
Neler Okuyacaksınız
Çok kıymetli Antepli kardeşlerim. Şu ana kadar muhterem üstatlarımı ciddi bir talim, eğitim ve idrakiyle burada dinlediniz. Hepinize teşekkür ediyorum. Ben konuşmama bu musikiden esinlenerek biliyorsunuz bunu İmam-ı Ali Efendimiz ‘in herhangi bir filminin sahnesinden alınmış bir musiki olduğu için beni şahsen Necef'e doğru İmam-ı Ali Efendimiz ‘in huzuruna taşıdı. Onun için Ehl-i Beyt ‘ten başlamak istiyorum. Şu ana kadar bu adamların ne olduğunu zaten muhterem hocalarım ortaya koydular, posasını çıkardılar. Bize de bir şey kalırsa biz de inşallah devam ederiz.
Kur'an-ı Kerim'de Methüsena Edilen Tek Aile Ehl-i Beyt’tir
Kardeşlerim, Kur'an-ı Kerim'de Cenâb-ı Hakk'ın hadis-i peygamberiyede Allah Resul’ünün methüsena ettiği bir tek aile vardır. O da mensubu olduğu, Allah Resul’ünün mensubu olduğu Ehl-i Beyt ailesidir. Ehl-i Beyt kimdir? Başta Fahri Kâinat Efendimiz, Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem. İkinci isim, onun mübarek kızı Hz. Fatımatü'z-Zehra annemiz. Ve amcasının oğlu, damadı çocukluk yaşından itibaren. Enteresandır, sahabelerden her biri mutlaka o günün şartlarında Beytullah'a gitmiş, içinde bulunan Lât’tı, Uzzâ’ttı, Menât’tı vesaire gibi putlara tapmışlardır. Bunun ötesi, berisi yok. Tek iki insan putlara tapmamıştır. Bunun birisi, Allah'ın sevgilisi Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem. İkincisi, İmam-ı Ali'yü'l-Mürteza Efendimiz'dir.
Sevgili Peygamberimizin, İmam-ı Ali hakkında binlerce hadis-i şerif vardır. Bendeniz, bu olaylara evet biraz biliyordum ama Hasan Hüseyin Dedemizi tanıdıktan sonra, işin içine girme ihtiyacını duydum ve girdim. Müthiş bir okyanus, bir âleme açıldım. Bunun müsebbibi de Hasan Hüseyin Dedemizdir. Allah ondan razı olsun. Tanıdım, dedim ki “ya bu Alevi dünyasına ben bir İmam Ali eseri yazayım.” E ne, şimdi bizim yaşımız da geçmiş. Dilleri de unuttuk. Bundan sonra araştıracak halimiz yok. Türkçe eser bulalım, onlardan konuları derleyelim. Ve ben bunların yorumunu yaparak bir “İmam Ali” eseri ortaya koyayım. Arkadaşlar, Allah inandırsın iki tane eser buldum. Bunun bir tanesi, Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek. Küçük bir eser, 200 sayfa veya 170 sayfa civarında. Ama o da İmam-ı Ali'yi anlatmaktan öteye İmam-ı Ali'deki hareketlerin ruhi gerekçelerini, onun manevi büyüklüğünü ortaya koydu. Benim aradığımı bulamadım. Bir de Rahmetli Necati Sepetçi’gilin küçük bir eseri. Allah Allah, “ya” dedik, “biz Hasan Hüseyin Dedeye söz verdik.” Onun yanında da 20'ye yakın Alevi dedesi vardı. Bahçesinde sohbet ediyorduk. Efendim, “ya keşke biz bu sözü vermeseydik. Ben bu araştırmayı yapıp nasıl bir eser yazacağım?” derken, bizim Abbas kardeşimiz var. Tanzanyalıdır, sağ olsun. Onun hocasıyla tanışma imkânı bulduk. Farklı yerlerde bazı arkadaşlarla tanıştık. Oho, benim önüme şimdi bir okyanus açıldı. İşin içine bir girdik. Şimdi benim İmam Ali eserini okuyun. İddia ediyorum, şu ana kadar böyle bir eser yazılmadı.
Şimdi tamamlayacağım daha farklı yerler var. İmam-ı Ali'nin aslında edebi yönü çok güçlü. Ben de arkadaşlar edebiyattan biraz anlarım. Müthiş bir edebi yönü var. İnşallah onları da izah ederek eserimizi kemale erdireceğiz.
Hz. Ali Hiçbir Günaha Bulaşmadan Müslüman Olmuştur
Şimdi İmam-ı Ali farklı bir insan, farklı boyutta. Allah sevgilisi az evvel söylediğim gibi, onun için en az bin tane hadis-i şerif irad ettiler. Ve her şeyini, her şeyini İslam'a vakfetmiş, hiçbir günaha bulaşmadan Müslüman olmuştur. Belki de günahın İslam topluluğu üzerinde, günahın hiç bulaşmadığı, nasibini almadığı tek insan, Peygamber'den sonra Hazreti Ali Kerremallahu Vecheu. Yani bu mübalağa değil. Bunu niçin söyledim? Bazı dokümanlar istedim. O dokümanlarda Hâlid-i Bağdâdî yanlış ve yalan bilgiler sızdırdı, verdiği bilgilerden. Orada diyor ki, “şimdi Hazreti Ebu Bekir'i, Hazreti Ali'nin yerine koyacaklar.” Hazreti Ebu Bekir'de olmayan vasıfları ona atfediyorlar. Benim öyle, “o üstündür”, benim böyle bir iddiam yok. Ama kimde ne var? Eserler ortada. Ebu Bekir Sıddık Efendimiz bir defa putperesti. Hanif dininden değildi. Niye yalan konuşuyorsun? E senin karşında hoca var. Yalan konuşma.
İki, Peygamber Aleyhisselam Efendimiz irşad ve ikaz görevini Hazreti Ebu Bekir Sıddık Efendimiz'e vermemiştir. Kime verdi? İmam-ı Ali Efendimiz'e verdi. Yani irşatla, ikazla, imametle, hilafetle tek görevli olan İmam-ı Ali Kerremallahu Vecheu Efendimiz'dir. Olay bu. Bunu söylerken, yanlış anlamayın, iyi de bir Sünni’yim. Yani ben Alevi de değilim ha. Değil mi? Şimdi, şimdi bunu söylemek “Sünnilikten çıkmak” değil bunu söylemek artı bir hakkı ikrar edip, insanlara kabul ettirmek ve Müslümanların önünü açmaktır. İslam dünyasındaki taassubun önüne geçmeliyiz. Müslümanların birliğine, beraberliğine el ele verip yardım etmeliyiz. Şimdi, ee ne diyor, gene okuduğumda ilk defa İslam dünyasında Şiilerin İslam dışı olduğunu iddia eden zat Hâlid-i Bağdâdî. “İslam dışı” diyor. Sevgili arkadaşlar, yani bu insanı bir “veli” diye tanıtmak İslam'ın kurallarına göre müthiş bir abeslikle iştigal etmektir, bunu iyi bilelim. Niye? E sen nasıl olur da kalkarsın İmam-ı Ali Efendimize “haklıdır, imamdır” diyen onun tarafında olanları “din dışı” ilan edersin? Bu yetkiyi sen kimden aldın? Sonra, bu yetkiyi Allah ve Resulü vermiştir.
Maide suresinin 67. ayeti kerimesine göre, inkâr edenler beni iyi dinlesin. Öyle, işkembeden konuşma yok. 67. ayetinde “eğer sana indirileni tebliğ etmezsen vazifeni yapmamış olursun.”(Maide Suresi, 67. Ayet) Bu ayeti kerime veda haccından dönerken “Gadir-i Hum” denilen yere geldiğinde Peygamberimize nazil oldu. Hz. Cebrail geldi, bu ayeti ona bildirdi. Peki, bunun manası ne?
Manası şu, yani ona bildirilen gerçek ne? Hakikat ne? Şu: “İmam Ali senden sonra halifedir, Müslümanların emiridir.” Bunu şayet bildirmezsen, bunu bildirmezsen vazifeni yapmamış olursun. Allah ihtar ediyor. Kime? Muhammedine. “O halde Müslümanları topla onlara bildir.” “Gadir-i Hum” denilen yerde ala rivayet 120 bin sahabe toplanıyor. Bir tane iki tane değil. Sevgili arkadaşlar bu sahabelerin tamamına sevgili Peygamberimiz hitap ederek bakın bunlar bana ait sözler değil. Kime ait sözler? Allah'ın sevgilisi Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimize. “Ali bin Ebu Talip benim kardeşimdir. Vasimdir, halifemdir. Benden sonraki halifemdir Ali.” Kim diyor? Peygamberimiz. Daha “Allah Resulünün halifesi odur. Müminlerin emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı da odur.” Bak burada çok enteresan bir incelik var. Eğer bugün hidayete ulaşmak, varmak istiyorsak mutlaka İmam Ali'nin çeşmesinden su içmeniz lazım. Yani bu iş provokandayla değil. İşte burada kapı gibi senet. Erkeksen çık, konuşalım. Dün akşam bir tanesini bizim evden dinlediler. Ee “Şiiler din dışıymış.” Şimdi ben sana gününü göstereceğim. Sen misin, onlar mı? Öyle. İyi tanıdığın adam. “Ey insanlar bu Ali'dir. Benim kardeşimdir, vasim ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir.” “Kim iman etti?” “İşte benim halifem odur. Onu tanısın, ona uyusun.” Burada çok enteresan bunlar bir hutbede, “ey insanlar ben hilafet emirini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.” Yani sadece Hz. Ali'de değil daha “Hz. Ali'nin sülbünden gelen onlara emanet ediyorum.” O halde halife kim? Hz. Ali. Daha, ondan sonra kim? Hz. Hasan. Ondan sonra kim? Hz. Hüseyin. Ondan sonra kim? İmam-ı Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sadık devam et. “Bunlar” diyor “benim halifelerimdir.” Kim söylüyor? Peygamber Aleyhisselam.
Alevi Demek Peygamberin ve Allah'ın Müjdelediği Hz. Ali’nin Yanında Olmak Demektir
Şimdi Alevi kimdir? Şii kimdir? Bunu bir tarif edelim. Alevi demek Peygamberin ve Allah'ın müjdelediği bu insanın yanında olmak demektir. Alevi bu. Peki, efendim Peygamberin döneminde Ali'yle dost olan onun arkadaşları Şiaları var mıydı? Yani ilk Şiiler kimler? Şimdi beni ey dinle, kim dinlesin? Kardeşini zehirleyen, komşusunu öldüren, beni iyi dinlesin belki ayıkır. Kurtarsın nefsini, iyi dinle beni bak: Selman-i Farisi, Ebu Zer Gıfari, Mikdad Bin Esved, Ammar Bin Yasir, Halid bin Said Bin As, Ubeyd Bin Kaab, Huzeyd Bin Sabit, Ebu Heysem Bin Tayhan, Sehl Bin Huneyf, Osman Bin Huneyf, Ebu Eyyub el-Ensari. Kim bu? İstanbul'da medfun. Cabir Bin Abdullah el Ensari, Huzeyfe-tül Yaman hepimizin “Huzeyfe-tül Yaman” diye andığımız. Sa’d Bin Ubade, Kays Bin Sa’d, Abdullah Bin Abbâs ve Zeyd Bin Erkam'dır. Bunlar sahabelerin doruk noktada olan arkadaşlar insanlarıdır. Benim bu konuda bir sürü eserim var ve bu insanların fevkinde Peygamber bize tanıttığı insan yok. Anlaşıldı mı? Şimdi sen kalkıyorsun ee “Şiiler İslam dışıdır.” E peki sen Allah'ın methettiği, Resulullah’ın sahip çıktığı bu insanları din dışı ilan ederken senin adına ne denir? Söyler misin bana? Sen kimsin ya? Sen nesin? Kaç paralık adamsın? Şimdi belli ki bunların Bağdâdî'sinin Bağdat'ını çıkartacağız. Şimdi Bağdat'a daha göndereceğiz. Benim çok iyi tanıdığım Abdurrahman Halis Talabani'nin üstadı olan, şeyhi olan maneviyatta onlara “kutup” deniyor. Sevgili arkadaşlar bu zat için “merdud bir insan” diyor, “dinden çıkmıştır” diyor. Ehl-i Beyt’e hakaret ve küfür ettiği için. Anlaşıldı mı? Şimdi onların bu şekilde anlattıklarına biz hayda hayda şamar atarız.
Ehl-i Beyt Nuh’un Gemisi Gibidir, Gemiye Binmeyenler Boğulurlar
Şimdi fazla da konuşmayacağım hiç endişe etmeyin. Burada sevgili arkadaşlar Allah'ın ayetlerde beyan ettiği, Tathir ayeti: “Yüce Allah ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.” (Azhap Suresi, 33. Ayet) Temiz değil, tertemiz hiçbir şey bulamazsın. Kimde? Peygamberde. Kimde? Ali'de. Kimde? Fatıma'da. Kimde? Hasan'da. Kimde? Hüseyin'de. Eğer onlar da hata ararsan, bir kirlilik, bir pas, bir leke bu ayete ters düşersin. Bunun adına “günah” denmez, “küfür” denir. İnkârdır çünkü. Sevgili arkadaşlar diğer bir ayet Meveddet ayeti, “Ben bu peygamberliğime karşılık Ehl-i Beyt’imi sevmenizi istiyorum.” (Şura Suresi, 23. Ayet) Allah'ın dilinden peygamber konuşuyor ayet. Allah buyuruyor “De ki Muhammed'im onun tahtında Hu ve Allah var” “De ki Muhammed'im” Ne? “Ben bu peygamberliğimi tebliğe karşılık Ehl-i Beyt’imi sevmenizi istiyorum.” (Şura Suresi, 23. Ayet) Bitmiştir. Sana düşen görev onu sevmektir. Sevemiyorsan bundan dolayı günah işlersin. Eğer inkâr edersen buz gibi gâvur olursun. Olayın aslı bu. Demek ki arkadaşlar bu sapıklar nereye ters düşüyor? Az evvel okuduğum bu iki ayet-i kerimeye ters düşüyor. Niye? Şii kimdi? Bunların yanında olandı, yani onları sevendi. Neye göre? Ayete göre Allah emrettiği için. Allah diyor “sevin.” Bu diyor ki “ onlar din dışıdır.” Seni gidi din dışında, dış oğlu dış olan. Arkadaşlar bu o kadar okyanus gibi bir olay ki, bu iki ayeti okudum, daha uzatmayayım. Enteresan hadis-i şerifler var. Bu hadisler yüzlerce, binlerce ayet-i kerime tam 32 tane. Ben ikisini okudum. Çünkü bu ikisini hepiniz anladınız, değil mi? Anlaşılmayan bir şey kaldı mı? Tamam.
Şimdi birkaç tane de hadis okuyayım. Evet arkadaşlar, “Ehl-i Beyt’im Nuh'un gemisi gibidir.” Ne? Ehl-i Beyt Nuh'un gemisi. “Gemiye binmeyenler boğulurlar.” Gemiye binmedin biz de derler, “hapı yuttuk” ya, tam hapı yutarsın işte, gittin. “Ey insanlar aranızda iki değerli emanet bırakıyorum. Allah'ın kitabı ve itretim Ehl-i Beyt ’im.” “Biri Allah'ın kitabı Kur'an, diğeri de benim Ehl-i Beyt’im” diyor. Kim? Cenâb-ı Peygamber Efendimiz. Burada bir gün Peygamber Hasan ve Hüseyin ellerinden tutarak şöyle buyurdu. “Beni bu ikisini, bunların babalarını ve analarını seven kıyamette bana ait derecelerin yakınında, bizimle beraber olacaklardır.” Kimi? Hazreti Hasan ve Hüseyin'i seven, postu kurtardı. Anlaşıldı mı? Şimdi, şimdi demek ki, demek ki kurtuluş için onlarla beraber olmak şart. Sevgili arkadaşlar… “Peki hocam sen bunları biliyorsun da niye Alevi olmuyorsun?” “Ben Sünni Aleviyim.” Anlaştık mı? Siz bunları bilmezsiniz. O zaman derler ki “Haydar Hoca oy almak için Alevi oldu.” Yok ben hiçbir şey olmam. Yolumda sabit-i kadem bir de giderim. Ben o geminin içindeyim. Anlaştık mı?
Halkı İkaz ve İrşad Etmek Hepimizin Görevidir
Sevgili arkadaşlar, Türkiye’nin Muhterem Hocam Ünal Bey güzelce izah etti. Öyle bir dönem geçiriyoruz ki, Sayın Adalet Bakanımıza fezlekeler geliyor, elinin tersiyle atıyor. Meselenin hukuki inceliğini muhterem üstadımız burada güzel bir şekilde izah ettiler. Bunlar anayasaya aykırı hallerdir. Ama benim asıl merakıma dokunan ne biliyor musunuz? Vatandaşlarımız çok ciddi bir şekilde duyarsızlaştı. Yahu bir bakıyorsun 230 lira, 240 lira olan döviz 300 küsur liraya çıkıyor. “Olabilir.” 170 lira olan döviz, 220, 225 liraya. “O da olabilir.” Bilmem nerede “bombalar, şunlar bunlar…” “O da olabilir.” Yani bu derece halkımızın duyarsızlaşmasının şahsen ben izahını yapamıyorum. Şimdi o halde bu halkı ikaz ve irşad etmek hepimizin sizlerin görevidir. Var mısınız bu insanları ikaz edip, ayağa kaldırmaya var mısınız?
Sevgili arkadaşlar şayet biz bu vazifeyi ifa etmezsek veya edemezsek, yeminle konuşuyorum helak olmaya mahkûm oluruz. Herhangi bir kavmin helak olmasının tek nedeni, helak olanları ikaz edecek insanların, “adam sen de, bana dokunmayan bin yıl yaşasın” zihniyetidir. Kalkacağız tek tek kapı komşumuzdan, hatta evimizdeki çocuklarımızdan, gelinlerimizden, oğullarımızdan başlayarak komşularımıza akrabalarımızı ayıktıracağız. “Ne bu hal yahu? Bu millete, bu vatana, bu devlete, bu dine kim sahip çıkacak?” diye sormak ve işin içerisinde baş çekmek hepimizin görevidir. Bunu yapmaya var mısınız arkadaşlar? Sağ olun. Siyasiler ne yaptı? Bizi ona alıştırdı.
Haydar Hoca'nın Sahibi Allah’tır
Arkadaşlar bakın İspanya kralının damadı hakkında yolsuzluk iddiaları ortaya atıldı. Prenses ifadeye çağırıldı. Giderek ifade verdi. Şimdi kardeşim bak beni defalarca ifadeye çağırdılar. Otuz beş bin sayfalık dava dosyam var. Vallahi de billahi. Otuz beş bin sayfa. Bu adamların döneminde de bir dava açtılar, tam beş sene sürdü. Ne oldu? Beraat oldu. Gene açtılar, gene beraat ettim. Yahu diyeceksin ki “yenilmeyen pehlivan da güreşe doymazmış.” O yenilen ama ben olunca yenilmeyen oluyor.
Sevgili arkadaşlar, eee ne oldu? Haydar Hoca'ya bir leke sürebildiler mi? Sürebildiler mi? Her türlü iftira, yalan, dedikodu, fitne ne var önüme çıktı. Ama Allah, inanır mısınız üzerime gelenleri öyle bela ile terbiye etti ki, “ya Haydar Hoca'ya ettik, bulduk” demeye başladılar. E tabii yahu. Senin sahibin iktidar. Ama Haydar Hoca'nın sahibi Allah oğlum. Manyak. Benim çok sahiplerim var. Bakın ben öyle duruyorum ama benim çok güçlü sahiplerim var. Onlardan müsaade almadan, Allah'ın sevgili damadı, İslam halifesi, İmam-ı Ali ziyarete karar verdim. Dinleyin beni anlayın da bakın. Necef’in üstüne gittik. İnanır mısınız? Ben havaalanını görüyorum. Sayın pilot göremiyor. Dediler “pilot inemedi, Türkiye'ye dönüyor.” “Eyvah” dedim “ya bu kadar yol geldik nasip olmadı.” “Nereye gidiyoruz” dedim. Dediler ki arkadaşlar bir bilseniz. “Nereye gidiyoruz?” Yanımda kim vardı? Nereye gittik?
Elazığ'ı biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Bak İmam-ı Ali’nin torunlarından orada bir zat var. Ömer Hüdai Baba Hazretleri. Vay birden hatırıma geldi ki ya sen Türkiye'den gidiyorsun İmam-ı Ali'yi ziyarete, onun torununu buradan geçiyorsun. Bir sille attı, kulağımı tuttu ta oraya kadar getirdi. Gerisin geriye. Kitap okuduğum için bunları biliyorum yoksa o kadar derin ilmimiz yok. Ve dedim arkadaşlar “bundan sonra yolumuz açık hiç endişe etmeyin.” Geldik işte havaalanında durduk. Biraz yemek de yedik sağ olsunlar, yedirdiler içirdiler. Ve kalktık Necef'e gittik. Ama Hazreti Ali bizi öyle bir ağırladı ki, arkadaşlar havaalanından bizi resmen geldi ağırladılar, aldılar, istikbal ettiler. El Hekim ailesi, Ayetullah en büyükleri yaşlıları. Fevkalade bir Müslüman, nur topu efendim onların misafirhanelerine gittik. Oradan bize bir yemek ikram ettiler. Geçtik İmam-ı Ali Efendimiz'i ziyaret ettik. Allah kabul etsin. İmam-ı Ali Efendimiz tabi biz müsaade aldıktan sonra gittik. “Oo, benim evladım, torunum” dedi, bizi kucakladı. Ya. Sevgili arkadaşlar bu iş bu. Yani bunu böyle sakın ha “hikâye” demeyin. Bu işler var. İnanırsak karlı çıkarız. İnanmazsak hiçbir şeyimiz yani kazancımız olmaz. İnanalım, karlı çıkalım. Var mısınız? Tamam .
Milletine, Devletine, Vatanına, Dinine, Askerine ve Bayrağına Sahip Çıkmayan Milletlerin Uzun Ömürlü Olması Mümkün Değildir
Sevgili arkadaşlar , sevgili arkadaşlar yolumuza devam edelim böyle. Yani Türkiye o kadar garipsenecek bir ülke oldu ki vatandaşlarımızın ne yapacağı, ne yapmayacağı artık kendi takdirlerine ait bir konu halinde değil. Geliyor bir tane bir grubun lideri, “şöyle yapacağız.” “Hayır.” “Öteki böyle yapacağız.” Yani bizim insanımız bir o tarafa, bir bu tarafa. Arkadaşlar tarihin hiçbir döneminde istikrarı olmayan milletine, devletine, askerine, vatanına, dinine, bayrağına sahip çıkmayan milletlerin uzun ömürlü olması asla mümkün değildir. Tamam mı? Onun için milletimize, devletimize vatanımıza, dinimize, askerimize sahip çıkacağız. Biliyorsunuz ben bunlara sahip çıktığım dönemlerde ne dediler bana? “Haydar Hoca askerin adamı.” Dediler mi? Dediler. Ne dediniz onlara? Yok ben askerin adamıyım. Niye askerin adamı olmayayım? Onlar benim evlatlarım. Çocuklar biz bu memleketin babasıyız oğlum. Bunlara bunlardan sorumluyuz. Eğer onların bir yanlışı varsa suç bizde. Tamam mı? Ben onlar gibi korkak, ödlek bir adam değilim. Ama onların dediği gibi de o şekilde beni onlar yönlendiremez. Niye? Ben fikir adamıyım. Ben gönül adamıyım. Ben doğrunun adamıyım. Hakkın adamıyım. Onlara doğruyu, hakkı en güzel yolu gösteririm. Onlar da akıllı insanlar. Mehmetçik, Muhammed ocağının ferdidir. Bu insanlara bir iki söz söyledin, vallahi de billahi de anında ayıkır. Biz maalesef millet olarak bu irşad ve ikaz görevimizi yapamadık. Şimdi inşallah yapacağız. “Hocam seni dinlemezler.” Beni dinlemeleri için çok ders aldılar. Vallahi çok ders aldılar. Dinleyecekler. Ve bu millet bizim, bu devlet bizim, bu ordu bizim, bu vatan bizim arkadaşlar. Hiç kimse bunu elimizden alamaz. Anlaşıldı mı?
TOKİ Projesi Bana Aittir; Biz İmalat Fiyatına Satış Yapacaktık
Sevgili arkadaşlar, şimdi bir mahalli seçim kulvarına girdik. Benden önce mutlaka arkadaşlarım size şu anda arz edeceklerimin bazılarını konuşmuş olmaları lazım. Ama bunların tekrarında fayda olduğu için, ben hem sizlere hizmet olacak ve hem de arkadaşlarıma bilgi olacak diye burada ifade etmeye çalışacağım.
Belediye başkanlarımız, yönetimde bulunan idare meclisi arkadaşlarımız, meclis üyelerimiz her bölgede “sosyal tesisler” konusunda titizlikle gayret etmesi, çalışması lazım. Her bölgeye alışveriş merkezleri yerleştirilmesi lazım. Artı iş merkezleri açmak lazım. Artı toplu konutlar, bu TOKİ Projesi bana aittir, bunu iyi bilin. Ama biz bunu söylediğimizde “toplu konut yapacağız vatandaşlarımıza, imalat fiyatına 20 yıl vadeyle bir ev kirası niteliğiyle satış yapacağız” dedik. Bunlar bu tarafını aldılar ama maliyetine değil, beş katına pazarlamaya başladılar. TOKİ şimdi, 50 bin liraya evi mal ediyor, 250 bin liraya satıyor. Evet, vadeli veriyor ama vadeli vermesinin bir kıymeti yok. 250 bin Türk lirasına bugün sivil vatandaş dahi bunu satamaz. Bu arkadaşlar. Biz bunu hayata geçireceğiz, hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bu konutları maliyet fiyatına, atıyorum, kaç paraya mal ettik? 50 bin. 50 bin lirayı 20 seneye böleceğiz, 20 senede bunun ücretini ödeyeceğiz. Zaten bizim dönemimizde her biriniz vatandaşlık maaşı alacaksınız.
Noter Tasdikli Senet Yaptım, Gene Dediler Ki “Yapamaz”
Kızlarım, gelinlerim, oğullarım, annelerim biliyor musunuz bunu? Hatırınızda var mı? Yok. Var mı hatırınızda? E peki niye oy vermediniz? Gelin bakayım şimdi, hesap verin. E şimdi bak hepinizi süründürüyorlar. Ne dediler?
“Haydar Hoca bu işi yapamaz.” Ya kitabını yazdım ben bu işin bana diyorsunuz “yazamaz.” Dedim “ey milletim, noterden tasdikli senet yaptım, okudum.” Gene dediler ki “yapamaz.” Ya noter tasdikli senet, yapamazsam ne yapacaksınız? Beni mahkemeye vereceksiniz. Dava açacaksınız. Tazminatınızı alacaksınız. Ceza verdireceksiniz. E ben bu kadar aptal -affedersiniz- bir insan mıyım? O görünümüm var mı? Ben bu işi çok iyi biliyorum. Kim onlar yahu? Onlar bir şey bildiği yok. Sen yıllarca bu ülkeyi yabancının parasıyla dönüştüreceksin, ondan sonra “ekonomi çok iyi, var mı bana yan bakan” diyeceksin. E ekonomi çok iyi de, beş dakikanın içinde yıkılır mı bu yahu? Senin hazinelerin dolu olsa, Amerika istediği gibi oynasın, zerre kadar sana bir zarar gelebilir mi? Niye geliyor? Burayı iyi dinleyin. Biz şimdi “Sendikasyon kredisi” diye bir kredi tarzı var. Devlet bunu alıyor, hazinesine koyuyor. İşte bu dolardır, eurodur. Hazinesinde bunu tutuyor. Buna mukabil Türk lirasını basıyor. Yani bizim emeğimizin, üretimimizin karşılığı. Gayrisafi milli hasılamız olan kârımızın karşılığı para değil. O olursa, alnımızın teri olursa bizim paramız olur. Olmazsa kimin parası olur? Kimin hazinede parası var, onun parası olur. Şimdi bu para ona ait olduğu için, hazinedeki para dolar, euro. Adam istediği zaman canı sıkılıyor. “Oğlum senin bakışını beğenmedim.” Doları, affedersin Türk lirasını aşağı çekiyor. Doları yukarı çekiyor. Türk lirasını aşağı çekiyor, Euro'yu yukarıya çekiyor. Mani olabiliyor musun? Hayır. Bu ekonomiyle ilgili bir olay değil. Tamamen siyasi bir karardır. Siz bu yanlış yolda giden, ekonomi bilmeyen ve siyasette de devamlı bocalayan bu insanları tercih ettiniz. Bunların peşinde gittiğiniz sürece; vallahi de, billahi de, tallahi de sürünmeye mahkûmsunuz. Şimdi var mısınız elimizin tersiyle bunları atmaya? Var mısınız?
“Ya hocam sen ne yapacaksın?” Ben ne yapacağım? Eğer Amerika'yı çökertmezsem namert olayım. Ben bu işi bu kadar iyi biliyorum. Amerika ne yahu? Amerika mortgage krizine girdiği zaman benim sistemimle kurtuldu. Bunu iyi bilin. Kimdir Amerika? Nedir? Bugün hepiniz Rusya'yı biliyorsunuz. Rusya çökmüştü. Haberiniz var değil mi? Peki, 2006'dan bu tarafa o Rusya ne diyor? Dünya ne diyor bu Rusya'ya? “Putin dünya lideri oldu.” Niye oldu? Çünkü Putin 2006 yılında benim sistemi aldı, kısmen uyguladı. 2013 yılında tamamını uygulamaya koydu ve tam o sene de Putin dünya lideri seçildi. Yazık günah değil mi ya? Beni Rusya anladı, siz anlamadınız. Arkadaşlar, vallahi vebaliniz o kadar büyük ki yeminle konuşuyorum. O kadar büyük ki. Ne demek yahu? Ben Türkçe konuşuyorum, benim dediğimi. Ben ekonomiyi çok iyi bilen bir insan olduğum için öyle anlamadığınız cart curt kelimeler kullanmıyorum. Sizin anlayacağınız lügatlerden hareketle.
Senin Para Basma Hakkını Onlar Kullanıyor, Biz Bağımsız Değiliz
Bakın şimdi tarif ediyorum. Şu anda piyasada olan para kimin parasıydı? Kimin parasıydı? Ha benim cebimde şu para doların ve euronun karşılığı olan paradır. Bu Türk milletine ait para değildir. Erkekse çıksınlar, “hayır yalan konuşuyorsun.” Hodri meydan. Ben sonra bunu senelerden beri anlatıyorum. Peki bu para onlarınsa, bizim para nasıl olacak? Bizim paramız, bak biz devlete her sene vergi veriyor muyuz? Katma değer vergileri ödüyor muyuz? Bir sürü devletin sağdan soldan geliri var. Bir yıllık bu gelirin adına “Gayrisafi milli hasıla” denir. Yani bu kârdır, devletin kârıdır. Türkiye'nin bugünlerde olan kârı takriben bir buçuk katrilyondur arkadaşlar. Bu bir buçuk katrilyonun karşılığında bize Türk devletine parayı bastırmıyor. Kim? Tabi olduğumuz devletler. “Basamazsın” diyor. “Sen küçüksün geriye kal” diyor. “Senin hakkını ben kullanacağım.” İşte borç parasını veriyor. Hazinene koyuyor. Yani senin para basma hakkını onlar... Biz bağımsız değiliz arkadaşlar ya. Gelin bağımsızlığımızı elde edelim. Var mısınız buna? Bir buçuk katrilyonun karşılığında ben matematik kuralları, iktisat kurallarına göre yedi yüz milyar zaten ekonomi kurallarına göre, tedavüle koyma, sokma hakkım var. Ama biz senelerden beri alnımızın terini para olarak piyasaya sürmediğimiz için bir buçuk katrilyonu da devreye koyabiliriz. Hiç kimse bize karışamaz. Ve bunların tamamı karşılıklıdır. Tamam mı? O bazı iblisler, ekonomiyi bilmeyen cahiller. “Eee karşılıksız para basarsan enflasyon.” Hadi terbiyesiz seni be. Eşşoğlu eşşek. Ben sana bir yıllık kârdan bahsediyorum. Sen “karşılıksız para” diyorsun. Allah seni helak etsin be. Hain seni, ajan. Vallahi ajan, billahi ajan. Ajan hocam bunlar, ajan. Ben asıl para bu. Amerika neyin parasını? İşte onu. Hem de iki üç mislinin. Ne kazanıyor? İki trilyon. Dört, beş, altı trilyon emisyonunu genişletip piyasaya sürüyor. Ben, eee? Yüzde yetmişini, yüzde kırkını piyasaya süremiyorum. E sen, bu senin hakkın. Sen bağımsızsın da, ben köle miyim? Arkadaşlar ben güzel ülkemi Atatürk gibi bağımsız yapacağım. Var mısınız? Bak bunları her zaman bulamazsınız.
“Terörün Önüne Ancak Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ile Geçebiliriz”
Bakınız, Milli Ekonomi Model’inin hakkında konuşan Profesör Lebedev, “ben dünyanın” arkadaşlar enteresandır bu. Atmıyorum, içinizde biraz bu işi bilen varsa kalksın karşılıklı sohbet ederim. “Ben dünyanın bir numaralı iktisat matematikçisiyim.” Kim diyor bunu? Profesör Lebedev, Rus. “Bu konuyu bizden iyi bilen yoktur.” Milli Ekonomi Model’inin kongrelerinde çok oldum.” Yani biz davet ettik bunu çok oldu ve hakikaten enteresan da yorumlar yaptı. “Bu tezde esrarengiz kodlar var. Her okuyuşta yeni bir kod ile karşılaşıyorum. Modelde meseleleri çözen, problemleri halleden pek çok kodlar saklıdır. Üstelik sadece bugüne değil, geleceğe de ışık tutan kodlar var. Rusya'nın buna ihtiyacı var. Ben modelin bu yönüne hayranım” diyerek, “tezin Rusya'da uygulanmasını teklif ettim.” Kim? Lebedev.
Sevgili arkadaşlar Lisiçkin orada bana dedi ki “Hocam Sibirya’ya gidelim lütfen bizi orada proje üretin.” Victor Minin arkadaşlar bunlar Putin'in danışmanları. “ABD radikal İslam’ı ve radikal Hristiyanlığı pompalıyor. İnsanlar iki kutba ayrıldı. Toplumda anarşi çıkacağı kesindir. Bu terörün önüne ancak Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ile geçebiliriz.” Profesör Victor Volkonsky Rusya'da “ilimle din her zaman çatıştı. Hiç barışmadı. Haydar Baş dinle ilmi barıştırdı.” “Baş’ın tezinin uygulanmasıyla Rusya'ya huzur gelecektir.” Daha çok arkadaşlar yani daha çok şahitler gösterebiliriz. Bir sürü adamların konuşmaları var. Bir tane değil. Yedi kitap dolusu bu ecnebi arkadaşlar, dostlar bizim ekonomimiz hakkında, sosyal devlet hakkında görüşlerini beyan ettiler. Bizi yere göre sığdıramıyorlar. Gel gör ki benim Türkiye'm sağ olsun, bize mecliste bir tane sandalye vermedi. Sağ olsunlar. Ne yaptılar? Hırsızı koydular. Yüzsüzü koydular. O üst mahkemede yargılanmaya ne deniyor? Yüce Divan'da yargılandılar. Daha ne dersen katili hepsi konuldu sağ olsun. Bize dediler ki “siz dışarıda kalın.” Arkadaşlar bütün bunlara “son” demeye var mıyız? Var mısınız?
Yani biz bu işi biliyoruz. Bunda kuşkunuz olmasın. Ben bu işi biliyorum. Yapacağız. Ama yapmasanız da artık bizim elimizden bir şey gelmez, ben hiçbir şey kaybetmem. Benim elim belimde ne derler? “Altın yüzük var yahu.” Hani böyle eskiden “altın bilezik var.” Bak kuyumcular hemen biliyorlar. Sonra bizim arkadaşlar öyle kadromuz var ki bak yeminle konuşuyorum. Siz bu insanları tanıyorsunuz ama burada ya bu insanlar dünya çapında adamlar. Ne AK Partisi'nde, ne Cumhuriyet Halk Partisi'nde, ne Milliyetçi Hareket Partisi'nde bunların eline su dökecek adam yok ya. Vallahi yok. Yeminle konuşuyorum. Trabzon'dayız, Trabzon'dayız bizim evde ben oturmuşum, misafirlerim geldi. Biraz “kalburüstü” diyeyim. Hocam konuşuyor, Ömer Saracoğlu konuşuyor. Ben de onu dinleyeceğim. Salona konuşmak için yetişeceğim. Bir tanesi, “aa hocam” dedi, “bu Ömer Hoca sizden mi?” “E” dedim “evet bizden.” “Sen” dedi “kim olduğunu biliyor musun?” “E biliyorum” dedim. “Emekli olmuştur” dedim. “Hocam” dedi “bu dünya çapında bir adam.” “Yapma yahu” dedim. Sevgili arkadaşlar yani bizim kadromuz hakikaten dört dörttük. Bir tane de değil. Kabineyi kurdurun. Deyin ki bize “elli tane yedekte kabine kurun.” Kurarız yani. Bir tane, iki tane değil.
Belediyeyi Bize Teslim Edeceksiniz, Köhne Evlerde Sizi Yaşatma Yok
Şimdi ne yapacaklarımıza devam edelim. Villalar yapacağız. Artık da öyle köhnelerde sizi yaşatma yok. Belediyeyi teslim edeceksiniz, villalara geçeceksiniz inşallah. Eğlence merkezleri, spor merkezleri, stadyumlar, park ve bahçeler hakikaten bir yere gidiyorsun oturacak, bir çay içecek, kahve edecek, arkadaşınla sohbet edecek ne bir park var, ne kapalı bir salon var. Öyle değil mi? Ben şahsen kendi bölgemde bunu bulamıyorum. Affedersiniz şehre inmiyorum. Evde oturuyorum. İşte kitap karıştırıyorum, gazete okuyorum. Akşama kadar böyle. “Hocam niye şehre inmiyorsun?” “İneceğim de ne yapacağım ya? Oturmak için bir park var mı böyle?” “Hocam Uzun Ali’nin kahvesi var.” Eskiden Uzun Ali’nin bahçesine, kahvesine giderdik; aman yarabbi sigara dumanından böyle içim dışım sigara kokardı. Ondan sonra “tövbe billah” dedim, “daha gitmiyorum, zehirleniyorum ya.” “Şimdi daha?” “Başka yer yok.” “E nereye geleyim?” Evde oturuyoruz. Malum eser yazma çalışmalarımız var. Onlara vesile oluyor, çalışıyoruz. Ama her zamanda eser yazamazsın. Biraz da nefes alacaksın, gezeceksin. Yok. Ve bizim oranın tamamı da tabiat arkadaşlar. Bir tarafı tabiat, bir tarafı ormanlık, bir tarafı deniz. Aman yarabbi, her tarafı. Şimdi benim yeğenim, ablamın oğlu Akçaabat’ta aday oldu. Dua edelim, kazansın da bütün bu parkları oraya yapalım. Ben de sizi oraya getireyim.
Türkiye'nin Üç Katrilyon Dolarlık Yeraltı Rezervi Var
Eğitim kurumları şimdi sayın bakanlar bu eğitim konusuna da sınırlama getirdiler. Dershanelerle bile. Bakalım herhalde bir ay bekleyeceğiz, dilekçeyle müracaattaki eğitim yapabilir miyiz, yapamaz mıyız? Yani kaş yaparken, gözü çıkartıyorlar. Ya senin derdini eğer dershanelerse, gel sana ben bunu yoluna öğreteyim. Sen bir tarafı yapmak için kolu kırıyorsun. Böyle şey olur mu? Bu işi bilmiyorsun. Anlamazsın bundan. Ben onun için diyorum ki “gel sana bu işi öğretelim.” He vallahi, öğretelim. Bak anlatırken yarıda bıraktık. Sizin de işinize iyi geldi. “Bundan kurtaralım” diye. Ne dedim ben? Parayı alnımızın terinin karşılığı olarak devreye koyacağız. Şimdi bir şeyin ispatını yapacağım. Ben bu işi yapabilir miyim, yapamaz mıyım? Bir buçuk katrilyon… Yok öyle duygusal değil. Karşıma geçecek yakamı tutacak hesap soracaksın. Bir buçuk katrilyon bir yıllık devletin kârının olduğunu düşünelim. Yani gayrisafi milli hâsıla daha da fazla olması gerekir ama bu olduğunu kabul edersek, sevgili arkadaşlar bir buçuk katrilyonun yedi yüz veya sekiz yüz milyarını para olarak biz piyasaya sürdük. Tamam mı? Hakkımız var mı buna? Var, sürdük. Hiç kimse bize bir şey diyemez. Deme hakkı yok.
İki, yetmedi. Türkiye'nin üç katrilyon dolarlık yeraltı rezervi var, kaynaklarımız var. Sevgili arkadaşlar ben her yıl bir trilyon dolarlık yeraltı kaynağını, yer üstüne çıkartarak para yapıyorum. Yani işler hale getiriyorum, işliyorum onu. Ve bir kat katrilyon Türk lirası da buna mukabil piyasaya sürüyorum. En az. Etti mi sana bir trilyon yedi yüz milyar? Etti mi arkadaşlar? Konuşmuyorlar. Etti. Sevgili arkadaşlar sadece bu iki kalemden bir de kazananlar var. Bunlardan alacağım vergiler var. Onları bıraktım. Bu iki kalemle annelerime hem emeklilik, hem vatandaşlık maaşı verebilir miyim? Verebilir miyim? Yemin eder misiniz? Edersiniz. Peki, oğullarıma verebilir miyim? Gelinlerime verebilir miyim? Kızlarıma verebilir miyim? İnsanlarıma verebilir miyim? Vallahi de veririm, billahi de veririm. Ve bizim dönemimiz, bizim dönemimiz samimi olarak konuşuyorum yalancı cennetin yaşandığı bir dönem olacaktır. Lütfen bunu kaçırmayalım. Lütfen bunu kaçırmayalım.
Yani şimdi ben bazen de üzülüyorum muhterem hocam. Ne? Ya işte şey var ya Tayyip Bey Başbakanımız güzel onu da terk etmeyeceğim. Bana kabadayı lazım. Onu da yanıma alacağım. Yanımdan ayırır mıyım onu? Ya kolluk kuvvetlerinin başına ya da askerin başına vereceğim. Yani onun gibi ben ihraç etmem. Bir değeri gördüğüm zaman devreye koyarım, onu da alacağım.
Sevgili arkadaşlar bu arkadaşlarımızın yapacağı iş değildir bunlar. Niye? Bak yeminle konuşuyorum. Vallahi de bilmiyorlar, billahi de bilmiyorlar. Ya bir iş ilimle yapılır. Şimdi adam geliyor Devlet Bahçeli melek gibi adam, doğru. Ama kardeşim biz onu yedinci kat semaya göndereceğiz. Niye melek bu? Dünyada bu adamın işi yok. Kılıçdaroğlu, savaşa göndereceğiz ismi üzerinde. Savaş bakanı yapacağız. Yani bunlara da değer vereceğiz. Cumhuriyet Halk Partililer MHP'liler sakın alınmayın. Bak nerelere koydum onları. Siz beni meclise koymadınız bak nereye ben koydum onları. Sevgili arkadaşlar yani eğer paran varsa adamsın, günümüzün şartları bu. Yoksa hiçbir şey değilsin. Şimdi ben hepimizi adam gibi adam yapacağım.
Bizim Belediyecilik Anlayışımız Dünyanın Anlayışından Üstün Olacak
Daha ne yapacağız? Eğitim kurumları. “Tekne seyahatleri” demişler. Tabii bizim bir körfez projesi var. İnşallah burada da göl yaparız. Orada o gölde hep beraber yüzeriz. Tekneler yaparız, motorlar yaparız, kayıklar yaparız. Artı kafe ve restoranlar, turizm alanları, konaklama alanları. Şimdi batıda şu var. Mesela bir yere gidiyorsunuz hakikaten oturduğunuzda çay içiyorsunuz, kahve içiyorsunuz orada aperatif şeyler yiyorsunuz tertemiz yapmış adamlar. E bizim sağ olsun böyle bir yerimiz yok. Nerede? Şehir içinde değil, şehir dışını kastediyorum. Herhangi bir mahalleye gittin, herhangi bir ormanlık alana gittin. Oralarda böyle yerlere bu dediğim tarzda efendim “istirahat yerleri” diyelim, gelen yolcuların oturup çay kahve içtiği yerler vesaire. Aynen bunun gibi hatta daha da lüksünü biz kendi dünyamızda yapacağız, sizlere hizmet edeceğiz inşallah. Bizim belediyecilik anlayışımız birebir dünyanın anlayışından da üstün olacak. Yani onların üzerimize çıkmasını ben kabul etmem. Anlaştık mı?
Bak bana dediler uçağa bir saat on dakika var. Bitiriyorum ben de.
Arkadaşlar bir de aşhane. Kabul etsek de etmesek de illerde, ilçelerde, beldelerde aç susuz bir sürü insan var. Binlerce insanımız her gün orada bedava yiyecek, içecek, karnı doyuracak ve devletine, devlet babasına yönetime dua edecek. Buna da biz muhtacız. İnşallah bizim dönemimiz bu olacak. Artı huzurevi. Yaşlı insanlarımız kimsesi olmayanlar var. Evladı tarafından terk edilenler var. Bunlara huzurevleri. Artı misafirhaneler. Adam gelmiş çok uzaktan istirahat edeceği bir yer lazım. Bunlar yapılacak. Ve de bugünkü trafik problemini teleferik sistemiyle çok ucuz olduğu ve coğrafi manzaraları seyretme imkânı olduğu için, teleferik sistemiyle inşallah her yerde yeni bir trafik anlayışına yol açacağız. Yüce milletimize hizmet edeceğiz diyoruz. Bizi dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun. Allah'a emanet olun .
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız