Neler Okuyacaksınız
Çok muhterem Antepli kardeşlerim, gazilerin torunları, şehitlerin evlatları hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Bu muhteşem kalabalığınız, görüntünüz Bağımsız Türkiye Partisi'nin iktidara yürüyüşünün ayak sesleridir. Hayırlı olsun, uğurlu olsun.
Konuşmama başlamadan hepinizi saygı, sevgi ve de muhabbetlerimle selamlıyorum.
Kuzey Irak'a Adım Atılsa, İnsanımız Can Güvenliğine Kavuşacak
Aziz kardeşlerim, bugün ülkemizin içinde bulunduğu problemler sayıldığı zaman vatandaşlarımızın tamamının morali bozulmakta, ‘Acaba bu ülkenin hali bundan sonra ne olacaktır?’ diye düşünme dönemine girmektedir. Çünkü memleketimizde sosyal, hukuki, ahlaki, ekonomik çok ama çok problemler var. Güvenliğimiz elimizden gitti. Her gün evlatlarımız, Güneydoğu bölgesinde şahadet şerbeti içiyor. Kuzey Irak'a adım atılsa, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin o bölgeye girmesine meclis karar verse; bu tehditler ortadan kalkacak, insanımız can güvenliğine kavuşacak. Ama iktidara gelirken Amerika Birleşik Devletleri’ne verdiği sözden dolayı bu iktidar, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'a girmesine müsaade etmiyor.
Şimdi, 22 Temmuz; o gün sandık önünüze geliyor. Bunları iktidardan uzaklaştırıp Kuzey Irak bölgesine Türk Silahlı Kuvvetleri'ni sokmaya var mısınız? Var mısınız?
Orada gencecik şehitlerimizin resimleri… Allah, ruhlarını şad eylesin; geride kalan evlatlarına, yakınlarına, ana ve babalarına sabır ihsan eylesin. Biz her zaman bu manzarayı mı göreceğiz? Görmeyeceğiz, Allah'ın izniyle. Bağımsız Türkiye Partisi iktidar olduğu gün ilk yapacağı iş; meclisin toplanması, sınır ötesine geçmesi için Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yetki vermesidir. Var mısınız Anteplim? Var mısınız? Sen, elbette ki varsın. Çünkü sen, Şehit Kâmil’in torunusun, evladısın. Sana da yakışan elbette budur.
Bunlar Türk Milletini Dinlemiyor; Okyanus Ötesini Dinliyor
Sevgili Antepli kardeşlerim, bunlar iktidar olduğu gün hatırlarsanız 2002 yılında, memleketimizde can emniyeti, mal emniyeti, din ve vicdan emniyeti tam olarak yaşanıyordu. Ne zaman ki Amerika Birleşik Devletleri'nin talimatıyla iktidar olup onların istedikleri icraatları hayata geçirdiler; bir de baktık ki terör kudurdu, hortladı. Bilhassa Güneydoğu bölgesinde şu anda olduğu gibi o gün hadiseler ortaya çıktı. Biz kendilerini ikaz için devamlı surette hem gazeteler yoluyla hem basın açıklamalarıyla ve hem de televizyon konuşmalarıyla buna ‘dur’ demelerini, aksi takdirde bunun bir felakete sebep olacağını söyledik. Ama gel gör ki bunlar Türk milletini, sizi, bizi dinlemiyor. Kimi dinliyor? Okyanus'un ötesini dinliyor. Okyanus'un ötesinden alacağı talimatla iş yapacak. Bunlar bu memlekette senin can güvenliğini, mal güvenliğini temin etmeye muktedir olabilir mi? Olması hiç mümkün değildir. Onun için 22 Temmuz, sandık önümüzde Anteplim; gelin, hep beraber ülkemize sahip çıkalım.
Öcalan'ın Söyletemediği İddiayı, İktidar Kürt Halkına Söyletmeye Maalesef Muktedir Olmuştur
Efendim bunların böyle bir derdi yok mu? Elbette yok. Hatırlarsanız terörist başı Öcalan “Ben, Kürt davasını yüklendim. PKK ile bunu halledeceğim” dediği zaman Güneydoğulu Kürt kardeşlerimiz “Hadi oradan be… Sen kim, Kürt kim” demelerine rağmen, ne yaptı Öcalan? Köyleri bastı ve çocukları katletti. Adı, bebek katiline çıktı. Kimin? Öcalan'ın.
Sevgili kardeşlerim, Sayın Başbakan şunu söylüyor aradan seneler geçtikten sonra “Bu bir Kürt davasıdır, Kürtlerin davasıdır”. Öcalan'ın iddia edip söyletemediği bu iddiayı, Sayın Başbakan Kürt halkına söyletmeye maalesef muktedir olmuştur. Bugün ortaya çıkan hadiselerin müsebbibi, Sayın Başbakan'dır. Bu bir Kürt meselesi değildir. Birliğimizi bozma, vatanımızı bölme olayıdır. Bunun önüne geçmeye var mısınız?
Bu memlekette Kürt'ü yok, Laz'ı yok, Çerkez'i yok, Arap’ı yok. Tek bir bilek, tek bir yürek, tek bir milletiz. Var mısınız bunu ispat etmeye? Sevgili Anteplim var mısınız?
Bunu derken biz içimizde yaşayan kardeşlerimizi asla inkâr etmiyoruz. Yani, ilmen demek istiyoruz ki hepimizin kökeni Ural'dır, Altay’dır. Yani sen de Urallardan geldin, ben de Urallardan geldim; sen de Altaylardan geldin, ben de Altaylardan geldim. Bir dedenin evlatlarıyız. Nifak bizi bu hale getirdi. Bu nifakı sona erdirmeye var mısın Anteplim? Var mısınız?
Allah nasip ederse göreceksiniz ki bağımsız Türkiye Partisi iktidarı döneminde herkes kardeş olacak. Hiç kimse birbirinden şikâyet etmeyecek. Kucaklayacağız birbirimizi Allah'ın lütfuyla. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın. Ama bu gücü, bu kuvveti, bu iktidarı bana veresiniz ki ben bu işi başarayım. Şimdi senden kıymetli Antep’im, Anteplim söz istiyorum; 22 Temmuz'da bu iktidarı bana teslim etmeye var mısın? Var mısınız?
Sevgili kardeşlerim, bu iktidar…
Gençler ben biraz koşayım, ben biraz koşayım, yorulayım sıra size gelsin. Oldu mu? Bizim yaşımız biraz fazla. Biraz koşalım, ondan sonra sıra size gelsin.
Sevgili Anteplim, bu arkadaşlar ‘demokrasi’ dediler, ‘insan hakları’ dediler ve ‘Kürt meselesi’ dediler; olayı bu noktaya taşıdılar. Şimdi, bunların böyle bir derdi yok. Memleket bölünüyormuş, vatan parçalanıyormuş; böyle bir hesapları yok. Bunlara ders vermenin zamanıdır. Bunların icraatları, Damat Ferit'in icraatlarını da geçmiştir. Onun için Anteplim, 22 Temmuz en güçlü ders verme günüdür. Var mısınız?
Herkes Bunları Dindar Olarak Bilir, Ama Hiç De Öyle Değil
Bakınız herkes bunları dindar, İslam'a yakın insanlar olarak bilir değil mi? Ama hiç de öyle değil. Gelin bunların dosyasına bir bakalım. Bunların bir dosyasına bakalım; İslam'la alakası var mı, yok mu?
İstanbul'da kardeşlerim söylediği gibi 50 yıllık Kur'an kursunu bunlar yıktılar. Öyle değil mi? Öyle değil mi? Camileri Ege bölgesinde kiliseye çevirdiler. Öyle değil mi? İmar yasasını değiştirerek memleketimizde tam 40.000 kilise evi açtılar. Sevgili kardeşlerim, biz kimsenin ayin yapmasına ve de din hürriyetine karşı değiliz. Ama bizim karşı olduğumuz şu; bu memlekette bu kadar Hristiyan var mı ki sen kalkıp bu kadar kiliseyi açıyorsun? Bu kiliseyi kime açıyorsun? Bu kiliseyi senin oğluna mı, kızına mı; benim oğluma mı, benim kızıma mı açıyorsun? Seninkineyse 40.000'e gerek yok. Bu kadar kiliseye gerek yok. Onun için bunun da hesabını sormaya var mısın Anteplim? Var mısınız?
Aziz Antepliler, bakınız nüfus kağıtlarımızda ‘dini İslam'dır’ ibaresi vardı. Yani açtığınızda nüfus kâğıdınızı, dini İslam'dı. Kimin? Anteplimin, Trabzonlumun, Giresunlumun, İstanbullumun; yani 81 ilde doğan herkes Müslüman’dı. Şimdi açın, orada yeller esiyor. Bunu göremezsiniz. Niye? Avrupa Birliği dedi ki “Müslüman’ın benim içimde yeri yok. Şimdi sen nüfus kağıdındaki İslam'ı çıkartacaksın. Ondan sonra senin Avrupa Birliği’nin içinde olup olmaman düşünülecek” ve onların talimatıyla nüfus kağıdından İslam'ı çıkardılar. Şimdi de uyguladıkları eğitimle benim milletimin gönlünden İslam'ı çıkartıyorlar. Önce nüfus kağıdından, sonra da kalplerden. Bunlara ders vermeye var mısın Anteplim? Var mısın? Ama buna muktedir olamayacaklar. Bu millet Allah'ın lütfuyla, Allah'ın Resulüne ümmettir, Allah'a kuldur ve birbirinin kardeşidir. Buna muktedir olamayacaklar.
Sevgili Anteplim, niçin dedim kalplerimizden İslam'ı çıkartmak istiyorlar? ‘Ilımlı İslam’ diye bir şey uydurdular. İslam'ın ılımlısı, ılımsızı olmaz. Yani, Muhammed Resulullah olmasın. Öyle bir din olsun ki adı İslam olsun, orada da Muhammed Mustafa bulunmasın. Böyle Müslüman olur mu kardeşlerim, olur mu? Bu Müslüman kimdir bilir misin? Eğer böyle insan Müslüman olursa, Ebu Cehil ile Ebu Leheb de Müslüman olur. Öyle değil mi? Niye? Çünkü Ebu Cehil‘in Allah'la bir meselesi yoktu. Ebu Leheb'in de Allah'la bir meselesi yoktu. Onlar Allah'ı inkâr etmiyorlardı. Kimi inkâr ediyorlardı? Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimiz'i inkâr ediyorlardı. Diyorlardı ki “Muhammed, Allah'ın peygamberi nasıl ola? Kureyş'in uluları biziz. Peygamber olsa olsa bizden olur. Biz olmadığımıza göre bunlar, ne bu? Kim ki peygamber olsun?”. Yani bugün peygamberi inkâr edip “Ben, Allah'ı kabul edeyim” diyenlerle, dün peygamberi inkâr edip Allah'ı kabul eden Ebu Leheb ve Cehil'den bunların ne farkı vardır? Söyler misiniz? Söyler misiniz?
Onun için biz diyoruz ki bunlar önce nüfus kağıdından İslam'ı çıkardılar, şimdi de kalbimizden söküp almaya çalışıyorlar. Muktedir olamazlar. Bu sözü bana veriyor musunuz? Veriyor musunuz sevgili Anteplim?
Bakınız, din dersi kitaplarında Müslüman’ın tarifi yapılıyor; diyor ki “ ’Muhammed Resulullah’ demeye gerek yok”. En sonunda bakanlık soru gönderiyor, deneme sınavında soru gönderiyor “Son peygamber bu peygamberlerden hangisidir?”. Yazıyor “Hz. Davut, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed vs.”. Peygamberleri yazdıktan sonra doğru cevap, Hz. İbrahim. Kim? Son peygamber. Evet “Hz. Muhammed” diyor. Kardeşim, bilmeyen var mı? Bilmeyen var mı? Var. Bunlar bilmiyor bu gerçeği.
İşte bunlara siz 22 Temmuz'da bu dersi vereceksiniz. Var mısınız Anteplim? Onun için bunlar işte dindardır. “Din ile şöyle bağlantıları vardır” demek hepinizi yanıltır. Bunların Müslümanlıkla uzaktan ve yakından alakası yoktur. Kur'an kursunu yıkan bunlar, camiyi kiliseye çeviren bunlar, 40.000 tane kilise evi açan bunlar, kelime-i şahadetten ‘Muhammed Resulullah'ı çıkartan bunlar, “Son peygamber Hz. Muhammed değil İbrahim'dir” diyen bunlar. Bunların ya İslam'la ne alakası var? Var mısınız ders vermeye? Var mısınız?
Bunların İcraatlarıyla Topraklarımız Elimizden Çıkıyor
Sevgili Antepliler, meseleler çok fazla. Bakınız, bunların icraatlarıyla üzerinde gezdiğimiz topraklarımız da elimizden çıkıyor. 2003 yılında çıkardıkları kanunlarla beraber Akdeniz bölgesinde, Ege bölgesinde, hatta İç Anadolu'da, burada ellerimizden topraklarımız kaydı, gitti. Güneydoğu'da 500.000 km karelik yerimiz maalesef… Hepiniz biliyorsunuz, kardeşim aynen söyledi; Urfa'nın yarısı elimizden gitti, İsraillere teslim edildi. Soros; Antalya'da, Mersin'de, Alanya'da ve de Adana'da 100'lerce km yer aldı, toprak satın aldı. Bana arkadaşlarım dediğinde “Nasıl bunu yaptılar?” dedim “Hukuken bu mümkün değildir. Nasıl oldu?” dedim. Bir tane Trabzon'da öğretmenlik yapan Oğuz isminde bir ağabeyimiz “Çok enteresan” dedi “şöyle yaptılar; mühendislerimizin üzerine Soros, arazileri satın aldı”. Şimdi de tarım yapıyorlar, ucuza mal edip ucuza satıyorlar. Biz aradan çıktık. Şimdi bizim tarım yapmamız mümkün değil.
Yeraltı Kaynaklarımız Olan Madenlerimiz Elimizden Çıktı
Sevgili kardeşlerim, ihanet sade bu mu? Yeraltı kaynaklarımız olan madenlerimiz de elimizden çıktı. Evet, kardeşim doğru söylüyor. Gümüşhane'de 1 trilyon dolarlık altın rezervimiz var, işlenmemiş. İşlendiği halde en az 10 trilyon dolardır. 10 trilyon dolar ne demektir bilir misiniz kardeşlerim? 10 trilyon dolar, bizim ülkemizi en az 20 sene idare eder demektir, 20 yıl. Şimdi bunlar bunu kalkıyor Eldorado Gold, Anatolia Mineral, CominCo gibi şirketlere bedava olarak peşkeş çekiyorlar. Kaç paraya sattınız burasını? Biz zannediyorduk ki işte 1-2 milyar dolar aldılar. Meğer bunu da almamışlar. Niye böyle bedava verdiler? 2002 seçimlerinde bunlara destek olmuşlar, bugünkü seçimde de destek olacaklar; onun için peşkeş çektiler. Hesabı sormaya var mısınız?
Bağımsız Türkiye Partisi İktidarında Madenler Millete Verilecek
Şimdi biz, Allah nasip ederse bütün bu madenleri… Bakınız dünyanın en zengin ülkesiyiz. 3 katrilyon dolarlık yeraltı kaynaklarımız var, 3 katrilyon dolar. Bunu siz işlediğiniz zaman en az 30 katrilyon dolardır. Kardeşlerim inanır mısınız, kıyamet sabahına kadar bu servet bütün Türk milletine, hatta nüfusumuz şu nüfusun on katı dahi olsa bakacak nispettedir. Fevkalade kaynaklarımız var; bor madenimiz var, toryumumuz var, petrolümüz var, uranyumumuz var, doğalgazımız var. Nerede bunlar? Niçin işletmiyorlar? Batılılar nöbette “Bakın” diyor “biz, sizin elinizden bunları alacağız”. Şimdi hepsi kuyruğa girdi. 22 Temmuz günü bu dersi vermeye var mısınız? Var mısınız?
Kısmet olursa Bağımsız Türkiye Partisi iktidarı dönemi, işte o madenler onların elinden alınacak, size verilecek. Bunun ortağı siz olacaksınız. Sen, altın madeninin ortağı olacaksın. Sen, bor madeninin ortağı olacaksın. Sen, toryumun ortağı olacaksın, petrolün ortağı olacaksın. Var mısınız? Kısmet olursa devletle millet ortaklığı şirket kurulacak. Bu şirket sebebiyle her birimiz hisselerimizi alacağız. Altın işletmecisi olacaksınız ve inşallah her biriniz zengin olacaksınız. Kapılarınızın arkasına ‘elveda fakirlik, merhaba zenginlik’ diyeceksiniz. Var mısınız? Var mısın sevgili Antepliler?
Üzümün, Fıstığın Fiyatını Kooperatif Belirleyecek; Devlet Bunu Almaya Mecbur Kalacak
Sevgili kardeşlerim, bakınız olaylar sadece bundan da ibaret değil. Tarımı da mahvettiler. Evet, bugün buğdaya verilen fiyat 470 kuruştur. 470 kuruş sevgili arkadaşlar, 480 kuruşa buğday mal ediliyor. Üretici 480 kuruşa mal ediyor, bunlar 470 kuruşa alıyor. Bakınız sadece bu mu? Şeker pancarımız, mısırımız, çayımız, fındığımız heba ediliyor. Narenciyeler… Maalesef meyvelerimiz yerlerde çürüyor, dallarında çürüyor. Neden? Çünkü toplayamıyorsunuz. Topladığınız zaman, pazar bulup satamıyorsunuz. Kısmet olursa Bağımsız Türkiye Partisi iktidarı döneminde tarım cennet dönemini yaşayacak, cennet dönemini. Var mısınız? Köylü bu milletin efendisidir gerçeğini hep beraber yaşayacağız. Var mısınız? Onların 470 kuruş dediği buğdaya 1.3 lira veriyoruz. Duyuyor musunuz beni? 1.3 liradır. Ne? Buğday. Yani tam bunun üç misli, onların verdiğinin üç mislini vereceğiz. Artı, fındığa 10 Türk lirası veriyoruz. Var mısınız?
Sevgili Anteplim, senin fıstığın para etmiyor, senin üzümün para etmiyor. Kısmet olursa üzümünün fiyatını, fıstığının fiyatını sen belirleyeceksin, ilgili kooperatif belirleyecek; devlet, bunu almaya mecbur kalacak. Biz bu anlayışı, bu uygulamayı getireceğiz. Var mısınız? Ben belediye seçimlerinde Kilis’e gidip şunu söylemiştim “Kardeşlerim, bu üzümü hiç kimse değerlendiremez”. Niye? Çünkü ben, ticaretten anlayan bir insanım. Bu adamların böyle bir derdi yok. Şimdi, elimizdeki kamu kuruluşlarını özelleştiriyorlar. Bunu özel şahıslara verdikten sonra üzümünüz çürür, dalında yok olur, heba olur gider; kılları bile kıpırdamaz. Kaça satıyorsun? 100 kuruşa satıyorsun, şimdi; yarın, 50 kuruşa satacaksın. Onu da almayacaklar. Meydanda ben bunu konuştum ama Kilisli kardeşim benim sözüme itibar etmedi. Sonra aynen dediğim gibi oldu. 1 liraya sattığı üzümü, 50 kuruşa düştü. Maalesef çürüdü, gitti. Bir daha bu kaderi yaşamamaya var mısınız? Var mısınız? Üzümün fiyatını sen belirleyeceksin, fıstığın fiyatını sen belirleyeceksin. İktidar, yani ben, onu senden senin dediğin fiyata alacağım. Var mısın? Ve Allah nasip ederse, tarım ürünlerinin %50 avansını altı ay evvelinden gelip alacaksın, cebine koyacaksın. Altı ay sonra malını teslim edeceksin ve de diğer %50’sini cebine indireceksin. İşte o zaman tarım kesimi en şahikalı dönemini yaşayacak.
Tebrik ediyoruz. Çocuklarımız düğün yapmışlar, buraya geliyorlar. Evet, Bağımsız Türkiye Partisi'nin gelini ve damadı, tebrik ediyorum. Hayırlı olsun. Aferin. Allah mübarek etsin. Lütfen alkışlayalım. Lütfen alkışlayalım. İsmail oğlumla kızım Zeynep, Cenab-ı Hakk'ın lütfuyla bir araya geldiler. Nikahlarını kıydınız değil mi? Evet, tebrik ediyoruz. Gençlik kolları başkanımız, evet, hep beraber bir alkışlayalım. Hayırlı olsun.
Elimizdeki Bütün Kamu Kurumlarını Yok Ettiler, Yok Pahasına Sattılar
Sevgili Antepliler, ben size daha çok şey söyleyeceğim. Bakınız, bunlar elimizdeki bütün kamu kurumlarını yok ettiler, yok pahasına sattılar. Ne o? PETKİM, Telekom, TÜPRAŞ, POAŞ, Sümerbank, SEKA, bankalar… Hülasa, özelleştirmedikleri yer yok. Özelleştirme adı altında senin malını zengine peşkeş çekti. Senin malını okyanusun ötesindekine peşkeş çekti. Senin malını küresel güç denilen zenginlere peşkeş çekti. Bunlara hala bu ders verilmez mi sevgili Anteplim? Vermeyecek misiniz? Vermeyecek miyiz? Ben bu dersi vermeye varım. Siz de var mısınız?
Allah kısmet ederse, tek tek bunlar bu milletin emeğiyle kurulmuş kurumlardır. Bakınız biz bu kurumları kurana kadar yüzlerce milyar dolar borçlandık. Faizlerini verdik, verdik, verdik. Hala bunların faizini ödüyoruz. Hala faizini ödediğimiz halde kardeşlerim sattığımız bu kamu kurumları, alınan paralar onların faizlerini dahi ödemiyor. Niçin mi? Bedavaya peşkeş çektiler. 100 milyar dolarlık Telekom’u sen 6-7 milyar dolara eğer özelleştirirsen, bunu bedava satmak demektir. POAŞ 6 milyar dolar, 6 milyar dolar kıymeti olan bir kurum. Kalkıyorlar bunu 900 milyon dolara pazarlıyorlar. POAŞ’ın kasasında 500 bin dolar para var kardeşlerim ve 400 bin dolara POAŞ’ı adam satın alıyor. Şimdi bu adam Haydar Hoca'yı televizyonunda gösterir mi? Söyler misiniz bana? Göstermez. Şimdi biz bunların hesabını sormaya geliyoruz. Var mısınız Anteplim? Var mısınız?
İkinci İşimiz, Milli Ekonomi Modeliyle Avrupa'yı Da Bunalımdan Kurtarmaktır
Benim biliyorsunuz bütün dünyanın takdirini toplayan bir ekonomi görüşüm var. Bu görüşüm dünyanın onayını aldı. İlim adamları şunu söyledi “Bu iktisadi görüş sadece Türkiye'yi değil bütün dünyayı açlıktan, sefaletten kurtaracak bir görüştür, bir tezdir. Buna sadece Türkiye'nin ihtiyacı yok. Buna bütün dünyanın ihtiyacı var”. Evet kardeşlerim, bu nedir bilir misiniz? Bunun içinde ne var? Bunun içinde 2002 seçimlerindeki programımız var. Ben o gün sizlere bunları anlattığım zaman bunlar ne dediler? “Ya bu adam palavra atıyor. Bu kadar bir insanın geliri olur mu? Bu kadar para verilir mi? Devletin bu kadar kaynağı var mı?” diye bizi zemmettiler, alaya aldılar. Bunun üzerine ben hatırlarsanız bu eseri yazdım, bu tezi geliştirdim. Ondan sonra kalktım Türkiye'de 100 bilim adamının önüne bu tezi koydum. Tartıştılar ve dediler ki “Bu tez, Türkiye'yi kurtarır”. Artı, ayrıca Azerbaycan'ın Bakü'de İktisat Üniversitesi'nde, devlet üniversitesinde bu tezi tartıştık ve oradaki ilim adamları, Rusya'dan gelen ilim adamları, Rus Federasyonu'ndan, Beyaz Rusya'dan, Rusya'dan, Ukrayna'dan, hülasa Türk dünyasından gelen ilim adamları, 100’ün üzerindeki ilim adamı aynen İstanbul'da söylenen sözü söylediler “Bununla dünya mutlaka kendine gelecek. Dünya kalkınacak” dediler. En son hatırlarsanız Avrupa'da Almanya'da Heidelberg'de bunun konferansını yaptık. Önümüze koyduk, tartıştık ve Avrupalılar şunu söylediler “Biz, Haydar Bey'in İstanbul Kongresi'nde ‘Avrupa Birliği yakında, 15 yıl içerisinde çökecektir’ sözünü duyduğumuz zaman zannettik ki siyasi bir sözdür. Ama eseri okuduktan sonra gördük ki bunun iktisadi temelleri var. Binaenaleyh Avrupa Birliği hemen bir komisyon oluşturup bu eseri tetkik etmesi, onun için ölüm kalım meselesidir”. Hollandalı ilim adamı aynen böyle söyledi.
Sevgili kardeşlerim, Ömer Bey de o toplantıda vardı. Biz, ilim adamlarıyla Heidelberg'de kongrenin yapıldığı otelin hemen bitişiğinde bir salonda toplandık ve bize Avrupa Birliği ülkeleri meselelerini ortaya koydular. Ben de onlara söz verdim, meselelerinizi çözeceğim. Ama geldik Türkiye'ye baktık ki seçim kararı alındı. Şimdi bu seçimden sonra ikinci işimiz; onların da kalkınması için plan, program, proje hazırlamak, milli ekonomi modeliyle Avrupa'yı da bunalımdan kurtarmaktır. Var mısın Anteplim?
Tabii bütün bunlar dünyanın huzurunda açık olarak tartışılıyor, görüşülüyor. Artık bunlar bu seçimde “Bu adam atıyor” diyemediler. Niye diyemedi? 300 ilim adamı, bu esere şapka çıkarttı. Şimdi deseler ki “Bu parayı veremez”, biz diyeceğiz ki “Kardeşim bak Gavrelez ne söyledi? Lebedev ne söyledi? Lisichkin ne söyledi?” hülasa, katılan iktisatçı ilim adamların sözlerini söyleyeceğiz. O zaman da bunlar dünyanın tanınmış insanları, balonları patlayacak. Ne dediler bu sefer? “Biz 350 lira ailede geçim darlığı çekenlere vereceğiz. Ailesi geçim darlığına düşmüş ailelere 350 lira maaş vereceğiz”. Kim söyledi bunu? Kim söyledi? Baykal söyledi. Baykal da başladı kopya çekmeye. Senin aklın başına yeni mi geldi Sayın Baykal? Kaynak nerede? “Canım faiz dışı fazla, %7’den 4’e düşürürsek IMF bize müsaade eder, kaynağı çıkartırız”. Şu kafaya bak, lafa bak hizaya gel. Ya bununla, faiz dışı fazla ile sen milletin kanını emiyorsun. Ondan sonra da diyorsun ki vampir gibi “Seni doyuracağım”. Ya sülük gibi emen sensin. Hadi çekil git. Milletin senden bir şey istediği yok.
Diğer Partiler Benim Dediklerimi Demeye Çalışıyorlar
İki; biliyorsunuz bu Genç Parti, bu geçen dönemden beri hep beni çalar sağ olsun. Babasından kalma bir mesleği var onun. Onu hiç unutamıyor. Vukuatlı bu konuda bunlar. Onlar, bu konuda vukuatlı. Şimdi bunlar ben ne diyorum, hepsini söylüyor. Üniversite açacakmış. Hadi oradan be. Sen kim, üniversite kim?
Kardeşlerim bakınız, şunu diyorum. Şimdi hepsi; Cumhuriyet Halk Partisi, Sayın Başbakan, Genç Parti, Milliyetçi Hareket Partisi benim dediklerimi demeye çalışıyor. Ama onların yapması mümkün değil. “Ama Hocam, sen de çok yani tutucusun. Sen diyorsun, yapıyorsun da onlar niçin yapamıyor?”. Şundan yapamazlar; lütfen bakın, şu görüşümü hepiniz kulağınızın bir tarafına koyun. Ne diyor şimdi Cem Uzan? “Ben” diyor “100 kuruşa, yani 1 liraya petrolü vereceğim”. Milliyetçi Hareket Partisi “Haydar Hoca dedi 80 kuruşa, ben de 1 liraya vereceğim, inat olsun”. Keşke verseler de 10 kuruşa verseler. Ama kimin malını kime veriyorlar? Bunlar önce diyorlar ki “Biz, kamu kurumlarını özelleştireceğiz”. Nitekim özelleştirdiler. Petrolü de özelleştirdiler. Kimin malı oldu petrol? BP'nin malı oldu, Shell'in malı oldu. Sen bunu Shell'e şimdiden sattın. Adamın malına diyorsun ki “Senin elindeki malı ben şu fiyata satacağım”. Mantığınız bunu kabul ediyor mu? Ediyor mu arkadaşlar? Ya bu mümkün değil. Elinin tersiyle seni kovar. Ama Haydar Hoca farklı bir şey söylüyor. “Onlar” diyor “benim milletimindir, benim devletimindir. Onları tekrar ben millete ve devlete alacağım. Ben açacağım, ben çalıştıracağım, ben üreteceğim ve ben milletimin…”. Epey koştuk, onlar da koşsun.
Sevgili Anteplim, ben niçin veririm? Ben diyorum ki “Bu servet senindir, yani milletimindir. Bu servet benim devletimindir”. Ben devletimin malını, milletimin malını ister 50 kuruşa veririm ister 40 kuruşa veririm ister 80 kuruşa veririm. Kime ne? Değil mi? Ama sen, elin malına karışamazsın. Yalan konuşuyorsun. Bir tek kuruş ucuzluk yapamazsın. Bu fırsatı sana onlar vermez. Onun için benim söylediklerimi ancak ben hayata geçirebilirim sevgili Anteplim. Gelin el birliğiyle şu 22 Temmuz günü bu işe son verelim; fakirlik tarih olsun, zenginliğe ‘merhaba’ diyelim. Var mısınız?
Ben Taahhütlerimi Noterden Tasdik Ettirdim
Evet, benim taahhütnameler var; şimdi sıra bunlarda. Dilerseniz onları da okuyup… 7’ye kadar zaten vaktimiz var. Sağ olun. Haddimizi de aşmayalım. Zaten ne dediğimiz anlaşıldı. Bakınız kardeşlerim, ben bu taahhütnameleri noterden tasdik ettirdim. Bunun manası ne? Şu; şayet bu dediklerimi yerine getirmezsem, Türkiye Cumhuriyeti adaletine müracaat edip bana bir tazminat davası açacaksınız. Bu hakkı veriyorum size. Diyeceksiniz ki “Taahhütnamesinde bize dedi ki ‘Emekli maaşını üç misline çıkartacağım’ ama şimdi bizim üç misline maaşımız çıkmadı. Buna karşılık biz ona reyimizi verdik. Bizi aldattı. Önce tazminat istiyoruz. Yani, maaşımızı istiyoruz”. Bu davayı açacaksınız. Yetmiyor, ikincisi de “Bizi aldattı. Maaşımızı vermedi”, ceza davası açacaksınız. Bu hakkı ben size bu taahhütnameyle, noter tasdiki yaptırdığım taahhütnameyle veriyorum. Hukuki bir metin.
Size soruyorum. Değil Türkiye'de; demokrasi tarihinde, dünyada demokrasi tarihinde yaptığı işe bu kadar güvence veren bir siyasetçi duydunuz mu? Duydunuz mu? İşte ilk defa duyuyorsunuz. Ben bu yetkiyi size veriyorum. Onun için burada okuduklarım, okuyacaklarım çok mühim.
Bundan sonra geçim derdine son vereceğiz. Bunu ben yapacağım. Hiç kimse bundan kuşku duymasın. Ama siz de vazifenizi yapacaksınız. Vazifenizi yaptığınız zaman, ülkenin badireleri o gün sona erecek. 22 Temmuz akşamı bu işi bitireceğiz inşallah. Bağımsız Türkiye Partisi tek başına iktidar olduğunda hiçbir mazeret ileri sürmeksizin her emekliye -emekliden başladık şimdi- aldığının üç katı maaş verilecektir. Taahhüt ediyorum, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş. Duyduk mu? Ama sanki hiç yani umurunuzda değil gibi. Hani alkış? Ben tam bu eseri, yani bu tezi geliştirebilmeyi otuz seneden beri çalışıyorum, kolay değil. Yüce Türk milletine duyurmak üzere İstanbul 16. Noterliği’nin 11 Haziran 2007 tarih ve 13891 yevmiye numarasıyla bu taahhütnameler yayınlanmak üzere basın organlarına gönderilmiştir. Anlaştık mı sevgili arkadaşlar?
Tarım taahhütnamesi; her çiftçiye tohum ekiminden önce %50 avans verilecektir. Ürün fiyatını çiftçi kendisi belirleyecektir. Çiftçiden vergi alınmayacaktır. İthalat yerine ihracat teşvik edilecektir. Taahhüt ediyorum, Prof. Dr. Haydar Baş, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı.
Şimdi, esnaf arkadaşlarım “İş yapamıyoruz” diyorlar. Niye yapamıyorlar? Sebep? Ne işçinin cebinde para var ne memurun cebinde para var ne emeklinin cebinde para var ne gencimizin cebinde para var ne tarım kesiminde para var ne ormancısında para var ne hayvancısında para var ne balıkçısında. Kimse de para yok ki gitsin iş yapsın. Şimdi Allah nasip ederse biz bütün rızık kapılarını açıyoruz ve bu şu demektir; herkes işe boğulacak, başını kaşıyacak vakit bulamayacak. Allah kısmet ederse Bağımsız Türkiye Partisi iktidar olduğunda 100 bin Türk lirasının altında geliri olandan vergi almayacaktır. Uzun vadeli, faizsiz kredi verilecektir. Ben bunu taahhüt ediyorum, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş.
Bağımsız Türkiye Partisi her taşımacı, nakliyeci ve taksicilere araç yenilemek için uzun vadeli, faizsiz kredi verecektir. Her araçtan köprü ve otoyollarında ücret kaldırılacaktır. Bunu taahhüt ediyorum, Prof. Dr. Haydar Baş, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı.
Bağımsız Türkiye Partisi tek başına iktidar olduğunda hiçbir mazeret ileri sürmeksizin madenler, devlet ve millet ortaklığında işletilecektir. Taahhüt ediyorum, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş.
Eğitim ve evlilik kredisi taahhütnamesi; Bağımsız Türkiye Partisi tek başına iktidar olduğunda hiçbir mazeret ileri sürmeksizin üniversiteye sınavsız girilecektir. Oğullarım ve kızlarım, beni iyi dinleyin. Liseyi bitiren her evladım okumak istediğinde üniversite kapıları ardına kadar hepinize açılacaktır. Ben bunu şimdi, buradan taahhüt ediyorum. Üniversitede harçlar kalkıp yerine burslar gelecek. Askerliğini yapmış her erkek, 22 yaşında her bayan bu yaşta seçilme hakkına sahip olacaktır. Evleneceklere uzun vadeli, faizsiz kredi verilecektir. Taahhüt ediyorum, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş.
Şimdi, İsmail evladımın evlendiği gibi sizlerin de inşallah düğününü hep böyle göreceğiz. Bu iş çok mühim sevgili arkadaşlar. Kardeşlerimiz 40-45 yaşına geliyor, düğün dernek yapamıyor. Niye? Ana babanın parası yok, gencin parası yok. İşte bunu devlet üstleniyor, hem kızına hem oğluna inşallah kredi veriyor, uzun vadeli ve faizsiz. Sonra iş imkânı tanıyor; çalışıyor, borcunu ödüyor inşallah. Var mısınız?
Bağımsız Türkiye Partisi tek başına iktidar olduğunda hiçbir mazeret ileri sürmeksizin ev hanımlarına… Evet, anneler nerede şimdi? Bütün ev hanımlarına 500 Türk lirası maaş verecektir. İlk çıkartacağımız kanun, meclise girdiğimizde ilk çıkartacağımız kanun, vallahi ilk kanun ev hanımlarının 500 Türk lirası alması için çıkacak olan kanundur. Yani Temmuz'da meclise gireceğiz, Ağustos'ta maaş almaya başlayacaksınız. Anlaştık mı? Vallahi de yapacağım billahi de yapacağım, Ağustos'ta. 12 ay sonra da her Türk vatandaşına 500 Türk lirası verecek kanunu çıkartacağım. Ömür boyu devlet size her ay 500 Türk lirası maaş verecek. Var mısınız?
Evet, bitmedi. 250 YTL çocuk maaşı verilecektir. 15 bin YTL doğum ikramiyesi verilecektir. Taahhüt ediyorum, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş.
Ve kardeşlerim, orada atladık; engelli kardeşlerime, şehit ailelerine 2 bin Türk lirası aylık bağlanacaktır. Hiç kimse bundan kuşku duymasın. 500 YTL vatandaşlık maaşı verilecektir herkese. Asgari ücret 2 bin Türk lirası olacaktır. Kolluk kuvvetlerinin yani polisimizin, yani askerimizin asgari ücreti 3 bin Türk lirasından başlayacaktır. Ben bunu taahhüt ediyorum, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş.
Sevgili kardeşlerim buğdayın, fıstığın ve yerli mamullerimizin fiyatlarını az evvel söylediğim gibi siz belirleyeceksiniz, kooperatif belirleyecek. Bunu da ben taahhüt ediyorum. Ben varım. Siz var mısınız?
Sevgili Antepliler, uzun sözün kısası; sizler arifsiniz. Benim ne demek istediğimi, ne yapmak istediğimi çok iyi anladınız. Şimdi gelin el ele verelim bu çileye, bu meşakkate, bu yoksulluğa son verelim. Bu, sizin elinizde. Var mısınız? O halde el ele verelim ve şu sözü birbirimize ant içerek noktalayalım. Ellerinizi kaldırın hep beraber el ele vererek. Bağımsız Türkiye Partisi, taahhüt ettiği ev hanımlarına ve her Türk vatandaşına 500 YTL maaş vermesi için; asgari ücretin 2 bin Türk lirası olması için ve kolluk kuvvetlerinin asgari ücreti 3 bin YTL olması için; engellilere, şehit ailelerine ve yakınlarına 2 bin YTL maaş vermesi için; Güneydoğu'daki olaylara son vermesi için; bir bilek bir yürek olmamız için; laik, demokratik hukuk devletimizi dünyanın en güçlü devleti yapmamız için; milletimizi, dünyanın en güçlü milleti yapmak için Bağımsız Türkiye Partisi'ni iktidar etmeye söz veriyorum. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız
