info@profdrhaydarbasenstitusu.org

BTP İftar Programı – Ankara Polatlı Avşar Beldesi / 17 Ağustos 2008
19/05/2025 DİNİ YAŞAM 7

    Neler Okuyacaksınız

Siz Her Dönem, Size Hizmet Getirmeyen İnsanları Tercih Ediyorsunuz 

Çok muhterem Avşarlı kardeşlerim, ben şahsen bu beldeye ilk defa geliyorum. Bu ramazan mevsimi de Allah nasip etti, ilk iftarı evimde yaptım. İşte orası senin, burası benim Anadolu'yu karış karış dolaşıyorum. Akşam Akşehir'deydik, ondan evvelki akşam Ordu'daydık, ondan evvel Samsun'da; böyle dolaşıyoruz. 
Her gittiğim yerde hizmet bekleyen çok güzide insanlar görüyorum. Her gittiğim yerde sanki terk edilmişlik var. Hiçbir iş yapılmamış. Ne evlerimiz eve benziyor ne yollarımız yola benziyor ne caddelerimiz caddeye benziyor. Hele beldelerde… Ben şahsen hatırlamıyorum, bir iş merkezine rastlamadım. Yazık günah değil mi bu millete ya. Bu insanlar ot mu yiyecek? Toprak mı yiyecek? Ama bunlarda hata yok. Neden? Siz her dönem, size bu hizmeti getirmeyen insanları gene başınızın tacı yapıp Ankara'ya gönderiyorsunuz. Onlar da diyor ki “Ya biz bunları bulduk. Niye hizmet edelim ki? Niye zahmet çekelim ki? Oturup çay, kahve içmek varken; koşup yorulmaya ne gerek var?” diyor ve yatıyorlar. Ama siz her birinin yakasına yapışıp “Şu ilçeme, şu beldeme, şu ilime şu şu hizmetleri niye getirmediniz?” diye sorsaydınız. Şu beldeye… Soruyorum size -Bakın burası Ankara'ya hemen elinin altında- siz burada mesela tekstil mamullerini, konfeksiyon mamullerini üretmiş olsaydınız; pazarlama imkânınız olur muydu, olmaz mıydı? Olur muydu? Olurdu. Niye sormadınız ki “Ya Allah'ın adamları, şurada yüz kişinin çalıştığı küçük bir sanayi kursanız; bizim insanlarımız da sanat öğrense, akşama kadar bu işte çalışsa, ekmek parası kazansa, hayatlarına güvenle baksa. Niçin bunu yapmadınız?”. Sordunuz mu hiçbiriniz? Dediniz mi? Demediniz. Onun için de size hiçbir şey yapmadılar. 
Şimdi bana soracaksınız. Ama nasıl? Beni seçtikten sonra. Ama nasıl? Benim adayımı, Bağımsız Türkiye Partisi adayını buraya belediye başkanı yaptıktan sonra bana hesap soracaksınız. Yakama yapışacaksınız ve “Sen bize şunu şunu dedin, vaat ettin. Bunlardan şunu görmedik, şunu görmedik veya şunu duymadık”. Bu hesabı bana soracaksınız. Ben bunu söz vereceğim ve Allah'ın izniyle şu mübarek akşamda verdiğim sözü de %100 yerine getireceğim. Ben varım. Siz de var mısınız Avşarlılar? Var mısınız? Sağ olun. 
Bakınız şu ana kadar, yanlış hatırlamıyorsam -On yedinci yerimiz mi? On yedinci yer. İnanır mısınız, gittiğimiz üç beş yerin belediye başkanları geldiler, Bağımsız Türkiye Partili oldular. Dediler ki “Hizmet burada. Genel başkanım, hizmet sizde. Sizin programınız var, sizin planınız var, sizin projeniz var. Daha doğrusu, sizin bir derdiniz var. Türk milleti diye bir derdiniz var, derdiniz”. Derdi olmayan, deva aramaz ki sevgili arkadaşlar. 

Avşar’a Süt Ürünleri Fabrikası ve Konfeksiyon Sanayi Kuracağım  

İnşallah şimdi size ne vereceğim biliyor musunuz? Buraya ne yapacağım? Bir süt ürünleri mamulü; yani ayranı, yoğurdu, peyniri yapan bir fabrika yapacağım ben kendi imkanlarımla. Var mısınız? Yetmedi, bu yetmedi; bu, birincisi. 
Gezdim, gelirken etrafa baktım. Buraya hakikaten çok güzel bir konfeksiyon sanayi olur. Olur mu? Peki. Bizim burada 50 makinelik bir iş yerimizde kaç kişi çalışır? 100 kişi çalışır. Duydunuz mu? Bu 100 arkadaşı burada yetiştirebilir miyiz? Yani, 100 kardeşimiz de işçi olarak kaç ayda yetişir burada? “3 ayda yetiştiririz” diyor. Bak bunun da sözünü veriyorum. Daha ne konuşayım sizlere be? 
Ondan sonra Avşar beldesi, inşallah burasını eğer beni iktidara getirirseniz söz veriyorum en azından ilçe yapacağım. Anlaşıldı mı? En azından ilçe yapacağım ve ilçe yaptığımız gün de depremler “Allah'a ısmarladık” deyip gidecekler. Daha bu semte uğramayacaklar. Anlaştık mı? 

Sizinkilerin Çaldığı Yerden Alıp Millete Dağıtacağım

Şimdi sevgili arkadaşlarım, sevgili kardeşlerim; hesap bilmeyen, ekonomiden anlamayan bazıları size gelip fitne çıkartabilirler. Ne derler? “Güzel de, bunları nereden buluyor bu adam? Nereden bulacak?”. Bir tanesiyle konuşuyorum “Hocam, nereden bulacaksın sen?” dedi. Dedim “Sizinkilerin çaldığı yerden alıp millete dağıtacağım”. Sustu. Adamlar gece feneri, gündüz feneri, deniz feneri; Avrupa'sından Türkiye'sine kadar… Anladınız değil mi? Bu fener hikayesini biliyorsunuz. Böyle memleket yönetilir mi? Böyle millet idare edilir mi? Elbette sen bunun nereden alınıp nereye verileceğinin hesabını yapamazsın. Böyle bir düşüncen yok ki. Böyle bir zihniyetin yok ki. Böyle bir çilen yok.
Ben size şimdi arkadaşlar, 1-2 tane kaynaktan bahsedeceğim. Bunun bir tanesi -ikisi de benim bölgemden- birisi, Çayeli Bakır İşletmeleri. Çayeli Bakır İşletmeleri’nin 50 milyar dolarlık işlenmemiş rezervi var. Yani toprak altında, bizim bildiğimiz toprağın altında bakır rezervi var, 50 milyar dolar. Şimdi yeraltındaki toprak fabrikada işlendikten sonra, mamul haline geldikten sonra; en az 1’e 10 değer kazanır. Ama bazıları da 1’e 100, bazıları 1’e 1000. Mesela bu metaldir, metal. Metal olmasına rağmen, toprağın altından toprak olarak çıkar. Bu o zaman en az 1000 değer kazandı. Bunun değeri kaç lira? 1000 değer kazandı. Biz en vasatından işe başlıyoruz, 1’e 10 değer kazandığını kabul ediyoruz. Çayeli’nde tam 500 milyar dolarlık sevgili arkadaşlar, rezervimiz var. İşlenecek madenimiz var. Şimdi size soruyorum; Karadeniz'e mahsus olan bu Çayeli, 500 milyarla beraber kaç yıl geçinebilir? Hiç çalışmasa, en az 20-30 yıl geçinir, öyle değil mi?
Şimdi biraz daha yukarı, içeri doğru girelim; Gümüşhane. İsmi üzerinde; gümüşün, altının bolca olduğu memleketimiz. Arkadaşlar, Gümüşhane’nin toprağının altında 2 trilyon dolarlık mermer rezervi var, 2 trilyon dolar. Hani işliyorduk, 10 misli değer artıyordu ya. 2x10 ne ediyor? 20 trilyon. 20 trilyon dolar da Türkiye'yi en az 100 sene bakar sevgili arkadaşlar. Bu iki kaynak, sadece bu iki kaynak memleketimizi yüzlerce sene bakarken… 
Daha? Mesela, dünyada borun %70’i Türkiye'den çıkıyor. Toryum, keza öyle. Bütün madenler… Altında biz, dünyada ikinciyiz. Birincisi Güney Afrika; ikincisi Türkiye'dir. Bu kadar servet var bizde, diyor adam ki “Kaynak nerede?”. Senin gözün kör olsun. Allah senin diline eşek arasını soksun ya. Ne kaynağı arıyorsun? Senin gözün körse, kulağın sağırsa ben ne yapayım? Ne yapacağım sana? 
Arkadaşlar bu memlekette kaynaktan fazla bir şey yok. Bak o kadar büyük, muazzam kaynaklarımız var ki… Tarımı ele alalım. Bizim tarımımız Türkiye gibi en az üç tane ülkeyi doyurur, tarımımız. Ama bugün biz buğdayı ithal ediyoruz, mısırı ithal ediyoruz, arpayı ithal ediyoruz. Yani bunlar bizim topraklarımızda yetişmiyor mu ki biz bunları ithal ediyoruz? Yetişiyor. Niye ithal ediyoruz? Onun sırrını vereyim size. Avrupa Birliği diyor Türkiye'ye ki “Siz eğer Avrupa Birliği’ne girmek istiyorsanız, tarımı terk edeceksiniz. Çünkü benim İtalya’m var, benim Yunanistan'ım var, benim İspanya'm var. İspanya'nın, İtalya'nın, Yunanistan'ın mamullerini ben kendi ülkeme ve senin ülkene pazarlayacağım. Eğer sen kendi ülkeni benim pazarım olarak kabul ediyorsan; bu yönde, bu yolda ben sana bir ön açarım”. Şimdi gelip bize diyemiyorlar ki “Buğday yetiştirmeyin, mısır yetiştirmeyin, şeker pancarı yetiştirmeyin”. Deseler, millet linç eder. Ne yapıyor? Yetiştirdiğimiz mamullerimizin fiyatını kırıyor. Biz 5’e mal ediyoruz; o 4.5 veriyor veya 5 veriyor. Sen de diyorsun ki “Ya ben niye bununla beraber uğraşayım ki?”, tarlanı terk ediyorsun. Öyle değil mi sevgili arkadaşlar? Tohumumuzu terk ettik, tarlamızı terk ettik. En sonunda ne yaptık? Başladık arazilerimizi satmaya. Türkiye'de satılmadık arazi, satılmadık bölge, satılmadık yer kalmadı. 

Yetiştirdiğiniz Tarım Mamullerine Devlet Desteği Vereceğiz

Şimdi sevgili arkadaşlar, yapacağımız iş nedir? İşte bu mamullere değerini vermek, devlet desteğini halkımızın hizmetine aktarmak. Nedir bu hizmet sevgili arkadaşlar? Bu hizmet nedir? Yetiştirdiğimiz mamullere devlet desteğini nasıl vereceğiz? Mesela buğday yetiştiriyoruz; kaç paraya mal ettik bunu? Atıyorum, 4 kuruşa veya 40 kuruşa. Devlet bu 40 kuruşu, meccanen verecek. Karşılık beklemeden 40 kuruş verecek ona. Niye? 40 kuruşa mal ediyor diye. Ayrıca, yetiştirdiği mamule, benim tarım kesiminin yetiştirdiği buğday mamulüne dünya pazarını açacak, dünyayı. Mesela Uzak Doğu'da mı, Yakın Doğu'da mı, Orta Doğu'da mı, Avrupa'da mı? Nerede pazar var? Milletvekillerinin vazifesi bu pazarı bulmak olacak. Şimdi biz gönderiyoruz Ankara'ya arkadaşları, onlar el ense yapıp yatıyorlar. Hiçbirinin dünya pazarından haberi var mı? Soruyorum, var mı? Biz de kalkıp “Niçin bunları siz araştırmıyorsunuz? Bize pazar bulmuyorsunuz?” demediğimiz için, onlar da yatmaya devam ediyor. İşte bunu yapacak olan benim. Sizi ben bir tek kuruş almadan sigortalı yapacağım. Mamullerinizi, yani yetiştirdiğiniz… Tarlanızda ne var? Şekerpancarı, buğday, mısır, arpa. Bir tek kuruş almadan onları da sigortalı yapacağız. 
Sevgili arkadaşlar, tarım ürünleri stratejik üründür. Anlaşıldı mı? Stratejik. Aynı silah gibidir. Bir millet, elinde topu tüfeği olmadan savaşabilir. Ama ekmeğini yemeden, suyunu içmeden savaşamaz. O bakımdan, en güçlü stratejik ürün nedir? Tarım ürünüdür. Buğdaydır, mısırdır, arpadır, yulaftır vs. İşte bunları güçlendirerek ayağa kaldırmamız lazım. Bu bir devlet politikası olması lazım. Devlet adamlığı budur; milletini düşünmek, devletini düşünmek, geleceğini düşünmek. 
Bakınız, bizim bir para politikamız var. Düşünebiliyor musunuz? Türkiye'nin neresine gidiyorsanız, iflas etmiş Amerika'nın doları orada geçerli. Ben şimdi bakkala gideyim, dolar çıkartayım, vereyim, “Hayır almam” demez. Hayır, sadece burası mı? Ankara'ya git öyle, Trabzon'a git öyle, Samsun'a git öyle. Ya böyle para politikası mı olur kardeşim? Bir milletin milli parası dururken, onun parasının dolaşacağı piyasaya eğer bir başka para girerse; senin paran oradan çıkar. Senin o paranda daha değer kalır mı, söyler misiniz bana? Paramızın değeri bundan dolayı gidiyor. Niye? Euro bizim piyasada, dolar bizim piyasada, pound bizim piyasada. Bizim piyasada olmayan para yok.
 Kısaca, bu memleketin derdi çok. Bu işi ben biliyorum ve bu işi bildiğim için de yola çıktım. Bakınız, ne diyorum size? Yapamazsam, benim yakama yapışın. Bana hesap sorun. Sevgili arkadaşlar gelin, bundan sonra hep beraber Bağımsız Türkiye Partisi’ne karar verelim. Bağımsız Türkiyeli olalım. Mustafa Kemal Atatürk merhumun arzu ettiği istiklalimizi, istikbalimizi ilanihaye kıyamete kadar devam ettirelim, diyorum sevgili arkadaşlar. Ben varım. Siz var mısınız? 

Her Türk Vatandaşına, Vatandaşlık Maaşı Vereceğiz

Efendim, hepinize sonsuz teşekkürler ediyorum. Bakınız biz, her Türk vatandaşına 500 Türk lirası maaş dedik; her ev hanımına 500 Türk lirası maaş dedik. Bir ev hanımı; aynı zamanda Türk vatandaşı, aynı zamanda ev hanımı. Annelerim burada mı? Beni iyi dinleyin. Bakınız 500 lira vatandaşlıktan , 500 lira ev hanımı olmaktan; ayda 1000 Türk lirası oturduğunuz yerde maaş alacaksınız. Ben bunu ilk defa söylediğimde inanır mısınız, milliyetçi geçinenler bile kazan kaldırdı “Nereden bulacaksın? Nasıl yapacaksın?”. Ne zaman Bush, benim dediğimi kopya çekti, hayatına geçti; bana telefon açıyorlar “Ya Hocam, sen çok ileri görüşlü bir adamsın. Özür dileriz senden”. Ben de onlara dedim ki “Ben de sizin M harfinizi kaldırdım. Şimdi siz HP oldunuz”. Anladınız dediğimi değil mi? 
Evet sevgili arkadaşlar, biz bunların tamamını yapacağız. Bunların hepsinin kaynağı vardır. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Ama benim mumum kıyamete kadar yanacak. Bundan kuşkunuz olmasın. Bakın ben 41. parti olarak yola çıktım. Kurulduğumuz zaman Türkiye’de 41. partiydik. Birinci seçimde 17. parti olduk. Ardından bir yıl geçti, bir yıl sonra mahalli seçimlere girdik, 13. olduk. 13. olarak son seçimlere girdik. Şu anda Türkiye'de kaçıncıyız biliyor musunuz? 6. büyük partiyiz ve hükümet olmuş partileri ekarte ettim sevgili arkadaşlar. İnşallah önümüzdeki mahalli seçimlerde son finale kalan iki büyük partiden biri olacağız, 300 tane belediye alacağız. Ben varım. Siz var mısınız? Var mısınız? 
Evet, hepinize çok teşekkür ediyorum. Saygılarımı, hürmetlerimi, muhabbetlerimi arz ediyorum. Allah'a emanet olun, diyorum. 
Evet arkadaşlar, camimiz depremden zarar görmüş; belediyeyi teslim edin, camiyi teslim edelim. Anlaştık mı? Hayırlı uğurlu olsun. Hem de iki minareli bak. Hiç endişe etmeyin. Yeter ki belediyeyi teslim edin, camiyi de yapacağız.

Köylü Ülkenin Can Damarıdır

Ne hikmetse, siyasiler de oy zamanı beraber oluyorlar, sohbet ediyorlar, yiyorlar, içiyorlar, konuşuyorlar, al gülüm, ver gülüm; Ankara'ya onları gönderdikten sonra bir telefon açıp “Ya sen burada geldin, bizi ziyaret ettin. Biz sana şunu söyledik. Henüz bu konuda bir hareket yok. Şunu söyledik, bir hareket yok. Bunu söyledik…” hiçbir yakarışta, yalvarışta veya ikazda bulunmuyoruz. Ve işte dediğim gibi, bu 17. yer ama biz gündüz de geziyoruz. İnanır mısınız, Türkiye terk edilmiş; yani, sahipsiz. Bakıyorsun, öyle mümbit araziler. Mesela şurada, mandıracılık… Ne muazzam ya. Hem besi olarak yapılır hem süt olarak yapılır. Müthiş de para bırakır. Yani bir insan, belki affedersiniz gömleği olmadan gezebilir ama karnı aç olarak gezemez ki. Yani şimdi buğday sizin, mısır sizin, şekerpancarı sizin, hayvan sizin; yani siz, ülkenin can damarısınız. Gelip bakıyoruz, vallahi binalardan… Dediğim gibi yani, burası terk edilmiş bir yer. “Bir savaş oldu da millet buradan kaçtı mı?” diyor insan. Ama bu, depremden önce de böyleydi. 
Şimdi geliniz, el ele verelim. Evet, partizanlığı gerçekten bir dönem bırakalım; bakın neler oluyor. Yani, bunu bir deneyelim. Ben, bu iktidar sahibi olan arkadaşların tamamını tanıyorum. Bunlara millet öyle bir sıfat giydirdi ki… Kabiliyet bunlarda yok. Bunlar benim arkadaşlarım, Recep Tayyip. Recep Tayyip’e efendime söyleyeyim bir adamı dövmeyi ver, iyi bilir. Kasımpaşa'nın kabadayılarındandı. Ama yani, bunun dışında bir şey yapamaz. Partisinde zeki, akıllı, işi bilen yok mu? Var. Onları da iş başına getirmiyor. 

İslam'ın Temelinde Hristiyanlara, Yahudilere Muhalefet Vardır

Şimdi, şunu demek istiyorum. Biz, bize iyi gösterileni değil… Bize Tayyip'i kim iyi gösterdi? Tayyip'i Türk milleti iyi göstermedi. Tayyip'i iyi gösterenler; Avrupa kanalı, Amerika kanalı. Onlar iyi gösterdi bize. Bizim arkadaşlar ölçümüz yok mu, bunu biliyor muyuz? Biliyoruz. Dün akşam bir iftar sofrası verdiler -Ben hocayım, benim asıl mesleğim hocalık- Hristiyan'ın, Musevi’nin olduğu bir sofra. Siz kimin iftarından, hangi peygamberin sünnetinden, hangi Allah'ın farzından bahsediyorsunuz? Böyle bir Allah yok. Böyle bir sünnet yok. Ben hocayım, hodri meydan, gelsinler. Bu kadar… Buna dense dense, deccal fitnesi denir. Ne demek ya? Hristiyan gelecek, papaz gelecek, haham gelecek; bir yerde iftar edeceğiz. 
Tabii şimdi o, kime dua ediyor? Ruh’ul Kudüs, İsa, Meryem üçlüsüne. Şimdi sen, buna inandığın zaman kafir olmuyor musun? Yani şunu demek istiyorum, bunların hiçbir şeyi doğru değil. Bir inançları var diye zannediyorduk, o da önümüze çıktı; bomboş. 

Şimdi, bazı cemaatlere baktık… Ben bazı cemaatleri, bütün cemaatleri seviyorum. Bazı cemaatler, bunların arkasından gidiyor. Ya sen, Allah'a nasıl hesap vereceksin? Cemaat ne demektir? Peygamberin sünnetini en hassas uygulayan insan, demektir. Biz avam olarak belki uygulayamayız, yanlışımız olur; doğrudur. Ama cemaat mensupları hassas olarak bunu uygular. Ya bu adamlar peygamberi inkâr ediyor, bırak sen onun sünnetini. Peygamberi yok ortada. ‘La ilahe illallah’, ‘Muhammeden Resulullah’ yok. Sen bunun peşinden nasıl gidiyorsun? Ben, Mahmud Hoca’nın grubuna haber gönderdim “Sizin” dedim “Allah, belanızı verecek” dedim. “Niye?” dediler bana. Ya bunlar peygamberi inkâr ediyorlar. E peygamberinki, Resulullah demiyor mu ki?
Biz ramazanın içinde oruç tutuyoruz. Sahur nedir biliyor musunuz? İhtiyacımızın temini değildir. Hristiyanlara, Yahudilere muhalefettir. Onlarda da oruç vardır, ama sahur yoktur. Peygamberimiz sahabesine diyor “Onlara ihtilaf edin. Sahura kalkın”. Onun için sahura kalkmak, sünnettir. Yani, İslam'ın temelinde bu adamlara muhalefet vardır. Bunlar şimdi bunları dost olarak ilan etti. Ne diyor? ‘Siz onları dost edinirseniz, onlardan olursunuz’. Ayet öyle demiyor mu? 
Evet. Buralara girmeyecektik ama girdik. Şunu demek istiyorum; hangi tarafını alırsanız bunlar elimizde kalıyor. Onun için elinizin tersiyle bunları atın. 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir