Neler Okuyacaksınız
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Papa’yı Türkiye’ye Davet Etmiştir
Evvela bizi takip eden kardeşlerimize saygılarımı, hürmetlerimi arz ediyorum. Başta şunu izah edelim, Papa’nın Türkiye’ye gelişi aslında kendi istek ve arzusuyla olmuş bir iş değil. Binaenaleyh şu anda mesela bazı protestolar yapılıyor, mitingler organize ediliyor ‘Papa Türkiye’ye gelme’. Papa kendisi gelmedi ki Türkiye’ye, yani Papa’nın kendisi istemedi ki bu ziyareti.
Bu ziyareti taa baştan beri… Bir arkadaşımız bundan önceki Papa’yı Türkiye’ye bizzat davet etti, bir hoca efendi arkadaşımız bizzat Türkiye’ye kendisi davet etti “Gelin size Türk milletinin misafirperverliğini gösterelim”. Artı sayın iktidar, Bartholomeos’un iplerini o kadar uzattı ki onunla birlikte Papa Türkiye’ye davet edilmek istendi; daha doğrusu davet ediliyordu. Bartholomeos’un bu oyununu bozmak üzere, benim kanaati şahsiyem, onun icra edeceği programı veya projeyi icra etmesin diye devlet, bizzat devletin kendisi, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti en doruk noktada Papa’yı Türkiye’ye davet etmiştir. Ortada böyle bir görüntü var.
Şimdi Papa’nın maksadı; bu, ikinci plana düşüyor. Papa’nın maksadı ne kadar kötü olursa olsun bu maksada katkıda bulunan, bana göre onu davet eden irade kim ise o da sorumludur; siyaset varsa siyaset sorumludur, Bartholomeos ise o sorumludur.
Şimdi sorumlular ortada iken kalkıp da “Papa’yı ben istemiyorum, protesto ediyorum” demenin bir anlamı yok ki.
Sonra, Türk geleneğinde misafir ne olursa olsun ‘elçiye zeval olmaz’ kabilinden efendime söyleyeyim bu şekilde karşılanmaz. Bunun yolu, bunun dili bu değil. Eğer biz hesaba çekeceksek, eleştireceksek, tenkit edeceksek, ‘yanlıştır’ diyeceksek ki dememiz gerekir; bunu yetkili organlarımıza ‘Hangi dava adına siz bu adamı davet ettiniz? Hesabınız, kitabınız nedir?’ diye buradan başlayarak meseleyi ele almamız lazım.
Papa’nın Türkiye’ye Geliş Maksadı Bizans’ın Temellerini Atmaktır
Şimdi Papa’nın Türkiye’ye geliş maksadı, buna geçebiliriz. Niçin geliyor? Asırlar boyu Katolik dünyasıyla Ortodoks dünyası hasmane bir şekilde tavır içerisindedir. Ne Ortodoks kiliseleri Katolik kiliselerini kabul eder, ne Katolik kilisesi Ortodoks kilisesini kabul eder. Bu taa 1074 yılından bu tarafa böyledir. Onun için yani arapsaçı gibi Hristiyanlık dünyası bu karşı olma konusunda karmakarışıktır. Onun için de Hristiyanlar bu işin mahiyetini anlayamadıkları için aciziyetlerini de zaman zaman ifade ederler, izah ederler, ilan ederler.
Şimdi baktılar ki bu gelişmeler yanlış. Zaten bu temel üzerine, bu kavga mantığı üzerine oturan batının anlayışı; batı dünyasına yüzyıllar boyu süren mezhep kavgalarını da getirmiştir. Bu kavgalar neticesinde batıda huzur olmadı asırlar boyu, yeni değil bu. Sonunda işte bu son yıllarda, bilhassa 1950’lerden sonra ‘Ya biz yanlış yapıyoruz. Yaptığımız iş ne insanımıza faydalı ne devletlerimize faydalı. Hiç kimseye faydası yok. Burada biz zarardan başka bir şey elde edemiyoruz’ kanaatiyle birlikte Avrupa Birliğini önce ekonomik birlik olarak düşündüler. Sonra da devletlerarası siyasi bir birlik olsun diye yani devletlerini buluşturmaya, birleştirmeye karar verdiler. Avrupa Birliği düşüncesi bundan mülhem ortaya çıkmıştır. Önce iktisadi bir birlikten başladılar, yola çıktılar, dediler “Bak bu birlik güzel. Ne kadar hoş, ne kadar güzel. Demek biz şu ana kadar yaptığımız işlerde yanılmışız”.
Ha şimdi bu devam edecek mi? Bana göre etmeyecek. Ha bunu da zaman gösterecek. Niye etmeyecek? Çünkü oturduğu akidenin bizzat temelleri arasında kavgayı gerektirecek inanç farkları var. Onun izahına daha sonra gireriz, şu anda bizim konumuz değil. Onun için “haa” dediler “bunu biz siyasette yaptık; devletleri bir araya getirmeye gayret ettik, ediyoruz. O halde mezhepler arasında da bunu yapalım. Baksana bir Katolik dünyası var, şu kadar üyesi var; bir Ortodoks dünyası var, bu kadar üyesi var”. Binaenaleyh “Bu kavgayı biz ortadan kaldıralım”. İşte 1074’te başlayan o hasmane tutumun sonunu Sayın Papa’yı, 16. Benedikt’i Türkiye’ye davet ile beraber Bartholomeos’un da Türkiye’ye geldiğinde ekümenliğini kabul ve ilan ile yani bütün Ortodoks dünyasının başı, aynen Papa gibi Katolik dinin reisi Papa gibi bir devlet başkanı sıfatıyla onu taltif edecekler; bu şekilde de bir barışma ortamı oluşturacaklar. Geliş maksadı budur.
Papa Benedictus “Ben Konstantinapol’e Gidiyorum” Diyor, “İstanbul’a Gidiyorum” Demiyor
Şimdi bu maksatla beraber icra edilecek olan ayinlerle birlikte, ben mitingde de söyledim, yapılmak istenilen bir hadise var, bir olay var. Bunu ben kendi hayal dünyamdan üretmiyorum. Bunun gerekçelerini de izah edeyim. Sayın Benedikt’nin ifadesi şu “Ben Konstantinapol’e gidiyorum”. “İstanbul’a geliyorum” demiyor, “İstanbul’a gidiyorum” demiyor. “Ben Konstantinapol’e gidiyorum”. Konstantinapol, Türkiye’de değil; Konstantinapol, Bizans’tadır. Ne “Türkiye’ye gidiyorum” ne “İstanbul’a gidiyorum” demiyor; “Ben Konstantinapol’e gidiyorum”. Konstantinapol ismi belki müşterek; aynı zemin, aynı topraklar. Ama siyasi birlikler, devlet kimlikleri ayrı kimlikler. Hangi siyasi kimliği, hangi devlet kimliğine gidiyor? Konstantinapol’ün yaşandığı Bizans kimliğine gidiyor. Ortada böyle bir gerçek var.
Demek ki Sayın Papa’nın Türkiye’ye geliş maksadı İstanbul’u ziyaret, Türk milletini ziyaret değil. Ya? Bu iki mezhep mensuplarını barıştırarak burada dini lider olan Bartholomeos’u ekümen sıfatıyla bütün dünyaya deklare edip Bizans’ın temellerini atmaktır. Olayın aslı ve özü budur benim gördüğüm, anladığım.
Papayı Türkiye’ye Davet Ediliyorsun, Sonra da Sokaklara Dökülüp “Ben Seni İstemiyorum” Diyorsun
niçin biz bu davet edilen şahsa Türk Milleti olarak, Türk milletinin örfü, adeti geleneği olarak karşı duramayız, maksadı niyeti bu olmasına rağmen? Şundan karşı duramayız. Çünkü en doruk noktadan Türkiye’ye davet ediliyorsun, ondan sonra da bir anarşi ile bir şununla, bununla beraber reddediliyorsun. Bu ne perhiz ne lahana turşusu! O halde tepe ile taban arasında çok ciddi bir algılama farkı var. Kaldı ki; bugün sokaklara dökülüp “ben seni kabul etmiyorum” diyen, “seni Türkiye'de istemiyorum” diyenler, Avrupa'da bunlar “al gülüm ver gülüm”, içli dışlı yaşıyorlar. Yani elimizde bir sürü delilleri var. Hatta Türkiye'de Avrupa'nın -efendime söyleyeyim- kuruluşunun uzantısı olan siyasi partinin başkanına biz arkadaşlarımızı, elimizdeki dokümanlarla beraber gönderdiğimizde; “yanlış yapılıyor, ikaz edin bu çocuklarınızı” dediğimizde, “bu yolda gitmesinler, bak siz hem de dini temsil ettiğinizi, Müslümanları temsil ettiğimizi ifade ediyorsunuz. Çok ciddi bir batıla, orada Müslüman Türkleri yönlendiriyorsunuz” dediğimizde; “Doğrusunuz, biz de işin farkındayız, ama bunlara mâni olamıyoruz.”
Bu kadar basit bir bahane ile beraber bu görüşme orada kesildi. Şimdi ben bu basit bahanelerin bir iki çocuk meselesi olup olmadığını anlatarak milletimizin huzurunda ifade etmeye çalışacağım.
Avrupa Millî Görüş Teşkilatı Dinler Arası Diyalog Mesajı Veriyor
Bak şurada, bunu, şu resmi, şurada Ravza-i Mutahhara, Cenab-ı Peygamber Efendimiz’in. Biraz daha yaklaştır evladım, tam yaklaştır, şu yukarısı, Ravza-i Mutahhara’nın yeşil kubbe. Bu taraftaki de Don Kilisesi, kilise. Şimdi dikkat ederseniz şu aşağıda bir köprü var, köprü. Don Kilisesi ile Ravza-i Mutahhara arasına köprü kurmuşlar. Bunun manası; burada olman ile şurada olman fark etmez. Yani dinler arası diyalog mesajı veriliyor. Kim veriyor bunu? Avrupa Milli Görüş Teşkilatı veriyor. Onun uzantısı da burada ‘ben Papa’yı istemiyorum’ diyor. Şimdi bu samimi mi ‘ben seni istemiyorum’? Hem diyorsun ki, benimle senin aranda hiçbir fark yoktur; ha bir insan Hristiyan olmuş ha bir insan Müslüman olmuş bunlar arasında fark yok. Öyle ya, cami ile affedersiniz Ravza-i Mutahhara ile Peygamber Aleyhisselam’ın mescidi ile kilise arasında bir köprü kurarak o da olsa fark etmez, bu da olsa fark etmez düşüncesini sen orada veriyorsun. Burada da gelip ‘aa ben bu adama, bu işin başına karşıyım’ diyorsun. Bu mümkün m? Burada korkunç bir istismar var.
Sonra bakın ‘milli görüş’ ne demek diye web sitesine girsin izleyenlerimiz. Kaç defa da ikaz ettik, ya siz kime mesaj vermek istiyorsunuz? Siyon yıldızı yani milli görüşün amblemi siyon yıldızı… Hz. İbrahim’in makamı altında haç, hilal; üçü, milli görüş demektir. Ya sen “Bütün dinleri barıştırdım, birleştirdim” diyorsun; e peki ne perhiz ne lahana turşusu kalkıyorsun ‘Türkiye’de ben Papa’yı istemiyorum, ona karşıyım’ diye bunu deklare etmeye çalışıyorsun? Kimi kandırıyorsun? Bu millet çocuk mu? Artı, milli görüşün camilerinde yaz kursları… Genç çocuklara Papaz’ı getiriyorlar, sohbet dersi verdiriyorlar gençlere, dinler arası diyalog çerçevesinde. O da yetmiyor; camilerine getirip kiliselerine gidip karşılıklı görüş alış verişi, nasihatler, ilahiler. Bütün bunlar, olmuş olaylar; bütün bunların bizim elimizde dokümanları var ve bütün bunları biz, onlara takdim ettik. Hiçbir cevap alamadık. Şimdi sen geliyorsun, bu kadar olup bitenlere rağmen yani tövbe etmen, “Yarabbi çok yanlış iş yaptık” demen gerekmesine rağmen; bunları örtbas ederek, sanki bunların hiçbiri şey olmuyor, bunları millet anlamıyor, millet anlamayacak mantığıyla beraber burada siyaset yapıyorsun, milleti ikna etmeye çalışıyorsun. Ne demek istiyorsun sen ya? Ne yapmak istiyorsun? Kimliğin neyse lütfen onu koy ortaya, biz de bilelim. Yani, sen oradan olursan kimsenin sana bir şey demeye hakkı yok. Oradansa orada, buradansa burada.
Daha yetmedi, daha; bir barış mumu geliyor İsrail’den, Havra’ya koyuluyor 1 hafta. Müslüman ziyaret ediyor, Yahudi ziyaret ediyor dinler arası diyalog şeysinde, Hristiyan ziyaret ediyor. Ondan sonra aynı mum getiriliyor kilisede 1 hafta kalıyor, camide, milli görüşün camisinde. Bunlar böyle resmedilmiş, filmleri var elimizde. Camide kadın, erkek, Müslüman, Hristiyan, Yahudi.
Peki bütün bu oyunları oynadıktan sonra hangi hakla milletin huzuruna çıkıp da ‘ben bu adamı…’ Bunu deme hakkın yok senin. Hayır, yanılıyorsam lütfen de ki “Siz de çok ifrata gidiyorsunuz yani, bu kadar iş yapar ama burada da bunu yapar” diyebilir miyiz buna? Bu bence milleti affedersiniz aptal yerine koymaktır. “Ne yapıyorsak millet bunu yutuyor, dolayısıyla biz bunu da yapalım, önümüzdeki seçimlerde bize gelmeyi temin edelim, akışı temin edelim.”
Onlar Beceremedikleri İçin Biz Siyaset Sahnesine Çıkma Durumunda Kaldık
Şu anda o kadar enteresan bir oyun var ki… AK Partisi çökmeye başladı. Dikkat ederseniz sağ geçinenler Saadet’le beraber bugüne kadar araları kedi-köpek olmasına rağmen, şimdi beraber olmuşlar. Niye? AK Partisi çöküyor. Artık seçmenleri, kendisine ideal bir parti arıyor. Önüne tam da bu noktada Bağımsız Türkiye Partisi ekonomi modeli çıktı. Buna yönleniyor vatandaş ki yapılan kamuoyu yoklamalarında bunu görüyoruz. Oradan gelenlerin %60’ı Bağımsız Türkiye Partisi’ne, %37’si kararsız bekliyor, %1-2’si de işte sağa, sola. Yani bütün o %60 Bağımsız Türkiye Partisi’ne. Şimdi bu tespit edildi yapılan kamuoyu yoklamasında.
Nasıl olur da biz buraya gidişi önleriz? Şu andaki tiyatro bu, meydana çıkış nedeni bu; bunu yapalım ki millet, oradan kopan bize gelsindir. Oysa samimiyetle hiç alakası yok. Zaten onlar, bu düşüncelerinde yani daha evvel ortaya koydukları tezlerinde gerek sağ partiler gerek bunlar, samimi olsalardı ortada Bağımsız Türkiye diye bir parti olmazdı. Onlar yapmadılar, onlar yapamadılar, bunlar beceremediler ve milleti iki arada bir derede bıraktıkları için biz de mecburen siyaset sahnesine çıkma durumunda kaldık. Bizim çıkış nedenimiz lüksten dolayı değil, istek ve arzumuzdan dolayı değil; ülke gidiyor, ülke kuşatıldı.
Türkiye Kuşatılmıştır
Düşünebiliyor musun, Amerika Birleşik Devletleri diyor ki “Ben Irak’tan, Kuzey Irak bölgesine gücümü alacağım, askeri gücümü alacağım”. Yani bir insana, akıllı bir adama çok fazla konuşmaya gerek yok. Bir bakışı, bir hareketi ne yapacağının alameti, işaretidir. Türkiye kuşatılmıştır; içten kuşatılmış, hukuken kuşatılmış. Şu kadar bilemem dönüm arazisi elimizden çıktı; Türkiye’nin 4’te 3’ü elimizde değil. Yeraltı kaynaklarımızı tamamen yabancı şirketlere devrettik. Bu ne demek yahu? Yani Türkiye bir savaştan mı çıktı ve bu savaşta büyük bir mağlubiyet mi aldı ki bu kadar kayıplara ‘evet’ desin ve ondan sonra da bu aldatmacalarla beraber millet tekrar bugüne kadar aldandığı gibi yeni bir aldanma sürecine taşınsın?
Bakıyorsun, sanki bir seçim olmuş, konuşuluyor. Ne? Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhuriyet Halk Partisi koalisyon olacak. İkisi sanki bir koalisyon. Millet bunları meclise sokacak mı? Sen bu milleti ne zannediyorsun? Ne zannediyorsun? Bunlar değil midir, hukuken hakkında karar verildiği halde Apo’nun idam dosyasını hasıraltı, sümen ardına sokan? Şimdi adam kalkmış diyor ki “Ben f tipi cezaevine bunu koyacağım”. Kimi aldatıyorsun? Avrupa’nın isteği bu, Apo’nun isteği. Yani milletin kulağı sağır, milletin gözü affedersin ama bunları görmüyor, duymuyor. Öyle zannediyorlar. Sen Avrupa Birliği’nin isteğine göre bütün yasaları çıkardın, Türkiye’nin elindeki kar getiren kurumları o istiyor diye elinden çıkardın. Telekom’u… En acıklısı, hatırlarsanız o gün Telekom’la ilgili bakan istifa etmiştir. Yanlış mı konuşuyorum? Yani bu MHP’nin elindeki işler. Şimdi kalkmış aynı MHP, milleti deli yerine koymuşlar. Eee? Seçim oldu, meclise girdi CHP ile. Bu işler bu kadar yani... Hakikaten biz şuursuzsak, Allah korusun; acınacak, ağlanacak halimiz var.
Yüce Milletimiz Papa’ya Değil Onu Buraya Davet Edenlere Hesap Sorsun
Şimdi kimse olduğu gibi görünmüyor, göründüğü gibi de olmuyor. Onun için yüce milletin çok dikkatli olması lazım, titiz olması lazım. Gözüyle gördüğünü şu kalbine soracak; burası çok mühim. Bu vicdan var ya artık bu murakebeyi, bu muhasebeyi burayla akıl arasında yürütürsek yanılmamız da çok zor olur. Onun için bu gazetelerdi, bu televizyonlardı; bunlara aldanıp da artık daha istikametimiz kaybetmeyelim. Buna tahammülü yok ülkenin. Devletin varlığı tehdit altında, kalkmışlar laikliği tartışmaya açtılar. Yahu laiklik anayasal koruma altında; anayasanın ikinci maddesinde ‘Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, hukuk devletidir’ diyor anayasa. Ne konuşuyorsun? Yani netice almak için konuşmuyor. Daha evvel pompaladı ya devlete karşı milleti; o milletten rey almak, oy avcılığı. Yazık günah değil mi ya? Bu milletle senin oynamaya hakkın mı var? Bilmem anlatabiliyor muyum?
Hülasa bu süreçte yüce milletimiz Papa’ya değil onu buraya davet edenlere hesabı sorsunlar, onlara kafa tutsunlar. Onlar bizim adamımız, Papa bizim adamımız değil. O geliyor. Biz yanlışı yaptık. Baksana Sayın Başbakan kuyruğa girdi, hava alanında karşılayacakmış. Tiyatro oynuyor. Adamlar neredeyse reddedecekti onu; senin bakanların karşılıyor, resmi protokol. Bütün bunlar uygulanıyor. Milleti… Zaten batı dünyası ‘bunlar teröristtir’ damgasını vurmak için bağırıyorlar. Milleti provoke etmenin manası ne, onu söyle bana. Şimdi, ben de duyuyorum, okuyoruz; Türkiye’de Papa’ya suikast yapılacak. Türk milletinin Papa’yla bir alış verişi yok ki. Yanlış mı konuşuyorum?
Bütün bunlar olayları provoke edip saptırmak, işte batının Türk ve İslam alemine bakış tarzını bu kefeye koymak içindir bütün bu oyunlar. Ama yüce Türk milleti feraset ehlidir. Bu oyunların hiçbirine gelmeyeceğine ben Allah’ın izniyle inanıyorum ve milletimizi teyakkuz halinde olayları takibe davet ediyorum.
Adam kalkıyor İsrail’le bir sürü, 20 anlaşma yapmış. Ben okuduğumda şaşırdım ya, el insaf. Ondan sonra çık meydana. Ee? İsrail’i telin. Niye? Lübnan’a girdi, Filistin’e bomba atıyor. Aynı adamı sen Konya semalarında İsrailli pilot eğittin, sen eğittin. Senin anlaşmanla orada eğitildi. Şimdi kalkıp ona caka satıyorsun. Aslında karşı olduğu için değil, ikiyüzlü işte; milleti aldatıp oyunu almak için. Ama ben, bu oyuna milletimizin geleceğini hiç zannetmiyorum.
Medeniyetler İttifakı Başlı Başına Oyun
Hırsızlık. Hırsız Trabzon’da, gelip biz onu efendime söyleyeyim İstanbul’un sokaklarında arıyoruz. Herkes de biliyor ki hırsızlık Trabzon’da yapıldı, orada. Niye İstanbul’da arıyorsun onu? Bu, tiyatro oyunu. Şimdi, medeniyetler ittifakı başlı başına bir oyun. Eğer batı dünyası bu konuda samimi ise, o sohbette de söylediğimiz gibi, bakınız sadece Irak çıkarmasında Amerika Birleşik Devletleri 600 bin Müslüman’ı katletti. 50 bin orada annemizin, kızımızın namusu kirletildi. Bunlar dile kolay. Aslında bunlara oy verenlerin ciddi bir vicdan muhasebesi yapması lazım, biz ne yaptık da Allah bize bu belayı verdi? Samimi olarak konuşuyorum. Dile kolay bunlar ya. Tezkere geçmedi; adamları havadan, karadan her türlü mühimmatını, silahını, adamını geçirdiler. Kim yaptı bunu? AK Partisi iktidarı yaptı. Ondan sonra diyorlar ki “Haydar Hoca bizi acımasız eleştiriyor”. Yahu sen kan döküyorsun be kan; gözyaşı akıtıyorsun, dünyayı kan gölüne çevirdin. İslamcı diye geçiniyordun, İslam alemi senin hışmına uğramış.
Ben Cesaretimden Değil İmanımdan Konuşuyorum
Ben cesaretimden konuşmuyorum, imanımdan konuşuyorum. Hz. Hüseyin Efendimiz, Kerbela’ya giderken tek başınaydı. Katledileceğini, bir savaş olsa şehit olacağını bilmiyor muydu? Biliyordu. Ama “Ben eğer bu batıla, bu yanlışa direnmezsem dünya zulumet altında kalır” dedi ve gitti. Bizim yaptığımız da bu, yanlış anlama. Yüce milletimin uyanması lazım. Ne demek yahu, ne demek bu? Biz kimiz? Niye kendimizi hatırlamıyoruz? Neden yaşıyorsun? Senin ömrün kaç yıl be? Hiç mi hesap vermeyeceksin, yaptığın sana sorulmayacak? Sen hüdayinabit, affedersiniz mutfakta alan tuvalette veren bir boru musun? Yoksa çok ulvi bir dava için yeryüzüne indirilmiş bir halife misin? Sen bir kulsun, evvela bunu bil. Biz bu idrakin, bu sorumluluğun gereğini yerine getiriyoruz.
Ben politika yapmıyorum. Politika yapan böyle yapmaz. Bunlar gibi çiftli oynar; orada başka, burada başka. Ama biz milletimizin hem ikbalini, istikbalini hem dününü hem yarınını düşünmek mecburiyetindeyiz. Aklı başında insanlarız. Sıradan bir insanın yanlışı gibi değildir, millet seni örnek alıyor. Senin sözün kanun gibidir, senet gibidir. Bir saptırman büyük felaketlere sebep olur. Şimdi sen bunu yaptın.
Dinler Arası Diyalogun Mantığı İnsanları Düşman İşgaline Hazırlama ve Kimliksizleştirmedir
Büyük Ortadoğu Projesi’nin adam ‘eş başkanıyım’ diyor. Nasıl bunu söylüyor ya? Bu şu demektir; ben 22 İslam ülkesinde kan dökeceğim, gözyaşı akıtacağım, evleri tarumar edeceğim, toprakları işgal edeceğim, yeraltı kaynaklarını büyük güçlerin eline vereceğim; bunun manası bu. Medeniyetler ittifakı… Ne demek medeniyetin ittifakı ya? Sen eğer barışı istiyorsan; insanların koklaşmasını, anlaşmasını, bir arada olmasını istiyorsan… Nerde ifal edildi medeniyet? Afganistan’da. Niye orayı işgal eden adama anlatmıyorsun ‘ya çok yanlış yaptın kardeşim’? Usame bin Ladin’i almaya gidiyorsun, Afgan dağlarında olduğunu iddia ediyorsun; geliyorsun, şehrin merkezini bombaya tabi tutuyorsun. Öyle değil mi? Masum insanları katlediyorsun; düğünlere bombayı atıyorsun, o insanları yok ediyorsun. Senin meselen üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? Medeniyetler ittifakı. Oraya çıkarma yapan hain kimse, ona bunu söyleyeceksin “Ne yapıyorsun? Kendine gel”. Bilakis aksi oluyor. Geliyor, işgal edilen vatandaki o insanlara “Elini, kolunu bağla, hazır ol vaziyetine geç”. Ee? “Aa geliyor. Sakın ha kafa kaldırma, rahatlıkla işgal etsin, topraklarını alsın, yeraltı kaynaklarını alsın” diyor. Dinler arası diyalogun mantığı fert bazında insanları düşmanın işgaline hazırlamak, boyun eğdirmek, kimliksiz, şahsiyetsiz yapmaktır. Medeniyetler arası ittifakın mantığı da idarecileri bu noktaya taşımaktır.
Şimdi bir o köşeye bir bu köşeye koşuyor; bir o dünyaya bir bu dünyaya koşuyor. Sen bırak da milletine, devletine, dinine hizmet et. Onu, bunu bırak.
Medeniyetler, Kültürler, Dinler Arası İttifak ve Diyalogların Tamamı İslam Dünyasını Uyuşturmak İçindir
Afganistan dedik; Irak, biliyorsun; Lübnan, daha dün olmuş. Niye gidip İsrail’e demiyorsun ki “Gel” işte “ittifak edelim. Şunlarla seni barıştırayım. Haksızlık yapma, gözyaşı akıtma. Saldırıyorsun, topraklarına giriyorsun, bir askeri bahane ettin milyonları kırıyorsun”? Niye bunu demiyorsun? Onun adına bedava avukatlık yapıyorsun. Ya bu milleti sen enayi mi zannediyorsun? Daha konuşalım mı bunu? Medeniyetler arası ittifak, kültürler arası ittifak, dinler arası diyalog… Evladım, bunların tamamı İslam dünyasını uyuşturmak, bu işgale rahat bir zemin hazırlamak içindir. Bu olsa olsa bir deccal projesi olabilir. Tamam mı? Başka bir proje değildir. Allah hem İslam alemini hem bu yüce milleti muhafaza eylesin bu tehditten, bu tehlikeden, diyorum efendim.
Amerika, Türkiye ve İran’ı Karşı Karşıya Getirmek İstiyor
Şimdi, Amerikan ordusunun Kuzey Irak bölgesine kaymasının birçok sebebi olabilir. Bundan hatıra gelen bir defa Irak’ın içlerinde Amerika her gün kayıp veriyor, yüzlerce insan ölüyor. Artık orada muvaffak olamayacağını anladı. Kuzeyde kurulacak olan Kürt devletine arka olsun diye, onun için hem oraya çekilecek ve hem de kendisini teminat altına alacak; bu düşünülebilir, bir.
İkincisi; bana göre burada en yüksek ihtimal ki Sayın Bush, Erdoğan’la beraber 1 saat 40 dakikalık bir görüşme yapmış. Bu görüşmenin içeriği deklare edilmedi. Eften, püften şeyler 1 saat konuşulmaz, 2 saat konuşulmaz. Burada yapılan iş benim hissiyatım, düşünceme göre; İran savaşına Türkiye’yi, Türkiye siyasetini ikna etti. Kim? Amerika Birleşik Devletleri. Amerika’nın burada endişesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden. Tamam, bunlar ikna oldu ama bunun ordusu buna ne diyecek? Burada bir endişesi var.
İşte Kuzey Irak bölgesine gelmesinin nedeni, bana göre İran’dır. Yani, bu sebepler de olabilir ama asıl sebep; İran’a karşı muhtemel bir savaşı Amerika düşünüyor olabilir. Bunu da Türkiye ile beraber hayata geçirecek ihtimali ben görüyorum. Çünkü tek başın Amerika’nın İran’a vurmuş olması düşünülemez. İran öyle zannedildiği gibi sıradan bir devlet değildir. Bu coğrafyanın en eski devletidir. Bu coğrafyanın, tekrar ediyorum en eski, en köklü devletidir. Eski Perslerdir. Bu millet çok inattır, çok ısrarcı, çok plancıdır. Savaşı çok iyi bilir. 10 sene Saddam döneminde dünya onlarla savaştı, başa çıkamadı, 10 yıl. Yani Saddam savaşmadı, Saddam’ın şahsında bütün dünya. Suud’un ekonomisini batırdılar. Ne yüzünden? Bu yüzden. Ne kadar yardım var, onlara verdi; Kuveyt onlara verdi. Ama sonunda hak yerini buldu. Bak, Saddam kalktı kendisine arka veren dünyayı işgale. Şimdi de Allah belasını verdi; çekecek ve çekiyor.
Demek istediğim şu, yani kolay kolay Amerika bunu çok iyi biliyor ‘ben kendi başıma İran’la karşı karşıya gelirsem, bu bana pahalıya mal olur’; bunu çok iyi biliyor. O halde bunu biz ne yapıp yapıp iki horozu dövüştürerek halledelim. Bu coğrafyanın da kabul etsek de etmesek de asırlar boyu, bir asır değil 600 küsur sene hükümranlık yapmış, ondan evvel Selçuklu İmparatorluğu, imparatorluklar kurmuş Türk devleti, Türk milleti var. Bunları karşı karşıya getirmek istiyor. Olay budur, senaryo budur. Ama yüce milletimizin şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri bu oyuna gelmez. Benim hissiyatım budur.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Hiçbir İrade Karşısına Alamaz
Amerika, Türkiye’yi vurabilir mi? Türkiye ile karşı karşıya PKK’nın şahsında gelir mi?
Ben inanmıyorum. Amerika bu yürekte değildir. Siz öyle asıp kesmelerine bakmayın. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hiçbir irade karşısına alamaz. “Erzurum uzak, meydanı yakın”. Hiç kimse bundan endişe etmesin. Ben elinde silahı da olmasa; demir çarıklı, gönlü iman dolu Türk Mehmetçiğine güvenim sonsuzdur. Kaldı ki bugün modernize olmuş, güçlü bir ordumuz da vardır. Bu bölgede bize kimse horozluk yapamaz. Bir oyundur bu, anlatabildim mi? Ha şimdi onu diyebilir. Niye? Bu da yine İran’a, benim düşüncemi tasdik için söylüyorum, İran’a ‘gel beraber vuralım, aksi takdirde sana vuracaklar’ işte vs. bunun projesi, planıdır; hissiyatım bu.
Bu Arkadaşlar Ya Ekonomiden Hiç Anlamıyorlar Ya da Tiyatro Oynuyorlar
Şimdi ekonomi gitmiyor, ekonomi dibe vurdu, ekonomi battı. Bu arkadaşlar ya ekonomiden hiç anlamıyorlar yahut da tiyatro oynuyorlar. 30 milyar dolar cari açığı olan bir ülkesin; 50 milyar doların üzerinde dış ticaret açığı olan bir ülkesin sen, bir memleketsin. Senin gelirin, giderini hiç karşılamıyor. Akıl var ya 100 lira kazanıyorsun, 200 lira harcıyorsun; bunun manası bu. Böyle bir aile kaç sene gider, kaç ay gidebilir? Türkiye’nin hali bu.
Kaldı ki Türkiye’nin iç ve dış borçları 460 milyar dolara bali oldu. Bu iktidar 210 milyar dolar borçla devraldı, bu kadar yukarı çıkardı. 250 milyar dolarlık ne yatırımı yaptın, onu söyle bana. Ortada fol yok, yumurta yok. Her yıl 130 katrilyon faiz veriyorsun aldığın borçlara mukabil. 20 yıl vadeyle borç almakla övünüyor iktidar. Peki bunun faizini kim ödüyor? Sen ödüyorsun. Gelirin ne kadar? 130 katrilyon. Yani senin aldığın sadece aldığın borçların faizine yetiyor. Onun için ne işçiye bir şey verebilir… Eğer Türkiye’nin mali düzeni yerinde olmuş olsaydı bu iktidar %80, %90 hatta %100 zam yapmaz mıydı? Niçin yapmasın? Milletin takdirini almak istemez mi? Ama elde yok, avuçta yok; %3, %4. Bu, bitmişliğin alameti.
Türkiye’yi Kurtaracak Olan Tek Tez Vardır
Şimdi dikkat ederseniz iktidar, yaptıklarını müdafaa ile “Birçok şey yaptık” diyor “Benim maaşımla sen şu kadar şunu alıyorsun, bunu alıyorsun”. Niye? Projesi de yok. Bu, Sayın Başbakan’ın ve ekibinin artık söyleyecek sözünün kalmadığının da bir başka alameti ve işareti. Türkiye eninde sonunda, onun için yüce milletime ben buradan ilan ediyorum; Bağımsız Türkiye Partisi’nin projelerine, programına, tezine gelmek mecburiyetindeyiz. Türkiye’yi kurtaracak olan tek tez vardır.
Şimdi bunu gönderdik, getirdik bir başka parti; bunların bundan farkı yok ki, al birini vur ötekine. Doğru Yol gelse, Cumhuriyet Halk Partisi gelse, Milliyetçi Hareket Partisi gelse hangisinin planı, programı, projesi var? Ekonomi hakkında yazılmış bir tek satır makaleleri var mı? Hatırlarsanız Sayın Bahçeli “Benim 300 tane profesörüm var. Bir araya geliyoruz, tez hazırlıyoruz, proje hazırlıyoruz”, ondan sonra ortada çıktı Kemal Derviş. Nerede bu profesörler? Amerika’dan getirdikleri adama sığındılar. Hülasa milletim artık bunları gördü. Bir daha faka basacağını zannetmiyorum, diyorum.
Saygılarımı, hürmetlerimi, muhabbetlerimi arz ediyorum.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız