info@profdrhaydarbasenstitusu.org

BTP Tanıtım ve Katılım Gecesi - İzmir / 2002

    Neler Okuyacaksınız

Biz Yıkmaya Değil, Yapmaya Geliyoruz

Düşmanı burada İzmir'de denize döken Türk evladının şehit torunları, Aziz İzmirliler hoş geldiniz. Bu gece bir tarih yaşıyorsunuz. Bir tarih yaşıyoruz, bir katılım gecesi. Öyle bir katılım gecesi ki Mevlâna’nın ifade buyurduğu gibi; “Aşığın Maşukuna kavuştuğu Şeb-i Arus, Leyla'nın Mecnun'a kavuştuğu gece gibi bir gece, muhabbet gecesi.” Size saygılar olsun, sevgiler olsun, hürmetler olsun.
Bu manzara bize gösteriyor ki, bu manzara bize gösteriyor ki; “Bağımsız Türkiye Partisini, Bağımsız Türk milleti gönlünde ona en güzel yeri verdi. Onu şakıyan bülbüller gibi misafir eyledi ve de beraber oldu. Şimdi de iktidar yoluna beraber yürüyorlar.” Tebrik ediyorum. 
Kardeşlerim, bizim en büyük özelliğimiz; “hiç kimseyi eleştirmemek.” Muhalefeti, iktidarı, hepsi ama hepsi benim öz be öz kardeşim… Onların yanlışlarını düzeltmek ve de eğrilerini doğrultmak bizim borcumuz, bizim vazifemiz. Onlara kızmak değil, elimizi açıp dua etmek, düzeltmek bizim vazifemizdir.
Biz kırmaya değil, tamir etmeye geliyoruz. Biz yıkmaya değil, yapmaya geliyoruz. 

Dünyada Can, Mal, Namus, Vicdan Emniyeti Kalmamıştır

Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim, vakit bittiği için kusura bakmayın. 2-3 dakika konuşacağım zaten, biz öyle bir milletiz ki, tarihin hiçbir döneminde bu millet kadar emsalsiz bir millet Allah bu cihana göndermemiştir. Bunu çok iyi bilin! Bizim, bizim hâkimiyetimiz döneminde, bütün insanlığın can emniyeti, mal emniyeti, namus emniyeti, din ve vicdan emniyeti doya doya yaşanmıştır. Ama bugün, maalesef bizim tasarrufumuz dünya üzerinde kesildiği için başkaları, yaban kargaları ötmeye başladığı için dünyada ne can ne mal ne namus ne vicdan emniyeti kalmamıştır. Gidin Filistin’e bakın, ihata edilen oradaki insanlar, kuşatılanlar, öldürülenler nasıl bir adalet? Nasıl bir anlayış?
Sevgili kardeşlerim, hiçbir dönemde Türk, bu bedbaht hali yaşamamıştır, yaşatmamıştır. Şimdi sizlere ben soruyor ve diyorum ki; “eski günlere o adaletli şefkatli, merhametli, faziletli günlere dönmeye var mısınız?” 

"Bağımsızlık Benim Karakterimdir" 

O halde, yeniden yepyeni büyük Türkiye'nin kurulması için hazırlanın. Sefere çıkıyoruz, Sefere çıkacağız. IMF'ye güvenmeyeceksiniz. Hiç kimseye ama hiç kimseye boyun eğmeyeceksiniz. Kemal Atatürk ne demişti; "Bağımsızlık benim karakterimdir." Bu milletin karakteri bağımsızlıktır. Şimdi, 3-5 kuruş için onu her yönüyle bağımlı hale getirmek isteyenler yanılıyorlar. Ayıkın diyoruz. Milletin siyasi kaderine gem vurmayın.
İktisadi, içtimai, hukuki, ahlaki meselelerin önünü kesmeyiniz. Kestiğiniz zaman iyi bilesiniz ki; iki günlük iktidarın sonunda iyiye gideceğiz diye çabalıyorsanız bile bunun sonu hüsrandır. Bundan kaçış yoktur. Çünkü bu millet, bu millet bağımsız yaşamaya alışmıştır. Bağımsız olarak Orta Asya boylarında nasıl atının sırtında at koşturarak bütün insanlığa örnek olmuş ise, bugün de dünyanın Orta Asya sırtlarında aynı şekilde at koşturarak adaleti, iffeti, merhameti, şefkati, can emniyetini, mal emniyetini, namus emniyetini, din ve vicdan emniyetini teessüs ettirecektir. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın.
Sevgili kardeşlerim, zannetmeyin ki, zannetmeyin ki; “Türkiye'nin meseleleri aşılmaz.” Evet, herkes çıkıyor diyor ki; “Battık, batıyoruz.” Sakın ha, “bu millet batmaz. Bu milleti batırmak öyle kolay değil. Bu millet battığı zaman, kâinat batar, kâinat…” 

Borçları Ödemek İçin Vergiye Sarılıyoruz

Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim, bakınız şimdi ekonomik bir kuraldan sizlere bahsedeceğim. Bugün dünyada, iktisadi kural olarak bir milletin bir devletin milli gelirinin %30'u tedavülde para olarak mutlaka dolaşması lazım geliyor ki, bir yıl sonra aynı geliri o devlet elde edebilsin. Bütün Dünya Devletleri bu dengeyi tam olarak kurmuştur. Ve her devletin bütçesine baktığımız zaman tedavülde olan para miktarı %30'u kadardır. Maalesef bize geldiğimizde bu rakamın %2'lerde olduğunu görüyoruz. Bu boşluğu doldurabilmek için biz sendikasyon kredileriyle, Dünya Bankalarından aldığımız kredilerle, IMF’ den aldığımız kredilerle verdiğimiz faizlerin yılda tutarı tam 45 katrilyondur. İşte bu borçları ödemek için maalesef biz vergiye sarılıyoruz. Vergi, vergi üstüne, vergi, vergi üstüne. Artık millet bunaldı, ne yapacağını şaşırdı. Hiçbir şey yapamaz hale geldi. 
Şimdi diyoruz ki biz; “bu şekilde vergiye sarılmak yerine, bütün bu güçlere Dünya Bankalarına, global güçlere, IMF’ ye sırtını döneceksin. Elinin de tersiyle gerisin geriye dön marş marş diyeceksin.” O zaman, o zaman ne olur biliyor musunuz? O zaman, yılda faiz olarak verdiğin 45 katrilyon siz muhterem kardeşlerimize kalır ki bu para size yeter mi yetmez mi? İşte biz de bunu diyoruz, sevgili kardeşlerim. “Memleketimizin meseleleri aşılmaz değildir. Milletimizin meseleleri aşılmaz değildir. Onları gözümüzde büyüterek önümüze parmağımızı gözümüzün önüne koyarak dünyayı görmemek gibi bir gaflete bir yanlışa düşmeyelim.” İşte biz bunu anlatmaya çalışıyoruz.
İktidar partilerinin üyelerinin maalesef zafiyete düştüğü konu budur; “Onlar içinden çıkılmaz” diye IMF'nin bütün talimatlarına “evet” diyorlar. Yalana, yanlışa boyun eğiyorlar. Maalesef bizi bu adamların kulu, kölesi haline getiriyorlar. Sayın Başbakanın birkaç gün evvelki ifadesi; “yahu” diyor “devlet kurumlarına artık hükümetin sözü geçmiyor.” Niye geçmiyor? Çünkü IMF hepsini kendi tasarrufuna aldı. “Yat! Kalk!” “Yat! Kalk!” 
İşte Bağımsız Türkiye diyor ki; “Hayır’ Hayır! Defol, dışarıya çık! Yanlış anlamayın. Sayın Başbakana olan hürmetim, saygım, sonsuzdur. Yani içinde bulunduğumuz manzaranın ne vahim mertebelere indiğini anlatmak için Zatı-ı Alilerinin böyle bir sözünü ifade etmek durumunda kaldım. Hiç şüphesiz ki sizler bu hale “evet” diyemezsiniz.  

Avrupa Birliği İstanbul'da Sur İçinde Bir Site Devleti Kurulmasını İstiyor

Türk milleti iktisadi, içtimai, hukuki inkılaplarını zaten Kemal Atatürk’le birlikte yaparak ilk devrimini başlatmış, milletimiz bu yolda yürümeye devam etmiştir. Şimdi depara kalkıp nihai netice alması gerekirken tekrar eski günlere gidilmiş, “hayır biz Amerika olmadan, hayır biz Avrupa olmadan edemeyiz.” sözleri söylenmeye başlamıştır. Bunu kabul ediyor musunuz? 
6 Mart 1922 tarihinde merhum Atatürk aynen şöyle diyor; “Milletimizin aydınları “biz Avrupasız olamayız, onlar elimizden tutmazsa biz kalkınamayız.” diyorlardı. Hâlbuki onlar bizleri batıran güçlerdir.” diyor. 
Biz de bugün Bağımsız Türkiye Partisi olarak aynı sözü söylemiyor muyuz? Muhterem kardeşlerim, onun için el ele vereceğiz. Bir gövde, bir bünye olacağız. Kimimiz el, kimimiz göz, kimimiz kulak, kimimiz ayak, kimimiz kalp olacağız. Bir vücut gibi… Dimdik ayakta duracağız. Birbirimizin moralini düzelteceğiz. Çöküşe son diyeceğiz. Şimdi biz Avrupa Birliğine karşı çıkarken bazıları diyor ki; “galiba siz hamasi duygularınızdan dolayı Avrupa Birliğine karşı çıkıyorsunuz.” Bakınız kardeşlerim bir soru soracağım. Diyor ki Avrupa Birliği; “Ortodoks mezhebi İstanbul'da sur içinde bir site devleti kuracak. Buna Türkiye Cumhuriyeti Devleti müsaade edecek.” Ekümenik adı altındaki bizim anladığımız dilde bunun ifadesi “site devletidir.” “Bir site din devletidir.” Yani “devlet içinde devleti Ortodoks kuracak” diyor. “Sen de buna itiraz edemeyeceksin.” Bize bunu teklif ediyor Avrupa Birliği. Siz buna “evet” diyor musunuz? İşte ben de bunun için “hayır” diyorum.

Avrupa'nın Haritasında Güneydoğu'nun Sınırları Belli Değildir

Kardeşlerim bakınız, Avrupa'nın haritasında Güneydoğu'nun sınırları belli değildir. Maalesef ve de maatteessüf o sınırları kendi istediği gibi çizerek bizi bazen öteye, bazen geriye çekiyorlar. Sevgili arkadaşlarım o bölgenin insanlarını tahrik ederek birçok oyun oynadılar. Aynı oyunu Hicaz Bölgesinde 1800lü 1900lü yıllarda oynadılar. Oradaki Müslüman kardeşlerimizi aleyhimize geçirdiler. Hampher hatıratında anlatıyor, diyor ki; “binlerce misyoner, o bölgedeki Arapların yanına gitti. Onlarla hemhâl oldu. Oturdu, konuştu, okudu, dinledi, dinletti; hepsini İngiliz’in tarafına çekti. Beraber olduk Araplarla, beraber olduk” diyor.  Arkadan Lawrence, Mısır cihetinden geliyor ve Arapları düzenli bir ordu haline koyuyor. Ve dedemizi, dedelerimizi Hicaz bölgesinden arkadan vurarak maalesef çıkartıyorlar.” Şimdi o günden bugüne kardeşlerim ne Ürdün’de huzur kalmıştır ne Libya'da ne Suudi Arabistan'da huzur kalmıştır ne Irak'ta huzur kalmıştır ne Filistin’de huzur kalmıştır, ne Suriye'de huzur kalmıştır. O bölgede olan insanların maalesef yer altı kaynakları son derece zengin olmasına rağmen, iki yakaları bir araya gelmiyor. Önce batı bizi parça parça etti. Şimdi de lokma lokma yutuyor. Sevgili kardeşlerim Filistin bu dediğimin örneği değil mi? Irak bu dediğimin örneği değil mi? Ve Körfez Bölgesi bu dediğimin örneği değil mi? Bütün devletler bu dediğimin örneğidir. Şimdi aynı oyunu Güneydoğu Bölgesi'nde oynamak istiyorlar. Zannetmeyin ki; onlar bizi düşünerek, o bölgemizdeki benim kardeşimi düşünerek, bunu yapıyorlar. “Hayır, hayır!” Bölüp parçalamak ve ondan sonra da yutmak istiyorlar. 
Orada yaşayan kardeşlerime ben sesleniyorum, onlar öz be öz kardeşim benim. Onunla benim kıblem bir, ezanım bir, kitabım bir, nasıl olur da ayrı olabiliriz? 
Sevgili kardeşlerim, bizim Kürt'ümüz, Laz’ımız, Çerkez’imiz, Boşnak’ımız, Arap’ımız, Sırp’ımız hepsi Türkoğlu Türk’tür. Türk'ün şemsiyesi altında, Türk'ün kültürü ile beraber örfü, âdeti, geleneği, maneviyatı ve dini bir olmuştur. Bir tek gövde, bir tek bünye, bir tek el bilek olmuştur. Bunu hiçbir güç ayırması mümkün değildir. Antep'te, Antep'te Antepli kardeşlerime sordum: “Buranın bölünmesine müsaade edecek misiniz?” 
Biz Güneydoğulu olarak “hayır” cevabını verdiler. Her yerde bu cevabı verecekler. Çünkü o benim “başımdır başım… Hiç kimse onu bu bünyeden ayıramaz. Gözlerini oyarız onların biz.”

Bu Millet, Ne Ekecek? Ne Biçecek? Ne Yiyecek?

Sevgili sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim konuşacak çok şey var. Ancak bunlar fikri mütalaa konuları olduğu için bir salon programında konuşulması lazım. Size söz veriyorum, geleceğiz, en az 3 saat beraber memleketimizin meselelerini konuşacağız. Haddi de aşmayalım. Emniyet müntesibi kardeşlerimizi de zora sokmayalım. Bakınız size son olarak şunu söyleyeceğim; “Bakın buğdaya bugün tahdit getiriliyor, daha şeker pancarına tahdit getiriliyor, daha tütüne tahdit getiriliyor.” Yani “şu kadar yetiştireceksin fazla yetiştiremezsin.” deniliyor. Benim memleketimde fındıkları söküyorlar, haberiniz var mı? Çayı söküyorlar, haberiniz var mı? “Bu millet ne ekecek? Ne biçecek? Ne yiyecek?” Hiç kimse bunu düşünmüyor. Şimdi bu millete istediğini ekip biçmesini istiyor musunuz?  Fazla para kazanmasını istiyor musunuz? O halde gelin hep beraber bağımsız Türkiye'yi iktidara taşıyalım. Var mısınız?

Vergisiz Bir Türkiye Getiriyoruz

Şimdi biz, şimdi biz, şimdi biz iyi bilin ki; “vergisiz bir Türkiye getiriyoruz.” Memurdan vergi alınmayacak, işçiden vergi alınmayacak, geliri 100 milyarın altında olan esnaf kardeşlerimizden bir tek kuruş vergi alınmayacak.” Buna “evet” diyor musunuz? Şimdi o halde gelin; “Bağımsız Türkiye Partisi'ni iktidara taşıyalım.” Var mısınız?
Sevgili sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim. Hatta “aşmayalım” dedik aşıyoruz. “Bu Muhabbet seli bu sevda seli ne kadar konuşsak azdır amma “arife tarif gerekmez.” Sizlerin gönülleri artık bize yar oldu, isteseniz de oradan çıkmayız! Size çok teşekkür ediyor; saygılar, hürmetler, muhabbetler arz ediyorum. Hepiniz Allaha emanet olun.

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir