info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Kuva-yi Milliye Hareketi Halk Buluşması Kayseri İftar Yemeği / 2001
19/01/2025 SİYASET 15

    Neler Okuyacaksınız

Bismillahirrahmanirrahim.

Ülke O Kadar Kolay Kalkınacak Ki Yeter ki Onu Kaldıracak Kol Olsun, El Olsun

Çok muhterem Kayserili kardeşlerim,
Ben de elhamdülillah Kayseriliyim. Hayatımın en güzel 5 yılını bu güzide şehrimizde geçirdim. Feyzimi, ilmimi, muhabbetimi burada arz ettim, elhamdülillah. Onun için Kayseriliyim. Kayseri, ferasetin, iffetin, ayağının namusun, kısaca Türk medeniyetinin adıdır. Ben onu öyle tanıdım, kıyamete kadar da öyle gideceklerdir.
Şimdi, bu akşam aslında burada yapacağımız sohbetimiz kısa bir sohbet olacak. En az 2 buçuk veya 3 saatlik bir konferansı söz vererek, ülkenin kalkınması için nelerin yapılması lazım, bunun sözünü vererek kısa bir konuşma yapacağım ve o konferansa da sadece sizler değil, en az 20,000 insanın teşrif etmesini bekleyeceğim. Çünkü göreceğiz, bakacaksınız, ülke o kadar kolay kalkınacak ki yeter ki onu kaldıracak kol olsun, el olsun, uğurlu eller olsun. Bundan hiç şüpheniz olmasın.

"Yeni" Demek, Hakikaten Türk Siyasetine Damgasını Vuracak Yeni Proje Demektir

Bundan başlamışken, ben yenilikçi kardeşlerimize bir atıfta bulunmak istiyorum. Sayın Şener Meral Hanım, gitti, "yeni" diye baktı ki, "Ben burada yeni hiçbir şey görmedim" dedi. E kardeşim, ben demedim mi bu eskisinden? Şimdi bunun "yeni" olması, neye benziyor. Ağa’nın, çok güzel ahlakı olan bir ağa varmış, ismi de Eşek’miş. Hanımı demiş ki: "Yav efendi, senin her yönünü beğeniyorum ama bu ismin hiç hoş değil." E, ne yapalım? Karı, değiştirin bunu demiş. Köylüyü topla, bir karar verin, değişsin öyle mi demiş. Koyunlar kesilmiş, açmalar açılmış, efendim, köylü davet edilmiş. Yemişler, içmişler, ismini değiştirmişler. Akşam olup eve gelen Ağa, Hanım’a demiş: "Gözün aydın olsun, ben ismimi değiştirdim." Efendi, hangi adı koydunuz? Sıpa adını koyduk demiş. "Canın çıksın," demiş, "Büyüyünce eşek olacaksın." Şimdi kardeşlerim, ben eskisi dedim ya başka olacağı yokmuş.
Şimdi "yeni" demek, hakikaten Türk siyasetine damgasını vuracak yeni proje demektir, yeni atılımlar demektir, yeni görüşler demektir, yeni yüzler demektir. Bir tane yeni yüz görmedim, yeni proje işitmedim. Siz duydunuz, gördünüz mü? Demek iftira etmiyorum, elhamdülillah.

Şimdi arkadaşlar, bir rüzgâr estiriliyor. Hayırlısı olsun taş gibi önüme attılar onu ama onu atanları millet kaldırıp atacak, inşallah göreceğiz. Çünkü bu rüzgâr Atlantik ötesinden estiriliyor, bizimki ise Anadolu'dan, Kayseri'den esiyor.

“Üçüncü Dünya Ülkelerini Borçlandırın Ki, O Dünya Üzerindeki Tasarrufunuz Devam Edebilsin”

Ben dilerseniz bakınız, bu iktisadi konulardan birkaç örnek vermek istiyorum. Bundan 2 yıl evvel, iktidar partileri hükümeti kurduğu zaman yeni bir programa geçip, ülkenin bu enflasyon belasını açmak istediler. Ki bu partinin ortaklarından bir tanesini ben bütün gücümle de destekledim. Tıpkı Cemal Can kardeşim gibi, amin. Destekledim ama inanır mısınız çok mahcup olduk. Yani öyle bir noktaya geldik ki, "Yav, hayatımızda biz ne günah işledik ki Allah da bize bu musibeti verdi?" diye. Bunu çok samimi konuşuyorum, defalarca söyledim.
Şimdi mesele o değil. Enflasyonu düşürmek için programı ben etüt ettim, baktım. Yani enflasyon düşmesini ortaya koyacak herhangi bir amil yok. Sizler iş adamlarısınız. Şimdi anlatacağım meseleyi o kadar güzel kavrayıp izah edeceksiniz ki... Şu anda enflasyonu tartışma konusu haline getiren Sayın Kemal Derviş ağabeyimiz de dahil, kimse de bu enflasyonun ne olduğunu bilmiyor. Nedir bu canavar? Canavar ama hangi tip canavar? Nereden çıktı bu? Desek herkes apışıp kalıyor.
O zaman hatırlarsanız, bu program hükümet tarafından takdim edilirken, akademisyenler yani ilim adamlarımız, öğretim görevlilerimiz dediler ki, bunu mutlaka desteklemeliyiz. Bununla birlikte biz her türlü zorluğu aşarız. Şimdi, hocaların bunu söylemesi, hem de iktisat profesörlerinin bunu söylemesi şahsen ben o tarihte hem bana ümit verdi hem de kendimden beni şüpheye düşürdü. "Acaba ben bu işten yanlış bir şey mi çıkardım, yanlış mı anlıyorum?" dedim. "Ben mi bu mevzuyu bilmiyorum?" dedim.
Bir de baktık, işçi sendikalarının başkanları aynı mahiyette konuşuyor. "Evet, bu program Türkiye'yi kurtarır." Daha iş adamları, Tüsiad’ın kıymetli mensupları: "Bu tek şansı, Türkiye bununla yüzlüğe çıkacak."
Bir yıl geçti aradan, dediler ki enflasyon yüzde otuza düştü. "Hocam," dedi, "Sen yanıldın." Ben de o zamanlar hem gazetede hem de televizyon konuşmasında ifade ettim, bunun %45'in altına düşmesi mümkün değil, gene onu izah ederim. Ama şu anda zamanımız olmadığı için niçin düşmez? Ya onların mantalitesine göre, enflasyonun yüzde otuzlara düşmesi hiç mümkün değil ifadelerine göre. Ha, niçin düşmez? Şimdi birazdan ona geleceğim, dediler. "Hocam, bak yüzde otuza düştü." Yok, dedim, ben zannetmiyorum. Yani bu çok izafi bir değerlendirme. Hakikati bunun çok yakın zamanda ortaya çıkar.
Biz bu mevzuyu sohbet ederken, zannıma göre İstanbul’daydı. Aradan 3 gün geçti, Alman bankaları, efendim, iş adamları, şunlar, bunlar bizim sermaye piyasasından, bankalarımızdan parasını bir anda çekti. Güm diye iktisat dibe vurdu yani ekonomimiz dibe vurdu. O günden bugüne efendim denize düştük, yılana sarılırız. Dediler ki, "Bizi Amerika’dan gelen bir uzman temize çıkartır, bu işi halleder." Çok muhterem Kemal Derviş Bey’i getirdiler. Ben de şahsen merak ediyordum, Derviş Bey nasıl bir programla bu enflasyon belasını aşacak? O da baktım ki, sadece bankalar piyasasına, bankaların iletişimine kolaylık sağlamak için, milli duruşları da ortadan çıkartarak tamamen global güçlerin emrini amade kırmak suretiyle bir proje hazırlamış. “Bu” dedim, “hiç olmaz.” Yani “bu olduğu takdirde, Türkiye’nin elindeki para bir anda Avrupa’ya, bir anda Amerika’ya, her tarafa transfer edilebilir.” İktisatçı, sanayici arkadaşlar benim dediğimi iyi anlar. Ve tabii, bir haftada hatırlarsanız çok ciddi bir ümit verildi, bir haftada bu iş düzelecek dediler. IMF’den, Dünya Bankası’ndan, Sayın Kemal Bey’in kredisi güçlüdür. 30 milyar dolar hatırlıyorsunuz değil mi? "Alacak, bu işi başa çıkar." Gittiler ki, ne 30 milyarı da, ne 3 milyarı? Adam yüzü asık geri döndü. Derken, uzatmayalım, birdi, bir buçuktu. O işte şu kadar milyar dolara karar verildi. O günden bugüne, Türkiye borç ile beraber yine borçlarını ödemek kaydı şartıyla, faiziyle birlikte enflasyonu düşürmenin hesabı içine girmiş.
Muhterem arkadaşlar, bir defa bu yol çok yanlış bir yol. Bu global ekonomi, küresel ekonomi, aynı zamanda küresel bir siyasetle ittifak ederek bakın... Küreselleşme aslında tek bir insan modeli ortaya koyarak birilerinin menfaatine göre insanlığı yönlendirmek. Çelebi’nin şöyle bir ifadesi vardır: "Üçüncü dünya ülkelerini borçlandırın ki o dünya üzerindeki tasarrufunuz devam edebilsin." Şimdi eğer bize borç para veriyorlarsa, bunlar kalkınsın, ileri gitsin diye değil. Ya, tasarrufları üzerimizde devam etsin diye. Sonra sizler de gördünüz, borç alacak da borç verecek borcu kapatacak. Böyle mantık olur mu ya? Dünyada böyle mantık olur mu? Ha zaman zaman olabilir belki bazı hani açıklar da bunları kapatalım diye, işte alırsın oradan verirsin buraya ama kendi öz kaynaklarını devreye koyarak bunu telafi edersin bilahare. E, sen öz kaynaklarını devreden çıkartıyorsun. Global mantık diyor ki, "Sakın tarama el sürme, hayvancılığa da el sürme, sanayiye ne yiyeceğiz ne içeceğiz canım ben bakarım seni."

Kayseri’de Uçak Fabrikasından Belçika’ya Uçak İhraç Edildi

Merhum Atatürk’e de zamanında öyle demişlerdi: "Sizin ülkeniz koz büyük bir araziye malum, coğrafyanız verimli, tarımla meşgul olun. Ne işiniz var sizin, efendime söyleyeyim, sanayide? Biz sizi bakarız, besleriz. Siz de bize tarım ürünlerinizi verirsiniz. Kardeş gibi geçinip gidersiniz, gideriz." Merhum, bunların hiçbirinin sözüne kalmadı. Elinin tersiyle hepsini itti. Ne yaptı? Bak, Kayseri’de temeli atılan o günkü uçak fabrikası burada, 1938 senesinde ihmal edilen uçak, herkesin efendim hayran kaldığı Avrupa’ya ihraç edildi. 1938 senesi nereye? Belçika’ya. Kim yaptı bunu? Atatürk yaptı o gün ve çok enteresandır, yine o günün şartlarında Mamak’ta, efendim, bir gaz maskesi fabrikası kurulmuş gibi bu. İkinci dünya savaşında, dünya gaz maskesini yapmayı ihmal etmiş İngiltere’si, Almanya’sı yaptılar amma, bu kadar ihtiyaçları olacağını tahmin etmediler. Amerika’sı, hepsi kuyruğa girdi, Türkiye’den o şartlarla gaz maskesi ithal yani biz ihraç ettik, onlar ithal ettiler.
Şimdi muhterem arkadaşlarım, bu zihniyet devam etmiş olsaydı, o milli anlayış, o duruş devam etmiş olsaydı, soruyorum, bugün sadece Türk silahlı kuvvetlerinin elinde, istediğimiz modern manada, atom başlıklı füzelerimiz olur muydu, olmaz mıydı? 
İşte ben de bunu diyorum. Buna geçeceğiz. 

Enflasyon Neden Düşmez? 

Geliyorum şimdi. Enflasyon neden düşmez? Enflasyonun düşme mantığı global mantık olamaz, global ekonomi olamaz. Şimdi, çok muhterem yenilikçi arkadaşlarım, bu olaylara bakarken teslimiyetçi bir mantıkla "Biz de bunu böyle çözeceğiz" diyorlar. IMF ne dedi hiç itiraz etmeden, "Evet" diyerek bunu çözeceğiz. O zaman ne yaparsınız, daha fazla batırırsınız.
Peki, ne yapacaksınız? Ne yapmamız lazım? Enflasyonu çok iyi teşhis etmemiz lazım. Bu mikrop nedir? Bu hastalık nereden kaynaklanıyor? Arkadaşlar, hastalığı teşhis edemezseniz tedavinizi yapamazsınız. Hasta, efendime söyleyeyim, verem hastası veya zatürre, sen kanser tedavisi yapıyorsun. Evet, ilaçlar pahalı doğru, amma bu adam zatürre. Sen kanser ilaçlarıyla bunu tedavi ediyorsun. Nasıl zatürre hastasını kanser ilaçlarıyla tedavi etmek mümkün değilse, bugünkü enflasyonu da global mantıkla, global anlayışla tamir edip milleti düzlüğe çıkartmak mümkün değildir.
O halde ne yapmamız lazım? Bu mikrobu çok iyi teşhis etmemiz lazım. Nedir bu mikrop? Bu muhterem arkadaşlar, bunun iki ana sebebi var. Birisi talepten doğan enflasyon, ikincisi de maliyetten doğan enflasyon. Şimdi bakacağız, bizim ülkemizde olan enflasyon acaba talepten dolayı mı ortaya çıkmıştır, maliyetten dolayı mı? 
Cevap: Gidiyoruz bir mağazaya, mağazada eğer istediğimiz mal yoksa, ürünler yoksa ve bunların adetleri de sayılıysa, buna talep de çok fazlaysa, talip olanların cebinde de para fazlaysa, muhterem arkadaşlarım, ha bu tip enflasyon ne olmuş oluyor? Talep enflasyonu olmuş oluyor. Neden öyle olmuş oluyor? Çünkü talip olanlar fazla yani almak isteyenler fazla, mal da sınırlı olduğu için. Faraza bin kişi aynı mamulü alacak. Şu gözlüğe bin kişi talip. bundan 10 tane var elimizde. E bunu satan adam diyor ki: "Canım ya ben birine satmasam ötekine satarım." İşte bundan dolayı izafi değerle bunun devamlı surette asıl değerini yukarı çekiyor. Ne diyor? "Kardeşim 100 milyon," Mehmet geliyor, 200 milyon, Hasan geliyor, 300 milyon. Bu 100 milyonluk mamul, 1 milyara kadar çıkıyor. İşte bu şekilde olan pahalılığa ne diyoruz biz? Talepten doğan pahalılık, enflasyon diyoruz.
Bir de maliyetten dolayı. Şimdi soruyoruz arkadaşlar, Türkiye’de olan enflasyon maliyetten mi doğmuştur, talepten mi doğmuştur? Eğer mağazalara gittiğimizde istediğimiz malı bulamasaydık, o zaman bu enflasyon ne olmuş olacaktı? Talepten doğan enflasyon olacaktı. Halbuki, şimdi bana faturacıya gidiyorsun, istediğin kadar mal var. Ayakkabıcıya gidiyorsun, istediğin kadar yeni ayakkabı var. Her şey mevcut ama bunu alacak para yok, pahalı aynı zamanda. Peki, bunu bu mamulü bu derece pahalı kılan sebepler nedir? 
Muhterem arkadaşlarım, iş adamları olduğumuz için bu anlattıklarıma dikkat kesmenizi istirham ediyorum. Bakınız, bizim her yıl devlete verdiğimiz bir vergi var: maliye vergisi, iki; sigorta vergisi, üç; kullandığımız mamul hammadde, dört; şayet bankayla çalışıyorsak kredi faizleri, yan giderlerimiz, elektrik masrafı, yani enerji giderlerimiz, telefon, kiraydı, işçi giderlerimiz. Bütün bunlar nereye yansır? İmal edilen mamule yansır. Bu imal edilen mamule yansıdığı için de bu pahalanıyor. Şimdi soruyorum muhterem arkadaşlar, bizde maliye vergisi Sayın Kemal Bey’in işe başladığı andan bugüne kadar veya bu iktidar başa geldiğinden bugüne kadar düşmüş müdür, düşmemiş midir? 
Cevap verelim lütfen: düşmemiştir. Peki, sigorta vergileri düşmüş müdür, düşmemiştir. Peki, banka kredi faizleri düşmüş müdür, düşmemiştir, muhterem arkadaşlarım. Kullandığımız hammaddenin değeri düşmüş müdür, düşmemiştir. Peki, bunlar düşmediğine göre bu enflasyon nasıl düşsün? Yani düşmesi mümkün mü muhterem arkadaşlar? İşte ben de bunu diyorum. Düşmez böyle. Peki ne yapacağız? Yapacağımız şey: bir; maliye vergilerini düşürmek, iki; sigorta vergilerini düşürmek, üç; hammaddenin fiyatlarını düşürmek, dört; kredi faizlerini düşürmek, yani tüccarın, sanayicinin, esnafın kullandığı, kullanacağı bütün argümanları ona rahatlıkla temin etmek ve onu işin içerisinde kabiliyetiyle baş başa bırakmak.
"Hocam, güzel ama cebimizde para yok. Nasıl yani, sen vergi almadan bu işi halledeceksin?" İşte sistem bu, küresel mantık, bu küresel ekonomi işte bu mantıkla gidildiği için hep bu soruları soruyoruz, son ne kadar da cevap arıyorsak, güm diye dibe vuruyoruz.

Faiz, Sermaye Piyasası ve Döviz ile Para Bloke Ediliyor, Piyasadan Çekiliyor

Türkiye’de Sayın Başbakanımız, ben aslında bütün idarecilere saygım sonsuzdur, bunu söylerken de edebimle söylüyorum, aldığım terbiyeyle söylüyorum ama bir insan çok muhterem olabilir, fevkalade bir ilim adamı olabilir, ama iyi bir siyasetçi olmayabilir, iyi bir iktisatçı olmayabilir. Biz onun iktisat yönünü, siyaset yönünü eleştirmekle şahsına kesinlikle izam etmek kastımız yoktur. Onun şahsına yine edebimiz, saygımız, hürmetimiz sonsuz. Bunu dedikten sonra, bir muhterem büyüğümüz, "Ben," dedi, "Türkiye’ye faizsiz ekonomi takdim edeceğim ve Türkiye’yi bu zorluktan kurtaracağım." Ben de o zaman, bendeniz de o zaman Orman Bakanlığı’nda müşavirim. O dediklerinde dedim ki, "Allah razı olsun ya." Zaten global ekonominin anlayışının dışında milli bir duruşla bu işlere el atmak lazım ki bunları çözebilelim. Aksi takdirde işte Ahmet’ten para alacaksın, Mehmet’ten para dileneceksin, bu işi halledeceksin, pek mümkün değil.
O da faizsiz ekonominin adını değiştirdi, yaptı onu "nemalı ekonomi. Faizin yerine "nema" kelimesini koydu. Meğer faizsiz ekonomi buymuş.
Şimdi muhterem arkadaşlarım, bakınız, faiz parayı bloke ediyor bir noktaya, bankalar kanalıyla tefeciler tarafından, mevduat bloke edilir, yani sermaye hapsedilir. Bugün ikinci bir paranın tutulduğu kaynak daha var: sermaye piyasası, biri de burada tutuluyor. Şimdi üçüncüsü de döviz devreye girdi. Döviz piyasasında, banka piyasasında, sermaye piyasasında bizim cebimizde bulunması gereken 5 milyar dolar para buralarda hapsediliyor. Ne oluyor o zaman? Sokağa çıktığımızda, caddeye çıktığımızda ne görüyoruz? Bakkala gidiyoruz, iş yapamıyoruz. Manava gidiyorsun, iş yapamıyor. Ayakkabıcıya gidiyorsun, iş yapamıyor. Efendim, manav, faturacıya gidiyorsun, iş yapamıyor. Ressama gidiyorsun, iş yapamıyor. Kime gidersen git, hepsi işsizlikten şikâyet ediyor. Niye? Ticaretin damarlarda dolaşan kan mesafesindeki kıymeti paradır. E sen bunu o damarda dolaştırmıyorsun ki iş olsun. Ne yaptın? Bu üç yere bloke ettin.

Bir Milletin Egemenliğinin İfade ve İşareti Onun Değerli Parasıdır

Artı, sadece bloke etmekle de kalmadın, bir milletin muhterem arkadaşlarım, egemenliğinin ifade ve işareti onun değerli parasıdır. Yani sizin paranız ne kadar dünya çapında istiklal ilan ediyor, vaad ediyorsa o kadar siz güçlü bir millet ve de devletsiniz. Şimdi biz paramızı dövize endeksledik, dolara endeksledik. Dolar çıkıyor, bizim paramız aşağı iniyor. Şimdi bu mantıkla beraber bir de dalgalı kur politikası IMF tarafından uygulanmaya başlandı. Bizim paramız pul oldu. Azeri tabiriyle paramız hakikaten pul oldu. E, ne olacak şimdi? Olacağı şu: sen diyorsun ki, madem ben akşam 10 milyon koyuyorum, sabahleyin bu 9 milyon oluyor. E, ben bunu bari 10 milyon koymayayım buraya, elli mark olarak cebime koyayım veya dolar olarak bileyim. Sabahleyin hiç olmazsa değerini kaybetmesin diyor muyuz, arkadaşlar? Diyoruz. Ben de diyorum, bunu sen de diyorsun. Hatta enteresandır, mesela çocukların cebinde geçen gün benim delikanlı, küçük bir delikanlım var. "Baba bana para ver," dedi. Ne kadar istiyorsun? Ben zannettim 5-10 milyon diyecek. "Baba," dedi, "bana 50 dolar verir misin?" "Oğlum, nereden öğrendin?" dedim. "Baba," dedi, "şimdi köfteciye gidiyoruz, dolar verdik mi daha güzel köfteyi pişiriyor." Çocuk bile dolarla işin daha iyi döndüğünü anlıyor. Şimdi onun bile cebinde döviz var. Peki muhterem arkadaşlarım, sen kendi kendine kendi paranın değerini bu kadar düşürürsün, buna kim değer verir ki?

Dalgalı Kur Politikası Türk İşçisinin, Memurunun Emeğini Üretimini Sıfıra Düşürmektir, Bedavaya Satın Almaktır

İhracatçı ağabeylerimiz, kardeşlerimiz, şunu çok iyi gördüler. Bakın, Singapur... Eskiden bu bavul ticareti yapan kardeşlerimiz vardı, çok da büyük bir şey yapıyordu bunlar. Singapur’a gidersiniz, bir şehir devletidir, bir site devletidir. Dünyanın en büyük şirketlerinin satış merkezleri oradadır. Serbest pazar burası. Çok enteresandır, Singapur dolarını almadan hiçbir dükkânda iş yapamazsınız. İlla cebinizde Singapur’un parası olacak. Selam vereceksin, Çinli, Singapurlu, Malezyalı, Endonezyalı, hatta Amerikalı bir sürü iş adamları var, hepsinin cebinde Singapur’un parası var ve girersin, o parayla iş yaparsın. Dolar versen, mark versen, efendim, yüzüne böyle aptal aptal bakar: "Nedir bu?" diye.
Şimdi muhterem arkadaşlarım, bu bir. Şimdi burası serbest pazar. İki, Amerika’ya gidin. Dünyanın hani hürriyetinin de çok olduğu, ne bileyim, parasının da bol olduğu bir yer dersiniz. Ne var orada biliyor musunuz? Amerika’da da doların dışında kimse sizin paranızı tanımaz. Hatta metrenizi tanımaz, metrenizi. Bu kadar millidir bu adamlar. Şimdi gelir sana, “sen global ol, küreselci ol.” E, güzel, ben küreselci oldum da sen niye olmuyorsun? Sen kendi değerlerine o kadar tutkunsun ki, zerre kadar, milimetre taviz vermiyorsun. Ama bana gelince, "Sen bütün her şeyinden vazgeç, ondan sonra beni takip et," diyorsun. Mesela İngiltere’ye gidiyorsunuz, muhterem arkadaşlarım, İngiltere’de mark, ki; Avrupa Birliği ülkeleri bunlar, mark çalışmaz. Yani çalışmaz derken, şunu demek istiyorum: mutlaka bankada mark’ı dolar tebdil edeceksiniz, ticaretinizi yapacaksınız. Şimdi bunun misallerini çoğaltabiliriz. Hollanda aynı, Fransa aynı, Almanya aynı. Ama bize gel, cebinde ne olursa olsun, Türk parası olmasın da... Efendim, bunu her şeyde pazarda rahatlıkla kullanamıyoruz. 
Bu anlayış ile ve de dalgalı kur politikasıyla ki bu şartı da Türk emeğini, Türk işçisinin, memurunun emeğini ve üretimini sıfıra düşürmektir, bedavaya satın almaktır. Devamlı surette biz ürettiğimizi ve emeğimizi dış dünyaya o da satabilirsek, sattığımız takdirde de çok ucuz bir fiyatla satıyoruz. Neden? Doların devamlı surette değeri yükseliyor, Mark’ın değeri yükseliyor, Florin’in değeri yükseliyor, Sterlin’in değeri yükseliyor. Amma Türk Lirası olduğu yerde sayıyor. Buna mukabil işçi, memur Türk Lirası mukabilinde maaşını aldığı için de onun bir ay evvel veya üç ay evvel aldığı 150 dolar, bugün onun parasıyla hesap ettiği zaman 80-90 dolar. Daha üç ay önce bu adam 150 lira koyuyordu cebine veya 200 lira koyuyordu cebine. Yok, bugün 80-90 lira.
Muhterem arkadaşlarım, işte bu ters anlayışın tamamen terk edilmesi ve de bunun yerine hakikaten işin özünü bilen bir kadroyla milli politikaları hayata geçirmesi şarttır. Çözüm buradadır. Çözüm sizdedir, Kayseri’dedir. Öyle bir çözüm olacak ki ormancılığımız, dağlar taşlar, bizim bomboş araziler, neden her tarafı biz ağaç doldurmuyoruz? Bu Avrupalılar bizden akıllı insanlar mı? Artı, efendim, verimli olan bu ormanlarımızdan, neden ağaçlarımızdan güzel mobilya sanayileri? Allah razı olsun İstikbal grubundan, adımızı dünyaya duyurdu. Yani şimdi Türkiye’de 100 tane İstikbal olsa daha iyi olmaz mıydı, muhterem arkadaşlar?
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir