info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Haftanın Sohbeti - Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Milli Kimliği / 13 Aralık 2004

    Neler Okuyacaksınız

Avrupa Birliği Tartışmaları ve Türkiye Üzerindeki Gizli Hesaplar

Efendim sayın siyasetin şu ana kadar iki yıldan beri uyguladığı politika Sayın Tayyip Bey'in başbakan olmadan evvel başlattığı Avrupa turlarıyla birlikte -işte gezmediği ülke bırakmadı- hepsiyle ikili görüşmesinde devlet başkanları, başbakan seviyesindeki insanlarla yaptığı bu toplantılarda, görüşmelerde “Bizi Avrupa Birliği'ne almanız lazımdır. Avrupa Birliği için öneme haiz bir devletiz, milletiz” vesaire… Bu manada görüşmelerle henüz daha efendim hükümet şahsı olmadan başbakan olmadan öyle bir donanımla Avrupa'yı dolaştı. Bir defa burada çok enteresan bir incelik var. Sayın Başbakanımıza bu kuvveti veren kendi düşünceleri, kendi etrafı vesaire değil. Ülke üzerinde hesabı olanlar, Türkiye'nin parçalanmasını proje olarak önüne alanlar düşündüler, taşındılar; toplum mühendisleriyle verdikleri kararda, “Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni nasıl parçalarız?” Avrupa Birliği adı altında bir gerekçeyle onlardan birtakım tavizli tutumlar isteriz. Buna da şu anda en yakın görünen filan partidir; “Onun Sayın Başkanı'dır, Genel Başkanı'dır” demek suretiyle bu tezgâh hazırlandı. Ve kabul etsek de, etmesek de hepimiz gece gündüz konuştuğumuz efendim ifade etmeye çalıştığımız husus “Bizi Avrupa Birliği'ne alacaklar mı? Almayacaklar mı?” Yani “Avrupa Birliği'ne bizi almayacaklar” diyenlerin de konusu “Avrupa Birliği” oldu. “Avrupa Birliği'ne bizi alacaklar” diyenlerin de konusu “Avrupa Birliği” oldu. Efendim bir hikâye vardı. Turnalar suyun üzerinden geçmiş, iki veya daha fazla arkadaş işte bu suya “Değdi mi?” “Değmedi mi?” Bazıları “değdi” demiş, bazıları “değmedi” demiş. Bu değdi değmedi hikâyesiyle vuruştular. Kavgadan sonra ortada iki kişi kalmış. En sonunda gelmiş yine kavgayı yapanlardan bir tanesi fail olan aynı bölgeye “yahu” demiş, “biz bu işi başlattık ama değmezdi.” Öteki de “güzel ama değmişti değil mi?” demiş. Yine tekrar o işe başladılar. Şimdi bizim Avrupa Birliği hikâyesi de işte kuşun kanadı suya “Değdi mi?”, “Değmedi mi?” tartışması gibi efendim başladı ama altından, o saman altından öyle sular geçti ki… İnşallah bizi takip eden kardeşlerimizi ve milletimizi ayıktırarak ne büyük oyunların döndüğünü görme dönemine, devrine gireriz inşallah. Sonra “biz Avrupa Birliği'ne girsek ne olacak, girmesek ne olacak” diyen bir Allah kulu da çıkmadı. Yani “bütün mesele sende başlar, sende biter” diyen efendim “Avrupa'dan da hiçbir şey olmaz” diyen farkındaysanız bu fakirin dışında ikinci bir insanda olmamıştır. İnşallah milletimiz bu konuda da duyarlı olarak anlatılmak istenilenleri tam kavrayacak ve ona göre konsantre olarak yönlenecektir. 
Şimdi bu iddianın altında bugüne kadar neler döndü?  Mesela dört bin dokuz yüz on altı sayılı kanun. “Avrupa Birliği'ne Türkiye girecek, girmeyecek” tartışması yapılırken bu kanun bak ne oldu? On dokuz Temmuz iki bin üçte yürürlüğe kondu. AKP hükümeti bu kanunla birlikte kırk beş gün içerisinde üç tane daha yasa çıkardı. Köylerde yabancılara toprak satışı yasası, yabancılara gayrimenkul satışına izin veren yasa; birisi yedi tarihinde, birisi altı tarihinde. 1 Haziran 2003, 3 Temmuz 2003 tarihlerinde efendim; 19 Temmuz 2003 tarihinde yabancılara gayrimenkul satışına izin veren yasa olmak üzere, üç tane ayrı ayrı yasalar çıktı. Şimdi bu yasalarla neler olmadı ki? Türkiye'de malumunuz öteden beri ifade etmeye çalıştığımız altın, bor, toryum, uranyum, efendim bakır vesair gibi kıymetli maden rezervlerinin kıymet olarak toplamı elli trilyon doların üzerinde bir meblağa malik oluyor. Şu anda bütün bunların tamamı. Efendim yabancı şirketlere ki bu şirketler mesela bir tanesi “Rio Tinto” diye bir şirket var.  Ermenilerin Osmanlı döneminde kurduğu taşnak teşkilatı vardı, hınçak teşkilatı vardı. Bu teşkilatlara o günkü şartlarda efendim değişik isimle yardım eden efendim bir kurum, bir kuruluş. Şimdi Rio Tinto adı altında bir organizasyonla bizim hem altın madenlerimize, hem bakır madenlerimize, hem çinko madenlerimize biz bunu bir konuşmamızda müdellel olarak da inşallah ifade etmeye çalışacağız. Bunların hepsini kapattı, hepsini aldı. Bunun dışında Yunan vatandaşları gayrimenkul olarak binlerce dönüm arazi satın aldı. Ve yine bunun dışında Güneydoğu bölgemizde İsrail'den daha evvel Türkiye'de yaşamış olup da İsrail'e göç eden Türk vatandaşları, geçmişte Türk vatandaşları dört yüz elli bin dönüm efendim arazi satın aldılar. Ve çok enteresandır bu Güneydoğu bölgemizin en verimli, en mümbit arazileri yani böyle sıradan dağını taşını da almadı. En mümbit arazisini satın aldılar. Efendim ve bunun dışında bütün bunlar yapılırken altmış sekiz dünya ülkesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gayrimenkullerinden, arazilerinden yani bina ve arsalarından arazisinden iki milyon metre karenin üzerinde bir yer satın alıyorlar. Bunları hülasa toplayacak olursak Türkiye'nin yedide biri kadar efendim yeri arazimiz uzun vadeli kiralanmak suretiyle yabancı bireylerin ve şirketlerin tasarrufuna; iki, doğrudan satış yoluyla yedide biri de yine yabancıların eline geçmek suretiyle tam Türkiye'nin yedide iki gayrimenkul arazisi elimizden çıkmış  durumdadır. Ne zaman? Şu anda. Bu maalesef elimizde değildir. Bütün bunlar olurken de mesela şu anda biz bunu daha evvel de anlattık ama inanır mısınız mesela yaptığımız seyahatlerde vatandaşımız geliyor. “Allah Allah bunlar oldu mu?” diyor. “Böyle şeyler oluyor mu?” Kısaca hayretlerini insanımız gizleyemiyor ve nitekim bu akşamda bu programla birlikte belki de binlerce insanımız öğrendiği zaman efendim hayretler içerisinde kalacak duruma gelecek. Kısaca öyle ülkenin parçalanması için hukuki müeyyideler kurallar ihdas edildi ki bütün bu kurallar sanki, sanki değil Türkiye'nin parçalanmasına matuf icraatlar sadedindendir. 


Türk Tarımının Avrupa Birliği Müktesebatıyla Çöküşü

Bu bir yana, Türkiye tarım ülkesidir . Yani halkımızın daha evvel yüzde altmışı tarımla iştigal ederdi. Geçimini buğdayla, şeker pancarıyla, pamukla, mısır üretimiyle, yulafla, yoncayla, arpayla bütün bunlarla yapardı. Şimdi o yüzde altmış vatandaş azala azala eriye eriye öyle bir noktaya geldi ki yüzde kırkı tarımla uğraşır vaziyete gelmiş olmasına rağmen bunların da neredeyse tamamı aradan çıkmış vaziyette görülmektedir. Çünkü şeker pancarını istediği gibi ekip biçemiyor, buğdayını istediği gibi ekip biçemiyor, mısırını istediği gibi ekip biçemiyor, pamuğunu istediği gibi ekip, tütününü vesaire; çayını, fındığı… Ya bunlar içinde yine bu Avrupa Birliği müktesebatı kurallarını yerine getirebilmek için IMF’de bir taraftan dayatıyor, tahdit kanunları çıktı. Siz şimdi araziniz var, istediğiniz kadar oraya buğdayınızı ekemiyorsunuz, istediğiniz kadar tütününüzü yapamıyorsunuz. İşte bu da bu aşamada maalesef gündeme geldi. Bunun yanında çok ilginçtir. “Avrupa Birliği'ne katılacağız” gerekçesiyle ki vatandaşımızın hiçbirini bundan haberi yok. 

Avrupa Birliği Sürecinde Eğitim ve Milli Kimliğin Yok Edilmesi

Efendim bakınız maarifimiz Türk Milli Eğitimi, ben de çok uzun zaman Milli Eğitim’de, Türk Milli Eğitimi’nde hizmet verdim. En son Trabzon Lisesi'nden ayrıldım. Hala da eğitim dünyasında vazife görüyorum. Bakü Devlet Üniversitesi'nde eğitim görevlisi, öğretim görevlisiyim. Eğitimin ve öğretimin ne demek olduğunu bilen insanlardanım. Şimdi bir millet kendi karakterini, kendi şahsiyetini eğitim kurumlarında yetiştirdiği bireylere empoze eder. Onları yetiştirir, ondan sonra bilgi ile beraber donatır, bunları yükler. Ama milli karakterler, milli kimlikler eğitim kurumlarında yani okullarda, üniversitelerde bir gaye, bir hedeftir. Eğer o gaye, o hedef efendim milletin eğitim kurumlarında yoksa yetişen nesil beyhude yetişir. Ne adına, kim adına nasıl ve nice olduğunu bilmez. Hudayinabit gibi bir yerden bir yere savrulan efendim bir yapraktan farkı kalmaz. Şimdi Türk Milli Eğitimi’ni bugüne kadar zaten hedefsiz ve gayesiz olarak, bilinçli bir şekilde getirenler bu dönemde onda var olan efendim evet az da olsa bir kimlik vardı, bir karakter vardı, bir örnek vardı. Bu örneği de devreden çıkartarak, bu kimliği de devreden çıkartarak kalitesiz ve şahsiyetsiz insanlar nev’ine adeta indirgediler. Sayın Milli Eğitim Bakanı’nın koyduğu programlar efendim oluşturduğu eğitim şartları, öyle bir noktaya getirdi bizim öğrenci safında ve sınıfında olan arkadaşlarımızı ve kardeşlerimizi ki yani bir milletin kimliğini oluşturmada, onun aldığı din eğitiminin ve öğretiminin fonksiyonunu izah etmek hiç mümkün değildir. Ki bu iktidar aynı zamanda Türkiye'de dini boşluğu gidermek gayesiyle biraz da siyaset yapıyoruz gerekçesiyle var olan bir iktidardır. Yaptıkları iş daha evvel mevcut olan hakları kaldırıp mesela din derslerindeki ben uzun yıllar yedi öğretim yılı bunu okullarda efendim gençliğimize evlatlarımıza öğreten bir öğretmenim, o dönemlerde. Efendim surelerin ezberletilmesi, yapacağı ibadetlerin tatbiki olarak gösterilmesi, çocuklara dinin, İslam'ın bizzat sevdirilmesi geçmiş siyasi bakanlarımızın bizatî talimatları doğrultusunda yapılan işlerdi. Şimdi gel gör bu dindar kabul ettiğimiz iktidar döneminde ne sure çocuklara ezberletebilirsiniz, ne namaz kılmasını talimini yaptırabilirsiniz. Ve çok enteresandır, adeta Kur'ân-ı Kerim'i de sansüre tabi tutarak azaptı, kâfirdi, merduttu vesair gibi kelimeleri de çıkartarak yeni yeni efendim surelerin manalarını okul kitaplarına yerleştirmeye tarihin hiçbir döneminde buna cesaret eden ikinci bir ben siyaset kadrosu şahsen tanımadım, okumadım ve bilmiyorum. Varsa lütfen ortaya çıksın, böyle bir şey yok. Ve bunlar bunu yaptılar. Bütün bunları niçin söylüyorum? “Avrupa Birliği'ne gireceğiz” süreci altında oynanan tiyatrolar bunlar, yapılan işler.
Ha özetleyecek olursak efendim “Avrupa Birliği'ne gireceğiz” sürecinde yapılmak istenilen efendim insanımızı manevi ve milli kimliğinden kopartarak başıboş efendim serseri sürüsü haline getirmek ondan sonra da sağdan sola, soldan sağa şuursuz ve de iddiasız bir mantar nev’i varlığa dönüştürmek. Bu böyle bir gaye böyle bir şey… Ondan sonra da güya dinleri eşit bir şekilde biz öğretiyoruz tarzında. Gerek Budizm, gerek Hristiyanlık, gerek Musevilik çocuğa, bunun yanında da birkaç satır İslam anlatmak suretiyle dinleri biz anlattık. “Çocukta deli değil, bunlardan bir tanesini tercih eder, bir tanesini seçer”, demek suretiyle işte bu “Avrupa Birliği'ne gireceğiz” görüntüsü adı altında yapılan cinayetler, işlenen faili meçhuller bunlar. “Faili meçhul” diyorum. Gerçi ortada kim yaptı bunu? Yani öyle karambole getiriliyor ki vatandaşın haberi olmadığı için kimse bunu bilemiyor; efendim bu mana, bu manada konuşuyoruz. Yarın ortaya çıktığı zaman “Bunu kim yaptı?” sorusunun cevabını vatandaş bilemeyecek, bizler dahi bilemeyeceğiz. Şimdi biz meselenin mevzuatı nereden gelip nereye gittiğini gördüğümüz için bizim için malum faildir. Ama üç beş sene sonra olmuş olsaydı “bu işi kim yaptı?” Deselerdi ki; “Sayın Eğitim Bakanı Hüseyin Bey bunu yaptı.” “Yok canım, sen deli misin? Bu kimlikli bir arkadaştır, böyle cinayet işlemez” diye belki kavgaya da tutuşacaktık. Ama şimdi elhamdülillah meseleyi öğrendik ki fail bunlarmış. Kısaca bu iktidar milletin ferdi kimliğini yıkıp atmaktan başlayarak vatanın bölünmez bütünlüğüne gözünü diken ihanet şebekelerine ciddi bir imkân ve fırsat vermiştir. Onlar da istediği gibi rota tayin ettiler. Birtakım kanunlardı, şunlardı, bunlardı mevzuatı düzenlemek suretiyle efendim mesela düşünebiliyor musunuz? Siz nüfus kâğıdındaki kimliğinize “Müslümandır bu çocuk” diye yazdıramıyorsunuz. Velisi olduğunuz halde. Nüfus kâğıdınızdan bile bu kelimeyi, bu cümleyi esirgeyen bir anlayışa ram olan bu iktidarın yaptığı tek iş azınlık hukukunu hayata geçirmek suretiyle efendim beş bin yıllık tarihi olan bu milleti parçalayıp bölünmenin eşiğine getirmiştir. Özet olarak bu cevabı verebilirim. 


Kiliselerin Yayılması ve Manevi Değerlerimize Olan Etkisi

Şühedanın torunlarının geldiği hale bakın. Asıl mesela efendim imar kanununa, imar yasasına ibadet haneler ibaresi ilave ederek daha evvel bizim ibadet yaptığımız yerlerin adına cami, mescit denirdi. Hukuki tabiri buydu. Şimdi ibadethaneler ifadesiyle beraber hileli bir yolla efendim kilise evleri açmak için kanun çıkardılar. Bu kanundan sonra Türkiye'de otuz altı bin kilise evi maalesef açılmıştır. On üç tanesi de benim efendim bir okulun etrafında Trabzon Lisesi'nin etrafında kilise evi açıldı. Kim gidiyor buraya? Orada bir tane ben Hristiyan çocuk rastlamadım. Ben neticede Trabzonluyum, buranın evladıyım. Bizim bu bölgede öyle efendim bunların biz tamamına “gayrimüslim” deriz. Bir tane insan ben görmüş değilim efendim Santa Maria Kilisesi'nin etrafında orada kalanlar hariç Trabzon’da böyle bir varlık yoktu. Şimdi bakıyorsun mantar gibi bunları bu iktidar hassaten türetiyor. Yani bunların bu konuda yaptığının karşılığı da nedir? Şahsen ben anlamış değilim. Şimdi neye kızarak kimden intikam alarak efendim bu işe bu eyleme soyundular. Bu millet bunlara bu işi yaptıracak bir kötülük yapmadı. İktidarı altın tepsi içerisinde hediye etti. Milletin maneviyatına, milliyetine, tarihine, dinine hizmet etmesi gereken bu arkadaşlarımız maalesef efendim işte attığı darbeler, millet… İşte kiliseleri onarmaktı, efendim onun yollarını şusunu busunu yapmaktı, onları açmaktı, çocuklarımızın o tarafa meylini temin etmek gibi korkunç vahim bir siyasi tercih yaptılar. Burada diyeceğimiz şey Allah bunları ayıltırsın da bu milleti bu musibetten korusun ve kurtarsın diyorum efendim. 


Dinler Arası Diyalog, İslam Kimliğine Zarar Verir

Şimdi ben baştan beri ifade etmeye çalıştığım dinlerin diyaloğu olmaz. Dinlerde bir tanesi haktır, biri batıldır. İnanırsan inanırsın, inanmazsan inanmazsın. Esasen bu girişimler yeni değildir. Cenâb-ı Peygamber efendimizin devr-i saadetlerinde Dırar isminde bir mescit inşa ediliyor. Fahri kâinat efendimiz ise buraya davet ediliyor. Peygamber Aleyhisselam efendimiz daveti icap ederek gitmek üzereyken Hazreti Cebrail geliyor ve gitmesini men ediyor. “Orası fitne yuvası” diyor ve Hazreti Peygamber orasını yıkıyor. Şimdi burada şunu anlatmaya çalışıyorum. Yani İslam kimliği bellidir. Onu işte şu kimlik bu kimliğin mütemmimidir veya onun içindedir gibi tamamen İslam dışı bir tarzı ortaya koymak efendim dindar insanların yapacağı iş değildir. Ha sen zaten kiliselerin önünü açmışsın, havraların önünü açmışsın, bir de camileri dejenere etmene manasından, misyonundan çıkarmana hiçbir zaman gerek yoktur. Yapılan iş tamamen yanlıştır diyorum ben.


Türkiye’nin Bölünmesini Engellemek İçin Milli Birliği ve Direnci Korumalıyız

Yani Sevr’de devletin kabul etmediği, milletin kabul etmediği efendim bir gerçek vardı ya Osmanlının bölünmesi. Bu kâğıt üzerinde efendim ifade ediliyor ama realitede efendim millet tamamen buna karşı geliyor. Şu anda ise siyaset Türkiye'nin bölünmesine bilerek bilmeyerek hizmet ediyor. Yani bu siyasetin yaptığı iş farkında olmadan diyelim inşallah olması yani farkında olduğu zaman yaptığı tarzdan, tavırdan rücu edecek, dönecek. Yapılan işler Türkiye’nin Sevr'de olduğu gibi bölünmesi parçalanması işleridir. Peki, ne yapılması gerekir?    Türk milletin milli direncini temin edecek olan esaslara dönmeli. Birliğini, beraberliğini Mîsâk-ı Millî hudutlar içerisindeki coğrafi bütünlüğünü zerre kadar taviz vermeden efendim ayakta tutabilmeli, bunun devamı için sürekli politikalar üreten bir siyaset hayata geçirmesi lazım. Şimdi sorunun şöyle bir yönü var. Bu iktidar bunu yapabilir mi? İki yıllık icraatlarına bakarsanız bu iktidar bu istikamette herhangi bir yön belirlemedi. O halde bunu yapamaz. Mademki Türkiye bölünme sürecine girdi bu iktidardan bunu beklemek yanlış olur kanaatinde olarak ben sayım iktidara efendim derhal uzaklaşmasını bu tevhid-i birliği temin edecek siyasi bir kadronun işbaşına getirilmesini veya erken seçime gidilmesini tavsiye ediyorum. Aksi takdirde “atını alan Üsküdar'ı geçecek” efendim bir söz vardır bizde. “Bilmem kim öldükten sonra kınayı bilmem nerene sür” manasına gelen bir tabir vardır. Yani iş işten geçmedikten sonra, geçmeden şu anda Türkiye'nin bütünlüğünü ve millet olarak beraberliğini birliğini ayakta tutmamız lazım. Bir bakıyorsunuz Güneydoğu'da tehlike çanları çalmaya başladı. Ciddi anlamda hem de ifade buyurduğunuz gibi efendim birtakım toplantılar, mitingler, mesajlar “biz bağımsızlık istiyoruz.” E sen bu milletin evladısın, bu millet bağımlı değil ki. Ha siyasi manada doğru bağımlı hale geldik. Ama hepimiz bu bağımlılık şu andaki siyasetin kurbanıyız. Onun dışında hepimiz bağımsızız. Dolayısıyla tehlike çanları çalmaya başladı.  Ben iktidarın yerinde olsam vatanperver olduklarından kuşkum yok. Düzeltemeyeceği muhakkak olduğu için bu yola devam etmesi kendi gelecekleri içinde mahsurlar doğurabilir diyorum ve milli bütünlüğümüze, beraberliğimize hizmet edecek siyasi alternatiflerin Türk siyasetinde efendim vazife görmeleri ve ülkeyi hayırlı bir noktaya taşımaları çok isabetli olur kanaatindeyim efendim.

İktidarından Muhalefetine Tüm Partilerin Kopya Kaynağı Bağımsız Türkiye Partisi Program ve Tüzüğüdür
 

Elhamdülillah bugün gelinen noktada Sayın Cumhurbaşkanımızın bu sözleri açık olarak ifade etmesi bana göre çok mana taşıyor. Kendisine bu manada müteşekkiriz, zira bizim tezimizi güçlendirdi efendim, söylediğimizdir bu. Bunun dışında vatandaşımız da sakın bir şey beklemesin. Bize “oturacağız, filancalar para verecek, bizi kalkındıracak.” Bunlar öyle hayal ki bunun rüyası bile mümkün değil.
Kısaca bunlar tiyatro oyunudur. Ama milletimizin efendim bu tip ifadeleri ve davranışlara itibar edeceğini zannetmiyorum. Milletimiz artık bu kardeşlerimizi denemiştir. Bunların denenmesi gerektiği kanaatinde değilim. Daha ciddi planı, programı… Çok enteresandır. Bakıyorum şimdi partiler böyle organizelerde bulunuyor. Benim programı sanki hepsi almış okumuş. Hayatına geçirmeye başlamış. Yahu sen dün iktidar ortağıydın, neredeydin? Bu programları niye tespit etmedin? Bu sözler sana dün niye bunları söylemedin de bugün söylüyorsun. Elhamdülillah görüyoruz ki geçmişte iktidar olmuş, muhalefet olmuşun da kopya kaynağı bizim Bağımsız Türkiye Partisi ve onun hayata geçirmek istediği programı efendim ve tüzüğüdür. “Milletimiz bu konuda efendim bize güvensin, biz bu işi çok iyi yaparız, endişe etmesin” diyor bizi takip eden kardeşlerime hürmet, saygı ve muhabbetlerimi arz ediyorum. Hepsini Allah'a emanet ediyorum efendim. 
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir