
Neler Okuyacaksınız
11 Eylül Saldırıları, ABD'nin Gücünü Küçümsemeyi Amaçladı
Evvela Amerika Birleşik Devletleri'ne ve milletine geçmiş olsun diyoruz.
Şimdi dikkat ederseniz olayın vuku bulduğu iki ana merkez var. Birisi Pentagon, diğeri ise Dünya Ticaret Merkezi, İkiz Kuleler’in olduğu yer. Yani birisi Washington'da oldu, diğeri de New York'ta oldu. İki ayrı bölgede, iki ayrı büyük hadise.
Şimdi bir yerde askeri güç, silahlı kuvvetlerin efendim, sembolü hatta merkezi; diğeri de paranın merkezi. Yani New York'ta para maddi gücün merkezi, diğerinde de silahlı kuvvetlerin merkezi. Bu olaya ilk defa baktığımız zaman iki ana merkezin vurulması, zayiat ister olsun ister olmasın, neticede verilen mesaj: “Bak, ben seni silahlı kuvvetler de olmadan iki tane basit uçakla da bu hale getirip eritebilirim.”
Aslında burada Amerika Birleşik Devletleri'nin maneviyatıyla çok ciddi bir dalga geçme olayı var. Yani hiçe sayma olayı var. Olayın ilk defa görüntüsü budur, kim ne derse desin.
Şimdi bunu bir devletin yapması veya yapmaması konusuna gelince, olaya bakmamız lazım. Yani bu işte devlet parmağı var mı yok mu? Artı; bir fert, bir cemiyet, bir dernek veya bir grup böyle bir dersi verecek iktidara, güce malik midir? Buraları açtığımız zaman göreceğiz ki, perdenin arkasında bir grubun, bir ferdin olması veya bunların böyle bir hadiseyi vücuda getirmesi hiç mümkün değil.
Çünkü hadisenin vukuuna baktığımız zaman, başlangıcından sonuna kadar bir teknolojiyi gerek, gerektiriyor. Yani çok üstün bir teknolojiye sahip olması lazım bu eylemi harekete geçiren insanların.
Artı, çok ciddi bir bilgi ağını bir daire içerisine alıp gizlemesi lazım. Efendim, yani CIA'nın bunu bilmemesi lazım. Eğer yabancı güçler tarafından organize ediliyorsa, CIA'nın bunu tespit edememesi lazım. FBI'ın iç, içteki örgütler tarafından organize ediliyorsa, FBI'ın da bunu tespit etmemesi lazım. Aksi takdirde, FBI'ın ve CIA'nın organize edilen bu olayları tespitten sonra, bu tip hadiseleri vücuda getirenin olay olmadan, çok ciddi cezalara çarptıracağı da muhakkaktır.
He, şimdi bakıyoruz ki yedi tane uçak havaalanlarından kaçırılıyor. Bir tane iki tane değil, Amerika Birleşik Devletleri'nde yedi tane uçak havaalanından kaçıyor, bunu alıp götürüyorlar. Şimdi, ben de tabii bu işin teknik yolunu bilmiyorum ancak o günden bugüne, 11 Eylül'den bu zamana kadar çeşitli kademelerdeki teknik bilgiler veren uzmanların ifadeleri; bir uçağın kaçırılması anında tespit edilir.
Gözetleme kule, kulelerinden radar teşkilatlarıyla beraber.
Sinyal vermesiyle anında tespit edilebilir. Bir uçakları bir yerden bir yere nakleden kuleler, efendim onu gittiği yere kadar takip eder ve devrettiğini ifade ederek karşı taraf da "Ben devraldım." demek sureti ile efendim; nihai noktaya kadar, ineceği yere kadar uçağı takip ederler. İneceği yere kadar götürürler. Şimdi bu bir. İkincisi, az evvel ifade buyurduğunuz husus; yine sayın bir generalimiz konuşmasında anında, efendim düğmeye basar. Bu bir saniyelik olaydır, yani bir iki saniye içerisinde olan olaydır ve "Ben kaçırıyorum, kaçırılıyorum." mesajını anında verebilir. Bu da verilmemiş, dikkat edilirse.
Ya, bunların hiçbiri olmamış. Şimdi geri burada asıl akılları durduran olay nedir? Şimdi sen uçağı kaçırıyorsun, bilmem hangi havaalanında. Tamamen 90 derece ters bir istikamette şu kadar zaman gidiyorsun ve gözetleme kulesi devre dışı kalıyor, bunu göremiyor.
Pentagon vuruluyor efendim. İkiz Kuleler vuruluyor. Ondan sonra neden sonra? Ki adam yaptığı eylemi de bütün kameralarda çektiriyor. "Ben böyle yaparım işte, yaparım işte." dercesine. Meydana çıkıyorsun, kalkıyorsun, olayı okumaya çalışıyorsun. Şimdi bir, burada ne atlanmıştır? Bir; haberleşme, Amerikan haberleşme radar sistemiyle gözetleme ağı tamamen devre dışı bırakılmıştır.
Evet. Bu devre dışı bırakılma Amerika'ya çok ciddi bir tehdittir. "Senin bak kafanı kırarım." demek istiyor adam. Haberleşme ağını, tamamen sistemini yok ediyor. Gene aynı mesajı veriyor. Ne bileyim yani; hadiseye nereden bakarsan bak, büyük bir mesajdır. Şimdi bu mesajı kim verebilir? Bu Bin Ladin verdiğini kabul etsek, bu adam değil mi? Dünyanın en büyük teknolojisine malik bir insandır.
Bakıyoruz bunda bu kabiliyet var mı? El cevap yok. Niye? Bu adamcağız da nitekim daha evvel Amerika kamplarında, Pentagon kamplarında yetişmiş bir adam, bir insan. Ve Rusya'ya karşı Afganistan'da efendim, Afganların yanında yer almış bir insan. Ha, bunun bunu yapması mümkün değil. Neden? O bir eleman, ferdi bir eleman. Hani biz, bazıları diyor ki; "Canım bu çok ciddi bir bütçeye malik, şu kadar kaçakçılıktan para elde ediyor." Bunlar, bu parası olur ama bu teknolojiyi elde etmek, bu büyük bir bilgi birikiminin işi. Yani sen bir, bir yerde efendim radar ağını devre dışı bırakacaksın, haberleşmeyi devre dışı bırakacaksın, artı istihbaratı yok edeceksin ve hiçbirinin haberi olmadan karda yürüyeceksin, izini belli etmeyeceksin; bu olay meydana gelecek. Şimdi buna baktığımız zaman diyoruz ki, elinde çok mükemmel bir teknoloji olan bir devlet işidir bu, fert işi değildir. Yani bunu yapan bir devlettir. Ama hangi devlettir? Bunun üzerinde de durmak lazım. Hangisidir? Amerika ile kimin davası var? Amerika ile kan davası olan devletler bunu yapabilir, bir.
Kimmiş bu devletler? Arkadaşlarımız soralım kendi kendimize daha evvel. Efendim, bu devletler mesela Japonya rahat olabilir. Çin olabilir.
Rusya olabilir. Nagazaki ve Hiroşima'da yanlış hatırlamıyorsam 300.000 insan öldürülmüştür. Yani bu ki iki ay evvel biz savaş yapmayacağız, teslim olmuş olmalarına rağmen iki ay sonra, efendim nitekim Almanya. Savaş yapmayacağız, teslim olmasına rağmen yine Almanya'da da Amerika Birleşik Devletleri buna benzer bir katliamda bulunmuştur. Şimdi meselelere baktığımız zaman Amerika Birleşik Devletleri'nin ne kadar fazla dostu varsa o kadar da düşmanı var. Bunlardan hangisidir? Bunlardan hiç olmayanı bence Bin Ladin'dir ve Afganistan'dır. Hiç değil bunlar yani. Bunların olması hiç mümkün değil.
Olması mümkün değil. Yani o gücü sen bu insanların eline vermiş olsan bile bu istihbarat ağından geçip de şimdi FBI’ı aşacak. Bu mümkün mü? Aklınız… Artı oraya gelene kadar dediğiniz gibi CIA var. CIA var. Onu aşacak. Bu mümkün değil ki.
Adı, “Adamlar senin aldığın nefesten verdiğin nefese kadar seni kontrol ediyor.” diyen onlar. “Biz takip ederiz.” diyen onlar. Hatta geçenlerde sohbet ediyorduk arkadaşların bir tanesi dedi ki “Hocam Amerika'da öyle sistemler var ki giydiğin gömleğin yakasını bile uzaydan okuyor.” Bu, bu kadar güçlü bir sistem eğer refüze ediliyor, atlanıyor ise bunu atlayan çok güçlü bir irade var. Bu da bir devlettir. Anlatabildim mi? Ben olaya şahsen bu nazarla bakıyorum. Ve Amerika Birleşik Devletleri de fail ararken bu evsafı göz önüne alarak araması lazım. Mutlaka düşmanını biliyordur. Sonra yine gelen haberler arasındadır. Bir gün evvel yani olay günü İsrail “Bizim dört bin insanımız İkiz Kule'de ölmüştür, öldürülmüştür.” beyanını veriyor. Ardından da gelen haberler arasında FBI 4000 insanı şeye gönder, affedersiniz Mossad 4000 insan, İsrailli’yi iş yerine göndermemiştir.
Saldırı günü göndermemiştir. Şimdi eğer bunlar doğruysa yani Mossad'ın haberi var FBI'ın haberi yok, Mossad'ın haberi var CIA'nın haberi yok. E failler arasında efendim o zaman bilen insanların da olması, en azından haber vermemesi bakımından bir suç işlemiş olması kanaatimce çok daha doğru bir tespittir diyebilirim.
11 Eylül Saldırılarının Bir Devlet Gücü Olmadan Yapılmasının Mümkün Olmadığını Düşünüyorum
Biz burada neticede fail belli olmuş olsa, yani olay niçin yapıldığını tespit edebilseydik; globalleşmenin bir faturası şeklinde de bunu tercüme ederdik ama neden yapıldığını şimdi biz tahminler üzerine düşüncelerimizi bina ederek koyuyoruz ve böyle oldu diyoruz. O bakımdan yüzde yüz doğru değildir. Ona da şu söylenebilir: Yani globalleşmenin dünyada getirdiği çok ciddi bir başıboşluk var. Yani adam alabildiğine yaşamanın efendim, adına hürriyet diyor.
Böyle bir anlayışın kontrolsüz, murakebesiz; belki Amerika Birleşik Devletleri kendi iç bünyesindeki insanlara böyle bir uygulamada bulunmuyor ama dış dünyaya tavsiye ettiği işte alabildiğine baştan kara giden bir hürriyet anlayışı. Bir mesuliyetsizlik vadisinde insanların yaşayışı tarzında, ki öyle olmamış olsa kendi iktisadi kurallarıyla beraber o toplumlarda istediği neticeyi alamayacak. O kendi menfaati açısından bunu doğru yapıyor. Kendi menfaati açısından. Ama bunun yanında da başıboş yetişen, efendime söyleyeyim, alabildiğine, efendim kendisini hür kabul eden insan da hakları gasp edilmiş insan gibi mustariptir.
Dolayısıyla bu baştan kara giden anlayışın neticesinde insanlık ciddi bir bunalıma da girmiş olabilir. Globalleşmenin getirdiği asıl problem benim kanaatim de budur. Yani ciddi bir problem bu. Sen evet kendini hür kabul ediyorsun, kabul ediyorsun ama senin imkanların istediğini alıp elde etme şeysine malik değil. Yani bu fırsattan mahrumsun. Herkes kendi seviyesinde efendim, istediğine kavuşabilme imkanları, yani imkanları olan insanlar istediği kadarıyla elde etme imkanına sahip. Bunun ötesinde her şeyi elde etme imkanına sahip değil ki.
Bu açıdan bakıldığında kontrolsüz ve murakebesiz insanın imkanları malik değil ama çok şey isteyecek. Bu istediğine de vasıl olamayınca, bu neticeyi elde edemeyince de ciddi bir bunalıma düşecek. Dünyada olan bu buhran, bunalımın ve bu sebeple de yeraltı dehlizlerine girmenin, orada kendisini eğlendirmenin, bu, bu şekilde de kendini tatmin etmenin yolları globalizmden sonra ortaya çıkmıştır. Evet, çok evvelden bunlar vardı ama bugünkü kadar yaygın değildi. Bugün adeta bir moda halinde. Anlatabildik mi?
Yani insanın kendini tatmin edebilmesi için ciddi enerji harcamak, efendim insanların gözünden kaçarak adeta farklı bir dünyanın içerisinde olmak gibi. Bu globalizmin bir neticesidir. Ha bunlar, bu tip insanlar da bir araya gelerek böyle kaba, hoyrat olan ve kontrolsüz ve murakebesiz bir eylemi gerçekleştirebilirler mi? Vallahi bu da ihtimaller arasında denilebilir. Allah hayırlısını versin.
Şimdi globalleşme karşıtı güçlerin de bu olayın arkasında olması da muhtemel. Şöyle ki; globalleşme, esasen birçok menfaati Amerika Birleşik Devletleri'ne getiren bir tarzdır. Elbette bunu kabul etmeyen, “Hayır sen olmazsın, olamazsın.” diyen de karşıt güçler vardır. Onların bir organizasyonunda olması çok tabidir. Yani bu neticede karşılıklı bir kavganın ortaya çıkış şeysidir, tarzıdır. Yani bir kavga vardı ama bu kavga daha evvel, bu olaydan evvel gizliydi, sert titrilmişti. Şimdi bu hadise, bu kavganın varlığını ortaya koydu. Çok ciddi bir kavgaymış bu.
Bak, globalleşme karşıtı da olabilir. Artı, efendime söyleyeyim, globalleşmenin neticesi olabilir. Artı, daha evvel incittiği devletlerin efendim, ondan intikam alma şeysi de olabilir. Yani hepsi olabilir. Yani, olmayacak şey yok burada. Yani hadise olduğuna göre, ya o hangi ihtimal konulursa olabilir. Ama hiç olmayacak şey, Afganistan ve Bin Ladin'dir yani. Hiç yapamayacak olanlar da bunlardır. Bu tekniğe malik değil. Onu demek istiyorum ben.
Yani insan olarak bunlar da yapar ama bu teknolojiye bunlar sahip değiller. Şimdi sen, sen Afganistan'ı düşün. Afganistan'da adamın yiyecek ekmeği yok, içecek suyu yok. Ayakkabısı yok, elbisesi yok sırtında. Aç susuz insanlar. Buna nasıl sen bunu mal edebilirsin? El insaf. Yani siz ihtimal dahilinde kimler bunu yaptı diye on bin tane zanlı tespit edin, on binincisi bunlar olmaz. Ben bu kadar bu konuda yani kalben eminim. Yapamazlar. Mümkün değil. Yani bu cesaretle olacak bir iş değil yani. Sonra Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Savaşı'nda Afganistan'ın yanında yer almıştır. Niye kalkıp da ona bu kadar ciddi husumet besleyebilsin ki? Artı, mesela yine belki ileride temas edeceğiz.
Müslümanları zan altında bulunduruyorlar. Bu da çok büyük bir iftira. Neden iftira? Bugün globalleşme adı altında Amerika'da ciddi bir hürriyet var. Yani memleketinden kaçan, hatta bizim Türkiye'den de kaçanlar Amerika'ya sığınıyor. Bir kucak gibi kendisine açılan bu vatanı niye kendisine kapatsın ki? Bu da yanlış. Bilmem anlatabiliyor muyum? Evet buyurun.
Yani ben öyle basit insanların, basit derken yani bir devlet kontrolü olmadan, devlet murakabesi olmadan, bir devlet gücü olmadan bu eylemin yapılmasının hiç mümkün olmadığını ben şahsen görüyorum. Yani bunu anlatmaya çalışıyorum.
11 Eylül Saldırılarını Müslüman Bir Devlet ya da Müslüman Bir Kitlenin Yapmadığı Bir Gerçek
Bir defa şu ana kadar konuştuklarımız ne Müslüman bir devlet ve ne de Müslüman bir kitlenin bu işi yapmadığı bir gerçek, realite. Şayet buna rağmen Amerika Birleşik Devletleri illa da filanca yaptı diyorsa ona düşen vazife bunu ispat etmesidir. Şimdi insanlık tarihi hak ve hukuk dediğimiz mefhumlar vardır. Hayatını bunların etrafında donatır ve böyle devam ettirir hayatı. Hak, hukuk.
Şimdi siz “Ben zulme uğradım, bana zulmeden filancadır.” diyorsanız mutlaka sizi zulme uğratan insanın veya kitlenin ne ise, zulme, zulüm yaptığına dair, size karşı zulüm yaptığına dair efendim, nesi olması lazım? Sizin elinizde hukuki ispatlarınız olması lazım. Değil mi efendim? Şimdi soruyoruz Amerika Birleşik Devletleri'nin yönetimine. Böyle sizin elinizde işaretler, alametler, deliller nedir? El cevap, saydığı deliller kimisi ölü çıkıyor, kimisi hayatta çıkıyor. Yani çok evvel ölmüş bir adamın ismini zikrediyor, onu bu hadisede zikrediyor.
Bir tane evet, Tunus'ta yaşıyor çıkıyor. Bir tanesinin babası Mısırlı, “Benim çocuğum böyle bir şey yapmaz, olaydan sonra beni aradı.” diyor. Şimdi bütün bunlara bakıldığı zaman, delil olarak ibraz ettiği şeyler de saçma sapan, öyle ciddi bir şeyler değil. Ciddi deliller değil.
Ha şimdi, Amerika Birleşik Devletleri “Mutlak surette bu olayı yapan filancadır.” diyerek efendim onu, o mazlumu, o zanlıyı mutlak surette efendim fiilini ispat etmesi gerekiyor ki hak sahibi olabilsin. Neyde? Misillemede. Aksi takdirde buna cevap verme hakkına sahip değildir. “Sen yaptın, öyle zannediyorum.” diyerek hukuku hiçe sayan bir anlayışla beraber Afganistan'ı ve Usame Bin Ladin'i cezalandırmaya Amerika Birleşik Devletleri'nin gitmesi, hukuku hiçe saymasıdır.
ABD “Zanlı Afganistan ve Ladin” Diyerek Bu Coğrafyaya Yerleşecek, Asıl Şüphe Ettiği Süper Güçlerle Orada Hesaplaşacak Olabilir
Hukukun olmadığı yerde hak yoktur, hakkın olmadığı yerde olan olayların adına da terörizm denir. Ha, dün bunu filan oğlu filan yapmıştı, bugün de kalkıyor “Gücüm var.” dediği için Amerika Birleşik Devletleri yapmış olur. Ama zannetmiyorum ki Amerika Birleşik Devletleri bir terörist devlet olma yolunda ısrar etsin.
Belki Afganistan, zanlı Afganistan ve Ladin’dir demek suretiyle o coğrafyaya yerleşip, Afganistan coğrafyasında bir üs kurup; asıl efendim, şüphe ettiği güçleri kontrol altına almak istiyor manasını ben şahsen bu ana kadar çıkartıyorum. Yoksa Afgan’ın, Afganlı'nın bu işte fail olamayacağını, Usame Bin Ladin'in bu işte fail olamayacağını Amerika Birleşik Devletleri senden benden önce tespit etti. Etmiştir yani.
Ha niçin bunu ısrarla vurguluyor derseniz o zaman derim ki bu bahaneyle beraber bu coğrafyaya yerleşecek, bir üs kuracak; asıl şüphe ettiği, efendime söyleyeyim, süper güçlerle orada hesaplaşacak. Olsa olsa bu olabilir. Ama bunu daha farklı yöntemlerle de yapabilirdi. Yapabilirdi ama o zaman yakayı ele verirdi. Güzellikle “Ben oraya geleceğim, bir üs kuracağım.” dese, karşısındaki Çin, karşısındaki Rusya kesinlikle olayın failleri, failleri olduğu zannıyla beraber onlar da pirelenecek, buna çok ciddi tepkiler koyabilecekti.
Ama işin efendim, nihai noktasında da yapılacak olan iş Amerika Birleşik Devletleri için bu dediğimdir. Ha bu, bu da değil. Kalkacak buradan masum ve mazlum artı aç, sefil, perişan insanları ve bunların yaşadığı mıntıkaları şu veya bu gerekçesiyle dövecek. Efendim, mağdur edecek. O zaman buna devlet eliyle işlenmiş terör denir ki tarihin hiçbir döneminde masumiyetini izah ve ispat edemez. Bu aldığı damgayla beraber Amerika olduğu o dev, süper devlet olma vasfını tamamen kaybeder. Ve Amerika tarihe karışır.
Yani bütün, zaten propagandadır devletleri ayakta tutan irade, güç. Ona bir zalim sıfatı ilave edildiği zaman, bu sıfatla onu insanlar tanıdığı zaman; efendim hiç o tarafa da bakmayacak, beddua edecek, lanet edecek ve de itibar etmeyecektir. Yani onun süper güç olması değil. Bir ejderha gibi, bir güç olarak onu karşısında görmek isteyecek. E bunu Amerika Birleşik Devletleri'nin bilmemesi de mümkün değil. O halde bu ısrar nedir? Ben yine tahmin ediyorum ve diyorum ki bu ısrar o coğrafyada bir üs kurup ama asıl faillerin üzerine gitme iradesidir. İnşallah da öyle olur.
Benim Kanaatim; 11 Eylül Saldırılarında Uzaktan Kumandalı, Teknolojik Bir Sistemle Uçakları Yönlendirip Çarptılar
Şimdi o ikinci kulenin vurulduğu an işte bizde de haberleri dinlemek için çocuklara ben tembih ederim. Devamlı surette bana haber getirirler. Günlük makaleleri yazmak şeyimiz, kastımız olduğu için devamlı haberleri takip ediyorum ben efendim. Bana dediler işte çocuklar, “Baba iş… Amerika'da böyle böyle bir olay oldu acele gel.” Ben de hemen gittim. Allah Allah. Tam o esnada ikinci uçak görüldü. İkiz Kule’ye gelip “Güm!” diye vurdu. Şimdi tabii denildi ki işte intihar komandoları. İntihar etti, yani bu derece yetiştirilmiş insanlar kalktılar, bu eylemi gerçekleştirdiler. Uçakları kaçırdılar ve bu eylemi gerçekleştirdiler. Şimdi benim o zaman kafama şu takıldı, hatta bunu yazdım ben.
Bu kaçırılan uçakları kaçıran herhangi bir eylemci insan değil. Bence uçaklar rotasında giderken çok yüksek bir teknolojisiyle rotadan bunları çıkartan bir güdümlü efendim, yönlendirme teknolojisi, uzaktan kumandalı bir teknoloji. Sırf bu iş için.
Tabii aynı anda; bu denilen radar ağını kesiyor, haberleşmeyi kesiyor. Daha evvel olması gereken efendim, istihbaratı aşıyor. Hülasa, bütün bunlar bence, benim kanaatim çok ciddi bir, üstün bir teknolojinin ürünüdür. Bu şekilde uçağın pilotunu da refüze ederek, efendime sadece motorunu bir istikamette gitmek suretiyle çalıştırma ve istediği yere de onu çakma, gönderme teknolojisiyle bu işin yapıldığını kanaatindeyim.
Dün akşam da Meltem Televizyonu'nda programda bir muhterem bir arkadaşımız baktım benim dediğimi tekrar ediyor. Ve çok ciddi de güzel de bir gerekçe koydu. O gerekçeden sonra benim inancım, bu tespitimize olan inancım bir kat daha arttı. Şimdi aşağı yukarı kaçan yedi uçakta vazifeli insanların 49, 50 hatta 70 kişi olması gerekiyor. Efendim o bir hesap yaptı ve çok da doğru. Şimdi 70 tane yetişmiş ölüme gözü kara gidebilecek insanı sen efendime söyleyeyim yedi tane uçakta ölüme mahkûm ediyorsun. Bir manada budur. Bu insanların yetişebilmesi için en az şu kadar, 1000 insanın eğitilmesi lazım ki 70 insan ölümü kabullenmiş, 70 insan efendim bu olayda ortaya çıksın.
Ha, bu dediğiniz netice de şimdi öğreniyorum. Yani bu da ortadayken bunu uçak içerisindeki terörist diye vasfedilen insanların yapması mümkün değil. Ve benim kanaatim uzaktan kumandalı, efendim teknolojik bir sistemle adam alıyor, istediği yere getiriyor ve çakıyor. “Ben bunu yaparım.” diyor. “Efendim sen füze, rampaları, savunma şeyleri kuracaksın; bunu da yapmana gerek yoktur.” dercesine “Ben bunu yaparım.” diyor. Bu bir derstir benim kanaatim.
“Hem de” diyor, “yolcu uçağıyla yaparım ben bunu.” diyor.
Bu Hadisenin Asıl Temeli Amerika’nın Moralini Bozmaktır
Bu hadisenin temeli de asıl, bunu hiç unutmayalım, Amerika’nın moralini bozmaktır. Moral gücünü dejenere etmek, refüze edip devre dışı bırakmaktır. Şimdi ABD'ye düşen vazife bence bu morale sakin bir kafayla ulaşmış olmasıdır. Hem halkını teskin etmesi hem de efendim, olayı uzaktan seyrederek yönlendirmesi lazım. Paniğe kapılmaması gerekir. Paniğe kapıldığı müddetçe istenilen netice elde edilmiş manası çıkar ki olay yapanlar maksada ulaştı demektir. Yani Başkan Bush'un kanaati şahsiyem, takınacağı tavır çok mühim. Çok soğukkanlı olup, efendim olayları değerlendirmesi, aheste aheste karar vermesi lazım. Yani şudur, budur demeden aheste aheste karar vermesi lazım. Hem takdir toplar hem büyüklüğünü ispat etmiş olur. Amerika Birleşik Devletleri'nin azametine yakışan tavır da bu olur. Değil mi?
“İslam Terörizmi” İfadesini Ortaya Atan Amerika Birleşik Devletleri’dir
Şimdi terör, terör demek haksız yere bir insanın malına, namusuna, canına tecavüz etmek demektir. Halbuki İslam'ın özüne baktığımız zaman; can emniyeti, mal namus emniyeti, namus emniyeti ve din ve vicdan emniyeti korunması gereken değerlerdir. İslam bunun için vardır. Şimdi var olduğu değerleri İslam, hukuk ve hak olmadan yok edecek. Bu mümkün olabilir mi? Hiç mümkün değil. Bu İslam'a ve Müslüman'a karşı korkunç bir iftiradır.
İslam terörizminin unvanını ortaya atan da maalesef Amerika Birleşik Devletleri'dir. O yetiştirdiği din dışı adamlarla beraber İslam terörü demeye başladı. Yani Usame Bin Ladin, o efendim her ne kadar bu işler şununla, bununla olmuyor. Şeysiyle beraber eğer İslam terörü bir kabul edip hazmettiyse akaidinde, itikadında korkunç bir zafiyet var demektir. Kaldı ki bakın İslam'ın bu konuda Cenabı Peygamber Efendimiz, "Her birinizin kanı ve malı ötekine haramdır. Her birinizin kanı ve malı ötekine haramdır." Bunu.. Evet Veda, Veda Hutbesi’nde beyan buyuruyor. “Kıyamet gününde Allah'ın huzuruna çıkacaksınız. O da size yaptıklarınızı birer birer soracak. Ona göre mükafat ve ceza verecektir.” Yani sen şimdi kalkacaksın, bu hakikat ortadayken zerrenin hesabını vereceksin. Binlerce insanın ölümüne sebep olacaksın. Bu mümkün mü ya? Müslüman bunu kabul etsin. Değil mi? Bu kabul edilemez. Artı yine Peygamber Aleyhisselam “Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Rabia'nın kan davasıdır.” Kan davasını da İslam kaldırmıştır. Ve yine Maide suresinde bir Ayet-i Kerime; çok var da: “Kim bir can karşılığı veya yeryüzünde bir fesat çıkarmasından dolayı olmaksızın bir canı öldürülse, sanki bütün insanlığı katletmiş gibi olur.”
Yani bir insanı öldürdüğün zaman bütün insanlığı öldürmüş olursun. “Kimde bir nefsi ihya ederse, sanki bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur.” Ayet-i Kerime. (Maide Suresi, 32. Ayet)
Şimdi bu hakikatler ortadayken, efendim, “İslam terörizmi”, “Müslüman teröristtir”, yaftalarıyla iftira etmek çok ciddi bir kötü niyetten; masumiyet bu olamaz, kötü niyetten kaynaklanan bir iftira kampanyasıdır. Yapanları Allah ıslah etsin diyoruz ve de ayıkmaları için de dua ediyoruz. Elimizden de başka bir şey gelmez.
ABD, Afganistan’a Yerleşerek Çin ile Rusya'ya Yakın Bir Üs Bölgesi Oluşturmayı Hedeflemiş Olabilir
Evet şimdi, Amerika Birleşik Devletleri'nin burada stratejisi Afganistan, Usame Bin Ladin demek suretiyle az evvel de söylediğim gibi orada iki tane güçlü devlet var, o coğrafyada. Tabii o coğrafyada olabilmesi için de çok güçlü nedenlerinin olması lazım. Afgan, ben o bakımdan diyorum ki Afganistan olmadığını, Usame Bin Ladin olmadığını çok iyi bildiği halde bu ismi vererek bu orada, o coğrafyada bir üs kurmak istiyor. Asıl failler onun gözünde, kafasında; bence bundan sonra belli olacak. O coğrafyada malum kim komşu Afganistan'a?
Çin komşu. Daha kim komşu? Rusya komşu. E şimdi, şey şimdi bir de olayın bir başka versiyonu var konuşmamıza girerken. Onu da söylemiştik. Aralarında bir dava olacak. Afganistan'la Amerika'nın arasında bir dava yok. Ama Çin'le Afganistan'ın arasında ama şey Amerika’nın arasında, Rusya'yla Amerika'nın arasında bir dava var. Hemen olaydan 15-20 gün önce bunlar; bütün siyaset meydanlarında, efendime söyleyeyim, televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde konuşulan, yazılan konulardı. Değil mi? Radar konuları. He, bunlar yazılan konulardı. Belki de bu işler için işlenmiş cinayettir bu. Bir gözdağı verme, “Biz bunu yapabiliriz.” diye ikaz etme, ihtar etme şeklinde olabileceğini de göz ardı etmemek lazım.
İşte aralarına girip işte bunu, bu bahane ile beraber hem belki olayın gerçek faillerini tespit edip üzerine gitmek ve Çin ile Rusya'nın arasını tamamen devre dışı bırakmak yani açmaktır, diyebiliriz.
Şimdi neticeden de hareketle yine benim dediklerime geliyorum ben. Yani eğer 5. maddesini devreye koyuyorsa, NATO'nun 5. maddesindeki o unsuru devreye koyuyorsa, o gerekçeyi devreye koyuyorsa; o zaman burada muhatap Afganistan değil, Usame Bin Ladin de değil.
Bir Usame için yani eğer koskocaman bir süper devlet etrafında üç beş bin kişi olan bir insanın hakkından gelemiyorsa o devlet olmaktan çıktı. Bu mana çıkar ortaya. Olay bu değil. Olay bence çok daha farklı.
Onları gösterip, ben hep bunun üzerinde duruyorum. Kendi kafasında olması, olan faili, failin üzerine gitmektir. Ama bu şudur, budur şimdi dememiz biraz şey olur; demeyelim biz. Biraz zamana bunu bırakalım.
Barış Gönüllüleri Güneydoğu’da Nifak Tohumlarını Atan İlk Kişiler Olup, Misyoner Faaliyetleriyle Gençleri Dağa Çıkarmıştır
Şimdi hukuk açısından mümkün değil, müsait değil buna. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti daha evvel NATO'dan böyle bir destek istedi. “Bu sizin iç meselenizdir.” dedi, “Biz buna karışamayız.” E dolayısıyla dün ona onu söyleyen bugün bize nasıl söyleyebilir ki “Gelin bana bu konuda destek verin.” diye. Bunu söyleyenlerden bir tanesi de ABD'ydi. E dün onu sana böyle söyledi, bugün böyle söylüyor. En azından Türkiye'nin bu manada da kalkıp Amerika Birleşik Devletleri'ne; ya ben senden PKK'ya karşı güç, kuvvet, destek istediğim zaman hayır demişti. Ha bunu demişken şöyle bir şey de hatırlatayım size:
Bakınız Güneydoğu problemleri çıkmadan Barış Gönüllüleri adı altında Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen eğitmenler vardı, öğretim görevlileri vardı, öğretmenler vardı. Bunlar bizim Türk okullarımızda böyle serbestçe girer, ders yaparlardı. Hatta biz İlahiyat ’ta okurken bizim derslerimize dahi bunlar giriyordu. İki, şimdi bunlar Güneydoğu bölgesinde uzun zaman, 80'den evvel çok vazife gördüler. Çok enteresandır ki bu insanlar Güneydoğu'da ilk nifak tohumlarını atanlardır da aynı zamanda. Arkasından misyoner faaliyetleri, Güneydoğu'nun gençlerini maalesef dağa çıkarmıştır. Yani bunlar MİT’in raporlarında mutlak surette vardır. Biz bunları bildiğimize göre MİT’in bilmemesi hiç mümkün değil. Şimdi zaman içerisinde bütün bunlar kanaat-ı şahsiyem odur ki ABD'ye de rapor halinde takdim edilmiştir. Çekiç güç o bölgeye geldiği zaman hatırlarsınız; uçaklarla yiyecek, içecek, giyecek efendim, PKK'ya aktığı da söylenenler arasındadır. Yani bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuşulan konulardır. Değil mi?
Türkiye Afganistan’da Oluşturulacak NATO Gücüne Destek Kararı Vermeden Önce 11 Eylül Saldırılarının Faillerinin Netleşmesini Beklemelidir
E şimdi bunun bütün bunlardan sonra biz hiçbir NATO ile ilgili bir destek şöyle bir tarafa dursun, bu olaylarda Batı dünyasını topyekûn oradaki efendim, teröristlerin yanında gördüğümüz halde şimdi bunun aksi bir olayla birlikte biz kalkacağız. Ha, “Bana bu yapıldı, siz işte bana destek vermediniz ama siz yapıyorsunuz, ben size destek vereceğim.” dememiz de bence biraz mantık dışı bir olay.
Orada en azından Türkiye'nin geçmişi bir muhasebe edip hesaba çekmesi, böyle bir hak ve hukukumuz yoktur demesi, artı dediğim gibi bir hakkı ortaya koymak lazım. Bir iddia var. İddianın ispatı için şahit gerekir. Şahitlerin dinlenmesi lazım. Bu şahitlerden sonra eğer yapılacaksa yardım yapılması lazım. Şayet bu şahitler olmadan biz bu desteği verirsek ne olur? O zaman ne dedik? Hak ve hukuk olmadan, bir eylemin yapılması terörizme girer. Bir devlet, bu süper devlet de olsa eylem bu olduğu için, fiil bu olduğu için failinin adı terörist olur. O zaman sen teröristin yanında yer almış olursun.
Yarın kalkıp da senin hudutların dahilinde, coğrafyan içerisinde terör çıkartan gruplara, kişilere karşı hukuki bir gerekçe ile şey, cevap veremezsin. Her zaman karşında olan Batı dünyası sana şunu söyler: “E sen işine geldiği zaman terörizme evet diyorsun, gelmediği zaman hayır diyorsun. Kaldı ki seni ne ilgilendirirdi dünyanın ta öteki coğrafyasındaki olay, kalktın sen burayı destekledin, halbuki kendi coğrafyanda yaşayan insanların meselesi onların kendi şahsi meselesidir. Kendi iç meselendir. Buna terörizm de diyemezsin. Asıl terörist sensin. Çünkü terörist bir devleti müdafaa ile onun safında; o devlete karşı, masum devletlere, insanlara karşı yer aldın.” Çok rahat diyebilir. Ve Batı dünyası önümüze çok ciddi bir şekilde dikilebilir. Zaten Yunanistan şu anda Türkiye'yi terörist devletlerin başına koymuş bir devlettir.
Avrupa Birliği'ni de çok rahat, oranın üyesi olduğu için yanına alacaktır. Türkiye’nin, bunun hesabını yapması lazım. Bizler geçmişte Körfez Çıkarması’nda söylemiştim, “Bu olay eninde sonunda bizim başımıza patlayacak.” diye. Nitekim öyle oldu. Şimdi de zannediyorum ki bu coğrafyada yine bizim başımıza eğer bu oyuna gelirsek böyle patlayabilir. Yani böyle ne barış gönüllüsü gibi ne atılıyorsun ortaya ya, biraz sabırlı olsana. Avrupa'nın bütün devletleri teyakkuz halinde ve olayı seyrediyor.
Dolayısıyla bizim bu coğrafyada çok dikkatli olmamız lazım. Hem diyoruz ki “Bu olay çok ciddi bir olaydır, dünya dengelerini değiştirecektir.” Sen de şimdi vatan kurtaran Şaban gibi, hiçbir şeye bakmadan, baştan kara bir anlayışla işin içerisine atılıyorsun. Siyasi irademiz elbette bu dediklerimize dikkat ediyor ve çok iyi hesap ediyor. Hesap edecektir diyorum. Yani ona göre de tavrını belirleyecektir. Evet, şeklinde ancak cevap verebiliriz efendim.
Bizi takip edenlere hürmet ve saygılar arz ederim efendim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız