info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Haftanın Sohbeti - İslam Üzerindeki Tahrifler ve Saptırmalar - Trabzon / 1998-1999

    Neler Okuyacaksınız

Sünnetler İslam’ın Özüdür, Kendisidir

Şimdi efendim, Cenab-ı Fahri Âlem Efendimiz'in İslam'da yeri neyse hadis-i şeriflerin de dinin içerisindeki yeri odur. Peygamber Aleyhisselatü Vesselam Efendimizi kabul etmeyen bir insanın mümin ve muvahhit olması mümkün olmadığına göre hadis-i şerifleri dışlayan bir insanın da mümin ve muvahhit olduğunu iddia etmek saçmalıktan başka bir şey değildir. Yani kısaca, Kelime-i şehadetin temelinde yatan espri, onun sünnetidir. “Eşhedü ellâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûluh”. Onun ben Allah'ın Rasûlü olduğuna, önce Allah'ın birliğine şahitlik ediyoruz, o birdir, eşi benzeri yoktur diyoruz, sonra da Muhammed Onun Rasûlü'dür, kuludur. “Eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûluh”; kuludur ve Rasûlüdür. Bu şahadet. 
Şimdi bu ne ile olur? Peygamberin, ne ile onun peygamber olduğunu kabul ediyorsun? İslam'daki icraatıyla onu kabul ediyorsun. İslam'daki uygulamasıyla onu, yani İslam'ı uygulayan tek önder mimardır. Birinci mimar odur. Yani ana âmil odur. Biz ne aldıysak peygamberden aldık. Aksi takdirde -aleyhissalatü vesselam- efendimizin sünnetinin, şimdi, sünnetle hadis eş anlamlıdır. “Neden?” diyeceksiniz. Sünnet onun fiilidir. O fiilin beyanı hadistir. Yani bir fiil vardır, onu anlatmak hadis-i şeriftir. Onu yaşamak sünnetin kendisidir. O hâlde, “sünnet ve hadis ayrı ayrı şeylerdir” şeklindeki ifadeler demagojiden başka bir şey değildir. Ya cehalettir ya gaflettir yahut ihanettir. Anlatabildim mi? 
Eee “Ben sünneti kabul ediyorum, hadisi kabul etmiyorum”. Sünnetin anlattığı beyan tarzı Resulullah'ın dilinden beyanı işte hadisin kendisidir. O bakımdan ya fiilîdir ya kavlîdir ya takrîrîdir. Değil mi? Sınıflarken bunları, bu şekilde yani bunu ben sınıflamıyorum, bütün ulema bu şekilde bunu tasnif ediyor. Şimdi, ee hadis yok, bu tarz bir anlayışta o dinde sünnet yok manası çıkar, uygulama yok. Yani Kur'an geldi, uygulanmadı, Sünnet nedir bilir misiniz? Hadis nedir, bilir misiniz? Kur'an'ın hayata geçişidir. Her zaman söylüyoruz. Cenab-ı Fahr-i Âlem Efendimiz, Kur'an laboratuvarını canlı olarak yaşamıştır. Bu ayetlerin canlı, müşekkel hâli olmuştur. Yani onun şekillenmiş ifadesidir. Şayet ona ihtiyaç olmamış olsaydı yani buna ihtiyaç olmamış olsaydı, niçin Allah bir insanı peygamber olarak seçsin ki? Dağa onu indirip yazamaz mıydı? Yazardı. Ağaçların, efendime söyleyeyim, gövdelerine yazardı, yapraklarına yazardı, biz de giderdik, okurduk oradan, değil mi Allah böyle beyan ediyor, herkes anladığı gibi uygulayacak derdik, uygulardık. Öyle değil ama. Yaa! Canlı bir insana, müşekkelen de “sizin içinizden seçtiğim insana” (Tevbe Suresi, 128-129. Ayet) diyor. Bizden seçti o. İçimizden biri. O nasıl uygularsa, onun gibi uygulayacaksınız. Nereden çıkıyor bu? Estaîzübillah: “Ya eyyühellezîne âmenû etiullâhe ve resûlehu…” (Enfal Suresi, 21. Ayet), bak Cenab-ı Hak Muhammed'ime Allah'a itaat edin, daha Muhammed'ime itaat edin. Bu ne demek biliyor musun? Yani Muhammed'e itaat, Allah'a itaattir. Ters anlamda işe ele alırsak ona isyan, Allah'a isyandır. Onun sünnetini devreden çıkartmak, ayeti devreden çıkartmak. Hadislerini devreden çıkartmak, paralel olarak sünnet ve ayetleri devreden çıkarmaktır. Bu, bunun hazırlığıdır. Nitekim 1800'lü yıllara bakarsak bu işin vahametini çok daha açık olarak müdellel bir şekilde görürüz. “Hempher” denilen bir İngiliz -ki bu sömürge bakanlığının, İngilizlerin Sömürge Bakanlığı'nın çok ciddi bir uzmanı, ajanı- İslam aleminde dolaşıyor, yaptıkları tahribatları anlatıyor adam. “Biz”, diyor, “hadisler ve sünnetler, örfler, âdetler, İslam'ın örfünün adetlerinin üzerinde oynadık”, diyor. Zaten İslam'ın örfü, âdeti, geleneği Kur'an'ın yansımasıdır. Adam kalkıyor, ben işte Osmanlı'yı kabul etmiyorum. Osmanlı hayata kafasından bir şey mi koydu? Gönlündeki imanı yansıttı. Bilmem anlatabiliyor muyum? Kısaca bu inkarlar haddi zatında bilerek yahut da bilmeyerek İslam'ı inkardır. Sonunda Allah'ı inkardır. Bu münasebette biz hadisleri, sünnetleri kesinlikle efendim zerresini dahi taviz olarak veremeyiz. Onlar İslam'ın özüdür, kendisidir. Zaten bunu kabul etmeyen insanın da İslam'da samimiyetinin uzaktan ve yakından olduğunu da iddia edemezsiniz. Hayatlarına bakın, ya namaz, arada bir kılarlar veya hiç kılmazlar. Yani Cenab-ı Hakk'ın huzuruna gitmeye tenezzül etmeyen bir insanın İslam'daki samimiyetinden ne olur ya? Kulluktur İslam'ın esprisi. Yoksa edebiyat yapıp felsefe yapmanın adına Müslümanlık, filozofluk… Bu değil, değil mi?

Sünnette Şüphesi Olan, Kur’an’da da Şüphesini Ortaya Koyuyor

Sünnette samimiyetleri neyse Kur'an'daki samimiyetleri de odur. Yani sünnette şüphesini ilzam eden adam Kur'an'da da şüphesini ilzam ediyor, ortaya koyuyor, nitekim Amerika'da uç vermeye başladı. Yani önce Müslümanım diye gitti, istemediğine, ondan sonra şu mantığıma uymuyor, buradan birkaç ayeti çıkartalım, yarın hepsini çıkartalım diyecek, değil mi? Yani onların ben Kur'an'da samimi olduklarına kesinlikle inanmıyorum. Bir başkasına yaranabilmek için bir başka ekolün gündemine girebilmek için, oranın adamı olabilmek için veya aldığı bursun avansını fazlaya çıkartabilmek içindir bütün bunlar. Dünyalıktır, hiç merak etmeyin. Bu sahte pehlivanları biz yakinen tanırız. Eğer onları transfer edecek senin güçlü paran varsa hiç korkma yarın İslam'ın köpeği olarak havlarlar, inandıkları için değil.

Ben diyorum ki; Müslüman güçlü ve zengin olması lazım. Alalım onları yanımıza, havlatalım. O bir zamanlar benim kapımda havlardı, verecek param olmadığı için geçti karşı tarafa.

Hadisleri İnkar Etmek Cehalet ve İhanettir

Şimdi efendim, “bir tek hadis peygamberden zamanımıza kadar geldi”, demek kadar bence korkunç bir cinayet olamaz. Allah muhafaza eylesin. Yani bunu “ben peygamberim”, diyen adamın iddiasıyla bence eş anlamlı bile tutamazsın. Dersin ki, “bu adam mecnundur, böyle sapık iddiada bulundu ama bunu hiçbir yere sığdıramıyorsun. Bir tane hadis geldi. 23 yıllık peygamberlik hayatında 124 bin sahabe seni dinleyecek, ya her biri bir kelime rivayet etse şu kadar hadis eder ya. Bir hadis! Bir hadis! Bir sahabe Resulullah'la senelerce kalacak, on binlerce sahabe… Zamanımıza kadar bir tane hadis! Bu ne demektir biliyor musunuz? Haşa, bu Müslümanların kafası yok. Bunlar ahmak. Et kafalı, çalışmaz. Bunu ima ediyor bunlar. Bunu anlatmaya çalışıyor. Ama söz sahibinindir. Müslümanlar zeki, akıllı; hafızası güçlü ve kuvvetlidir. Kendileri ahmaksa bilemeyiz. 
Bakınız, Allah'ın sevgilisinin döneminde Hz. Hureyre, Ebu Hureyre 5.375 tane hadis rivayet etti. Yanlış anlamayın, bu hadisleri de bizzat yazdı. Rivayet etti derken, bunları senden benden almadı, bizzat yazdı. Kaleme aldı. Abdullah İbni Ömer. Bu kim? Hazreti Ömer Efendimizin oğlu. 2630 hadis-i şerif yazdı. Evet, çok affedersiniz, rivayet etti, biraz sonra da kimler hadisleri yazdı onu zikredeceğim. Enes bin Malik. Bu, Resulullah'ın en çok sevdiği sahabelerden biridir: 2286 hadis. Resulullah'ın yastık arkadaşı, Hz. Aişe annemiz; 2210 hadis-i şerif rivayet etti. Peygamberin karısı bu ya. Sen diyorsun ki efendim, şu kadar bir tane şu, Allah senin dilini eşek arısı soksun. Câbir bin Abdullah, 1540 hadis-i şerif… Abdullah bin, affedersiniz, Ebu Said el-Hudri, 1170 hadis-i şerif… İbni Abbas ki bu fakih bir sahabedir, İmam-ı Azam Hazretlerinin yolunun hocasıdır yani, fakihtir, 1660 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Bunlar, efendime söyleyeyim, bizzat Peygamber Aleyhisselam'ın döneminde hadisleri ezberleyen sahabeler. Artı, Ebu Hureyre hem ezberledi hem yazdı. Hz. Ali (kerremallahu veçhe) Efendimiz hem ezberledi hem yazdı. Hadis yazanlar bunlar. Câbir bin Abdullah hem ezberledi hem yazdı. Enes bin Malik ezberledi, yazdı. Sümere bin Cünden, Abdullah ibn Abbas gibi sahabeler Allah'ın sevgilisinden duydukları hadisleri bizzat yazmıştır. Bunlar yirmi bine yakın hadis-i şeriftir. Bizzat Resulullah'ın etrafı bunlar. Şimdi, sen gel, de ki “efendim bir tane hadis gelmiştir zamanımıza”. Bu ne kadar samimidir, Allah aşkına söyle bana. Yani “bir tek hadis-i şerif peygamberden geldi”, dediğin zaman demek ki; “Bu Müslümanlar ne bir medeniyet sahibidir ne ilim sahibidir ne irfan sahibidir ne hakikat sahibidir; hiçbir şeyden anlamazlar”, demek istiyorsun. “Yoz kafalı, yobaz kafalı insanlar”, diye vasfetmeye çalışıyorsun. Bu budur. Bunun bizim anladığımız dilden ifadesi budur. Allah ıslah etsin diyelim. Hidayet versin. 
Yani ben burada açık ve şey olarak şunu ısrar ediyorum: Bu arkadaşlarımız ya cahildir ki olacaklarını hiç zannetmiyorum ya gafildirler yahut da haindirler. Allah hidayet versin.

Namazı İnkâr Etmek Büyük Bir İftiradır

“Amerika'nın transfer ettiği bir tane oyuncu söyledi”, diyelim bunu. Ben de dinledim onu. Namaz biliniyormuş, onun için peygamberin sünnetiyle ilgisi yokmuş. “Museviler, İseviler biliyordu, Hanifler biliyordu; dolayısıyla biz de biliyoruz. Öyle sünnet münnet yok”. Adama demezler mi ki, “madem bu namaz Museviler, İseviler tarafından biliniyor da gidelim kiliseye bakalım nasıl namaz kılıyorlar bunlar”. Demezler mi adama, “haydi gidelim kiliseye, madem bunların yaptığı ibadettir”. Sormazlar mı adama? Sorarlar. O zaman ne cevap vereceksin? Niçin yalan konuşuyorsun? Sen kezzapsın, müfterisin, iftira ediyorsun. İki, gidelim şimdi papazlarla hahamlara soralım. “Niye namaz kılmıyorsunuz, bizim namaz kıldığımız namaz gibi”. Ne der bize? Dalga mı geçiyorsun bizle? Biz Museviyiz, İseviyiz. Sizin namazınızla bizim ilgimiz, alakamız yoktur. Haa onlara namaz farz değil miydi? Doğru var, farzdır ama onların kıldıkları namazla İslam'da Resulullah'ın kıldığı namaz çok farklıdır. Mesela Musevilerin namazında sadece kıyam vardır. Ağlama şeklinde dua vardır. Hatırımda kaldığı kadarıyla İsevilerin namazında da kıyam vardır. Ayakta dua vardır. Bu iki şey vardır. Rükûyet yok, secde yok, ka’de-i ahîre yok, iftitah tekbiri yok, kıraat yoktur. Anlatabildim mi? Bütün bunlar bizim kıldığımız İslam'daki namazla karşı karşıya getirdiğimiz zaman ona namaz demeniz mümkün olmaz. İzah edebildim mi? O namaz değildir. Onların kıldıkları namaz değildir. Şimdi, bu kadar açık, arada büyük farklar varken kalkıp da: “Bu namaz kılınması Museviler, İseviler, Hanifler tarafından biliniyordu, dolayısıyla peygamber de o bilgiden hareketle bunu yaptı, sahabe de bunu yaptı”, demenin adına iftira denmez mi, yalan denmez mi? Bu yapılıyor. Ben şahsen burada şunu öneriyorum; bu programı yapan arkadaşlar belki işin vahametini anlamayabilirler, rant icabı yapabilirler ama bu dini az bir paraya satmak demektir. “…semenen kalila…”. Allah buyuruyor ki, “Dini az bir paraya satma!” (Nahl Suresi, 95. Ayet). Yani gelir getirecek diye bunu satmak da Allah korusun büyük bir vebaldir. Bu arkadaşlarımız samimidir. Nitekim bunlardan bir tanesi bizim televizyonumuzda da program yaptı. Bir daha yapmamasını ben rica ediyorum. Seyirci bunu takip ediyor gerekçesiyle yapmanın manevi çok büyük bir sorumluluğu ve de vebali vardır. O temiz bir arkadaşımız olduğu için. Zaten sorduğu sorulardan dikkat ederseniz hep İslam'ın yanında yer alıyor. Ama o insanın zehrini kusmasına mâni olamıyor ki. O zehir kusuluyor. Bir insan da etkilenmiş olsa onda indallahta o da mesuldür. Bilmem anlatabiliyor muyum? Ben şahsen o kardeşimize rica ediyorum. Yapmamasında, bu tip programları gündem etmemesinde fayda var. Evet.

İhlasla Kim Lâ İlâhe İllallah Derse Cennetliktir 

Arkadaşlarımız ne hikmetse Musevilerle İsevinin istikbalini düşünüyorlar. Cennete girecekler mi girmeyecekler mi? Dikkat ederseniz Müslümanı da cennetin kapısına yaklaştırmazlar. Orada kapıcı olarak dururlar, hepsini cehenneme sokmaya çalışırlar. Bu, bir defa imanda samimiyet değil. Sen kimin adına neyi konuşuyorsun? Bir defa yanlışlık burada, değil mi? İki; “Lâ ilâhe illallâh Muhammedur-resûllah” diyen samimi mümin kardeşlerimiz cennetliktir. Bunu iyi bilesiniz. Neden? Benim sözüm değil, hâşâ. “Kâle Rasûlullah Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem: Men kâle lâ ilâhe illallah muhlisen dahale’l-cenne”. “İhlasla kim lâ ilâhe illallah derse cennetliktir” (Hadis-i şerif: Müslim, Kitabü'l- iman, 53). İnandı, bunu dedi mi, kesinlikle cennete girer. Ha efendim, birtakım hataları vardır. E canım, hatasını da düzeltmesi lazım. Nerede? Dünyada düzeltmesi… Ahirette de ceza yeri var. Orada düzelir, cennete girer. Cehennem hataların, kusurların düzeldiği yerdir. Öyle kirli paslı da cennette işin yok senin orada. Kendi de kabul etmez o hâlle cenneti. Bu kirli halimle, bu paslı hâlimle, bu hâlimle ben cennete girersem oradaki insanları da rahatsız ederim diye onu kendi de kabul etmez. Gideyim şuraya da biraz tamir olayım, cehenneme; kendi kendine. Yani hakikatte bugün Allah'ın adaleti o zaman tecelli ederek insanın düzelmesi de gerek. 
İki, yani işin özü bu arkadaşlarımıza sorarsan “Müslümanların kafası çalışmaz”, şudur budur yani hepsini hafife almaya çalışırlar. Bana göre inanan bir müminin tırnağı inanmayan binlerce insandan çok daha muazzez ve mukaddestir. Allah için söylüyorum. Eli kirli paslı da olsa, yürümesini de bilmese, oturmasını da bilmese, kalkmasını da bilmese, bunlar tali meselelerdir. Onun ruh dünyasındaki iman nuru hepsinin fevkindedir. İnandı mı, hah, bizim için kâfi. Zaten ayet-i kerimede kafirleri; siz böyle şatavatlı matavatlı yakışıklı görürsünüz, bunlar “huşubun” odun gibidir, diyor Allah (Münafikun Suresi, 4. Ayet). Hiçbir şey değildir. Anlatabildim mi? 

Resulullah'ı Kabul Etmeden Bir İnsan Mümin Olamaz

Şimdi gelelim Resulullah'ı kabul etmeden bir insanın mümin olup olamayacağı konusuna. Ayet-i Kerime'de Cenab-ı Hak, bakınız, Estaîzübillah: “Ve-in yukezzibûke fekad kuzzibet rusulün min kablike ve-ilallâhi turce’u-l-umûr (Fatır Suresi, 4. Ayet) (Kim Peygamber Hazreti Muhammed'i inkâr ederse) “fekad kuzzibet rusulün min kablike” (Ondan önceki peygamberler de inkâr edilmişti). Ha bugün o hâlde bir kural çıktı ortaya Allah'ın beyanına göre. “Ben Muhammed Mustafa'yı kabul etmiyorum”, diyen hiçbir Musevi inancında samimi değildir. Niye? Allah beyan ediyor. Nasıl? “Rusulün min kablike”. Senden önceki peygamberleri de inkâr ettiler. Yani onlar da inkâr edilmiştir. Seni kabul etmeyen senden önceki peygamberleri de reddetti. O hâlde ben inanıyorum. Yalan konuşuyorsun. Sen inansan bak Hz. İsa'nın dilinden Allah ne buyuruyor: “Benden önceki peygamberleri tasdik edici, benden sonra ismi Ahmet olan gelecek peygamberi ben müjdeleyiciyim” (Saff Suresi, 6. Ayet), diyor Hz. İsa. Kur'an'da ayet: “İsmihu Ahmed”, değil mi? Şimdi, peygamberi o müjdeliyor, kim? Hazreti İsa'yı müjdeliyor. Sen, ben Hazreti İsa'yı kabul ediyorum. Hazreti İsa'yı kabul eden ne yapar? Onun müjdelediğini de kabul eder. İşte ayette bu nükte var. Muhammed'imi kabul etmeyen, seni peygamber olarak kabul etmeyen, peygamberleri de kabul etmez; etmemiştir. Hükmü var. Haa, peki efendim, bunlar Resulullah'ı bilmiyorlar mı ki böyle inkâr ediyorlar? Kesinlikle onlar da Peygamber Aleyhisselam'ın peygamber olduğunu biliyorlar. Bunu nereden biliyoruz? Yine Rabbimiz bize beyan ediyor Kur'an'ında. Estaîzübillah: “Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya'rifûnehû”. Çok enteresan: O kitap verdiğimiz kimseler, (Ya'rifûnehû) tanırlar, onu tanırlar. (Kemâ Ya'rifûne), tanıdıkları gibi, (Ebnâehum), çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kimi tanırlar? Allah'ın Resulünü tanırlar. Yani, Peygamberimizi, o kitap verdiğimiz kişiler, Hz. Muhammed'i, kendilerine kitap gönderdiğimiz kişiler, kendi (ebna-ehum) çocuklarını tanıdığı gibi tanırlar. O hâlde biz Muhammed'i tanımıyoruz, bilmiyoruz, duymadık, etmedik, bunlar lafügüzaftan ibarettir. Hepsi biliyor. 
Efendim, biz gerçek anlamda kitabımıza tam olarak itikadımızı teyit etmediğimiz için hep güya müsamaha kelimesinin ardına sığınarak roller yapıyoruz. Ama bilelim ki bu roller bizi kurtaramaz, kurtarmaz. Artı, bugün dünya istesek de istemesek de inançlarının mücadelesini veriyor. Dünya bu noktaya gelmiştir. Onun için korkunç bir emperyalist anlayışla beraber ülkelerin içinden kendi inançlarını, itikatlarını temsil edecek artık insanları transfere gidiyor ülkeler. E bugün dünyanın birçok ülkelerinde mevcut olan iktisadi birlikler, siyasi birlikler, hukuki birlikler bilmem ne, şu bu isimde anılan şeyler ne zannediyorsunuz? Tamamen bir dini kurumlaşmanın neticesidir. Şayet öyle olmamış olsaydı bilmem hangi yanımızdaki komşuyu direkt olarak kendisine üye kabul edenler bilmem ne pazarına üye kabul edenler senelerce seni o kapıda süründürürler miydi? Söyle bakayım bana. 
E peki niye deve kuşu gibi hep kafamızı kuma gömüyoruz da hakikatleri görmek istemiyoruz? Bunları lütfen görelim. Bize, efendim, bizimle beraber olan insanlardan fayda var. Kabul etsek de öyle etmesek de. Haa, bunu yapabilecek olan bir şuura, bir idrake, bir anlayışa kanaat-i şahsiyem o ki bugün ciddi şekilde ihtiyacımız var. Bu konuda daha ayetler okuyabiliriz. Ama kanaat-i şahsiyem o ki bu kâfi; istersen bir tane daha okuyayım. Estaîzübillah… Yani Resulullah'ı tanıyorlar. “Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya'rifûnehû kemâ ya'rifûne ebnâehum” (Bakara Suresi, 146. Ayet). Yine burada da Allah, onlar çocuklarını tanıdığı gibi. Kim bunlar? Kendilerine kitap verdiğimiz Hristiyanlar olsun, Museviler olsun, tanırlar buyuruyor. Peygamberimizi tanırlar. Dua edelim ve gayret edelim, onlara da Allah, Hz. Muhammed'in nurundan ihsan eylesin de iman olma şerefiyle müşerref olsunlar. Bizim Amentü’nün esasında; “Amentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusulihi”. “Rusulihi” yani peygamberin çoğulu resuller. Hepsine inanırız. Öyle gelişi güzel, biz sadece Muhammed Mustafa'ya inanırız, ötekilere inanma dediğin zaman senin de imanın zafiyete uğrar, Allah korusun. Binaenaleyh bütün peygamberlere yetmiyormuş gibi peygamberlere gelen kitaplara da inanmak mükellefiyetindeyiz. Biz neyle mükellefsek onlar da aynı şeyle mükelleftir. Bunu böylece bilelim.

Peygamberimizden Bize Gelen Namaz, Kıldığımız Namazdır 

Peygamberimizden bize gelen namaz, elhamdülillah kıldığımız namazdır. Bunun dışında da namaz yok. Mazeret hâlleri olur. Adam hastadır, yatağındadır, kıyam yapamaz. Oturduğu yerde kılar. Hayır, oturduğu yerde de duramaz, ima tarikiyle kılar. Bunlar doğru. Bunun dışında öyle bir özel namaz şekli yok. Biliyorsunuz namazın 12 tane şartı yani farzı var. Bunun 6'sı içinden, 6'sı dışındandır: hadesten taharet, necasetten taharet, setr-i avret, istikbal-i kıble, vakit ve niyet. Bizim şu anda bu detaya girsek zannıma göre en az bir saat sürer ki mevzuyu kaybederiz. Kardeşlerimiz öğrensin. 
Namaz, namazın farzları nedir? Yani şartlar diyoruz buna. Altısı içten, altısı dıştan. İçindeki şartlar: iftitah tekbiri, kıyam, kıraat, rükû ve secde. Biz peygamberden bunu gördük. Sahabe bunu gördü, Tâbiîn bunu gördü, ulema bunu gördü ve bize bu böyle geldi. Bu tevatüren geldi. Tamam mı? Öyle iki kişi, üç kişi değil. Yani peygamber namazı deyip de neyi kastediyorlar? Namaz kılmamayı mı kastediyorlar? Yani rükû ve secdesi olmayan namaz olmaz. Namazda rükû farzdır, secde de farzdır. Namazda rükû farzdır ama “Sübhane Rabbiye’l-azîm” demek de sünnettir. “Âlâ” demek de sünnettir. Rükûda ve secdede. Yani, dedim az evvel ya, Kur'an'ın, İslam'ın müşekkel şekli sünnettir. Bak gidiyorsun rükuda, “Sübhane Rabbiye’l-azim, Sübhane Rabbiye… sünnet işte. İfade edebildin mi? Sübhane Rabbiye… sünnet. Yani bunlar yapılış tarzıdır. İbadetin yapılış tarzı sünnettir. Anlatabildim mi? O sünnetin içerisinde farz da vardır. Anlaşabildik mi? Evet efendim. Yani farz, dört rekâtlık namazın içinde, iki rekatlık farzın içinde de sünnet var. Şimdi efendim sünnet yoktur, hadis yoktur, diğer adamlara gelince, vallahi de eğer gafil değil, eğer efendime söyleyeyim ihanetten değilse cahildir. Bir şey bilmiyorlar demek. Efendim bu adam profesör. Oğlum bir sürü profesör var. Dünyada bir sürü profesör var. Yani profesör olması bu adamın bir şey bildiğini ifade etmez ki. Ben yalnız ilahiyatta öğretim üyeliği yapan hadis profesörlerimize, akademik uzmanlarına rica ediyorum bu konuyu tamamen aydınlığa kavuşturmaları lazım. Milletin huzuruna çıksınlar. Mesaj TV de bunu vazife olarak üzerine alsın. Yani hadis uleması bu konuda konuşsun artık. Çok bunlara müsamaha ettiler. Yanlış yapıyorlar. Kusura bakmasınlar. Lütfen meydana çıksınlar. Yani bizim konumuz değil, onlar konuşsunlar bu konuyu. 
Ne buyuruyor? Benden gördüğünüz gibi namaz kılın. Nasıl görürseniz benden, öyle kılın.

Peygamberlik ve Vahiy İddiaları, Cehalet, Gaflet ya da İhanettir

Vallahi bu üç ihtimali hiç unutmamak lazım. Ya çok cahildir ya tam bir gafildir veyahut da tam bir haindir. Bu üç şıkkın dışına çıkartamazsın bunu. Bir insan, “bana vahiy geliyor veya ben peygamberim…” Bunlar çok sapık iddialar. Yani bunların mazereti olmaz. Bunların kesinlikle mazereti olmaz. Hangi iddia? Bunu da bir daha tam seyircilerimiz duysun. Yani “ben vahiy alacağım” diyor ve “peygamber olacağım” diyor. Böyle bir iddiası var. Yani adam kendisi için başkası için bu çileyi çekmez herhalde. Lâ ilâhe illallah. Ne sapıklar var ya. 
Bunda ne var bu ayeti kerimede? (Ali İmran Suresi, 81 Ayet) Bu ayeti kerime, Resulullah'tan önce geçmiş peygamberlerden Cenab-ı Hakk'ın söz almasıdır. Onlarla Resulullah hakkında ahitleşmesidir. Yani peygambere, peygamberimiz ile ilgili şahit onlarla ahitleşmesidir. Bunun bugünkü insanlarla ne ilişkisi var?

Tefsirsiz Meal Okunması Kadar Tehlikeli Bir Olay Yoktur

Meal okumakla anladığın din de işte olursa sonunda peygamber, vahiy gelmeye başlar sana. Evladım, biz, ben şahsen “çok biliyorum” demem mümkün değil, bir vasat, vasatın da altında bir ilmimiz var diyelim. Ve biz medresede de biraz okuduk. Hocam da hâlâ sağdır, medrese hocam. Allah selametini versin. Kendisine son derece müteşekkirim. Sözüm ona imam hatip ve ilahiyat da bitirdik. Gene sözüm ona, bir bu konuda akademik çalışma da yaptık, İslami konularda. Kalkıp da bir insanın tefsirsiz meal okuması kadar tehlikeli bir olay yoktu. Ben şahsen okuyamıyorum. Kendime güvenemiyorum, açık konuşayım. Beni yakından tanıyan arkadaşlardan biri de zatıalilerinizdir. Yani bizimle sohbet edenler, bizi tanıyanlar zekâ seviyemizi de vasatın üstünde görüyorlar. Gerçeği de bu. Mantık da fena bir mantığım da yoktur. Ben şahsen kendime güvenemem, güvenemiyorum ve okumuyorum. Tefsirsiz, sebeb-i nüzulü bilmeden Kur'an ayetlerini okumak korkunç bir hatadır. Çok net konuşuyorum. Hatta tefsiri de okumayı bıraksınlar. Yazılmış bu mevzularda mufassal eserler var, bunlar okunsun. Neden? Adam meselenin mantığını, mantalitesini, sebeb-i nüzulü bilmediği için o kendi hâline göre işi yorumlayacak. Az evvel olduğu gibi bir zavallı kardeşimiz gibi peygamber olduğunu iddia etmeye başlayacak. Veya vahiy geldi diyecek. Bu adam belki de olayın içine çok samimi bir niyette girmiştir. Ama bir tefsir okumuş olsaydık işin mahiyetini anlayacak. Ha burada kastedilen biz değilmişiz, kastedilen peygamberdir, kastedilen o peygambere diğer peygamberlerin şahit tutulmasıdır Allah tarafından. Bunu öğrenecekti ve Allah muhafaza eylesin böyle bir yanlışa düşmeyecek idi. Anlatabildim mi?
Ayet-i kerimede, yani Resulullah'tan sonra Peygamber geleceğini iddia etmek kadar ne bileyim, saçmalık, ahmaklık, bunu ifade de zor. Estaîzübillah: “Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum velâkin rasûlallâhi vehâteme-nnebiyyîn” (Ahzâb Suresi: 40). “Hâtem en nebî”. Hâtem ne demek? Son. “Hatemen nebi”, son peygamberdir. Kim? Hazret-i Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem. Bakınız burada mealiyle aynen okuyorum. Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil. O Allah'ın elçisi ve peygamberin sonuncusudur. Tamam mı? Peygamberlerin sonuncusudur. Allah buyuruyor. Şimdi kalkıp da “Allah'ın bu beyanının yanında bana vahiy geldi, ben peygamberim” demek bir hastalık olsa gerek, değil mi? Daha fazla ileri gitmeyelim ki kardeşimiz kimse ona da dua edelim. Allah hidayet ihsan eylesin. Cenab-ı Hak bu gafletten ayıktırsın. Evet. Vahiy peygamberlere gelir, başkasına gelmez. Evet buyurun.

Kur'an'ın Mantığını ve Sebeb-i Nüzulünü Bilmeden Meal Okumak İnsanları Saptırır

Hepsi bunların, o mealler var ya, bunları okudun mu Allah'la da konuşursun, sohbet de edersin, kavga da edersin, barışırsın, böyle safsatalar çıkar ortaya. Yani Kur'an'ın mantığını bilmeden, mantalitesini bilmeden, sebeb-i nüzulü bilmeden bu şekilde okumak insanları böyle saptırır. Allah ile Miraç'ta ancak Hz. Fahr-i Alem Efendimiz konuşmuş ve de görüşmüş. Bunun dışında hep Hazreti Cebrail ile muhatap olmuştur. Vahiy peygamberimize böyle geldi. Yahu sen kim oluyorsun ki peygamberin önüne geçeceksin, değil mi? Binaenaleyh, bunlar birer rüya diyelim. Bu rüyalardan ayıkmalarını tavsiye edelim. Böyle yanlışlık olmaz, öyle safsata olmaz. Allah hidayet versin. Kısaca, bir insan Cenab-ı Hakk'ın tecellilerine mazhar olur, o ayrı konu. Esma-i İlahisi Allah'ın kuluna tecelli eder, bu ayrı konu. Sıfat-ı varisi tecelli eder, bu ayrı konu. Ama bu Allah'la konuşmak değildir. Görüşmek değildir. Bunun dinde bir adı vardır, buna ilham denir, bu ayrı şey. İzah edebildim mi? Bu ayrı, bu şu anda sizin mevzubahis ettiğiniz konu çok farklı bir vaadi de. Ayrı bir konu. Dediğiniz gibi bu o da olabilir yani maksatlarını aşan beyanlarda bulunur da ne manaya geldiğini anlamaz. Binaenaleyh, buna biz dua edelim de dil sürçmesi olsun diyelim. İnşallah öyle olur da kardeşlerimiz de akıbetlerini kurtarırlar. Akıbetleri hayır olur diyelim.

İnsanın Yanlışları Olduğunu Görebilmesi Çok Büyük Bir Fazilettir

Valla gidişte bir kötülük yok. Herkes kendi kaderini yaşıyor. Yani kimse kaderinin dışına çıkması mümkün değil. Arayan belasını da bulur, Mevla’sını da bulur. Günümüz şartlarında, Allah'a şükürler olsun, fevkalade sırat-ı müstakim üzere amel edip ilim tahsil eden, hayatlarını yaşayan fevkalade cemaatler, cemiyetler, topluluklar var. Kardeşlerimize benim tavsiyem hayır istikametinde gidip sırat-ı müstakim üzere hayatlarını tamamlamaya çalışan böyle güzel güzel kamilleri bulsunlar, onlarla beraber olsunlar. Kalan ömürlerimizin son kısmını da Allah'ın rızası istikametinde değerlendirsinler, değerlendirelim, diyorum. İnsanlarımız feraset ehlidir. Bu sizin tabir ettiğiniz tarzda olanların sayısı milyonda bir bile değildir. Ancak bunları televizyonlarda gündem ettikleri için geçici bir dedikodu oluyor. Kesinlikle karamsar olmayın. Ben milletimizin itikadına, imanına, inancımın tam olduğunu beyan ediyorum. Kiminle konuşuyorsam hakikaten fevkalade iman ve itikatları var. Amelî noksanlıklar doğrudur, onları teşvik edeceğiz, onlara vaaz u nasihatler edeceğiz, irşad edeceğiz, ikaz edeceğiz. Bu ameli noksanlıklarını da giderecekler. Zaten hiçbiri de ameli noksanlıkları yapıyorlar da bundan memnun değiller. Hepsi hayatından müşteki, bu da güzel bir hâl. İşte hocam şunu yapamıyoruz, bunu yapalım. Kendi kendini şikâyet etmesi bir insanın, noksan olduğunu görebilmesi çok büyük bir fazilettir. Bu fazilet onlara Allah'a kulluk zevkini tattıracak ve ubudiyette ısrarlı olduklarını yaşatacaktır. Benim inancım budur. Aziz milletimize bu güzel gecede hayırlar, feyizler Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyor, muhabbette selamlıyorum efendim.

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir