Neler Okuyacaksınız
Ramazan-I Şerifi Üstünlüğünü Kılan Ana Sebeplerden En Önemlisi Kur'an’ı Azimüşşan’ın Bu Ayda Nazil Olmasıdır
Ramazan-ı şerifin mahiyetinin, manasının üstünlüğünü kılan ana sebeplerden en önemlisi Kur'an’ı Azimüşşan’ın bu ayda nazil olması, inmeye başlamasıdır. Kur'an-ı Kerim'in Ramazan'da inmesi Ramazan'a çok ciddi bir değer katmaktadır, kazandırmaktadır. Binaenaleyh bu ayda orucun farz kılınması da oruçlu olarak ümmet-i Muhammed'in günlerini değerlendirmesi de farklı bir işin boyutudur.
Allah orucu Kur'an'da ‘ya eyyühellezine amenu’, estaüzibillah ‘ya eyyühellezine amenu kütibe aleykümü’s-sıyamü kema kütibe alellezine min kabliküm le’alleküm tettekun’, Bakara Suresi’nin yanılmıyorsam 183. Ayet-i Kerime’sidir bu, “Ey iman edenler, oruç sizden evvelkilerin üzerine farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılınmıştır”. Yani sadece Hz. Fahri Alem Efendimiz’in şeriatında oruç farz değil. Ya? Ondan önce gelmiş geçmiş peygamberlerin şeriatında da orucun yeri var. Tabii Peygamber Aleyhisselam Efendimiz’in devr-i saadetlerinde orucun hukuku ile ondan evvelki peygamberlerin tuttuğu orucun hukuku mahiyet itibariyle farklıdır. Biz gerekirse bu konuda işin detaylarına inebilmek için iyi bir hazırlık yapar, onları ve günümüzün orucunu mukayese ederiz. Ama şu anda konumuz bu değil. Yani oruç geçmiş peygamberler döneminde de vardı, bizim peygamberimizin döneminde de var ve farzdır, farz-ı ayndir.
Farz-ı ayn ne demek? Biliyorsunuz farzlar iki kısımdır; 1. farz-ı ayn, 2. farz-ı kifaye. Farz-ı ayn demek her kulun, mükellefin yerine getirmekle mükellef olduğu ibadettir. Yani bir başkasının yapması ile ondan sakıt olmaz. Buna farz-ı ayn denir. Her birimiz orucu tutmaya mecburuz, namazı kılmaya mecburuz, iktidarımız yerindeyse hacca gitmeye mecburuz, aynı şekilde zekât vermeye mecburuz. Bunlar farz-ı ayn olan ibadetler. Bir de farz-ı kifaye olan ibadetler var ki bunlar, bir kısım Müslüman’ın yapması ile diğerlerinin üzerinden bu farz sakıt olur. Mesela cenaze namazı bunlardan biridir. Anlatabildim mi? Ha ama oruç öyle bir farz ki her birimizin mutlaka ifa etme mükellefiyetinde olduğumuz farz-ı ayn sınıfından bir farzdır. Mutlaka hepimiz bu ibadeti eda edeceğiz. İşte Ayet-i Kerime’de Cenab-ı Hak sadece bizim peygamberimize değil geçmiş ümmetlere de, insanlara da orucu farz kılmış.
Kur’an İnsanlık İçin Büyük Bir Hidayettir
Diğer yandan yine Bakara Suresi’nin 185. Ayet-i Kerime’sinde “Ramazan ayıdır ki Kur'an onda yani Kadir Gecesi'nde levh-i mahfuzdan dünyanın semasına indirilmiştir”. Levh-i mahfûz, Allah'ın indinden nereye? Dünya semasına inmiştir “ve Kur'an ki insanlara hidayettir”. Neymiş Kur'an?İnsanlık için büyük bir hidayet. Daha? Doğru yolun ve hak ile batılı ayırt eden hükümlerin nice açık delilleridir. Bir hak var, bir batıl var. İşte bu hak mıdır, batıl mıdır; bu çizgiyi ortaya koyup kulun yanlışlardan, kerihattan, haramdan sakınması için Allah ona Kur'an'da bunu gösteriyor. Yani bu hem hayrı gösteriyor hem şerri gösteriyor. İşte bunu gösteren bir ilahi kelamdır Kur'an.
Hastalık ve Sefer Günlerinde Tutulamayan Gün Sayısı Kadar Oruç Kaza Edilir
Yine Ayet-i Kerime “Öyle ise içinizden kim o aya erişir ise” yani kim Ramazan'a ulaşırsa “onu tutsun”. Neyi? Orucu tutsun. “Kim de hasta olur yahut bir sefer üzerinde bulunursa, o halde başka günlerde oruç tutmadığı günler sayısınca orucunu kaza etsin”. Hastasın, Ramazan-ı şerif geldi; bünyen müsait değil, orucunu tutamıyorsun. Sana orucu bilahare iyi olduğunda tutmak üzere Cenab-ı Hak tutmama imkanını veriyor. Bir ruhsat bu. 2. Bir de yola çıktın, sefere; sefer esnasında da zorluklar olduğu için, bilahare tutmak üzere Allah sana orada da “tutmayabilirsin” diyor. Bu ruhsatı da Allah, kuluna burada veriyor. Burada önemli olan husus şu, yani hasta iken buna kim karar verir? Sizin oruç tutmanızın sağlığınıza çok daha ciddi zararı olacak ve bundan siz çok zararlı çıkacaksınız, kararını kim verir? Elbette bu işle iştigal eden hekimler yani doktorlar verir. Şimdi burada doktorun inancı ve zihniyeti de çok mühim. Bir doktora gidersin, o sana “kesinlikle tutma” der. Aynı meselede bir başka doktora gidersin “bundan senin sağlığına zarar gelmez, orucunu tutabilirsin” der. İşte sizin doktora giderken yaptığınız, yapacağınız ibadet hususunda bir kültüre, bir inanca sahip olan bir insan olmalı ki burada sizin yapacağınız bu ibadete “yap” veya “yapma” deme ruhsatı onda olabilsin. Anlatabildim mi? Yani adam hiç oruçtan, ibadetten haberi yok, Allah'tan peygamberden haberi yok “E gittim ben doktora. Doktor, bana ‘oruç tutma’ dedi”. Dedi ama bu adam kim, bunun hayat felsefesi ne, ideolojisi ne, görüşü ne, nasıl yaşıyor? Bunları gözünüzün önüne getirerek, işte öyle bir doktor olacak ki hem dünyayı tanıyacak hem ahireti bilen bir kültürün neticesinde sana yön verebilecek bir insan olacak. Ama sağlığına da zararı olmayacak. Böyle bir doktora gittiğiniz takdirde, o doktorun dediği ile amel edeceksiniz. Orucunuzu tutmayabilirsiniz. “Tutmayacaksınız, sağlığınıza zararlıdır” dediğinde tutmayacaksınız, tutmayabilirsiniz. İyi olduğunuzda Ramazan'dan sonra, Ramazan-ı şeriften sonra onu kaza edeceksiniz, ayetin gereği.
Sefer de böyle, yolculuk da böyle. Yolculuğa çıktığınızda orucunuzu kaza edebilirsiniz. Anlatabildim mi? Burada yolculuktan, seferden murat; eski tabirlerle 90 kilometreyi geçmeniz halinde ki şimdi bazı arkadaşlar da ‘günümüzün şartlarında kaç kilometre giderseniz gidin yol şartları düzelmiştir, binaenaleyh orucu tutmanız gereklidir’ şeklinde her ne kadar görüş beyan ediyorlarsa da Cenab-ı Hak bu ruhsatı kuluna verdiği için; Allah'ın verdiği ruhsat gerekçesiyle o kardeşimiz orucunu kaza etmek şartıyla tutmayabilir. Kaza edecek.
Yine ayet devam ediyor “Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez”. Cenab-ı Hak her meselde kulların kolaylıkla hayat yaşamasını istiyor; zor duruma düşmesin, sıkıntı çekmesin, cefa içinde olmasın. Yani Allah aslında bizi bizden çok daha fazla düşünüyor ve bahane arıyor ki ‘kulumu ben affedeyim’. Cenab-ı Hak’ın böyle de bir tarafı var. Bu kolaylığı istemesi, o sayıyı ikmal etmeniz; Allah'ı sizi muvaffak buyurduğu şeyden dolayı da büyük tanımanız içindir. Cenab-ı Hak size bu imkanları veriyor. Neden? Onu siz büyük tanıyacaksınız. Bizim amirimiz bu, bize bu imkanı tanıdı derecesine sayacaksınız. Anlatabildim mi? Yani bunun nüktesi de burada bu. Olur ki şükredersiniz, size verdiği bu imkandan dolayı da teşekkür edersiniz “Yarabbi bana bu ruhsatı verdin. Aslında ben orucumu tutmam gerekiyordu ama bana bahşettiğin bir ruhsat var, sana çok şükürler olsun” demek suretiyle bilahare orucunuzu kaza eder ve o gün de sefere çıktığınızdan dolayı da orucunuzu tutmamış olabilirsiniz” diyor. Kim? Cenab-ı Vacibul Vücud, Bakara Suresi’nin 185. Ayet-i Kerime’sinde. Bu kadar kanaatime göre Ayet-i Kerime bu hususta kafidir.
İnsanın Bütün Uzuvlarına, Organlarına, Duygularına Oruç Tutturması Lazım
Doğru ya, şimdi oruç sadece aç durmaktan ibaret bir ibadet tarzı da değil. Yani insanın hani derler ya bütün uzuvlarına, organlarına, duygularına oruç tuturması lazım ki beklenilen sonuç elde edilebilsin. Nitekim Cenab-ı Peygamber Efendimiz “Ne kadar oruç tutan vardır ki oruçtan kendisi için açlıktan başka fayda yoktur”. Yani öyle insan var ki oruç tutuyor ama kazancı bunun açlık, birazdan izah edeceğim. İbadet için ne kadar ayakta duranlar vardır ki ibadet için ayakta duruyor; ayakta kalmasından kendisi için uykusuzluktan başka bir faydası da yoktur.
Şimdi ibadetin mantığına göre, orucun mantığına göre; eğer ibadetini yapmaz, orucunu tutmazsan onlar senin sırtında yükten başka da bir şey olmaz. Onun için bizi dinleyen ve takip eden arkadaşlarımız şu hususu çok iyi görmesi lazım, nedir bu? ‘Benim orucumun mutlaka kabul olması gerekiyor. Ben Allah rızası için niyet ettim, oruca imsak vaktinden sonra başladım, akşamın güneşinin gurubu vaktine kadar bir müddet sonra iftar ettim, orucumu açtım. Bu iki vakit arası ne yapmam lazım?’. İşte bunu çok iyi değerlendirmesi, hareketlerini, tavrını, düşüncesini, kanaatini, inancını o şekilde şekillendirmesi ve yaşaması lazım. Diline oruç tutturması gerekir, artı ayaklarına oruç tutturması gerekir, gözüne oruç tutturması gerekir, kalbine oruç tutturması gerekir. E canım ya şimdi elimize, dilimize, gözümüze, kulağımıza, kalbimize nasıl bu orucu tutturalım ki?
Kalbin orucu… Kalp de Allah'a ait bir mekan kalp. Orasını Cenab-ı Hak'ın tecelli edeceği bir mekan olarak bilir de çokça zikrederse, yani kalp Allah'la meşgul olursa; elimiz, dilimiz, işimiz de olur. Ama kalbimiz Allah'la bir bab-ı irtibat halinde olursa, bu oruç birinci dereceden muvaffak olmuş bir oruçtur.
2. Dilimize oruç tutturacağız; yalan konuşmayacağız, hiç kimseye iftira etmeyeceğiz, mala yani şeylerle meşgul olmayacağız ve fitne grupları ile beraber oturup dedikodu yapmayacağız. Ya? Konuştuğumuz zaman doğruyu konuşacağız. Milletimize, memleketimize, devletimize, İslam alemine, nefsimize ait çok faydalı meseleleri gündem edeceğiz. Tabii bu ay Ramazan ayı olduğu için de özellikle dini konuları gündem eden sohbetlere katılıp orada biz de bilebildiğimizi söyleyip dilimizi orada ortak edeceğiz. Bunu yaptığımız zaman, yani dille biz haramı işlemezsek o zaman dil de bu oruçtan istifade etmiş olur. Daha?
Göz. Şimdi size Cenab-ı Hak, tabiatı seyreden görme makamında bir organı vermiş. Bu öyle bir kabiliyete sahip ki en yakından bilmem kaç metre uzağına kadar olan cismi ayırt edebiliyor, görebiliyor ve sizin kalbinize, gönlünüze, dimağınıza taşıyacağı fikirlerle muhakeme yapıyorsunuz. O helal olan bir görme tarzıyla kendine ait olmayana bakmamak suretiyle beyni, kalbi meşgul etmeyecek. Taşıdığı haberlerle güzel hayrı görecek; hayrı gönle, akla verecek, bunu bildirecek.
Evvela Dünyamızda Neyi Aradığımıza Karar Vereceğiz
Burada bu konunun anlaşılması için hatırıma bir hikâye geldi. Alimin bir tanesi çocuklarını İstanbul'a gönderir; Anadolu şehirlerinde yaşıyor bu delikanlılar. Gelirler, babası gönderdiği 2 çocuğunu huzura alır. Sorar birine “Oğlum, İstanbul'da ne gördün?”. “Baba, İstanbul o kadar güzel bir şehir ki... Hanları var, hamamları var, camileri var, medreseleri var, tekkeleri var, zaviyeleri var, ahh o kadar caddeleri var, çok güzel manzarası var baba”. “Aferin, güzel” der, gider. Öteki kardeşini çağırır. Öteki kardeşi de “Oğlum, İstanbul'da sen ne gördün?”. “Baba ben de hiç sorma; helali insanlar terk etmiş, herkes haramla meşgul oluyor. Sapıtanlar çoğalmış. Kimse Allah'ı ve Peygamber'i dinlemiyor”. O da bu taraftan. Ona da “güzel” der. Hanımı “Yahu Efendi” der “iki çocuğa da güzel dedin. Nedir bunun hikmeti?”. “Hikmet şu” demiş “biri güzel bir dünya aradı kendine göre, o onun güzellik dünyası; camilerdi, medreselerdi, hanlardı, hamamlardı, kervansaraylardı, Allah'ı zikreden topluluklardı. Onu aradı, onu buldu orada. Onun için ona ‘güzel’ dedim. Ötekinin de aradığı” dedi “işte kusurlardı, yanlışlardı. O da onu aradı. Ona da ‘güzel’ dedim. Yani herkes kendi dünyasını buluyor”.
Şimdi biz kendi dünyamızda neyi arıyoruz, evela buna güzel bir karar vermemiz lazım. İyi bir noktaya kendi nefsimizi taşımamız lazım. Bunu taşıdığımız zaman eğer güzellikleri bu tabiatta, bu evrende, sosyal hayatımızda ararsak; biz devamlı iyiliğin, güzelliğin bir parçası halinde her noksanın tamamlayıcısı oluruz. Tabii bu bir tek kişiyle de olacak iş değil. Toplum bu kültürde, bu terbiyede, bu anlayışta, bu medeniyette yetişmesi lazım.
Bütün Organlarımızın, Uzuvlarımızın, Duygularımızın İhyası ve Terbiyesi Manasında Tutulan Oruç Sevabı Hak Etmiş Olan Oruçtur
Binaenaleyh demek istediğim yani kalbi oruç tutturmanın manası, kalbi hakkı olmayan yanlış kulvarlarda beslemek değil; hakkı bulabilecek kulvarlarda eğitmek, o yolda bir arayış içinde bulundurmak. Onun da orucu bu. Yanlışı, batılı, dedikoduyu, fitneyi oraya sokmaya; Allah'tan gayrisinden uzak ola. Daha? Ayağımızın orucu, elin-ayağın orucu; haram olana gitmeyecek, haram olanı tutmayacak, rızık diye onu kendine seçmeyecek. Kısaca bu anlayışla beraber, bu eğitim, bu duyguyla beraber tutacağımız oruçlar. Tabii gün içinde de mukabeleler vardır; camilerde, evlerde bunlara dahil olacağız. Akşamları teravihler vardır, onlara gideceğiz. Bunun dışında çok güzel, bu eski zamandan beri vardır; ev sohbetleri vardır, dini sohbetler vardır, gayet güzel lokallerde vazuna saatler vardır. İşte bütün bunlar organlarımızın, uzuvlarımızın, duygularımızın ihyası ve de terbiyesi manasında oruç tutmuş demek olur ki işte böyle bir oruç hakikatte manası itibariyle sevabı hak etmiş olan bir oruç olur, diyorum efendim.
Vücudun Zekatı Oruçtur
Hadis-i Şerifler bu oruç dalında çok var. Ama ben ulaşabildiklerimden bazılarını burada ifade edeyim. “Kale Rasulullah, her şeyin bir zekatı vardır. Vücudun temizliği de oruçtadır. Oruç, sabrın yarısıdır”. Deme her şeyin bir zekatı var. Vücudun da zekatı ne? Oruçtur. Devam ediyor “Oruç da sabrın yarısıdır”. Hakikaten öyle mübarek bir şey ki; oruçlusun, dünyanın en ne bileyim leziz taamları, yemekleri önünde. Erkeksen hadi ye bakalım. Yani orada işte pehlivan o ki nefsinin isteğini yerine getirmiyor, onu mağlup ediyor. Pehlivan budur. Yoksa gelip işte Ahmet'e, Mehmet'e tokat atan, ne bileyim ağzını, gözünü dağıtan bu manada pehlivan değil. Nefsinin ihtiraslarına, isteğine gem vurup Allah'ın dediklerini yerine getirebilen, iradesini o kulvarda değerlendiren; işte bu pehlivan. Hadis işte ‘oruç sabrın yarısıdır’dan maksat bu. Her şeyi yapabilme durumun var ama Allah'ın orada koyduğu bir hudut var. O hududa inandığın için aşmıyorsun. O işte, o pehlivanlık bu. Ona sabretme.
Yine Cenab-ı Fahri Alem Efendimiz “Ramazan geldiği zaman, cennet kapıları açılır” şu anda cennetin kapıları açıldı, “Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar sıkıca bağlanır” burada ‘Tergib ve Terhib’, cilt 2, sayfa 97'de. Ama diyeceksin ki “Hocam gene insanlar, bazı insanlar hiç yerinde durmuyor”. Demek öyle insanlar var ki onların kalp dünyası cehennem olmuş. Yani onun kendisi işgal edilmiş, kendi iç dünyası işgal edilmiş. Allah yoksa… Onun için de bu imkanı tanıdı ama eğer onun işgal edilmiş dünyasına da müdahil olsa, o zaman da iradenin bir kıymeti kalmaz. İç tabiatı bozulmuş insana düşen vazife, o halden kendini kurtarma cehdine, gayretine girmesidir. İşte o yola girdiğinde, Allah ona da yardımcı olur.
Oruç Allah İçin Tutulur ve Mükafatını Allah Verir
Yine bir başka Hadis-i Şerif'te “Kim inanarak ve sevap umarak Ramazan'da oruç tutarsa, geçmiş günahları affedilir”. Yani inanmak çok mühim; Allah benim günahımı affedecek, ben ona kul olacağım, oruç tutmam lazımdır. Bu gerekçeyle ‘Allah her şeye layıktır. O yaratandır. Yoktan beni var edendir. Bu kadar rızkı verendir. Ona benim bir teşekkür etmem lazım. Gerçi bu oruçta benim nefsimin de çok faydası var ama evvela o benim Rabbim olduğu için bana bunu emretti, onun emrini yerine getirmem lazım. Emrini zaten yerine getirirsem benim nefsim için de çok maddi, manevi faydalar ortaya çıkacak’ işte bu manada oruç tutan arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin, mümin dostlarımızın Allah günahlarını bu ay münasebetiyle affediyor. Bu hadisin de manası bu.
Bakınız burada çok enteresan “Oruç, kulun ateşten gizleneceği bir kalkandır”, yani oruç ateşten kulu koruyor. “Oruç, benim içindir”, yani oruç Allah için “Onun mükafatını ben vereceğim”. Şimdi, oruç Allah için; Allah için oruç tutulur. Mükafatını da kim verecek? Allah verecek. Allah için olduğundan dolayı bir insan, hiç kimsenin görmediği bir yerde rahatlıkla orucunu açabilir. Gelir sana, bana “Ben de oruç tutuyorum” diyebilirsin, diyebilir. Ama onu Allah için tuttuğundan, Allah'ın da olmadığı bir yer olmadığını bildiğinden… Allah her yerde hazır, nazır; o gizli de aşikar da nerede olursa olsun o beni görüyor, murakabe ediyor, bana nazar ediyor. Korkuyor. Her yer onun için müsabi. İnsanların arasında da yalnız olduğu zaman da orucunu açmıyor. İşte bu manada Allah için tutulan bu oruçlar, kulu Cenab-ı Hak’a vasil eder, nefsini temizler, nefsini tezkiye eder. “Ben böyle orucun mükafatını bizzat veririm” diyor. Anlaşıldı mı?
Allah’tan Geldik Dönüşümüz Mutlaka Onadır
Bak şimdi, organlarımıza orucumuzu tutturduk; şimdi bir yola çıktık. Yol ne kadar güzel rahatladı. Kime kavuşuyoruz bunun sonucunda? Bizi yaratan yüce Rabbimize. Zaten biz ondan geldik, ona dönmeye mecbur değil miyiz? ‘kalu inna lillâhi ve innâ ileyhi raciun’, “Siz Allah'tan geldiniz, ona döneceksiniz”. Yani, Allah'tan başka bir insana döneceği mekan yok. Hiç mümkün değil. Niye? Çünkü ondan geldik, dönüşümüz mutlaka onadır. Onun için kimse kendi kendine hava atmasın, böbürlenmesin, kibirlenmesin, kafa tutmasın; boynu eğik olsun. Bu saltanatın bir sonu var. Senin geldiğin yüce Rabbine mutlaka tekrar döneceksin. O halde ayağını denk al. Kul bu muhasebe içinde olması lazım. Daha?
Böyle bir kul başkası için tehdit unsuru olmaz. Onun için rahmet vesilesidir. O öyle bir insan bir insanın can emniyetine, onun namus emniyetine, din emniyetine emniyet sübabıdır, güvencesidir. İşte hepsi bu dün akşam bahsettiğimiz niyetle alakalı olan konulardır ki bu manada tuttuğumuz oruç bize kalkan oluyor, ateşten bizi koruyor. Niye? Böyle bir niyetimiz var. Evet. “Ademoğlunun her işi kendisi içindir. Ancak oruç bunun dışındadır. O benim içindir. Onun mükafatını ben vereceğim” diyor. Bak az evvel ne dedik? Orucu biz Allah için tutuyoruz. Bunun ispatı ne? Biz yalnız kaldığımız zaman yiyebiliriz. Yemediğimize göre, biz bunu nefsimiz için değil Allah için tutuyoruz. İşte “Böyle tutulan orucun da mükafatını bizzat ben vereceğim” diyor Cenab-ı Hak.
Yine diğer bir Hadis-i Şerif’te Fahri Alem Efendimiz “Ne kadar oruç tutan vardır ki” az evvel bunun mahiyeti izah etmiştim “kendisi için açlıktan başka faydası yok”. Niye? Dili yalandadır, eli haramdadır, gözü yanlıştadır, haramdadır. Böyle bir orucun da hiç kimseye faydası yoktur. Kalbi fitne içindedir.
Sahura Kalkmak Sünnettir
Yine Cenab-ı Peygamberi Efendimiz bir Hadis-i Şerif’te “Bizim orucumuz ile ehl-i kitap orucu arasındaki fark, sahur yemektir’. Evet, sahura kalkmak da sünnet. Bu çizgiye de çok iyi dikkat etmemiz lazım; sahura kalkacağız. Belki yemekte yemek istemeyebilirsin ama bir bardak su içeceksin. Kalkıp orada su içmekte sünnet; yemek hükmündedir. Anlaşıldı mı? Bizi takip eden kardeşlerim bilhassa buna iyi dikkat etsinler.
“Biriniz iftar ettiğinde hurma ile orucunu bozsun. Şayet bunu bulamaz ise su iftar etsin. Çünkü su temizdir”. Şimdi tatlıyla beraber orucun açılmada fazilet var. Ben bilhassa bu şeker rahatsızlığı münasebetiyle doktor arkadaşlarımla yaptığım değerlendirmede; kan şekeri düşüyor, vücut hakikaten yorgun oluyor ama hurma aldığımda, mübarek bir enerji deposu gibi seni harekete geçiriyor. Bilmem anlatabiliyor muyum? Bak bunu da Fahri Alem Efendimiz tavsiye ediyor “Sünnet budur” diyor.
Ramazan Ayında Tutulan Oruç Fazileti ve Sevabı Olan Çok Farklı Bir İbadettir
Yine hadislere devam edelim bu konuda. Tabii bizi takip eden arkadaşlar inşallah yorulmamıştır. Ebu Hureyre'den rivayet ile “Ademoğlunun her ameli katlanır. Zira Cenab-ı Hak'ın bu husustaki sünneti şudur; hayır ameller en az 10 misli yazılır”. Yani bir hayır yapıyorsun, Cenab-ı Hak bunun 10 mislini yazıyor. “Bu 700 misline kadar da çıkar”, 10’dan başlar az olarak 700’e kadar çıkar; bir hayır işi. Bir kudsi hadiste “Oruç bu kaydeden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir. Ben de onu dilediğim gibi mükafatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti”, az evvel izah etmeye çalıştığımız. Bunun öyle bir sonsuz sevabı var ki öyle 100 misli, 10 misli, 1000 misli filan değil. Allah'ın verdiği karşılığı düşün şimdi. Allah diyor ki “Benim için nefsine hakim oldu, aç durdu. Ona ben vereceğimi bilirim”. Naim cennetini verir, Kevser'in başında onu sözcü yapar. Hz. kadınsa Fatıma ile dost eder, arkadaş eder; erkekse İmam-ı Ali'nin Ehl-i Beyt’i ile onu arkadaş eder. Ha bak, bir oruçta neler gizli. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Oruçlu için iki sevinç vardır; biri orucunu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Şimdi hakikaten orucu açarken dünyanın en güzel yemeklerini önünde sanki görüyorsun, başlıyorsun. Normal zamanda o kadar sana lezzet vermiyor. Allah'a kavuştuğu zaman da böyle. Evet. “Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allah'ın indinde misk kokusundan daha hoştur”. Bir rivayette “Oruç” diyor Peygamberimiz “perdedir”. “Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa ‘ben oruçluyum’ dersin” yani, oruç sabrın yarısıydı ya yani sabretsin.
Yine Ebu Hureyre'den “Buyuruldu ki, kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah onunla ateş arasına genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar”. Şimdi Allah için oruç tuttun mu, genişliği sema ile arz arası, Allah Allah… Öyle bir hendek ki, erkekse cehennem oraya gitsin. Gidemez. Kısaca bu manada çok daha hadisler var. Bilmiyorum bunlar kafi mi?
Bu hadislerden anladığımız özet olarak; Ramazan ayında tutulan oruç çok farklı, fazileti ve de sevabı olan bir ibadettir. Allah, hakkıyla eda eden kullarının sınıfına bizi dahil eylesin, diyorum efendim.
Oruçlu İken Yapıldığı Halde Orucu Bozmayan Haller Nelerdir?
Oruçlu iken insanın yaptığı halde orucunu bozmayan bir takım haller vardır. Mesela bunlardan bir tanesi; oturursunuz, unuttunuz kahvaltı yaparsınız, yersiniz, içersiniz, tıka basa doyarsınız. Unutarak bu eylemi, fiili yaptığınız için orucunuz bozulmaz. Dün akşam onu söylemiştik, orucunuzu bozmayacaksınız. Allah deme size acımış, bir daha yedirmiş sizi, doyurmuş; yani bir sahur daha yaptırdı gündüzün. Bir de ihtilam olmak, halk arasında buna rüyalanmak denir; bu da orucu bozmaz. Vücudunuzda herhangi bir yere tentürdiyot sürmek ve gözünüze, kaşınıza sürme çekmek; bu da orucu bozmaz. İstemeyerek kusmak, ağız dolusu kusmak istemediğimiz halde; bu da orucunuzu bozmaz. İsteyerek, zorla kusarsanız, az kusarsanız; bu da orucu bozmaz. Ama fazla miktarda kusarsanız, orucunuzu bozar. Kulağınıza suyun kaçması; bu da orucunuzu bozmaz. Oksijen gazı tüpü ile suni hava verilmek; bunlar da orucu bozmaz. Ancak gazın içine ilaç filan konulursa, bunlar orucu bozar. Başkalarının içtiği sigara dumanı ortamında bulunursanız, istemeden bu havayı teneffüs edersiniz; bu da orucunuzu bozmaz. Ağzınızı imsaktan sonra yıkıyorsunuz, ağzınızda kalan yaşlı tükürüğü yutarsanız; bu da orucunuzu bozmaz. Gözünüze ilaç dökmek; bu da orucu bozmaz. Diş çukuruna ilaç koymak; bu da orucu bozmaz. Dişimizde bazı çürükler olur, buralara oruç affedersiniz ilaç konulduğu takdirde bu da orucu bozmaz. Yutmadan yemeğin tadına bakmak; bu da orucu bozmaz. Çiçek koklamak, kolonya koklamak; bunlar da orucu bozmaz. Ama bu kokladığımız şeyleri içine insan çekmek suretiyle yaparsa; bu orucu bozar. Burada dikkatli olmak lazım. Aslında güzel koku da sürünmek doğru değildir Ramazan-ı şerifte gündüz vakti; akşamları olabilir. Dişleri arasına sahur vaktinde kalan nohuttan küçük bir şey yutması; o da orucu bozmaz, sahur vaktinde kalmış. Buna nohut diyorlar ama daha küçük, mesela pirincin yarısı kadar; nohut büyük. Evet. Gelen kusuntunun geriye gitmesi. Buna ne diyoruz? Reflü mü deniliyor? Bunun geriye gitmesi. O da çok kötü bir şey, bayağı yakıyor; yani, bu da orucu bozmuyor. Orucu bozmaya niyet edip de bozmamak; niyet ediyorsun ‘orucumu bozacağım’, ama bozmuyorsun. Bu da orucunu bozmuyor. Diş çektirmek. Ancak dişi çektirirken morfin gibi bir şeyler vurulursa, bu orucu bozar. Diş çektirince gelen kanı tükürmek yahut tükürdükten sonra az bir şey kalırsa tükürüyorsun ama çok az bir şey kalıyor; şayet bunu yutarsan, bu da orucunu bozmuyor. Bir de arının kendiliğinden bizi sokması; bu da orucumuzu bozmuyor.
Ben bunları ilmihal eserlerinden derledim. Bizi takip eden kardeşlerimize aktardık. Kendilerine hayırlı iftarlar diliyor; saygılarımızı, hürmetlerimizi, muhabbetlerimizi bildiriyoruz. Bu güzel mevsimi, gündüzleri Kur'an'la ve oruçla; geceleri namazla, yine ibadetle, salatü selam, kelime-i tevhid, ism-i celali okumakla geçirmeye dikkat etsinler. Bu günler hakikaten çok kazancı bol, feyzi bol, bereketi bol günlerdir. Akıllı tüccar, hasat zamanı işini bilerek yapan adamdır. Biz de akıllı mümin olarak bu hasat mevsiminden karlı çıkalım diyor, saygılarımı sunuyorum efendim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız