
Neler Okuyacaksınız
Laik, Demokratik Cumhuriyetimizi Kuran ve Koruyan Türk Silahlı Kuvvetleridir
Bizi takip eden kardeşlerime saygılarımı ve hürmetlerimi arz ediyorum. Bugün Sayın Genelkurmay Başkanımızın yaptığı konuşma hakikaten tarihi bir konuşma oldu. Konuşmanın bütününden benim çıkardığım Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ciddi bir tehdit altında olduğu ikazıydı. Yani ülke tehditle beraber kuşatılmış bir vaziyettedir. Bunun ispatı için de efendim müşahhas deliller ortaya koyarak meselenin ciddiyetini, ehemmiyetini ifade buyurdular. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üzerine oynanan oyunları delilleriyle beraber ifade ettiler. Tabi Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin koruyucusu ve kurucusudur. Yani laik demokratik Cumhuriyetimizi kuran Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Yasal görevi de bunu korumaktır, ayakta tutmaktır. Şimdi bu hukuki mükellefiyetini, Avrupa Birliği eksenini düşünenler veya o bahaneyle Türkiye'yi bölmek isteyenler Türk Silahlı Kuvvetleri'nin “Türkiye'nin birçok işine karıştığını, bunun böyle olmaması gerektiğini” ifade ile meseleyi çok daha vahim boyutlara sürüklediklerini ben şahsen yaptığı konuşmasında anladım. Ama bütün bu tehditler gerek “Avrupa Birliği” adı altında, bu süreçte Türkiye'yi bölmek isteme hareketleri, gerek PKK ile birlikte Doğu Anadolu'da kurulmak istenen Ermenistan hareketiyle birlikte, PKK hareketiyle birlikte, bunu çoğaltabiliriz.
Ortaya çıkan bütün tehditlerin verdiği mesaj “biz farkındayız. Zaten silahlı kuvvetler demek tehdit yüklenen irade demektir.” Bir de bunun izahını ifade buyurdular. Ve Mustafa Kemal Atatürk'ten de çok veciz bir söz naklettiler. Müsaadenizle onu ben de burada okuyarak olayı daha iyi anlatalım.
“Ben”, Atatürk diyor ki, “ben o işi yapmamda önüme çıkacak engelleri nasıl ortadan kaldıracağımı düşünürüm. Bunlar ortadan kalkınca işler zaten, yolunda ilerler.” Şimdi çok enteresan. Bu tehditleri saydıktan sonra, yani önce, Atatürk'ün bu sözüyle başlıyor. “Ama” diyor, anlatıyor. “Bu tehditler nedir?” Bir iş yapılacak. Biz bu işi yapmaya da karar verdik. “Yapacağımız iş ne?” “Bu tehdidi ortadan kaldırmak.” Anlatabiliyor muyum? “Ha bunu işi yapmamda önüme çıkacak engelleri nasıl ortadan kaldıracağımı düşünürüm” diyor. Demek ki Türk Silahlı Kuvvetleri bu tehditlerin ortadan kalkması için, nasıl hareket edeceğini düşünüyor.
Şu anda benim anladığım yani “Türkiye üzerinde hesabı olanlar dikkat etsinler, ayaklarını denk alsınlar, lütfen geriye çekilin. Bu bir ikazdır. Ha yapmazsanız, ben de Atatürk'ün yaptığı gibi yaparım.” “Neyi düşünürüm?” “İşi yapmadan önce önüme çıkacak engelleri ortadan kaldıracağım.” “Nasıl kaldıracağım?” “Bütün bunları düşün. Şu anda ben bunu düşünüyorum” demek istedi. “Türkiye tehdit aldığında ben bu engelleri nasıl aşacağım? Bunu düşünüyorum.” Onun için Türkiye üzerinde hesabı olanlar bana göre bu konuşmayı dinledikten sonra şimdi kara kara düşünüyorlar. Ya pişman oldular, “vay yakalandık.” Hani bu şuna benziyor.
Şimdi bir eve hırsız girer, toplar, çuvala doldurur. “Aa işi becerdik. İyi de kazanç elde ettik” diye düşünürken bir de baktın ki ev sahibi gelir lambayı yakar, suçüstü hırsız yakalanır. Aynen öyle. Şimdi bunlar bunu yaşayınca yani “yakalandık. Bütün bu oyunlar görüldü, sezildi.” Çünkü geçmiş genelkurmay başkanımızın demokratik ne bileyim ahlakından dolayı hakikaten o dönemde onların da belki de olayın farkında olamadığı birtakım hadiseler cereyan etti. Ama o dönemde bu işleri yapanlar, Türkiye'yi üzerinde hesabını, kitabını iyi yapanlar bu dönemde “yakayı ele verdik” diyor. Anlatabiliyor muyum? “Yakalandık” diyor. Bir, bu hali yaşıyorlar.
İkincisi de “eyvah bundan sonra biz bu adamlara bu işi yutturamayacağız.” Bir de bu hali yaşıyorlar. Sayın Genelkurmay Başkanımızın özellikle yaptığı bu konuşmada ben bunu çıkardım. Orada daha farklı bir konuya da değinerek toplumların çok güçlü liderleri etrafında beraber bir araya geldiklerinde yapamayacakları, içlerinde olmadıkları altını ısrarla çizdiler.
Hatırlarsanız bu AKP iktidarı döneminde Kuzey Irak bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başına çuval geçirilme hadisesinin tek sorumlusu da bu iktidardır. Zira o günkü Türk siyasetinin millet istikametinde, menfaatinde düşünen bir lideri olmuş olsaydı bu çuval hadisesi kesinlikle cereyan edemeyecekti. Buna da dikkatle yani bu olayı da lider meselesini ifadeyle bana göre Sayın Genelkurmay Başkanımız Türkiye'nin şu anda çok ciddi bir lider boşluğunun içinde olduğunu da vurgulamış oldu. Ben bunu böyle okudum, böyle gördüm. Tekrar ediyorum. Bu ciddi bir ikazdır. Eskiden böyle bir konuşma yapılmış olsaydı bunun adına “muhtıra” denirdi. Ama şimdi baktım ki konuşmanın hemen arkasından çeşitli kurum ve kuruluşlar bunu sulandırmaya çalışmaktadırlar. Fakat konuşmanın içeriğinde de ifade edildiği gibi biz her şeyin farkındayız. Yani bunları görüyoruz ve önümüzdedir ihtarını da verdi Sayın Genelkurmay Başkanımız. Takipçisi olacağı inancı ve kanaatini kuvvetle besliyorum. Allah muvaffak etsin diyorum efendim.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Terhisi Yolunda Adım Atılmaması, Bilakis Güçlendirilmesi Gerekir
Şimdi efendim, burada olayı biraz daha şöyle objektif olarak önümüze koyabilmemiz için, geçmiş döneme de bir kısa da olsa temas etmemizde fayda var. Türkiye ciddi bir ateş çemberi içerisinde olduğu dönemlerde, Türkiye'nin söz sahibi önderleri bağımsızlığın tarifinin değiştiğini vurguluyorlardı. Ve işin en garip tarafı da artık Türkiye'nin etrafında tehdit unsurlarının olmadığı beyan ediliyordu. Yani çok garip bir manzara. Hâlbuki Genelkurmay Başkanımız hakiki ve de ciddi tespitleriyle birlikte “Türkiye'nin ciddi tehditler altında olduğunu” ifade buyurarak, “bir ateş çemberi içerisinde olduğumuzu” konuşmasının bütününde beyan ettiler.
Şimdi düşünebiliyor musunuz, bizim Kuzey Irak bölgemizde bir Kürdistan Devleti peşmergeler tarafından hayata geçmiş durumdadır. Onun eliyle beraber İsrail Türkiye'yi tehdit altında bırakmaktadır. Yani ve bu iktidar da İsrail'le çok enteresandır. Sürekli anlaşmalar görüşmeler yapmakta. Yani sanki kendini tehdit edecek olan bu irade bunun dostuymuş gibi, olayın farkında değilmiş gibi muamele etmektedir. Yani “bu ne perhiz ne lahana turşusu” derler ya tam kendisi. Kuzey Irak bölgesinde peşmergeleri kullanıp Türkiye'nin işini halletmek isteyen İsrail'le bu kadar içli dışlı olan bir siyasete, elbette efendim Cumhuriyetimizi, laik demokratik Cumhuriyetimizi korumak ve kollamak görevini anayasal bir mükellefiyetle üzerinde bulunduran kurum ve yetkilisi, siyaseti ve milleti ayıktırmak durumunda olacaktır. Üzerine düşen vazife de budur ve ifade olunmuştur bu da. Bunun yanında Doğu Anadolu'da malum yine batının Avrupa Birliği bahanesiyle birlikte bir Ermenistan'ın efendim büyük Ermenistan hayallerinin gerçekleşebilmesi, artı Türkiye'nin de 1915 yılında soykırımı yaptığı bunlar Avrupa Birliği son zannıma göre raporunda yer alan hususlar. Kısaca Kuzey Irak'tır, Avrupa Birliği'dir affedersiniz Ermeni meselesidir, PKK konusudur bu tehdit unsurları Türkiye'nin başını ağrıtmaktadır.
Peki o zaman sizin sorunuzdan benim hatırımda kalan Türkiye'nin nasıl bir politika uygulaması lazım? Ha bu tehdit unsurlarını görerek, bu tehdit unsurlarına karşı müdafaa gücünü, direncini arttırması; gerek düşüncede, gerek eylemde, proje ve planını gene söylüyorum cumhuriyetimizi korumakla mükellef olan kurumun tam yetki sahibi olması ve işte profesyonel orduymuş, şuymuş, buymuş şeklinde onu terhis yolunda adım atılmaması, bilakis güçlendirilmesi gerekir diyorum efendim.
Güneydoğu Meselesinde Siyasete Düşen Bölgedeki Mağduriyeti Gidermek ve Mazeretleri Yok Etmektir
Şimdi takdir ederseniz ki bir ülkenin vatandaşları eğer ülkenin menfaatleri konusunda görüş birliği içerisinde olurlarsa fikirleri, idealleri, düşünceleri ne olursa olsun mutlaka bir noktada buluşurlar. Ama böyle değil. Her biri başka bir tarafa çeker, farklı yönlerde ülkeyi karıştırmak isterlerse o memlekette istikrar kalmaz, bölünme parçalanma senaryoları hayata geçirilmeye başlanır. Maalesef Türkiye'de biz bu ikinci ifade ettiğimiz kaderi yaşama durumundayız. İç ve dış mihraklar Türkiye'nin parçalanması için haritalar yayınlıyorlar. Mesela “müttefikimiz” diye kabul ettiğimiz üyesi olduğumuz NATO, Roma'da NATO Kolejinde bir harita yayınlanıyor. Türkiye'nin parçalanmasını ifade eden, gösteren bir harita. İşte orada Kürdistan var, Ermenistan var şu var, bu var. Böyle bir görüntüye verilecek olan en güzel cevap: Gerek doğusunda gerek güneydoğusunda, gerek batısında kısaca Anadolu'nun tamamında yaşayan vatandaşlarımızın bir bilek, bir yürek olmasına bağlıdır. En güzel cevap budur: “Sen öyle diyorsun ama bu işin hakikati bu değildir. Senin ideallerin bu, arzun bu isteğin bu ama biz tek bilek, tek yüreğiz ve senin emellerinin boşa çıktığını bilesin.”
Bunun için bizim bir ve beraber olmamız lazım. Birlik bu bakımdan çok mühim. Artı ülkenin istikrarı, huzuru için lazım. Artı iktisadi kalkınma için lazım. İfade edebildim mi?
Birlik ve beraberlik olmadan milletimizin tesanütünü devam ettirmemiz zordur, imkânsızdır. O bakımdan bu programda da ifade ediyorum. İlla birlik, illa birlik; beraberliktir. Onun için bunun da gönülden olması lazım. Efendim bunu senelerce farklı kulvarlara çekip milleti bölmek, parçalamak isteyenlerin attığı tohumlar maalesef filizlenmiş değil, ağaç haline gelmiştir. Kabul edelim ki burada vatandaşlarımıza siyasete ve de akademik kadrolara, sivil toplum kuruluşlarına çok ciddi vazifeler düşüyor. Üzerimize herkesin ne düşüyorsa, hangi vazife düşüyorsa bir hakkını eda etmeliyiz ki bu nifak selinden Türkiye'yi kurtarmış olalım, diyorum efendim. Yani bunlar sadece polisiye tedbirlerle, kolluk kuvvetlerinin ortaya koyduğu eylemlerle önüne geçilemez. Artı siyasetin de bunların önüne geçebilmek için, bu tip hareketlerin önüne geçebilmek için üretmesi gerektiği birtakım projeleri planları olması lazım. Tabii ülkenin coğrafi bölgelerinde yaşayan insanlar mağduriyetleri sebebiyle bunlara da alet olabiliyor. Yani bu bölücü hareketlere alet olabiliyor.
Siyasete düşen görev efendim bu mağduriyeti ortadan kaldırıp o bölgenin insanının mazeretini yok etmesidir. O takdirde “ben şunun için dağa çıktım” diyemeyecektir. Hatırlarsanız biz bunun için Türk siyasetine yeni bir görüş getirdik. Ve ekonomide şayet biz onları başkalarına muhtaç hale getirmez, devlet tarafından geleceklerini garanti altına alırsak; yani karınlarını doyurur, sırtlarını giydirirsek bir başka ifadeyle her ay vatandaşlarımıza vatandaşlık maaşı verirsek, devlete karşı olan bağlılıklarını da efendim bu tesanütü de ekonomide efendim temelleştirmiş ve müşahhas hale getirmiş oluruz. Şimdi hani “yüz yüze bakar” derler. Sen adama ekmek veriyorsun, o sana kurşun atamaz veya bir başkasının oyununa her zaman gelmez. Ehli vicdan, neticede insanlar vicdan taşıyor. Bana göre hadisenin önüne en az yüzde yetmiş, bu büyük bir engel olacaktır. Ondan sonrası da zaten kültürel, ahlaki çalışmalardır ki bu da milletimizin hamuru buna müsaittir. Ee, bu konuda da bunu söyleyebilirim efendim.
Coğrafyamıza, Kültürümüze, Dinimize Büyük Tehdit Var
Şimdi bunu yeni değil. Hatırlarsanız biz ta baştan beri “Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne kesinlikle almazlar” diyoruz. Ve göreceksiniz, bütün bunlar, yani “Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek, edilecek…” Zaten kültürlü, aydın insanların bunu söylemesine ben hayret ediyorum. Aklı başında adam, çok yetkili bir noktada “işte, ben Avrupa…” Niye gireceksin veya niye bunu düşünüyorsun? Sebep ne? Senin kültüründe, medeniyetinde, siyasetinde maneviyatında bir noksanlık mı var ki gidip bunu onunla tamamlayacaksın? Böyle bir şey yok. Ha bu uzun yıllardan beri millete empoze edilen bir aşağılık kompleksi var. Bundan olacak ki hangi kademede görevi olursa olsun artık kendine güven kalmadı insanımızda. Onun için de “ben olmayayım da kim olursa olsun” hesabı içerisine girdi. Girdi ama karşı taraf bu kompleksinden istifade ile bu aşağılık duygundan istifade ile seni parçalamanın hesabı içerisinde. “Su uyur düşman uyumaz.” Bunu böyle göreceğiz. Yani bizim en büyük tehdit unsurumuz medeniyetimizedir, siyasetimizedir, kültürümüzedir, coğrafyamızadır. Hayret ediyorum siyaset nasıl bunu görmez?
Benim coğrafyama büyük bir tehdit var. Benim kültürüme büyük bir tehdit var. Benim dinime büyük bir tehdit var. Nasıl bunu görmez? Daha dün Papa yani şamarı vururcasına “senin peygamberin teröristtir” dedi. E peygamberi terörist olan ümmeti terörist olmaz mı? Topyekûn bütün medeniyeti inkâr etti. Sen geleceksin “ee ben bununla beraber olacağım.” Bu nereye benziyor? Deve kuşunun kafasını kuma gömmesine. Anlatabildim mi?
Şimdi batı kabul etsek de etmesek de özetliyorum. Avrupa Birliği hele Amerika Birleşik Devletleri o gerekçeyle bize “şurayı şurayı şurayı bölün” diyemiyor. Ama Avrupa Birliği gerekçesiyle Türkiye'yi böldürmek istiyorlar. Anlatabildim mi? Onun için şunu çok iyi bilelim yani kalkacak Avrupa Müslüman Türk kimliğini bu medeniyeti, bu kültürü, bu siyaseti içine alacak al gülüm, ver gülüm yapacak. Ya bu eşyanın tabiatına muhalif. Bu mümkün değil. Şurada senin işçini hazmedemiyor. İkinci sınıf, üçüncü sınıf insan görüyor. Avrupa'ya gidiyorsunuz, konuşun. Geliyorlar sohbet edin. Bunları biz yaşıyoruz. Ha onun için ben derim ki efendim Avrupa Birliği üzerinde oynanan oyun bazıları da kabul edelim ki bunu bilerek oynuyorlar. Yani sanki memleketin hayrına sonunda bir hizmet olacak, bir çıkar olacak gibi görünse de bunu bilerek oynuyorlar. Amaç Türkiye'nin bölünmesidir. Gaye Türkiye'nin parçalanmasıdır. Kabul etsek de budur. Aha bu mantıkla, Kıbrıs elimizden gitti. 28 Eylül'de efendim bu nedir o, Gümrük Birliği Anlaşmasına tek etkili olarak Kıbrıs Rum kesimini kabul ettiği için esasen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilga olunmuştur. Göreceksiniz. Ha bunun ardından gelecek olan süreçte “hadi bakalım asker çık buradan” denilecektir. Anlatabildim mi? Niye? “E sen” diyor “benimle berabersin beni niye tehdit görüyorsun?” Kısaca sen kendi kendine teslim oluyorsun. Böyle bir saçmalık ben hayret ediyorum ya, bu kadar büyük bir mantıksızlık.
Ama Türk milleti ayıktı, olayları gördü efendim Anadolu'yu ben altı aydan beri takriben geziyorum. Açık olarak efendim milletimiz tavrını belirlemiştir. Avrupa Birliği bir hikâyedir, kesinlikle bizi de almazlar, almayacaklardır. Ama bu görüntü adı altında emel, genç Cumhuriyetimizi, devletimizi bölüp parçalamaktır. Bunu halkımızdan ben görüyorum. Şimdi mesela Avrupa Birliği’ne karşı olma oranını siz kaç zannedersiniz? Kaç zannedersiniz? Bazıları “%40” filan diyor da yok. %80’lere ulaşmış vaziyet . Mesela oturuyoruz, böyle 10 kişi de en az 8-9 kişi “yok canım” öyle diyor. Bir tane müdafaa eden insana rastlamadım ben. Olay bu kadar basit. feraseti, bizde buna yardımcı olduk. Bu oyuna Türk milleti gelmeyecektir. İktidar da zaten bu ana kadar attığı adımların tamamen boş olduğunu görmüştür. Ama bir defa da bu yola çıktı, nasıl geriye çark edecek, bunun da hesabını yapıyor.
Mesela Avrupa Birliği sürecine girildiği günden bu tarafa dinlerarası diyalog, nüfus kâğıtlarından İslam hâlinin çıkartılması, imar yasasında yapılan değişiklikte 40 bin kilisenin açılması... Ne bileyim, daha ne sayayım sana? Yani bunlar yetmiyor mu? Gençlerimizin Hristiyanlaştırılması, kültüründen, medeniyetinden soğutulması. Anlatabiliyor muyum? Ha bu nedir? Türk milletini zafiyete uğratıp benliğinden koparmak ve yabancıların fikirlerine müsait hâle getirmektir. Türkiye işgal edildiği zaman bize direnen olmasın, amaç budur.
Yeraltı Kaynaklarımız 3-5 Tane Şirkete Peşkeş Çekildi
Ne çıkardılar? 2003 tarihinde, 6, 5 tarihinde yabancılara doğrudan yatırım teşvik yasasıyla beraber toprak satışına izin verdiler. 3 milyon metrekare gayrimenkul, yani böyle bildiğimiz arsalar, daireler, apartmanlar satıldı. 72 millete bu memlekette arsa satıldı. Artık bugün Ege bölgesinde öyle mahalleleri oluştu ki, mahallî seçimlerde yabancı uyruklu insanların seçim alma meselesi söz konusu yapılıyor. Bu hikâye değil. Artı ülkenin efendim birçok bölgesinde yine binlerce kilometrekare topraklar satın alındı. Maden yeraltı kaynaklarımız ihale edildi. Uzun vadeli, efendim 3-5 tane şirkete peşkeş çekildi. Mesela Rio Tinto, El Dorado Gold, Cominco, Antolia Mineral şirketleri bu sahada tüm madenleri kapattı diyebiliriz. Ve 3 katrilyon dolarlık değeri olan maden rezervimiz var, milletimizin bundan haberi yok. Siyaset, Türk siyasetinin yapması gerektiği, milleti bu madenlere ortak edip efendim yabancılara bu hazineyi peşkeş çekmek yerine millete efendim istifadesine sunmak olması gerekmez miydi? Bunu yapmamız lazım Allah nasip ederse bu yapılacaktır. Mesela bu konuda iktidarın attığı bütün adımlar yanlıştır. Ve bunlar da esasen Türkiye'nin parçalanması için ciddi, efendim basamaklar olarak görülmektedir. Bunu böyle görelim.
Devlet Kamu Hizmetlerini Hayata Geçirebilmek İçin Faizle Para Alıyor
Sayın Cumhurbaşkanımıza biz bu konularda aynen katılıyoruz, dedikleri doğrudur. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Devlet özelleştirmeyle beraber elindeki bütün işletmeleri yabancı ve dahili global sermaye sahiplerine terk edecek. Ve öyle de oldu. Mesela Erdemir, PETKİM, Telekom, TÜPRAŞ, bunun gibi kurum ve kuruluşlar, POAŞ vesaire, hepsi devletin elinden alındı. Bir sürü insan sokaklara atıldı. İşçiler işinden oldu. Şimdi burada iki büyük tehlike ortaya çıktı: Bir, istihdam problemi arttı. İki, devlet daha evvel bunlardan aldığı gelirle, mesela ben öyle PETKİM olsun, Telekom olsun, TÜPRAŞ olsun bunlar milyar dolar yılda kâr getiren efendime söyleyeyim şirketler, bunlar alındı. Bu gelirlerden devlet bir defa mahrum oldu. Şimdi ne oluyor? Hatırlarsanız, şu anda özel bankalardan devlet efendim kâğıt satıyor, bunlara, hazine bonosu satıp para alıyor. Kim bu adamlar? Bu şirketleri, sattığın insanlar. Bunlardan veriyor kâğıdı, alıyor parasını. Yüzde yirmilere varan faizle beraber bankaya koyuyor veya hazineye koyuyor. Şimdi her iki halde de Türkiye zarar ediyor. Niye zarar ediyor? Yapacak kamu yatırımlarını, kamu hizmetlerini daha evvel bu kurumlardan elde ettiği gelirlerle yaparken şimdi bunu yapamıyor. Ne yapıyor? Bunu yapmak için de o kamu kurum kuruluşlarını sattığı insanlardan efendim para satın alıyor, kredi satın alıyor. Bilmem anlatabiliyor muyum? Hem onun efendim, o işletmeyi ona veriyor, hem o işletme sahibinden biraz sonra kalkıyor, kamu hizmetlerini hayata geçirebilmek için efendim faizli para alıyor. Şimdi bu eylemin devlete ve millete faydası olmasını, olduğunu iddia etmek mümkün mü? Ee o bakımdan ciddi bir, bu yerinde bir tespittir. Aynen bizler de bunu böyle görüyor ve katılıyoruz. Ha özelleştirme nasıl olmalıdır, olmasın mı? Olsun.
İşte az evvel birtakım yeraltı kaynaklarından bahsettik, kıymeti 3 katrilyon dolar olan kaynaklardan bahsettik. Bunlar bu millete aittir. Devlet ve millet ortaklığı ile beraber kurulacak olan şirketler oluşturulmalı. Millet işte altın madeniydi, bordu, toryumdu, petroldü, uranyumdu bunlara ortak olmalı. Ha o takdirde devlet de kazanacak, millet de kazanacak, fakir diye bir zümre toplumda kalmayacak. Hazır kurumları, devletin elindeki işletmeleri global sermaye sahiplerine peşkeş çekerek koltuğa oturmak yerine, millete hizmet için az evvel söylediğimizi hayata geçirmeli diyorum efendim.
Papa ile ilgili olan konuda Sayın Cumhurbaşkanımız çok doğru nutuk irat eylediler. Hakikaten Sayın Papa da haddini bilmesi, efendim ve de Türk toplumundan, İslam toplumundan, toplumlarından özür dilemesi lazım. Ama bu büyüklüğü göstermeleri de bana göre mümkün değildir. Onların karakterine de zaten bu kadar olgunlukta yakışmaz diyebilirim.
Tüketicinin Güçlendirilmesi Şarttır
Şimdi dikkat ederseniz ben baştan beri söylüyorum, bu iktidar döneminde Türkiye'nin ekonomide yapacağı hiçbir şey yok. Ya kardeşim borç alacaksın, yatırım yapmadan efendim büyüyeceksin, bunların hepsi hikâye. Memurun cebine para koymayacaksın, işçinin cebine para koymayacaksın, emeklinin cebine para koymayacaksın, tarıma yatırım yapmayacaksın, sanayiye yatırım yapmayacaksın, ondan sonra Türkiye büyüyecek. Ne biçim iş yani, bu mümkün değil. Bu arkadaşlar bu politikayı kimden öğrenmişse, bunu çok iyi öğrendiler ama millet cebine bakınca, piyasa? Piyasaya bakınca “ya bu güzel anlatıyor ama bizde böyle bir şey yok.”
Olması gereken ne? Olması gereken; bu piyasaya kesinlikle paranın girmesi lazım. Bizim ifade etmeye çalıştığımız, senelerden beri sosyal devlet projelerimiz var. İşçi, memur, emekli... Bir defa devlet babasına vatandaşın güvenmesi gerekiyor. Asgari, efendime söyleyeyim gelir, maaş bugün 300 lira, 380 lira maaş alıyor . Zannıma göre 380 lira 380 lirayla bu insan ne yapsın? Elektrik parası, su parası, ekmek parası bitti. Ya bu adam kirada oturuyorsa dilenmesi lazım. Yani elektrik, su, ekmeğe yetmiyor. Asgari geçim maaşımız 2000 Türk lirasının altına düşmemesi şarttır. Ha, bu insanlar bunu verebilir mi? Bunlar veremezler. Çünkü bunların böyle bir, her şeyden evvel niyetleri yok, bir projeleri yok, bir programları yok. Eğer vermeyi düşünürlerse, bunun ciddi şekilde kaynakları vardır, planı vardır, projesi vardır ve bunlar bizde tamamı hazırdır. Sayın iktidar istiyorsa, milletimizin hayrına biz onlara bu konuda brifing veririz, teknik eleman veririz ve bunu hayata geçiririz. Varsalar, biz hemen varız. Yeter ki yüce milletimize hizmet olsun. Ama ben öyle görüyorum ki bütün bu tavizlerin altında bu iktidarın meselesi vatandaşa, millete hizmet değil, şu koltukta kalabilmenin hesabını yapmaktır. Onun içinde verilen sözler vardır. Bizim dediğimiz noktaya gelmeleri de mümkün değildir. Anlatabildim mi?
Tüketimin artması lazım bu toplumda. Yani tüketicinin güçlendirilmesi lazım. O pazara gitti mi, cebinde para olduğu için pazardaki efendim manavdı, bakkaldı, manifaturacıydı, kırtasiyeciydi, hülasa ekmek satandı, su satandı, oydu, buydu... Rahatlıkla iş yapabileceği için üretim de kendiliğinden devreye girecektir. Sen şimdi piyasanın kanını çektin, emdin, adama diyorsun ki: “Kan hastalığına yakalandın, öleceksin.” E, tabii ölecek. Piyasada para mı kaldı? Piyasa ölmeye mahkûmdur. Bunlar ne söylerse söylesinler, söyledikleri hakikatlere, ticaret ve iktisadi kurallara aykırı konuşuyorlar. Onun için Türkiye'nin ekonomisi de iyi değildir. Faizler artıyor, artmak mecburiyetinde. Faiz artacak, yüzde yirmi beşlere çıkacak, yüzde yirmi dörtlere çıkacak, enflasyon yüzde sekizlerde kalacak. Şimdi böyle bizi dinleyen arkadaşlarım, iki dakikalık bir muhasebeyle o kadar rahat işin hilesini, yalanını, dolanını çözer ki. Şimdi sen para alıyorsun yüzde yirmi dörtle, yüzde yirmi dört faiz veriyorsun. Masrafları var, aslında o yüzde yirmi altının altına düşmüyor ama diyelim ki yüzde yirmi dört faiz, sadece faiz vereceksin. Yüzde otuz ama biz yüzde yirmi dört diyelim. Yüzde yirmi dört faiz vereceksin, ne olacak? Yaptığın ticarete aldığın paranın faizini vermek için yüzde yirmi dört ilave etmeyecek misin? Sadece onun için yüzde yirmi dört. Bir de senin dükkânının kirası var, evinin, çocuklarının geçimi var. Yüzde on da bunun içinde, yüzde otuz dört olacak. Peki, yüzde yirmi dört faiz verilen, yüzde on kazanç temin edilen bir ülkede yüzde yedi, sekiz nasıl enflasyon oluyor? He, bu tiyatro değil de nedir? Milletimiz bunları kesinlikle dinlememesi, efendim, gerçeklerin ve bu işi bilenlerin yanında olması, beraber olmamız lazım, diyorum. Ve bunların çözüm yolları kolaydır, hazırdır, projeleri tamdır. Kimse ürkmesin ve korkmasın, heyecana kapılmasın, bir ve beraber olmamızı bilelim. Ülkeyi de tehditten, tehlikeden kurtaralım, geçimimizi de teminat altına alalım, diyorum efendim ben.
Bu bir kanundur. Bundan önceki aynı değil miydi, ondan önceki aynı değil miydi? Ne değişmişti? Üç iktidarı yaşadık, dört iktidarı yaşadık. Hangisi bir şey getirebildi? Hiçbiri. Bundan sonra eğer bu bizim dediğimiz ekonomi modeli hayata geçmezse gene bir şey değişmeyeceği için kaderimiz bundan da daha kötü olacaktır. Aklın yolu birdir. Ha, ne olur, çıkarız o dehlizden, gireriz bu dehlize. Ama millet bu gerçeği görmüştür ve onlara girmeyecektir kanaatindeyim. Yüce milletime hayırlar diliyorum, saygılarımı sunuyorum. Allah'a emanet ediyorum efendim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız