
Neler Okuyacaksınız
Çok kıymetli Aksaraylı kardeşlerim, bugün Hatay Reyhanlı'da hayatını kaybeden kardeşlerimizin sayısının maalesef 171'e ulaştığı, öğrenmiş bulunuyoruz. Cenâb-ı Hak'tan bu kardeşlerime rahmet diliyor, yakınlarına sabır niyaz ediyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Ayrıca anneler gününüzü tebrik ediyor, annelerimize hayırlı hizmetlere, Cenâb-ı Hak bizleri vesile kılsın diye, bunun için de niyaz ediyorum. Ve konuşmama başlamadan hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bana gelene kadar arkadaşlarım hemen hemen bütün konulara temas ettiler. Ben konuşmamın ağırlığını Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Ehli Beyt'e ayırmak istiyorum. Çünkü asıl milli kahramanlarımız bunlar ve bunlara uyan yüce milletimiz.
Bugün Batı Adına İş Yapan Bir Arkadaşım, Hüseyin Bin Ali'nin Yaşadığı Kaderi Yaşayacak
Kardeşlerim, Türkiye’mizin bugünkünden daha fazla birliğe ihtiyacı olduğunu şahsen ben bilmiyorum. Yani çok devirler, dönemler geçirdik. Ama bu kadar hakikaten nazik dönemler geçirdiğimizi, ciddi oyunlara geldiğimizi bilmiyorum. Şimdi birileri İslam'ı kullanarak öyle bir noktaya geldi ki, bir seçim yetmedi, iki seçim yetmedi, üç seçim yetmedi. Millete ben anlatıyorum, anlatıyorum, anlatıyorum. Ne hikmetse kulağının bir tarafından giriyor, bir tarafından çıkıyor. Şimdi demek istemiyorum ki, “bak kardeşlerim benim dediğim oldu.” Ama istesek de istemesek de denilenler oldu. Ne oldu? Şimdi düşünebiliyor musunuz? Bir milletin, siz devletini yok etmek istiyorsunuz, artı bir milletin ordusunu da yok etmeye çalışıyorsunuz. Soruyorum, eğer bir milletin devleti yok, ordusu yoksa o millet yok demektir. Niye? Çünkü o milleti koruyacak bir kalkan yok, bir muhafaza yok. Bizimle Cumhuriyet döneminde maalesef bu tarz bir oyun içerisine girildi. Bu da ta Osmanlı'nın son döneminde, son dönemi de değil, 1700'lü yıllarda başlayarak önce Hicaz bölgesini kaybettik. Yani İngilizler bir oyun yaptılar, içimizde ajanlar yetiştirdiler.
Mesela bahsettiği ‘Hamper’ denilen adam, İstanbul'da, Bursa'da ve Konya'da yetişti. Nerede? Medreselerde, tekkelerde, zaviyelerde. Osmanlı on binlerce insanı böyle yetiştirdi. Sonra bu insanlar, hangi insanlar bunlar? İngiliz asıllı insanlar. Hoca kılığında sarık taktılar, cübbe giydiler, sakal bıraktılar. Hicaz bölgesine gittiler ve Osmanlı'nın o topraklarında yaşayan Arapları bizi hasım ettiler. Orada bizi hasım olanlardan bir tanesi de Hüseyin bin Ali, Hüseyin bin Ali'dir. Kardeşlerim, Hüseyin bin Ali'nin, işte torunlarını hepiniz tanıyorsunuz, Kral Hüseyin, onun torunudur. O gün siyaseti o kadar enteresandı ki, Hüseyin bin Ali'nin siyaseti. İstanbul idaresini sözle idare ediyor ama el altından İngilizlerle işbirliği yapıyor. Tam bu esnada onlarla işbirliği yaparken, diğer taraftan da Mısır'ı, Mısır'daki Müslüman Arapları örgütlüyorlar. Lawrence da orada bu işi yapıyor. Artı, Suud, bugünkü Suud topraklarında da ayrı bir isyan hareketi organize ediliyor. Yani Osmanlı her taraftan kuşatılmış vaziyette. Hüseyin bin Ali, benim örneğe çok müsait olduğu için onun üzerinde birkaç kelime söyleyeceğim.
Osmanlıyı tabiri caizse devamlı atlattı. “Ben sizinle beraberim, ben size hizmet ediyorum.” Sonunda baktık ki, Bedevi Araplarını teşkilatlandırarak ordu haline getiren Lawrence 'ın yanında yer aldı ve Türk milletinin, ordusunun Hicaz bölgesinden çıkmasına en büyük destek oldu. Ama Allah öyle bir bela veriyor ona ki, şu an hepiniz bilirsiniz, Beytullah'ın bir kapısı var. En büyük kapısıdır bu kapı. İsmini siz söyler misiniz? Efendim? Evet. Arkadaşlar bildiler. Bâbu Abdülaziz kapısı, Abdülaziz de o zaman hayatta, onunla beraber iş birliği içerisinde, Hicaz bölgesinden Müslüman Türklerin çıkmasını el ele veriyorlar ve çıkartıyorlar. Bakın takdiri ilahiye, İngilizler, Abdülaziz'i destekliyor askerle, parayla birlikte. Hüseyin bin Ali'nin karşısına geçiyorlar, Hüseyin bin Ali'yi de bugünkü Cidde'de yok ediyorlar, öldürüyorlar. Ben korkarım ki bugün Batı adına iş yapan bir arkadaşım Hüseyin bin Ali'nin yaşadığı kaderi yaşayacak. Onun bir arkadaşı Amerika'da, Amerika Birleşik Devletleri'nde, diyeceksiniz ki “bu nereden çıktı?” Pensilvanya'da. Orada gayet dostça gidiyorlar. Ama şu anda “aralarının açıldığını” haberi alındı ve aralarında çok ciddi bir savaş var. Ola ki Abdülaziz de Hüseyin bin Ali'nin arasındaki savaşa döner ve biz kahramanımızı kaybederiz. “Milletimizin başı sağ olsun” diyelim şimdiden.
Arkadaşlar bizden hatırlatması. Samimi olarak konuşuyorum, olay oraya doğru gidiyor. Çünkü Reyhanlı'da olan hadiseden sonra ben bu arkadaşımı şaşırmış gördüm. Yani hiç beklemiyordu böyle bir şey. “Nedir bu” dercesine? Ondan sonra birtakım yorumlar yapmaya. Şimdi ben ona bu taşın nereden geldiğinin merkezini gösteriyorum. Adamı varsa lütfen gitsin ona haber versin. Yani sonuç, sonumuz kötü. Onun sonu, onun adına konuştuğum için konuşuyorum. Hiç de iyi değil. Evet, ülkemizin maalesef bir devletin siyasetiyle, bir devletin milletiyle, bir devletin kültürüyle, medeniyetiyle eğer uğraşılır ise sonunda olacak olan budur. Bunu yaşamaktan başka bir kaderimizde olmaz. Ama her şeyden evvel şunu bilelim.
Bu kabahatin yüzde ellisi olayı bu noktaya taşıyan siyasilere ise yüzde ellisi de maalesef sizlere aittir. Niye? Yahu hani sakalım olmamış olsaydı diyecektim ki “bu adamın sakalı yok, bunu biz dinlemeyiz.” Sakalım da vardı. 2002 seçimlerinde inanın sakalım da vardı. Ama beni dinlemediniz. Bakın noter tasdikli orada senetler var, senet suretleri var. Benim annelerim, benim kızlarım, benim gelinlerimin hakikaten eğitim, hakikaten sağlık hizmetleri yerinde mi? Çocuklarını istedikleri gibi okutabiliyorlar mı? İhtiyaçlarını giderebiliyorlar mı? Hastane kapılarına gittikleri zaman tedavi olabiliyorlar mı? Onlar için lazım gelen dermanı kullanabiliyorlar mı? Hayır. Ama bak ben o senetleri dağıtmama rağmen altında benim imzam noter tasdikli. Bunu bilirsiniz. Burada muhterem anayasa profesörü, muhterem hocam var. Ben şayet bu dediklerimi yerine getirmezsem ohoo benim yerimde yeller eserdi. Siz bu kadar ben kendime güvendiğim halde bana güvenmediniz, ona güvendiniz. Şimdi nereye geldi Türkiye? Türkiye bölünme sürecine geldi. Arkadaşlar bu sonuç bizi ayıktırdı mı? Ayıktırdı mı? Ayıktınız mı? Yok, böyle sessiz… Yani ben sizi suçlamıyorum. Gaflette oldunuz, bu suçu işlediniz. Mahkeme etmiyorum sizi. Şimdi ayıktınız mı arkadaşlar? Tamam. Ayıktınız ama sizin ayıkmanız yetmiyor. Aksaraylı kardeşlerim o halde ne yapmamız lazım? “Biz ayıktık” diyeceğiz. Bayraklar alıp sokak sokak, cadde cadde, kapı kapı dolaşacağız. “Ülkeyi kurtaracak olan çözüm adamımız var. Ağabeyimiz var, hocamız var, onunla beraberiz. O da bizim hocamız Haydar Hoca’dır ” diyeceksiniz. Var mısınız buna? O konuya döneceğim.
Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt Kâinatın Olmazsa Olmazıdır
Şimdi niçin Ehli Beyt'ten girdim? Dedik ya asıl kahraman, kahramanların kahramanı. Az evvel orada ilahi miydi neydi bilemiyorum ama muhteşem bir şekilde beni etkiledi. Bugün iki yerde dinledim. Bir burada, bir de Arife anamızı ziyaret ederken onun evinde dinledim. Neydi o Türk'ünün adı veya ilahinin adı?
“Turna gibi bir muamma
İner Ali Ali diye
Adını sormadım ama
Konar Ali Ali diye.
Ak üstünde karaları,
Salmış saçın turaları,
Ah ettikçe yaraları
Kanar Ali Ali diye.”
İmam Ali öyle bir şahsiyet ki Cenâb-ı Hakk'ın yarattığı canlı, cansız mahlûkun bile âşık olduğu bir insan. Allah şefaatinden ayırmasın. Ve onun sülbünden gelen Hz. Hasan, Hz. Hüseyin. Sevgili Peygamberimizin çok sevgili kızı. “Anam” dediği, “anacığım” dediği Fatıma’sı. İşte bu beş insana “Ehl-i Beyt” denir. Ehl-i Beyt kim? İmam Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin. Başta Cenâb-ı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz. Bunlar kâinatın olmazsa olmazıdır. Allah bunların yüzü suyu hürmetine bu mevcudatı halk etti. Şimdi her gün şükredeceğiz “Rabbimize ki bizi en çok sevdiğin Muhammed'ine, en çok sevdiğin Ali'ne, Fatıma'na, Hasan'ına, Hüseyin'e dost ettin, kardeş ettin , Muhammed Mustafa'ya da ümmet ettin; sana şükürler olsun.” Sevgili kardeşlerim, bu insanlar hakkında Kur'an-ı Kerim'de benim tespitime göre en az 30 tane ayet-i kerime var, en az Ehl-i Beyt hakkında. Eserimde olan birkaç tanesini burada meselenin ehemmiyeti açısından okuyacağım. “Yüce Allah ancak ve ancak Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği, gidererek tertemiz yapmak istemiştir.” Demek ki Ehl-i Beyt ne? Lekesi olmayan, çok temiz bir kadrodur, insandır. “Herkeste bir yanlış bulursun, ama onları da bulamazsın.” Şimdi eğer biri kalkar “Hz. Fahri Âlem ’de bir noksanlık arar, Hz. Ali'de bir yanlışlık arar, Hz. Fatıma'da işte ifratta bulundu, tefritte oldu, Hz. Hasan ve Hüseyin'de ‘e keşke yapmasaydı, doğru yapmadı’” derse, bu ayet-i kerimeye göre vallahi de billahi de din dairesinin dışına çıkmışlardır. Şimdi ben kravatlı hoca olarak konuşuyorum, ama ben ilahiyat hocasıyım, yanlış anlamayın. Yani dediklerim senet gibidir. Bir başka ayet-i kerime de ki, “ben bu peygamberliğimi tebliğe karşılık, sizden yakınlarıma sevgiden başka hiçbir şey istemiyor.” Allah'ın diliyle Cenâb-ı Peygamber Efendimiz, ya ne istiyor Allah bizden? “Muhammed'inin Ehl-i Beyt ’ini sevmemizi” istiyor. İmam-ı Şafii Hazretleri diyor ki, “bu ayet-i kerimeye göre her Müslümana Ehl-i Beyt’i sevmek farzdır.” Anlaştık mı? Bir başka ayet-i kerime arkadaşlar “ve ona ihtiyaçları olduğu halde, yemeklerini yoksula ve yetime ve esire verirler, onları doyururlar.” Az evvel arkadaşlarım bunu ifade ettiler. Kendi ihtiyacı var İmam Ali'nin, ihtiyacı olana veriyor. Evinde hanımı yani Hazreti Fatıma oruçlu, evine kapısını çalan, saile iftar hazırlığını takdim ediyor. Bu kadar yüce bir iman olabilir mi? Allah şefaatinden mahrum eylemesin. Sevgili kardeşlerim, bu konuda ayetler fazla, ama bu üçü kâfi değil mi? Arife tarif gerekmez.
Ehl-i Beyt, İslam'ın Özüdür
Diğer bir husus, Ehl-i Beyt, Ehl-i Beyt, İslam'ın özüdür. Ehl-i Beyt, İmam Ali ile birlikte, “imamlık” sıfatını kazanmış, peygamberlikle “resullük” sıfatını kazanmış, “nebilik” sıfatını kazanmış, İmam Ali ile birlikte de, “imam” sıfatını kazanmıştır. Hazreti Ali hiçbir zaman, birileri gelip, doğrudan seçmek niyetinde olmuşlarsa da, aslında onu seçen, Allah ve Resulüdür. Bakınız burada, çok önemli, “Ali bin Ebu Talib, benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir. Ve benden sonraki halifemdir.” Kim? Hazreti Ali. “Allah Resulünün halifesi odur. Müminlerin emiri odur. Allah tarafından tayin edilen, hidayet imamı odur.” Şimdi peygamber yok. E peki ne yapacağız? Biz hidayette mahrum mu kaldık? İmam Ali'nin yolundan gelen, Ehl-i Beyt silsilesi, hidayet önderleri ve imamlarıdır. Hangisine tabi olursanız, bilin ki, İmam Ali'ye tabi oldunuz. Allah'ın sevgilisi, Muhammed Mustafa'sına tabi oldunuz. Şimdi, sahabenin sıralanmasında, Bursalı, İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri, “bütün halifelerin fevkinde ve üstünde, İmam Ali'dir” buyuruyor. Az evvel söylediğime delil de, “ey insanlar, ben hilafet emirini, kıyamet gününe kadar, imamet veraseti olarak, neslime emanet ediyorum.” Demek ki, imam olursa bu nesilden olur. Başkası imam olursa işte böyle olur. Şimdi öyle ya dersiniz “ya bizden imam olmaz mı?” E yaptık siz imam gördük halimizi. Bir başka hadiste “Ali Allah tarafından tayin edilen imamdır.” Allah'ın sevgilisi buyuruyor. Demek ki Cenâb-ı Peygamber Efendimiz Hazreti Ali'yi imam seçti ama niçin? Allah tayin ettiği için onu imam seçmiştir. “Benden sonra Ali Allah'ın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resul ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.” Evet bu konuda arkadaşlar yani bu hadislerin zikredildiği “Gadir-i Hum” denilen Cenâb-ı Peygamber Efendimiz yerde az evvel okuduğum sözleri beyan ediyor. Orada bayram ilan ediliyor. Niye? Allah'ın sevgilisi yerine Hazreti Ali'yi bıraktı ve bütün sahabe geliyor “Bihhin bihhin ya Ali” diyerek onu tebrik ediyorlar. “Yaşa, yaşa ya Ali. Helal olsun sana” manasına gelen bu sözü söyleyerek bütün sahabeler onu gelip tebrik ediyorlar. Bunların içinde kimler var biliyor musunuz? İsterseniz onlardan birkaç tanesini size okuyayım. Selman-ı Farisi, Ebu Zer el-Gıfari, Mikdad bin Esved, Ammar bin Yasir, Halid bin Said, As Büreyde, Ubey bin Ka’b, Huzaime bin Sabit, Ebu Heyseme bin Teyhan, Sehl bin Huneyf, Osman bin Huneyf, Ebu Eyyub el-Ensari, Cabir bin Abdullah, Huzeyfe bin el-Yeman, Sa’d bin Ubade, Ka’b bin Sa’d, Abdullah bin Abbas, Zeyd bin Erkam. Bu sahabeler İmam-ı Ali'ye o gün biat ederek sonuna kadar biatında sabit-i kadem olanlardır. O gün “İmam-ı Ali sen Allah'ın sevgilisinin halifesi oldun” diyerek tebrik edenlerin arasında kayınpederleri Hazreti Ömer ve diğer kayınpederi Ebu Bekir Hazretleri de vardı. Yani her ikisi de İmam Ali'nin hilafetini tebrik etti. Anlaşıldı .
İmam Ali'yi Sevmeyenden Müslüman Mı Olur!
Şimdi bazı kendini bilmezler bana dil uzatıyorlar. Efendim “Haydar Hoca Alevi oldu.” “Oğlum ben zaten Aleviyim. Ali'yi sevmeyenden Müslüman olur mu?” Manyak. Ben Ali'yi sevdim. “Ali'yi seven kurtuldu” diyor Peygamberimiz. Ulan senin kurtuluşun çok kötü. Sende kurtuluş diye bir şey yok. Bak seni öyle bir tuzağa oyuna getirdiler ki, İsmi neydi? Bağdâdî mi? Hâlid Bağdâdî. Bu arkadaşlar bildiğiniz gibi değil. İnşallah Eylül ayından sonra her hafta bunları oturum şeklinde ilim adamlarına anlattıracağız göreceksiniz. Ve bu insanların peşinde milyonlar var. Milyonlar gidiyor. Ve bu insanlar maalesef bugün Kuzey Irak'ta efendim “Türkiye Seninle Gurur Duyuyor’u” duydunuz değil mi? Kimdi bu? Barzani. Barzani'nin aslı ne? Yahudi. İşte bizim Hâlid Bağdâdî de maalesef onun sülbünden, o sülaleden. Sevgili arkadaşlar bu anlayış İslam dünyasında fırtınalar, depremler kopardı. Hatta o kadar ki Osmanlı padişahlarını bile oyuna getirdiler. Yetmedi Bektaşi tarikatını yerle bir ettiler. On binlerce Bektaşi, dergâhtan alınarak katledildi. Marmara Denizi kana bulandı. Hamdullah Efendi biliyorsunuz efendim Cemalettin Çelebi Efendi'nin amcası, büyük amcası. Onu da idam için mahkeme ettiler. Ama son anda ikinci Mahmud bir istihbarat almış olacak ki “idam etmeyin, sürgüne tabi tutun.” Bütün bunların oluş nedeni İslam âlemine sahte kimlikli giren bu insanlardır. Bunlar İslam âleminde sakalıyla, cübbesiyle ve de sarığıyla beraber Ümmet-i Muhammed'i kandırmış ve oyuna getirmiştir. Hep beraber bu oyunu bozmaya var mısınız? Ama bir sakallı gelir seçimlerde size bazı şeyler der de beni unutursanız… Ne yapacağız, söyleyin bakalım? Ne yapacağız? Unutursanız? Kardeşlerim bu sahtekârların elinden hem devleti, hem milleti ve hem de yüce dinimizi kurtaracağız. Var mısınız buna?
İlmin Kaynağı Kur’an ve Ehl-i Beyt’tir
İlmin kaynağı ikidir. Biri Kur'an-ı Kerim, diğeri de hadisi şerifler, sünnet-i seniyedir yani Ehl-i Beyt’tir. Kardeşlerim, Ehl-i Beyt ’in Allah sevgilisi tarafından beyan edilen hadislerinin tamamını Cenâb-ı Peygamber Efendimizin emriyle beraber İmam Ali kaleme almıştır. Tekrar ediyorum. Yani hani duyuyorsunuz ya hoca efendilerden, işte Peygamberimiz buyurdu ki, diyor bir hadis irad ediyor. İşte bütün bu hadisleri ilk defa yazan kimdir? İmam Ali Efendimiz'dir. Niçin? Çünkü Cenâb-ı Peygamber Efendimiz ona “hadisleri yaz, benden duyduğun her şeyi yaz” diye emir verdiği için. Diğer sahabelere de “sakın Kur'an'ın dışında hiçbir şey yazmayacaksınız.” Onun için diğer sahabelerin tamamı elinde hadis olarak ne varsa imha ettiler, yok ettiler, yaktılar. Sadece Hz. Ali, Cenâb-ı Peygamber Efendimizden mübarek lisanından dökülen hadisleri kaleme aldı. Çifir, Camii, Hz. Ali'nin mushafı. Bu üç kaynak şu anda bizim okuduğumuz hadislerin ana kaynağıdır. Bizim “Buhari, Müslim” gibi diye duyduğumuz hadisler ise tam ondan 200 sene sonra yazılmış hadisi şeriflerdir. Tamam mı? Anlaştık mı arkadaşlar? Evet. Ama ne de anlaştık? Ne de anlaştık? Dinin kaynağı Ali'dir, onda anlaştık. Anlaştık mı? Sevgili kardeşlerim, bu husus çok uzun. Ben eser yazdım İmam Ali'yi. Hakikaten güzel oldu. Bu konuda bana çok yardımcı olan arkadaşlarım, Allah onlardan razı olsun, hocalarım, hepsinden destek aldım. Efendim ve bir İmam Ali eseri ortaya çıkardık. Diyebilirim ki şu ana kadar yazılmış Alilerin en güzeli İmam Ali oldu. Allah İmam Ali'nin şefaatinden mahrum eylemesin. Onun yolunda giden herkes madden manen kurtuluşa ermiştir.
Asıl Kahraman İmam Ali ve Onun Yolunda Giden Türk Büyüğü Mustafa Kemal Atatürk’tür
Asıl kahraman İmam Ali. Bir de onun yolunda giden kim? Bir Türk büyüğü olan Mustafa Kemal Atatürk. Uzun yıllardan beri hatırlarsanız Mustafa Kemal Atatürk'e birçok iftiralar yapıldı. Öyle mi? Arkadaşlar, Mustafa Kemal dindar bir ailenin dindar bir evladıdır. Annesi Bektaşi, babası Bektaşi. Anne tarafı Bektaşi, baba tarafı Bektaşi’dir. Mustafa Kemal'in babasının adı Ali Rıza. Bu ismin konmasının asıl nedeni İmam-ı Rıza'ya olan sevgisinden dolayı. Biliyorsunuz İmam-ı Rıza 12 İmam'dan biridir. Ona olan sevgisinden dolayı Atatürk'ün dedesi babasına “Ali Rıza” ismini koyuyor. Böyle bir şuurlu aile var mı arkadaşlar bugün? Var mı? İki, annesi Bektaşi bir aileden Bektaşi bir hanım. İsmi ne? Yok, Molla Zübeyde. O kadar takva ki onun vasiyetnamesini bulup okumanızı tavsiye ederim. O zaman onun ne kadar hassas ve ince düşünüp dünya hayatını geçirdiğini… Sevgili kardeşlerim işte bu iki insandan nur topu gibi bir insan dünyaya geliyor. 1881'de adı “Mustafa.” Ve o küçük Mustafa 7 yaşında Kur'an'ı okuyor, hatmediyor. 8 yaşında hafız-ı kelam oluyor. Biliyor muydunuz? Bak en kıymetli haberi veriyorum size. Bana ne vereceksiniz? Evet, Mustafa Kemal Atatürk arkadaşlar 8 yaşında hafız-ı kelam oluyor. Az evvel, çok muhterem Hocam Ünal Hocam ifade buyurdular. Rıfat Efendi'nin oğlu Yaşar Hoca, Mustafa Kemal Atatürk'ün din danışmanıydı, hafız-ı kelam. Yaşar Efendi Kur'an okuyor, Mustafa Kemal Paşa onu dinliyor. Mustafa Kemal Paşa okuyor, Yaşar Hoca Efendi onu dinliyor. Şimdi sevgili kardeşlerim bana Türk siyasetinde bugüne kadar hafız bu derece dindar bir cumhurbaşkanı, bir başbakan veya bir vekil gösterebilir misiniz? Peki, durum bu olduğu halde Mustafa Kemal'in dinini dedikodu mevzu yapan insanların acaba karakterleri ve şahsiyetleri hakkında ne dersiniz? Mustafa Kemal Atatürk, sevgili kardeşlerim, özet olarak söyleyeceğim. “Peygamberimizin yolunda gidenlerin dünya ve ahiret saadetine ancak erebileceklerini, erişebileceklerini, şayet ondan, o yoldan gidilmezse dünya ve ahirette zelil ve zillet ehli olacaklarını” beyan ediyor, ifade buyuruyor. “Benim senin gibi insanlar gelir geçer ama Hz. Muhammed Aleyhisselam gibi bir insan asla gelemez. Ve kâinatın, denge direği Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'dir” diyen insandır. Kim? Mustafa Kemal. İşte bu inançla Anadolu'nun işgal altında olduğu dönemlerde Hacı Bektaş'a geliyor. Cemalettin Çelebi Efendi Hazretleri ile üç gün dergâhta oturuyor. Henüz savaş başlamamış. Ne konuşuyorlar? “Artık Osmanlı gidiyor, Türk milleti zelil olup tarih sahnesinden silinecek.” Bağımsızlık mücadelesine karar veriliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşuna karar veriyorlar. Nerede? Dergâhta sevgili kardeşlerim. Üç gün oldukları yere hizmetçi bile almıyorlar. Kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılıyorlar. Ondan sonradır ki istiklal mücadelesi büyük bir hızla ve çok ciddi bir zaferle neticeleniyor. Türkiye Cumhuriyeti, Mîsâk-ı Millî hudutları içerisindeki devleti kuruluyor. Bize Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hediyesidir Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Bugün “Türkiye Cumhuriyeti” kelimesinden rahatsız olanlar, dün Osmanlı'yı zelil, mağdur ve mahkûm hale getirenlerin olabilir ki torunları olabilir. “Torunlarıdır” demedim, hüküm cümlesidir. Hukukçumuz buradadır. Onun için olabilir ihtimalini ortaya koydum. Yani gerisini sizin anlayın. Benim yakınlarım Rumca bilmez. He vallahi hiç bilmez, ben Karadenizliyim. Yakınlarınız Rumca bilirse biraz kendinize çeki düzen verin.
Türk Milletini Dünyanın Tek Milleti, Türkiye’yi de Tek Devleti Yaparız
Şimdi geliyorum size diyeceğim sözlere. Ya bak ben sizin gibiyim, sizin gibi yaşıyorum. Sizin gibi ne bileyim geziyorum, tozuyorum, ticaret yapıyorum. Ben konuştum, beni dinlemediniz. Kulağınızın arkasına attınız. Öyle değil mi? Öyle değil mi? Bak korkuyorsunuz. Öyle değil mi? Şimdi pişman olduk değil mi arkadaşlar? Pişman olduysak gerisi kolay. Türkiye'yi biz kalkındırırız. Bu kadro görüyor musunuz, bu kadroyu? Böyle milletimizin hizmetine amade olacak çok muhterem kardeşlerim, arkadaşlarım, üstadlarım var. Yeminle konuşuyorum. Biz bu işi hiç kimsenin tahmin edemeyeceği süratle yaparız. Ve Türkiye'yi, Türk milletini dünyanın tek milleti, devletini de tek devleti yaparız. Biz buna varız. Siz var mısınız?
Bir Milletin Ekonomisi Bağımsız Değilse, O Millet de Bağımsız Değildir
Mustafa Kemal Atatürk devleti kurduktan sonra ehemmiyetle üzerine gittiği hususlardan biri de ne oldu? Ekonomi oldu. “Bir milletin ekonomisi bağımsız değilse o millet de bağımsız değil.” İlk, ilk defa Mustafa Kemal Atatürk İzmir'de kongre, Milli iktisat Kongresi yaptı. Biz de onun yolunda giderek tam yedi tane iktisat Kongresi yaptık. Ve dünyaya deklare ettik. “Türkiye'yi nasıl kurtarırız?” Dedik ki “bir ekonominin başarılı olabilmesi için tüketici kesiminin mutlaka tüketme imkânına sahip olması lazım.” Bu ne demektir? Yani işçimin, memurumun, emeklimin, çiftçisinin, çöpçüsünün, hamalının hatırınıza ne geliyorsa cebinde para olması lazım, parası olması lazım. O parayla birlikte, o parayla birlikte pazara gittiği zaman alışveriş yapacak. Çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını giderecek. Şahsi ihtiyaçlarını giderecek. Beyefendi ise hanımına, çoluk çocuğuna ihtiyacı olan malzemeleri alacak. Hanımefendi ise beyine, çocuklarına. Bu olacak dedik ve ben sizi gündeme getirdim. Benim tezimin aslı eskiden diyorlardı işte “işçiler köylüler, ırgatlar” onlar işin lafında. Ben esasındayım. Ben bunu tez haline getirdim ve dünyaya bunu kabul ettirdim. 150 devlet bugün benim sistemi kısmen de olsa uyguluyor. Rusya Duma’sında yani meclisinde, Büyük Millet Meclisi’nde ben bu sistemi Putin’in ağzından “uygulayacağım” ifadesini, beyanında bulunuyorum. Şimdi kardeşlerim biz bu işi biliyoruz. Rusya'nın iktisatçıları dünyada malumdur. Onların üzerine adam yok. Mesela “Lebedev” denilen bir iktisat profesörü sohbet ediyor bizimle birlikte bir yemek esnasında. Benim için “dünyada bir numaralı iktisatçı” derler. Ben onu bilmem ama benim bildiğim tek şey “bu sistemde öyle kodlar var ki bu kodlarla birlikte geleceğimizi de garanti altına alıyor bu sistem. Onun için Rusya'nın buna ihtiyacı var, bunu uygulaması lazım” diye ifade ettiler. Şimdi kardeşlerim ben yurdumu tanıyorum. Sizleri tanıyorum. Neye ihtiyacınız var neye yok. Bunu çok iyi biliyorum. Gelin el ele verelim bu fukaralığa son verelim. “Elveda fakirlik, merhaba zenginlik” diyelim. Var mısınız buna? Var mısınız?
Gayri Safi Milli Hasılamızı Paraya Tebdil Edeceğiz
Sevgili kardeşlerim bakınız memleketimizde 35 yıldan beri Türk lirası yok. Ne var? Borç alınan paralar sendikasyon yoluyla alınan paralar hazineye konuyor. Yani dolardı, euroydu. Ki euro pek konduğu yok. Dolar konuyor. Onun karşılığında ne kadar varsa Türk lirası basılıyor. Kardeşlerim böyle bir milletin kalkınması hiç ama hiç mümkün değil. Ne kadar kazanıyorsanız o kadar kaybediyorsunuz. Niye? Kazandığın zaman iş yapman lazım, iş yapman için de piyasada paranın olması lazım. Piyasada mal var, para yok. O zaman ne yapıyor? Devlet borç alıyor, koyuyor hazineye 50 milyar dolar alsa yetmiyor. 100 milyar dolar alsa yetmiyor. Niye? Senin kazancın fazla olmuş. Onun karşılığında bir meblağın piyasaya girmesi lazım. Bu şekilde yaparak senin kazancını başkasına peşkeş çekiyorlar. 35 yıldan beri Türk milleti soyuluyor. Var mısınız buna “son” demeye? Var mısınız? Sevgili kardeşlerim bakın iktisat formülüdür. İktisatçı varsa içinizde benim dediğimi çok rahat anlar. Madde 1; her yıl bir devletin gayri safi milli hasılası vardır, yani kazancı vardır. Türkiye'nin geçen yıl gayrı safi milli hasılasının bir buçuk katrilyon olduğunu kabul edersek, bu hasılaya karşılık bizim piyasaya para sürmemiz lazım. Ama biz bir tek kuruş bu kazanca karşılık para piyasaya sürmüyoruz. Şimdi Sayın Başbakan asıp kesiyor. Sen ekonomiden anlamazsın be. Sen milletin soygununa, soyulmasına müsaade edersin. Kaç para bastın onu söyle bakayım bana. Gayri safi milli hasılana karşılık kaç para bastın? Bir tek kuruş basmadın. Ne konuşuyorsun peki? Bu para olmadan bu milletin ayağa kalkması mümkün değil. Ama yapabilir mi? Yapamaz. Çünkü onları iktidara getirenler dedi ki “sakın ha Haydar Hoca gibi yapmayacaksınız.” Niye? “E onun gibi yaparsanız biz neyi, kimi soyacağız?” Biz size işte 100 milyar dolar borç vereceğiz. Yıllık faizi şu kadar para edecek bir de bunun karşılığında sizden borç bizden affedersiniz faiz alacaklar bir de baş parasını alacaklar. E “senin kazandığını ben alacağım” diyor. Senin milletin bunu yemeyecek. Ben de diyorum ki gayri safi milli hasılamızı paraya tebdil edeceğiz, en az %50’sini . Ne eder bu? Yedi yüz elli milyar Türk lirası. Artı yeraltı kaynaklarımız var. Yeraltı kaynaklarımızı da devreye koyabilmek için bir trilyon Türk lirası Allah izin ederse onu da devreye koyacağız. Borç veriyorduk. Bunlar devreden kalkacak. En az iki trilyon devletin ilk yılımızda karı olacak. İki trilyon. İki trilyon Türk lirası ile ben işçimin maaşını arttırabilir miyim? 4000 Türk lirası yapabilir miyim? Annelerime, kızlarıma gelinlerime, oğullarıma maaşlarını verebilir miyim? Vallahi de veririm, billahi de. Bunun hesabını ben yaptım. Hiç endişe etmeyin. Ben bu işi biliyorum. Bu taklitçi ecnebi taklitçilerini vatan bilmez, millet tanımaz, bayrak bilmez insanları kesinlikle daha başımıza, başınıza getirmeyin. Başınıza getirdiğiniz zaman bizim başımıza da bela oluyorlar. Var mısınız bu belayı defnetmeye? Var mısınız?
Bağımsız Türkiye Partisi İktidarında Milletimiz Bir Bilek, Bir Yürek Olacak
Biz de dedik birliğe, beraberliğe ihtiyacı olan nedir? Bizim içimde içimizde Sünni’miz var, Cafer’imiz var, Bektaşi’miz var, Alevi’miz var her türlü kardeşimiz var. Biz bir bilek bir yüreğiz. Adımız ne olursa olsun ister Bektaşi, olsun ister Alevi olsun, ister Sünni olsun. İman esaslarımız bir, ameli esaslarımız yani Kur'an'dan aldığımız ameli esaslar, Peygamber'den aldığımız ameli esaslar her iki boydan da hepsi de aynı. Vallahi de billahi de. Onun için bu müminleri birbirine vuruşturmak isteyenler bizden değildir. Suriye'de de olsa, Suriye'de de olsa bizden değildir; Türkiye'de de olsa bizden değildir. Bağımsız Türkiye Partisi iktidarı döneminde Allah nasip ederse milletimiz bir bilek olacak, bir yürek olacak. Her birimizin geliri olacak. Elimiz böğrümüzde aç aç gezmeyeceğiz. Kahve köşesine gidip de “bir çay nasıl içeyim” düşünmeyeceğiz. Niye? Çünkü her birinize devlet baba maaş verecek vallahi de billahi de. Var mısınız? Bakınız ben böyle konuşuyorum AK Partili bir arkadaşım dedi ki “hoca güzel konuşuyorsun da o seçime bir hafta kala biz çuvallarla evin kapısına gittiğimizde seni unutturuyoruz.” Şimdi ülkeyi de bölüyorlar. Unutacak mısınız onları artık? Beni unutacak mısınız arkadaşlar? Bak orada genç arkadaşlarım var. Hiç sizden ses çıkmıyor. Unutacak mısınız? Teşekkür ediyorum. El ele vereceğiz. Bu işi biz biliyoruz, hiç endişe etmeyin. Kardeşlerim bak yeminle bir şey konuşacağım, bir şey söyleyeceğim. Bu da son sözüm oldu. “Ahir kelam” Arap’ın dediği gibi. Son söz olsun. Ne bu biliyor musunuz? Vallahi de, billahi de bizim kadromuzun ilminin sadakası, zekâtı değil. Sadakası bunların hiçbiri etmez. Sadakası etmez. Büyük Türkiye'ye, kâinat devletine, dünyanın tek milletine, Müslüman Türk milletine el ele vererek yürüyoruz. Hepinizi Allah'a emanet ediyorum. Allah hepinizden razı olsun. Sağ olun var olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız