
Neler Okuyacaksınız
7 Nisan 2003’de Türkiye’nin gündemini belirleyen başlıklardan biri, Milli Görüş’ün Almanya ile yapılan bir anlaşmada “terör örgütü” olarak tanımlanması meselesi idi. Söz konusu raporda Milli Görüş, PKK ve DHKP-C gibi yıkıcı örgütlerle aynı kategoriye alınmış durumda. Bu gelişme yalnızca iç siyasette değil, aynı zamanda uluslararası boyutuyla da dikkat çekiyor.
Süreç, önce Dışişleri Bakanlığı’nın Almanya ile yaptığı mutabakatla başladı. Ardından anlaşmanın onaylanması için prosedür gereği Bakanlar Kurulu’na ve Meclis’e taşındı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, açıklamada rapordaki ifadeleri kendisinin kaleme almadığını savundu.
Türkiye'yi Sahiplenmek İsteyenlere ‘Sen Bu Memlekete Sahip Çıkamazsın’ Mesajı Veriliyor
Ben devreye girmek istiyorum; yani Sayın Bush, Sayın Necmettin Erbakan iktidar da olsa ‘terörist başbakan’ diye onun üzerine yürüme talimatı verme imkanını elde etmiş olacak. Bir manada bu böyle.
Şimdi, birileri Türkiye'yi sahiplenmek isteyen millete ve milletin temsilcilerine ‘sen bu memlekete, bu ülkeye sahip çıkamazsın’ mesajlarını veriyor. Asıl bizim okumamız gereken budur. Bu kimdir? Erbakan'dır. Bu kimdir? Sensin. Bu kimdir? Benim. Sen sahip çıkamazsın. Şimdi ‘sahip çıkamazsın’ demenin çeşitli yolları var. İşte en etkili yolu da budur, şu anda gündem edilen yoldur Sayın Erbakan'a ve ekibine. Gerçi benim de aslında gönül kırgınlığım vardır onlara. Bir de Cenab-ı Hakk'ın onlara verdiği ders... Anlasınlar. Kanal D bizimle mücadele ederken, haksız yere iftiraları yaparken hepsi şekerli kahvesini içiyor, olayları seyrediyordu. Kalkıp çok iyi tanıdıkları Haydar Hoca'yı müdafaa etmediler. Şimdi Allah belalarını veriyor.
Şimdi şunu demek istiyorum, o bir tarafa; Erbakan ekibi, milli görüş itham edilen bu eylemleri gerçekleştirme imkanına, fırsatına, düşüncesine, ihtimaline, fikriyatına uzaktan ve yakından sahip olan bir ekip değil bir defa. Yani onun hareket tarzına, dünya görüşüne aykırı. Dolayısıyla buradaki temel unsur, az evvel ifade ettiğim gibi, nedir? Temel unsur, altında yatan gerekçe; ülkeye memleketi seven insanlar, dindar insanlar sahip çıkmasın. Kim sahip çıksın? İşte ülkeyi satmak isteyenler sahip çıksın. Gönlü, kafası Avrupa'ya, Amerika'ya nikahlı olanlar sahip çıksın. Olayın temeli budur. Binaenaleyh bu konuda herkesin duyarlı olması lazım, efendime söyleyeyim ve de bunu açık bir şekilde bu tavrını koyarak bu memleketin evladı, bu milletin evladı, bu devletin evladı tavrını koyarak lanetlemesi lazım. Bu ben olayım, sen ol, kim olursa olsun bu tavrı koyması lazım. Yok, onun siyasi görüşü ayrı… Bunlar artık bir tarafa. Herkesin vazifesi ülkesine, milli menfaatlere hizmet ettiğine göre onun yolu, senin yolun ayrı olabilir. Bunlar normaldir. Zaten demokratik bir ülkede yaşıyoruz, bunların olması tabiidir. Ama kalkıp o yoldan o gidiyor diye senin onu sahiplenmemen de çok ciddi bir yanlıştır, bir yanılgıdır, büyük bir vebaldir. Binaenaleyh bendeniz tanıyorum o insanları, şahitteyim. Kesinlikle böyle bir şey yapamazlar, büyük bir iftiradır. İftira edenler de adi insanlardır. Bunu böyle bilmiş olalım. Kim olursa olsun bu, bunun temelinde kim olursa olsun. Bugün onadır, yarın sanadır. Bundan hiç şeyini kesme.
Bizim de başımızdan geçenler, pişmiş tavuğun başından geçmemiştir. Böyle bir ifade kullanırsak doğrudur. Mesela benim elimdeki dokümanlarla burada veya bir başka yerde kamuoyunu da bilgilendirmemiz lazım. Türkiye'de şu olay çok nettir; “ülkeye sahip çıktığınız zaman çok ciddi sorunlarla karşı karşıya geleceksiniz.” O bakımdan kamuoyunun ayıkması lazım, bu iftiralara muarız kalan insanlara sarılması lazım, iftira edenleri de her konuda, her zaman hesaba çekmesi lazım. Yok ‘ben yoktum, ben bilmiyordum’ bunların hepsi hikâye. Nasıl bilmiyorsun? Sen neyin adamısın? Niçin varsın? O zaman senin varlığınla yokluğun arasındaki mana nedir? Bunların sorulması lazım. Binaenaleyh bu konularda kamuoyunun çok iyi aydınlatılması gerekiyor. Samimi, temiz insanlara yapılan iftiralar hep karşılıksız kalıyor. Bunların hukuken, efendime söyleyeyim kamuoyunda gerektiği şekilde, gerekli cevaplar verilerek karşılığını bulmaları gerekiyor. Evet, efendim.
Terörizm, Bir Düşünceyi Kavgayla, İnsan Öldürmekle İktidar Etme Hareket Tarzıdır
Bir adamın terörist olması için veya bir toplumun, bir cemiyetin, bir derneğin bir hareketin terörist olması için bunların işinin gücünün kavga olması lazım, adam vurması lazım, adam kaçırması lazım. Soruyorsun “Kaç kişi vurdular?”. Hiç. “Kaç defa kavga ettiler?”. Hiç. “Ne kadar karışıklık çıkardılar?”. Hiç. Ne biçim terörist bu ya? Nedir bu? Bu terörün adı ne? Nasıl iş yaptı bu ki? Bir eylem olacak ortada da değil mi? Bir cinayet olacak, bir kavga olacak, bir fitne olacak; diyeceksin ki “Bu, terördür”. Ortada efendime söyleyeyim eylem yok, bir fiil yok; sen diyorsun ki “Böyle bir terör var”. Ama hangi hareketten dolayı bu bir terördür? Kendi kendine oturuyorsun “terörist”. Peki ne yapmış bu? Kimi kaçırmış? Kimi öldürmüş? Gemi mi batırdı? Adam mı öldürdü? Değil mi? Kahve mi bastı? Hiçbir şey yok ortada. Terörist. Nasıl terörist bu ya? Binaenaleyh korkunç bir iftira. Zaten Türkiye'de bu mantıkla bu bir hareket tarzıydı. Belli bir noktaya geldi bazıları. Millet bunu çok iyi görmesi ve anlaması lazım. Böyle terör merör falan değil. Bu aslında ‘sen konuşma, sesini çıkarma, ben konuşacağım, sen dinleyeceksin’ budur; yani konuşmama. ‘Nasıl konuşabilirsin?’ ihtarıdır bu bence. ‘Konuşamazsın’ bunu ihtar etmeye çalışıyorlar.
Terör, efendime söyleyeyim bir düşünceyi eylem ile iktidar etme. Yani bir anarşi. Terörizm: Sizin bir düşünceniz var. Bunu iktidar etmeniz için -geçmişte bunu komünizm yaptı- terörle beraber, kavgayla beraber, insan öldürmeyle beraber iktidar etme hareket tarzıdır. Şimdi Allah’a hepimiz can vereceğiz. Böyle bir şey var mı ortada? Peki, yok. Nasıl bunu diyebilirsin? İnsanın çıldırası geliyor yani. İftira da yani bu kadar da olmaz. Yani bu kadarı da pes.
Iraklıların Yaptığı Bir Vatan, Bir Din Müdafaasıdır
Ben geçen haftaki sohbetimde de bunu ifade etmeye çalışmıştım. Şimdi Irak burada ne yapıyor? Irak… Bunların yaptığı iş bir vatan müdafaasıdır, bir din müdafaasıdır, bir milletin müdafaasıdır. Bu vatan sathında yaşayan kim olursa olsun, Şii'si olsun, Alevi'si olsun, Sünni'si olsun, affedersiniz Dürzi’si olsun, hangisi olursa olsun burada bir bilek, bir yürektir. Ve başlarında onları yöneten insan zalim de olsa, fasık da olsa, üçkağıtçı da olsa; o millet onu -bilhassa şark insanı- kabul etsek de etmesek de canı pahasına korumakla kendisini mükellef kabul eder. Irak Savaşı'nda çok net olarak biz bunu gördük.
Hatırlarsanız ABD askeri, yani koalisyon askerleri Irak'a gelirken işte ‘bizi çiçekle karşılayacaklar’, askerlere ‘sakın yeis içinde olmayın, hiçbirinize kurşun atılacak değil’ sözleriyle beraber ikna etmişler ve koalisyon güçlerini oraya taşımışlardı. Ama bir de gördüler ki olay böyle değil, tamamen bunun tersi. Niye tersi? Çünkü Iraklı baktı ki Saddam'ı hiç sevmiyor; yani o Iraklı gerçekten Saddam’ı… Mesela Şiilerin Saddam'ı ben sevmediğini çok iyi biliyorum, kabul etmediğini çok iyi biliyorum. Ama o olaya hissi boyutta bakmıyor, “Benim vatanım işgal edildi” diyor “Bu işgal edilen vatanda yaşadığım benim dinim var” diyor “Benim kutsal türbelerim var” diyor “Benim kutsal camilerim var” diyor. Hülasa “Benim her şeyim burada, benim vatanım söz konusu”. Bunun başındaki yönetici sapık çıkmış, deli çıkmış; o “Şimdi bunun hesabını görme zamanı değil” diyor. Ve bu şekilde Saddam'a destek verdiler. Amerika şaşırdı kaldı. Hiç ölçüleriyle uyuşmayan bir tavırla karşı karşıya geldi. Onlar zannediyordu ki ‘Aa biz alacağız Şiileri yanımıza, Saddam'ı bir gecede devireceğiz’.
Hatırlarsanız televizyonda ‘Amerika şuradan şöyle girecek, buradan böyle girecek. 24 saatte Irak yok olacak’. Ama gördüler ki 24 saatte değil, 24 ayda da söz aramızda artık bu işin böyle kolay kolay halledilemeyeceğini çok iyi anladılar.
Kısaca, Saddam sevilse de sevilmese de Irak halkı bütünleşti. Yarın kahraman bir Saddam ortaya çıktığı zaman kimse şaşırmasın. Yani, efsanevi bir lider benim görebildiğim kadarıyla. Ama Saddam bunu hak etti ama hak etmedi. Olay bu noktaya doğru gidiyor. Hele Saddam, aleni olarak savaşa girip bir iki tane mermi attığında ve bu tespit edildiğinde, hadisenin kahramanı samimi olarak konuşuyorum Saddam'dır; Bush da unutulacak, Amerika da unutulacak. Hadiseler bu noktaya gidiyor.
Ha efendim kuşatıldı. Nere? Basra kuşatıldı, bilmem şurası kuşatıldı, Bağdat kuşatıldı. Göreceğiz; ne yaparsa yapsınlar, onlar çöle ve de oradaki bataklığa saplanmışlardır, çıkmaları mümkün değildir. Ben söyledim, başta söyledim; Amerika'nın aklı varsa geriye döner. Peki işgal etti, ne olacak yani? O Irak halkı ona mı teslim olacak? Bu hiç mümkün değil ki. Yani senin bunu yapabilmen için…
Bir defa Arap dediğimiz zaman, kendi aidiyet duygusuna dünyada en güçlü bağlanan millet demektir, bunu iyi bilelim. O atına bile öyle efsaneler yakıştırır ki… Atın sırtına biner, dünyanın en güzel atı odur; elindeki kılıç, en güzel kılıç odur, silah. Ulan oğlum, bu da Amerika’nın. Yok, elinde onun ya. Yani şunu demek istiyorum; o şimdiki bu globalist mantıkla tutucu kabul ettiği Irak, Iraklı onu kabul etmez. Yani orasını Karzai’nin oyununa gelen Afganlılar zannetmesin. Ora çok farklı bir dünya olacak ve benim görebildiğim kadarıyla Amerika bir bataklığa saplanmıştır. Eninde sonunda mağlup olmaya mahkumdur, benim görebildiğim kadarıyla. Asker falan değilim ama bir insanım. İnsan olarak hadiselere bakıyorum ve oradaki insan artık canını feda ediyor. Yani bundan büyük silah olur mu? Geldi, ne olacak? Yanına geldi, evine geldi. Tamam, kendini feda ediyor; vuracak onu. Senin, kendisini feda eden insanın olduğu bölgeyi, yeri işgalin mümkün mü? Biz o tarafına geçmiyoruz olayın. Yani kendisini Saddam'ın şahsında feda eden bir millet var ortada artık. Kim ne derse desin, savaş öyle işte bir haftada bitecek, iki haftada bitecek, bu şöyle olacak; bunların hepsi hikayedir, tamamen psikolojiktir, sindirmektir. Ancak bizim gibi saf, temiz insanları uyuturlar ve de önlerini görmesine, görmelerine mâni olurlar, diyorum bu aşamada. İleride söz gelirse ilave edeceğimiz konular da çıkar.
Kaldı ki bu savaş %500 haksızlık duruşu üzerine bina edilmiştir. Hiç kimse buna cevaz vermedi ki. Başta Birleşmiş Milletler, bu kadar arama tarama yaptılar; kimyevi silah olacak, biyolojik silah olacak. Hani nerede? Hiçbiri yok. Değil mi? Ağzının içine kadar geldi, böyle bir şey kullanılmadı. Yani bunların hepsi yalan. Artı, 10 seneden beri sen bunu didik didik arıyorsun. Elindeki bütün silahları elinden aldın. Yani bu enteresan bir olay; silahlarını alıyorsun, ondan sonra da kalkıyorsun harp ilan ediyorsun. Yani bu o kadar büyük düşüklük ki… Savaşacaksın; niye silahı alıyorsun değil mi yani elinden? Böyle bir oyun. Bu, terörle de izah edilmez. Biz de affedersiniz buna çok farklı şeyler denir. Yani o şeydir bu. Ama Türk kamuoyunun bu konuda ayık olduğunu memnuniyetle müşahede ettik ve milletimiz gördüm ki hakikaten duyarlı bir millet.
Türk Devletinin Irak Coğrafyasına Sahip Çıkmalarını Beklerdik
Şimdi, Türk milleti ve devleti olarak bize düşen neydi? Biz senelerce dünyayı adalete doyurmuş bir milletiz. Adalete susamış olan dünyayı, adalete doyurmuş bir milletiz. Can emniyetini, mal emniyetini, namus emniyetini, din ve vicdan emniyetini, vatan emniyetlerini bütün insanlığa doya doya yaşatmış bir milletiz. Ben şahsen beklerdim ki bizi yönetenler, eski günleri hatırlasın ve böyle bir devlet anlayışını, böyle bir millet anlayışını, ordusu da böyle bir ordu anlayışını ortaya koysun. Bunu biz beklerdik. Bizim sevdamız bunadır. Anlatabildim mi? Yine dua ediyoruz, vakit çok geçmiş değil yani. ‘Zararın neresinden dönersen kârdır’ kabilinde olmak üzere ayıkmalarını ve de bu coğrafyaya sahip çıkmalarını…
Bakınız, Osmanlı gittikten sonra bu coğrafya devamlı surette vuruşma halindedir. Arabistan coğrafyası, Balkanlar, öte taraftan Kafkaslar. Nedir? Türk-İslam dünyası kendi başına bırakıldı. 1917'de kendisine vatan bulan komünizmin yıllarca esareti altında inim inim inledi. Onları da kurtaracak olan Türk milletidir. Yani bunu derken biz Turancı kafayla bunu konuşmuyoruz. Neticede biz bu milletin evladıyız. Beraber olmamız, yeraltı kaynaklarını, yerüstü kaynaklarını, imkanlarımızı bir araya koyarak bir bilek, bir yürek olmamız gerekmez mi? Balkanlarla böyle olmamız gerekmez mi? Ortadoğu'yla böyle olmamız gerekmez mi?
Şimdi Osmanlı gitti, yeri boşaldı. Şimdi dikkat ederseniz boşalan bu yerde devamlı surette bir anafor; yani bir girdap var, devamlı dönüyor. Gemi battı ama suyun dönmesi bitmiyor. Ne oluyor o zaman? Üzerinde olan her cismi çekiyor, yutuyor. Şu anda yeni kurulan Türkiye, genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu boşluğu doldurmak mükellefiyetindedir. Türkiye siyasetine talip olanlar, kim olursa olsun bu büyük iradeyi görmedikten ve bu devlet anlayışına sahip olmadıktan sonra kendileri zillet ehli siyasetçi olmaktan başka bir işe yaramazlar. Ayık olalım, büyük düşünelim ve bu millete olduğumuz aidiyeti kendi nefislerimizde görelim, diyorum. Dünyanın da beklediği budur. İnşallah bu netice uzak olmayacaktır. Hangi parti olursa olsun, hangi şahıs olursa olsun şahsen bizim temennimiz bu duygularla, bu düşüncelerle…
Amerika'yla Beraber Olup Görünmek Bizi Kurtarmaz
Efendim adam diyor ki “Ya sen niye böyle şey oluyorsun?”. Kardeşim, 10 tane adamdır globalizmi ortaya koyan; 11 tane değil, 10 tane adamdır. Dünyayı sömürüyor bu adamlar. Bunların düşünceleri, doğru. Siyasetimize, ticaretimize, yani ekonominin tamamına, iktisadın tamamına, dinine, ziraatına, tarımına, ormancılığına hepsine karışıyor, bunu yönlendiriyor. Bu hayalperestlik olmuyor; sen kendine ait olanları korumaya çalışıyorsun, bu hayalperestlik oluyor. Bu kadar satılmışlık olur mu ya? İşte bunu biz… Buna sahip olmak, kendi değerlerimize dönmemiz lazım. 10 tane adamdır; globalist, küresel dedikleri, küresel düşünce, fikir dedikleri şeyin başındaki 10 tane şahıstır bu işleri yoğuran, parayı elinde tutan. Dünya devletlerinin bütçesinin hakkımızı hibe ediyoruz. Şu anda oynanan oyun bu. Hiç bunun izahı başka türlü olamaz. Bu bizim hakkımız, bunu hibe ediyoruz. “Al sen bunu kullan, bu hak senin olsun” diyoruz. Bu korkunç bir cehalet.
Şimdi Suriye bu tavrını koyarken bizimkiler diyor “Biz Amerika'yla beraber olup görünürsek o bize bir şey yapmaz”. Bir atasözü ‘Su uyur, düşman uyumaz’. O senin gibi kelek değil; hepsini halleder, ondan sonra sırayı getirir. Yani o kafasına koydu, kurt kuzuyu yiyecek. Bunun hesabını yapması lazım.
İngilizler, Bölgede Türkleri Emperyalist Olarak Tanıttı, Araplar da Buna İnandılar
Araplar anlayamadı, anlamaları da mümkün değil. Çünkü bugün onların vatanını işgal eden İngilizler, Türkleri emperyalist olarak onlara tanıttı, o şekilde empoze etti. Senelerce bunlar eğitim kitaplarında ‘Türkler emperyalisttir, sömürgecidir. Bizi sömürmüştür’ diye bunu öğrendiler. Bugüne kadar da hiçbir aydınımız, bürokratımız, hatta siyaset uzmanımız kalkıp da “Yahu ayıp değil mi? Hem bizi arkadan vurdunuz hem de yaptığınız iftiralara bakın” da dememiştir. Bilerek iki dünyanın arasını açtılar. Bunların da buluşması zor, belki de imkânsız seviyeye geldi. Yani iki taraf da bunu kabul etti; hem Türk tarafı kabul etti hem Arap dünyası kabul etti. Zaten batının da işine böyle geliyordu, bunu böyle oynamak istiyordu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Gerek İç Gerek Dış Dünyaya Karşı Bir Devlet Politikası Yoktur
Burada aslında yanlış olan veya noksan olan husus… Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gerek iç gerek dış dünyaya karşı bir devlet politikasının olmamasından bütün bunlar kaynaklanıyor. “Kuzey Irak'ta bir devlet kurulursa, bu bizim harp sebebimizdir” diyen iradenin aslında bunu devlet adına dediğini de ben zannetmiyorum. O insanın bir duyarlılığı vardı; o günkü iradenin veya belli güçlerin adına bu ifadeyi beyan etti. Ondan sonra gelen irade bu kadar duyarlı olmadığı için de kulak arkasına attı. Amerika bile… Ya bir devletin hariciye politikasını hiçbir zaman dünyanın ne kadar büyük olursa olsun bir gücü belirleyemez. Amerika Birleşik Devletleri orada bak ne diyor? “Kuzey Irak meselesi” yani “Kuzey Irak'ta ben” diyor “o devleti kuracağım”, bunun manası budur. Hiç bunu tefsir etmeye gerek yok.
Şimdi gelelim oradaki Kürt unsurlarına. Acaba bunların böyle bir gayesi var mı, yok mu? Kimin safında? Koalisyon safında mıdır, değil midir? Bunları soruyorum. Koalisyon safında. Peki kime karşı bunlar mücadele ediyorlar, savaşıyorlar? Irak, yani devletine karşı bir mücadele. Niçin girdiler bu mücadeleye? Enayi mi bunlar? Deli mi bunlar? “Biz savaşalım Amerika'nın adına”. “Niçin?” sorusunun cevabı da, baştan beri kurmak istedikleri devletin ilanı içindir. Bugünkü Amerika Birleşik Devletleri'nin “Kuzey Irak'tır bizim nirengi noktamız”ın manası da budur. Ha biz niçin bunlara duyarsız ve tarafsız kaldık? Bizim Kuzey Irak, bizim İslam dünyası, bizim Türk dünyası, Kafkaslar, Balkanlar diye, batı dünyası diye kendimize ait devlet politikası olmadığı için; işte o günün şartlarında kim daha ne bileyim pratik zekasını kullanıyor ise karşı tarafı ikna ediyor, onun dedikleri geçerli oluyor . Şu anda Türkiye'nin maalesef yaşadığı acı kader budur.
Yapılması gereken; Türkiye'nin çok ciddi bir dış politikasını acilen yani masaya yatırması; bürokrasisinden siyasetçisine, ilim adamlarına kadar bunu tespit etmeleri. Asker de bu işin içinde olacak. Buna göre de ne olursa olsun bunu hayata geçirmeleri lazım. Böyle bir şey yok şu anda. Olmadığı için de bakıyorsun işte dün söylediğini tükürüyoruz, başlıyoruz yalamaya. Niye? Böyle bir politika yok. Peki neyin politikası var? Hükümetlerin politikası. Hükümetlerin politikası Ahmet Başbakan olursa farklı oluyor, Mehmet Başbakan olursa farklı oluyor. Ahmet'in müttefiki Rusya olursa farklı oluyor, Amerika olursa daha farklı oluyor. Böyle politika olur mu kardeşim ya? Dış politikalar özellikle matematik problemi gibidir; kim gelirse gelsin bunlar değişmez.
Batının Hesabında, İstanbul Dahil Anadolu’nun Tamamı Vardır
Şimdi ben diyorum, batının hesabı yani dış politikasında -Amerika Birleşik Devletleri de buna dahil, şu anda müttefikimiz dediğimiz Amerika'da dahil- onların hesabında, batı dünyasının hesabında; Kıbrıs 1, Ege 2, Suriçi - İstanbul 3, Güneydoğu 4, Doğu Anadolu- Doğu Karadeniz bölgesi 5. Bakın bütün bunlar böyle. Şu ana kadar tek tek dediklerimiz çıktı mı? Niye çıktı? Çünkü biz şu veya bu yolla batı politikasının Türk dünyası üzerindeki, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerindeki hesaplarını öğrendik. Anlatabildim mi? Bunlar çıkacaktır kardeşim. O halde sen ya müdafaayla bunların önüne geçersin ya da karşı taarruzla. O da senin gücünle orantılı olan iştir. Bence bu konuda efendime söyleyeyim bütün kurumlarımız, kuruluşlarımız teyakkuz haline geçmesi, proje üretmesi ve bu devlet projesini de en kısa zamanda hayata geçirmesi lazımdır.
Ege, Türkiye'nin bir ege politikası yoktur. Sen bakma bugüne kadar işte ‘Türkiye'nin ege politikası’, hepsi yalan. Ne ege politikan var senin? Efendime söyleyeyim Doğu Anadolu politikası yoktur. Doğu Karadeniz politikası yoktur. Güneydoğu politikası yoktur. Tamam işte, Güneydoğu politikası şu anda hayata geçmez mi kardeşim varsa senin bir devlet politikan? Ne zaman geçecek? Adam geldi, Musul’a oturdu, başladı şekerli kahvesini içmeye. Okyanusun ötesinden geliyor. İngiltere geliyor, oturuyor oraya. E sen o zaman mı hayata bunu geçireceksin? Kırar kafanı be. Niye şu anda onu hayata geçirmiyorsun? Sende politika yok 1, yürek yok 2. Şimdi bırak onu sen. Anlatabildik mi?
Binaenaleyh o politikanın hayata geçmesi şarttır. Efendime söyleyeyim onu tespit etmemiz; onu, öyle bir politikayı doktrin haline getirmemiz, tez haline getirmemiz şarttır. Bunu ben bilmeyebilirim. Siz de bilmeyebilirsiniz. Ama elinde kırmızı kitabı olanların hepsinin bilmesi lazımdır. Soruyorum hangi elinde kırmızı kitabı olanın bir dış politikası vardır, iç politikası vardır? Duygusal politikalar. Geliyor adam; duygu kaynaklı ona yükleniyor, sana yükleniyor, bana yükleniyor. Böyle politika olmaz.
Şimdi bizi takip eden kamuoyuna buradan net ve açık olarak sesleniyorum; Türkiye'yi yönetecek olan bu milletin sahibi insanları iyi tanısınlar, onlarla beraber olsunlar. Bu şayet böyle olmasa, yeminle konuşuyorum hiçbir zaman ne dünyada ne ahirette hesabını veremezler. Ama bu milletin sağduyusuna, basiretine inancım tamdır. Onun mutlaka ayıkacağını, harekete geçeceğini ben biliyorum, buna inanıyorum ve bunun da harekete geçmesi dileği, temennisiyle bizi takip eden kardeşlerimize hayırlar diliyorum. Hepsi Allah'a emanet olsun, diyorum efendim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız