Neler Okuyacaksınız
Çok kıymetli İcmal gençliği, 3 günlük bir eğitim programıyla burada güzel bir öğretim-eğitim gördük. Geçen yıl aynen bu salonda veda konuşmamızı yapmıştık. Allah nasip etti, bugün de bu konuşmayı burada yapacağız. Eğitime geçen yıl katılan insan sayımız, gençlik sayımız 3.000 kişi idi. Akşam aldığım müjdeye göre bu tam 6.000 kişi oldu.
Sağ olun. Kardeşlerim Allah nasip ederse, yine akşam arkadaşlarımın bana ifadesiyle, gelecek yıl tam 10.000 insan olacağız. Burada bize hizmetleriyle, imkanlarıyla istikbal eden çok kıymetli İsmail Terzioğlu Beyefendi’ye huzurlarınızda şükranlarımı arz ediyorum. Etrafta yine sizlere hizmet veren otel sahibi kardeşlerimize de şükranlarımı arz ediyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar.
Ben bir miting konuşması değil, bir sohbetle bir veda konuşması düşünüyorum.
İbadet Terk Edilince Din Bir İdeoloji Oldu
Kardeşlerim, Akçaabat'ta arkadaşlarımla birlikte gece teravih namazlarını kılıyoruz. Bana dediler ki “Bizim mahalle camiinde cemaat sayımız maalesef 15 kadara düştü” yani 15 kişiye kadar düştü. “Allah Allah…” dedim, benim çocukluğumun geçtiği cami ki tıka basa o camii dolardı, merdivenleri dolardı. Kadınlar hemen iftar sonrası camiye koşarlardı. “Nasıl oldu bu?” dedim. Bir de “Akçaabat'a gidin, Trabzon'a gidin; bilhassa büyük camilerinde cemaat hangi noktadadır bana bilgi verin”.
Arkadaşlar gelen bilgiler şöyle, yine benim mahallemi, köyümü bilen kardeşlerim var içinizde; 3 km. denize, yani şehrin merkezine mesafesi olan bir yer. Oradan benim çocukluk dönemimde, gençlik dönemimde kalkar; otomobil filan yok, yürüme patika yollarla gider camide teravih namazımızı kılar, gelirdik. Şehrin merkezinde bulunan Ak Camii, Yeni Camii, Mezarlık Camii ve de bir de Belediye Camii diye 4 tane cami vardı. Bunlar namaza 15 dakika kala tıklım tıklım dolar ve de vazuna saatler dinlerdi halk. Bu camilerde o günün nüfus sayısı yani Akçaabat'ın nüfusu 15.000, bilemedin 16.000; şu anda o nüfus tam 45.000 oldu. 45.000 nüfusu olan Akçaabat'ta bu camilerin üçte biri bile dolmuyor. Allah Allah! Ürktüm! Dedim “Bana İstanbul'dan, Ankara'dan, Trabzon'dan merkezi büyük camilerden lütfen bilgi verin” ve gelen bilgiler bundan farklı değil. Tıka basa 10 sene evvel dolan camiler, maalesef bugün boşaldı. E tabii benim görevim bir din adamı olmak suretiyle, aynı zamanda sosyoloji ilmini de bilen bir kardeşinizim. Ben aynı zamanda felsefe doktoruyum, yani felsefe ilmini bilen bir insanım. Bu sosyoloji bu kadar nasıl değişebilir? Bu inanç kavramları nasıl bu kadar terk edilir? Nüfus 4-5 kat büyüdüğü halde, nasıl bu noktaya gelinebilir? Tartışmaya açtım, arkadaşlarla bunu konuştum. En son vardığımız sonuç şu oldu; geçmişte bizim çocukluk dönemimizde, gençlik dönemimizde halkımızın taa geçmişten kalan bir inancı; bu inanç, Allah'la kul arasında ibadetle olan bağıydı. Şimdi bu bağ çıktı, kopartıldı; yani, ibadet terk edildi. Ne oldu? İbadet terk edilince din, bir sistem oldu. Din, ideoloji oldu. İnsanımıza din ideoloji olarak, bir sistem olarak tanıtıldı. Şimdi bu sistem içinde varsan Müslümansın, yoksan değilsin; maalesef bu noktaya geldi. Onun için Allah'tan kopmalar, Peygamber’den kopmalar çok ama çok sayıda toplumda alabildiğine gitti.
Şimdi bunu niçin söyledim? Ilımlı İslam, dinler arası diyalog, dindar görünüp iktidar olan insanların işlediği cinayetle toplumu getirdikleri noktadır, onun için.
Kaybettiğimiz Değerlere Kavuşabilmek İçin Toplumumuzun Ehl-i Beyt Noktasında Bir Araya Gelmesi Lazım
‘Peki bu iş nasıl halledilecek? Nasıl bu yanlıştan dönülecek? Nasıl biz kaybettiğimiz değerlere, kültüre, medeniyete, maneviyata, bu dini yaşayışa nasıl kavuşabileceğiz?’ diye bir soru sorduğumuzda, verdiğimiz veya alacağımız cevap şu; bütün bu değerlere kavuşabilmek için toplumumuz acilen Ehl-i Beyt merkez noktasında bir araya gelmesi lazım. Eğer samimi bir Müslüman olmak istiyorsak, samimi bir Türk vatandaşı olmak istiyorsak; Ehl-i Beyt yolunda o merkezde duygumuzu, düşüncemizi, kültürümüzü, siyasetimizi, maneviyatımızı buluşturmamız lazımdır. Anlaştık mı sevgili kardeşlerim? Bu olursa ne olur? Bu olursa Allah'ın Kur'an'da beyan ettiği güzellikler olur, Peygamber Aleyhisselam Efendimizin beyan ettiği güzellikler olur. Bakınız sevgili peygamberimiz ne buyuruyor? ‘Benim Ehl-i Beyt’im Nuh'un gemisi gibidir’ yani Nuh'un gemisidir. Bu gemiye binen kurtulur. Yani Hocam, Ehl-i Beyt gemisine binmezsek ne olur? Evladım, Ehl-i Beyt gemisine binmezsen; o zaman Yezid'in gemisine binersin, batarsın. Bunu iyi bilesin.
Orası serin, burası sıcak. Ceketimi çıkartabilir miyim?
Bize Düşen Vazife Ehl-i Beyt’i Sevmektir
Yıllarca toplumu ayrıştırdılar; Sünni - Alevi diye karşı karşıya getirdiler. Maraş olayları, Çorum olayları, Sivas olayları bizim yüz karamızdır. Var mısınız bunu tertemiz yapmaya? Var mısınız? İşte bu ancak bir ve beraber olmamızdan, aradaki kini, nefreti kaldırmamızdan, birbirimizi sevmemizden, birbirine karşı kendimizi feda etmekten geçiyor. Bakınız Cenab-ı Hak, Kur'an'da ne buyuruyor? ‘Ehl-i Beyt, Allah sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz hale getirmektedir’ buyuruyor ayette. Kim bu? Tertemiz olan, suçu olmayan, kiri, pası olmayan kim? Ehl-i Beyt. Kim diyor bunu? Tathir Ayeti, Ahzap Suresi, 33. Allah, diyor; onun için bu insanlar masumdur. Kimdir bunlar? Tam bu 5 parmak sayısı kadar; 1. Cenab-ı Peygamber Efendimiz, Allah şefaatinden ayırmasın, 2. onun çok sevdiği kızı, canımın, ruhumun parçasıdır dediği Hz. Fatıma anamız, 3. en çok güvendiği ‘Bu Ali'dir. Sizin imamınızdır ve benim halifemdir’ dediği İmam-ı Ali Keremallahu Veche ve Ayet-i Kerime’de ‘çocuklarımdır’ dediği Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimiz. İşte Nuh'un gemisi de bu, bunlar. Bu gemiye bindik, kurtulduk; binemedik, Allah muhafaza etsin akıbetimizi.
Şimdi yine bir başka Ayet-i Kerime’de ‘Sizden tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum’ Allah buyuruyor, Meveddet Ayeti, Şura 23, Şura Suresi’nin 23. Ayet’i. ‘Ancak ve ancak Ehl-i Beyt’i sevmenizi ben istiyorum’, Allah'ın beyanıyla Hazreti Fahri Alem Efendimiz buyuruyor. Deme bize düşen vazife, Ehl-i Beyt’i sevmektir. Anlaştık mı?
Şimdi sevgili arkadaşlarım, vazifemiz onları sevmek olmasına rağmen reva mıdır ki binlerce yıl Ehl-i Beyt’i seven İmam-ı Ali tarafına, Alevi kardeşlerimize buğz edelim, kılıç çekelim, ‘sen kafirsin’ diyelim? Reva mıdır bu sevgili arkadaşlar? Onun için Sünni dünyasına buradan sesleniyorum, bugüne kadar yanlış yaptın. Yaptığının muhasebesini önüne koymadın. Ama Allah'ın huzurunda bu, senin beraatını almana kifayet olamaz. Geriye dön ve mutlak surette Ehl-i Beyt’e uy. Seni kurtaracak olan İmam-ı Ali'nin bindiği Nuh'un gemisidir sevgili kardeşlerim. Ben bunu konuşurken “Ya Hocam, sen mezhep imamların görüşüne karşı mı çıkıyorsun?” diyen kardeşlerim olabilir. Aynen mezhep imamlarımız mesela İmam-ı Azam, mesela İmam-ı Şafi benim dediğim gibi diyor. Zaten ben de onların bugünkü tercümanıyım. İmam-ı Azam nasıl bir Sünni? Ehl-i Beyt çizgisinde olan bir Sünni. İmam-ı Şafi nasıl bir Sünni? Ehl-i Beyt çizgisinde olan bir Sünni. Ne diyor İmam-ı Şafi? İşte bu Ayet-i Kerime’ye göre ‘Her Müslüman’ın Ehl-i Beyt’i sevmesi farz-ı ayındır’. Anlaşıldı mı? Farzdır. Onun için bunun ehl-i sünneti, Alevi’si yok; bunun Müslüman mümin olması var. Bir bilek, bir yürek olmak mecburiyeti var. Var mısınız?
Türklük Bir Kültür, Medeniyet, Maneviyat, Dil ve Din Beraberliğidir
Kardeşlerim, Anadolu Yaylası bizim zamanımızda elhamdülillah her bölgesinde, her yöresinde, her kentinde, her köyünde camilerimiz, medreselerimiz, kervansaraylarımız, tekkelerimiz var. Nereye giderseniz, bunların hepsine tek tek şahit olabilirsiniz. Ama Anadolu Yaylası 1230’lu yıllarda, hatta 1071’den önce böyle değildi. Burada gayrimüslim insanlar yaşardı. İlk defa biz Anadolu'nun kapısını dedemiz Sultan Alparslan'la 1071 tarihinde açtık ve bütün bu alem, İslam Türk dünyasıyla 1071’de tanıştı.
1200 yılında Anadolu'ya gelen ikinci bir grup var. O da Horasan'dan gelme. Neden? Çünkü Kerbela faciasından sonra Cenab-ı Peygamber Efendimizin torunları Horasan’a hicret ediyor, Maveraünnehir’e hicret ediyor; geliyorlar, orda yerleşiyorlar. Horasan'da o Ehl-i Beyt soyu ne oluyor biliyor musunuz? Müslüman Türklerle beraber oluyorlar, yuva kuruyorlar, evleniyorlar. Bakın, Türk nesli hepsi nerdeyse seyyid olmuştur; yani, peygamber sülalesinden gelmektedir. Ahmet Yesevi, Horasan'da Hacı Bektaşi Veli'nin riyasetinde müthiş bir ordu irşad ediyor Anadolu Yaylası’na. Bakın Horasan nerede, Maveraünnehir nerede, Anadolu nerde? Hacı Bektaş, Anadolu'ya geldiği zaman işte bugün olduğu yere konaklıyor. Binlerce kilometre… O gün uçak yok, otobüs yok, tren yok vs; yaya geliyorlar. Belki en fazla olsa olsa bir merkepleri veya bir atları veyahut da bir develeri olabilir. Zannıma göre, o da yoktu. Çok ciddi mağduriyetler çekti Ehl-i Beyt silsilesi imamlar.
Geliyor Hacı Bektaş, işin garip tarafı; biliyorsunuz Hacı Bektaş-ı Veli, Musa Kazım hazretlerinin soyundan, onun torunlarındandır. Babası Arap, Musa Kazım soyundan bir zat; annesi Türkmen Türklerinden. Hacı Bektaş-ı Veli'nin annesi kim? Türkmen Türklerinden ve Anadolu'da yerleşiyor. Etrafını saranların çoğu da Türkmen Türkleri. Gel, gör ki bunların hiçbiri Müslüman olmamış. Hacı Bektaş bunları Müslüman ediyor. Ondan sonra nefislerini teskiye ediyor, terbiye ediyor, yetiştiriyor; mürşid-i kamiller, insanı kamiller, erdemli insanlar olarak bunları yetiştiriyor ve Anadolu Yaylası’na Hacı Bektaş bunları gönderiyor. İşte bu Sarı Saltuklar, bizim bildiğimiz Abdal Musalar ve mesela Trabzon'da mısırlı dedeler, hoşoğlan dedeler vs. bu büyük Evliya-i Kiram Hazeratı zümresi yetişiyor, Anadolu'ya yayılıyorlar. Anadolu'yu Yezdanilerin kapısına, Keldanilerin kapısına, Süryanilerin, Rumların, Ermenilerin ve de Arapların, Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Boşnakların, Çerkezlerin bütün bunların kapılarına giderek İslam dinini tebliğ ediyorlar, onları Müslüman ediyorlar. Ala rivayet, 36 tane etnik grup Müslüman oluyor. Hacı Bektaş'a bakıyorlar, diyorlar ki “Eğer Türklük buysa; biz de Türkoğlu Türk olduk” diyorlar.
Sevgili kardeşlerim, o zaman bu Türklük ne biliyor musunuz? Bu Türklük kafatası değil, et değil, kemik değil; bir kültür beraberliği, medeniyet beraberliği, maneviyat beraberliği, dil birliği, din beraberliğidir. Bizim Türklüğümüz budur. Bunun adına da Müslüman Türk milleti denir. Onun için Anadolu Yaylası'nda Müslüman olarak yaşayan her Allah'ın kulu, Müslüman Türkoğlu Türk'tür. Bunda kuşkunuz olmasın.
Bugün Dünya Türkoğlu Türk'ü Bekliyor
Müslüman Türk dünyasının büyük bir şansı var; Peygamber Efendimizin Ehl-i Beyt ailesiyle tanışarak Allah sevgilisinin nefesini o insanlar Anadolu'nun yaylasına taşıdılar. Her beldesinde, her bölgesinde, ne biliyim her vilayetinde, her köyünde, her şehrinde, her kasabasında bir peygamber ruhaniyetine, nefesine rastlarsınız. Bunu aşmanız asla mümkün değildir. Onun için Türk milleti tarihte ‘Allah'ın askeri’ olarak bu yüzden tanınmıştır. Allah davasını bu yüzden omuzlarında inşallah kıyamet sabahına kadar devam ettirecektir. Biz medeniyetler, biz siyasetler, biz kültürler üstü bir İslam Türk kimliğiyle tarihin derin sayfalarında, dünyanın bütün kıtalarına sefer ettik. Oranın coğrafyasını işgal etmek değil, gelirini cebimize koymak değil, karnımızı şişirmek için değil; ilahi kelimetullaha hizmet etmek için buralara gittik ve gittiğimiz her yerde can emniyetini, mal emniyetini, namus emniyetini, din ve vicdan emniyetini her türlü insana doya doya yaşattık. Bunda kimsenin şüphesi olmasın.
Bugün dünya sevgili gençler, yeminle konuşuyorum bu emniyeti bekliyor; yani, Türkoğlu Türk sizleri bekliyor. Can emniyetine kavuşmak, mal emniyetine kavuşmak, din ve vicdan emniyetine kavuşmak için vallahi de billahi de siz Türkoğlu Türk'ü bekliyor.
Devlet Millet ve Sivil Asker Birliği
Sevgili kardeşlerim, aziz kardeşlerim iyi bilin ki bu toplumun dinamikleri zede almaya başlarsa, o takdirde toplum hakkında birileri kötü projeler üretiyor demektir. Onun için bu meselelere girmeden özet olarak derim ki Türk milleti, devletiyle barışacak. Devlet ve millet beraberliği, birliği; bunu hayata geçirmeye var mısınız?
İki; sivil ve asker beraberliği, kardeşliği bunu da hayata geçirmeye var mısınız? Milletimizin üzerinde, devletimizin üzerinde hesabı olanlar kardeşlerim evvela milletin ordusuyla, askeriyle oynarlar. Niye? Çünkü ordu, asker ne demek? Senin değerlerini koruyan kalkan demektir. Eğer bu değer, bu kalkan olmazsa seni sıfırla çarparlar. Ama canım onu bilmiyorsun ki Hocam, bunların da çok yanlışı var. Oğlum, hatası olmayan bir tek Allah'tır. Senin görevin, Haydar Hoca'nın görevi nedir? İkazdır, irşaddır, tebliğdir, nasihattir, dostluktur, arkadaşlıktır. Bu işi de Haydar Hoca’ya bıraksınlar, yapamıyorlarsa lütfen çekilip ayrılsınlar; bu, bizim işimiz.
Ülkemiz Ekonomi Yönünden Çok Ciddi Depremler, Sarsıntılar Geçiriyor
Sevgili gençler, bakınız ülkemiz sadece bir yönden deprem geçirmedi; ülkemiz maalesef ekonomi yönünden de çok ciddi depremler, salıntılar geçiriyor. Öyle bir deprem ki şiddetini ben şahsen hesap edemiyorum. Bu işi bilen bir kardeşiniz olarak, bakıyoruz geçmişte işsizimizin sayısı %7 iken şu anda %20’lere çıktı. Devletin kamu kurumları maalesef elden çıktı; Tüpraş, Poaş, Seka, Erdemir, köprüler, yollar… Hatırınıza ne geliyor? Hastaneler, okullar, hepsi elimizden çıktı.
Türkiye'nin dün 200 milyar dolar borcu vardı. Bugün iç ve dış borcumuz 1 trilyon doları maalesef aşmış durumdadır. Bu kadar elimizdeki imkanları kaybettiğimiz halde borcumuz aşağı gelip bitmesi gerekirken, tükenmesi gerekirken bilakis üst üste katlandı, 5-6 kat üzerine vurdu. Şimdi böyle bir Türkiye'de senin sermayen yok, sıcak para alıyorsun; adamın parasıyla caka satıyorsun. 10 milyar dolar Türkiye'den, bankalardan para çekilsin; vallahi güm diye Türkiye dibe vurur. Hiçbir ekonomist kurtaramaz Haydar Hoca'dan başka. Anlaşıldı mı?
Sevgili kardeşlerim, neden Haydar Hoca dedim? Çünkü ben, ülkemin durumunu çok iyi biliyorum. Hazırlıklarımızı ona göre yaptık. Yani geldi yabancı sermaye parasını çekti; Türkiye zannediyorlar güm diye dibe vuracak. Yok, geçti Bor’un pazarı. Haydar Hoca ortaya çıktı. Tuşla mağlup olmaya mecbursunuz. Bu işi ben biliyorum. Bu işi ben biliyorum. Şimdi onların parasıyla dünyada, ben mecliste olmadığım halde savaşıyorum. Yıkacağım onları. Var mısınız?
Şimdi zamanımız o kadar enteresan ki önce kredi kartlarını veriyorlar, vatandaşın cebinden parayı çekiyorlar. Ne yapacağız sayın idare, sayın iktidar? Bir sürü banka var, gidin o kartları kullanın; borcunuzu da sonra ödersiniz, ömür boyu borç ödersiniz. Önce bu bankaları elden çıkardılar. Şu anda Türkiye'nin bankalarının %70’i ecnebinin, paranın tamamı onların. Bize ait bir şey yok, haberiniz olsun. Sendikasyon kredileriyle bankalarımız da onların parasını sermaye olarak kullanıyor. Şimdi diyor ki “Millet borçlanmış”. “Canım” diyor “yorganınıza göre ayağınızı uzatın”. Dün nerdeydin? Sayın Başbakanım, sen dün nerdeydin? Sen milleti gırtlağına kadar borçlandırdın. Sakın ha bu kredi kartlarından harcama yapmayın. 13 milyon vatandaşımız, bankaların faizleriyle karşı karşıya; batmış durumda. Her biri 1 ailenin mensubu olduğunu kabul edersek, Türkiye'de 13 milyon ailemiz batmış durumdadır. Fakat Hocam baksana bankalar bizim değil, para bizim değil, 13 milyon aile de battı, 13 milyon kişi de battı. Sen gene diyor musun ki ‘Ben bunları kurtaracağım’. Hem vallahi hem billahi. Var mısınız? Onlar, ondan endişe ediyorlar “Bu adam bir iktidar olursa, eyvah… Kökümüze kibrit suyu dökülecek” diye. Kibrit suyu değil, kezzap dökeceğim onların köküne.
Buradan sesleniyorum, Bağımsız Türkiye Partisi’nin iktidar olduğu gün kredi hayatına son vereceğim. Bunun kefili, Laik Demokratik Hukuk Devleti Cumhuriyetimizdir. Var mısınız? Var mısınız?
Bütün Dünya Bizi Kendi Meclisine Davet Ediyor
Sevgili kardeşlerim, bakınız bundan olacak ki bütün dünya şu anda bizi kendi meclisine davet ediyor. Ama gelin görün ki siyasete ben tezimi ortaya koyduğum günden bu tarafa “Gelin ya, bu ülke hepimizin. Ben sizden ücret istemiyorum, danışmanlık yapayım size. Bu milleti, bu sıkıntıdan kurtaralım”. Vayy… Ya millet “Haydar Hoca'nın görüşleriyle bu iktidar ayakta duruyor” demesinler diye sizi aç, susuz bırakıyorlar. Bunlara sille atmaya var mısınız? Var mısınız? Evet, varsanız şamarınıza kuvvet.
2005’te İstanbul'daki İktisat Kongresinde Bendenizin Ekonomi Modeli Dünya Kamuoyunun Gündemine Geldi
Kardeşlerim, komşumuz olan Rusya'nın durumunu biliyorsunuz. 2005 yılına kadar yoğun bakımda olan Rusya, şu anda tam 5.000 metre uzun koşuya kalktı, depara kalktı; 100 m. koşuyor gibi koşuyor şu anda Rusya. Haberiniz var mı? Neden? Çünkü 2005’te bendenizin ilk defa eseri dünya kamuoyunun gündemine geldi. Orada biz meşhur dünyada mesela Amerika'da, Uzak Doğu'da, Avrupa'da, işte Türk-İslam dünyasında, Rusya'da olan iktisatçı ilim adamlarıyla İstanbul'da bir kongre, ilmi bir kongre, iktisat kongresi organize ettik. Orada iktisatçıların önüne bizim tezimizi koyduk. O gün bize en fazla yaklaşan Rus ekonomistleri oldu. İnanır mısınız, bendeniz oğlumun iş yerine gittiğimde misafir olarak Rusya'dan gelen Victor Minin ki onun adı bugün Ali Victor'dur. Ali Victor ne demek? Ali Victor, ne demek? Ehl-i Beyt çeşmesinden kana kana su içmek, demektir. Özetle söyleyeyim, Rusya'yı da bize çok kötü propaganda ettiler; öyle değil. Bugün dikkat ederseniz, Suriye'nin başına bela olan kapitalist dünyanın şerrinin önünde en büyük engel Rusya olmuştur. Eğer Rusya olmasaydı, bugün Suriye diye bir devlet olmayacaktı, Esad diye bir insan hayatta olmayacaktı. Zaten bunları da çatlatan bu değil mi? Patlatan bu değil mi? Çatlasalar da patlasalar da Allah'ın nurunu söndüremezler. Bunu iyi bilelim.
Rusya Beni Meclislerinde Konuşma Yapıp Tezimi Takdim Etmem İçin Davet Etti
2005’te Rusya'dan gelen bilim adamları benimle oturdu. Bilhassa Victor, oğlumun iş yerinde bana dedi ki “Kıymetli Hocam, kendini çok yoruyorsun”. “Neden?” dedim “çalışmak, ibadet bizde”. “Yok, onu demek istemedim. Ama bugün dünya istese de istemese de tıpış tıpış senin ayaklarına gelecektir. Çünkü komünizmin posasını biz çıkardık. Onun hiçbir işe yaramadığını gördük. E kapitalizme girdik, ondan daha kötü. Şimdi dünyaya yeni bir sistem lazım. Bu sistem Haydarizmdir”.
Rusya beni iki defa meclislerinde, büyük millet meclislerinde konuşma yapıp tezimi takdim etmem için davet etti, iki defa. Birisi Prof. Lisiçkin ile hukukumuz gayet iyidir; geldi, taa Akçaabat'tan mahallemize çıktı. Oturduk; çay içtik, çorba içtik. Dedi “Biz sizi dumada ağırlamak istiyoruz”. Duma, dedi. Öyle bildiğin gibi bir yer değil yani; o mecliste hiç kimse konuşmaz, konuşturulmaz. Dünyada ne kadar güçlü insan olursa olsun; siyasette olsun, kültürde olsun, medeniyette olsun, meslekte olsun, hangi noktada insan olursa olsun orada kimseyi konuşturmazlar. Ama bizim partimiz… Kendisi Liberal Demokrat Parti’nin aynı zamanda iktisat uzmanı ve danışmanı; Jirinovski'nin ikinci adamı “Biz” dedi “buna karar aldık. Bunu bütün iktidar partisine de kabul ettirdik. Sizi biz davet ediyoruz” ve sevgili arkadaşlar 27 Şubat yanlış hatırlamıyorsam, biz Rusya'ya gittik ekip olarak çok muhterem arkadaşlarımla, bir dünya adam gittik. Nereye gittik? Rusya'ya gittik. Bana ne söyledi Lisiçkin biliyor musun? “Biz sizin sistemi 2006’dan bu tarafa uygulamaya koyduk. Çok ciddi, güzel neticeler aldık. İnşallah bundan sonra daha verimli neticeler alacağız”. “İnşallah” dedim ve meclise geçtik. Mecliste onların yaptığı konuşmalardan birer satır geçeyim. Lisiçkin “Lütfen” diyor “Sibirya'ya gidelim, bize proje üret”. Sibirya, Sibirya; bak, gideceğim ben onlara proje üreteceğim.
Güneydoğulu Benim Öz Be Öz Kardeşimdir
Türkiye'de Sayın Başbakan dese ki “Haydar Hoca gel Güneydoğu'daki isyanı durdurmak için, o milletin karnını doyurmak, sırtını giydirmek, geleceklerini garantiye alabilmek için lütfen bir proje üret” dese, Haydar Hoca gider mi gitmez mi? Gider mi gitmez mi? Vallahi de giderim billahi de giderim. Ama öyle kaçıyorlar ki; birilerine söz verdiler sanki Güneydoğu’yu bu milletten koparmak için. Hadi oradan be! Sen bu işten anlamazsın, bunu yapamazsın. Güneydoğulu benim öz be öz kardeşimdir, benim kardeşimdir. Ben kardeşimin karnını doyurmasını da bilirim, sırtını giydirmesini de bilirim Allah'ın izniyle ve biz bu meseleyi… Yanlış anlamayın, bugün hangi noktaya gelirlerse gelsinler kiminle ben halledeceğim biliyor musunuz? Ahmet Türk arkadaşımla halledeceğim. Ahmet Türk'ü tanıyor musunuz? Genel başkanları olsa, politika olur. Ama Ahmet Türk, geçmişten deneyimli olduğu için onunla beraber bu işi halledeceğiz. Var mısınız buna? Hazır mısınız? Türk-Kürt kardeş olacak, ayıranlar kalleşoğlu kalleş olacaklar. Var mısınız?
Putin: “Biz Milli Ekonomi Modeli’nin Tamamını Hayatımıza Geçireceğiz, Uygulayacağız”
Kardeşlerim, Rus Devlet Başkanı benim tezimi Rusya'da, mecliste dinledikten sonra “Biz Milli Ekonomi Modeli’nin hayatımıza tamamını geçireceğiz, uygulayacağız” dedi. Kim? Devlet Başkanı Putin. Kime karşı söyledi bunu biliyor musun? Amerika'ya meydan okudu “Seni ben yıkacağım” diyor. “Ben 2005’te solunum yetersizliğinde idim. Şimdi bak, pehlivan oldum. Pehlivan oldum; Haydar Hoca beni çalıştırdı, mindere çıkardı. Şimdi seni ben alt edeceğim. Onun için” diyor “sakın oraya girme, kafamı bozarsın; buraya girme, şamar atarım” bunu deme noktasına Rusya geldi. Sağ olsun arkadaşlarım, orda çalışan arkadaşlarım sağ olsun. Kim bunlar? Lebedev, Gavriletz, Victor Minin, Victor Volkonski gibi çok muhterem arkadaşlarım. Bu arkadaşlarım bakın, o dumada yapılan konuşmada neler söylediler?
Prof. Dr. Lebedev “Ben dünyanın bir numaralı iktisat matematikçisiyim” dünyanın bir numaralı adamıyım diyor bu iktisat konusunda. “Bu konuyu bizden iyi bilen yoktur. Milli Ekonomi Modeli’ni her okuyuşta yeni bir kodla karşı karşıya geldim. Modelde meseleleri çözen, sadece bugüne değil geleceğe de ışık tutan pek çok kodlar var. Rusya'nın buna ihtiyacı var. Rusya mutlaka bunu uygulaması lazımdır” Prof. Dr. Lebedev. Haydar Hoca demiyor bunu. Bak, kim diyor? Dünyada bir numara adam diyor ki “Rusya'yı Haydar Hoca’nın tezi kalkındırır”.
Ey Türk ilim adamları, siz neredesiniz? Ayda mı yaşıyorsunuz? Merih'te mi yaşıyorsunuz? Bu siyasilerin kulağını niye çekmiyorsunuz? Bu milleti perişan ediyorsunuz. Siz de sorumlusunuz, basın da sorumludur, yayın organları da sorumludur.
Bizim Tezimizde İhtiyaçlar Sınırlı, Kaynaklar Sınırsızdır
Kardeşlerim söz sözü açıyor, beni konuşturan sizsiniz; isterseniz keseyim. Kardeşlerim enteresan bir olay var. Ben arkadaşlara dedim ki Rusya'ya gitmeden “Bu aslında evet benim faaliyetim ama ben bu devletin bir vatandaşıyım, Türk vatanının evladıyım. Biz burada devletimizi tanıtmamız lazım, Türk milletini tanıtmamız lazım. Bunun için Hariciye Bakanlığı’na gidin bilgi verin, orada bizimle beraber olsunlar. Temsilci, Türkiye temsilcisi, artık bu müsteşar olur, müşavir olur veya ateşe bazında insan olur, onlar kendileri bunu takdir eder; beraber olalım, mecliste buluşalım ve bunu orda tanıtsınlar, Türkiye'yi tanıtsınlar” dedik. Arkadaşlar gitti, bakanlığa bilgi verdi. Gittik, havaalanında kimseyi görmedik; herhalde dedik mecliste göreceğiz. Mecliste de bir tane Türk vatandaşını, yani vazifeli bir insanı göremedik. Dönüşte bir basın organını da göremedik; bütün basın-yayın kurumlarına bilgi vermemize rağmen.
Şimdi bunların hepsi bir oldu. Niçin bir oldu biliyor musunuz? Bizim tezimizde ihtiyaçlar sınırlı, kaynaklar sınırsızdır. Bugüne kadar iktisat matematiğinde kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsız; bu hüküm sürüyordu. Onun için de istedikleri yere çıkarma yapıp milletin kaynaklarını, devletlerin kaynaklarını, milletlerin kaynaklarını ellerinden alıyorlardı. Ama Haydar Hoca’nın tezi dünyada hâkim olduğu gün, bu zulme son verilecek.
Şimdi kardeşlerim, bu tezi onlar dünyaya duyurmak isterler mi? Daha senin yeraltı kaynaklarını sömüremeyecekler, Romanya'nınkini sömüremeyecekler, Bulgar'ınkini sömüremeyecekler, Uzak Doğu'nunkini, Afrika'nınkini sömüremeyecekler. Onlar sömürü ülkeleridir, sülüklerdir; dünyanın kanını emmesini bilirler. Maalesef Türk dünyasının kanını emmesi için de bizde bazı organları satın aldılar, transfer ettiler. Bizden hiçbir kelime bahsetmiyorlar. Ama onların mumu sönmeye mahkûm. Var mısınız bunu hayata geçirmeye kardeşlerim?
Yine Lisiçkin’in “Bu mecliste iki tane insan konuştu. Bunun bir tanesi Çin Devlet Başkanı, diğeri de Sayın Prof. Dr. Haydar Baş’tır”.
Tarım Kesiminde Olan Arkadaşlarımın Dermanı Bende
Sevgili arkadaşlar ya biz öyle dertliyiz ki. Niye biliyor musunuz? Biraz da ben size gönül koydum. Niye biliyor musunuz? Şundan dolayı; geçtiğimiz 3 seçimde noter tasdikli senetler dağıttım. Bilhassa tarım kesimine dedim ki “Bak sizi bitirecekler”. Bunlar, Avrupa Birliği'ne söz verdiler. Diyor Avrupa ki “Eğer bizimle beraber olmak istiyorsanız siz buğday yetiştirmeyeceksiniz, şeker pancarı yetiştirmeyeceksiniz, mısır yetiştirmeyeceksiniz, fındık yetiştirmeyeceksiniz” vs. hepsini sayıyor. E ne olacak? “Köylerinizde 35 milyon insan var. Bunların sadece 10 milyonu köyde kalacak, diğer 25 milyonunu köylerden çıkartacaksınız”. Tabii lafın tamını deliye söylerler. Biz de anlattık dedik ki “Siz köylerinizi terk etmeye mecbur kalacaksınız”. Gelecek, size ‘buradan hadi çıkın’ diyecek değiller. Ne diyecekler? Yetiştirdiğiniz ürünlerinize para vermeyecekler. 6 kuruşa mal edeceksin, 5 kuruşa satacaksın. 1-2 derken köyde yerini, yurdunu satarak çıkmak mecburiyetinde kalacaksın. Sakın ha benim sözlerimi unutmayın, kulağınıza küpe yapın. İnanır mısınız, bütün vatandaşlarımız hacizli köylerde. Beni dinlemediler, gittiler %35 oyu %50-60’a çıkardılar. Şimdi de dizlerini dövüyorlar. Tarım kesiminde olan arkadaşlarıma haber verin, onların tek ilacı Haydar Hoca’dır. Derman bende, derman bende.
Hayvancılık bitti. Neden? O da aynı akıbeti yaşıyor. Bugün ot, çaydan kıymetli. Yeşil çay o, kuru çay değil; yeşil, tarladan toplanan çaydan 1 kilo almıyor. Ne? 1 kilo çay, 1 kilo otu alamıyor sevgili arkadaşlar ve otu ithal ediyoruz, samanı ithal ediyoruz. Vay benim başıma gelenler. Dünyada 7 tarım ülkesinden biri olan biz, maalesef bittik. Şimdi bunu ayağa kaldırmaya var mıyız sevgili arkadaşlar?
Bunun dedikodusunu yapmayalım, bu işi biz biliyoruz. Enerji meselesi, tarım meselesi, hayvancılık meselesi, ormancılık meselesi, sanayi, yeraltı konuları; her şey bizim bilgimiz, projelerimiz dahilindedir. Onun için el ele vereceğiz. Bak 6.000 insansınız bugün burada. Anadolu'ya yayılacaksınız, her gün en az 3 kişiyi ikna edeceksiniz. 1 ayda kaç kişi eder bu? 3x3= 9, 90 kişi eder. Tamam, bu iş 1 ayda biter. Anlaştık mı? 90 kişiyi, 100 kişiyi ikna ettiğiniz zaman, bu iş bitecektir.
Ülkemizdeki Ayrılıkların Tamamına Son Verip Bir Bilek Bir Yürek Olacağız
Sevgili kardeşlerim uzun sözün kısası deriz ki ülkemizde sivil-asker, devlet-millet, Şii-Sünni vs. gibi ayrılıkların tamamına son verip bir bilek, bir yürek olacağız. En son sözüm bir bilek, bir yürek olmakta toparlanıyor. Bu konuda sizlerden destek istiyorum, beraberlik istiyorum, birlik istiyorum. Buna var mısınız? Var mısınız?
Yaptığımız bu 3 günlük çalışma milletimiz, devletimiz ve İslam alemi, sonra da bütün insanlık için hayırlara vesile olsun. Sizi hayra ve hayra karşı olmaya davet ediyor, Allah'ın rahmetinin, bereketinin üzerimize olmasını niyaz ediyorum. Allah'a emanet olun. Sağ olun, var olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız