
Neler Okuyacaksınız
Euzubillahimineşşeytanirracim, bismillahirrahmanirrahim. Çok muhterem kardeşlerim, bu taziye, matem gününde bizi buraya toplama ihsanında bulunan yüce Rabbimize hamd-ü senalar eder ve Muhammed Mustafa'sına selat-ü selam ederek, Şehid-i Kerbelâ olan Hazreti Hüseyin Efendimiz’e Cenâb-ı Hakk'ın rahmetini niyaz ediyorum. Bu konuşmam Muhterem Hocamın Mehdi Bey'in yaptığı konuşma gibi ateşli olamayacak kusura bakmayacaksınız. Benimki biraz da metne bağlı olacaktır. Eğer sıkarsak şimdiden özür dileriz efendim.
Hamper, Hatıratında “Halkın İmam Hüseyin Aleyhisselam’a Matem Merasimlerine Gitmesini Önlemeyi Hedeflediklerini” Anlatır
Şia mezhebiyle, ehl-i sünnet mezhepleri arasında her ne kadar ihtilaflar var gibi görülse de hepsinin kaynağı kitap, sünnet ve icma-i ümmettir. Dolayısıyla aralarındaki ihtilaflar, itikadı konulardan olmayıp sadece ameli meselelerdedir. Ve bu ameli konularda ulema da zaman zaman bir araya gelmiş meseleyi halletmişlerdir. Esasen İslam dünyasında mevcut olan yaşayışın varlığını bozabilmek ve ümmeti birbirine düşürebilmek için ecnebi güçler her dönem ve her asırda müminlerin fitne ve fesada dûçâr olması için, elinden geleni de ardına koymamışlardır. Bu konuyla ilgili olarak şu anda matem üzere toplandığımız bu konuyla ilgili olarak İngiliz ajanlarından Hamper, bakınız onun hatıratında İngiliz Sömürge Bakanlığı'nın aldığı bir kararı naklediyor, yazıyor. Şöyle ki “İmam Hüseyin Aleyhisselam’a matem tutulan merkezler veya medreseler ortadan kaldırılmalı, harabeye çevrilmelidir. Tüm gücümüzle halkın medreselere ve İmam Hüseyin Aleyhisselam’a matem merasimlerine gitmesini önlemeye çalışmalıyız. Yavaş yavaş bu işler de terk edilecektir. Bunun için de mersiye okuyanların şartlarına vaiz ve medrese yapmanın şartlarını zorlaştırmalıyız.” Kim diyor bunu? İngiliz Sömürge Bakanlığı.
Sevgili kardeşlerim, evet bu propagandalara alet olup İslam dünyasında maalesef bu yanlışları icra etmek isteyen nasipsiz insanların olması da pek tabidir. Ama bunların varlığı hiçbir zaman Ümmet-i Muhammed'i bağlaması da asla mümkün olamayacaktır. Esasen “Sünni” dediğimiz İslam ulemasının da kaynak olarak ve de Kur'an'dan sonra mehaz kabul ettiği Ehl-i Beyt'tir. Mesela Celâleddîn-i Süyûiti, Nesâî, İbn-i Kesir, Taberani, İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Gazali, Ahmet bin Hanbel. Mesela Bağdat'ta medfun olan Eş-Şeyh Eş- Seyyid Abdülkadir Geylânî, Seyyid Burhaneddin Hazretleri; Anadolu'da Ebu'l Vefalar, Hacı Bayram-ı Veliler, Akşemseddinler, Eşrefoğlu Rumiler. Hatırınıza ne kadar büyük ulema gelirse bunların tamamının mehaz olarak kabul ettiği kaynak Ehl-i Beyt'tir. Ve tamamı da Ehl-i Beyt'e Kur'an'la birlikte sarılarak istikametlerini Allah ve Resulü yolunda düzeltmeye, yaşamaya çalışmışlardır.
Sevgili kardeşlerim, birazdan üzerinde duracağım konularda gerek Şia, gerekse Sünni kaynaklar imamlarından göreceksiniz ki verdiğim misallerde aralarında bir çizgi farkı bile yoktur. Bunu böyle hep beraber inşallah göreceğiz ve de yaşayacağız. Bu konuşmamızda Mehdi Hocamızın ifade buyurduğu meselelere temas etmek isterdim ama müzakeresi uzun bir zaman alacağı için bazı konulara da temas etmeden geçmeyi doğru buluyorum. Bugünün yani aşure gününün Sünni kaynaklara göre itibarı aslında matemimizin kalkmasının gerekçesi değildir. Taziyemizin kalkmasının gerekçesi değildir. Sünni kaynaklarda var olduğunu kabul ettiğimiz mesela Hz. Âdem’in tövbesinin kabulü. Aşure gününde Hz. Âdem’in tövbesinin kabulü. Mesela Hz. Nuh'un gemisinin karaya oturması, Hz. İsa'nın doğumu, Cenâb-ı Hakk'a yürümesi vesaire gibi olayların olduğu konularda bugünün önemine bir değer kattığı zaman burada bir insanın yapması gerektiği ameli üzerinde durmamız lazım. Yani böyle bir günde, Cenâb-ı Hakk'ın insanlara nimet ihsan ettiği günde, bir insan nasıl olur da insanların can emniyetine, mal emniyetine, namus emniyetine, din ve vicdan emniyetine kastedebilir? Hele Allah sevgilisinin “oğlumdur” dediği Kur'an ayetiyle de sabit olan hükme göre Allah'ın Resul’ünün oğlu olan Hz. Hüseyin'in şehadetine nasıl müsaade edebilir? Nasıl bu ameli işleyebilir? Böyle bir günde bir yolda yürürken bir karıncayı bile incitmemesi gereken hele bir yöneticisi, bir efendime söyleyeyim idarecisi, bir toplumun olsa bunun çok daha dikkatli adım atması gerekirken; bunun hilafet makamında olduğunu düşünürsek çok daha titizlikle meselenin üzerine eğilmesi gerekenler şayet böyle bir cinayeti, böyle mukaddes kabul edilen günde işliyorlarsa onların bedbahtlığını, nasipsizliğini ve de Allah'ın rahmetinden ne kadar uzakta olduklarının ispatı ve izahı olur.
Kerbelâ Gününde Hazreti Hüseyin’e Matem Tutmak, Bir Gelenek ve Fazilettir
Kerbelâ katliamının gerçekleştiği günden beri yapılan vahşet unutulmamış. İmamın şehadeti, neden kıyam ettiği, neden öleceğini bildiği halde Kerbelâ yoluna çıktığı asırlardan beri dilden dile, gönülden gönüle aktarıla gelmiştir. Tarihi kaynaklar bize göstermektedir ki, Kerbelâ gününde yani 10 Muharrem'de, Hazreti Hüseyin'e matem tutmak bir gelenektir ve bir fazilettir. İmam-ı Sadık'tan şöyle rivayet edilir. “Hüseyin'in başına gelenlerin dışında hiçbir musibete, ağlamak yakışık almaz. Hüseyin bin Ali'ye ağlamanın pek büyük bir fazileti ve de sevabı vardır”, buyuruyor. Nitekim İmam-ı Bakır şöyle buyuruyor: “Taraftarlarımıza İmam Hüseyin'in makberini yani kabrini ziyarete gitmelerini söyleyin. Zira bizim imametimize inanan iman sahibi herkes İmam-ı Hüseyin'in kabrini gidip ziyaret eylesin.” “Asırlar önce yaşanan bir hadiseyi hala hatırlarda tutmak elbette ki İmam Hüseyin'e olan sevginin, muhabbetin bir sonucudur.” Bu hususta Cenâb-ı Peygamber Efendimiz Hazreti Hüseyin'e karşı “müminlerin kalbinde muhabbeti vardır” diyor. “O muhabbet annesi Fatıma'dan kaynaklanır.” Buraya gelmişken cennetin gülü olan Hazreti Fatıma Anamıza rahmet ediyor, şefaatini Cenâb-ı Hak'tan niyaz ediyoruz. İmam Hüseyin, Resulullah'ın reyhanıdır. İmam Ali ve Hazreti Fatıma'nın evlatlarıdır. Ancak Kudsi hadiste ve ayet-i kerimede Ali İmran 61, “Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım. Sonra da dua edelim de Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun.” (Ali İmran Suresi, 61. Ayet) Burada oğullarımızdan maksadın, Hazreti Hasan ve Hüseyin olduğu belirtilmektedir. Kendimizden muratta Cenâb-ı Peygamber Efendimiz, İmam-ı Ali Efendilerimizdir. Kadınlarımızdan muratta Hazreti Fâtımatü’z-Zehrâ Annemizdir.
İmam Hüseyin, Velayet Nuru Taşıyan, Nasbedilmiş 12 İmamın Üçüncüsüdür
İmam Hüseyin, velayet nuru taşıyan, nasbedilmiş 12 imamın üçüncüsüdür. Sevgili kardeşlerim, imamlar biliyorsunuz, zamana göre hem nasbedilir, hem tayin edilir. İmam Hüseyin Efendimiz nasbedilen imamdır. İmam Ali nasbedilmiş imamdır. İmam Hasan nasbedilmiş imamdır. Bu ne demektir? Yani bunların imameti senin benim görüşümle değil, bizzat Allah'ın ve Resulünün nasbetmesiyle beraberdir. Onların bu derece yüksek makama sahip olmalarının asıl nedeni de Ehl-i Beyt'ten olmalarıdır. Hazreti Fahri Âlem Efendimiz, Gadir-i Hum’da hutbe irad ederken, “ben size iki emanet bırakıyorum. Bunun biri Allah'ın kitabı Kur'an, diğeri de benim Ehl-i Beyt'imdir” buyuruyor. “Bunlara sımsıkı sarıldıkça asla dalalete sapmazsınız. Yani Ehl-i Beyt, Kur'an-ı Kerim'in özü, canlı şekli zübdesidir. Eğer canlı Kur'an görmek istiyorsanız, Ali'ye bakacaksınız, Hasan'a bakacaksınız, Hüseyin'e bakacaksınız, Hazreti Fâtımatü’z-Zehrâ Anamıza bakacaksınız. Allah bu grubu, yani Ehl-i Beyt'i Kur'an'ında bakınız nasıl vasfediyor. “Yüce Allah ancak ve ancak sizi Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.” (Azhap Suresi, 33. Ayet) Ehl-i Beyt'in pisliği, Cenâb-ı Vacib-ül Vücud Hazretleri tertemiz yapıyor. Hiçbir zerre onlarda günah bulmanız asla mümkün değildir. Ve yine Meveddet ayet-i kerimede, “Ben bu peygamberliğimi tebliğe karşılık, sizden, yakınlarıma sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” (Şura Suresi, 23. Ayet) Allah'ın demek kullarından muradı, Allah Resulünü ve Ehl-i Beyt'ini sevmektir. Neye karşılık? Resulullah'ın tebliğine karşılık. Yine bir ayet-i kerime, “Kim sana genel ilimden sonra seninle tartışmaya girerlerse, de ki, ‘Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra dua edelim de, Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun.’” (Ali İmran Suresi, 61. Ayet) Az evvel ifade ettiğim gibi burada kastedilen yine Ehl-i Beyt'tir. Malumunuz, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz, Necran Hristiyanları ile tartışmaya girdiğinde onlara “siz gelin iman edin” dediğinde “ya Muhammed biz iman ehliyiz.” “Hayır değilsiniz. Müslüman olun iman edin.” “Hayır biz Müslümanız.” İşte o zaman inen bu ayet. “Madem böyle siz iman ehli olduğunuzu iddia ediyorsunuz gelin lanetleşelim. Eğer siz doğru söylüyorsanız Allah bize lanet eylesin. Biz doğru söylüyorsak Allah size lanet eylesin.” Ve kabul eder Necranlılar. Bir sonraki gün “bu lanetleşmeyi yapalım” derler. Allah'ın sevgilisi bir sonraki gün lanetleşecekleri meydana Hazreti Ali, Hazreti Fatıma iki küçük çocuk. Biri Hasan, biri Hüseyin, bir de Cenâb-ı Vacib-ül Vücud Hazretleri, Hazreti Muhammed Mustafa'sını orada vazifelendiriyor. Necran Hristiyanlarının din adamları bu beş insanı gördüğü zaman “biz” diyor “öyle yüzler görüyoruz ki şu anda şayet bunlar Allah'tan niyaz eder dua ederlerse şu dağ yerle bir olur. Sakın ha, bunlarla lanetleşmeye girmeyin.” Bunun üzerine gelirler derler ki “Ya Muhammed evet senin doğru olduğunu biz anladık. Seninle lanetleşmeyeceğiz. Ancak kusura bakma sana da iman edemeyeceğiz.” Cizyede anlaşırlar, cizye vermeyi kabul ederler ve geriye dönerler.
Ehl-i Beyt'i Sevmek Farzdır
Kardeşlerim bu konuda Ehl-i Beyt hakkında yine Ebrar ayetleri, ben kısa geçiyorum. Yağmur başladı. Sizi yağmur altında tutmamak için. Kardeşlerim Ehl-i Beyt Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizle birlikte devamlı zikredilir. Bunlardan bir tanesi selam konusudur. Mesela Esteuzubillah “İnnallahe ve melaiketehu yusallune alen nebiyyi, ya eyyuhellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima” (Azhap Suresi, 56. Ayet) Bu ayet-i kerimeye göre Ehl-i Beyt’te selam içerisindedir. Cenâb-ı Peygamber Efendimiz “salât-ı kısaltmayın, kısa okumayın.” Sorarlar “nedir bu Ya Resulallah?” “Allahümme Salli Ala Muhammed” diyerek “salât-u selâm bırakmayın.” Ya, “ ‘Ve Alâ Âli Muhammed’ diyerek onu tamamlayın.” Yine Ehl-i Beyt temizlik konusunda Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizle birlikte aynen zikredilir. Ahzab suresinde 33. Ayet, “Allah her çeşit kötülüğü Ehl-i Beyt'ten uzaklaştırmak ve sizi tertemiz kılmak ister.” (Ahzap Suresi, 33. Ayet) Bu ayet-i kerimede Peygamberle Ehl-i Beyt bir zikredilmektedir. Sadaka bahsinde de Peygamberle eşittirler. Peygamber Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz'e sadaka almak haramdır. Ehl-i Beyt'e de sadaka almak haramdır. Sevgi bahsinde de Ehl-i Beyt Peygamber Aleyhisselatü Vesselam Efendimizle beraber zikredilir. İşte bu hükümlere göre İmam-ı Şafi Hazretleri buyuruyor ki, “Ehl-i Beyt'i sevmek farzdır.” Onun için “Ehl-i Beyt'i sevmek Rafizilik ise herkes bilsin ki ben Rafiziyim” buyuruyor.
Peygamber Efendimize En Fazla Benzeyen İnsan Hazreti Hüseyin'dir
Kardeşlerim Hazreti Hüseyin'in özellikleri: Hazreti Hüseyin'in ismini bizzat doğduğu zaman Allah'ın emriyle Cenâb-ı Peygamber Efendimiz koymuştur. Peygamber Efendimiz'e en fazla insan Hazreti Hüseyin'dir, benzeyen. Alnı karanlıklarda parlayıp nurani bir veçheye sahipti. Şeyh Said şöyle rivayet ediyor. “Ben Şam şehrinde İmam Hüseyin'in mübarek başını şu vasıflarda gördüm. O mukaddes başından nur yayılıyordu. Sakalları yuvarlak, kılları siyah ve beyaz; beyaz yerleri de rastlıkla beraber boyanmıştır. Mübarek gözleri siyah, kaşları ve burnu çekikti. İmam-ı Hüseyin aynı zamanda zamanın sahibi olan imamdı.” Yani “maddi ve manevi bütün zuhuratlar, tuluatlar Allah'ın onun gönlünden tecelli ederek yarattığı” ifadesidir bu. Nitekim Kale Resulullah, “Fî hâzihi’l-ümmeti arba‘ûna ‘alâ huluk-i İbrâhîm, ve seb‘atün ‘alâ huluk-i Mûsâ, ve selâsetün ‘alâ huluk-i ‘Îsâ, ve vâhidun ‘alâ huluk-i Muhammed Mustafa, sâdâtü’l-halki ‘alâ merâtibihim.”
Bunun manası her asırda, her asırda o yoldan yani İmam Hüseyin'den, İmam Ali'den, İmam Hasan'dan, İmam Hüseyin'den, İmam-ı Zeynel Abidin’den o yoldan gelen insanlar her asırda kırk kişi İbrahim Aleyhisselam'ın meşrebinden. Yedi insan Musa meşrebinden, üç insan İsa meşrebinden, bir insan da İsa meşrebinden, bir insan da Allah sevgilisi buyuruyor “benim yolumdan her asır mevcuttur. Bu Ehl-i Beyt'ten olacaktır.” Yani bu yoldan gelen insanlar olacaktır. Sevgili kardeşlerim, Hz. Hüseyin doğduğunda annesinin sütünü emmemiştir. Cenâb-ı Peygamber Efendimiz geldiğinde mübarek parmağını ağzına koyuyor onu emiyor. Hz. Hüseyin aylarca bu parmağı emerek büyüyor. Onun için kanı Allah Resul’ünün kanından, eti Cenâb-ı Peygamber Efendimiz'in etindendir. Büyük bir ilim sahibidir. Fakih bir imamdır. Yani Kur’ân’î Kerim'in bütün ayetlerini hayata geçirip yaşayan ender sahabelerdendir. Eşine rastlanılan, az rastlanılan insandır. Anne ve babaları gibi çok ama çok cömerttir. Engin merhamete sahiptir. Fakire fukaraya sırtında yardım çuvalları bugünkü tabirle konuşuyoruz, taşımakla adeta sırtı nasır bağlamıştır. Şecaat sahibi, korkudan bir haber olan insan. Kerbelâ gününde aile efradı şehit olmasına rağmen, gözünü kesinlikle kırpmamış üzerine saldıranların üzerine yiğitçe gitmiş, onları darmadağın etmiştir. Ömer bin As, maalesef ona ok atarak şehadet şerbetine, şehadet şerbetini içmesine vesile olmuştur. Ayrıca İmam-ı Hüseyin başını gövdesinden ayırdıkları zaman korkunç bir fecaatle, atlarla üzerinden geçilmiş ve mübarek cesetini çiğnemişlerdir. Kardeşlerim Hazreti Hüseyin'in Kerbelâ'daki hali aslında beşer evinden insanların hiçbirinin yaşamasının mümkün olmadığı bir haldir. Onun için bu vahşeti yapanlara ne “insan” denilebilir ne de “Müslüman” denilebilir. İnsanlığın bunlar yüz karasıdır.
Sevgili Kardeşlerim Hazreti Peygamber Hüseyin doğduğu andan itibaren “Kerbelâ” denilen yerde şehit edileceğini biliyordu. Ebu’l-Müeyyed Harezmî, “Maktel-i Hüseyin” adlı eserinin 163. sayfasında bu konuyla şöyle bu konuyu şöyle rivayet ediyor. Hazreti Hüseyin'in doğumundan bir yıl sonra 12 melek Resulullah’a gelip şöyle dediler: “Kabil'in Habil'in başını getirdiği şeyin aynısı Kabil'in Habil'in başına getirdiği şeyin aynısını oğlun Hüseyin'in başına gelecek. Habil'e verilen sevabın aynısı Hüseyin'e verilecek.” Devamla şöyle diyor “Kabil'e verilen azabın aynısı da Hüseyin'in katiline verilecek. ”Gökteki bütün melekler direkt Rasulullah'a nazil olarak ‘başsağlığı’ diliyorlar. Hüseyin'in şehit düşeceği toprağı ona gösteriyorlar.” Cenâb-ı Peygamber Efendimiz'de şöyle dua ediyor “Allah'ım Hüseyin'e yardımda bulunmayanları zelil et. Onu öldürenleri öldür ve onları da dilediklerinden mahrum kıl.” Hazreti Hüseyin'in doğumunun ikinci yılında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir yolculuğa çıkmış. Bu yolculuğu bir süre devam ettikten sonra birden bire durarak ağlamaklı bir hale geldi ve şu ayeti kerimeyi okudu “kalu inna lillahi ve inna ileyhi raciun.” (Bakara Suresi, 156. Ayet) Sebebini soranlara, “Cebrail bana Fırat nehrinin kenarında bulunan ‘Kerbelâ’ adlı yerde oğlum Hüseyin'in öleceğinden haber verdi” buyurdu. “Peki, onu kim öldürecektir?” sorusunu Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Yezid denen bir şahıs onu öldürecektir.” “Orada bedeninin defnedildiğini, başının da armağan götürüldüğünü görüyorum. Allah'a ant olsun ki Allah, oğlun Hüseyin Aleyhisselam'ın başını görüp de sevineni, nifaka dûçâr eder ve kalbiyle dilini ihtilafa düşürür” buyurmuşlardır.
İmamı Seçen ve İşaret Eden Allah ve Resulüdür
Buraya gelmişken İmam Hüseyin Efendimizin, İmam nasıl seçildiği hususunda birkaç söz etmek istiyorum. Biliyorsunuz ki, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’ den sonra dönemlerde, naslarla verilmesi gereken halifenin seçim usulü maalesef değiştirilmiştir. Hazreti Ebu Bekir bir kesim insanın oyuyla seçilmiştir. Hazreti Ömer, Ebu Bekir’in tarafından tayin edilmiştir. Hazreti Osman, altı kişilik bir şura heyetiyle halife nasbedilmiştir. Emevi Halifesi Muaviye ve oğlu Yezid'in dönemlerine geçmeden, İslam inancında imamlık makamının ne olduğunu birkaç cümleyle izah etmek istiyorum. Cenâb-ı Peygamber Efendimiz, Veda Haccından sonra “Gadir-i Hum” denilen yere geliyor, orada Hazreti Ali'nin elini kaldırarak, “O benim halifemdir” buyuruyor. Bu hadis-i şerifinin yer aldığı kaynaklar, hepsi Sünni eserlerdir. İbn Kesîr, Ahmed bin Hanbel ‘Müsned’i’, Celâleddîn Süyûtî’nin ‘Dürrü’l-Mensûru’, tüm bu delillerden sonra “Peygamber yerine, halife bırakmamıştır” iddiası, bu delillere göre tamamen batıldır. Sadece Taberânî’nin “el-Velâyet fî Tarîki Hadîsi’l-Gadîr” adlı eserinde, yetmişten fazla rivayet yoluyla Hazreti Peygamber’den Gadir-i Hum hadisi nakledilmiştir. Yani “imamı seçen ve işaret eden Allah ve Resulüdür. Zira Hazreti Peygamber'in sözleri de vahiydi.” Muaviye'nin İmam Ali hakkında, halifeliği ile itirafı, halifeliği ile ilgili sözleri var, itiraf ediyor. Hazreti Ebubekir'in oğlu Muhammed bin Ebubekir'e, yazdığı cevabi mektupta, “hilafetin aslında İmam Ali'nin hakkı olduğunu” ifade ediyor. Sünnî Mes‘ûdî’nin, “Murûcü’z-Zeheb” adlı eserinde, “Peygamberimiz hayattayken, babanla Ebûbekir’le yan yana idik, Ebû Tâlib oğlunun hakkını, kendimizin biliyorduk. Onun fazilet ve üstünlüğü, her ikimize de açık olarak ilerdeydi. Babanla Fârûk zorla ve çirkin bir şekilde, Ali’yi hakkından mahrum eden ve onunla muhalefete kalkışan ilk kişilerdir. Çok önceden bu işi yapmayı kararlaştırmış, onun ön hazırlıklarını yapmışlardır.” Mes‘ûdî, “Murûcü’z-Zeheb” adlı eserde. İmam-ı Azam hilafetle ilgili görüşü, “Şamlılar bizi sevmiyor. Çünkü biz ancak Ali'nin, askerleri arasına katılıyoruz. ‘Ehl-i Hadis’ diye bilinenler de bizi sevmiyor. Zira biz Ehl-i Beyt'i seviyoruz. Ehl-i Beyt'e gönülden bağlıyız. Hilafetin, Hazreti Ali'nin hakkı olduğuna inanıyor ve savunuyoruz.” Bezzâzî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe, sayfa 275, Dârü’l-Kitâb, Arabî. Yine bu konuda, İmam-ı Gazali'nin, hilafetle ilgili görüşü: “Fakat hilafet hususunda delil bütün açıklığıyla ortaya çıktı ve konu aydınlandı. Cumhurun, yani Müslümanların tamamına yakınlığının, Gadir-i Hum hutbesindeki hadisin, metninde şeksiz şüphesiz, tam icmâ vâki olmuştur.” Orada Resulullah şöyle buyurdu. “Ben kimin idarecisiysem, Ali de onun idarecisi ve velisidir.” İmam-ı Gazâlî, ‘Sırru’l-Âlemeyn ve Keşfü Mâ fî’d-Dâreyn’ sayfa 16-18. Dolayısıyla “icmâya ve icmâyla sabit naslara aykırı olarak, te’vîller üretmek batıldır”, diyor. “Eğer onun, hilafetini kurtarmak için icmâ hâsıl olmuştur derseniz, şüphesiz bu doğru değildir. Çünkü onun hilafetinde, icmâ yoktur. Nasıl olsun ki, Hz. Abbas ve evlatları, Hz. Ali'nin zevcesi, Hz. Fatıma ve evlatları, hiçbirisi biat halkasında değildir. Onun için, Sakife’de bulunanların, birçoğu da muhalefet ederek, oradan ayrılmıştır”, demek suretiyle, hilafetin, İmam-ı Ali'nin hakkı olduğunu, açık ve net olarak ortaya koyuyor. İmam-ı Rıza'nın hilafetle ilgili görüşleri, “imamlığın ümmetin seçimine, bırakılmış olması ifade ettiği konum ve önemli bağdaşır mı? İmamlık üstün bir yere, büyük bir öneme, yüksek bir konuma ve erişilmez bir değere ve kavranması güç bir misyona sahiptir. Bu yüzden insanlar, akıllarıyla erişemezler. Görüşleriyle onu kavrayamazlar. Kendi seçimleriyle, bir imam tayin edemezler”, diyor. Kim? İmam-ı Razi Kuleyni, Usûlü’l-Kâfî cilt 1, sayfa 347.
Yezid, Çölde Hristiyanlık Terbiyesine Göre Yetiştirilmiş Bir İnsandır
Muaviye’nin ölümünden sonra, yerine halife olarak Yezid'i bıraktı. Yezid'i yerine bırakan Muaviye, İslam'ın ölçülerine açık ve net olarak ters düşmüştür. Sevgili kardeşlerim, Yezid'i biraz tanımamız lazım. Yezid, çölde Hristiyanlık terbiyesine göre, yetiştirilmiş bir insandır. Benim eserlerimde, bütün bunların kaynağı vardır. Yani, burada dediklerimiz, özet olarak söylüyoruz. Artı, hayvan merakı çok olup, maymunlarla, köpeklerle, devamlı surette vakit geçiren, hayvanlarla, eğlenmeyi zevk haline getiren, bir insandı. Onların boyunlarına altın gerdanlıklar, kollarına altın bilezikler vesaire gibi şeyler takardı. Fazla miktarda içki müptelası olup, oruç tuttuğu zaman bile, orucunu içkiyle açardı. Çok affedersiniz, yakınlarıyla, cinsi münasebette bulunurdu. Artı, lûtilik yapmak gibi, çok kötü bir ahlakı vardı. Ve aynı zamanda, Yezid, adalet nedir bilmeyen, bir karaktere sahipti. Peki, Yezid'in icraatları, belli başlı icraatları nelerdir? Yezid, nasbedilmiş, İmam Hüseyin'e karşı gaddarca davranmış, onun şehit edilmesine sebep olmuştur. Ömer bin Sad'ın komutasındaki orduyu, arkadaşlar, tam 30 bin kişilik ordudur bu. Kaç kişinin üzerine gönderiyor biliyor musunuz? 75 tane insanın üzerine. Bunlar, Peygamber Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz'in aile efradıdır, bu 75 insan. Yezid, bu icraatı hiçbir zaman masum olamaz. Bu bir soykırımdır, bu bir katliamdır. Ve kıyamet sabahına kadar insanlık Yezid'i lanetle anacaktır. Hz. Hüseyin Aleyhisselam’ın, şehadetiyle uyanan İslam ümmeti, Yezid'e karşı ayaklanmıştır. Yezid, Medine halkını kılıçtan geçirmiştir. Yine, kendine karşı ayaklananları, Mekke'de, Beytullah'ta basmış, Beytullah'ı yakmıştır. Kısaca, Yezid'in karnesinde hiç de iyi bir not yoktur. Bazıları, İmam Hüseyin Efendimiz'in, “neden kıyam ettiğini”, sorarlar. Bir, Cenâb-ı Hak tarafından seçilmiş bir imam olup, Peygamber Sallallahu Aleyhi Efendimiz, tarafından müjdelenen, on iki imamdan üçüncüsüdür. Yani, Hz. Hüseyin Efendimiz'i, Allah ve Resulü imam olarak tayin etti. Yezid ise, babasının kendisini atamasıyla, bu hakkı gasp etmiştir. Gasp edilen hakkı, dava etmek için, İmam-ı Hüseyin, kıyam etmiştir. Demek oluyor ki, hiçbir mümin şartlar ne olursa olsun, “bu saltanat sahibi, sulta sahibi”, demeden, gasp edilen haklarını, alabilmesi için, elinden gelen, var gücüyle mücadele etmesi şarttır ve de zaruridir. Zira, Hz. Hüseyin'in hayatı, bu konuda, hepimize, en güzel bir örnektir. Hz. Hüseyin, Yezid'in ahlak dışı, yaşayışını bildiği için, ona karşı çıkması da imameti gereği vacipti. İşte bu vücubiyeti yerine getirmek için de İmam Hüseyin Yezid'e karşı kıyam etmiştir.
İmam Hüseyin Zamanın Sahibi Olması Münasebetiyle Ümmetin ve Dinin Sahibidir
İmam Hüseyin zamanın sahibi olması münasebetiyle ümmetin ve dinin de sahibidir. O bakımdan emr bi’l-ma‘rûf, nehiy ani’l-münker yapmak onun boynunun borcu; üzerine farz-ı ayndir. Bu münasebette İmam Hüseyin kıyam etmiştir. Kıyam etmesiyle İslam ümmetini uyandıracağını batıla karşı ümmetle buluşacağını düşünerek yine İmam Hüseyin kıyam etmiştir. Her ne kadar Hazreti Hüseyin hayattayken etrafında toplanamayan ümmet şehadet şerbetini içtikten sonra onun ruhaniyeti bütün Müslümanları diriltmiş, ayağa kaldırmış, Hazreti Hüseyin'i dava ederek Yezid'i alaşağı etmesini bilmişlerdir.
Kardeşlerim Yezid'in icraatlarından bahsederken Beytullah'a girip ateş içerisinde Beytullah’ ı bıraktığını söylemiştik. Tam da bu esnada, tam da bu esnada kendisi avda idi Yezid’in. Yezid avdaydı. Cenâb-ı Peygamber Efendimiz'in mübarek torununun başını aldıktan sonra eğlenmek için ava çıkıyor. İşte bu esnada huysuz bir merkebi var. Onun üzerine maymununu bindiriyor. Maymunun üzerine de bizzat kendi çıkıyor. Huysuz eşeği tepinince düşüyor, boynu kırılıyor, karnı çatlıyor. Elim bir sonu oluyor. Tıp kurallarına göre boynun kırılması, karnın çatlaması en zor olan ölüm biçimidir. Yani Hz. Hüseyin'e karşı gelenler cezasını en kısa zamanda görmüşlerdir. Ve de Kûfe Vâlisi İbn Ziyâd, o da Hz. Hüseyin'e karşı gaddarca muamele etmiş, sonunda onun da kellesi Kûfe Mescidin önüne kesilerek getirilmiştir. Enteresan olan İbn Ziyad'ın burnunda, mescidin önünde, bir yılan burnundan giriyor, ağzından çıkıyor. Ağzından girip burnundan çıkıyor. Kısaca, İmam Hüseyin'e karşı gaddarca tavır takınanlar, Cenâb-ı Hakk'ın musibetiyle en kısa zamanda belalarını bulup, ümmeti Muhammed'in de rahatlığına sebep olunuyor. Bu hadiseden sonra, İmam-ı Zeynel Abidin, yani Ali bin Hüseyin, Hazreti Fatıma'nın kızı Hazreti Zeynep, İmam-ı Hüseyin'in dört yaşındaki oğlu Ömer, hayatta kalmış. Kerbelâ’dan bu üç insan hayatta kalmış. Onlar da bugün Hazreti Fahri Âlem Efendimiz'in soyunu devam ettiren pak nesildir. Allah şefaatlerinden ayırmasın. Bugün ben sizlerin aranızda ilk defa böyle bir matemde bulundum. Sünni gelenekten gelerek kusura bakmayın bilmediğimiz için yanlışlar icra etmiş olabilirim. Affola. Hepinize teşekkürler ediyorum. Hazreti Hüseyin Efendimiz'e ve onun yolundan gidenlere Cenâb-ı Hakk'ın rahmetini diliyor, saygı, sevgi ve hürmetlerimi arz ediyorum.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız