info@profdrhaydarbasenstitusu.org

İzmit Milli Kahramanlarımızı Anma Programı / 13 Kasım 2013

    Neler Okuyacaksınız

Ehl-i Beyt, Uymamız Gereken Tek Kaynaktır

Çok kıymetli İzmitli kardeşlerim, ekranları başında bizi takip eden yüce milletim, konuşmama başlamadan saygı, sevgi ve hürmetlerimle sizleri selamlıyorum. 
Sizleri her gece saat birlere ikilere kadar ekranlarınız başında ve de bu sahnelerde tutuyorduk ama bu akşam merak etmeyin kısa bir sohbet yaparak bu geceyi değerlendireceğiz inşallah. Kısa derken merak etmeyin istediklerinizi size vereceğim.  
Efendim, bu akşamki konuşmama Ehl-i Beyt ile girmek istiyorum. Cenâb-ı Hakk'ın Kur'an-ı Kerim'inde, Hazreti Fahri Âlem Efendimizin de hadisi şeriflerinde beyan ettiği, bizlere uymamızın lüzumlu olduğunu emrettiği tek ekolün, tek kaynağın Ehl-i Beyt olduğu Allah ve Resulü tarafından beyan edilmektedir.  Burada Ehl-i Beyt hakkında bendenizin “İmam Ali” eserini okursanız, 32 ayeti kerime sadece Ehl-i Beyt’i anlatan İmam Ali Efendimiz’i, bu o kadar bir o kadar ayeti kerime ve de yüzlerce hadisi şerifle birlikte Ehl-i Beyt anlatılmakta, ümmeti Muhammed'e bu grup tanıtılmaktadır.  
Peki, Ehl-i Beyt kimdir?  Ehl-i Beyt, Allah'ın sevgilisinin bizatihi şahsıdır. Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem.  İkincisi, gözünün nuru Fatımatü'z-Zehra annemiz.  Üçüncüsü, amcasının oğlu ve o amcası oğlu ki, annesi onu yetiştirdi Peygamber'e, Hazreti Fatıma.  Onun işte oğlu İmam Ali.  İmam Ali, Peygamber Aleyhisselam Efendimiz'e ilk iman eden insandır.  Ve Peygamber'in ilk vahiyden son vahye kadar, sevgili Peygamberimizin yanında olan, “ben Allah Resul’ünün yanında vahyin kokusunu alan insanım” diye anlatıyor.  “Gelen vahiylerin kokusunu alan insanım.” İmam Ali bu.  Ondan sonra arşın çifte küpesi İmam Hasan, İmam Hüseyin.  Bunlar Ehl-i Beyt.  Allah Kur'an'ında bunları sevmemizi emrediyor.  “Bunlar tertemizdir” diyor. (Ahzâb sûresi, 33)  “Sakın ha kir aramayın!” 


Biz İmanımızdan Dolayı Ehl-i Beyt Yolundayız

Şimdi İslam'ı yayan bu Ehl-i Beyt yolundan gelen imamlardır, 12 imam.  Allah nasip ederse benim iki tane noksanım kaldı.  İmam-ı Taki, İmam-ı Naki.  Bu biterse 12 imam inşallah tamamlanmış olacak.  Şimdi bazı arkadaşlar diyor “ya bu Haydar Hoca'nın aklı başına yeni mi geldi?”  Eee güya ben yeni bu işlere. Oğlum ben 2002'de partiyi kurdum.  Daha doğrusu parti kuruldu.  2002'de beni genel başkan yaptılar.  E bunlar siyasi konularda işlenmesi gereken mevzular.  E ondan sonra da işlemeye başladım.  Sonra size soruyorum arkadaşlar.  Benim yazdığım eserlerin hacmi bin yüz sayfa, bin sayfa, dokuz yüz sayfa.  Bunları topladığınız zaman on bir bin sayfa ediyor.  Allah aşkına soruyorum size.  Bu kitaplar iki senede yazılabilir mi?  Yazılabilir mi?  Bunların bir geçmişi olması gerekmez mi? Dolayısıyla ee “Haydar Hoca yeni bunları düşünüyor” diyerek rey avcılığına çıktığımı ihsas edenler kadar bedbaht insanlar yoktur sevgili arkadaşlarım.  Ben inandığım için bu yolda varım, ben inandığım için.  Sonra düşünebiliyor musunuz?  Altmış milyon Sünni’nin karşısına çıkacaksın, asırlar boyu ezilen bir cemaati tutup ayağa kaldıracaksın.  Allah bu iradeyi sana verdiyse gözün kör olmayacak. 
Sevgili kardeşlerim, bakınız biz imanımızdan dolayı buradayız.  Öyle kendinin bu yolda olduğunu iddia edenler; çıkalım hodri meydan, o neslini ortaya koysun, ben neslimi ortaya koyayım. Bize “Şâmîler” denir aptal oğlu aptal! Benim neslim İmam Ali’dendir, terbiyesiz seni! Sen kim oluyorsun lan? Sevgili kardeşlerim bunu söylemem gerekiyordu, kusura bakmayın.  Çünkü parazit yapan bağırsak gurultuları, sağda solda zırlamaya başladı gerekli cevabı almazlarsa halk arasında fitneye vesile olurlar.  Şimdi ben “hodri meydan” diyorum onlara gelsinler milletin huzurunda hem nefislerini, hem nefsimizi, hem şecerelerini, hem şeceremizi, hem ilimlerini, hem ilmimizi tartışalım.  Hodri meydan.  Bundan sonra artık bu fitneye son vereceksiniz.  Beni de konuşturmayacaksınız.  Söz veriyor musunuz?  Evet, buna “Alevi sözü” denir. Bundan asla dönülmez.  


Ehl-i Beyt Tertemizdir

Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah “ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt’ ten her türlü pisliği gidermek bizi tertemiz yapmak ister.” (Ahzâb sûresi, 33)  
Temiz değil, tertemiz yapmak ister.  Ehl-i Beyt tertemizdir.  Yani Hazreti Hasan çok ama çok temiz.  Hazreti Hüseyin çok temiz.  İmam Ali çok temiz.  Allah'ın sevgili kızı, Muhammed'inin sevgili kızı çok çok ama temiz.  E tabi kâinatın fahri ebedisi çok çok ama çok temiz.  Bunlar da kusur aranmaz.  Bunlar da kusur aranmaz.  Kim bunlar da kusur ararsa aynaya bakıp kendini görür.  Bunu hiç unutmayın.  Bunlar da kusur arayıp “ben şunu buldum” diyen varsa o aynada kendini seyrediyor.  Bunlar da niye o efendim kusur aranmaz?  Allah bunlara “temiz” dedi.  Allah'ın “temiz” dediğine, sen nasıl olur da hata bulabilirsin?  Eğer orada bir “hata var” diyorsan isyandasın, küfürdesin. 

İngilizler Tarafından Müslümanlığa Yön Vermek İçin Mezhep ve Tarikatlar Kuruldu

Şimdi sevgili kardeşlerim batı dünyası haçlı seferleriyle bilhassa Müslüman Türkleri İslam dünyasını mağlup edemeyeceğini gördükten sonra İslam’ın içini boşaltmaya bizzat Müslümanlığa yön vermeye, Müslümanlık kimliğini tarif etmeye başladılar.  Bu olay 1800'lü yıllarda mezhep kurmakla İngilizler tarafından başlatıldı.  Ondan evvel de tarikat kurmakla başlattılar. Yani Müslümanları mağlup edemediler.  Ama İslam'ın içeriğini değiştirerek bugün olduğu gibi ne ılımlı İslam ne diyalogcu din vesaire gibi o gün de İslami mezheplerin içini değiştirerek kendi düşüncelerinde bir mezhep ortaya koydular.  Bu mezhep her ne kadar kurucusunun adı “Vehhab” ise “Abdülvehhab” ise bunu kuranlar İngiliz Sömürge Bakanlığı’dır.  İngiliz Sömürge Bakanlığı'nın talimatları İslam akaidi gibi İslam dünyasında tanıtıldı. Şimdi bu akaitten olacak ki bunlar gelirler kabirlerin ziyaretini yasak ederler, kabirleri yok ederler, yakarlar vesaire.  Beytullah'a gidersiniz aa “Beytullah'ı öpmek yasaktır.”  Cenâb-ı Peygamber Efendimiz ‘in ziyaretine gidersiniz, orada Cenâb-ı Peygamber Efendimiz'e dönüp selam veremezsiniz.  Size, siz putperest misiniz?  Ya hani “Peygamber ölmemiştir, şehitler ölmemiştir” ayetini okuduğun zaman da dönüp arkasına kaçar. (Bakara Suresi, 154. Ayet)   
Yani İslam'ı bilen insanlar da değil.  İşte o gün “mezhep” adı altında bir uyduruk yolla İslam’ın içine girdiler.  Ondan önce de “tarikat” adı altındaki yolla yine İngilizler İslam'ın içine girdiler.  Şimdi bizim asıl mücadelemiz serhat boylarında değil ya, kalemle, sözle oluyor.  Adam batılına yani İngiliz'in fikrine, İngiliz’in efendime söyleyeyim kültürüne, İngiliz’in maneviyatına İslam adına sahip çıkıyor. Ben ismini söylemeyeyim.  Efendim Cenâb-ı Peygamber Efendimiz kalbinde ne varsa onu Ebu Bekir Efendimiz ‘in kalbine döktü.  Seni gidi cahil herif! Sen kimsin yahu?  Hz. Ebu Bekir Sıddık Efendimiz büyük bir zat.  Âmenna ve Saddaknâ, başımızın tacı, ayrı konu.  Ama o maneviyatta görevli bir insan değildir. Bu rütbenin makamının sahibi, sahibüzzaman velayetin başı İmam-ı Aliyyül Murtaza Efendimiz'dir.  


İmam-ı Ali’nin Velayetini ve Hilafetini Peygamber Efendimiz İlan Etmiştir

Allah'ın sevgilisi, sevgili arkadaşlar, veda haccından zaten bir defa haccetmiştir.  Dönerken “Gadîr-i Hum” denilen yere geldiğinde Maide suresinin 67. Ayeti kerimesi iniyor. “Habibim eğer sana indirileni tebliğ etmezsen vazifeni yapmamış olursun” (Maide Suresi, 67. Ayet). Peki peygambere bildirilen, emredilen ne? “İmam-ı Ali’nin velayetini ve hilafetini ilan etmektir.”  Allah'ın sevgilisi sahabesini Gadîr-i Hum'da topladı.  Hazreti Ali'nin şimdi bakınız Hazreti Ali'nin mübarek kolunu tuttu ve de İmam-ı Ali'yi sahabesine tanıttı.  “Bu Ali'dir” dedi “Ali.” “Ali benim kardeşimdir ve halifemdir.  Benden sonra sizin imamınız olan odur.”  Sevgili kardeşlerim tabi bu bir yerde değil Gadîr-i Hum'da birçok yerde Allah'ın sevgilisi bu hususun altını çizdi.  “Allah Resulü halifesi odur, müminlerin emiri odur, Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur.”  Yani irşad ve ikaza tek memur sahabe içinde İmam Ali Kerremallahü vechedir.  Anlaşıldı mı?  
Orası senin babanın çiftliği değil istediğine dağıtacaksın.  Manyak ruh hastası.  Taharet almasını bilmiyorsun İslam hakkında kanaat sahibi, fikir sahibi oluyorsun.  Hadi oradan be terbiyesiz.  “Ey insanlar bu Ali'dir. O benim kardeşimdir.  Vasim ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir.”  “Kim?” “İmam Ali.”  “Kim diyor?” “Allah'ın sevgilisi.”  “Ey insanlar ben hilafet emirini kıyamet gününe kadar, imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.”  Yani sadece Allah Resulü İmam-ı Ali'yi tayin etmiyor.  Ondan sonra da kendi nesline yani “12 imama ben verdim” diyor.  Bitti.  Sen kimsin be?  Terbiyesiz seni.  Şimdi arkadaşlar Ali Allah tarafından Allah'ın sevgilisi buyuruyor.  “Ali Allah tarafından tayin edilen imamdır.”  Bitmiştir.  Allah tarafından.  Yani Haydar Hoca söylemedi. Ahmet, Mehmet söylemedi.  “Kim söyledi?”  “Allah söyledi.  Allah tarafından tayin edildi” dedi.  Kim diyor?  Allah'ın sevgilisi Hazreti Muhammed Aleyhisselam.  Anlaştık mı?  “Benden sonra Ali Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.”  Bitmiştir.  
Kimin hakkı?  Ehl-i Beyt’in hakkı.  Ehl-i Beyt’in yolundan gelen Cenâb-ı Peygamber Efendimiz ‘in torunlarının hakkı.  İmam-ı Zeynel Abidin'in hakkı, Muhammed Bakır'ın hakkı, İmam-ı Cafer-i Sadık'ın hakkı, İmam-ı Taki'nin hakkı, İmam-ı Naki'nin hakkı, Hasan-ül Askeri’n hakkı, Muhammed Mehdi'nin hakkı.  Oğlum sen kimsin?  Nereden çıktın be?  Buna “seçilmişlik” denir arkadaşlar. Allah bunları seçti.  Kabul edersin İslam dairesine girersin.  Etmesin buz gibi gâvur olursun.  Ama sakallı gâvur olursun, cübbeli gavur olursun, şalvarlı gavur olursun.  Gavur oğlu gavur olursun.  Olay bu.  Serseri manyak!  Sen kimsin lan?  
Bir tanesi ben tanırım onu, iyi de tanırım.  Efendim “Alevilere keşke daha fazla katledilsin.”  Ba ba ba ba…  “Osmanlı hanedanı çocuklarını öldürdü.”  “E canım iyi etmiş.”  Ulan babanın çiftliği mi bu insanlık?  İstediğini öldürecek, istediğini yok edeceksin.  “Bir insanı kasten öldüren ebediyen cehennemliktir.” (Nisa Suresi, 93. Ayet) Bu sana farklı bana farklı değil.  Padişah için ayrı, vezir için ayrı, halkı için ayrı değil; herkes için ceza müsavidir.  Allah'ın hükmü herkese eşittir.  Seni gibi cahil ahmak.  Sen “kardeşini öldürdü” dediler de ben inanmadım.  Ulan sen daha kötüsünü yaparsın be.  “Bir karış toprak yüzünden komşunu öldürdü” dediler de “hayır” diye seni korudum. Hiçbir bok değilsin be.  Bundan sonra bu konularda konuşursa ona hodri meydan.  Elimde o kadar deliller var ki inşallah konuşmaz.  
Efendim yok yüreklidir oradan, yüreklidir orasını bilirim de.  İnşallah adalet duygusu öne çıkar da bu yanlış batıldan vazgeçer.  Ümmeti tefrikadan kurtarır.  


Şiilik, Takva ve Zühd Sahibi Sahabenin Yoludur

Sevgili kardeşlerim, ee “Şiilik batılmış” yani “Alevilik batılmış.”  Şu cahillere bakın.  İyi ki askerliğimi yaptım.  
Arkadaşlar ilk Şii’leri size okuyorum.  Şii kim biliyor musun?  Kur'an'ın tarifiyle “Ali'nin tarafı olandır.”  Şii bu.  Ali tarafı olana “şia” denir.  Ehl-i Sünnet kim?  Şimdi burada bir sürü hoca var salonda.  Soruyorum Ehl-i Sünnet hakkında bana bir tane ayet gösterin, bir tek ayet. Ben Ehl-i Sünnet ‘im.  Yok, bir tane hadis söyleyin.  Bir tane hadiste yok. Kur’an Ehl-i Beyt'i anlatır, Kur’an Ehl-i Beyt'e davet eder.  Allah'ın sevgilisi örnek olarak onları gösterir. Ehl-i Beyt canlı Kur’an’dır.  Kurtuluş o gemiye binmektedir. Orada yoksan Allah muhafaza etsin, dininde yok olur. 
“Ama hocam tarih bu senin dediğin gibi değil.”  Ben tarihi yeniden yazıyorum. Neden biliyor musunuz?  Çünkü ben İmam Mehdi'yi hazırlarken baktım ki İmam Mehdi gaipteymiş, ölmemiş. Yani Hz. İsa Cenâb-ı Hakk'ın indinde, Hz. Mehdi aramızda. Belki de bugün buradadır. He vallahi. O bizi tanıyor, biz onu tanımıyoruz.  Şimdi ben onun için İmam Mehdi'ye sahip çıkacağım ki, yarın o da bana sahip çıksın Allah’ın huzurunda. Asırlar boyu deme bir Molla Kasım beklenirdi, o da Akçaabat’tan çıktı, ne yapalım. 
Sevgili kardeşlerim peki ilk Şiiler kimler? Yani İmam Ali tarafı. Selman-ı Farisi, buraya gelmişken bir şey izah edeceğim. Adam silsile yazmış. Şimdi her tarikte mürşidin kendinden evvel, onu yetiştiren bir mürşidi, ondan evvel onun mürşidi... Buna “silsile” denir. Yani bir zat kendi yerine bir zatı bırakır, irşad ehli bırakır. Bu silsileyle beraber Peygamber’e kadar gider. Şimdi bunlar da bakınız çok enteresan ama bunlar da silsilelerinde Hazreti Ebubekir'in varisi, manevî varisi Selman-ı Farisi diye yazıyorlar. İnanın, vallahi de billahi çok araştırdım. Hazreti Selman, Hazreti Ebubekir'in hilafetine biat etmemiş adam. Yani ona biat etmediği hâlde, ona sığınıyorlar "bizi kurtar" diye. O diyor, "Ebubekir'in varisidir." Öyle bir şey yok. Hazreti Selman-ı Farisi ilk Şiilerdendir, İmam Ali'nin tarafında olanlardandır. Daha Ebu Zer Gıfârî... Bu saydıklarım sahabenin doruk noktasında takva ehli insanlar. Zühd ve takvada en ileride. Daha Mikdad bin Esved, daha Ammar bin Yasir... Allah şefaatlerinden ayırmasın. Daha Halid bin Said, As bin Büreyde Eslemi, Ubey bin Kab, Huzeyme bin Sabit, Ebu Hayseme bin Tayhan, Sehl bin Huneyf, Osman bin Huneyf, Ebu Eyyûb el-Ensari. İstanbul'da metfun. İmam Ali aşığıdır Hazreti Eyyûb el-Ensari. Hazreti Eyyûb’e gittiğiniz zaman İmam Ali’yi önünüze koyun. Yeminle konuşuyorum, Hazreti Eyyûb Aleyhisselâm’ın kokusunu alırsınız. Ama girmesini bileceksiniz ha. Anlaştık mı? Evet, Cebbâr bin Abdullah, Câbir bin Abdullah, Huzeyfe’tü’l-Yemân, Sa’d bin Ubâde, Kays bin Sâid, Abdullah bin Abbas, Zeyd bin Erkam… Bunlar ilk Şiiler, yani ilk Alevîler. Adam diyor bana ki “Haydar Hoca sende Alevi oldun.” Ulan keşke olabilsem oğlum! Manyak seni. 

Rusya, Millî Ekonomi Modeli Sayesinde Dünya Lideri Konumuna Geldi

Sevgili arkadaşlar tarihte çok siyasi oyunlar yapıldı. Bu siyasi oyunlara maalesef ümmeti Muhammed’i kurban seçtiler. Ve Türkiye bu sebepten olacak ki koskocaman bir imparatorluğu bir anda elinden çıkardı ve kaybetti. Osmanlı 1299’ da öyle değil mi? Yanlış konuşmuyorum. 1299’da kuruldu. Silsileye bakın, bir tane hükümdar katil değil. Ya kardeşini ya çocuğunu yahut da akrabalarını maalesef öldürerek katil olmuşlardır. Adalet, seni kurban kestim, adalete. Seninle hesaplaşacağım! Sen kimsin ya? 
Sevgili kardeşlerim, bu konuya ileride gelirse gireriz ama bugün Türkiye'nin çok ciddi meselesi var, değil mi? Neymiş o mesele? Diyarbakır'da artık saltanatlar paylaşılıyor. Yirmi yıl evvel biz dedik: “Türkiye kurtlar masasına kondu, taksim ediliyor.” O günün şartlarında “Yahu bu adam rüya görüyor, bu rüyanın tabiri bu değildir” diyenler, şimdi hakikaten “Haydar Hoca'nın gördüğü rüya sahihmiş” demeye başladılar. Barzani kimdir sevgili arkadaşlar? Yahudi asıllı Müslüman Türk milletine en ciddi derecede düşman olan bir ailenin temsilcisinden başka bir şey değil. Babası, kendisi... Bunlar bilhassa Türkler tarafından çok iyi bilinir ve tanınır. Sayın başbakanım oraya gitti. Sağ olsun! Ah, onlara verdiği itibarın yüzde birini bize verse, neler elimize geçmez. Onların dediklerini yüzde birini bizden dinleseler, neler kazanmaz. Yani hem onlar kazanır hem biz kazanırız. Beni Rusya dinledi sevgili arkadaşlar, beni Türk dünyası dinledi, beni bugün Hindistan dinliyor, Çin dinliyor, Güney Afrika dinliyor. Ama gel gör ki bu AKP’ye oy verenle, AKP iktidarı dinlemiyor. Ve onun içinde bu milleti inim inim inletiyorlar. Yalanla dolanla öyle bir inletiyorlar ki. Şimdi bunlara bir tokat, bir sille indirmeye var mısınız?  Var mısınız?  
Sevgili kardeşlerim, bakınız bizim Rusya, Millî Ekonomi Model’ini şu anda meclisine getirerek, her gün bir maddesini kanunlaştırıyor. Benim modeli. Ve altından çıkamadıkları konuları halledebilmek, anlayabilmek için iktisat danışmanlarını Sayın Putin’in, Jirinovski’nin iktisat danışmanları zaman zaman bendenize geliyor, soruyorlar. Ben de onlara önünü açmak için bilgi veriyorum. “Şöyle yapın, böyle yapın...”
2005 yılında dip noktada olan Rusya, 2013 yılında bugün dünyada ne olarak tanıtılıyor biliyor musunuz? “Dünya lideri, bir numarası” diye tanıtılıyor. Onu o noktaya kim taşıdı? Kim taşıdı? Millî Ekonomi Modeli taşıdı sevgili arkadaşlar. Aa bunu derken sevgili arkadaşlar, bunu derken... Arkadaş yani Rus bilim adamları, siyasetçileri bunu gizlemiyor: Hocam, bizim size ihtiyacımız var. Beraber olmamız lazımdır.” Burada şahitlerim var. Şahit misiniz?  Arkadaşlar Rus meclisinde bunu bana söyledi. “Size hocam ihtiyacımız var.” Bir defa, iki defa değil. Onun için iki bilim adamı devamlı benimle irtibat halindedir. Bir, Milli Ekonomi Modeli kuruluşunun derneğinin ikinci başkanı Lisiçkin, ikincisi Victor Minin. Victor bir zamanlar Sayın Putin’in danışmanıydı. Şu anda iktisat danışmanı mecliste, yani Rusya meclisinde. Lisiçkin de Jirinovski’nin iktisat başdanışmanı aynı zamanda Rusya'da Rus iktisat komisyonunun baş temsilcisi. 
Jirinovski için diyorlar ki “bu Türk düşmanıdır.” Öyle biz öyle dendi. Gittik baktık. Sohbet ettim. Ne söyledi en sonunda?  “Ne mutlu Türk'üm diyene.”  


Türk Kelimesi Hacı Bektaşi Veli'ye Aittir

Sevgili kardeşlerim burada bu “Ne mutlu Türk'üm diyene”yi açmamız lazım.  Bizim bazı aklı evveller kültürü bilgisi kıt olanlar “Türk” kelimesini etnik bir kavram olarak kabul edip geçiştiriyorlar. Ve milletimizi özünden, aslından, maneviyatından koparmak istiyorlar. “Türk” kelimesi Hacı Bektaşi Veli'ye aittir. Anadolu yaylasına 1230’lu yıllarda geldikten sonra önce onu Türkmenler karşılıyor.  Türkmenler, Yörükler, Yörük Türkleri. 
Sevgili arkadaşlar bunu anlatacağım ve göreceksiniz ki Anadolu'nun sahibi bu Yörük Türkleri bugün Dokuzköy'ün sahibi Dokuzköy'den kovuluyor.  Kim sayesinde? İngiliz mezhebi İngiliz'in kurdurduğu tarikatlar sayesinde. Yanlış anlamayın. 


İngiliz Tarikatının Besledikleri, Bizi Türklüğün Kökeninden Koparmaya Çalışıyor

Evet sevgili arkadaşlar ha bunlar İngiliz tarikatının besledikleri bizi şimdi Türklüğün kökeninden, maneviyatından, kültüründen koparmaya çalışıyorlar ama havalarını alırlar. Niye?  Anadolu'ya geldiği zaman Hacı Bektaş, Allah şefaatinden ayırmasın. Peki, Hacı Bektaş nereden geldi? Horasan'dan.  Horasan'la Anadolu arasında kaç bin kilometre var? En az altı bin kilometre yol var. Yani uçakla gittiğiniz zaman bugün dört saatte, beş saatte gideceğiniz bir yer Horasan.  Hacı Bektaş oraya nereden geldi, nesli? Musa Kazım Hazretleri’nin soyundandır. Yani peygamberimizin torunlarından, Hazreti Hüseyin'in evlatlarından, Musa Kazım’ın işte soyundan geliyor. Ta Kerbela'dan şehit olduktan sonra Hazreti Hüseyin oradan dünyaya yayılıyorlar.  Özellikle de Türk bölgesine Maveraünnehir, Horasan. Oraya gelip yerleşiyorlar. Ahmet Yesevi, Allah şefaatinden ayırmasın. O da İmam-ı Ali'nin bir oğlu Muhammed tarafından eğitiliyor, yetiştiriliyor. Ve onun yetiştirdiği Ahmet Yesevi Hazretleri, Hacı Bektaş'ı ana şeyde Horasan'da mürşid-i kâmil seviyesinde nefsini tezkiye ederek irşad ehli yapıyor.  Anadolu'ya gönderiyor. İşte altı bin kilometre. Arkadaşlar uçak yok, tren yok, otobüs yok. Ne var? At var, deve var, merkep var, bir de tabanvay var.  
Sevgili arkadaşlar Anadolu'ya geldikten sonra kim karşıladı Hacı Bektaş'ı? Türkmenler karşıladı. Hacı Bektaş’ın annesi Türkmen'dir. Babası Hazreti Musa Kazım’ın torunlarındandır. Orada Türkmenler öyle ki Müslüman olmamışlar. Yüzde bir, yüzde iki Müslüman nüfus, aralarına giriyor Hacı Bektaş bunları irşad ediyor, ikaz ediyor, Müslüman ediyor, İslam'ı tebliğ ediyor. Ve bu Türkmenlerden bir irşad ordusu kuruyor, Anadolu Yaylası'na bunları gönderiyor. Bunlar Anadolu Yaylası'nda Süryani, Keldani, Rum'u, Ermeni’yi, Laz’ı, Kürt’ü, Çerkez'i, Arap'ı, Boşnak'ı hatırınıza ne geliyor?  Bunların hemen hemen tamamını Müslüman ediyorlar. Bu arkadaşlar bakınız Atatürk halkçıydı değil mi? İşte Süryani halktır, Keldani halktır, Laz halktır, Kürt halktır, Çerkez halktır.  Bunların Müslüman kimliği altında toplanmasının adına “Müslüman Türk milleti” denmiştir. Anlaşıldı mı? O bir millettir millet. Kabile değildir, halk değildir; millettir Türk milleti. Hacı Bektaş'tan bu tarafa yoğrula yoğrula yoğrula bir bilek bir yürek olmuş bu milleti şimdi bunlar, sevgili arkadaşla “açılım” adı altında ayırarak maalesef paramparça etmeye çalışıyorlar. Var mısınız bunların planlarını boşa çıkarmaya, başlarına çalmaya var mısınız?  
Sevgili kardeşlerim onun için çok iyi dikkat edelim. Bizim Kürt’ümüz de Türk’tür. Lazımız da Türk’tür. Boşnak’ımız da Türk’tür. Arap’ımız da Türk’tür. Yani bunlar aslında “Türk” kelimesi İslam'ın yerine oturtulmuş bir kelimedir. Türk eşittir İslam. Batı'ya gidin, he vallahi. Batı'ya gidin bir insan Müslüman oldu mu “Türk” derler. “Bu Türk oldu.” E benim eşek oğlum, aptal oğlum, ahmak oğlum.  Mademki Müslüman Türk’tür niçin sen “ayrışım” adı altında bu milleti dininden, özünden, kültüründen koparmaya çalışıyorsun?  Barzani’yle yaptığın toplantıların temelinde olan bu fitne tohumunu millete atmaktır. Ama yeminle konuşuyorum, vallahi de billahi de Molla Kasım'ın işi değil bu. Bu bir Allah eri gelecek. Sana öyle bir sille atacak ki sana ben sekiz ay oldu herhalde. Oldu mu? Dedim ki “senin kaderin Hüseyin bin Ali'nin kaderi gibi olacak. Osmanlı'nın içindeki adam fitne çıkartan adam gibi, İngiliz’in emrine giren adam gibi kaderin olacak.” Yazıklar olsun, hiç ders almadın sen ya.  Hiç ders almadın. Ne tarih bilirsin, ne geçmişini bilirsin, ne maneviyat. Lütfen kendine gel. Kendine gel. Kendine gel ki bize lazım olasın. Kara gözlüsün ama zaafların var. O zaafların seni mahvediyor. Kendine gel. Kendine geldiğin zaman yeminle konuşuyorum hasretle beklediğin makama da kavuşacaksın, üne de kavuşacaksın, kimliğe de kavuşacaksın. Bu yolla gidersen her şeyini kaybedeceksin. Bu silleyi millet en kısa zamanda sana indirecek. Kendine gel.  Gel ki adam olasın. Var mısınız buna bu dersi vermeye? Var mısınız? 


Beni Dinlemediniz, Arkasında Amerika Olan Adamlara Oyunuzu Verdiniz

Şimdi lütfen biraz da bu tarım kesimine temas edelim. Ben 2002’de çıktım Anadolu'ya dedim ki “kardeşlerim bu arkadaşlar bu işi bilmezler. Lütfen bunlara oyunuzu vermeyin.” Hem de ne yaptım biliyor musunuz arkadaşlar?  Noterden benim vaatlerimin altına imza attım.  Bu ne demektir? “Ey millet ben şunları, şunları, şunları yapacağım. Ben eğer bunları yapmazsam iki türlü hakkın oluyor. Bir, bana tazminat davası açarsın. İki, ceza davası açarsın. ‘Bizi kandırdı, bize şunları, şunları yapacağım’ dedi ‘ve oyumuzu verdik. Hiçbirini yapmadı.’ Onun için şahsen ben ondan, işte Haydar Hoca'dan ne istiyorum? Oy verdim. Benim oyunumun karşılığı yirmi bin Türk lirasıdır istiyorum.”  Rahatlıkla alabilir. Burada çok muhterem hocam, anayasa profesörü Ünal Bey var. Hocam doğru mu yanlış mı? Bak doğru. Anayasa profesörü sıradan bir adam değil. Başsavcı burada. Doğru mu efendim? Tamam, hepsi doğru. Yani bana bir tazminat davası açarlar. O tazminat davasıyla bizi mahkûm ederler. Yetmedi bu davadan sonra “bize sahtekârlık yaptı. Verdiği sözde durmadı” ceza davası. Ceza davası da bir yılla üç yıl arasında cezası var.  Hâkimin insafı varsa bize bir yıl verir, yoksa üç yıl verir. Kaldı ki bu kadar milletin bize açacağı davada biz ebediyen mahkûmiyetten kurtaramayız. Ben bu kadar riski gözüme alıyorum. 
İşte o taahhütname burada sevgili arkadaşlar. Ve siz bana rey vermiyorsunuz. Bakınız şimdi ben sizinle ben o zaman dedim size ki “ben size yalvarmıyorum. Size hizmete geliyorum.” Beni dinlemediniz.  Arkasında Amerika olan adamları gittiniz, oyunuzu verdiniz. Ula benim arkamda Allah var.  Allah'ı dinlemediniz, Amerika'yı dinlediniz.  Niçin bunu söylüyorum? Konuştuğumuz zaman “ya hoca senin Allah'tan başka kimin var?” Doğrudur. Benim Allah’tan başka da kimsem yok.  Sevgili arkadaşlar dedik, gittiler sanki ben onlara “yahu gidin bu adamlara rey verin” dedim. Aa yüzde elli mi, yüzde altmış mı ne oy verdiler? Bir de davulla zurnayla bayram etmeye başladılar mı? Biz herhangi bir köye gidiyoruz. Davulla zurnalar sanki AK Partisi geliyor diye beni karşılıyorlar.  Nispet olsun diye. Dedik neyse sevgili arkadaşlar birinci seçim böyle geçti.  Yine gittim. Dedim ki “bu millet bizim evladımız. Bunlar bizim kardeşimiz. Bunlar bizim dostumuz. Yanıldılar, anlatalım.” Dinlediler beni, gittiler, bu sefer yüzde altmış verdiler. Yok, şimdi hiçbir şey vermeyecekler. 

“Çiftçi Yetiştirdiği Ürünlere Piyasa bulamayacak, Pazar bulamayacak” Dedim

Niye biliyor musun? Sevgili arkadaşlar,  o zaman şunu anlattım. Dedim ki “kardeşlerim öyle bir hale kalacaksınız ki yetiştirdiğiniz ürünleri on kuruşa mal edeceksiniz, altı kuruşa satacaksınız. Piyasa bulamayacaksınız, pazar bulamayacaksınız.” Gene bana bıyık altı güldüler. Sonunda öyle oldu ki karpuzları sokağa döktüler. Kavunları sokağa döktüler. Üzümü dereye döktüler. Bu hale geldi. Tütün yasağı geldi, şeker yasağı geldi, pamuk öyle değil mi? Tahdit kanunları çıktı.  Şimdi millet öyle de borçlandı ki kredi kooperatiflerinden aldığı borçlar, ödeyemiyor. Dediler bana ki “hocam gene sen himmet edeceksin, el tutacaksın.” Ula oğlum bu kadar milletin yerini ben nasıl alayım? İnanır mısınız arkadaşlar? Bir dönüm toprak bin metrekare yer bugün Anadolu'da beş yüz Türk lirasına satılıyor. Yazık günah değil mi?  
Kıbrıs'ı da aynı oyuna getirdiler. “Annan planı” diye gâvurun projesini orada “evet” ettirdiler. Var yok ki Kıbrıs kabul etmedi Rum kesimi de şimdi Kıbrıs elimizde. Şimdi Kıbrıs kuşatıldı. Merak etmeyin Kıbrıs'ı da kurtaracağım.  Kıbrıs'ın tek kurtuluş yolu var. Bağımsızlığının ilan edilmesidir. Onun bağımsızlığını biz ilan edeceğiz iktidarımız döneminde ve mamullerini bütün dünyaya ben ihraç edeceğim. Geldi Kıbrıs'ta Tarım Birliği Başkanı, “Hocam biz sizden iktisat kongresi istiyoruz.” “Peki” dedim “derdiniz de anlatın bana.” Dinledim onu. Baktım ki bunların pazar problemi var. Dedim “benim kongreyle sizin bir ilginiz yok. Yani siz üretimde bir derdiniz yok. Pazarlamada… Pazarlama işi siyasi bir güç güç istiyor. E benim o gücüm yok.” “Ama” dedim “ben Rusya’da iktisatçılar bana geliyor. Onlara bir rica edeyim. Bakalım size bir pazar bulabilirler mi?” Lisiçkin geldi efendim İstanbul’da takriben iki buçuk üç saat bir sohbet ettik, konuştuk. Dedim ya “bu ciddi bir hayırdır, lütfen.”  “Ben” dedi “bir araştırma yapayım” dedi. Bir ay sonra döndü. Dedi “Kıbrıs’ın mamullerini Rusya'ya alacağız.”  Şimdi Türkiye'de hiçbir gazete bunu verdi mi? Hiçbir televizyon bu haberi verdi mi? Allah bunların gözünü kör… Siz bilirsiniz. “Açsın” diyelim de hakikati görsünler. Sevgili arkadaşlar Lisiçkin Kıbrıs'ta “biz” dedi “narenciyesini, şusunu, busunu alacağız.” “İthal edeceğiz, alacağız.” Söz verdi nerede?  Kıbrıs'ta. Kim? Devlet adına iktisat komisyonu başkanı Sayın Vladimir Lisiçkin. 
Kardeşlerim ben Türkiye’ye döndüğümde iktisatçı Ruşen Guliyev çok samimi dostum.  Bir zaman İngiltere'de çalıştı, bir zamanlar Moskova Üniversitesi’nde çalıştı. Hakikaten dünyanın sayılı iktisatçılarından biri. Haber gönderdim ona. Dedim ki “ya bu Lisiçkin ile ben Rusça bilmiyorum. Konuşsun. Ben Türkiye’nin mamullerini de ihraç etmek istiyorum. Bizim vatandaşımız dereye, tepeye, yollara, denizlere, derelere döküyor mamullerini. Onlara satalım, onlara ihraç ederim. Bize bir bütçe tahsis etsinler.”  Haber gönderdi bana. “Ruşen hocam iyi bilsin” dedi. “Bir milyar dolarlık Türk köylüsünün mamullerini alacaklar.” Dedim “yetmez.” “En az iki milyar dolar.” Yani dört milyar Türk liralık Türk köylüsünün mamulünü ben alıp ihraç edeceğim. Var mısınız buna? Var mısınız? Bu adamlar bir şey bilmez kardeşlerim. Ben meclisin dışında bunları yapıyorum. Meclisin içine gireyim, başbakan olayım, ne yapmam ki Allah aşkına? Lütfen kendimize gelelim. Kendimize gelelim. Bu işi ben biliyorum ya. Ben bu işi çok iyi biliyorum. 

Gayri Safi Milli Hasılamızın Karşılığında Paramızı Basamıyoruz 

Sevgili kardeşlerim yıllardan beri Türk milletine maalesef oyun yapıyorlar. Şimdi bak benim cebimde para var. Şunun adı nedir? Yüz lira. Şunun adı nedir? Yirmi lira. Bu paralar kime ait biliyor musunuz? Türk lirası yazıyor ama kime ait bunlar? Haberiniz var mı?  Hazinede parası olan millete ait. Hazinede kimin parası var? Amerika'nın parası var, Almanya'nın parası var vesaire. Biz gayri safi milli hasılamızın karşılığında paramızı basamıyoruz. Yani gayri safi milli hâsıla devletlerin bir yıllık karının neyse artık şu anda Türkiye iki katrilyon Türk lirasına yaklaştı. Gayri yani yıllık karı, bu kardan en azından yedi yüz milyar Türk lirası emisyonunu genişletip devreye koyması gerekiyor. Yani parasını basması gerekiyor. Yedi kuruşunu basamıyor. Sen esirsin, esirsin sen. Bağımsızlığını elinden aldılar. Amerika'nın Orta Doğu’daki karadulusun. Başka bir şey değilsin. Ne diyor?  “Yat”, yatıyorsun. “Kalk”, kalkıyorsun. Buna “son” demeye var mısınız? Kendi paranı bile piyasanda gezdiremeyen sen, “benim ekonomim iyi.” Kimi kandırıyorsun ya? Hadi senin ekonomi iyi. Yedi lira, sekiz lira zam yapılır mı be Allah'tan korkmaz seni. Hadi yapsana sekiz yüz lira zam, bin lira zam. Yapsana göreyim seni.  Yapamazsın. Bu işi sen zaten hiç bilmezsin. Anlamazsın ki yapacaksın. Sevgili kardeşlerim ben nasıl yapacağım? Ben yaparım.  İki katrilyon Türkiye'nin gayri safi milli hasılası olduğunu farz edersek, buna mukabil en az bunun üçte birini emisyonumuzu genişlettirip piyasa sürme hakkımız var. İki katrilyonun üçte biri ne eder? Üç yedinin yirmi bir, yedi yüz milyar yedi yüz milyar aşağı yukarı. Ama biz istersek bunu bir katrilyon olarak da basabiliriz. Çünkü senelerden beri hakkımızı kullanmadık. 
Sevgili arkadaşlar bir katrilyon Türk lirasını Haydar Hoca devreye koyarsa, emisyonu genişletip piyasaya sürerse annelerime 1000 Türk lirası maaş verebilir mi, veremez mi? Size beş 500 lira maaş verebilir mi, veremez mi? Sağlık hizmetlerinizi görebilir mi, göremez mi? Eğitim hizmetlerinizi görebilir mi, göremez mi? Tarım mamullerini sigortalı yapabilir mi, yapamaz mı? Çiftçimi sigortalı yapabilir mi, yapamaz mı? Yahu “ben Türkiye’yi yalancı cenneti yapacağım.” Niye bana inanmıyorsunuz? Allah aşkına. 


Siz Sahip Çıkarsanız, Ben Bu Milleti Dünya Devleti Yaparım

Bir hatıra geldi hatırıma. Gavreles iktisatçı, profesör arkadaş. Dedi bana ki benim böyle burnundan kıl aldırmaz. “Yahu” dedi “sen hangi üniversitede okudun ki böyle bir tez yazdın?” Ben iddialıyım. Benim tezim gibi dünyada yoktur.  Yazacak olan babayiğit de olmaz. Bir Haydar Hoca olacak, iddialıyım ben.  Benlikten de Allah'a sığınırım. Sevgili arkadaşlar neyse dedim ben ki “ben işte halk için de öğrendim bu işi.” Gerçekten de bir üniversitede bu konuyu okuyup böyle bir hazırlığım yok ama ticaretin içinde çocukluk yaşımdan itibaren ticaret yaptık oradan itibaren düşünce birikimlerimi biriktirdim, biriktirdim yeni kurallar kendime göre tespit ettim. Bunu anlattım ona. “Yok” dedi “o benim dedi kafama girmez.” Ahmet Kaşemoğlu, profesör doktor. Gavreles'in doktora talebesi.  Azeri bir arkadaş. “Hocam boş ver” dedi “ya İslam'dan, Mevlana’dan tasavvuftan bahset de böyle ki bunu” dedi “Müslüman ederiz.”  “İyi dedim.” Şimdi bazıları gider bak şimdi pardon tasavvuf kongresine Hristiyan adamları getiriyorlar. Ben de getiriyorum ama Müslüman ederek onları getiriyorum. Aramızdaki fark bu. İmam-ı Ali’ci yaparak getiriyorum. He vallahi. 
Sevgili arkadaşlar tabii biz de “eşyanın yaratılış hikmeti” diye tasavvufta bir konu vardır ki ehli olan arkadaşlar bilir. Çok zor bir konudur. Neredense biz de oradan girdik tasavvufu anlatmaya. “Yahu diyorum” kendi kendime. “E niye buradan girdim ki ben?” Şimdi geriye döneceğim, dönemiyorum. Ama konuştukça açılıyorum, konuştukça açılıyorum. Eşyanın yaratılışını tecelli ilahiyle buluşturup hakikaten Ahmet Bey de herhalde çok güzel tercüme etti ki Kaşemoğlu. “Dur” dedi yirmi dakika filan geçti. “Dur” dedi. “Ne diyor” dedim?  “Anladım” dedi. “Bu ilmi nereden aldığını?”  Dedim “Ahmet” dedim. “Ya biz bunları adam ettik de bizimkileri edemiyoruz.”  Şimdi burada oturan kardeşlerim hemen gideceksiniz. Bak kurtuluş bizdedir, bunu hiç unutmayın. Bu işi ben biliyorum ve siz dünya devleti, dünyanın başında bir millet olmayı istemiyor musunuz? Ben sizi yapmazsam namerdim. Yaparım bunu ya. Kim oluyor onlar? Onlar bize muhtaç sevgili arkadaşlar. Onlar bize muhtaç, bunu hiç unutmayın. Bize muhtaç. Ama siz bana sahip çıkacaksınız. Bana sahip çıkmazsanız benden de hiçbir şey olmaz.  
Arife ana gibi diyeceksiniz. Arife anayı tanıyor musunuz?  Tanıyor musunuz? Dedi ki “oğlum” dedi “Allah senden razı olsun” dedi. “Sen” dedi “bize sahip çıkmadan biz Alevi olduğumuzu dahi söyleyemiyorduk.” Şimdi bana güç veren, kuvvet veren siz olacaksınız. Var mısınız buna? Durun, durun, durun şimdi. İmam Ali'nin tarzıyla bana ikrar veriyor musunuz? Veriyor musunuz?  İkrar verdik ki, Allah razı olsun.  Sevgili arkadaşlar Allah bizi bu davaya, milletin davasına hizmeti nasip eylesin. Bu en büyük şereftir. Cenâb-ı Peygamber Efendimiz'e bir gün bir tanesi geliyor. Diyor ki, “kavminizin efendisi kimdir?”  Affedersiniz, sahabeye soruyor. Sahabe de diyor ki “oradaki insan” diyor. “Seyyidül kavmi hadimühüm.” “Kavmin efendisi kavmine hizmet edendir.”  Allah’ın resulü su dağıtarak kavmine hizmet ediyor. Biz de eğer efendi olmak istiyorsak bu yüce millete hizmetçi olmamız lazım, hizmet etmemiz…  Bizim inancımız bu.  Onun için sizin dualarınıza da ihtiyacımız var, oylarınıza da ihtiyacımız var.  Anlaştık değil mi arkadaşlar?  


Milliyetçi de Halkçı da Atatürkçü de Bağımsız Türkiye Partisi’dir

Şimdi bu seçimde gelin şu Türkiye'yi bu zilletten kurtaralım.  Bu arkadaşları hayli zaman denedik.  İnanın yorulacaksınız.  Bu belediye seçimlerinde şayet bunlara tekrar bir hız verirseniz artık sonraki pişmanlık da para etmez.  “Ama hocam ya bizim Kılıçdaroğlu da piyasaya çıktı” diyor ki “onu devirelim.”  “E kime gidelim?” “Kılıçdaroğlu'na gidelim.” Yahu sen dün geçmiş seçimde Alevi arkadaşlar aday olmak istedi. Ben olayı çok iyi biliyorum.  Nereden? Sayın Baykal Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı bize haber gönderdiler.  Dediler ki “Bağımsız Türkiye Partisi ile ittifak yapalım.” Arkadaşlar bunu bana getirdi.  Dedim “hay hay niçin olmasın?”  Güç birliği yapmamız lazım.  Sevgili arkadaşlar işte maddeleri konuşuyoruz.  Anlaşma masasına gelip imzalar atılacak.  Bir de baktık kaset olayı bir taraftan koptu.  Kısaca o ittifakı bozmak için oyunlar oynandı.  Tabi biz ondan sonra gelen Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı Sayın Kılıçdaroğlu olduğu için dedik “olay budur devam edersek biz varız.”  Yani “siz devam ederseniz biz varız.”  Sayın Kılıçdaroğlu bize tenezzül etmedi. Allah şahit. O zaman kendi vekilleri vallahi billahi RTÜK’te Mehmet Efendi diye rahmetli bir ağabeyimiz vardı.  “O yaptırdığımız kamuoyu yoklamalarına göre en az yüzde kırk oy alacak bu ittifak.  Çünkü İslami kesim seninle ikna edilecek.  Halk kesimi CHP ile ikna edilecek.”  Baktım dediği çok doğru.  Ben zaten bu hesap içinde değilim bir güç yapmamız lazım.  O anayasa referandumdan sonra ben bunu hem Milliyetçi Hareket Partisi’ne hem de Cumhuriyet Halk Partisi'ne teklif olarak gönderdim.  “Beraber olursak yüzde kırk oy alınmıştır.  Ki bu yüzde kırk beşlere çıkar.  AK Partisi devrilir.” Maalesef sözümüzü dinletemedik.  
O gün sevgili arkadaşlar Cumhuriyet Halk Partisi ne söyledi biliyor musunuz?  “Bu koridorlarda Alevi sözcüğünü duymak istemiyorum. Alevi sözcüğünü duyurmak istemiyorum.”  Şimdi kalkıyor “Aleviyim” diyor.  Eee “benim sülalem peygamberin sülalesidir” diyor. “İnşallah.”  Ama böyle peygamber sülalesi olur mu ya?  Olmaz. 
Bizim zaten yolumuz Mustafa Kemal Atatürk'ün yoludur.  En son ona geleceğiz. Şimdi bakın şöyle bir şey var.  Milliyetçi Hareket Partisi'ne aynı dönem, aynı dönem ben Milliyetçi Hareket Partisi'ne teklif gönderdim.  Bir defa daha, birkaç defa. Hem de Sabahattin Önkibar'la beraber.  O zaman bizim gazetede yazıyordu, Yeni Mesaj Gazetesi'nde.  Bize ne cevap gönderiyor biliyor musun?  Diyor ki Sayın Devlet Bey “kusura bakmasınlar biz listeleri hazırladık.”  E sen şimdi gidip de dilenci gibi kapısında yalvaramazsın.  Şimdi sevgili arkadaşlar bunların milliyetçiliği sözde bana göre “M” kelimesini kaldıracağız.  “Hareket Partisi” diyeceğiz.  Milliyetçiliği gitti.  Milliyetçi de Bağımsız Türkiye Partisi, halkçı da Bağımsız Türkiye Partisi, Atatürkçü de Bağımsız Türkiye Partisi.  

Batı Dünyasında “Türk” Dendiği Zaman Hatıra “İslam” Gelir 

Şimdi gelip en son merhum Mustafa Kemal Atatürk'ü ele alalım.  Kemal Atatürk kimdir?  Silinen kaybolan bir imparatorluk.  Kocaman bir millet çöküyor devletiyle birlikte. Kurtuluş mücadelesi henüz liyakatle başlamamış, Mustafa Kemal doğru Hacı Bektaş'a gidiyor.  Hacı Bektaş'ta Cemalettin Çelebi Efendi ile görüşmeye.  Hacı Bektaş dergâhının sahibi Cemalettin Çelebi Postnişin olan.  Üç gün beraber dergâhta kalıyorlar. Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşunu müzakere mütalaa ediyorlar.  Arkadaşlar üç gün sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmak üzere oradan Mustafa Kemal ayrılıyor.  Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş kararı nerede verildi?  Bektaşi dergâhında verildi.  Hacı Bektaş'ın huzurunda verildi.  Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ondan sonra tekrar Hacı Bektaş'a gidiyor. Hacı Bektaş'a gittiği zaman Cemalettin Çelebi Efendi'nin Hamidullah diye bir oğlu var.  Onun dergâhına gidiyor.  Cemevi’ne gidiyor, orada kalıyor.  Bana onun oğlu mu oluyor, torunu mu oluyor onu bilemeyeceğim. Yani Hayrullah Efendi şu anda ikinci Cemevi’nin, birinci Cemevi’nin sahibi Postnişini Arife Ana.  İkincisi Hayrullah Efendi.  Bizzat gittim ziyaretini yaptım.  Cemevi tam karşıda.  Atatürk de o Cemevi’nin dört veya beş metre ötesindeki evde misafir edilmiş.  Yani Mustafa Kemal sadece Cumhuriyeti kurmak için gitmemiş.  Ya Hacı Bektaş'ı ziyarete gitmiş, Cem'e katılmak için de orada bulunmuş.  Sevgili arkadaşlar, olay buyken “Türkiye Cumhuriyeti kumar masasında, içki masasında kuruldu” diyenlere ne diyorsunuz siz?  “Allah sizin cezanızı versin” diyorsunuz.  Anlaşıldı mı? E Hayrullah Bey'in babasının adı da Yusuf Efendi.  Onun efendim dergâhına gidiyorlar, Cemevi’ne gidiyorlar.  
Sevgili arkadaşlar, yani bizim kökümüz hepimizin birdir.  “Türk” kelimesi İslam kelimesinin karşılığıdır.  Bu kelimeyi, mesela Atatürk halkçıdır ama Türk milletine “millet” diyor.  Anlaşıldı mı? Ha Kürt halktır.  Laz halktır.  Çerkez halktır.  Boşnak halktır. Türk millettir. Bütün bunların üstünde Müslüman Türk kimliğidir.  Anlaştık mı?  Onun için tekrar ediyorum, batı dünyasında “Türk” dendiği zaman hatıra ne gelir?  İslam gelir.  İslam dendiği zaman hatıra ne gelir?  “Türk” gelir.  Ben gittim bunu Saraybosna'da yaşadım.  Avrupa'da, Almanya'da yaşadım, Fransa'da yaşadım.  Vallahi İngiltere'de yaşadım.  “Müslümanım” dedim.  “Ha” dedi, “bu Türk” dedi.  “Ben Müslümanım” diyorum, “o Türk” diyor bana.  İki çarpı iki eşittir dört.  Şimdi bunun niçin ısrarla söylüyorum.  Bunlar, arkadaşlar, “açılım” adı altında bu mozaiği dağıtmaya çalışıyorlar.  Ama biz bir olacağız, beraber olacağız.  Bunlara fırsat ve imkân vermeyeceğiz.  Aksi takdirde Türkiye federatif yapıya gidecek diye bölünmeye atılacaktır.  Allah sonumuzu hayır eylesin, hidayet versin.  Bu tehditten tehlikeden yüce milletimizi muhafaza eylesin.  Gecenin bu vaktine kadar sizi tuttuk.  Ben aslında on beş yirmi dakika konuşacaktım.  Ama siz beni çok konuşturdunuz.  İnşallah kusura bakmıyorsunuz.  Sağ olun, var olun.  Allah'a emanet olun. 
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir