info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Haftanın Sohbeti - Millet Olma Bilinci - Kıbrıs ve Irak / 10 Nisan 2004
18/05/2025 SİYASET 4

    Neler Okuyacaksınız

Topluma Aidiyet ve Değerlerini Kazandırmak Devlet ve Millet Olmanın Birinci Şartıdır

Toplumların kendi aidiyetleri olan birtakım değerleri vardır. Bu aidiyet ve değerlerini o topluma devlet olmanın gereği hazmettirmek ve de şuurlu bir şekilde o değerlerle o millete yetmek lazım. Yani devlet ve millet olmanın bu birinci şartıdır. Şayet siz devlet ve millet olarak hayatınızı ilelebet devam ettirmek istiyorsanız, sizi millet yapan değerleri milletinize öğretmelisiniz. Öğretmekle de bırakmayacaksınız. Öğrenir ama sevmez. Sevdirmeye çalışacaksınız. Ve hakikaten bunlar onun kaçınılması olması lazım. Bu olmazsa olmaz, olması lazım. Şimdi tabi bu değerlerin başında olmazsa olmaz değerlerin başında o milletin medeniyeti gelir, kültürü gelir, dini gelir, örfü gelir, âdeti gelir, gelenekleri gelir. Şimdi bunların hepsini topladığınız zaman o milleti o değerler oluşturur. Bu batı içinde böyledir, bizim içinde böyledir, başka milletler içinde böyledir. Onun için her milletin kendi dininin, kültürünün, örfünün, âdetinin, medeniyetinin yaşandığı bir ortam aranır. Zaten o millet de o ortamı bulabilmek için, o vatan için mücadele eder. Yani o dediğimiz değerlerin yaşandığı yere, vatan denir. Bu değerlerin olmadığı yer vatan olmaz. İzah edebildin mi? 

Kıbrıs Türk Yurdunda Vatan Var Ama Millet Olma Değerleri Kaybedilmiş

Şimdi bizde Türk yurdunda vatan var ama bu değerler yok. Uzun yıllar bu değerlerle beraber idare eden ve edilenler arasında ciddi çatışmalar oldu. Hem diyor ki bu değerler bize aittir, bu vatan da bizimdir, bu değerler burada yaşanır. Hem de temelden itibaren kalkıyor bu değerlerle mücadele veriyor. Yıllar boyu mücadele veriyor. 
Kıbrıs kabul etsek de etmesek de bu değerlerin maalesef yaşanmadığı ve bu değerlerin hiç gündem edilmediği ve de eğitimde, öğretimde tanıtılmadığı bir yer olarak görülüyor. Kültüründen haberi yok, Türklüğünden haberi yok, dininden haberi yok, örfünden haberi yok, âdetinden haberi yok.  Ben bunu bizatihi yaşadım orada. Efendim köylü bir vatandaş, evine gidiyorum abdest alıyorum, kıbleyi soruyorum. Kadın kocasına, koca karısına bakıyor. Ben hayret ettim. Bu dediğim hadise 1980'li yıllarda oluyor. O zaman ben dedim ki, biz Kıbrıs diye bir vatan yok ki; Kıbrıs'ı kaybettik. Yani, şehrin göbeğinde aşırı ne bileyim, dekolte kıyafetiyle yaşayan bir insan olsa, olması mümkün değil ama olsa, onun için normal kabul edilebilir bir noktada. Ama bizim tabirimizle, dağ başındaki bir köylü vatandaşın kıblesini dahi tanımaması gibi vahim bir netice olamaz. Sen batıya gideceksin, batıda kendi kilisesini, kendi mezhebini bilmeyen bir insan bana göstereceksin. Bu hiç mümkün değil. Neden? Çünkü daha anaokulu çağında çocuklar eğitime tabi tutulurken, yetiştirilme dönemlerinde onlara ilk öğrettikleri değerler, manevi değerler, dini değerlerdir. Ve bunları da alelade insanlar bu değerleri öğretemez, veremez. Kim verir? Ait olduğu kilisenin papazı gelir verir. Bu öğretir. Bu Almanya'da böyledir, İngiltere'de böyledir, ne bileyim İtalya'da böyledir. Bu şekildedir.
Bize gelince bunlardan devamlı surette bir kaçış oldu. Hatta bu misali ben verirken hatırlarsanız bir programımızda şunu söyledim. Biz Kıbrıs'ı kaybettik, o gün kaybettik Kıbrıs'ı. Şimdi “Niçin ben burada yaşıyorum, neden varım, burası niçin bana aittir, neden bana aittir?” sorusunu sorup da bunun cevabını bir Kıbrıslı vatandaş alamıyorsa ve bu Kıbrıslı bir Türk olduğunu izah edemiyorsa, bu insanların teslim olmaması mümkün değil ki. Mutlaka bunlar teslim olacaktır ve bugün gelinen nokta da budur. Nedir bu nokta? Efendim “evet” mi diyecekler, “hayır” mı diyecekler, şu meseleye bak. Vatan efendim sandıkta atılacak oylarla beraber kazanılacak, kaybedilecek noktasına gelmiştir. Hülasa, orada bulunan bütün hükümetler, icra-i faaliyette olan, geçmişte ve halde olan bütün hükümetler, mesuldürler. Hatta kabul etsek de etmesek de Denktaş'ın çocuğu bile “Ben burada Kur'an kursu mu açarım!” Bu ifade de bulunmuşlardır. Şimdi böyle bir Kıbrıs'ta, “Kıbrıs'a sahip çıkan bir Kıbrıslı”: Bu düşünülemez. İşte seçim zamanı bazı vaatlerde bulunacaksınız, bazı gerekirse tavizlerde bulunacaksınız. E “vatanı düşün, koru.” Hâlbuki vatan için, bu değerler için insanlar canını feda ederler. Verirler yani. Şehit dediğimiz kişi bu değerler için ölen insandır. Şimdi ölmesini bir tarafa bırak. Bir tane reyini vermiyor. Niye vermiyor? Çünkü bu değeri tanımıyor ki, bu değerden haberi yok ki. 
Şimdi aynı akıbet, Türkiye'nin başındadır. Bunu biz epey zamandan beri ifade etmeye çalışıyoruz. Türkiye bu hali yaşıyor. Bakın bir zamanlar bilmem ne adı altında yola çıkanlar şimdi harıl harıl Hristiyanlığa millet sürükleniyor ve başı çekenler bunlar, bunun adına “ateizmle mücadele” diyor. Hiç alakası yok. Sırası gelirse onu da izah ederiz. Kısaca Denktaş tespiti doğru yaptı, itirafta doğru bulundu ama çok geç kaldı. İnşallah Kıbrıs tekrar vatan olma rizikosundan kurtulursa o zaman akıllarını başına devşirirler. Gerekli icraatta ihmalkârlık yapmazlar, diyorum bu konuda.

Her Milletin Bir Dini Kimliği Vardır

Şimdi her milletin söylendiği zaman bir dini kimliği vardır. Dünyanın neresine giderseniz gidin. Batılı dendiği zaman, hiçbir zaman hatırınıza Müslümanlık gelmez. Alman dendiği zaman, müslümanlık gelmez. Amerikalı, orada birçok müslüman yaşamış olsa da. Fransız dendiği zaman, hatıra hiç müslüman gelmez. İngiliz dendiği zaman, hiç müslüman gelmez. Ama çok enteresandır. Dünyanın neresine gidersen gidin. Bir insan ben Türk'üm dediği zaman mutlaka bu müslümandır dersiniz. Yani kabul etseniz de etmeseniz de dinlerle etnik anlayışlar kardeş olmuşlardır. Yani etle kemik gibi birbirinden ayrılmaz duruma gelmişlerdir. Ya etnik elbisenin gömleği din olmuştur ya din anatomisinin gömleği etnik elbise olmuştur. Kısaca bunları birbirinden ayırt etmeniz hiç mümkün değil. 
Şimdi İngiliz bu gerçeği bilen ve çok iyi hayatında yaşayan bir millet olduğu için etle kemiği birbirinden ayırma politikasını hayatta koydu. Bunu icra ettiği o dönemlerde aynı oyunu Hicaz bölgesinde de oynadı. Bak Hicaz bölgesinde bu oyun tuttu. Kıbrıs'ta da tuttu. Yani tutmadı deniliyor ama aslında orada da tuttu. Dini hayattan çekip çıkarmakla, Türk'ün kimliğini yok etti. Kimliği yok ettik. Bu kimlik yok olunca sadece bir etnik kavram hatırda kaldı. Bu kavramla beraber de şimdi işte bak, “Kıbrıs’ı verelim mi, vermeyelim mi?” noktasına geldi. Yani bir aslan var. Aslan resimdeki midir, yoksa gerçekteki midir? Bu noktaya geldi. Buradan bu oyun hala devam ediyor. Yani bu oyun bitmiş değil. Bu oyun hala devam ediyor. Bu uzun yıllardan beri Cumhuriyet döneminde, Türk İslam âleminde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde de oynandı bunlar. 
Gelindi bir taraftan o kadar acayip bir şekilde İslam'a sahip çıkıldı ki, olayın ruhuna baktığınız zaman ne Kur’an’la ne hadisle, uzaktan yakından alakası yok. Yani Müslüman tipleri tarif edilmiştir. Kur'an'a baktığınız zaman böyle bir model bulmanız mümkün değil. Hadislere baktığınız zaman böyle bir insan görmeniz mümkün değil. Şimdi bu insanlar getirdiler getirdiler getirdiler, işi öyle bir noktaya getirdiler ki, ılımlı İslam diyebileceğimiz bir modeli ortaya çıkarttılar. Bu aslında İslam adı altında sergilenen figür, sergilenen figüranın kimliği, şahsiyeti, Hristiyanlıktır. Bu, Avrupa'nın, Batı'nın, global güçlerin, globalizmin Müslümanları dinden çıkartabilmek için oynadığı çok ciddi bir oyundur. Bu oyun devam ediyor. Ve işin en enteresan tarafı, bugüne kadar İslam olmadan olmaz diyen insanlar, canım ateizm var onun karşısında ateizm olacağına bu olsun. Peki, ateist nerededir onu göster bana. Yani ateizm diye bir şey yok, bir tehlike olmadığı halde kendi kendilerine hayali bir ateizm üreterek, yerine olması gereken İslam'ın yerine Hristiyanlığı koyarak ki bu, global güçlerin dünyayı hakimiyeti altına alabilmesi için uyguladığı bir projedir, plandır ve de programdır. Ve maalesef, bu insanlar bugün bu anlayışı devam ettiriyorlar. İnsanların, kabul etsek de etmesek de, ebedi akıbetiyle, ahiretiyle oynuyorlar. Ve buna karşı çıkanları da, efendime söyleyeyim, dün inanmadıkları demokratik ekseriyet anlayışıyla beraber, tehditle, efendime söyleyeyim, ne bileyim, inkâra gidip hülasa hezeyanlarını kusuyorlar. Yani, şimdi bunlar Allah ayıktırır inşallah, yola getirir inşallah da millet bu feci yoldan, istikamet demeyeyim buna, bir an farkına varıp geriye döner diyorum. Kesinlikle hiç bunda kuşkunuz olmasın. Bu globalizmin ortaya koyduğu, ikinci dünya savaşıyla birlikte ortaya çıkan, bilhassa Amerika Birleşik Devletleri'nin hâkimiyetiyle ortaya çıkabilen bir projedir. Şimdi, bu isim adı altında oynanan oyun, isim faraza İslam kullanılıyor ama anlatmak istedikleri, vermek istedikleri, bir Hristiyanlık modelidir. Hiç kimsenin bunda kuşkusu olmasın. Yani fiilen ve hükmen siz Hristiyan oluyorsunuz, şeklen de Efendime söyleyeyim adınıza Müslüman deniliyor. Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı olay budur.

Kıbrıs’ı Masa Başında Verenler Kıbrıslılar Değil, Türk Hükümetleridir

Hatırlarsanız, bu arkadaşlar Kıbrıs konusunda topu Kıbrıslıya atarak mesuliyetten kurtulmak isteyecekler ve şu anda da efendim, referandum onların meselesidir, bizim meselemiz değildir gibi olaydan kaçıyorlar. Ama masa başında Türkiye'yi verenler Kıbrıslılar değil, Türk hükümetleridir yanlış anlamayın. Binaenaleyh, ne söylerse söylesin, bu mesuliyetin hesabına bu hükümet verecektir. Yani tarif bunu yargılayacaktır hiç kimsenin bunda… Ha Girit gitmiştir ama Girit’in şartlarıyla bu şartlar bir değildir.  Şu anda hiçbir şey yok, bir savaş yok. Ortada hiçbir şey yok. Sen masa başında mecbur olmadığın halde, Avrupa Birliği'ne almayacaklarını bilmene rağmen, alacaklar gerekçesiyle Kıbrıs'ı veriyorsun. Vallahi bir tane Molla Kasım çıkar, bunun hesabını sorar. Bunda ben çok ciddiyim. Bunun hesabı sorulur ve bunun hesabını hiçbir irade vermez. ---  

Milletler Değerleri İçin Canlarını Verirler

Kardeşim şimdi bir insan ne için ölür? Şerefli için ölür, namuslu için ölür, vatanı için ölür, dini için ölür. Yani, ölümün bir nedeni vardır, bir sebebi vardır, durup dururken dünyayı kazarsan, ölümü tercih etmezsin. Yani deseler sana ki bütün Trabzon sana verilecek öl ölmezsin. “Ne yapayım ben Trabzon'u ben öldükten sonra” dersin. Ama namusun söz konusu olduğu halde, kazancın hiçbir şey değildir; canını verirsin. Şerefin söz konusu olduğu halde, kazancın hiçbir şey değildir; canını verirsin. Vatanın söz konusu olduğu halde, canını verirsin. Dinin söz konusu olduğu halde, canını verirsin. Ve bu değerler kazanıldıktan sonra, ben bunu kaybettim, bunu kazandım, bunların hesabı yapılmaz. Eğer bunun hesabı yapılıyorsa, insanın çok affedersin, genlerini yargılaması lazım. Anlatabiliyor muyum? İnancını yargılaması lazım. Ben hadiseye böyle bakıyorum.  Olması gereken budur zaten. 
Milletler niye istiklal savaşı yaparlar? Sebebi nedir? Kendi inancı kültürü. Başta girerken anlatmaya çalıştığımız olay da buydu. Evet, bunu yapar. Bunu yapmayan insan ne insan olabilir ne millet olabilir. Bu fedakârlığı yapacak. Bu özveride bulunacak, ki bunun adı vatandaş olsun, millet olsun. Ve o kurumun adı devlet olsun. Böyle bir şeyde bulunmadı. O ne devlet olur, ne millet olur, ne şu olur, ne bu olur. 
Milletleri millet yapman birtakım değerler vardır. Milletler, bu değerleri hayatına mal edebilmek için en kıymetli varlığı nedir? Canı. Bunu rahatlıkla feda eder. Zaten fedai can yapamayan millet de millet olamaz. Öyle bir topluluktan, devlet hiç vücuda gelemez. Şimdi, Irak topluluğuna baktığımız zaman, kabul etsek de, etmesek de hakikaten geçmişi çok temiz, pürüzsüz bir millet. Zaman zaman bunlar, hele İslam olduktan sonra, İslam medeniyetiyle beraber haşir neşir olduktan sonra, bu millet olma şuurunu fevkalade bir mefkûre haline getirmişlerdir. İslam olduktan sonra. Tabi çeşitli İngiliz oyunlarıyla beraber, orada bizi birbirimize düşürdüler ve maalesef bizi o coğrafyadan çıkardılar. O tarafa girmeyelim orası farklı bir kulvar.

ABD Irak’a Demokrasi İçin Değil Kendi İdealleri İçin Çıkartma Yapmıştır 

Şimdi Irak milleti,  bu millet olma şuurunu unutmuş değil ve bundan vazgeçmiş de değil, değerlerini de satmış da değil. Başında kim olursa olsun, o günün şartlarında Saddam'ın etrafındaki komuta heyeti, birkaç kuruş menfaat nedeniyle hem Saddam'ı sattılar hem de Irakları sattılar, yani milletini sattılar. Şimdi geldiğimiz bu noktada, başta eğer Saddam bahanesiyle Amerika Birleşik Devletleri oraya girip de adaleti getirseydi, kardeşliği getirseydi, müsavatı getirseydi, can emniyetini, mal emniyetini, namus emniyetini getirmiş olsaydı ve de o insanlara rahat bir geçim imkânı tanımış olsaydı, Irak hudutları dâhilinde hiçbir zaman bu olayların olması mümkün olamazdı. Biz ta zamanında Amerika Birleşik Devletleri'nin hangi bahaneyle olursa olsun, o coğrafyaya girerken ittihaz ettiği ve ileriye bahane olarak sürdüğü meseleleri, aslında kendini setretmek ve de gizlemek için söylediğini bildiğimiz için, ne dedik o zaman? Orada bir milli mücadele olacak ve bu milli mücadelede kaybeden Amerika Birleşik Devletleri olacaktır. Bunu seyredin göreceksiniz, ısrarla bunu vurguladık. 
Şimdi o günkü kanaatimde şahsen benim aynıdır, bu günkü kanaatimde aynıdır. Neden diyeceksiniz? O söyledikleri, mesaj olarak verdikleri argümanların etrafında bir oluşa gitmediler de neticesi bulanık ve hakikatte kendilerinin de aleyhinde olan neticeyi doğuracak bir uygulamaya girdiler? O zaman şunu görmemiz lazım, Amerika Birleşik Devletleri orada bir ideal için vardı. Ne idealiydi bu? Bu ideal İsrail'in huzurunu, İsrail'in mefkûresini, daha doğrusu hareket kabiliyetini geliştirebilmek için ortamı hazırlamak durumundaydı. İsrail'in de bütün amacı, o bölgede istikrarsızlığı ortaya koymaktı. Şimdi, istikrarsız olan İsrail'in hedefi tahakkuk edeceğine göre, istikrarsız bu ortamda istikrarlı bir Irak düşünülebilir mi? Iraklı düşünülebilir mi? Mümkün değil. 
Amerika Birleşik Devletleri o günün şartlarında kendi birtakım menfaatlerini de öne çıkartarak bir ideal birliği yaptılar, bir birleşme yaptılar. Ve önce körfez harekâtı, ondan sonra da Irak'ın bizzat kendisi olmak üzere hareketlerini gerçekleştirdi. 
Şimdi burada, burada olması gereken nedir? Bu çıkarmanın şartlarına göre, dünyaya verilen mesaja göre olmuş olsaydı, esasen bu hareket bir defa hiçbir zaman, hakkaniyet bulamamıştır. Niye bulamamıştır? Çıkışın sebebi nedir, harekâtın sebebi nedir? Biyolojik silahlar, kimyasal silahlar, kitle imha silahları dediğimiz silahlardır. Bu silahlar için bu çıkarma yapılmıştır. Uzun zamandan beri yapılan araştırmalarda böyle bir şeye rastlanmadı. Zaten böyle bir şeye rastlanmayacağını Amerika Birleşik Devletleri çok iyi biliyordu. Niye? Çünkü böyle bir silahı verse verse bunun adamları bunlar verecekler, vermediklerini göre böyle bir silah da yok. Anlatabildik mi? Böyle bir silah olmadığına göre, buradan esasen geriye bir anda çekilmesi yanlış yaptık, özür dileriz. Kusura bakmayın demesi gerekirdi. Değil mi? Bunu yaptılar mı? Yapmadılar. Ha ne yaptılar? Israrla orada huzurun, sükûnun, istikrarın ortadan kalkması için efendim birtakım oyunlara girdiler. 
Bunu kim istiyordu? İsrail istiyordu. İsrail böyle bir Ortadoğu istiyor, böyle bir Hicaz bölgesi istiyor, böyle bir Irak istiyor. Bu Irak tahakkuk edinceye kadar, efendime söyleyeyim bunlar burada kalacaktır. Anlatabildik mi? Şimdi Iraklı da elbette ki böyle bir ortamda, kendi istiklali için bir mücadelenin içerisine girecek. Karşısında kim var? Dünyanın en güçlü milleti, en güçlü devleti, hangisi olursa olsun. O güçlü, o mücadelesini verecektir. Yani çok güçlüdür, ben vaz mı geçeyim diyecek. Evi işgal edilmiştir, ne yapacaktır? Karınca kaderince ne bulursa eliyle beraber, işgal edenin üzerine yürüyecektir. İfade edebildin mi? Yani işin temelde birey olarak psikolojik mantığı budur. Kaldı ki Irak'ta organize olmuş cemaatler ve cemiyetler de var. Şimdi İsrail'in hedefine göre bu cemaat ve cemiyetler de zarar görmesi gerekiyor. Çünkü onların varlığı ileride İsrail rahatsız edecek. “Yarın benim” diyor, “hayatımı tehdit edecek”. Şimdi bu unsurların ortadan kalkması lazım. Dikkat ederseniz hemen Şiilerle beraber çatışma dönemine girildi. Sünnilerle çatışma dönemi. Yani hiçbir güç kabul etmiyor İsrail. Ama güç kabul etmeyen İsrail'in koyduğu kukla gücün karşısında, bir hakiki güç var. O da Irak iradesidir. O irade galip gelene kadar mücadele devam edecektir. Galip gelebilir mi? Sorusunun cevabı zamana bırakmamız lazım. 

Nihai Hedef Değil, Asıl Hedef Anadolu’dur

Şimdi tabii istikrar olmayan bölge sadece Irak bölgesi de düşünülmüyor. Asıl istikrar olmasın düşüncesi olan bölge de, Anadolu'dur bunu iyi bilelim. Yani tabi tabi. Nihai hedef değil asıl hedeftir. Asıl hedeftir. Niye bizden başlamadılar? Şimdi bize cesaretleri yetmiyor. Biz o coğrafyaya girip bulaştığımız zaman, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tasfiye olması, Allah korusun o zaman söz konusu olacaktır. Benim âcizane şu anda görebildiğim de budur. Çünkü oraya girildiği zaman, ne bileyim hani bir Arap saçı derler ya her şey Arap saçına dönecektir. Türkiye o zaman hiç olmadığı saflarda, Haçlı saflarında, İslam güçlerine karşı savaşacak. Kim bu Haçlı saflarında olanlar? Dünün işte radikal İslamcı geçinenleri yanlış anlama. Az evvel anlatmaya çalıştığım da bu. Bu İngiliz mantığıyla beraber, nihai noktada getire getire tevhit akidesini testis, efendim çukurunda mahvederek insanları mahvetme. Hem dünyaların hem ahiretlerine, efendim Allah ayıktırsın mı diyelim, ne diyelim, onu sizin takdirinize bırakıyorum, efendim. 
Vallahi bundan sonrası için Ortadoğu’da görülen, efendim bu inat bu ısrar devam ederse Ortadoğu karışacaktır. Efendim, ben şu galip, bu galip diye bir şey söyleyemeyeceğim. Çünkü ciddi derecede büyük bir fitne var, Allah bu fitneden evvela aziz milletimizi korusun ve kollasın. Efendim nefislerimizi de muhafaza etsin, bu fitnenin içerisine yalnız Türkiye fiilen girmiş durumdadır, bunu iyi bilelim. Allah bizleri muhafaza etsin, imanımızı, istikbalimizi, istiklalimizi, milletimizi korusun diyorum efendim. 
Son olarak benim diyeceğim, milletimiz çok iyi düşünsün. Yaptığımız, yapacağımız her işlemin ölçülerini, ölçümüz olan, örfü ölçülerimiz olan, ölçülerle beraber ölçsün. Ona göre adımını atsın, haklıyı haksızı tespit etsin. Basının, yayının kandırmasına gelmesin ve hidayet üzre olup istikametine devam etsin. Temennisi ve dileğidir. Bizi takip edenlere, saygılar, hürmetler arz ederim efendim.

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir