
Neler Okuyacaksınız
Hazreti Nuh İnsanlığın Atasıdır ve Hepimizin Ortak Değeridir
Şimdi efendim biz bazı mevzuları bilerek üzerinde liyakatli düşünmüyor ve de ardındaki gerçeği görmek istemiyoruz. Bizim belki de en ciddi noksanımız veya yanlışımız kanaat-i şahsiyem budur. Şimdi dünyada insanlar bazı kavramlar, bazı değerler etrafında beraber olmuşlardır. Siz deseniz de bu budur, demeseniz de. Yani tarihinizi insan olarak tetkik ettiğiniz zaman insanlık tarihini, milletlerin tarihini olaya hangi kulvardan bakarsanız bakın, bir değeri göreceksiniz. Bunu görmemiş insanlığın hakikatini ortaya çıkartmanız mümkün olamayacak. Ama bu doğrudur, ama yanlıştır; yani, insanlık bunu vaktinde doğru değerlendirdi veya yanlış değerlendirdi. Bu olayın farklı bir boyutu. Bunun mütalaası, müzakeresi başka bir sohbet veya oturum konusudur. Benim asıl demek istediğim işte yani bazı değerler var ki insanlık bu değerlerin üzerine düşüncesini bina etti, tarihini bina etti, örfünü bina etti, âdetini bina etti, geleneğini bina etti ve onunla devam ediyor. Efendim yirminci asırda bu azalmış, çoğalmış, bunlar tabii sübjektif değerlendirmelerdir ama genel manada insanlığın bu biraz sonra ifade edeceğim değerler etrafında hayatını yönlendirdiğini görüyoruz. İşte onunla alakadar olduğu için ben esasen o vadiye girdim.
Bakınız Ağrı Dağı’nın eteğinde Hazreti Nuh Aleyhisselam’ın gemilerinin kalıntısını arıyorlar. İşte yeni birkaç ay içerisinde de bu arama faaliyeti başlayacak. Aynı zamanda Hazreti Nuh Aleyhisselam Ermenilerin dedesi mesabesinde, kralı mesabesinde büyük, büyüğü mesabesinde kabul ediliyor ve de iddia ediliyor. Bizim bildiğimiz insanlığın iki atası vardır. Bunlardan biri Hazreti Âdem, ikincisi de Hazreti Nuh Aleyhisselam. Yani biz demiyoruz ki Ermenilerin atası değildir. Bizim de atamız, onların da atasıdır. Ayrımcılığı yapan bu bu arkadaşlarımız, bu kardeşlerimiz. Şimdi peki öyle olsa ne olacak? Bizim dediğimiz kulvarda olursa ne olacak? Bakınız bizim dediğimiz olay gerçeğe çok yakın, çok yakın değil gerçeğin kendisi. Onların dediği olay hadiseleri zorlamak oluyor. Şimdi bunun ardından çıkacak olan netice Hazreti Nuh şayet Ermeni kralı ise ve Ağrı bölgesinde bu olay da cereyan etmişse demek ki Ermeni kralının yaşadığı bölge Ermenilere ait bir toprak parçasıdır. O halde Ağrı ve etrafındaki araziler Ermenilere aittir, netice budur. Ama bizim dediğimiz de şu: Biz diyoruz ki “Hazreti Nuh insanlığın atasıdır.” Orada Ermeni de olabilir, Rum'da olabilir, Yahudi de olabilir, Türk'te olabilir ki vardır ve bunların hepsi de bir aradadır. Ve nitekim bizim dediğim gibi, bizim dediğimiz gibidir olay. Orada tabii niçin Ermeni olmasın, niçin Türk olmasın? Elbette olacaktır. Ve nitekim Azerbaycan'a gidin bakın. Azerbaycan'da bakıyorsunuz, Türkler var aynı zamanda Ermeniler de var. Rusya'ya gidin bakın. Türkler var, aynı zamanda Ermeniler de var. Gelin işte efendim Karabağ bölgesinde vesaire o bölgelere bugün Ermenistan'ın olduğu bölgede; Türkler de var, onlar da var. Yani bizim dediğimiz realiteye uygun, onların dediği realiteye uygun değil. Zorlama. Bu nedir? Birtakım art hesapların gündem edilmesinden kaynaklanıyor. Bütün bunlar budur yani.
Türk Milleti Olarak Güçlü ve Kuvvetli Olmaya Mecburuz
Şimdi bu işte bu değerde az evvel bahsettiğim değerde fonksiyon görüyor. O değer nedir? İşte milletlerin inandıkları dindir. Yani dinler kabul etsek de etmesek de bugün insanlık dini değerler etrafında bir araya geliyorlar veya aynı dinin müntesipleri bir bakıyorsunuz; çok rahat bir arada olabiliyorlar. Avrupa Birliği'ne bakın, bir tane İslam ülkesi göremezsiniz, bulamazsınız. Senelerden beri biz belki Avrupa Birliği'nin şartlarını dört dörtlük yerine getirebilecek iktidarda değildik. Doğru, bunu kabul ediyoruz. Ama yani bizim şartlarımızın çok altında ve de gerisinde olanları Avrupa Birliği'ni almalarına rağmen bizi almamışlardır, almamakta ısrar ediyorlar. Bu gidişle almayacaklarını beyan ediyorlar. Neden? Çünkü Avrupa Birliği'nin efendime söyleyeyim ilk defa ortaya atılma projesi dini bir birlikti de ondan. Şimdi bu iktisadi birlik, siyasi birlik, hukuki birlik, muvacehesinde genişletildi. Ama yine aynı inanca müntesip olan insanları dikkat ederseniz o birliğe dahlediyorlar. İşte bu art bu bunun bu düşüncenin altında bu birliği siz görmezseniz o zaman çok yalnız kalırsınız. Siz çok saf ve temiz olabilirsiniz. Ama senin saf ve temiz olman başkasının yaptığı hatanın doğru olduğunu gerektirmiyor ki, bu hata hatadır. Yani doğru olan sensin, yanlış olan onlardır. İşte bu yanlış yıllardan beri devam ediyor ve bu yanlışta da çok ciddi şekilde ısrar ediyorlar. Bunları ayıktırmanın tek çaresi milletimizin güçlü, kuvvetli, otoriter bir zemini oturmasına bağlıdır. Güçleneceğiz, kuvvetli… Türk milleti tarihte dikkat ederseniz tasarruf sahibi, cihan hâkimiyeti kurmuş bir millettir. Onun için milletimiz el ele vererek, gönül birliği içerisinde hiçbir mâniayı onun önlem ileri gitmesine mani olmayacak tarzda değerlendirecek ve de görmeyecek. Hangi engel çıkarsa çıksın bunu rahatlıkla aşabilecek, aşabileceğim diye inanacak ve yine güçlü, kuvvetli, tasarruf sahibi bir millet olmamıza bağlıdır. Aksi takdirde böyle senelerce deriz deriz deriz deriz, bedbin oluruz, meyus oluruz ve de efendim hiçbir şey halletmeden ömrümüzü tamamlar gideriz. Bunlar bize zaten yakışmıyor. Güçlü ve kuvvetli olmaya mecburuz millet olarak. Ardındaki gerçek işte “Anadolu bizimdir” “sözünün slogan halini Ermeniler tarafından getirilmesidir” diyorum ben efendim. Yani bu iddianın ardında çıkacak olan netice “Anadolu bizimdir” diyorduk ya… Nuh bizim kralımız, mademki Nuh Anadolu'dadır, Ağrı'dadır, Ağrı Dağı Anadolu'dadır; o halde orası da bizimdir, iddiasıdır bu. Büyük Ermenistan hayalidir, kabul etsek de olay budur, etmezsek de. Yani başımızı kuma gömüp gerçekleri görmemek çıkar yol değildir. Gerçeği görelim, ona göre tedbirimizi alalım.
Osmanlı Ermenilere ve Yahudilere Kucak Açıyor
Tarihimizde Ermenilere yaptığımız soykırım söz konusu mudur? El cevap değildir. Neden? Osmanlı İmparatorluğu dönemine baktığımız zaman sadece Ermeniler değil, tabasında yaşayan Rumlar, Yahudiler, Sırplar, Boşnaklar, Araplar hepsini adaletle muamele ettiğini görüyoruz. Anlatabildim mi? Bu iddia ki bin yedi yüzlü yıllardadır. Nadir Şah İran'dan bunları kovuyor Ermenileri çıkartıyor. Kim kucak açıyor o tarihte, o şeyde Ermenilere? Osmanlı kucak açıyor. Alıyor, topraklarında güzelce barındırıyor. “Sakın ha onlara yanlış bir muamele yapılmasın, bunlar güzelce barındırılsın.” Nitekim İspanya’dan kovulan Yahudileri de yine Osmanlı’lar kucaklamıştır. İstanbul'un en güzel nadide yerlerinde efendime söyleyeyim imkânlar hazırlanmıştır. Bugün İstanbul'a giderseniz Ermeni ve Yahudi kardeşlerimizin o mükemmel yerlerin, arazilerin ellerinde olduğunu görürsünüz. Gözümüz yok, ama adaleti görelim, doğruyu görelim. Biz de bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Osmanlı’nın Bir Millete Zulmetmesi, Devlet-i Ebed Müddet Mantığına Aykırıdır
Zaten bir devletin uzun ömürlü olabilmesi için milletiyle, kendisiyle birlikte olan etnik güçlerle bir arada beraber yaşamasını bilmesi zaruridir. Ayrı ayrı milletlerden olan insanları idare etmesi, onların haklarına, hukukuna, insanlık hakkına uyması zaruridir. Aksi takdirde ayrı ayrı etnik kabiliyette olan insanlara bir arada tutacaksınız, onlara adil muamele etmeyeceksiniz ve onlar asırlar boyu bir arada tutacaksınız. Yani bu güç, bu kuvvet dünyada hiç kimseye verilmemiştir. Ha asırlar boyu eğer topluluklar millet toplulukları ayrı ayrı kavimle bir arada kalmışsa orada adaletin, faziletin, insanlığın, hakkın, hukukun hâkim olduğunu görüyorsunuz. Bu hâkimiyetin olmadığı yerde zaten beraberlik olmaz. Şimdi bin sekiz yüz yetmiş yedi, ki tarihen bizim halkımızın arasında doksan üç, doksan üç harbi olarak meşhur olan bu savaş ki o savaşta Allah gani gani rahmet eylesin benim annemin babası da Allah'ın rahmetine kavuşmuştur, şehit olmuştur. Belki de o savaşta doksan üç savaşında sizin de soyunuzdan bir zat Allah'ın rahmetine kavuşmuş olabilir. Ermenilerin iddiaları bundan sonra gündem ediliyor. Düğün değil, bayram değil. O güne kadar gerek Ermeniler, gerekse Rumların, Yahudilerin vesair Arapların bizden hiçbir şikâyeti yoktur. Ha peki ne olmuş da o tarihten sonra bu efendim Tefrika Osmanlı içerisine girmiş. Şimdi bir taraftan karar alınıyor. İngilizler, Arapları, Orta Doğu’da kavmiyetçilik anlayışıyla birlikte kışkırtıyorlar. Diğer taraftan bizim bu Karadeniz bölgesi ve Rusya'ya yakın olan bölgedeki kavimleri varsa Rum, varsa Ermeni, bunları kavmiyetçiliğini öne Ruslar çıkartıyorlar. Yani onları empoze ediyorlar, onları eğitiyorlar, onları bir noktaya taşıyor. Gaye imparatorluğun parçalanmasıdır. Artık cephede mağlup edemedikleri, yok edemedikleri imparatorluğu içinden fitneyle beraber yok etme mücadelesi başlamıştır. Hatırlarsanız bin yedi yüz seksen, seksen dokuz Fransız ihtilalinden sonra kavmiyetçilik akımı da bütün dünyaya artık yayılmaya başlamıştır. Milliyetçilik, kavmiyetçilik akımı yayılmaya başlamış. Bundan mülhem olarak işte bu tekemmül ettirilerek Orta Doğu'da olsun, Balkanlar'da olsun bizim bu bölgede olsun insanlar artık eğitiliyor. Hangileri? İçimizdeki azınlıklar eğitiliyor. İşte Ermeniler de ki bin sekiz yüz yetmiş yedi harbine kadar bizimle kardeş gibi yaşamış insanlardır. Onlar da bir toplulukla beraber olduğunuz zaman onların hakkına uyma, mükellefiyetinde olduğu şuuruna vakıf insanlardı. Hiçbir özürleri, hataları yoktu Allah var. Ama bundan sonra birden bire bir patlama oluyor. İşte bu dediğimiz olay, Ruslar bunları çok ciddi şekilde “siz neden Osmanlı'nın hâkimiyetinde, boyunduruğu altında duruyorsunuz” diye tahrik ediyorlar. “Siz de kendinize ait bir güçlü devlet kurabilirsiniz, büyük bir imparatorluk olabilirsiniz” diye eğitiyorlar. Ve seksen yedi savaş yani meşhur doksan üç harbi onların çıkış noktası oluyor. O tarihte Osmanlı bize zulüm etsin diye enteresandır, ki Allah gani gani rahmet eylesin. Bu dönem Abdülhamid dönemidir. Caminin içerisine yaşlıları, kadınları, çocukları, Ermeniler bizzat dolduruyorlar ve yakıyorlar. Tabii halkın bu olay karşısında infiali tabiidir. Yani halkın Ermenileri bu olayla linç etmesi tabiidir. Bir de bir zorunluluktur yani. Ben harbe gideceğim, sen arkadan bu işi yapacaksın. Yani hadde oluyor bu olaylar. Çok ciddi bir ihanet yani korkunç bir ihanet. Allah rahmet eylesin, Abdülhamid bu oyunu görüyor, bakıyor ki yani burada bu adamlar da kendi inisiyatifinde bir şey yapmıyorlar. “Bize efendim baskı yapılsın, bize bunun karşılığında bizden intikam alınsın. Bu alınan intikamı da biz de dünyaya güzelce bir lanse edelim,” mantığını gidiyorlar. Feraset ehl-i sultan hemen olayı görüyor. Hiç kimsenin burnunu kanatmadan alıyor onları sürdürüyor oradan başka tarafa. Anlatabiliyor muyum? “Yok, niye bunlar tehcir edilmiş?” Elbette edilecek. Yoksa tek tek ceza verilse idam sehpasına çekilmeleri lazım. Aslı da budur yani. Oradaki tehcir efendime söyleyeyim sevkiyatın sebebi de budur, başka bir şey değildir. Yani kısaca Osmanlının bir millete kendisiyle birlikte yaşayan tabalara, tabalara efendim azınlıklara zulmetmesi efendim hak ve hukukuna uymaması, adil davranmaması bir defa Devlet-i Ebed Müddet mantığına aykırı.
Osmanlı Uzun Müddet Hayatta Kalabilmesini Adil Olmasına Borçludur
Şimdi, ben şimdi soruyorum size. Siz altı yüz yirmi sene değil mi? Bin üç yüz, bin iki yüz doksan dokuz, bin üç yüz diyelim de kuruluyoruz. Bin dokuz yüz yirmi senesi, altı yüz yirmi sene… Altı yüz yirmi sene bir devlet hâkimiyetini devam ettirecek ve zulüm edecek, adil olmayacak, insan haklarına riayet etmeyecek… Başka kavimler, başka topluluklarda “aferin ne güzeli bu zulmü yapıyorsun” diye ona boyun eğecek. Mantıken bu mümkün mü? Hiç mümkün değil. Ha onun için Osmanlı uzun müddet hayatta kalabilmesini adil olmasına borçludur. İnsan haklarına riayet etmesine borçludur. Hiç kimse kalkıp da Osmanlı'dan bu manada şikâyet etmesi hiç ama hiç mümkün değildir. Anlatabildim mi? Arapları olsun, Rumları olsun, Ermenilere olsun, Yahudilere olsun hepsini adil ve merhametle muamele etmişlerdir. Ha dediğimiz olaydan sonra o Fransız ihtilalinin kavmiyetçilik şuurunun insanlığa efendim empozesinden sonra o imparatorluğu yıkmak için işte İngilizler bir taraftan, Ruslar bir taraftan, Fransızlar bizim mesela bak dikkat ederseniz Jön Türkleri hazırlayan da Fransızlardır. Paris'e eğitime gönderiyor Osmanlı, arkadaş dost kabul ediyor, adam geliyor, hükümdara karşı oluyor. Yani bugünkü anarşi neyse o günkü hareket de odur. Yanlış anlamayalım. Şimdi olayın boyutları budur. Osmanlının bir defa zalim olması mümkün değil mi? Mantıken mümkün değil. Mümkün olsa hiç altı yüz küsur sene bir imparatorluk devam edebilir miydi? Zulümle bir devlet devam etmiştir, yetmiş üç sene o da ömrü olmuştur. O da komünist Rusya. Yani zulümle siz ne kadar milleti bir arada tutacaksınız? Kısaca Osmanlının zulmetmesi mümkün değil. Tabiat olarak mümkün değil, kanun olarak yani hukuk olarak yani siz uzun ömürlü olmak istiyorsunuz millet olarak ve bir insana zulmedeceksiniz, bir kavme zulmedeceksiniz. Bu mümkün değil. Yani bunu siz kargalar anlatsanız güler size. İsyan eder, hakkını arar, hukukunu arar. “Kimsin sen der?” E bugün arayan insan bak hiç yoktan bir şey çıkartmak istiyor. Gerçeği olacak da bunu fitil fitil burnundan getirir. Anlatabildim mi? Olayın iç yüzü budur. Dedikodudur, fitnedir ve Türklerin zulmetmesi mümkün değildir. Türkler orta Asya’dan kalkıp hicret edip işte Samarra, Şam, Anadolu'ya ve Balkanlara gittiği yerlerde hangi bölge olursa olsun gittikleri yerlere Türkler adaleti, müsavatı, insanlığı, dostluğu, kardeşliği getirmiştir. Türkler medeni bir, bir millettir, bunu çok iyi görmemiz lazım. Onun için de bu medenilik vasıflarından dolayı kolayca İslam olmuşlardır. Baktılar ki ya bizim de zaten yaşadığımız hayat bu, İslam'ı o şekilde yani hiçbir güçten, kuvvetten korkarak İslam'ı kabul etmiş değillerdir. İşin özü budur.
Türkler ve Ermeniler Asırlardan Beri Birlikte Yaşamışlardır
Ermeni cemaatinin manevi liderinin bu tavrı çok doğrudur. Şayan-ı tebriktir, ben tebrik ediyorum. Böyle de olması lazımdı, hakikati söylüyor. Zira biz bu insanlarla bir arada asırlardan beri yaşıyoruz, yeni değil ki. Yani Osmanlı'nın öncesinden beri de biz Ermenilerle beraberiz. Ermeniler de kadim bir millettir, Türkler de kadim bir millettir. Yahudiler de kadim bir millettir, Türkler de kadim bir millettir. Rumlar da kadim bir millettir, Türkler de kadim bir millettir. Ve bunların Cenabı Hakk'ın takdiri tarihi olarak mekânları bir ise yani buradan ne hata var? Bunlara düşen vazife adaletle efendime söyleyeyim yönetimi paylaşmaları, birbirinin hakkına, hukukuna uymaları birbirine rıza göstermeleridir ve bunu yapmışlardı tarih boyu. Bunun dışında da hiçbir şey yapmamışlardır. İşte bu iddialar yeni yeni gündeme geliyor ki bunun dediğimizin temelinin esprisi de az evvel ifade etmeye çalıştığımız imparatorluğu parçalama projeleri ve de planlarıdır. Başka bir şey değildir.
Millet Olarak Birlik Ruhuna İhtiyacımız Var
Günümüzde zaten bazı olayların kaşınması hiç yoktan meselelerin ihdas edilmesinin altındaki gerçek siyasi birtakım çıkarları temin etmek, ideolojik saplantıları ortaya koymak içindir, başka bir şey değildir. Efendim düğün değil bayram değil. Kalkıyorsun sen Ermeni Soykırımını, Sözde Ermeni Soykırımını gündem ediyorsun. Bu gerçek anlamda ben şahsen bunun mantığını düşünemiyorum. Yani niye bunu koydunuz ortaya? Sebep ne? Bu sebepleri düşündüğünüz zaman hiç şüphesiz ki olayın siyasi boyutta algılanmasının lüzumunu görüyoruz. Hakikat de olmadığına göre fitneler dedikodular olayın siyasi boyutunu gösteriyor. Yani siyaseten birileri bizden bir şey isteyecektir. “Bir şey bize zorla kabul ettirecektir” manası çıkar ortaya. Ama milletimiz bu tehditlere kulak asmaz, bu manada tecrübemiz çoktur, epeyce vardır. Bunu da rahatlıkla aşacağına benim inancım tamdır. Burada benim milletimize tavsiyem; bir ve beraber olma ruhunu kesinlikle kaybetmeyelim, bir taraftan bu hadiseler devam ederken diğer taraftan bizim kendi içimizde küçük meseleleri bahane edip tefrikaya düşmemizdir yanlış olan. Onun için evet millet olarak bizim bugünkünden daha belki de ciddi bir derecede birliğe muhtaç olduğumuz dönem yoktur. Birliğe beraberliğe ciddi anlamda muhtacız. Bir birilerimizin kusurunu görmeden, faziletli ve de iyi taraflarını görüp o vadide, o kulvarda yaklaşmamız; efendim samimiyetimizi bir iken ikiye, iki iken dörde çıkarmamız, münasebetlerimizi insani hukuk muvacehesinde bilerek arttırmamız yani düşmana nispet olsun diye hani dargınsak da barışmamız zaruridir. Yani bu dönem o dönemdir. Bunu hassaten insanımızı hatırlatmak istiyorum. Küçük küçük bahanelerle, “işte benim şuramı sen şuraya taarruz ettin, bu buramı incittin”, şeklindeki yanlışlara bakmadan birbirimizi destekleyelim diyorum ben bu konuda.
Türk Milleti Asırlar Boyu Dünyaya Merkezlik Yapmıştır
Bizim bilmediğimiz bir tek şey var. Biz şu anda iktisaden geride olabiliriz ama iktisadi bakımdan da geride değiliz. Bugün Avrupa ülkelerine baktığınız zaman beş aşağı beş yukarı onlarla hemen hemen kafa kafaya gidiyoruz. Avrupa'nın birtakım teknik manada ileri gitmesi, bizden ileri olması manasına gelmez. Ama genel anlamda, genel anlama bakarsanız biz Avrupa’nın birçok ülkesinden çok öndeyiz ve de ilerideyiz. Buradan şunu ifade etmeye çalışıyorum. Biz geçmişte asırlar boyu dünyaya merkezlik yapmış bir milletiz. Avrupa'nın hiçbir ülkesi İngiltere'si, Fransa'sı ve de Almanya'sı da dâhil olmak üzere böyle bir merkeziyete vakıf olamamışlardır, kavuşamamışlardır. Şu anda güçlüdürler ama onların önünde birçok devlet vardır. Yani, biz Türkler olarak dünyada o kadar güçlü olduk ki asırlar boyu dünyada tasarruf sahibi, adaleti hükmeden bir millet olduk. Düşünebiliyor musunuz? Avrupa'nın içerisinde bir mesele olacak, Almanya'da bu şu… Daha dün, bunlar çok uzun zaman geçmedi aradan; aralarında efendime söyleyeyim, münakaşa, münazara kavga olacak. Barış için bizim efendim, barış gücümüz, barış kuvvetlerimiz askerimiz gidiyor, onlara barış temin ediyordu. Bunlar çok uzun zaman geçmedi. İki yüz sene evvel, üç yüz sene olmuş hadiseler. İki yüz sene evvelki hadiseler. Yani Avrupa'daki barışı da biz temin ettik. Şimdi Avrupalı bunu görüyor, Batı dünyası bunu tam manasıyla görüyor, Dünyanın bütün ülkeleri bunu görüyor. Bunu bizim çok iyi görmemiz lazım. Biz kendimizi işte bu “grip hastalığı mesabesinde olan düzensizliğimiz” diyelim, çok meşgul ediyor. Büyük bir olaymış gibi gözümüzde bunu büyütüyoruz. Ve kendi değerlerimizi kendi benliğimizi kaybediyoruz, unutuyoruz. Bence bugün asıl zafiyetimiz budur. Bu benliği tekrar kazanmamız lazım. Artık bu siyasi iradenin eğitime katkısıyla olacak, efendim medyayla olacak, şununla olacak, bunu bilemiyorum. Her şeyde, her şekilde olabilir. Yani biz dünyanın merkezi olmuş bir milletiz. Onun için hesaplar bu merkez üzerinedir. Biz gittik kendimizi kabul ediyoruz, onlar böyle bir şey kabul etmiyorlar. Hani bütün yollar Roma'ya çıkar hesabı, bütün yollar bize çıkıyor. Böyle bir fonksiyonu Batılı devletlerin icra edebilmesi için önlerinde de bir engelin olmaması lazım. O engel istesen de Türk milletidir, istemesen de Türk milletidir. “Ya bizim böyle bir derdimiz, düşüncemiz yok.” Kardeşim onu sen diyorsun ama bir de adama git sor bakalım ne diyor? Onların da derdi düşüncesi hayır sizin efendim tekrar geleceğiniz eskinize benzeyecektir. Binaenaleyh bu sözlerle, bu davranışlarla, bu efendim hareketlerle, bizim önümüzü kesmeyin; “biz bildiğimizi okuyacağız” demek istiyorlar. O bakımdan da bizim etrafımızı bir ateş çemberi gibi sarıyorlar. Sen dostluk yapıyorsun; doğuda, güneydoğuda. Adamı turist olarak oraya alıyorsun, o bakıyorsun ki ardından çok şeyler çıkmış.
Bize Bizden Başkasından Fayda Yok
Yunanistan'ın batıda yaptıkları ortadadır, Kıbrıs'ta yaptıkları ortadadır. Senelerce Türk kardeşimize Kıbrıs’ta zulmettiler. Efendime söyleyeyim çocukları, kadınları, yaşlıları öldürdüler. Bunlar hikâye değil. Orada yaşayan Türk kardeşlerimizle yakınlığınız olur, sorarsanız bir efendim, acı hatıra olarak bunları size anlatırlar. Bakınız bin dokuz yüz yetmiş dörtte biz haklı bir çıkarma yaptık oraya. O çıkarmadan evvel dünyada bize “haksızsınız” diyen bir millet yoktur. “Haklısınız” Amerika'da dâhil olmak üzere, müttefikimiz görünen Almanya'da dâhil olmak üzere, hepsi bize “haklısınız” demişlerdi. Ama yetmiş dört çıkarmasından sonra ne hazin tecellidir ki, yüzde yüz haklı olan Türk milleti müttefiki olan bu devletleri tamamen karşısında bulmuştur. Hepsi bize ambargo uygulamıştır o zaman. Niye? “Niye siz Kıbrıs'a çıkarma yaptınız?” Ya biz müdahale hakkımızı kullandık. Biz hukuk dışı bir şey yapmadık ki; yapılanları siz zaten takdir ettiniz, ne yapıldığını beyan ettiniz. Şahitli, ispatlı huzurunuza getirdik. “Evet” dediniz. Bizim eğer müdahalemizi kabul etmiyorsanız, kendiniz gidip barış gücünüzle beraber oranın asayişini temin etseydiniz. Onu da yapmadılar, yapmıyorlar. Yani şunu demek istiyorum: Ne kadar haklı olursak olalım işte az evvel ifade etmeye çalıştığım bir güç var ya, o güçler etrafında istesek de insanlar bir arada beraber oluyor, istemesek de.
Onun için diyorum ki ben, biz “bize bizden başkasından fayda yok.” Kendimize gelelim, kendi yanlışlarımızı düzeltelim, doğrularımızı arttıralım, iktisaden güçlenelim. Efendim, ileriye gidelim ve mahcup olmayalım. Ben, ileride çok güçlü, kuvvetli atılımlar yapacağımıza ve de bize yapılan haksızlıkların insani manada cevap vereceğimize, çünkü biz millet olarak da kızsak da bağırsak da örfümüze, âdetimize, geleneğimize bağlı bir milletiz, maneviyatımıza bağlı bir milletiz. Hiç kimseye de zulüm edemeyiz, istesek de edemeyiz. Yani bizim örfümüz buna müsaade etmez, âdetlerimiz müsaade etmez, geleneklerimiz müsaade etmez. Onun için yine örfümüzden, âdetimizden, geleneğimizden kaynaklanan adaletle muameleyi bu kardeşlerimize reva görerek onların da huzurunu inşallah temin edeceğiz diyorum efendim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız