
Neler Okuyacaksınız
Batılı Müdahaleler Osmanlı'nın Orta Doğu'daki Hâkimiyetini Etkilemiştir
Şimdi efendim bir bölgede insan, insan aile topluluğu, milletler, devletler, medeniyetler, dinler varsa mutlaka orada da o bölgenin şartları gereği o bölge üzerinde hesabı olanların hesapları gereği problemleri de vardır, olacaktır. Dünya genelinde bütün insanlık ailesi tedricen kendi içinde ve dışarıdaki güçlerin dahliyle olaylar yaşamıştır, hadiselere sahne olmuştur. İnsanlık ailesinden bir parça Orta Doğu'da olması münasebetiyle, bir medeniyet merkezi olması münasebetiyle hatta birçok peygamberin yaşadığı bölge, medeniyet kurduğu bölge olması münasebetiyle elbette bu ailenin de kendi çapında problemleri olacak ve de var. Bizim yani problem insanlık tarihiyle birlikte var. “Şu zaman başladı” dememiz, diyerek bir tarih belirlememiz biraz zor. Ancak bizi ilgilendiren problemler hangi tarihtedir sualiyle ben işe girmek istiyorum. Yani bizim milletimizi ilgilendiren, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ilgilendiren, ondan evvel mevcut olan Osmanlı'yı ilgilendiren problemlerin kaynağı veyahut olayların kaynağı ne zaman başlamıştır? Orta Doğu'da desek, o zaman ona bir başlangıç bulabiliriz. Düşün ki Asurlar bu bölgede yaşardı, Babiller bu bölgede yaşardı, Sümerler bu bölgede yaşadı. Asurlar için olay hangi tarihte başladı? Sümerler için hangi tarihte? Yani olaylar ne zaman Orta Doğu'da başladı dersek hangi devlet için başlıyor? Buradan hareketle biz Osmanlı'yı esas alarak, Türk milletini esas alarak Orta Doğu'da hareketlerin başladığı tarih 18. asrın, hatta 17. asrın ortalarında olaylar başlıyor. 18. asrında gelişiyor. Malumunuz, Arap İslam Âlemi Osmanlı İmparatorluğu'nun tasarrufunda bir topluluk idi. Gerçekten de Arap İslam Âlemi Osmanlı'ya muti çok fevkalade bir tarih, insanlık medeniyet örneği oluşturulmuştur. Munis insanlardan meydana gelen bir topluluk olması münasebetiyle hakikaten bize karşı zerre kadar tavır almadan tarif boyu, muti bir tarz ve de hareket içerisinde bulundular.
İngilizler Tarafından Orta Doğu Üzerinde Çok Ciddi Hesaplar Yapılmıştır
Bunu belirttikten sonra malumunuz, Hicaz bölgesi olan Mekke Medine'de İslam için, Müslümanlar için çok kutsal bir bölgedir ve de yerdir. Ancak motorun icadıyla bu bölgelerde çeşitli madenlerin mevcudiyeti ve o bölgede Osmanlı'nın tasarrufu dünya üzerinde hesabı olan milletleri harekete geçirdi. İngilizlerin öteden beri dünya hâkimiyetini ellerinde bulundurma gibi bir gayeleri vardır. Bilhassa Orta Doğu üzerinde yeraltı kaynaklarından istifade etme niyetleri vardır. Artı her ne kadar karşımızda Orta Doğu gibi görülüyor ise de Osmanlı'nın tasarruf ettiği saha sadece Orta Doğu'da değil. Afrika'da da Osmanlı'nın tasarrufu var, Asya'da da var, Balkanlar'da da var. Ama bu milleti veya bu devleti öyle bir yerden yaralamak, öyle bir yerden ıskartaya çıkartmak lazım ki buradan aldığı yarayla bir daha ebediyen felah bulmasın, mantığı güdülmüş. Ve İngilizler tarafından Orta Doğu üzerinde çok ciddi hesaplar yapılmıştır. “Neden Orta Doğu seçilmiştir?” dersek; şimdi Osmanlı ailesi malumunuz i'lâ-yi kelimetullahı arza yayma gayesini kendilerine, efendime söyleyeyim şiar edinmiştir. Allah rızası için hayatlarını tamamlamayın. Ama az, ama çok. Yani delisinin de, akıllısının da hayat tarzı sırf Allah'ın rızasını kazanabilmek için, Allah'ın dinine hizmet etmek idi. Medeniyetini de bu esas üzerine kurdu. Yani Osmanlı medeniyeti tam bir din medeniyetidir. Şimdi öyle bir yerden vursun onu ki, bunun beli doğrulmasın. Orası da nere olacak? Orta Doğu olacak. Artı, bir de buranın yeraltı kaynakları var. Motorun icadı ile petrol devreye giriyor. Anlatabildim mi? İşte buradan hareketle İngilizlerin çok ciddi yatırımları oldu. Nerede? Bu bölgede, Orta Doğu'da. Başta buranın insanını Osmanlıya ve Osmanlı medeniyetine karşı çıkarabilmek için onların sahip olduğu inançlar üzerinde oynamaya başladılar. Nedir bu? Gönül yoluyla insanların Cenâb-ı Hakk’a bağlanması, Allah'a kul olması, bu sayede emsali görülmemiş bir medeniyeti ortaya çıkarması. Eğer bu anlayış, bu yaşayış devam ederse bu bölgelerde, bu adamların önüne geçmek mümkün değil. Osmanlıyı durdurmak mümkün değil. O halde bu inancın temeline iyi bir dinamit yerleştirmek gerekiyor. Fikir olarak, oryantalistler o zaman işte tasavvufa karşı çok ciddi bir mücadele içerisine girdiler. Goldzıher, Gaytana, Renan, o bölgede yetiştirdikleri Reşit Rıza, Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh gibi, ki bunlar bugün olduğu gibi o günde din kardeşlikleri, üç tane dinin kardeş edilmesi gibi safsata batıl iddiaları gündeme getiren müsteşrik önlerinin, müsteşriklerin arkadaşlarıdır. Batıl insanlardır. İngilizler tarafından organize edilmiş. Düşünceleri, inançları bizzat İngilizler tarafından tarif edilmiş. Boyutları tespit edilmiş. Ne kadar inanacak, ne kadar inanmayacak. Bu çok mühim. Yani oradaki Müslüman ne kadar İslam’a inanacak veya ne kadar inanmayacak? Bunu Humphry hatıratında anlatıyor. Benim hatırımda kalmaz, o bir tane meşhur bir casus vardı. Lawrence mesela. O tarihlerin adamıdır. Bir işte tasavvufla, onların kurumlarıyla beraber ciddi bir şekilde oryantalistler, siyasiler ve sömürgecilik bakanlığının iştirakıyla, projeler ile imal ediliyor, ortaya konuyor. İngilizler tarafından yetişmiş elemanları, misyonerleri, casusları bunu hayata geçiriyorlar. İlk taarruz dediğimiz gibi tasavvuf kurumlarına oluyor.
İki, efendim ondan evvel müsaadenizle burada bir noktayı da işaret edeyim, ondan evvel tasavvuf kurumlarına itiraz yok muydu? El cevap yoktu. Şimdi bugün tarihini bilmeyen bazı cahiller tasavvufa itiraz vardı taa temelden beri şeklinde iddia, yok. İslam'da tasavvuf sünneti Resulullah ‘tan kaynaklandığı için ona bir itiraz yoktur. Ancak bu tasavvuf kurumlarından vahdet-i vücuda karşı bir itiraz vardır. Vahdet-i vücud hayatı, tasavvufun yüzde onu bile değildir. Yani o düşünceyi benimseyen çok az bir şey vardır, topluluk vardır. Daha ziyade İslam âleminde tasavvuf adına şüyu bulan, hayata geçen vahdet-i şuhût tecelli ve ezkâr yoludur. Hatta yüzde on fazla söyledim, yüzde beş bile değildir. Ulema çapında insanların o günlerde hazmet. Şimdi eğer bunun eleştirisi yapılmıştır, doğru. Ama yüzde doksan Müslümanların yaşadığı tasavvuf hayata hiç kimsenin dil uzatması zaten mümkün değil idi. İzah edebildim mi? Bunları da içine alan bir itiraz temeli fevkalade bir nitelikte hazırlanarak orada takdim ediliyor. Mısır merkez seçiliyor. Hicaz bölgesi merkez seçiliyor. Hadislere, ikinci etapta hadislere taarruz ediliyor. Hatırlarsanız bunu İslam'a itirazlar adlı konferansımızda geniş bir şekilde izah etmiş idik. Allah nasip ederse “Din tahripçileri” ve “Kur'an'dan cevaplar” adlı kitabımızın ikinci cildinde bunlara da geniş bir şekilde yer vereceğiz. Kısmet olura. Hadisler üzerine konuşmayalım. Maksat tevhid akidesini Müslümanların gönlünde yaşanan tevhid akidesine zafiyet getirmek, dengeyi bozmak, moral bozmak. 18. asırda böyle bir hareket ile İslam âleminin içine giriyorlar. Burada asıl maksat Osmanlı'nın tasarrufunu yani hadislerle oynanmasının temelindeki espri, tasavvuf kurumlarıyla oynanmasının temelindeki espri, Osmanlı'yı Orta Doğu'dan silip çıkarmaktır. Merkezi otoriteyi bu saikle zafiyete uğratıp oradan çıkarmaktır. Proje böyle imal edildi. Bu insanlar sadece Orta Doğu'ya gitmediler. Anadolu'ya da geldiler. Yetişmiş hocaları, şusu busu hoca yetiştirdiler. Yani böyle sarıklı, cübbeli hocalar yetiştirdiler. Bir tane casus yetiştirmedi mi onlar? Binlerce casus yetiştirdiler. Hoca kılığında efendime söyleyeyim, hem Anadolu'ya hem Orta Doğu'ya. Evet, bu tarihi 18. asrı bu bahsettiğimiz temel düşünceler etrafında yoğunlaştıkları fitneyle beraber harekete geçtiklerini söyleyebiliriz efendim.
İngilizler Arapları Bize Karşı, Bizi de Araplara Karşı Kışkırttılar
Şimdi, sadece Araplar vurmadı. Bakın, Anadolu'da da bu olay yapıldı dedik. Olayın çift yönlü ele almamız lazım. Arapları bize karşı, bizi de Araplara karşı kışkırttılar. Şimdi tabii 1789 Fransız İhtilali ile birlikte İngilizler çok ciddi bir avantaj yakaladılar. Bu ihtilalle kavmiyetçilik düşüncesini Arap İslam âlemine pompaladılar. Tabii burada fevkalade bir birlik olmasına rağmen Şerif Hüseyin'i de, bakınız hem kavmiyetçiliği pompalarken Şerif Hüseyin'i de öne geçirmek vadiyle etrafına çok ciddi destekler veriyorlar. Şerif Hüseyin'in yükleneceği görev, Osmanlı halifesi yerine halife olmak. Öyle bir rol veriliyor. Onun da hoşuna gidiyor. “Nasıl olmasa ben peygamber sülalesindenim.” Şerif Hüseyin de yeni vefat eden Kral Hüseyin'in dedesidir. Yani olayları daha müşahhas hale getirelim. Onun dedesidir. Şimdi tabii adam, bu adam halife olacak. Halifelik de öyle basit bir makam değil. Olayın hem bir manevi yönü var, artı bir siyasi yönü var. “Halife-i Ruy-i Zemin” denildiği zaman yeryüzündeki halifenin etrafında hem insanlar vardır, hem devletler vardır. Yani Müslüman devletler. Halkı Müslüman olan bütün devletler halifenin etrafında olma mükellefiyeti, mecburiyeti var. Adam bakıyor ki ya Osmanlı'ya bu kadar muti olan devletlerin tamamı Arap’ıydı, Acem’iydi, Bosna’sıydı, şusuydu, Sırplı… Madem böyle itaat ediyor, bu makamı ben elde edeyim bana etsinler. İngilizler de hazır bu teklifi bana getirdiler. Abdülhamid Cennet Mekân Hazretleri olayı istihbaratıyla tespit ediyor. Saraya alıyor. Böylece olayı refüze ediyor, hareketi durduruyor. Ama 1908 2. Meşrutiyet'in ilanıyla İttihat ve Terakkiciler tekrar Şerif Hüseyin'i Hicaz bölgesine emir olarak gönderiyorlar. Gene o bölgede emir idi kendisi. Gönderiyorlar. Orada efendim ikinci defa gittiğinde bu sefer neredeyse halife olması garantilendi gibi bir durum varken; şu andaki Suudilerin dedesi diyelim, Kral Fehd daha kral değil, ailenin başkanı reisine, Vehhabilik düşüncesiyle bunun karşısına pompalanıyor. İngilizler diyor ki: Şimdi oradaki düşüncenin temeli şu: “Biz” diyor, “Osmanlı belasından İngilizler” diyor, “kurtardık.” “Şerif Hüseyin bu da bir başka bela bu da halife olma iddiasıyla ortaya çıktı. Buna bu sözü de verdik. Osmanlı gitti geldi Şerif Hüseyin elimize bir kar geçmedi.” Ya ne olacak? “O zaman biz Vehhabileri destekleyelim.” Ki Vehhabiliğin Arap İslam âleminde kök salmasının asıl temeli İngilizlerin maalesef desteklemesinden sonradır. Bir de bakıyorsun bir anda neşv-ü nema buluyor Arap İslam âleminde. Yani İslam âlemini parçalayabilmek için destekli bir harekettir. Daha doğrusu Osmanlı'yı parçalamak için destekli bir harekettir. Tabi Şerif Hüseyin ile efendim Suudi ailesi arasındaki mücadelede, efendim Şerif Hüseyin ayıkıyor. “Eyvah!” diyor. “Ya bizi oyuna getirdiler halifenin karşısına geçirdiler, yanlış yaptık” diyor. Ama işte işten geçmiş oluyor.
Zaten 1914 yılı Cihan Savaşı'ndan sonra hepinizin bildiği gibi İngilizler o bölgeyi kendi tasarrufuna alıyor. Böylece efendim oynanan oyunlar efendim netice vermiş oluyor. Olayı kısaca bu şekilde özetleyebiliriz. Mesela Şerif Hüseyin'in üç tane çocuğu var. Şu anda Irak Suriye ve Ürdün o bölgelere yerleştiriliyor. Maksat o bölgelerde bunlara devlet kurdurmak, zaten o şekilde ikna ediliyor. Bak, “Sana biat edecek olanlar evvela çocuklarındır” deniyor. Ve bakıyor adam ki, “Hakikaten başkası biat etmese benim uşaklarım biat eder, çocuklarım biat eder. Dolayısıyla onu gören diğer devletler Arap ülkeleri de bana biat eder. Ve diğer İslam ülkeleriyle beraber oluruz, bütün oluruz.” Hesabını yapıyor ama evdeki pazar çarşıya uymuyor. Osmanlı'yı arkadan vuranın Allah da belasını veriyor.
Eğer Millet Olarak Çıkarlarımızı Bilemezsek, İstikbalimiz Tehlikeye Düşer
Şimdi efendim bizim evvelden beri izah etmeye çalıştığımız bir mesele var. Türk millet de öyle sıradan bir millet değil. Yani biz millet olarak tarihte uygarlıklar kurmuş, medeniyetler kurmuş, on altı devletin sahibi bir milletiz. Artı daha dün 3 kıtada at koşturan 22 milyon kilometre karelik bir zeminde tasarruf eden bir ecdadımız var. Az evvel anlattığımız oyunlar bunlara yapıldı. Bu dedelerimize yapıldı. Yani bizim geçmişimize yapıldı. Biz kabul etsek olay budur, etmesek de budur. Şimdi evet 777 bin kilometre kareye inen bu topraklar, 22 milyon kilometre kareden buraya inen topraklar üzerinde yaşayan bu millet. Türk milleti Müslüman kimliğini devam ettirdiği müddetçe beladan başını kurtaramaz. Yani Müslüman Türk kimliği dünyada kaldığı müddetçe başını beladan kurtaramaz. Siz istediğiniz kadar onlarla aynı medeniyetin paydalarını paylaşmaya çalışın. Onlarla ortaklık yapmaya çalışın. “Biz sizdeniz, siz kabul etmeseniz de sizinle beraber aynı şeyleri düşünüyoruz” demeye çalışın. Şimdi dünyada devletler arasındaki mücadele itikadî, imanî boyutlarda, medeniyet boyutundadır. Hiç kimse sizi kandırmasın. Şimdi biz kafamızı kuma gömüyoruz. “Aa, böyle şey olur mu canım?” Ben bazen televizyonda seyrediyorum. Evet, tabii öyle şey olmaz. Kim diyor bunu? Bir bakan söylüyor, bir milletvekili söylüyor. Vallahi bir bakanın ve vekilin bu mahiyette, bu tarzda konuşması kadar bence Türkiye'nin kaybı daha ikinci bir şey olamaz. Çok ciddi bir kayıp. Eğer millet olarak bizim çıkarımızın nerede olduğunu veya olmadığını biz bilemezsek bizim istikbalimizin, istiklalimizin varlığı tehlikeye düşer. Burada demek istediğim şu: Yani Türkiye üzerinde bu kimlik, Müslüman Türk kimliği devam ettiği sürede bu hesaplar cereyan edecek. Artı, şimdi bizim bazı aklı evveller, “Madem öyledir bu kimlik üzerinde hesap dönüyor, biz bu milleti öyle bir Müslüman edelim ki tam bir Hristiyan’a benzesin. O zaman belki bu arkadaşların onaylarını alırız.” Bu kaderi maalesef Endülüs yaşamıştı. Dediler ki: “Müslüman kaldığımız süre içerisinde Batı âlemi zaten içerisindeyiz, bizi kabul etmiyor. Biraz onlarla uyum içerisinde olalım. Ne var ki? Askerimizi ondan alalım. Onların dediklerini, adetlerini, geleneklerini hayatlarımıza geçirelim. Bunda hiçbir şey olmaz. Allah'ın cenneti bol, biraz da onları cennete koyalım.” Gibi saçma bir itikat. Sonunda öyle oldu ki kapılarına, evlerine hademe olarak aldıkları adamlar sonunda kazığa çakan adam olarak karşılarına çıktı. Biliyor musun Kazıklı Voyvoda filan hikâyelerini? İspanya'da oynanan oyunlar. Biz şimdi bu kaderi yaşıyoruz. Bu millet bir defa başka dini tercih edemez, seçemez, bu bir. Sen istediğin kadar “Hristiyan oldum” de senin neticede kaderin, ipe çekilmek, kazığa çakılmaktır. Şu ülkede taş taş üstüne bırakmazlar. Onun için milli değerlerimizin, manevi değerlerimizin garantörlüğünü kabul etsek de, etmesek de dinimiz yapıyor. Yani bizi diri tutan dinimizdir.
Türkiye'nin Asıl Meselesi Birliğimiz ve Beraberliğimizdir
Şimdi geliyorum asıl anlatmak istediğime. Yani biz hangi şartta ne kadar tavizle “sizden olduk” dersek, diyelim. Batı dünyasının bizi hazmetmesi, kabul etmesi bir defa mümkün değil. Çünkü çok ciddi bir tarihimiz var, geçmişimiz var. Sen kalktın Orta Asya'dan, Balkanlar'a kadar indin. Biz ondan sonra geldik Anadolu'ya. Oradan ta İran üzerinden diyelim, Horasan üzerinden, Azerbaycan üzerinden, 1071'den Malazgirt'ten Anadolu'ya girdin. Dünyada gezmediğin yer kalmadı ki kardeşim. Acayip bir milletsin. Yani biz Türk milletini tanımayan gene kendisi. Ne zannediyorsun sen? Sen git Batı dünyasına bak senin için hususi tezler vardır. “Bu millet nedir?” diye “Bu Türk milleti.” Anlatamıyoruz bunu. Ha seni didik didik araştırmış, bulmuş. Bu insanın en küçük yapısı nedir? Hücreler. Bunları ortaya koymuş adamlar. A tipi, B tipi neyse. Asıl korkulan rüya budur. E şimdi biz kendimize has bir hariciye politikası ortaya koyup bunu devlet politikası haline getireceğimiz yerde hepsini unuttuk. Ne yaptık? İşte illa filancayla iyi geçirelim. “Kavga edelim” de demiyorum, yanlış anlamayın. Ama devletlerin hukuku menfaatlerine bağlıdır. Bir devlet ne kadar senden menfaat varsa, o kadar iş birliği yapar seninle. O menfaati bittiği noktada bil ki ya düşmanındır, ya uzaktan seni seyredendir. Anlatabildim mi? Şimdi konumu itibariyle dünyanın en güçlü olması münasebetiyle tekrar uyanır. İçindeki birliği temin eder. Şu anda içimizde korkunç bir karışıklık çıkarma sevdası var. Bilerek ya da bilmeyerek. Hatırlarsanız 1980 cumhuriyeti koruma ve kollama harekâtından sonra biz ben şahsen Türkiye'nin asıl meselesi birliğimizdir, beraberliğimizdir. Bu milletin hangi şartta olursa olsun mutlaka bir arada olması lazım. Çöpçüsünden çiftçisine kadar, polisinden askerine, bürokratından siviline, siyasisinden efendime söyleyeyim ne bileyim hamalına kadar mutlaka birbirine tahammül etmesi şarttır. Ha diyeceksin ki ya kardeşim, “bu insanların hiç suçu yok mu?” Çok. Belki bunları tek tek ele alsan, kurumları, kuruluşları yani ipe çekeceğinde, suçları var. Ama şimdi bunları ortaya koyup da fatura çıkartmanın, bölünmenin bir manası yok. Türk milleti içinde bir defa bu tevhid-i temine mecburdur. Yani birliği temin edeceğiz. Türkiye idare eden siyasi irade bunu görmesi lazım. Buna göre her şeyini tayin tanzim etmesi, düzenlemesi lazım. Bunu yapmadığımız müddetçe bu fedakârlığı, benim seni, senin beni hazmetmediğin müddetçe Türkiye'nin başı beladan kurtulmaz. Evvela şu içimizdeki tevhid, birlik temin edilecek. Efendim şimdi bunun olmaması için adamlar ne yapıyorlar? İşte çeşitli dedikodular, çeşitli efendim iftiralar her türlü şunlar bunlar gündem ediliyor. Eğer bu millet kendini toparlar, harekete geçerse dün Irak bizim elimizdeydi, Suriye bizim elimizdeydi, Ürdün bizim elimizdeydi, Filistin bizim elimizdeydi, Suudi Arabistan bizim elimizdeydi, Afrika'nın o bölgeleri Akdeniz'e bakan yakası bizim elimizdeydi. Rusya'nın birçok yanı bizim elimizdeydi. Geç Orta Asya'da, ya şimdi sende olmayan bir şey yok ki. Az evvel söyledik ya 22 milyon kilometrekarelik yer senin elinde ve bir medeniyet. Ve o kadar mükemmel bir medeniyet ki, 6 asır devam etmiş. Dünyada hatırlarsanız her zaman ifadeye çalıştığım bir husus var. Devlet çok uzun ömürlü olamaz. Öyle 5 asır yaşayacak, 6 asır yaşayacak… Bu zor bir hadise. O zoru Türk milleti başarmıştır. Osmanlı işte o zoru başaran bir millet. Bir toplum. Şimdi tekrar kendine gelir diye efendim bu entrikalar devam ediyor. Anlatabildim mi?
Türkiye Üzerinde Hesaplar Var ve Bu Hesapları Görmezden Gelmek Mümkün Değildir
Orta Doğu, peki Orta Doğu'yla Türkiye'nin ne ilgisi var? Körfez’ le Türkiye'nin ne ilgisi var? İlgisi olmaz olur mu? Şimdi Orta Doğu'da bir başkası gündem edilmeye çalışılıyor. Bir başkasını efendime söyleyeyim orada aslan yapmak istiyorlar. Aklın yolu eğer Türk milletini düşünmüş olsaydı o bir başkasını öne geçirmek isteyen bu bölgede Türk milletinden başkasını seçmezdi. Neden? Çünkü Orta Doğu'daki devletlere bakarsak halkının tamamı Müslümandır. Bu topluluklarla kim rahat anlaşabilir? Türk milleti anlaşabilir. İki, geçmişte bir medeniyeti, medeniyet birliği var, beraberliği var, din beraberliği var, örf beraberliği var, adet beraberliği var, gelenek beraberliği var, yaşadıkları bir tarih var. Akıllı adama düşen vazife bunu buraya getirip baş yapmak veya öne geçirmek değil mi? Menfaatleri varsa onun sayesinde, onun saikiyle beraber bunları paylaşmak. Orada petrol var, orada altın var, uranyum var, doğalgaz var. Onu pay edecek adam. Şimdi bu karışıklıkların nedeni değil mi? Ama demiyor öyle. Şimdi dünyanın muhtarı olan, valisi olan, amiri olan irade, bu kimdir? Amerika Birleşik Devletleri diyor ki: Hayır belki Amerika Birleşik Devletleri'nin elinde olsa Türkiye diyecek ama öyle lobiler var orada ki çok güçlü. Musevi kardeşlerimizin lobileri. “Hayır” diyorlar, “Orta Doğu'da at koşturacak tek millet vardır, o da İsrail'lerdir.” Niye? Çünkü Mısır'dan ta Anadolu'ya kadar bizim Nevşehir oluyor orası, değil mi? Nevşehir'e kadar Tanrı, Yehova bize buraları vaat etti. Burası bizim mukaddes arazimiz. Arz-ı Mev'ut, Fırat'la Dicle arası, verimli Hilal bölgesi, bu Güneydoğu vesaire, burası bizim yerimiz ya. Bu Türklerin ne işi var burada? Bu yerin, bunun için o lobiler Amerika'yı bu asıl maksatlarında söylemeden, “Ha, hoca sen bunu nasıl okuyorsun?” E müsaade edin de biz bunu okuyalım. 90'da söylediklerimiz çıktı mı? Ben Türkiye'nin o bakımdan alınmayan tedbirleri dolayısıyla bu tehlikelere karşı geleceğinden çok endişeliyim. Çok basit şeylerle birbirimizle mücadeleye giriyoruz. Ülkenin kurumları, kuruluşları arasında kavga, gürültü, dedikodu, fitne çıkartıyoruz. Ama “Atı alan da Üsküdar’ı geçiyor.” Yapmamız gerekeni yapmıyoruz. Efendim, o diyor ki şimdi, “burası benim, buralar bizim.” O zaman diyor ki o lobiler: Bunu öne çıkartacaksın, İsrail öne çıkartacak. Ona endeksli bir politika. Onların o politikanın gereği Güneydoğu'nun elimizden çıkması gerekiyor. Yani Türkiye'ye ilgilendiren tarafı nereye? E baba adam bana bakıyor elinde silah. Sen yani karşımda adam çekmiş silahını diyorsun ki, “niye silahını görüyorsun?” “E benim kör olmam lazım.” Yani göreni burada suçlamak değil. Türkiye üzerinde hesaplar var. Onu destekleyen devlette ne yapıyor şimdi? Orta Doğu'da birtakım devletler var. Bu kimdir? Ürdün’dür. Bu kimdir? Suriye'dir. Hangisidir? Irak'tır. Acaba bunların hangisi daha fazla engeldir? Şimdi belki gelirsiniz o tarafa, Irak'ın farkındaysanız Rusya ile beraber bir birliği vardır. Suriye ile birliği vardır. O bölgede Rusya'nın da bir hesabı var. Rusya, Suriye, Irak, Filistin. Bu bölgeleri içine alan bir birliktelikle birlikte sıcak denizlere inmek istiyor. Onun içine hep birbirine sevdalık türküleri söylerler. Yahu deriz ki: “Bunlar Müslüman, bunlar komünist. Ne işleri var?” Anasının gözü adamlar. Tabi sahibi yok bu insanların. Bu devletlerin, bu milletlerin, bu halkın sahibi yok. Bizim bundan da vebalimiz var. Hem içimizdeki birliği temin etmediğimiz için Allah bize hesaba çekecek, hem de bunlara bekçilik yapma… Bunlar kendini kontrol edemezler baba ya. Saddam’a kızıyoruz ya. Saddam kim? Çadır eşkıyasının teki. Kendine bu kadar oyunlar yapılmış, milletine bu kadar oyunlar yapılmış zerre kadar ayıkmayan bir adam. Basiretten mahrum. Biz sırası geldiğinde o insanların da kaderine hükmedecek iradeyi, adaletle teessüse mecbur ve de memuruz. Fazla mı konuştum? Kusura bakmayın. Bu kadar kâfi zannederim.
Yani şimdi o tarafta bizim ABD’li ağabeyimiz İsrail'in yanında yer alıyor. Onun da hedefi, onun tuttuğu adamın da hedefi Anadolu olduğu için, bizim Güneydoğu olduğu için bu olaylar ardı arkası kesilmez yani. Bunu iyi bilelim.
Türkiye kullanılıyor. Şu anda Türkiye'yi yutmak üzere kendisini memur eden milletin önüne yem olarak atıyoruz biz. Yani şu anda biz İsrail'i kendimiz, kendi elimizle beraber Amerika'nın önerisiyle merkez haline getirdik. O da ne yapacak? Önce Irak'ı temizleyecek, arkasından da “Hayye ale's salâh” sıra bize gelecek. Oynanan oyun bu. Ama Allah bu acıyı bu millete göstermesin. “Bunu nereden çıkartıyorsun? Bu tahminleri.” Şimdi bizim aklımız da o kadar şey değil. Bu dediğimiz olayları ortaya atan, bunları gündem eden haberler var. Sahih haberler var. İki, sevgili peygamberimizin hadis-i şerifleri var. Fırat ve Dicle havzası arasındaki olayları beyan eden, Peygamber Aleyhisselam Efendimiz ‘in beyanları var. Şimdi bunların hepsini bir araya getirdiğimizde koyuyoruz, aynaya okuyoruz. Bunlar çıkıyor ortaya. Anlaştık mı?
Zaten şu andaki Türkiye'nin üzerinde oynanan oyunlar, Türkiye'nin güvenliğinin tehlikeye düşmesindeki espri o bölgede bunların söz sahibi yapılması içindir. Yani sadece Irak'la oynanmıyor. Bizimle de oynanıyor. Bizimle terör yoluyla beraber oynanıyor. Ermeniler kışkırtılıyor. Mesela Rusya'nın da ayrı bir derdi var, ayrı bir hesabı var. Birisi sıcak denizlere inme politikasıyla Ermenileri tutuyor, üzerimize salıyor. Artı PKK'yı arkadan destekliyor Rusya. Yani Anadolu'da onun da hesabı var. Karadeniz'i inme, Akdeniz'i inme Rusya'nın da hesabı... Yani birçok çatışmanın merkezidir. Onun için bizim Mehmetçiğimizin yaptığı gibi gece gündüz nöbet tutmamız lazım. Bir saniye Serhat boyunu terk etmeyecek, tutacağız. Hatırlarsanız ben “Bu millet asker millettir” diyor isem bunun temelindeki espri, sır budur. O ruhu devam ettireceğiz. Anlaştık mı?
Türkiye'nin Menfaati Irak'ın Bütünlüğünü Korumaktan Geçmektedir
Şu anda APO o kadar büyük tehlike değil yanlış anlamayın. APO'nun arkasında güç yok, bunu, bizim, bunu bilemiyoruz. APO'nun arkasındaki Güneydoğu insanını ona mal etmeye çalışanlar var. Ya Güneydoğulu bizim kardeşlerimiz ya. Bizim dostlarımız benim bir sürü arkadaşım dostum var. “Öl” desek ölmese hemen bayılır. Bu derece bize tutkun insanlar. Şimdi bu iradeyi tamamen bunun karşısına geçireceğiz. Bu birinci feraset. Yani ben APO'yu büyük tehlike görmüyorum. Asıl tehlike şu anda Kuzey Irak'ta Talabaniyle Barzani arasındaki ittifakla gündem edilen devlettir. Yani buradaki etnik devlettir. İsmini koymuyorum ben. Bu devlet kurulduğu zaman öp başına geleni. İki, ikinci hedef, Saddam'ı uzaklaştırmak. Bir, efendim söyleyeyim Şii topluluğu devleti. Artı Irak'ın merkeziyetini elinde bulunduran bir başka devlet, şimdi bazıları der ki: “Orada Türkmenler de var. Türkmenler de bir devlet olur.” Zannetmiyorum. Türkiye'yle ittifak eder beraber olur diye onlara göz açtırmazlar. Benim hissiyatım bu. Şimdi öyle olsa bile dikkat edersen o zaman Orta Doğu parçalanıyor Irak'ın şahsında. Soru: Bir olup iktisadi ve siyasi askeri gücüyle İsrail'in karşısında mı durması daha güçlü olabilir, Orta Doğu'da Irak'ın? Yoksa böyle bölük pörçük olarak durması mı daha İsrail'in menfaatinedir? Soruyorum ben. Hangisi? Menfaatine. Şu anda oynanan oyun bu. Yani o Monica skandalının temelindeki espri de budur. Hatırlarsanız ikinci körfez çıkarmasında Amerikan devlet başkanı orada artık ne düşünmüşse neticede o da bir insan, onun da vicdanı var. Baktı ki masum insanları biz hiç uğruna yok ediyoruz. Asıl proje orayı parçalamak, yok etmek. Artı oranın kaynaklarını elde etmek. Birçok maksat birleşiyor. Hemen arkasından Monica olayı çıktı. Sen nasıl oraya… Lobiler faaliyete geçti. Biz Amerika'ya gittiğimizde oradaki arkadaşlar bize anlattı bunu. Yani ben hayali konuşmuyorum. Amerikan siyasetini çok iyi takip eden ilim adamı arkadaşlarımız var. Onlar anlattılar bize. Şimdi hatırlarsanız ikinci bir çıkarma, Clinton yapma mecburiyetinde kaldı Ramazan-ı Şerif'te. Allah Allah! Düğün değil bayram değil. Lobiler de dedi ki: “Tamam bu bizim istediğimiz gibi mürit oldu. Bunun yakasını bırakalım.” Arkasında da onu akladılar. Olay budur yani. Erkeksen yapma. Bu güçler iyi oynuyorlar. Bunu kabul edelim.
Yani Irak'ın birliğinde mi fayda, dağılmasında mı? Ben şahsen Irak'ın dağılmasını Türkiye için çok tehlikeli görüyorum. Irak dağılırsa, kim güçlenecek? Az evvel anlattığımız Musevi kardeşlerimiz güçlenecek. Onların hesabı nerede? Fırat ve Dicle havzasında. Zaten şu anda bir sürü yer aldılar Güneydoğu'dan, almışlar daha doğrusu. Öp başına geleni olur o zaman. Yani bu politika Irak'ın dağılmaması lazım. Türkiye'nin menfaati Irak'ın bütünlüğünde.
Başbakan birinci yardımcısının Türkiye'ye gelmesi, Sayın Başbakan'ın onu davet etmesi bence çok isabetli bir karardır. Yani belki Sayın Başbakan'ın hayatında isabetle verdiği kararın en evveli budur, en güzeli budur diyebilirim. Ama Irak'ın bütünlüğünü korumaları şartıyla. Bazı şeyler alabilirler onlar. İşte, “şunu taşımayacaksın, bunu taşımayacaksın, kimi silahlar…” Tamam, onu yaptırsınlar. Ama eğer birliği temin edecek bir destek Türkiye Cumhuriyeti Devleti onlara verirse bizim güneyimizde, Irak'ın kuzeyinde o devlet kurulamıyor. Dolayısıyla Irak parçalanmıyor. Bu da Türkiye'nin menfaatinedir. Sayın Başbakan bunu yaparsa bence tarihi bir rol oynamış olur. Tarihe geçer. Bu hem Irak açısından, hem de Türkiye açısından çok faydalı bir karar olacak. Ben böyle görüyorum. Ama diyeceksin ki: “Az evvel dedin ki Irak'ın Rusya ile iş birliği var. Onunla Türkiye'nin anlaşması aleyhimizde değil mi?” Şu pozisyonda değil. Benim gördüğüm bu.
Türkiye’nin Geleceği İçin Güçlü Bir Hariciye Politikası Şarttır
Aslında bizim gönlümüz şunu istiyor. Türkiye'de harici politikayı bilen çok güçlü insanımız var. Bunlar üniversitelerimizde öğretim görevlisi, siyasilerimiz var. Artı iş adamlarımız var. Hakikaten dünyayı biliyorlar, Türkiye'yi tanıyorlar, dünyayı tanıyorlar. Bunların bir defa bir masa etrafında bir araya gelip, Türkiye hakkında bir proje üretmeleri lazım. Bir hariciye politikası üretmeleri lazım. Bu politika da Türkiye'nin devlet politikası olması gerekir. Şimdi hatırlarsanız şu anda Türkiye'nin bir devlet politikası yok. Bak “Ortodoks ittifakı” diyorsun. Kim bunlar? Sırplar, Yunanlar, Ermeniler. Ermeniler burada. Şurada değil mi? Ermeniler burada, doğuda. İki, öteki batıda. O da onun yanında. Rusya bunların başında. Kime karşı bu ittifak? Herhalde Avrupa'ya karşı değil. Amerika'ya da karşı değil. Kime karşı? Bize karşı. E baba heriflerin bize karşı çok ciddi planları var da, bizim niye bir şeyimiz yok? Anlatmak istediğim bu. Bunları böyle kurumlaştırarak, soru bir: Türkiye'nin Orta Doğu İslam âlemindeki halkına ve devlet idarecilerine karşı nasıl bir politikası olması lazım? Vallahi ben olsam en azından 500 tane, 1000 tane doktora bu konuda veririm talebelere, profesör yetiştiririm. Yüzlerce profesör yetiştiririm… Ne demek ya? Bu yapılacak. Ayrıca dediğim gibi o insanlar, onların dışındaki insanlar devreye konulacak. Artı bizim Balkan ülkeleriyle beraber bir hukukumuz var. Sancak'la var, Kosova'yla var, Bosna'yla var değil mi? Yunanistan'ın içerisinde bir sürü Müslüman Türk kardeşimiz var, Müslüman var. Ora hakkında bir politika üretmemiz lazım. Yunanlı hakkında bir politika üretmemiz lazım. İran hakkında bir politika üretmemiz lazım. Türk dünyası hakkında bir politika üretmemiz lazım. Avrupa hakkında, Amerika hakkında, ne bileyim Uzakdoğu hakkında... Bu politikalar o kadar şaheser olması lazım ki, mesela: Siyasi politikayı tayin edecek, tanzim edecek, ortaya koyacak bir ekip, bir heyet. İktisadi politikayı ortaya koyacak bir başka ekip, o devletlerle. Askeri politikayı ortaya koyacak bir başka kurum. Yani öyle olacak ki, artı manevi politikayı üretecek bir başka kurum. Yani hepsi olması lazım. Ben size çok açık bir şey söyleyeyim. Şu anda Amerika bir yere askerini göndermeden misyoner din adamlarını gönderiyor. Gönüllü kuruluşları var bunların. “Barış gönüllüleri” adı altında. Bunlar hepsi Hristiyanlığın propagandasını… Kimden aldı bunu? Osmanlı'dan aldı. Bizim elimizde bunun geçmişte çok güzel örnekleri olmasına rağmen, biz bunların hiçbirine bakmıyoruz. Başımıza bir musibet, bir bela geliyor. Hayda! Hep beraber ayağa kalkıyoruz. Ona varmadan, Türkiye'nin şu anda ben siyasilerin yerinde olsam, bunu tabii bir kişi değil binlerce kişi… Mesela tartışmalarda, bu televizyon tartışmalarında öyle bilim adamlarını ben seyrediyorum. Allah razı olsun. Dahi insanlar ya. Başka ülkelerde böyle insanların olduğunu zannetmiyorum. Azdır yani. Bunları al işte, büyük şey… Bunların ortaya koyduğu projeleri devlet politikası haline getir. Ülkede buna göre, siyasi partilerde buna göre hareketlerini, tavırlarını belirlesin. Şimdi farzım o hal, Sayın Bülent Bey, Bülent Ecevit düşüncesi böyleydi, bu politikayı uyguladı. Bir başkası gelseydi belki de Tarık Aziz'i Türkiye'ye koymazdı, kovardı. Veya derdi ki: “Hemen bölelim şurasını.” E böyle politika mı olur ya? Biri geliyor yapıyor, biri geliyor yıkıyor. Bizim noksanımız burada.
Bizim birliktelik yaptığımız insanlar bizim menfaatimizin olduğu yerde hesabı olmaması gerekir. Şimdi bizim menfaatimizin olduğu yerde, soru: Avrupalının hesabı var mı? Cevap var. Ben onunla mesela bir harici politikayı güçlendirmem. Yapmam bunu. Nereyle yaparım? Hiç orada ilgisi… Mesela bir Japonya benimle ekonomik bir savaşa girmez. Niye? Japonya'nın benim hududumda gözü yok. Ama Avrupa'nın gözü var. Yunanistan'ın gözü var. Almanya'nın gözü var. Fransa'nın gözü var. Az evvel söyledik İngiltere'nin gözü var. E ben enayi miyim? Hasmımla beraber bu işi yapacağım. Yaparım, Japonya'yla beraber. Hem teknik de çok ileri gitmiş. Yani şu teknolojinin bu boyutlara ulaştığı, iletişimin şu noktaya geldiği bu dönemde, uzak yakını yok bu işin. Anlatabildim mi? Türkiye'nin menfaatine olan bölgelerle bence işbirliğine gitmek, yani hatta mümkünse bu bölgelerdeki batılı zihniyetlerden tecrit edilmesinde fayda var Türkiye'nin. Teknik sanatı alması mümkün yani. O çok zor bir olay değil. Bak faraza ben ilahiyatçıyım, felsefeciyim, sanayiciyim. Hepsini yaptım Allah'a şükür. Yani bu millet kabiliyetti. Kim ne derse desin. Anlatabildim mi? Hepsi olabilir. Bunu derken, “komşuluk yapmayalım” manasında bunu söylemiyorum. Bunu şunun için söylüyorum. Ciddi işbirlikleri yaptığınız zaman yarın sizi yarı yolda bırakabilirler. Yolda kalmamak için siz kendinizi sağlama alacaksınız. Evet, bu kadar kâfi zannederim. Ben de bizi takip eden kardeşlerimize hürmet, saygı, muhabbetlerimi arz ediyorum. Tabii, “illa bizim dediklerimiz doğrudur, bunun böyle olması lazımdır” gibi bir iddiamız da yoktur. Eğer arkadaşlarımızın düşüncesi bizimkinden farklı ise, “bir görüştür, bir mütalaadır, düşünmelerinde fayda var” diyoruz. Hepsine saygımız vardır. Ve görüşlerinin tamamına efendim söyleyeyim hürmetimiz, muhabbetimiz sonsuzdur. Bizi takip eden kardeşlerimize saygılar, hürmetler arz ediyor. Allah'a emanet ediyorum efendim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız