
Neler Okuyacaksınız
Papa’nın Türkiye Ziyareti
Evvela bizi takip eden yüce milletime hürmetlerimi arz ediyorum. Papa'nın aslında ziyareti Türk milleti için aslında ayıkması, ayıktırılması gereken bir ziyaret olmasına rağmen yani işteki pazarlamacılar olayı öyle bir noktaya taşıdı ki farklı bir görüntü vermeye gayret ettiler ki sanki bu Papa, Türkiye'yi, Türk milletini sevdiği, Türk milletini seçtiği için ziyarete geliyor. Bir dostluk, bir kardeşlik anlayışı içerisinde, efendim, ziyaret olacak. Verilen hava bu ve bu ziyarette de Papa, iktidarını elde etmek istediği netice Avrupa Birliği'nde bize yardım edecek. Ama asıl gaye, Papa'nın geliş gayesi, maksadı tamamen bunun dışında. Hatırlarsanız Papa, takiben bir buçuk ay evvel Peygamberimiz Aleyhisselam Efendimiz için, terörist, “Müslümanlar terörist” ifadesini kullanarak ciddi bir hakarette, suç isnadında bulunmuştur. Bu ifadelere mukabil, İslam dünyası ayağa kalkmış. Yani yapılan hak ve hakikatle alakalı olmamakla birlikte ciddi bir iftiradır, bühtandır. Özür dile, geriye çark et ki İslam dünyası ve Müslümanlar da seni sevsin, Türkler de sevsin, yani affetsin. Bu istenmesine, hatta protestolar yapılmasına rağmen Papa bu yolda hiç bir adım atmadığı gibi, ısrarla fikrinde ısrar etti. Tam da bu esnada Türkiye ziyareti vuku buldu. İşte bunu Papa'nın gelişiyle bir özür, sanki ilan edecekmiş havasını malum medya, bazı mütareke basını mensupları bu havayı vermeye çalıştılar. Ben doğrusu hayret ettim. Meğer Papa'nın geliş nedeni bunların hiçbiri değilmiş.
Avrupa Birliği, İslam ve Türk Milletine Karşı Bir İttifaktır
1074'te Katolik kilisesiyle Ortodoks kilisesi arasında ciddi kavgalara, savaşlara varan bir fitne, bir fesat dönemi başlamıştı. Birkaç programda da ifade ettim. Batı dünyası, komünizmin inkırazından sonra artık İslam dünyası kendilerinin tek muhatabı kaldığı, tehdit unsuru kaldığı için de siyasi birlikteliğin gerekliliğini vurguladılar. Bugün Avrupa Birliği aslında ekonomik bir birlik niyetiyle yola çıkıldı. Ama komünizmin 90'lı yıllarda inkırazından sonra bu birliktelik siyasi bir birlikteliğe doğru adım adım ilerledi ve bir siyasi birliktelik, bir siyasi kimlik merkezi bir otoritenin etrafında bir devlet otoritesi kimliğine dönüştü. Neye karşı dönüştü? İşte komünizm tehditi yok oldu, ortada tek bir tehdit kaldı o da İslam'dır. İslam'dır ama kabul etmek lazım ki asırlar boyu İslam'ı da bilhassa Batı dünyasında tek başına temsil eden Türk milletidir. Yani her ne kadar ortada tehdit unsuru olarak İslam dini gösteriliyor ise de asıl tehdit unsuru Türk milletidir. Bu seyahat işte o terör ekibi kurumu olan Türk milletine karşı yıllardan beri süre gelen husumetin, kavganın gerek İslam'a, gerek Türk milletine karşı diyaloğudur, anlaşmasıdır, beraberliğidir. Yani bu sıradan bir uyum değil. Türk milletine karşı bir birliktir, ittifakdır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği Hayali, Bu Milleti Çıkmaz Sokaklara Sürükler
Şimdi medeniyet ve tarihiyle alakası olmayan ne bileyim sözü mana ilim adamları, gazeteciler, siyasiler “Avrupa Birliği'ne gireceğiz.” Hani hatırlarsanız bendeniz Avrupa Birliği'ne bizim girmemiz hiç mümkün değildir. Bunu defalarca ifade ettim. Neden bunu söyledim? Bu benim niyetim, benim taktiğim, benim isteğim değil. Ben Batılı insanı çok iyi tanıdığım için söylüyorum. İnancını biliyorum, medeniyetini biliyorum, örfünü biliyorum, âdetini biliyorum. Benim özel batı dünyası hakkında elimde donelerim var. Bunlardan hareketle Nasrettin Hoca'nın bir gölü mayalama sevdası gibi bir şey olduğunu anlıyorum. O bakımdan yani böyle bir sonu çıkmaz sokak olan bir sevdaya şu milleti sokmanın hiçbir manası olmadığını senelerden beri izah ediyoruz, anlatıyoruz. Şimdi bazıları da deli dana hastalığına yakalanmış gibi ho ho ho gidiyor koşuyor. İşte o devlet başkanıyla, bu hükümet başkanıyla, bu meclis başkanı zannediyorsunuz ortada bir şey var. Hiçbir şey yok. Yani bu bir saman alevidir. Başka bir şeyin olması beşeriyetin hilkatine aykırı kurallardır. Görülüyor ki bu insanlar insanlığı da tanımıyor, medeniyeti de bilmiyor. Bunlar olsa olsa farkında olmayan kendilerinin ajanlık sıfatını yüklenerek bir hakkı nida ettiğinin bile farkında olmayan efendim uçtaki elemanlar olur. Başka bir şey olmaz. Buna böyle bakılır ilmin mantığıyla. Ha biz bu arkadaşlarımızla tenzih ederiz bu görüntüden ama hadisenin değerlendirmesi elimizdeki verilerle bizi bu sonuca getiriyor. Onun için olacak, olması mümkün değil. Doğu ile Batı’yı sen buluşturabilir misin? Buluşturursun. Kıyametin alametlerinden bir tanesidir. Veya Türk milletinin kimliğinden tecrit edilerek başka bir kimliğe dönüştürülmesidir. Onun için de işte dikkat ederseniz diyalogdur, medeniyetler arası ittifaktır. Bu gerekçeyle araya sokuşturuluyor. Bu meseleyi dava edenlerin meselenin bu derece vahim sonuçlar doğuracağını bildiğini de zannetmiyorum. Yani bu birliktelik ancak ne zaman olur? Adı Türk olan bu milletin dininden, dilinden, örfünden, âdetinden, geleneğinden kopartılıp ve coğrafyasının paramparça oluşundan sonra böyle bir birlikteliğin vuku bulacağı hakikati vardır. Onun için dikkat ederseniz Avrupa Birliği üzerinden yapılan bütün eylemlerde hareketlerde Türk milletinin parçalanması gerçeği yatıyor. Biz hep bunu anlatmaya çalışıyoruz. Olmaz mı? Olduğu zaman demek ki sen bu ülkenin parçalanmasını kabul edebiliyorsun. Senin nefsin bunu hazmedebiliyor. Olay budur. Türkiye'nin parçalanmasıdır. Bunu kim hazmedebilir? Bu gerçeği kim kabul edebilir? Hiç kimse kabul edemez. Bu Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi ve bizi Avrupa'nın kabul etmesi değil, savaşmış bir Türk milletinin büyük kayıplar vererek masa başında yaptığı anlaşmalarla devletinin fes edilmesi manasına gelir. Sen hangi savaşı yaptın? Adam olana gülerler ya. Efendim o ulusal basımda olanlar bir tek cümle yazmadılar. Allah Allah! Sen nasıl ulusalcısın ya? Atatürkçü geçiniyorsun. Kurban kestim senin kafanı Atatürk'e. Bugün Ortodoksların patrikhanesine “fitne yuvasıdır” diyen merhum Mustafa Kemal Atatürk'ün bu tavrını, “ait oldukları yere gitsin” dediği bu tavrını sana soruyorum hangi ulusalcı basın bir tek cümleyle beraber gösterdi.
Soy ismi Çölaşan olan bir adamcağız sağ olsun, işte bir makale kaleme aldı sağ olsun, tebrik ediyorum. Ben isterdim ki aydın, bilinçli, ulusal kimlikli insanların tamamı yalın kılıç bu mücadelenin ne olduğunu bilsinler ve gerekli tavırlarını koysunlar. Öyle bir aşağılık kompleksi anlatmamız mümkün değil. Bir hayranlık. Sen niye ona haransın? Nedir, nesi var senin üstünde, fevkinde?
Papa’yla, Patrikhanenin Birlikteliği, Türk ve İslam Dünya’sına Karşı İttifaktır
Hülasa söz sözü açıyor. Ha, şunu demek istiyorum, Papa’yla, patrikhanenin Bartholomeos 'la birlikteki anlaşması, diyaloğu Türk dünyasına, İslam dünyasına karşı ittifakıdır. Bir deklarasyon yayınladılar. Ekümenik sıfatını altına imza atarak, yani bu şimdi bizim nasıl ilim? Nasıl fikir? Nasıl anlayış? Şimdi bir adamın bir tanesi kalksa “ben halifeyim” dese, bu insan şahsında olan bir kimliği açıklamıyor. Şahsında olan bir kimliği açıklaması, onun siyasi bir iradenin sahibi olduğunun manasına gelir. Anlatabiliyor muyum? Yani “filan oğlu filan halifedir” dediğin zaman, bütün İslam âleminde sözü dinlenen, nüfusu geçen, dediği dedik olan ne hatıra gelir? Bir devlet adamı gelmez mi? Eşittir, ekümenik budur işte. Anlaşıldı mı? Mesela Türkiye'yi ziyaret eden adam her ne kadar “ben dünyevi değilim” dese de, dünyevi efendime söyleyeyim, bir liderdir. Neyin lideridir? Katolik dünyasının lideridir. Öteki, “ben de Ortodoks dünyasının lideriyim” diyor. Şimdi soruyorum sana, laiklik üzerinde bu kadar hassasiyette duranlar, nerede bu adamlar? Devlet içinde devlet kuruluyor ve hem de bir din devleti kuruluyor. Ortodoks dünyasının merkezi olarak Sur içindeki İstanbul'un patrikhanesi buna merkez seçiliyor. Hiç kimsenin gıkı çıkmıyor. Allah Allah! Lozan delindi. Ne Lozan’ı ya? Atatürk affedersiniz, “Sen kim oluyorsun” denildi. Yani bu tavır sözde değil, fiilde, hakikatte bu noktaya gelindi. Aa adamlar zil çalıyorlar, gazeteciler. Ben hayret ettim, ben hayret ettim. Hülasa, bu bir işgaldir, hem de tamı tamına bir işgaldir. Bugün bir fıkra anlattım. Aynısını burada anlatmak istiyorum. Trabzon'da benim sevdiğim bir arkadaş vardı. Geçimi pek yerinde değildi. Kaçakçılar bunu ikna ettiler. O da kaçakçılık yapmaya karar verdi. Çok da nüktedandı. Dediler “ya Osman, ne yapıyorsun, ne yapacaksın?” “Gazetelerden okursunuz.” Kaçakçılık yapacak, yakalanacak. İşte “filan oğlu filan kaçakçılık yaptı” diye âleme anons edilecek. Şimdi bu işin sonucunu biz de gazetelerden okuyacağız. Gelecekte bunu göreceğiz. Bu ne biçim iş ya? Resmen devlet kurulmuştur. Bu sıfata Sayın Bakan, efendime söyleyeyim, sehven söylenmiş, bir dil sürçmesidir. İmza var altında, dil sürçmesinden bahsediyor. Aman Yarabbi! Yani bir işgal daha nasıl olur, onu söyle bana. Bir işgal daha nasıl olur? E ondan sonra filanca konuşuyor, nasıl konuşabilir? Ne demek istiyorsun sen ya? Onu söyle bakayım bana. Senin maksadın bu vatanı bölmek, parçalamak, devlet içinde devlet kurmak, etnik gruplara hâkimiyet, ünsiyet peyda etmek midir? Bunu mu demek istiyorsun? Haa, yok kardeşim. O bakımdan ben derim ki, fazla da konuştuk herhalde bu konuda, ben derim ki anayasal görevi olan herkesin manzarayı önüne koyup koyup bir irade belirlemesi lazım. Herhalde bu kadar kâfi.
Papalık ve Vatikan “Dünyayı Hristiyanlaştırmak İçin Diyalog Misyonunu Tercih Ettik” Diyor
Teröristsin sen kardeşim ya. Sen onun geldiği gün sokakta ne işin var, caddede ne işin var, pazarda ne işin var? Biri saldırır, öldürür. Mantık bu ya. Seni adam kabul etmiyor ki, suçlusun sen, Türk’sün, Müslümansın. Yani bu siyasi iktidarın şu millete bakışını ben yaşım az değil, altmıştır. Hiçbir siyasi iktidar yaptığını bilmiyorum. Bu millete hakarettir bu ya. Bu millete hakarettir, ne demek yani? Niye vatandaş sokağa çıkmasın? Benim milletim. Ha senin, doğru senin döneminde terör azdı, doğru ama o sıfırdı. Öyle bir vaatlerle onlara ayağa kaldırdın, hukuki imkânlar tanıdın ki onlar sokağa döküldüler, sesin çıkmadı. Demokrat görünmeye çalıştın. Ondan sonra da bu demokrat görünmenin altında beni Batılıya, evet doğrudur “senin suçlu dediğin adamı ben evine tıkıyorum” mesajıdır bu. Bu suçludur, doğru, teröristtir. Onun için sokağa bunu çıkartmıyorum. Sonra orada çok enteresan daha bir gelişme var. Papa ’lığın misyonu, Vatikan’ın misyonu, diyalogdur. Biz diyor, “dünyayı Hristiyanlaştırmak için bu misyonu tercih ettik. Yani bu diyaloğu tercih ettik.” Bizim Sayın Başbakan da gidiyor, ne diyor? “Diyalog konusunda sizden yardım bekliyoruz.” Adam da “Allah Allah ya bu nereden çıktı, bunu kim yetiştirdi, bunlar ne maharetli adamlar, bizi de geçti” diyor. İçinden seviniyor Papa. Hayret etti, yani bedava askerlik yapılıyor. Benim üzüldüğüm nokta bir insan gaflete gelebilir, olabilir, normaldir. Hani beşerdir şaşar ama yıllarca dinci görünüp İslam mantalitesine tam zıt bir cephede görünmektir. Benim görüşüm bu, bu beni üzüyor. Yoksa olabilir canım. Ne olacak?
Kıbrıs Türk'ün Vatanıdır, Kimse Bir Çakıl Taşı Bile Veremez
Bunun özü ortada. Şimdi bunlar hatırlarsanız işte o müzakere tarihlerini ben unutuyorum, hatırımda kalmıyor. 2004'te olması lazım. Ek protokole bir imza attılar. Milletten bunu gizlediler. “Aa bizi kabul ettiler.” Yahu 40 yıllık yaniden kani olmaz. Bu yani olmaz. Nasıl seni kabul edecek? Geldiler 2005'te bir ek protokole bir imza daha attılar. Meğer bu efendim Rum kesiminin Türk limanlarında, Kıbrıs limanlarında efendim Gümrük anlaşmaları, Avrupa Birliği gümrük anlaşmaları hukukundan istifade etme imkânını Türkiye'nin kabul etmesi manasına geliyormuş. Bu kapıların açılması ayrı konu, açabilirsin. Ama sen Kıbrıs'ın tek sorumlusu aynı zamanda Rum'u kabul ettiğin için de Kuzey Kıbrıs diye bir devleti ilga ediyorsun kendi rehinle beraber. Ondan sonra zil çalıyorlar. Bu Melih denilen arkadaş burada zil çaldı, onları karşıladı. Bunların hepsi tiyatrocu ya, hepsi tiyatrocu. Kıbrıs Türk'ün vatanıdır. On bin şehit verilmiştir. Burada kimse bir çakıl taşı veremez. “Ha ben veririm görürsün.” Valla sen verir görürsek Allah da bunun hesabını sorar millette. Bugün sana bu imkân verildi bu demokratik hakkı suistimal cihetinde kullanabilirsin. Sana bir şey diyecek gücüm yok ama millet de bunun hesabını sorar. Bu millet uyuduğunu, bu işleri anlamadığını mı zannediyorsun sen? “Yumuşak atın affedersin, tepmesi pek olur” derler. Evet. Millet merhametlidir, şefkatlidir, izzetlidir ama aynı zamanda haklıya hakkını, haksız haddini bildiren bir adil yönü vardır, adalet sahibidir. Aklımızı başımıza devşirmemiz lazım.
Enflasyon Düşüyor, Ancak Vatandaşın Alım Gücü Azalmaya Devam Ediyor
Bu şimdi ilgili arkadaşlara bu enflasyon konusunda ben vazife verdim. “Bana” dedim, “biraz teknik bilgi toplayın, işte vatandaşın sofrasında ne var?” Zeytin var, peynir var, zeytinyağı var, çay var, şeker var. Lütfen dedim bunları… Patates var, soğan var… Temel gıda maddeleri yani her gün yediğimiz temel gıda maddelerimiz var. “Nedir” dedim yani bu yüzde altı mıdır, yüzde yedir midir, yüzde beş midir bu enflasyon? Öyle okunuyor. İşte 2007'de de yüzde üçe düşecekmiş. “Bu tiyatronun iç yüzünü bir öğrenelim” dedim. 2004 ile 2006 yılları arasında bana rakamlar getirdiler. Efendim zeytinyağında yüzde yetmiş yedi, zeytinde yüzde seksen, efendime söyleyeyim patateste yüzde seksen beş, soğanda yüzde seksen dokuz, tereyağında efendime söyleyeyim yüzde otuz dört. Yani bir sürü böyle rakamlar, on beş kalemin ortalaması yüzde altmışın üzerinde, altmış beş civarında. Şimdi öyle bir palavra bu ki ‘avcı palavrasını’ da geçti, anlatılır. Acemi avcı işte çıkmış hava, hiçbir şey vuramamış. Arkadaşına demiş ki “ya kahvede oturacağız, konuşacağız sorarlarsa ne diyelim? Ne anlatacağız?” “Aman demiş onu dert etme. İşte şunu vurdum der anlatırsın, mübalağalı bir şekilde.” O da gitmiş oturmuşlar kahvede. “Ha ben eğer” demiş, “ifrata gidersem ığğ ederim, sen düşersin, aşağı gelirsin.” Oturmuşlar, işte “Mehmet ne var ne yok?” “Ne olsun kardeşim? Bugün çıktık, falan tepede bir yaban geyiği, şey affedersiniz yaban keçisi avladık.” Efendim “almaya gittim; o kadar büyük, o kadar büyük, otuz metre kuyruğu var.” Arkadaşı, “yaklaştım yaklaştım yirmi metreymiş, yine yaklaştım on metre, yaklaştım beş metre” efendim. İkaz geliyor, “yaklaştım bir metre.” Gene “ığğ” edince, “lan hiçbir kuyruğu yoktu” demiş. “Hiçbir kuyruğu yoktu” demiş. Şimdi bunların enflasyonu bu hikâye. Bunlar hiçbir şeyi düşüremezler. Türkiye'de sonra enflasyon olayından ziyade olan şey mali hukukuna, iktisat hukukuna göre deflasyondur. Milletin alım gücü tükenmiştir. Sen piyasadan parayı emiyorsun, “enflasyon düştü” diyorsun. Ama maliyetler alabildiğine yüklü olduğu için vatandaş da imalatın altında satmak istemiyor. Milyonlar dükkânını kapattı, tezgâhını kapattı.
Avrupa ben zaman zaman diyorum. Avrupa da çok geriledi. Bizim Harun Bey işte milli ekonomi modeli münasebetiyle Avrupa onu davet etti onları. İnşallah bir kongrede orda olacak. Çok güçlü bir kongre olacak nasip olursa. Hollanda'da bir araştırma yapıyoruz, “bir ilim adamı bize verdiği bilgi” diyor. “Bir yılda Hollanda'da beş milyon iş yeri kapatıldı.” Bir yılda, beş milyon… Bitmiştir bitmeye mecburdur. Senin işleyecek kaynağın kalmadı baba. Ne yapacaksın ya? Ben afaki konuşmuyorum. İşleyecek de adam kalmadı, gençlik tükendi. Ama Türkiye çok müthiş bir imkân denizi ve bu imkân denizi yok pahasına siyasi ikbal için bedavaya ecnebilere terk ediliyor, yer altı kaynaklarımız. Vallahi milletin buna hesaba çekmesi lazım bu konuda. Ne yapıyorsun sen? Bu benim servetim benim, bana ait şey bunun hesaba çekmesi lazım. Bu servet Türkiye gibi on Türkiye'yi kıyamete kadar bakar. On katrilyon dolarlık yer altı kaynağımız var, dile kolay bu. Affedersiniz üç katrilyon dolarlık. Bu işlenmemiş hali, işlenmiş hali onun da üzerinde. Sen bu serveti kıyamete kadar bitirebilir misin? Mümkün değil. Ha böyle bir millet şimdi enflasyon düştü mü, düşmedi mi hesabı? E tabi “at sürücüsüne göre kişner.” Değil mi? Dolayısıyla bu arkadaşlarımızın hiçbir şey yapması mümkün değil.
Hatırlarsan bir yıl evveline ne kadar böyle boş vaatler, umutlar sergileyerek milleti avuturlardı. Şimdi tabi sona gelindi, bir şey diyecek halleri yok. Yaptıklarıyla şimdi onları savunmaya çalışıyorlar. Bu da bittiklerinin, tükendiklerinin hiçbir şey kalmadığının ifadesidir. Bu konuda da bunu diyebilirim. Enflasyonun düşmesi hepsi hikâye. Vatandaşla konuşun. Vatandaş şeyde efendim Bursa'da ziraatçi kardeşlerim getirdiler bana bir dosya verdiler. Dosyada ilaç fiyatları alabildiğine patlamış. Bir ayda %100 enflasyon var. Yani zeytin mamulünün ıslahında kullanılacak olan şeyde %100 bir artış var ama zeytin fiyatları aşağıya düşüyor. Şu kafaya bak ya. Tarımı bitirmişlerdir, esnaf bitmiştir. Pamuk geçen günü seyrediyorum, vatandaş gitti satamadı, yaktı, ağlıyor. “Ben” diyor, “mazot parasını, artı işçi parasını nasıl vereceğim” diyor. Ağlıyor, dövünüyor. Hülasa bir şey yapmaları mümkün değil. Kendilerine ait. Sade bunların mı?
Bütün siyasi düşünceli olan arkadaşlarım, hiçbirinin bir planı, bir programı, projesi yok. Hep benden çalıyorlar. İşte seyrediyorum televizyonlarda diyorlar. İçini doldurmadıkları için yerine getirmeleri mümkün değil. Bu atma oluyor. At babam, at. Ama benim tezim Allah'ın izniyle ben bak hiçbir ilim adamı evladım, yaptığını bilhassa bu konuda ilim dünyasının önüne koyup tartışmaya açamaz. Ben tezimi o derece güveniyorum ve atıyorum ortaya. Onun için de elhamdülillah dünyanın takdirini kazanmış bir tez.
Özet olarak denilen husus şu; Değil Türkiye'yi dünyayı kurtarır, gerçekten de öyle. Onun için yüce milletim endişe etmesin, ama bir daha da aldanmasın. Adam geliyor, kömür veriyor, odun veriyor, bir efendime kumanya veriyor, kandırıyor. Biz Ankara'da program yapıyoruz. Ankara'nın belediyesi, millet oraya gitmesin diye kumanya veriyor. Bilmem efendim Mevlana'yı ziyarete arabalarla gönderiyor bedava. Ama eninde sonunda bu millet gerçeği görecek. “Yalancının mumu da yatsıya kadar yanar.” Doldu, taştı. Efendime söyleyeyim, o Tan Doğan'ın orda gelen siyasi arkadaşlarım vardı. Eskiden ANAP’ta vekillik yapmış, Doğru Yol Partisi'nde bulunmuş arkadaşlarımız vardı. “Bu meydan bu kalabalığı ilk defa görüyor” dediler. Doğrudur, kaldı ki kış günü bu. Soğuk, tekrar katılan ve ekranları başında seyreden kardeşlerime şükranlarımı arz ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Bu İktidar Döneminde İktisadi Bakımdan İmha Noktasına Gelmiştir
Şimdi az evvel Türkiye'nin maliyesinden bahsettik. 40 milyar dolar cari açığı olan, 60 milyar doların üzerinde ticaret açığı bulunan, dış ticaret açığı bulunan bir ülke konumundasın. 460 milyar dolar iç ve dış borcunu toplamı ve bütün bunları da kamuoyundan gizliyorsun. “Aman bunda ne var” diyorsun. Bu maliyenin batması, ekonominin çökmesidir. Artı, topladığın vergiler 130 katrilyon civarında, senin sadece aldığın borçlara verdiğin faizlerin miktarı bi onun üzerinde. Peki, bunun iççisi var, memuru var, esnafı var, değil mi? Emeklisi var. Bunlar ne yiyecek, ne içecek? Bu bir çöküştür, kayboluştur. Peki, niye bu gidiyor böyle? Gitmesinin sebebi Türkiye'yi paramparça etmek isteyenlerin, istediklerini alana kadar bunu tutma oyunları var. Tutacaklar bunu, ama istediklerini aldıktan sonra da gerekli darbeyi indirecekler. Memleketin efendime söyleyeyim orada vilayetleri saydık. Ben bir misal vereceğim. İftar programında Antalya'dayız. Zamanında Trabzon öğretmen okulunda müdürlük yapmış yaşlı bir ağabeyimiz. Bizde de doktor bir arkadaşımızın babası, program sonrası beni gördü. Ben bu konuları ele aldığımda dedi ki “siz çok noksan söylüyorsunuz, Soros şu Antalya'nın gördüğünüz bütün arazilerini satın aldı.” “Nasıl aldı” dedim? “Alma hakları yok.” Buradaki işsiz mühendisler üzerinde bunu aldı. Şimdi burada bunlar çiftlik kurdular. Biz hiçbir şey yapamıyoruz. Ve maalesef Türk müstahsili devreden çıkmış durumda. “Sade burada değil” dedi. “Osmaniye'de, Mersin'de, Hatay'da, artı, Adana'da hepsini bunlar aldılar burada” dedi. Şunu demek istiyorum. Gerek madenlerin, gerek toprak satışıyla efendim Türkiye'nin kaybettiği toprakların efendim miktarına baktığımızda Türkiye elden gitmiştir. Ama Türk vatandaşı bunların hiçbirinden haberi yok. Türkiye çok ciddi bir tehdit altında, bununla da sınırlı kalmıyor.
Bak az evvel Kıbrıs'tan bahsettik, Kıbrıs elimizden çıktı, verildi imza. Avrupa şimdi diyor ki “attığın imzaları yerine getir. Niye getirmiyorsun?” O da diyor “şu anda siyasi zemin müsait değil. Şu Cumhurbaşkanlığı meselesi halledilsin. Senin o şeyini yerine getiririz, endişe etme” bu mesajı veriyor. Biz sözümüzde durduktan demekteki kastı hiç endişe etme. Bu işi biz halledeceğiz.
Ege konusunda Türkiye iflas etmiştir. Malum Kuzey Irak konusunda hepimiz biliyoruz. Peşmergeler devletini kurdular, ilan ettiler. Orada Türkmen kardeşlerimiz maalesef müthiş bir mağduriyetin içindeler. Yani nereye gidiyorsanız bu iktidar döneminde bir çöküş, iç ve dış kuşatma iktisadi bakımdan Türkiye'nin imhası noktasına gelindi. Şimdi aklı başında bu meseleleri gören ve bilen bir insan kalkıp da “adam bana dokunmayan bin yıl yaşasın diyebilir mi?” İşte biz bu görevi yapıyoruz, milletimize haber veriyoruz, tehlikeyi haber veriyoruz. Türkiye Cumhuriyeti laik demokratik sosyal devleti çok ciddi bir tehdit altına girmiştir. Burada konuşması gerekenlerin mutlaka konuşması lazım. Konuşmasalar o da çok geç olur, konuşacak. Şimdi basın yayın öyle bir yaygara basıyor ki “filanca niye konuştu?” Her zaman söylüyorum Amerika konuşuyor bir şey yok, Avrupa konuşuyor bir şey… Ne ki Avrupa kim oluyor? Amerika kim oluyor? Bana ne karışır? Şu adamlara bak ya. Ne büyük bir fitne var. IMF konuşuyor bir şey yok, kanunlar çıkıyor. Türk milletin iradesi sıfırlanmış ama sen konuştuğun zaman dünya yıkılıyor. Şu işe bak. Milletin bunları haşlaması lazım ya, kovması lazım. Yanlış mı konuşuyorum? Evet yani işte bu ayıktırmayı bir Molla Kasım gerekiyor. Biz de karınca kaderince o Molla Kasım’ı hem bekliyor, hem de ona yardımcı olmaya çalışıyoruz. Yoksa bu kış gününde kalkacak bu insan gelecek seni dinleyecek. Yerini terk eden bir insan da yok. Allah razı olsun. Çivi gibi çakılıyor, sonuna kadar üç saat, dört saat orada bekliyor. Vallahi milletimiz farklı. Allah ondan razı olsun.
Son olarak manzara ortadadır. Bizi bu efendim vahim durumdan kurtaracak olan teşkilatlarımızın yani Türkiye ayakta tutan teşkilatların, kurumların güçlü olmasına bağlı, artı siville askerin, devletle milletin barışmasına ve bu yanlışları yapanlara artık bir daha milletimizin aldanmamasına bağlı diyorum. Saygılarımı, hürmetlerimi arz ediyorum. Allah'a emanet olsunlar.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız