Neler Okuyacaksınız
Kadir Gecesini üstün kılan özellikler
Şimdiden ben de sizin mübarek kandilinizi, kadir gecenizi tebrik ediyorum. İslam Alemine Cenabı Hak hayırlar getirmesini, ihsan etmesini niyaz ederek başlamak istiyorum.
Efendim bu gece hakkında özel olarak Cenabı Hak, Kur'an-ı Kerim'de bir süre indirmiştir. Kadir Süresi denir buna.
Estaizübillah - “İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadr.”
Cenabı Hak burada beyan ediyor, buyuruyor ki: “Biz bu gece de O’nu indirdik. Yani Kadir Gecesi'nde, Kadir Gecesi için de Onu -buradaki Ondan murat Kur'an-ı Kerim- Kur'an-ı Kerim’i indirdik.
“Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr.”
Habibim, sen bu gecenin ne olduğunu biliyor musun? Yani bu ne manaya geliyor? Nasıl bir kıymeti var? Nasıl bir değeri var?
Cenan-ı Hak kendi cevap veriyor - soruyor, biliyor musun?-
“Leyletul kadri hayrun min elfi şehr.”
Yani bu gece o kadar kıymetli bir gece ki; bu gece bin ayda yapılan ibadetlerden -eğer ibadet yaparsanız- daha hayırlı olan bir gecedir. Yani bir aydan hayırlı: “hayrun min elfi şehr.” Bin aydan daha hayırlı, –efendim- içinde Kadir Gecesi olmayan aydan çok daha hayırlı.
Böyle bir gece. Düşündüğümüz zaman; bin ay, aşağı yukarı 80 yıl üzerinde bir ömür ediyor. Bir insan, bugün çok yaşasa, Türkiye şartlarında 70 yaş civarında, bilemedin 75, hadi olsun 80. Yani en fazla bir insanın yaşayabileceği ömür karşılığında, o hayatın tamamını ibadetle geçirmiş sevabını alabilecek bir gece. Onun için bu geceyi diğer gecelerle karıştırmak çok yanlış. Yani çok daha İslam'ın içerisinde bizim mukaddes, muazzez kabul ettiğimiz günlerimiz, gecelerimiz, aylarımız var. Ama bu hepsinin üzerinde yüksük, yani hepsinin tamamının manasını içine cemeden, toplayan çok ulvi, bir mübarek gece.
Peki bu gece, bu kadar kıymetli. Niye Cenabı Hak -işte kalkmış da- bunu seçmiş, başka bir geceyi seçmemiş? Mesela berat kandili var, regaip kandili var. Niçin bunlar değil de en üstünü kadir gecesi, hepsinin üstünde. Ha burada “hu” zamiriyle kadir gecesinde inen Kur'an-ı Kerim'e Cenab-ı Hak atıfta bulunuyor. Yani -Onun değerinden dolayı- Kur'an öyle bir Kitab-ı Kainat ki; Allah'ın ne isteyip istemediğini, bu alemde neyin olup olmadığını, mevcudatın yaradılış düzenini ve dengesini, Allah'ın koyduğu kanunların devam etmesini veya etmemesini, artı Cenab-ı Vacibul Vücud olan Allah, zatını anlatıyor, Kur'an-ı Kerim'de. Hemen de ilk gelen ayet, bu gecede ilk gelen ayet:
“Ikra' bismi rabbikelleziy halak” “Seni Yaradan Rabb'inin adıyla Oku!”
Yani bu okumaktan, işin içine girildiği zaman; asıl mana sadece Allah'ın adını, Allah diyerek okumak manasında değil. Mademki bu seyrettiğimiz evren Allah'ın kelâmı, ayeti. O zaman bu âlemde Allah'ı görmek, okumak manası taşıyor. Yani bunun içine girdiğiniz zaman öyle bir okyanus ki, öyle bir umman ki, geriye gelip de çıkman da zor bir olay. Yani akıl bu işi tartmaz. Zaten akılla işin içine girdiği zaman, neden, niçin sorularını sorduğunda çuvallayıp kalırsın; taşımaz seni. Burada akıl, bu noktada, işi gönle terk etmezse, “çamura saplanmış bir merkep gibidir” diyor Mevlana. O, Onun ifade ettiği ne manayı kavrayabilir ve o feyzi yaşayabilir? Onun sahası çok farklı. Böyle bir gecenin kıymetinin, mahiyeti itibarıyla ne kadar yüce olduğunu genel olarak sana söyler. Ama bunun nasıl olduğunu, ne şekilde olduğunu ifade edip anlatamaz, idrakten acizdir. Ha o halde bunun içine girildiği zaman, kalp dünyası ile yani Kur'an'ın mahiyeti itibarıyla, Cenabı Vacibul Vücud Hazretlerinin gerek zatını, gerek sıfat-ı barisini, gerek esma-i ilahisini Kur'an ayetleri ile tek tek anlattığı bir ilahi kitaptır. Şimdi biz bunları okuruz. Anlayabilir miyiz?
El cevap: Belli noktaya kadar anlamak değil, sezebiliriz. Eğer oradaki hikmetler, hakikaten akıl penceresi tarafından son derece basit ve kolay olup, anlaşılmış olsa. Peygamberin bir vasfı da hikmeti öğretmek, hikmeti öğretir, Kur'an'ı öğretir, sizi temizler. Nedir hikmet? Kur'an'ın manasını, ne demek istediğini, Allah'ın kastını kullarına anlatmak.
Şimdi, bu cihetle olaya baktığımız zaman, Orada hem Kitab-ı Kainat var, hem de bütün bunların Hâlıkı ve Mâlikî olan Allahu Zül Celali vel Kemali Hazretleri var. Yetmedi! Orada bir de “halifemdir” diye yarattığı insan var, Kur'an'da.
İman eden insan, artı iman eden insanın dışındaki inandım deyip inanmadığı halde insanları kandıran insan, artı hiç inanmadan hayatını sürdüren, bizim dilimizde kafir diye -Kur'an dili ile de- bahsedilen insan. Artı bu insanların toplum içindeki fonksiyonları, mümin olan insanın toplum içindeki etkisi ve karşılık tepkileri nedir ne değildir? Onun olduğu yer nasıl olur, olması gerekir?
Bütün bunlar yine Kur’an. Artı bunların ötesinde –efendim- bu alemin de Kur'an olduğu gerçeğidir. Şimdi işte bütün bu manaları içine alıp, o insanın tarih boyunca neler yaşayıp yaşamadığını, inanan insanların başta peygamberler olmak üzere, yine kendi cinslerinden neler çektiğini ve buna rağmen onlara nasıl büyük hidayet kapılarının önünü açtığını, kıssalar olarak da Cenabı Hak hepimizin anlayacağı tarza –böyle- getirip önümüze koyuyor. Daha da bu işin üzerinde durabiliriz. Bu yetmiyor.
Bir de üzerinde gezip tozduğumuz bu evrende, bu tabiatta, bu dünyada, çimenler var, çiçekler var, ağaçlar var, değil mi? Nebatatın her türü, mahlukatın hayvan cinsinden her türü, kısaca bütününün anlatıldığı ve şifrelerle izah edildiği, bazen de –efendim- şamar gibi önümüze konduğu İlahi Hakikatın ifadesidir. Ne? Kur'an-ı Azimüşşan. Onun için Kur'an Allah'ın bize en büyük ikramı, Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimizin de en büyük mucizesidir. Yani, meydan okuyor: “Siz insanlar ve cinler gelin bir araya. Onu bir mislini ortaya koyun.” (İsrâ/88) Kur'an-ı Kerim'de bu mahalde birçok ayeti kerime var. Kısaca Kur'an-ı Kerim mahiyeti itibarıyla, ifadelerin de içinden çıkamayacağı kadar engin Allah kelamı olan, Rabbimizin bir mucizesidir. Her ayet bir mucizedir ve her ayet de hüküm ihtiva eder. Onun için bu kadar muazzam bir –efendim- mektubun bu gece içene gizlenip - gizlenip demeyelim de- zarflanıp bize gönderilmesi bu gecede olmuştur, Kadir Gecesi'nde olmuştur. Yani Kadir Gecesi, Kur'an'ı getiren bir zarftır. İşte o zarfın içine gireceğiz, bunda neler var, neler yok diye bakacağız. O zaman da Kur'an nedir, inşallah biraz olsun anlayacağız diyorum, efendim.
Kadir Gecesi Yapılacak İbadetler
Tabii. Hakikaten dün Ramazanın biri idi. Bugün geldik geldik tam kuyruğuna yaklaştık, 27. gece. Esasen Ramazan'ın son on gecesinde Cenab-ı Peygamber Efendimiz, bu mübarek geceyi aramıştır. Ama ekseri ifadelere göre de beyanlara göre de 27. gecenin -inşallahu alem- Kadir Gecesi olduğu ifade edilmektedir. Bizim sünni kaynakların hemen hemen tamamında bu beyanlara rastlamaktayız. Efendim. Tabii böyle bir geceyi ramazanın son 10 gününde aramak da her akıllı müslümanın da yapacağı iştir. İnşallah bizi takip eden kardeşlerimiz, bu son 10 gece yi de böyle, ibadetle geçirmiş olsunlar, oldular diyelim. Ha yapmadı iseler, inşallah, yüzde yüze yakın bir kanaatle bu gece olduğuna inanarak -efendim- bu geceyi değerlendirmemiz lazım. Peygamber Aleyhisselam Efendimizin bu gece ne yaptığına bakacağız, o da bizim yapacaklarımız olacak.
Ne yaptı Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem bu gece de çok dua etti. Duası:
“Yarabbi sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de affeyle.”
Bu kadar basit. “Yarabbi sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de affeyle.”
Dolayısıyla, adım başı biz bu gece akşam namazından sonra; “Yarabbi sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de affeyle.” diye adım başı bu duayı, bu gece yapmaya gayret edelim.
Tabii Kur'an indiği için bu gece de özellikle Kadir suresini “İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadri. Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr. Leyletul kadri hayrun min elfi şehr. Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin. Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr.”
Şimdi bu gece evet Kur’an indi. Daha neler var bu gecede.
“...Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr. Leyletul kadri hayrun min elfi şehr. Tenezzelul melâiketu ver rûhu...” Daha ne oluyor? Bütün melekler bu gece arza iniyorlar. Bir de özel olarak bu gece ile ilgili Rabbimizin yarattığı Ruh isminde bir melek, bazı müfessirler bunu Cebrail olarak tefsir ederlerse de benim kanaat-i şahsiyem bu özel olarak bu gece için yaratılmış olan Ruh adındaki bir melektir. Bu melek de cüsse itibariyle çok geniş, belki de bu aleme, dünyaya geldiğinde, bu alem bile Onu almaz, alamaz. Bu kadar büyük bir melek. Ama Allah kudreti ile bu alemi o kadar genişletiyor ki; yani dünyayı. Bu bütün melekler ile birlikte O da geliyor buraya. Ne zamana kadar? “Tenezzelul melâiketu ver rûhu” ayetin devamı “fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin” Allah'ın rızasını onlarda kazanmak için kulların etrafında –böyle- döner dururlar. Yani adeta kullarını tavaf ederler. Ne zamana kadar? “hiye hattâ matlaıl fecr” Fecr vaktine kadar. Yani fecr-i sadık vaktine kadar. Efendime söyleyeyim. Onun için bu gece biz öyle ibadete sarılacağız, öyle –efendim- Rabbimiz ile beraber olmaya çalışacağız ki; etrafımızda dönen o Melâike-i Kirâm Hazerâtının bize bizim için yaptığı hayır duaları hak etmiş olacağız. Ve bu gecede de bilmiş olacağız ki; fecir vaktine kadar, bu gecede Allah'ın bu rahmetleri sağanak sağanak yağar.
Peki, ne dedik? İşte Kadir Süresi, Kur'an-ı azimüşşan, artı istiğfar okumamız lazım, artı salat-ü selâm okumamız lazım. Kelime-i tevhid okumamız lazım. Kısaca bu gece bildiğimiz kadarıyla namazlarımızı kılmamız lazım. Fi zamanına insanlar, çok ciddi bir boşluğa düşmüş. Bu boşlukta namazlarını kazaya bırakıyorlar. Ha, bu gece en az bir günlük kaza namazı kılmaları, eda etmelerinde çok ciddi faydalar var.
Nasıl kaza namazını kılacak? Bir günlük namaz kılacağı için Ezan-ı Muhammed'iyi okuyacak. Ondan sonra her vaktin farzını kılmak suretiyle, inşallah bu gecesini ihya etmiş olacak. Sabah vaktinin farzı, öğle vaktinin farzı, ikindi vaktinin farzı, akşam vaktinin farzı. Sadece yatsı namazının vakti, farza birlikte vitir namazı -3 rekâtlık- bununla beraber kılınır. Bu şekilde değerlendirelim ve bu duayı yapalım. Bunun dışında nafile, iki rekatta bir namaz kılarak nafile namaz kılmaya çalışalım, diye özetleyebiliriz Efendim.
Neden tarih boyu hep Türk eşittir müslüman olarak kabul edilmiştir?
Şimdi tabii, Türklerin Anadolu'ya girişi Büyük Selçuklular ile birlikte Alparslan Cennet mekan Hazretleri ile oluyor. Anadolu'ya giriş, bir toprağın işgal edilip zapt edilmesi manasın da değil. Yani bunları çok iyi görmemiz lazım. Bugün emperyalizm, herhangi bir ülkeye giderken o ülkenin kaynaklarını elde etmek için gidiyor. Ama Türkler müslüman olduktan sonra, çok enteresan bir cilve-i Rabbani ki; Onlar Allah'ın dinini taşımak için gitmişlerdir. Yani insanları İslam'la tanıştırıp, İslam'la barıştırmak için, müslüman etmek için. Dolayısıyla, Anadolu'ya gelindiğinde yapılan icraat da bu olmuştur. Burada yaşayan çeşitli topluluklara, etnik gruplara müslümanlık anlatıldı, tebliğ edildi. Ve anlatılan bu din, onlar tarafından, yaşanılır vaziyette Türklerin şahsında görüldü. Şimdi öyle ki! Onların iyi günlerinde de kötü günlerinde de Türkler çok iyi komşuluk, dostluk yaptılar, arkadaşlık yaptılar. Destek oldular, yardım ettiler. Bunu gören yabancı gayrimüslim olan insanlar, bundan çok etkilendiler. Mesela bu coğrafyada Rumlar vardı, Ermeniler vardı, Keldaniler vardı, Yezdaniler vardı, Süryaniler vardı. Ve bunların tamamı, daha önce bu coğrafya gelen Türklerin dışındakiler, müslüman değildi. Mesela Karadeniz boyunda Çepni Türkleri vardı, bunlar müslümandı. Ama bunun dışındakiler değildi. Fakat o zaman bile, mesela bizim bölgede herkesin bildiği Hoşoğlan Dede. Efendime söyleyeyim, Mısırlı Dede. Bunlar Trabzon'da. Bir tanesi Ortahisar’dan aşağı inerken sağ tarafta kabri vardı. Bilmiyorum şimdi duruyor mu? O Hoşoğlan Dede, orada. Büyük bir zattır. Onlar fetihten evvel Trabzon'a gelerek İslam'ı anlattılar, buradaki rumları müslüman ettiler. Onların saygınlığını kazandılar. Bunu çoğaltabiliriz. Anadolu'da durum böyle oldu. Alperenler. Efendim, zaten Anadolu'ya girmek üzere Alparslan ordusunda 10.000 ağzı dualı Müslüman, hem Allah'a dua ediyor, hem Allah'ı zikrediyor, hem kılıç sallıyor, kalkan kullanıyor, ok atıyor. Yani böyle bir manzara. Yani bunlar gerçekten bir cihat ordusu. Ve Alparslan gerçekten bir cihat emiri. Öyle işte, herhangi bir komutan gibi bir komutan değil.
Düşünebiliyor musun? Sen namazını kılacaksın, cuma namazını kılacaksın, hutbe irad edeceksin. Kefenlikle bunu yapacaksın. Bunun yani dünyevi bir mantığı olabilir mi? Yani ölürsem şehit olacağım. Ne mübarek bir anlayış? Ve onun için burada hiçbir insanın burnu kanamıştır. Can emniyeti, mal emniyeti, namus emniyeti, din ve vicdan emniyetleri, özellikle hiç kimseye bir baskı kurulmamıştır. Ve o günün şartlarında bütün bu insanlar kalktılar, müslüman oldular. Yani bu toprakları islamlaştırdılar. İslamlaşan bu insanlar, bunu bize Türkler hibe etti, “Bizler de Türküz” dediler. Bunun sosyolojik açılımı bu. Yani, Türk kelimesi islam'ın örfü oldu, âdeti oldu, geleneği oldu, medeniyeti oldu, siyaseti oldu, kültürü oldu. Ve bütün buradaki etnik grupların da müşterek değerleri bunlar oldular. Burada öyle bir medeniyet gelişti ki; -efendim- herkes birbirinin hakkına hürmet ve saygı ile bakıyor, onları koruma bakımından birbiriyle yarışır duruma geliyorlar. Bu anlayışla işte bu topraklar üzerinde medeniyetler inşa edildi. Kervansaraylar, medreseler, camiler, hastaneler, şifahaneler diyelim. Bütün bunlar bu topraklar üzerinde, bayındırlık hizmetleri, o gün herkes için istifade edilebilecek imkanlar olarak sunuldu.
Günümüzde bu –tabii- anlaşılamadığı için, islama da yeteri kadar sahip çıkılamadı, dejenerasyona uğradı. Şimdi aynı misyonu batılı güçler sahiplendiler. Bizim ta o zaman, yaptığımız hizmetleri, bugün bunlar kendi adlarına haçlı seferleri olarak takdim ederek yapıyorlar. İslam coğrafyasında kendi kültürlerini, siyasetlerini, medeniyetlerini, örf ve adetlerini hâkim kılmaya çalışıyorlar. Şu anda bilhassa İslam Dünyasında Büyük Ortadoğu Projesi adı altında, hayata geçirilmek istenilen proje, İslam dünyasının Hristiyanlaştırılması, dilinden uzaklaştırılmasıdır. Yani bir manada, manen işgalidir buranın. Şimdi böyle bir durumda geçmişle bu coğrafyanın hâkimi, kabul etsek de Türk Milleti idi, etmesek de. Ne zaman biz bu coğrafyada hâkimiyetimizi kaybettik, İslam dünyasında bir devletin iki yakası bundan sonra bir araya gelmedi. Şu anda bile görüyorsunuz.
Günümüzde neden tüm İslam coğrafyası kan ağlıyor?
Bunun değerlendirilmesi falan yok. Siz diyorsunuz işte, ateş parçası haline gelmiş. Ve çoğumuz farkında olmadan kendi ellerimizle, Haçlıların safına geçip, İslam dünyasına namlumuzu çevirmişiz. Zaten Cenabı Peygamber Efendimiz de bu halin tehdidini ümmetine, ta o zaman bildirmiş:
“Ahir zamanda ben en fazla endişe ettiğim deccal filtresidir.
Sahabe soruyor: Ya Resulallah! Nedir bu deccal fitnesi?
Ahir zamanda ümmetim bölük bölük hıristiyan olacak. Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacak ve fakat kendini müslüman zannedecek.”
Hatta bir başka hadiste:
“Mescitler insan dolacak, bir mescidde bin insan olacak. Ama içlerinde bir tane mümin olmayacak.”
Sen şimdi peygamberle savaşır, peygamberin dini ile savaşır, müslümana harp ilan edersen, istediğin kadar camiyi doldur, mescidi doldur. O kıldığın, Yunus'un dediği gibi “namaz değil.” Sen bir gönül incitti isen kıldığın namaz değildir. Bir tane gönül incitmiyoruz ki! Bütün müslümanların hayatını tarumar ediyoruz. Yetmiyor. İslam dünyasında, islamın içinde ajanlar -ki buna islam literatüründe münafık denir- münafıklar yetiştiriliyor. Efendim islama karşı gelerek, onları yok etmek. Yerine neyi getirecekler? Demokrasiyi getirecekler. Bir zamanlar demokrasiye -efendime söyleyeyim- hatırlarsan ferdi görüş, ferdi irade Allah'ın iradesinin yerine geçemez, bu bir küfürdür diyenler, bugün kısmen de olsa islamın yaşandığı ülkelerde, -irade-i İlahiye kısmen de olsa- onun yerine ferdi iradeyi ikame edebilmek için maalesef bir gaflet içine girmiştir. Allah bunları ayıktırsın. Yani, burada demek istediğim, Türk milleti ayıkmazsa bu tehdit, bu tehlike bütün İslam dünyasını yok eder, mahveder. Zaten 22 İslam ülkesi adı altındaki Büyük Ortadoğu Projesi bu hesabın sonucudur. İslam dünyasını hıristiyanlaştırıp, ellerindeki imkan ve kaynakları almaktır. Bunu sıradan yapamayacakları için, işte böyle bir misyonerlik faaliyeti ile beraber hayata geçiriyorlar. Allah islam alemini ve milletimizi korusun diyorum. Diyecek de başka bir şeyim yok. Yani burada asıl maksat da yani bunlar şu dine geçsin de –efendim- gelecek hayatını garanti altına alsınlar. Böyle bir düşüncede yok. Ya! O dine geçsin, Türklüklerini unutsunlar, bizim aslımız şudur desinler. O zaman, biz o milletlerle beraber olalım. Bu toprakları –efendim- güya onlar sahibi, onlara verelim, kaynakları onlara teslim edelim psikolojisinin hakim olması için girilen bir mücadeledir. Bunu çok iyi görelim. Bunu görmediğimiz takdirde, baktığımız halde kör oluruz, diyorum Efendim.
Kadir Gecesini ihya etmek için yapılacaklar
Bu gece ile ilgili, yine dediğim gibi Cenab-ı Hak lütfetti, bu geceye geldik. Tekrar benim tavsiyem kardeşlerime; bu gece bol bol “Ya Rabbi sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni ve bizleri affeyle -aile efradı için-“ Şahsın için istersen, “Ya Rabbi beni de affeyle!” Bunu defalarca söylesin.
Kadir süresini,
Estaizübillah - “İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadri. Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr. Leyletul kadri hayrun min elfi şehr. Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin. Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr.”
Bu sürenin tamamı. Bunu okusun. Ne kadar? Ne kadar okuyabilirse okusun. Daha!
İki rekatta bir selam vererek Cenab-ı Hakk’a yalvarsın, yine bu gece o bahsettiğimiz dua ile. Daha!
Kur'an-ı Kerim okusun. Daha!
İstiğfarla beraber kalbini, manevi dünyasını temizlesin. Daha!
Salat-ü selamla her tarafını tezyin etsin, gönül dünyasını tezyin etsin. Cenab-ı Hakk’ı zikrederek, Onun tecellilerini -bu gece, bu mübarek gecede- kalbine inmesine çok ama çok dikkatle gayret etmesi lazım. Bunu yapsın diyorum.
Ve tabii bir ay boyunca da biz bir şeyler söylüyorduk, söylüyoruz. Bunun karşılığında bu gece bize bir dua etsin. Bunu da istemek hakkımız herhalde diyerek selamlıyorum, hürmetlerimi sunuyorum Efendim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız