info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Haftanın Sohbeti - 18 Nisan 1999 Yerel Seçimleri Öncesi Değerlendirme / 28 Şubat 1999
18/01/2025 SİYASET 10

    Neler Okuyacaksınız

Demokrasi Millet İradesinin Meclise Tam Olarak Yansıtılmasıdır 

Şimdi evvela şunu çok iyi belirlemek lazım. Demokrasilerde halkın iradesinin meclise yansıması lazım. ‘’Kayıtsız şartsız hakimiyet milletindir.’’ Demokrasi demek budur. Yani kendi iradesini meclise yansıttığı nispette halk o memlekette, o toplulukta demokrasi var, yani yansıttığı oranda vardır. Bu açıdan baktığımız zaman bir defa merkez yoklaması adı altında ortaya çıkan liste sıralamaları milletin iradesini yansıtıyor manası vermek zor olacağı kanaatindeyim. 
Şimdi bir karar vereceğiz. Partilerimiz hakikaten güzel çalışıyorlar. Ama bu demek değil ki partilerimizin noksanları yok. Partilerimiz gerçekten karar verecekler. Biz demokratik bir kurum muyuz? Evet. O halde demokratik kurumun icabını yerine getirmek mükellefiyetindeyiz. O da ne ile olur? Olması gerektiği şekliyle olur. Yani her kurumun, her kuruluşun, her bireyin katıldığı seçim demokratik seçim olur. Bunu tüzük olarak, yönetmelik olarak hayatına geçiren parti de demokratik bir parti olur. Yani partinin demokrat parti olması, demokratik parti olması onu demokrat yapmıyor. Halkın iradesini yansıtması oranında demokrat oluyor veya olmuyor. 
Şimdi eğer halk bugün mecliste bulunan siyasetle iştigal eden kardeşlerimizi seçmiş ise aşağı yukarı bunların üçte biri şu anda listeye giremedi. Halk bu kadar insanı cezalandırmaz. Yani hem onu... Daha doğrusu halk bu derece yanılmaz. Bilmem anlatabiliyor muyum? 
%30’u devre dışı kalacak ve %30’u devre dışı kalacak insanları dört yıl evvel tanımayacak. Bizim milletimizin feraseti ne bu bir bühtan olur. Bilmem ifade edebiliyor muyum? Kaldı ki şimdi öyle insanlar var ki, öyle vekiller var ki halkın tanıyıp takdir ettiği, hatta birçok konuda söz sahibi kabul ettiği, onsuz bu işlerin olamayacağına inandığı. Bazıların ise bulunduğu parti içerisinde çok ciddi boşlukları doldurduğu, bazılarının fevkalade lider olabileceği -bunu sınıflandırabiliriz- vasıflara sahip olan insanlar da harcandı. Bilmem anlatabiliyor muyum ? Hani belki sesi soluğu çıkmayan bazı kardeşlerimiz devre dışı kaldı ama bunun yanında bu dediğimiz insanlar da... Bunların da sayısı az değil. 
Şimdi bu bize şunu gösteriyor. Demek ki biz, demokrasi, demokrasi.. Ne kadar söylüyor isek de buna inanmış değiliz. Çünkü kurumlarımızda bunu göstermiyoruz. Kurumlarımızda bunu yansıtmıyoruz. İşi sadece sözden ibaret bırakıyoruz. O halde ülkede demokrasi isteyenler, onun alt birimi olan, demokrasinin gereği olan siyasi teşekküllerde, partilerde de parti içi demokrasiyi hakim kılması lazım. 
Faraza bir vekil seçilmeden evvel, kapı kapı dolaşması lazım. Kendini tanıtması lazım. “Ben buyum, şu projelerim var, bunu sizin adınıza meclise taşıyacağım.” demesi lazım. Bir ön seçimle önce bunlar elenmesi lazım. Ondan sonra da tayin edilecek listelerin halkın önüne ibraz edilmesi ve halk da kararını o takdirde vermesi... Yani bir partiye rey veren insan, o listede yer alan insana da vermiş olması lazım. Şimdi duyuyoruz “Evet biz verdik ama o filancıya ben reyimi vermedim.” diyen çok arkadaşımız şimdi nasıl bir irade ki bu meclise taşınsın? Ara sıra sohbet ederken arkadaşlar diyor, “Sivilin yaptığı darbe meşru, demokratik oluyor, başkalarının yaptığı gayri demokratik oluyor.” Enteresan..  Bilmiyorum belki fazla ifrada girilir gibi olsa da biraz hakikat payı var gibi geliyor. Evet efendim.

Şimdi tanıdığımız belediye başkanı arkadaşlarımız var. Hakikaten çalışkan. Başkanlık yaptıkları vilayetin durumunu biz gayet iyi biliyoruz. İsim vermeye gerek yok 10 yıl evvelki vilayet nerede, 10 yıl sonraki... Diyeceksiniz, ‘’Bu kadar zaman geçti.’’ Çok samimi konuşuyorum Avrupai tarzda hatta ondan da öteye oraya taş çıkartacak bir belediyecilik örneği vermiş adam. Ama bu sebeple dünya onu tanımış uzak doğuda ödüller almış insan bir ayak oyunu ile listeye seçime giremiyor. Ondan sonra sen de ki “Bunda demokrasi var.” Benim kanaatim partiler içerisinde ya liderlikleri sağlama alabilmek için etrafı, istedikleri insanları, istedikleri insanlarla birlikte değerlendirme. Böylece istikballerini garanti altına alma veya ideolojik ayrılıklar nedeniyle partilerin içerisinde herkes aynı kalıpta değildir. Neticede bunlar ademoğlu herkesin kendi şahsına ait düşünceleri var. ‘’O benim düşüncemden değil. Benim mantalitemi kabul etmiyor. o şöyledir.’’ Partiler içerisinde, ‘’onun için, o değil filancı olması lazım, bu benimkine yakın veya benim dediğimde ısrarlıdır.’’ 
Bir de böyle bir ayrımcılık var herhalde bu sebeplerden olacak ki bu kabiliyetler harcanıyor. Onun için merkezi yoklama yerine, halkın iradesinin tam yansıyacağı ön seçim esasını kabul eden bir sıralama olmuş olsaydı. Kanaat-ı şahsiyem benim o ki; ‘’demokrasi, demokrasi’’ diye, her gün söz söyleyenler haklı çıkmış olacaklardı. Tabii milletin vekili de, iradenin %10'unun yansıması var bir de %100'ünün yansıması var. Yani bizde çok aşırı gidip ifrata gidip de öldürmek mantığını terk edelim. Yani iradenin tam olarak yansıması.
Ha bir de bunun efendim, o fikir ayrılıkları nedeniyle adamı harcarlar bazı teşkilatlarda. Harcarlar, hiç yer vermezler. Tabii bir teşkilat var Türkiye çapında. Harcadıkları insan bir tanedir. Harcayan bir Türkiye genelidir teşkilat olarak. Hain de ilan eder onu. Allah Allah.. Hem harcamışlar bir ihanette bulunmuşlar ona. Ondan sonra hain diye ilan edip bir başka ihanette bulunmuşlar, bulunurlar ki bu da oluyor. Yani bu kader de çok zordur. Allah bunu da kimseye nasip etmesin. Çok aklı başında, erdemli insan olacak birisi, bir insan ki bunları devamlı yutabilsin. Bu da var, işin bu boyutu da var. Ama bunun çok sayıda olacağı kanaatinde değilim. Ama az da olsa maalesef bu tip olaylarda cereyan ediyor. Bütün bunların halli için parti içi demokrasinin hakim olması, gönül birliği içerisinde millete hizmet etmesi, partilerimizin ve genç demokrasimizin geleceği bakımından kesinlikle hayırlı olacağı kanaatindeyim. 

Kanunları Hayata Geçirecek İnsanı Yetiştirmiyorsanız, Mükemmel Kanunlarınız Satırlarda Kalır 

Vallahi ben sadece bu olayda değil, bütün meselelerde her şeyin insana bağlı olduğuna inanan bir kardeşinizim. Eğer sağlam, yetişmiş, fevkalade insan bir işin başında içinde veya bir noktasındaysa o iş mükemmeldir. Değilse onun adı ne olursa olsun ne kadar mükemmel şekilde görülürse görülsün, o insanın kalitesine göre değer kazanacaktır. Zaten nizamları, kanunları hayata geçiren insandır. Siz çok fevkalade kurallar, kanunlar, sistemler ortaya koyuyorsunuz ama onları hayata geçirecek insanı yetiştirmiyorsunuz. Mükemmel kanunlarınız satırlarda kalır. Nizamınız satırlarda kalır. Projeleriniz hayallerde kalır. O halde projeler ne kadar mühimse ondan daha mühim, kanunlardan daha da mühim olan nedir? Onları hayata geçirecek olan insanın yetişmesidir, insandır. Adam öldürmeyi hüner haline getirmiş bir toplumda siz istediğiniz kadar yasaklar koyun. İdam cezası verin. Evet bir noktada caydırıcı olacak elbette. Yani bunun hiç payı yok mu? Olmasa zaten kanun nizam olmaz. Şunun için ben söylüyorum, mühim olan o düşüncenin zail olması, o niyetin yok olmasıdır. Onun için de insana ihtiyaç var. Yani kalbi temiz, yetişkin, erdemli, kültürlü, dört başı mamur insana. Bence bugün Türkiye'nin asıl problemi efendim sistem çürüklüğünden ziyade biz insan mantalitesini çürüttük. Hataları, vebali, kusuru burada aramamız lazım. Efendim, nasılsanız öyle idare edilirsiniz. Şimdi genelde demek ki hepimizde bir yanlışlık var. Hepimizde bir noksanlık var. O halde kuralları, kanunları, sistemleri suçlu görmek, idam sehpasına çekmek yerine ulvi bir nefis muhasebesiyle kendi kendimizi hesaba çekmemiz, kendi kendimizi düzeltmemiz ve kendi nefsi yararına evvela kazanılmış insanların adetlerini çoğaltmamız gerekiyor ki o takdirde kanunlar, sistemler, nizamlar milletin hayrına hayırlı neticeler verebilsin diyorum ben.

Yapmamız Gereken İş, Kaliteli İnsanları Yetiştirmeye Dönük Eğitim Seferberliği İlan Etmektir 

Şimdi öyle hükümdar öyle padişah geliyor ki bizzat idareyi vicdani bir mesele olarak kabul ediyor. Bu vadide Allah'a vereceği hesabı düşünerek halkın efendim yetişmesinin ona karşı mükellefiyetini eda ile bir bakıyorsunuz fevkalade bir idare tarzı sergileniyor. Aynı sistemde bir tanesi geliyor her taraf allak bullak oluyor. Yani bugün öyle dünyada olmayan nizam yok, olmayan sistem yok. O sistemi hayata geçirmek sözde değil, uygulamadadır. Alınız onu, hayata geçirmeye gayret ediniz, kurumlarını kurunuz, teşkilatlandırınız ama o teşkilatlandırma, o kurumlaşma sizin olduğunuz toplumda farklı bir netice verir. Bir başka toplumda çok daha farklı bir netice verir. Birinde çok başarılıdır, birinde değildir. Niye? Uygulayan insanlar farklı da ondan. 
Bir tip insan kendini kaybetmiş, kendine faydası yok. Himmete muhtaç olan dede aleme himmet ede. E başkasına nasıl faydalı olacak, Sistemi ayakta tutacak ?
 O halde bizim şu anda yapmamız gereken iş, sistemleri hayata geçirecek olan kaliteli insanları yetiştirmeye dönük eğitim seferberliği ilan etmektir. Özetle bunu söyleyebilirim efendim.

Sistemin Başarısı, Onu Hayata Geçirecek Erdemli İnsanlara Bağlıdır 

Osmanlı'nın başlangıcı ile nihayeti aynı sistemdir. Ama başlangıcında efendim yetişen insanlar toplumun, devletin bütün kurumlarında hâkim oluyor. Bir de bakıyorsunuz hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir ilerleme. Aynı kurumlarda, aynı sistem içerisinde bozulmuş insan tipleri hiçbir şey edemiyor. Yani sistemi siz ne kadar mükemmel yaparsanız yapın. Onu hayata geçirecek olan insandır mühim olan. 
Bugün bile çeşitli iş yerlerinde bakıyorsunuz düzen, nizam, a şirketi, b şirketi birbirine çok benziyor. Ama idare eden, çalışan insanların kabiliyeti, kalitesi, dürüstlüğü, nihayetine, neticesine tesir ediyorum. Kazancına tesir ediyor. 
Bunu görmek lazım. Onun için yetişmiş insanlarımızın siyasetimizde, erdemli insanlarımızın siyasetimizde mutlaka yer almaları lazım. Yani bir bakıyorsunuz geliyor bir siyasi partinin bir adamı fevkalade milletin hayrına işler görüyor. Aynı partiden bir başkası geliyor, onun yaptığını tersini yapıyor, allak bullak ediyor. Ona rey verdiğine vereceğine tövbe ettiriyor. İzah edebildim mi? Yani insan çok mühim. Evet. 

Uygulanan Rejim Saltanat, Ama Adına Demokrasi Dedik

Liderlerin hakimiyetinde olduğunu kabul ettiğimiz uygulamalarda, saltanatın küçük kurumlara kadar inmesi demek oluyor bu saltanat. Aslında uygulanan rejim saltanat, sistem saltanat ama adına biz demokrasi dedik. Efendim partilerde bunu hayata geçirdik. Sonuç bu oluyor tabi. 
İki, o zaman sultan ailesi vardı bir aile. Herkes biliyordu ki filancı bu işi yapacak. Şimdi kardeşim bir sürü aile çıktı. Onun için, parti için demokrasinin gerçek anlamda oturması lazım. Ama bir de şunu beyan etmekte fayda var. İnsanımızın bazı tipleri de o kadar enteresan ki, çok kabiliyetli ama çok da geçimsiz. Demokrasi var diye de adam bir partide bir yere geldiği zaman o kabiliyetini öne çıkartarak geçimsiz olması da yanlış. ‘’İlla ben şurada olacağım.’’ yani kendisine bir yer biçmesi... Bunlar da yanlış olan şeyler.
 Ya ne olacak? Geçimli olacak. Bir organizasyon bu, organizma... Orada hangi noktadaysa bulunduğu yerde bir hakkın vazifesini ikmal etmesi lazım. Eğer o organizasyonda bulunduğu yerdeki vazifesini ikmal etmezse o bölüm, o kısım çöküntüye uğrar. Üzüm üzüme baka baka kararır prensibinden hareketle. Bu sefer o teşkilatı vücuda getiren bireylerin hemen hemen tamamına yakını vurdumduymaz kel ayvaz olur, duyarsız olur. Ülkenin menfaatine, hayrına iş göremezler. Evet efendim Buna dikkat etmek lazım. Hep liderler sultası deyip de bu arkadaşlara da o kadar yüklenmek değil müşterek yani her iki taraf karşılıklı vazifelerini bilmesi ona göre ikmal etmesi…

İlk Meclis Demokrasinin Uygulanması Bakımından Çok Ciddi Bir Örnektir

Atatürk, o dönemde toplumun bütün kurumlarının temsilcilerini meclise taşıdı. Hangi kurum varsa toplum içerisinde onlar meclise taşınmıştır. Şimdi milleti bizzat idare edenler toplumu tasnif ediyor. ‘’Şu kurum giremez, bu giremez.’’ Onun politikasını yapıyor. Tabii elbette bu politika demokrasiyi temsil edemez. ‘’Şu sınıf insan girecek, bu girmeyecek.’’ E baba o senin demokrasin oldu, senin kafan oldu. Ama ilk meclis hakikaten demokrasinin uygulanması bakımından fevkalade çok ciddi bir örnektir. 
Toplumda ne var ? Bütün katmanları işin içerisine, en küçük biriminden en büyük teşkilatlanmasına kadar seçimlere dahil oldular. Meclise insan gönderdiler. Bunun içinde hocası vardı, hacısı vardı, alimi vardı, fadılı vardı. Yani her tip insan, her sınıf insan vardı. Tüccarı vardı, esnafı vardı, her şey vardı… Gidince toplum bir misli meclise taşınmış oldu. Elbette orada çıkacak olan kanunlar, nizamlar milleti temsil eder. Şimdi öyle değil ki. Bunu tasnif etmeye bilmem gerek var mı? Şimdi de gücün varsa gücü olanlar gidiyor, onların düşünceleri.. Yani bu saltanatın çok daha değişik bir versiyonu oluyor. Yani ondan da kötü oluyor. Önüne geçemiyorsun, saltanat oldu mu diyorsun ‘’Bu senin iradendir.’’ O bu sefer diyor ki ‘’Ben onu millete tasdik ettirdim, bu demokrasidir.’’ İtiraz da getiremiyorsun. İşin garip tarafı bu. Bilmem anlatabiliyor muyum ? Evet. 
Yani müdahaleyi sivil insanlar yaptığı zaman, onu az evvel söyledim, meşru. başkası yaparsa gayri meşru. Bu nasıl iş? Türkiye'de tabi bunu gören akıllı insanlarımız var. Onlar bu cihetten bakıyor, istikbali milletin hayra gitmiyor. Onun için de müdahale ediyor bazı noktalarda. Yani müdahaleci bir kanaatim yok. Onu demek istemiyorum da. Yani bunları da ortaya çıkaranlar yine aynı arkadaşlarımız. Değil mi? Fazla derinlemesine gitmeyelim.

Dünyada Mücadele Eden Zihniyetler ve Medeniyetlerdir 

Balkanlar’da birilerinin güç olmasını isteyenler var. İki, aynı irade Irak'ın bölünmesini istiyor. Tabi, bunlar aynı iradeler. Fazla ararsanız bulaştırırsınız. Hepsi bir merkezin insanıdır. Dünyada mücadele eden zihniyetlerdir, medeniyetlerdir. Biz olaylara bu mantalite ile bu mantıkla bakmadığımız müddetçe hiçbirinin gerekli cevabını veremediğimiz gibi, çözümünü de elde edemeyiz. Devamlı söylemeye çalıştığım da budur. Onun için daha fazla bu konuda konuşmaya gerek yok. Yani bunu biz, bu iş ortaya çıktığı zaman bu müdahaleler olmaz. Bosna'da o kadar kan döküldü. Ne lüzumu vardı bu kadar tehir etmeye? İzah edebildim mi? Kosova aynı kaderi yaşıyor. Allah hakkımızda hayırlısını versin diyelim.
Burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne çok ciddi vazifeler düşüyor. Millet olarak biz baş çekmeye namzet olmalıyız. Bu istikamette siyaset geliştirmeliyiz. O takdirde Balkanlar da Orta Doğu da Türki Cumhuriyeti'ler de her şey, bütün meseleler hal... Yani işin merkezinde Türkiye faal rol alması lazım. 

Aynı kural, aynı kaide. Çatışan inançları olduğu için orada haklı, haksız fark etmiyor. Kendi zihniyetinden olmayana düşman, olana dost nazarıyla bakıyor ve neticeleri de böyle oluyor... Bunlar istismar içindir insan hakları, şu bu... Bunlar fasarya.

Hac, İbadet Merkezli Olmalı ve Asıl Maksat Unutulmamalıdır 

Ayetlerle, hadislerle, sünnetle…Olay ortadadır. Bu işi çok fazla anlatmaya da gerek yok.
Sonra asırlık, sadece binlerce yılın, daha doğrusu 1400 yılın bir uygulaması. Yani bu eski köye yeni kanunu teklif etmek bile çok ciddi bir nasipsizliktir.
Ben kardeşlerimize bu tip dedikodulara kulaklarını tıkamaları ve de Cenab-ı Hakk'ın bu emrini eda edebilmek için bütün samimiyetleriyle birlikte kalp boyutuyla Cenab-ı Hakk'a yönelmeleri, Mekke ve Medine'de oldukları müddetçe, Medine'de Ravza'ya, Mekke-i Mükerreme'de Harem-i Şerif'e gitmeleri, devamlı ibadetle, taatla meşgul olmalarını tavsiye ediyorum. 
Hüccac genelde, gittiğinde ilk defa giden arkadaşlarımız, gözü çok şeye takılıyor, asıl maksadı unutabiliyor. Beşeriz tabi hepimiz de yanılabiliriz. Yani niçin oluyor demek de yanlış. Bazı arkadaşlar ‘’Buraya bunun için mi geldi?’’  Elbette onun için de geldi. Yani çoluk çocuğuna bir şeyler alacak, hediye vesaire... Bunlar da tarihi derecede olmakla birlikte, yani oraya biz ibadet için gidiyoruz. İbadet merkezli bir efendim, uygulama nefsine kabul ettirmesi, o şekilde günlerini değerlendirmesi, böylece mebrur bir hac yapmayanın feyzini aksetmesini, sağ salim ülkelerine dönmelerini ben tavsiye ve de niyaz ediyorum. 
Cenab-ı Hak haclarını mebrur eylesin, günahlarını mağfur eylesin, milletimizin tamamına da rahmet eylesin. Birlik, beraberlik, dirlik, kardeşlik ihsan eylesin, demek suretiyle, bizleri takip edenleri saygı, sevgi, hürmetlerimle selamlıyorum efendim.

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir