiler. Bizi hiçbir şey kazandırmadılar. Ve seçime gidildi. 
Seçime gidildi öyle zaten seçime giderken de bir insan hazırlanıyordu. Yani onu efkâr-ı umumiyeye tanıtmak öyle bir insan, öyle bir proje çiziliyordu ki; bu geldiği zaman elini uzatacak, nereye uzattı? Yarım kalmış inşaatlara orası tamamlanacak. Nereye uzattı? Yarım kalmış yola, orası tamamlanacak. Nereye uzattı? Hiç yapılmamış sanayiye, orası dünyanın en mükemmel sanayi dünyası olacak. Nereye uzattı? Cebe uzattı, hiç para yok, orası parayla dolacak. Öyle değil mi? Birini böyle tanıttılar. Bunu siz çok iyi tanıyorsunuz. Bu bizim çok sevdiğimiz dostumuz, arkadaşımız Sayın Tayyip Erdoğan. Öyle bir Tayyip tarif edildi ki gerçekten de İstanbul Belediyesi'ndeyken hakikaten hizmetler yaptı. Şimdi “Yiğidi öldür hakkını da kerpetme” derler. Bunu inkâr eden değiliz. Ama öyle bir efendim siyasi manzara, portre ortaya kondu ki işte “bu Tayyip Türkiye'nin başına başbakan olarak geldi mi her şey halledilir.” İşçinin efendim maaşı yüzde yüz artacak. Memurun maaşı yüzde yüz artacak. Arkadaşlar yanılıyor muyum bu anlattıklarımdan? Doğru mu konuşuyorum? Doğru mu konuşuyorum? Yani böyle bir Tayyip, böyle bir Tayyip ki zümrüdüanka olmuş uzanmak mümkün değil ona. Ya etmeyin, ben bu arkadaşı tanıyorum. Bunun bu kadar kabiliyeti, kudreti, becerisi yoktur yahu. Biliyorum ben bunu. Evet, dediysek de bizi kimse dinlemedi. 

Ben Liberalizmi, Sosyalizmin Ekonomik Modelini Çürüttüm, Çöpe Attım 

Evet, 3 Kasım seçimlerine gidildiği zaman bana bayrak salladılar, ona gitti oyu verdiler. Öyle değil mi? Siz de böyle yaptınız. Şimdi bana bayrağı salladınız ama şimdi bayrağı ona sallayıp reyi bana vereceksiniz. Tamam mı? Çalışıyorum, çalışıyorum. Evet şimdi Tayyip'e bayrak sallanacak oylarla da Bağımsız Türkiye Partisi'ne gelecek, inşallah. Bu sözü de ilgili lehlerde alıyorum. 
Şimdi efendim bakınız geldi ne oldu? Ekonomi ‘den çok değilse biraz anlayan kardeşinizim. Ekonomi ‘de Türkiye'de efendim sağ olun içinizden çıkan bu fakir dünyada tek tez sahibi, ilim adamı benim. Benim dışımda tez sahibi olan, tez sahibi bunu derken, bunu derken benim arkadaşlarıma haşa zemmetmiyorum, hakir görmüyorum. Ama Amerika Birleşik Devletleri'nden, İngiltere'den, dünyanın çeşitli ülkelerinden ödül almış tek ilim adamı benim. Bunu da böyle bilmiş olasınız. Bunun niçin söylüyorum biliyor musunuz? Ortaya geleceğim müsaadenizle. Bunun niçin söylüyorum biliyor musunuz? Şunun için: Şimdi Haydar Hoca konuşuyor, “aa atıyor.” Bunu demesinler diye. Bu benim “atıyor” dediklerimi Amerikalı elimi öptü dedi. Dedi “Çok mükemmel konuşuyorsun.” İngiliz elimi öptü. Hem de kendi bakın içinizde üniversite okumuş evlatlarımız var. Çok iyi bilirler; Cambridge’de benim köşem var. Haydar Baş’ın orada portresi var. Türk ilim adamı. İlk defa. Akçaabatlı, Akçaabatlı, Akçaabatlı ya… Bunu böyle bilesiniz.  
Şimdi, şimdi sevgili arkadaşlar niçin ama? Ben liberalizmi çürüttüm, çöpe attım. Sosyalizmin ekonomik modelini çürüttüm, kalemimle, mantığımla, ilmimle çöpe attım. Onun için, onun için. Şimdi vaaz ettiğimiz modelin adı “Milli Ekonomi Modelidir.” Adamlar baktılar ki aman yarabbi! Biz bunu yaşadık mı dünya cennete dönecek. İşte onun için biz de siyasete girdik. Evvela kendi yurdumu, ülkemi cennet bahçesi haline getireceğim, merak etmeyin. 

“Başarılıyız” Diyenler Ekonomiyi Batırdılar

Siyasette dedikodu esastır, dedikodu yapılır. Ben biraz dedikodu yapayım, ondan sonra ne yapacağımızı söyleyeyim. 
Şimdi efendim bakınız bu hükümet diyor ki: “Biz çok başarılıyız.” Bunu söylemek için ilkokulu efendim on senede bitirmek lazım. Eskiden beş yıldı ya. On senede bir adam ilkokulu bitirirse ancak bu kadar gerizekalılık yapabilir. Sende ekonomi yok ki iyisi olsun. Sen batırdın ekonomiyi. Şimdi rakamlarla konuşacağız. Sevgili arkadaşlar bunları bir güç işte doksan dört yılından beri tutan güç, hazırlıyor böyle yapmak… Birtakım suni görüntülerle beraber, serap görüntüsüyle beraber sanki bir şey varmış gibi. Şimdi hiçbir şeyin olmadığına neyle izah edeceğiz? İşçi arkadaşlarım ellerini kaldırsınlar. Hayatlarından memnunlar mı? Memnun musunuz? Memur arkadaşlarıma rica ediyorum. Siz hayatınızdan memnun musunuz? Aldığınız “zam” adı altındaki maaşlardan memnun musunuz? Emekli arkadaşlarımıza söylüyorum. Alacağınız emeklilik maaşından memnun musunuz? Yüzde yirmi şu anda zam vermişler. Onunu altı ay evvel, onunu altı ay sonra. Bunun ortalaması yüzde on beş, yirmi de değildir. Bunlar gerizekalı, hesapta bilmiyorlar. Hesapta bilmiyorlar.  “Buna yüzde yirmi” denmez. “Yüzde on beş” denir. Verdikleri zam yüzde on beş. Mantığı işin bu. 
Peki, sevgili arkadaşlar ne yaptı bunlar? Seksen yılda cumhuriyet tarihinde bütün hükümetlerin yapmış olduğu iki yüz elli milyar dolar iç borç ve dış borç vardı. Peki bunlar ne yaptılar? Bu iki yüz elli milyar doları bir yılda elli milyar dolar daha yukarıya fırlattılar. İç ve dış borcumuzun toplam tutarı elli milyar, bir yılda. Şimdi seksen yılda iki yüz elli milyar dolarla iç ve dış borç yapılırsa, her yıla düşen rakam aşağı yukarı üç milyar dolardır. Bunlar on sekiz kat bu borca arttırdılar. Bunu yapan adama “gerizekalı” mı derler, “ekonomist” mi derler? Söyleyin bana bakayım. Söyleyin bana. Bunlar ekonominin e’sinden anlamıyorlar. Ama sen de medyun olursan Amerika Birleşik Devletleri'nin medyunu olursan bu hale getirirsin ülkeyi. Hiçbir şey yapmaları mümkün değil sevgili arkadaşlar.
Bakınız 2002 yılında Türkiye'nin aldığı borçlara verdiği faiz elli bir katrilyon Türk lirasıdır, elli bir katrilyon. Peki, 2003’te yani bunların iktidarı döneminde verilen faiz miktarı ne kadardır? Aldığımız iç ve dış borçlara? Seksen katrilyondur, seksen katrilyon. Şimdi yaptıkları bu yılki bütçede deklare ettiler dediler ki: “Biz iç ve dış borca vereceğimiz faiz miktarı altmış beş katrilyon.” Yalan konuşuyorlar. En az yüz katrilyon çıkacak. Bak şuraya on defa yazın, on. Niye o kadar verecekler? Çünkü şu anda mevcut olan iç ve dış borç toplamanın zaten faiz miktarı seksen katrilyon. Bunu da alırken borçlanarak alacakları için gelecek olan faizlerle beraber bu en az yüz katrilyona çıkacaktır. Ben size “bunlar hesap bilmez” diyorum da yalan mı diyorum sevgili arkadaşlar? Evet, size teşekkürler ederim. 

Türkiye'yi Yanlış Para Politikalarıyla Dünya Para Pazarı Haline Getirdiler

Evet arkadaşlar, ülkenin böyle çok garip bir manzarası var. Eee “ülkenin ekonomisi çok iyiye gidiyor. Bizim ihracatımızda bir patlama oldu.” Peki, ithalat açığı ne? Söyler misin bana? İhracattaki açık miktarı ne? Yirmi dört milyar dolar. Nereye benziyor bu biliyor musunuz? Bir adam var ki günde yüz lira kazanıyor. Yüz yirmi dört lira harcıyor. Bu adam kazançta mıdır, zarar da mıdır? Bu arkadaşların bu kadar da hesabı yok. Bak kazandıkları giderlerini karşılamıyor, çıkıyor milletin huzuruna, “biz çok iyi ekonomi ortaya koyduk.” Oğlum sen ilkokul mezunu bile değilsin. Olsan bunun hesabını yapar, dersin ki: “Eyvah benim bu başıma gelen belalar niye geldi?” Baksana, “ben yüz lira kazanıyorum” dedikleri o kadar çoğaldı ki “yüz yirmi dört lira harcıyorum” dersin, nadim olursun. Düşünürsün işin içinde nasıl çıkacağını değil mi? İşin içinde nasıl çıkacağını hesap edersin. 
Evet, sevgili arkadaşlar böyle bir manzarayla bakınız Türkiye'de para politikalarıyla o kadar yanlış bir üzerine oturmuş ki Türkiye'yi dünya para pazarı haline getirdi. Yani bilhassa Avrupa ülkeleri, batı ülkeleri Türkiye'ye devamlı para satıyorlar. İşte bu sattıkları paralar içteki ve dıştaki adamlarıyla aldıkları faiz miktarı az evvel söylediklerim. Düşünebiliyor musunuz? Dünyada bu kadar faiz parasıyla kazanç elde eden ve bu kazancı temin eden bir başka ülke olsun. Böyle bir ülke daha yok. Tek ülke biziz, Türkiye'de. Şimdi bunlar IMF dedi ki: “Zaten siz Merkez Bankası'nda para basmayın.” Yani vücudunuzun kanını imal etmeyin. Vücudunuz kan yapmasın. “Ee bize para lazım olacak.” “Biz size veririz. Bizim yandaşlarımız var. Global sermaye sahipleri arkadaşlarımız var. Onlara talimat veririz. Bunlar size parayı satarlar, ucuz fiyatla.” “Nasıl?” Bakınız, yandaşları da kimler biliyor musunuz? Bugün Türkiye'de medya sahibi olanlar, gazetesi olanlar, bankası olan insanlar. Şimdi bunlar “sendikasyon kredisi” diyorlar. Bunu Avrupa Bankalarından, Amerikan bankalarından yüzde bir, bir buçuk faizle alıyor. Faraza gidiyor Amerikan Bankası'na diyor ki: “Bana biraz para ver.” “Ne kadar?” “Bir milyar dolar.” Kefili de kim bilir biliyor musunuz? Bu bankanın kefili Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu bankaya kefil olmazsa bu banka bir tek kuruş kredi alamıyor. Hangi banka? Aydın Doğan'ın bankası. Cem Uzan'ın bankası. Sayalım mı? Karamehmetler’in Bankası. Saymama gerek yok. Anladınız mı işi? Bunlar devletin kefaletiyle beraber dünya bankalarından bir milyar dolar, bir buçuk milyar dolar, iki milyar dolar para satın alıyorlar. E güzel. Daha güzel değil mi? Gayet güzel işte. Yüzde bir de para satın alıyor. 
Sevgili arkadaşlar, bakınız getirip bunu bankaya koydukları zaman şimdi bizden toplanan vergiler var. Bu vergilerle devlet gerekli icraatlarını yapamıyor, yatırımını yapamıyor. Devlete, devlete para lazım oluyor. Bu sefer diyor ki IMF, “sakın” diyor “sağdan soldan Merkez Bankası'ndan bunu temin etmeye çalışma. Ben para sattırdığım adamlar var ya ha? Onlara gideceksin, onlardan para alacaksın.” Tahmin yoluyla. Onlar bize yüzde kaça satıyor? Yüzde biri aldığı parayı biliyor musunuz? Biliyor musunuz? Yüzde on üçle. Onu Türk lirasına çeviriyor yüzde yirmi ikiyle. Aman yarabbi. Bu bir ihanet değil mi? Bu bir ihanet değil mi sevgili arkadaşlar? Yüzde bir, şimdi bir milyar dolar Aydın Doğan devlete para sattı. Bir milyar dolar sattı. Peki, yüzde yirmi sekiz Türk lirası ile beraber kaç lira aldı? Ya, iki yüz seksen milyon dolar alıyor, bir yılda. Sevgili arkadaşlarım on milyar dolar sattığını kabul edersek, iki milyar sekiz yüz milyon dolar bir yılda Sayın Aydın Doğan devletten faiz alıyor. Şimdi bu adam kalkar da buna kapısını ardına kadar açan, devletin imkânlarını peşkeş çeken Sayın Tayyip Bey'e “Sen buradan git, seni ben aşağı alacağım.” Der mi? Der mi? Medya işte onun için Tayyip'i tutuyor. Onun için Bağımsız Türkiye'nin karşısında. Ama onların ciğerini sökeceğiz, Allah’ın izniyle. Aşağıya alacağız onları, merak etmeyin. Onlara verdiğiniz faizleri onlara verdiğiniz… 
Ben hesap adamıyım. Annelerim, kardeşlerim ben hesap adamıyım. Onlara verdiğiniz faizleri ben size vermeye kalksam vallahi de on senede yiyip bitiremezsiniz, bir yılda onların aldıklarını. Onların niye, niye aldıkları şu kadar değil mi? “Seksen katrilyon” diyorum. Seksen katrilyon. Seksen katrilyonu ben annelerime dağıtacağım. Annelerim bunu bitirecek. Nasıl bitirecek? Ya mümkün değil ki. Şimdi şimdi ev hanımlarını nasıl emekli edeceğimi anladınız mı? Anladınız mı? Vallahi de edeceğim, billahi de. Oturduğunuz yerde, evinizde bir eliniz yağda bir eliniz balda. Çayınızı kahvenizi içeceksiniz. Kısmet olursa aybaşı geldi mi de maaşınızı alacaksın; yiyip içeceksiniz. “Allah bu Haydar oğlumuzdan razı olsun” diyeceksiniz. Tamam mı? Tamam mı? Yaşlı ağabeylerim, yaşlı ağabey emekli olamamış yaşlı ağabeylerim sizi de emekli edeceğim. Vallahi de edeceğim, billahi de. Bunlar soydular patronlara yedirdiler. Ben patronların elinden alıp milletime dağıtacağım. Bunu ben yapacağım. Bunu ben yapacağım. Sonra ülkemizin elinde o kadar büyük imkânlar var ki… Yeminle konuşuyorum, bu imkânlar eşiğinde oturup da iş yapamayan adama “dilenci” de denmez. 

Biz Varlık İçinde Darlık Hali Yaşıyoruz

Ben 1973 yılında Konya'dayım. Anna Masala isminde şarkiyat profesörü bir hanımefendi ne dese beğenirsiniz. “Siz Türkler hazine üzerinde oturmuş dilenciye benziyorsunuz.” Doğru söylemiş. Bir misal vereyim. Sadece mermer yataklarımız işlenmemiş halde, mermer yatakları iki trilyon dolar. Şimdi bunu işlersek en az on trilyon dolardır. Arkadaşlar bizim üç yüz milyar dolar borcumuz var. Buna yılda bu kadar faiz veriyoruz. Bu mermer yataklarını biz işlediğimiz zaman, işlediğimiz gün, “Hocam buna çok ciddi teknoloji lazım.” Yanlış değil mi? Bir tane hızar, bir de cila makinesi. Üçüncü makineye ihtiyaç yok, bu kadar basit. Arkadaşlar on trilyon dolar elde ediyoruz. Otuz beş kırk defa Türkiye'nin borcunu bir onda silip atıyoruz. Sadece, sadece sevgili arkadaşlar, sadece maden yatağımız mermerle beraber. E ondan sonra kim yiyecek bu kadar parayı? Kim yiyecek? Onu söyleyin bana. 
Bakınız biz varlık içinde darlık hali yaşıyoruz. Daha, dünyada ikinci altın rezervi Türkiye'de var. Biliyor muydunuz bunu? Türkiye'de var. Türkiye dünyanın ikinci altın rezervidir. Bizim projelerimizde 3 Kasım seçiminden evvel bunları deklare etmekten de biraz kaçındık çünkü hepsi beni çalıyorlar. Adamların kafası çalışmıyor. Oturuyorlar “Lan bu adam ne diyecek?” He vallahi. Benim konferanslarıma, mitinglerime adamlar gönderiyor, telefonla hemen… Bir de bakıyorum, mesela ben Bursa'da bir şey söyledim, akşamüstü Cem Uzan onu söyledi. Dedim ki, he vallahi böyle. Dedim ki: “Bir yerde mahsus yanlış konuşacağım, bakalım ne söyleyecekler?” Yanlış konuştum, yanlış haber verdiler, yanlış söylediler. Onlar bilmez, bu adamlar kopya çekmeye, böyle yapmaya alışmışlar. Yoksa düşünecek kafasını çatlatacak. Düşünen kafa sahibi insanlar bellidir. Onların yüzlerinde, taşıdıkları izler düşündüklerin alametleridir. Öyle değil mi? Her sıradan adam düşünemez ki. O zaman sevgili arkadaşlar işte böyle bir Türkiye'miz var. Biz diyoruz ki “el ele vereceğiz.” Cenâb-ı Hakk'ın lütfuna bak ki geldi burasını merkez yaptı. Şimdi bu merkezin efendim bize sahip çıkması gerekmez mi? Gerekmez mi arkadaşlar? İşte ben bu desteği sizden bekliyorum.
Mahalli hizmetlerimizle ilgili çok mükemmel projelerimiz var. Bak burada hepsi bunu okumaya kalksam en az bir saat sürer. Onun için okumuyorum Sayın Başkanıma, reis adayımıza bunu emanet ediyorum kısmetse, buyurun. Hayırlı uğurlu olsun. Kısmet olursa Sayın Başkan adayım burasını dünyanın en mükemmel bölgesi haline getirecek. Dedik ya, “Cennetten bir parça, büyük köşk burada olacak” inşallah. Şimdi sizi, şimdi sizleri bu büyük hizmete davet ediyorum. 
28 Mart gününün akşamı bana bayram yaptırmaya söz veriyor musunuz? Veriyorsunuz, teşekkür ederim. 28 Mart gününün akşamı inşallah şimdi bu akşam bir tane davul gelir. O akşam her mahallede bir davul olacak, kısmet olursa. Kemençe olacak. Ben ben ben horon oynamasını bilmem ama o akşam ben de horon oynayacağım. Hayırlı olsun, uğurlu olsun tekrardan. Hayırlı olsun, Allah'a mübarek etsin. Sizleri sizleri en derin muhabbetlerimle selamlıyorum. Allah'a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun.
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir