info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Medeniyet ve Türk Kimliği
21/11/2024 SİYASET 222

    Neler Okuyacaksınız

Efendim teşekkür ederim. Tekrar bizi takip eden kardeşlerimize hayırlı iftarlar dileyerek sohbetime başlayayım. 

Medeniyetlerin Temeli Milletlerin Sahip Olduğu İnançlardır

Tabii aslında medeniyetlerin temeli milletlerin sahip olduğu inançlardır. Yani bütün medeniyetlerin kaynağı inançlardan neşet eder ordan gelir. 
Hangi topluma giderseniz gidin o toplumda kültür siyaset dediğimiz ve medeniyet dediğimiz şeyin özü din kaynaklıdır. Onun için hep söyleye dururuz; şu ana kadar bizim önümüzde görebildiğimiz kadarıyla Uzakdoğu bize çok uzak olduğu için işte son zamanlarda gidip gelmeler başladı. Ondan önce teşriki mesai olmadığından dolayı iki medeniyete biz açık olarak şahitlik yapıyoruz.
1-Batı Hristiyanlığına dayanan ki buna teslis akidesi denir. O medeniyet oradan kaynaklanan medeniyet. 
2-Doğunun tevhid inancına İslam'a dayanan ordan bütün delillerini hayat tarzına alan medeniyet. 
İki medeniyet var. 1. Tevhitten kaynaklanan. 2. Teslisten kaynaklanan. 
Şimdi bu tevhid ve teslis olayı sadece bir Müslümanın evinde namaz kılması, camide namaz kılması ile sınırlı bir şey değil. Bu öyle bir olaydır ki; öyle bir duygudur ki, insanın bütün davranışlarına inancı sirayet eder. Helal haram diye kavramlar var. Bu sadece İslam dininde değil bütün dinlerde helal ve haram diye kavramlar var. Yapınız yapmayınız emirleri vardır. 

Batının Medeniyet Anlayışı Teslisten Kaynaklandığı İçin Hayata Bakış Çok Farklıdır

Batının işte bu anlayışı teslisten kaynaklandığı için hayata bakış çok farklıdır. Siyasete bakışı daha farklıdır. Ticarete bakışı farklıdır. Onlardan vücuda gelen medeniyet anlayışı çok çok farklıdır. Örfi âdeti geleneği, yapınız veya yapmayınız dediği ölçüleri hiçbiri birine uymaz. Kiminle? Bizimle beraber uyumaz. Şimdi nasıl Doğuyu Batı yapmanız, Batıyı da Doğu yapmanız mümkün değilse; medeniyetleri de bir araya getirip buluşturmanız asla mümkün değildir. 
Siz bir medeniyeti diğer medeniyete galbettiğiniz zaman, yani dönüştürdüğünüz zaman o medeniyet kimliğinden tecrit edilir, soyulur. O zaman farklı bir medeniyet veya üçüncü bir medeniyet ortaya çıkar ki, bunun adı ne İslam olur ne Hristiyanlık, ya teslis olur. Hiçbiri olmaz melez bir şey olur. İşte beyazla siyah evlendi, melez bir çocuk dünyaya geldi, ne ise bu da o olur. 

Medeniyet İnsanın İnsanca Yaşamasıdır

Aynen, İslam dünyası da ticaretini, aile hayatını, arkadaşlarına, komşularına davranışını; aile içerisinde baba oğul, anne kız neyse, o bireylerin birbirine olan tutum ve davranışlarını; ordan yola çıkın da bir insanın yatağa girerken, uyumak için yatağa girerken, yataktan kalktığı zaman, affedersiniz tuvalete girmesi, tuvaletten çıkmasına kadar hayatını disipline eden bir anlayış vardır.
İşte medeniyet dediğimiz onun insani ruhi davranışlarına etki eden temaların adına denir. Medeniyet budur. İnsanca insanın davranması insanca insanın yaşamasıdır. Şimdi bu kavram ve kurallar işte dinlere göre çok farklıdır. Uzakdoğu’nunki, Ortadoğu'nunki, Batınınki ve İslam dünyasınınki birbirinden bundan farklıdır. Neden? Çünkü birinin menşe-i tevhid, birinin menşe-i teslis, birisi de işte Şamanizm vesair. 
O bakımdan medeniyetin özü ve aslı insanların insanca davranması insanlığını ortaya koyabilecek imkânlara kavuşması bunları hazırlaması ve kimseye zarar vermeden herkesin hoşnutluğunu kazanabilecek tarzın adıdır medeniyet. Yoksa bugün olduğu gibi adam gökdelenler yapmış, otomotiv sanayinde çok ileri gitmiş, uçak sanayinde çok müthiş bir yol katetmiş. Bunun adına medeniyet denmez. Ne denir? Buna teknoloji denir şimdi günümüzde karışan şey bu. Batı medeniyeti dendiği zaman onun dininden kaynaklanan ahlaki yapılaşmasını biz örnek alarak, onu taklit ediyoruz. 

Günümüzde Medeniyet ile Teknoloji Karıştırılmaktadır 

Aslında almamız gereken teknolojisini itiyoruz, geriye itiyoruz. Rahmetli Akif'in o zamanlar güzel bir sözü vardır. “Alınız Garbın ilmini, alınız sanatını. Veriniz hem de mesainizi son süratini” diyor. 
Şimdi ilim, teknik farklı bir şey, ama medeniyet çok daha farklı bir şey. Medeni insan her türlü teknolojinin aletini, edevatını, malzemesini rahatlıkla kullanabilir. Uçağını kullanır, trenini kullanır, otomobilini kullanır. Ne bileyim araç ve gereçlerinin tamamını kullanır. Medeni insan bu. Teknik de o insana yapacağı işlerde kolaylıklar temin eder. Teknoloji de budur. 
Şimdi burada isterseniz Ramazan olduğu için peki İslamla bunun alakası nedir derseniz? 

İslam Medeniyet Dinidir Yani İnsanlık Dinidir 

İslam medeniyet dinidir yani insanlık dinidir. İnsan en mükemmel manada kendini İslam'da buluyor. Gerek iç tabiatına gerek dış tabiatına Cenab-ı Hâlik-i Zülcelal'in onu sınırladığı kuşattığı, içini açması için önüne imkânlar koyduğu meşru caddelerden gitmesi için emirler ve nehiyler döşediği bir dinin bir kuralın adıdır İslam. İslam budur. Tamamen Allah'tandır. İlahi vahye müntazirdir. Vahyin dışında bir şey yoktur. 
Sünnet de vahiydir. Cenab-ı Peygamber Efendimizin sünneti de vahiydir. Nasıl vahiydir? Onun hayata geçiş tarzıdır. Aslında ilahi vahiy Allah'ın kelamı, Sünnet İslam medeniyetinin kendisidir. O nüanslardır, o inceliklerdir. Yani onun yansımasının adıdır sünneti seniye. İslam önce bu mükemmel insanı iç ve dış şartlarıyla diyelim olgunlaştırır ortaya koyar. Meslek dediğimiz teknik dediğimiz şey de bilgi olarak sonra sen ona verirsin. Ama mühim olan bu insanın o şartlarda yetişmesi Allah'ın istediği gibi bir kul olmasıdır. 
Kulluk nedir? 
Allah'ın istediği manada insanın hayatını sürdürmesi. Ben kul, kulun manası malum köleliktir. Daha doğrusu insan “Ben Allah'ın kölesiyim, O ne derse onu yapmaya hazırım.” 
Ama öyle bir hazırlık bu ki burada esaret yok, bu kölelikte sonsuz bir hürriyet var. Yani siz kalp âleminde O’na kalp ayağıyla gider yürüdüğünüz zaman, dışta bir takım evet sınırlamalar var, yasaklar var, gidiyorsun ama öyle bir sonsuz âleme öyle bir tecelliye öyle bir vahdete kavuşuyorsunuz ki, orada olmayan yok. Bütün zenginliklerin zenginliği orada. Yunus'un dediği gibi “Ballar balını buldum kovanım yağma olsun.” Bu medeniyetin yansımasıdır. Medeniyet budur.
Binaenaleyh Türk milletinin medeniyeti asırlar boyu bu yeni değil asırlar boyu hem kendisine hem etrafındaki milletlere ve bütün insanlığa faydalı olmuştur.
Zaten Cenab-ı Peygamber Efendimiz Müslümanı tarif ederken ne buyuruyor? “Elinden ve dilinden insanların zarar görmediği insandır.” Şimdi düşünebiliyor musunuz? Fethe çıkıyor ordu herhangi bir bağlık görüyor üzüm alacak. Altınını veya parası neyse dalını asıyor alıyor, öyle devam ediyor. Demiyor ki “burası işte filan Rum’undur filan bir şeyindir. Yok diyor bunun sahibinin Hakkı budur,” bırakıp öyle geçiyor. Şimdi bu nedir? Bu işte medeniyet budur. 

Bir İnsanın Polisi, Bekçisi, Cumhurbaşkanı, Başbakanı Kendi İç Tabiatındadır 

Onun için bir insanın polisi, bekçisi, Cumhurbaşkanı, Başbakanı kendi iç tabiatındadır. Bunları devamlı onlarla beraber hayatı devam ettir. Hayatta onlarla vardır. Anlatabildim mi? Cumhurbaşkanı kimdir, insanda? Başbakan kimdir? Cumhurbaşkanı Cenab-ı Vacibul Vücûd hazretleridir. O ne derse o olur. Başbakanı Hazreti Fahri âlemdir. İç tabiatında böyle bir zenginlik vardır. 
O bakımdan Müslüman herhalde huzur içerisindedir. Hani ne diyor İbrahim Hakkı? 
“Lütfun da hoş kahrın da hoş. 
Hoştur bana senden gelen. 
Ya hil’at’u yahut kefen. 
Lütfun da hoş kahrında.” 
Bundan dolayı. Çünkü o sevdiği Başkan var ya oradan geliyor. O Başbakan Muhammed Aleyhisselam'ın temasından geliyor, ahlakından geliyor. Onu yaşamaya çalışıyor. Binaenaleyh yani bizim polisimiz bekçimiz. Thomas Carley olması lazım diyor ki “Şayet İslam'ı bir karye, köy yaşasa, dünya cennete döner onu gören dünya.” Niye? Polise ihtiyaç yok, Jandarmaya ihtiyaç yok, mahkemeye ihtiyaç yok. Bütün kurumlar kuruluşlar kalktı ortadan. Bugün sol aradığı şey bu demek ki solunda aradığı şey İslam. Hakikatte halkçıyım diyenlerin aradığı yer İslam. Bilmem anlatabiliyor muyum? 
Niye İslam? Çünkü gerçek huzur gerçek adalet her şey burada İslam'da.
Sen şimdi oruç tutuyorsun. Kimin için tutuyorsun? Allah için tutuyorsun. E gizli bir yerde bunu yaşasan kim seni görebilir? Hiç kimse göremez. Ama öyle bir bekçi sende var ki öyle polis var ki; erkeksen uzan. Hiçbir seni kimsenin görmesine gerek yok. Elin titrer. Hatta yerinden kopar. “Nasıl olur?” der, “Ben kime karşı geliyorum? Kimin emrine karşıyım ben?” Değil mi tüylerin diken olur. Bu sadece bu yemekte içmekte değil. Harama Müslüman bakamaz. Mümkün değil ve affedersiniz zinaya yaklaşamaz. Yani korktuğu için değil. Evet korkuyor. Kimden korkuyor? Cenabı Vacibul Vücûd hazretlerinden. Değil mi? Yani seni görmeyen biri var mı? 
Yunus için derler. Üstadı demiş ki “gidin bana öyle bir bitki getirin ki sizi kimse görmesin.” Gidip geliyor, O hiçbir şey getirmiyor, her talebe bir şey getiriyor. “Oğlum sen niye getirmedin?” “Efendim kimsenin görmediği yer dediniz. Ben de baktım ki kimsenin görmediği yer diye bir yer yok.” E ne nasıl? “Her yeri Allah görüyor. Nereden ne alıp getireyim.” 
Yani kısaca Cenab-ı Vacibül Vücûd Hazretlerinin hâkim olmadığı görmediği, işitmediği, işte bu duygunun yaşanmasıdır bu imanın hayata geçmesidir, medeniyet budur. 

Her Kötülüğün Altında İnanç Zafiyeti Yatıyor 

Onun için bütün dünya buna ihtiyacı var şu anda. Bugün sadece ülkemizde değil dünyada terör varsa, hırsızlık varsa, yalan varsa, gasp varsa, insanların hak ve hukukunu kabul etmeme, bu cinayet derecesinde hayata geçiyorsa; bu anlayış bu idrak bu medeniyetten insanlık mahrum da ondan. Bugün insanlık buna dönmesi lazım acil olarak. Müslümanlara çok büyük vazife düşüyor. Onun için İslam'ı sulandırmadan. İşte ılımlı İslam'dır, şudur, öyle bir şey yok, İslam İslam’dır. Bunun ılımlısı ılımsızı olmaz. Anlaşıldı mı? Öyle filan ülkenin filan liderin uyduruk çabalarına göre motozori davranışına göre İslam ortaya çıkmaz. O zaman senin dinin olur. Allah'ın dini olmaz. 
Bak, Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Vücut ne buyuruyor.
Estaizubillah “elif lam mim zalikel kitabu la raybehiyy hudellil muttakim” (Bakara /1-2) 
“Bu kitapta şüphe yok” diyor Cenab-ı Hak. Ama kim için diyor farkında mısınız? Herkes için demiyor, “muttakiler” için şüphe yok. Hadi şimdi biz eğer gerçek manada hayattan lezzet almak istiyorsak. Her şeyimizin bir başka manada bir elimiz yağda bir elimiz balda huzur içinde olmak istiyorsak. Herkesin birbirine itimat ettiği güvendiği kardeş gibi yaşadığı bir dünya bulmak istiyorsak. Artık bunu sen genişletebilirsin. O ittika kulvarına, yani muttaki kulvarına girmemiz lazım. Nedir bu? 
O şudur: Allah beni her yerde görüyor, duyuyor, işitiyor, ben onu görmüyorum. Namazda görüyor ticarette görüyor yürürken görüyor otururken görüyor yatarken görüyor. Allah! Allah! Beni kuşattı O. Onun iradesinin gücünün kudretinin ben dışında değilim. Ben neyim? Şimdi böyle bir insanı düşün! Bu insan bir kötülük yapması mümkün mü? Bir insanın hukukuna tecavüz etmesi mümkün mü? Demek ki her kötülüğün altında bu inanç zafiyeti yatıyor. O zaman bize düşen vazife; bu zafiyeti ortadan kaldırmak. İslam'a yeni bir yorum getirmek değil, kul olarak üzerimize düşeni yerine getirmektir.
Sen İslama ne kadar yorum getirirsen getir, Onun Allah'ın istediği manada kul olmadıktan sonra, yani eskilerin bir sözü vardır “Eşek hacca gitmiş gelmiş gene eşek gene eşek.” Evet, semeri değişir ama kendisi değişmez. 
O halde biz dini değiştirmeye değil şimdi son zamanlarda geçmişte bu çok oluyordu. Bir sürü Hoca türüyordu, akademisyeninden bilmem şu şusuna busuna kadar. Yani milletin istediği manada konuşmaya çalışıyorlar. Allah senden bunu istemiyor, “Ahmak kulum” diyor, “benim istediğimi kuluma söyleyeceksin. Ben ne istiyorsam onu yapacak. Sen kim oluyorsun! Terbiyesiz seni! Kafana akıl koy.” Şimdi bizi takip edenler de nefislerine uygun hocayı buldum onu dinlemesinler. Allah'ın istediğini kullarına, nedir onun muradı, o muradı o kullara aktaran insanları dinlesinler ki hem dünyaları hem ahiretleri mamur olsun. Değil mi? Sonra sadece dünya işi de değil, bu tamam dünyada iş onu kandırdın, bunu kandırdın, hocadan fetva aldın, bu tarih süreci içerisinde ama ne oldu sonunda hüsran olundu. Ebedi hayattır asıl mühim olan insanın attığı her adımı “Allah beni görüyor.”

İbadet Hayatın Bütünüdür

İbadet nedir? İbadetten bahsettik değil mi? İbadet ne Hocam? İbadet şudur. Attığınız her adıma Allah rızası için Allah benden razıdır diye atarsanız bunun adı ibadettir. Sadece namaz değildir ibadet, oruç da değildir, zekât da değildir. Evet bunların tamamıdır. Allah'ı zikretmektir. Evet, bunlar birbirine göre efdaldir doğrudur ama hayatın bütünüdür ibadet. Niye? Eğer aldığınız nefesle “ben Allah'ın rızasını yerine getirmek için şu işi yapacağım” diyorsanız, yeminle konuşuyorum o da ibadettir.
Çocuklarınızın rızkını kazanmak için evinizden çıktınız yürüyorsunuz, o da ibadettir. Gittiniz öğretmenlik yapıyorsunuz, o da ibadettir. Avukatlık yapıyorsunuz, o da ibadettir. Hâkimlik yapıyorsunuz, o da ibadet. Sadece kalbinizde bir niyet “İnlemel amalu binniyet” değil mi? “Ameller niyetlere bağlı.” Sadece o niyet. Yahu biz burada bu işi yapıyoruz ama mesela ben hâkim olsam arkadaş şu insanın hakkına “acaba” bunu düşündüğü zaman helal olsun o adam kazanmıştır. Verdiği hüküm de doğrudur. Allah da ondan razıdır. Niye? Ondan korkuyor. Kanuni prosedürü hukuku yerine getiriyor. Vicdan muhasebesi yapıyor. Ya beni ilahi huzurda bu kurallardan döndüğümü görür bana hesap sorarsa, bu ne büyük bir fazilet değil mi? Hukukçusu böyle, mühendisi böyle, doktoru böyle. 
Şimdi sen böyle bir hayat düşün! İşte İslam kimliği budur. Bu medeniyet anlayışının adına İslam kimliği denir. Bunu böyle yetiştirmek de herkesin görevidir. Ailenin görevidir, milletlerin görevidir, devletlerin görevidir. Her devlet kendi karakterini oluşturur. Bizim en büyük zaafımız bu karakteri oluşturmadık. Yanlışları önümüze delil olarak koyduk. “E tamam baba yanlış da hep böyle devam mı edecek!” mükemmelini sen koy ortaya senin 1000 yıllık mazin var. Bütün İslam âlemine bahşetmiş herkese örnek olmuşsun. Açların karnını doyurmuşsun, küskünleri barıştırmışsın, devletlerin arasındaki hukuku bulmuşsun. Sen şimdi öyle küçük bir bahane geriye çekilemezsin. Bilmem anlatabiliyor muyum? Kısaca ibadet evet İslam'ın şartları, doğru, ama sadece bunda sınırlı değil. Ya! Hayatın tamamıdır ibadet. Bunu yaptın mı? Yolda yürürken melekler de seninle beraber olur. Değil mi? 
Cenab-ı Peygamber Efendimize Anzeliha olması lazım yanlış hatırlamıyorsam. Geliyor “Ya Resulallah biz senin yanındayken Cenab-ı Hakla beraber oluyoruz cenneti Cehennemi müşahede ediyoruz. Yolda böyle hayatımızda.” 
“Eğer o hal devam etmiş olsa” diyor, “Sokakta yürürken Meleklerle sohbet edersiniz. Cenneti Cehennemi müsaade edersiniz.” İnsan onu da yapabilir mi? O halde yaşayabilir mi? Elbette yaşar. Nasıl yaşar? O dediğim inanç üzerine hayatını bina ederse, insanın her hali aynı zamanda Zikrullah da olabilir. Allah'ı zikir de edebilir. Sadece niyet, o kavramı yakalama. “Bu işten Allah razı!” Kavga etmen de ibadet olur, yanlış anlama! 
Cihat onun için ibadet oluyor. Allah rızasıdır diye. Öyle değil mi? Artı iki kişinin arasını bulman da ibadet olur. Ticaretin de ibadeti olur. Karınla sohbetin ibadet olur. Çocuklarına nasihatın ibadet. Hepsi, bu kavram içerisine girdiği zaman “iş tamamdır” diyoruz. Bilmem daha genişletmeye gerek var mı efendim?

Zikrullah Allah'la Kul Arasında Bir Burak'tır   

Zikrullah Allah'la kul arasında bir Burak'tır, bir binek bir köprüdür diyebiliriz. Şimdi “Dikkat ediniz Ancak kalpler Allah'ın zikriyle tatmin olur, doyar” (Rad/28) Ayeti kerimesinde “el bizikrullahi tatminnul kulüp” ayetiyle. Yani “Kalpler ancak Allah'ı zikrederek doyar” Şimdi bizim midemizin ihtiyacı var, gözümüzün ihtiyacı var, ama gönlün kalbinde ihtiyacı var. Nedir o? Allah sevgisidir, Allah korkusudur. Yani Allah'a olan bağlılıktır. Kalpte bununla doyuyor. Ruhun mekânıdır kalp. Kalp âlemi ruh dünyamızın mekânıdır. Oradan her insanın kalbinden Allah'a bir yol gider. Ne ile gider? İnsan o yoldan Allah'a zikrullah ile gider. İşte zikrin Burak’ına binersin. Bu Allah demektir, “la ilahe illallah” demektir, “Hay” demektir, “Hâk” demektir, “La ilahe illallahu vahdehula şerikeh Lehul mülk velhul hamdü yuhyi ve yumit ve hüve hayyul la yemut bi yedihil hayr ve hüve ala külli şey’in kadir.” 
Tabii zikrin de çok çeşitleri var. Bir iki tanesini misal olarak veriyoruz. Bunu dersin, Kur'an okursun, Hatim edersin hepsi zikirdir. O kalp kulvarından farkında olmadan insan Rabb'ına Miraç eder yükselir yürür. Asıl Miraç da kulun namazda secde anıdır. Başını en alçağa indirir. Ne diyorsun? “Subhane Rabbiyel âlâ” Allah'ın üstünlüğünü azametini, değil mi? Yüceliğini anlatıyorsun. Onu tesbih ediyorsun. “Seni tesbih ediyorum. Senin üstünde bir şey yok Ya Rabbi. Ben neyim ki!” İşte bu halin yani kalp dünyası ile madde dünyası bir anda tecelli bari ile beraber buluşuyor Miraç oluyor. 
Her kulun miracı var ama hiçbiri de Muhammed Mustafa'nınkine benzemez. Niye? Onunki ruh mahal ceset olmuştur. Bilmem anlatabiliyor muyum? Kısaca Zikrullah farklıdır. Bu konuda Cenab-ı Peygamber Efendimizin çok hadisleri var. Bu konuda Cenab-ı Hakk'ın Kur'an-ı Kerim'de çokça ayeti kerimeleri var. 
Bu güzel Ramazan'da efendim eğer her anımızı kazançlı yapmak istiyorsak. O Zikrullah lafızları ile beraber devamlı meşgul olalım. Ki kazancımız da tam olsun diyorum Efendim.

Kul Allah'ı, Allah'ın Ona Tecellisiyle Tanır    

Şimdi Allah kuluna ne diyor? “Ben âleme sığmam Mümin kulumun kalbine sığarım.” Yani nazar ederim. Kul Allah'ı kalbinde nazarla, Allah'ın ona tecellisiyle tanır. Kitapta yazılanlar aklı tatmin eder. Akılla evet Allah'ı tanımaya çalışırsın, ama akıl Allah'ın ne olduğunu anlamaz. Çünkü kendini kuşatan şeyi akıl anlayamaz. Ancak akıl “Allah ne değildir” bunu sana anlatır. Şimdi onun için bazı programlar seyrediyorum. Efendim şu teori bu teori hep malayani şeylerle meşgul oluyor. Bununla kimse Allah’ı bulamaz. Sen 50 bin defa onu kendi kafana göre teori ile şununla bununla ispatını veya inkârını yap ama onun bütün ispatı ve inkârı bu kalptedir. Kalptir yani anlatabiliyor muyum? Orada onu kabul edersin ama hakikate geldiği zaman kalbinde ona giden yolun önü tıkalı olduğu için inkâr edersin.
Hatırıma gelmişken bir arkadaşımdan bahsedeceğim. Böyle senin dediğin gibi çokça kitap okuyan hakikaten çok da temiz bir kardeşimiz. Dedim “Ya sen Allah'a kullukta gördüğüm kadarıyla ısrar ediyorsunuz. (O zaman ben Trabzon lisesinde hoca olarak çalışıyorum.) Senin yapman gereken bu yolda Allah'a yürümektir. Bunun esası da Kur'an'la sünnetle ve Ondan sonra gelen sahabe tabiin etbau tabiin dönemlerinde günümüze kadar gelen meşrepler vardır. Bu yolla ancak sen kendini tatmin edebilirsin.” 
“Yok” dedi, “benim onların hiçbirine ihtiyacım yok.” Dedim “Sen bilirsin istersen bir dene dedim. Bakalım var mı yok mu” 
Allah şahit hem Vallahi hem billahi. Neyse bu delikanlı günün birinde “tamam” diyor, “ben okuyacağım” diyor. Gidiyor bir hoca arkadaşla beraber bu dediğim hususu öğreniyor ve bunu uygulamaya başlıyor yani zikretmeye başlıyor. Aradan bir ay mı geçti bir buçuk ay mı geçti. Allah selametini versin çok temiz bir kardeşimiz mühendisti kendisi. Koşarak bana geldi “hocam!” dedi. “Ne var?” dedim. “Ben” dedi “Allah'ın inkâr ediyorum” dedi. “Niye” dedim? “Vallahi bilmiyorum” dedi, “Ben” dedi, “başladım” dedi, “Allah haşa yoktur demeye.” “E” dedim, “Feridun sen bana ne derdin ben Allah'ı buldum. Onu okudum anladım demez miydin?” Durdu, “evet” dedi “E bak şimdi ne diyorsun? Şimdi kitapta okuduğun hâle dönüşünce kalp başladı yok sen senin dediğini ben kabul etmiyorum. Nefsin Nefse Sen la ilahe illallah Allah birdir eşi benzeri yoktur diyorsun. Kamçıyı vuruyorsun O da sen kim oluyorsun sen de yoksun Allah'ın da yok diyorsun sana. Bunu iman ettireceksin” dedim ona. “Şimdi bunu kafana akıl koy. Arkadaşlarına da söyle hepiniz helak olursunuz Allah muhafaza etsin yani tarih yanıldı siz doğrusunuz, manyaklık etme” dedim ona. Ondan sonra ayıktı arkadaşım.
Şimdi evet Kelime-i Tevhid ismi Celal Allah'ın isimleri O nefis dediğimiz inkâr fırtınasına karşı durduğu zaman, onu yönlendirdiği zaman Allah'a Miraç edeceksin, gidecek “Ne Allah'ı!” der, kafa tutar isyan eder. Bazı insanlarda bu çok açık olur. Öyle olur ki bunalır, içindeki fırtınanın büyük bir kavga olduğunu “eyvah ne olacak benim halim!”, bilmem anlatabiliyor muyum? Bunu yaşar. Tabii bir de düşün ki hayatında bu kavgayı başlatmadı. Bunu kazanamadı geldi ölüm çattı. Öleceksin, herkes seni Müslüman bildi ama sonun iyi gitmedi.
Binaenaleyh insan o engeli de aşması, hayattayken dedik ya içinde Cenab-ı Hakkı Cumhurbaşkanı yapması lazım. Hz. Muhammed Aleyhisselam'ın muhabbetini Başbakan yapması lazım. Sabır Bakanlığı, Kanaat Bakanlığı, Tevekkül Bakanlığı, Zikir Bakanlığını kendi iş tabiatında güçlendirmesi lazım böyle bir şey. Bunu işte asıl medeni kişi de bu. Anlatabildik mi? Herhalde bu kadar kafidir. 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir