
Neler Okuyacaksınız
Yeni Türkiye Dedikleri Avrupa’nın Himayesinde, Amerika’nın Güdümünde Olan Bir Türkiye
Sayın Cumhurbaşkanı bunu söylerken diğer taraftan da “bu hükümet, bu iktidar başarısızdır” dendiğinde; “biz şurada başarılıyız, burada…” bir sürü de başarı sayıyor. Ondan sonra diyor ki “yahu diyor başarı yok ortada” diyor “sistemi değiştirelim.” Ben hayatımda aşağı yukarı 21 yıllık hocayım. Resmi hocalığım var. Böyle ters bir talebe görmedim. Yok yine yüz puan veririm ona, bu kadar beceri.
Şimdi bu arkadaşlarımızın ifade etmeye çalıştığı Türkiye; her şeyiyle beraber, Avrupa'nın uşağı olan, Avrupa'nın himayesinde, mandasında olan, Amerika'nın güdümünde olan, kendi iradesi olmayan, bütün politikaları ecnebi kaynaklı olan bir Türkiye. Bunun adına bu arkadaşlarımız “Yeni Türkiye” diyor. Bizim farkımız; bizim dışımızda hiçbir şey kabul etmiyoruz. Biz çünkü kendimize yeten bir ülkeyiz. Biz onun için bağımsız olmak mecburiyetindeyiz. Ve biz eğer siz hep partileri suçluyorsunuz, evet bu noktada biraz haklısınız ama asıl suçlanacak olan bence millettir. Bu belayı millet başına kendisi davet ediyor. Bir dönem yaşıyor, “yetmedi” diyor, “biraz daha gelsin.” Bir daha yaşıyor, “biraz daha gelsin.” Bir daha yaşıyor, “biraz daha gelsin.” Ben aslında partilerden değil, partiler kendini gizlemiyor ki. Kendini gizleyen, ben işte “bağımsızlık yanlısı, iman ehli Türk oğluyum” diyen millet böyle diyor; ağzıyla, hareketiyle uşaklık, kölelik ve de müstemleke ülkesi olmasını kabul eden bir zihniyete gidiyor, yamak oluyor. Yani milletin manzarası bana göre çok yanlış, bozuk. Ha bu arkadaşlar, partiler ne? Partiler zaten biz 2002 seçimlerine başlarken bir; mandacı olanlar, iki; bağımsızlık yanlısı milli olanlar... “Bağımsızlık yanlısı milli olan bir tane parti var” dedik. Mandacı olanlar karşımızdakilerin tamamı. Öyle değil mi? Şimdi bunu kalkıp da detaylarına kadar araştırmaya, anlatmaya da gerek yok.
Avrupa Birliği Diyen Partiler Tarıma Çözüm Getiremez
Şimdi ne dedik biz başta? Eğer bu politikalar kabul edilirse, nasıl kabul edilecek? Şu, şu, şu partili... Mesela şimdi AK Partisi iktidar oldu. Hayır, o değil. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı olsaydı? Hayır, o değil. Milliyetçi Hareket Partisi olsaydı? O değil. HDP olsaydı ne olacaktı? Aynı sonuçlar olacaktı. Çünkü bunların hepsinin beslendiği kaynak aynı. Tarıma hiçbirinin bir çözümü yok. Niye çözümü yok? Hepsi “Avrupa Birliği” diyor. Avrupa Birliği diyen partilerin tarıma çözüm götürmesi mümkün mü ya? Niye mümkün değil?
Avrupa Birliği diyor ki: “Hem diyorsun ki ben seninle beraber olacağım, hem de buğdayıma sen pazar olacaksın, mısırıma pazar olacaksın, incirime, üzümüme, kirazıma...” “Öyle şey yok”, diyor. “Eğer sen Avrupa Birliği ülkesinden bir ülke olacaksan sen bizim pazarımız olacaksın.” Bizimkiler o zaman dediler ki: “Yahu tamam, biz sizin dediğinizi yapacağız. Siz bizim dediğimizi yapamazsınız.” Niye? İyi hatırlıyorum; sizin yüzde 45 nüfusunuz şu anda köylerde, tarım bölgelerinde. Yani bunlar konuşuldu o zaman. Ben çok iyi takip ettim. “Bunu siz net olarak 6-7 milyona düşürmedikten sonra biz sizin tarafınıza dönüp bakamayız.” Peki, 6-7 milyona bu nüfusun düşmesi için ne olması lazım? Vatandaşın ektiğinden, biçtiğinden zarar etmesi lazım, kâr elde etmemesi lazım. Peki size soruyorum: 2002'den bu tarafa bu vatandaş buğdaydan kâr elde edebildi mi? Mısırdan elde edebildi mi? Yulaftan elde edebildi mi? Arpadan elde edebildi mi? Pancardan elde edebildi mi? Hiçbir şeyde kâr elde edemedi. Niye? Hepsinden zarar etti. 6’ya mal etti, 4’e sattı. Ve şimdi onun için, bakın, bütün köyler boşaldı. Adam gitse, iktidar gitse: “Ey ahali, bu toprakları boşaltıp şehirlere ineceksiniz, size emrediyorum!” dese kuş tüfeğini alan sokağa düşer. “Ulan siz kimsiniz?” diye. Adam öyle yapmadı. Elindeki yetiştirdiği ürünü heba etti, kendisi karnını doyurabilmek için şehre koşa koşa gitti.
Biz şimdi bu arkadaşlarla konuşuyoruz. “ Ya niye şehre gidiyorsunuz?” “Nasıl gitmeyelim, karnımız aç.” “Toprağınız var.” “Elde edemiyoruz bir şey ki. Ekiyoruz biçiyoruz hiçbir şey elde edemiyoruz.” “Peki, şehre niye gidiyorsun?” “Ya bir yerde bir kapıcı oluruz da en azından aylık bir gelirimiz olur.” Vallahi bak hikâye anlatmıyorum. Aslında bu senaristlere çok ciddi konular var, gitsinler bu insanları...
Bunlar milyonlar ve millet ne olduğunu görsün olayı. Şimdi bunu kim yaptı? AK Partisi. Cumhuriyet Halk Partisi gelse ne yapacak? Bunun dışında bir şey yapacak mı? Var mı bir politikası? Yok. E peki o olmadı, Milliyetçi Hareket Partisi gelsin. Onun yapacağı bir şey var mı? Yok. Hiçbirinin tarıma ait bir satır da olsa politikası yok. Çünkü hepsinin temel kaynağı tarım da olsa, hayvancılık da olsa, madencilik de olsa, sanayi de olsa paradır para, para politikaları. Hiçbirinin yok. Hiç biri parayı tanımıyor. Her biri Amerika’nın, global ülkelerin Türkiye temsilciliği. Bunlar ancak onların dediklerini tekrar eden, sürdürülebilen borç mantıkla beraber hareket eden... Git, MHP aynıdır, HDP aynıdır, Cumhuriyet Halk Partisi aynıdır, AK Partisi aynıdır. Hangi politikalarını ele alırsanız alın, hiçbir şey yapmaları asla mümkün değil. Yapsalar görürdük. Var mı bir şey? Yok. Onun için Türkiye'de geri gitmeyen hiçbir kurum yok. Hepsi batma noktasına geldi. Aslında battı da adına “battı” demiyoruz. Nedir bu? Geminin içindeyiz, gemi “yüzüyor” diyelim de yaşadığımızı bilelim manasında. Şimdi, “tamam hocam güzel de bu nasıl düzelecek?” Şimdi bunun düzelmesinin tek yolu var. Onu da biz sistemimizle vaaz ettik. Ve bu sistem Rusya’da hayat buldu.
Türk Lirası’nın Teminatı Olan Hazinedeki Para Bize Ait Değil
13 senesinden bu tarafa, 2013 yılından bu tarafa resmen Rusya ilan etti: “Ben Milli Ekonomi Model’iyle beraber hayat süreceğim ve kanunlaştıracağım,” dedi. O günden bugüne, ondan evvel de kanunlaştırdığı maddeleri vardı. Fakat ondan bu tarafa, hukuki bir zemine bizim sistemi getirdi. Çok ciddi bir para politikasıyla bir harmanlama yaptı. Amerika’nın ağzı burnu dağıldı, darmadağın oldu. Aslında bilmediği bir nokta var. Zannıma göre Putin bunun için benim görüşümü almak istiyor. Öyle bir haber geldi bana. Şimdi ya bunlar kimdir ya? Batı kimdir, Amerika kimdir? Benim anlamadığım bu. Bu millet biz anlatıyoruz “aa ama sen kazanamazsın ki...” Şu adama bir de benimle arasında iman farkı olduğunu ortaya koyuyor. Nasıl kazanamam ya? Sen bunu söylemekle ne demek istiyorsun? Ben her halimde kazandım be. Sen kim oluyorsun? Ben her halimde kazandım. Beni dünya dinliyor. Dünyanın en güçlü ülkeleri, en kalabalık devletleri dinliyor. Sen dinlemiyorsun. Allah senin belanı veriyor. Ayıkırsan ayık, ayıkmazsan bu belayı her gün yaşarsın.
Biz ne dedik? “Biz kimseden oy istemiyoruz. Biz sizi ayağa kaldırmaya geliyoruz, kalkındırmaya geliyoruz.” Ben bu sözümde sadığım. Yani kölelik yapmak, milleti ezmek, vergiyle bunaltmak değil. Ya, lâyık olduğu yere bunu çıkarmak lazım. Biz bunu diyoruz. Ha sen bunu kabul edersen, Allah seni dünyanın en lüks, en efendi, en üstün milleti yapar. Etmezsen de sen bilirsin. Peki, nasıl olacak bu, bu dediğimiz? Sen bir para politikası uyguluyorsun. Biz 35–40 yıla yakın bir zamanda bu tarafa alıyoruz adamların, Amerika’nın, İngiltere’nin; parasını, dövizini, “sendikasyon kredisi” adı altında hazinemize koyuyoruz. Hazinemizde ne kadar, atıyorum, euro var veya dolar var? Şimdi euro da koydurmuyor Amerika. “Senyoraj hakkı” diyor, “sadece bana aittir” ona da değil. Öyle oyunlar oynanıyor ki, bunun içine bir girip bir görseniz hayret edersiniz. Ne ekonomisi ya! Dünyada süren eşkıyalık, eşkıyalık doğrudan. O da koyuyor doları hazinesine. Ne kadar var? Atıyorum 70 milyar dolar. 70 milyar dolar kaç para Türk Lirası eder? Ona mukabil Türk Lirası’nı devreye koyabilirsin. Şimdi bakınız, bu parayı da kalkıp kullanamazsınız. O orada bekleyecek. Niye? Senin Türk Lirası’nın piyasada dolaşımının garantörü o dolardır. Dolar orada olmazsa piyasada dolaşan para kâğıttır. Anlaşıldı mı? Yani siz zannetmeyin ki bizdekiler doları alıp da zengin görünmek için... Yok kardeşim! Piyasadaki olan parasının karşılığında: “Bak burada teminatım var,” demek için. Anladınız mı bunu? Yani şu anda Türkiye’nin hazinesinde Türk Lirası’nın teminatı var. Peki, soruyoruz: Bu teminatı olan para sana mı ait? Kim bu parayı teminat altına alıyorsa ona ait. Sen şimdi kalkıyorsun bu sistemde başbakansın, maliye bakanısın, cumhurbaşkanısın, çaka satıyorsun. Bu, kata çizmek gibi bir şey oluyor. O Japon şeylerinde var, sporlarında. Adam çat, pat! Öteye, beriye kata çiziyor yani. Hayali kavga, bunlar bu. Şimdi, bu hayali kavgayla bir millet ancak bu kadar idare edilir. Onun için biz diyoruz ki ha anlattığımızda, kongreler yaptığımızda şu bahaneyle bizim yanımıza gelirler: “Hocam ya güzel, bu dediklerin has, biz de dinliyoruz gayet güzel. Vatandaşlık maaşı almak, kadınlara maaş almak, çocuklara maaş almak vesaire… Bunlar has güzel de ya bunlar uygulanmaz nereden bulacaksın bunları.” Şimdi sistem uygulanmaya başlayınca, artık onların da kolu kanadı kırıldı. “Ya bu uygulanıyor” dediler, “bu uygulanıyor” dediler.
Her Türk Vatandaşına Maaş Vereceğim
Şimdi beni ekranları başında takip eden milletim iyi duysun. Bakınız, biz ne diyoruz? Bizim elimizdeki kaynakta ben her ay Türk hanımına, kadınına 1500 Türk lirası maaş vereceğim ya. Hodri meydan! Çıksınlar! Daha dün işte bunu kongrede ilan ettik. Bir erkek arkadaşıma 500 Türk lirası maaş vereceğim. 250 lira bir gence maaş vereceğim. Eğitimini, sağlığını vesairesini bedava yapacağım. Hülasa, asgari ücret 5000 Türk lirası olacak. Hodri meydan! Her türlü ispata hazırız. E sen, ya bir genç şu kadar yıl okuyor, 1500 lira maaş alamıyor. E sen Haydar Hoca’dan hemen 1500 lirayla devreye giriyorsun anacığım, kardeşim, kız kardeşim... Ya Hızır senin kapına geldi, haberin yok. He öyle. Hızır geliyor, kapını çalıyor, sen açıyorsun “şak” kapıyı yüzüne çalıyorsun.
Bir hikâye hatırıma geldi. Hz. Musa Tûr’a gidiyor. Cenâb-ı Hak’la mülaki oluyor. “İşte tamam” diyor, “ben seni ziyaret edeceğim ya Musa” derken, o vakit geliyor. Hz. Musa Allah’ı bekliyor. Hazırlıklar yapılıyor. Cenâb-ı Hak teşrif edecek, biz de onu kullarına göstereceğiz. İkindi vakti bir pîr-i fânî geliyor. “Sen de kimsin?” diyor. “Ya şimdi Allah teşrif edecek, ne işin var burada?” Azarlıyor adamı. Akşam oluyor, gelen yok, giden yok. Bir de Tûr’da bir daha mülaki olunca: “Ya Rabbi, ben senin adına söz verdim. Sen ise beni mahcup ettin.” “Nasıl olur ya Musa?” “Sen geleceğim” dedin, “gelmedin.” “Nasıl gelmedim?” dedi. “O kovduğun fani bir, pîr-i fânî vardı ya…” “Kulun var, evet.” “E ben onun kalbindeydim.” “Sen beni kabul etmedin ki.” Şimdi Cenâb-ı Hak gönderiyor bizim insanımıza Hızır’ı. “Ey Türk milleti karnın doyacak.” “Bak bu seninki doydu.” Bu kadar büyük ispat olur mu arkadaş?
Bundan 15 sene evvelini bilirsiniz, affedersiniz, o kadıncağızlar yollara düşerdi. Aman Yarabbi! Vallahi acırdım ben. Ama Yüce Rabbime şükürler olsun ki onları o zilletten kurtarmaya da Haydar Hoca’yı vesile kıldı. Yüce milletim, niye ayıkmıyor? Neyi bekliyor? Ha, ölüyü diriltmesini mi bekliyorlarsa, o peygambere has bir mucize, bize ait değil. Binaenaleyh, yani şu anda hani geçmişte “olmaz, etmez...” Tamam bak, oldu, oluyor. Hindistan devreye girdi, Çin devreye girdi. Neye göre? Zannıma göre Güney Afrika da devreye giriyor. Şimdi arkadaşlar, hakikaten bu, sohbet ediyoruz. Bunun daha ötesi var mı? Lütfen el ele verelim, bu işi halledelim. Biz bu işi biliyoruz. Hiçbir şey bilmeyen adamların arkasından koşacaksınız, bağıracaksınız, çağıracaksınız, hatta katil de olacaksınız. O hırgür, kavga gürültü... Bir sürü iş yerleri kapandı. Milyonlarca insan karısından boşandı. Yani hangi dala elini atsa bitmiş bir tablo, bir manzara. E lütfen, bundan hep beraber, el ele verelim, kurtulalım. Bunu biz biliyoruz. Ha biz bunu bilmezsek bu kadar iddialı olmamız mümkün olamaz.
İşin garip tarafı, dün işte çok basit bir olay var. Televizyon reklam ediyor, onu haber veriyor. Ulan biz bu kadar hizmet ettik. Bu millete aynı zamanda en büyük hizmettir bu. Bir tek kanal bizi yansıtmadı. Hangi vicdanın işi bu ya? Yani bu ülkede sesinin çıkması için illa terörist mi olman lazım? Samimi konuşuyorum. Ama bunlar çok yanlış hesap ediyor. Allah muhafaza etsin. Yani bu ülkede senin sesinin çıkması için illa terörist olacaksın. Diyor sana “git PKK ile iş birliği yap.” O zaman ne yapacaksın sen? Evinde rahat uyuyabilecek misin? Sokakta yürüyebilecek misin? Niye bunu düşünmüyorsun? Yani her zaman zararı ben göreceğim, bu kadar fedakârlık, emek verdiğim halde... Ee sen o cahil kafanla sefa süreceksin, ben de sana “aferin, ne kadar güzel yapıyorsun” diyeceğim! Reva mı bu? Yani yetmedi, partilere milyonlar aktarılıyor. “Aa siz küçük partisiniz.” Bize bir tek kuruş para verilmiyor. Gazetelerden sakındırılıyoruz. Yahu şerefsizim, yeminle konuşuyorum: Ebu Cehil ’in döneminde bile bu kadar baskı yok ya. Bir de bu adamlar kalkmış konuşuyorlar. Hiçbir şey yapamazlar. Ülke her gün batacaktır. Bunların tezinin sahibi zaten battı. Batmadı mı? Amerika işte battı. Büyük Ortadoğu Projesi aslında battı. Kim tutuyordu ayakta? İnancını iktidar etmek için yola çıkan adamlar; Hristiyan, Yahudilerle iş birliği yaparak o projeyi ayakta tutuyor. Yani Türkiye tutuyor onu ayakta. Şeriatı getireceklerdi. Allah hidayet versin. Ya, ne konuşayım oğlum?
Ekonomi Yaz Boz Tahtasına Döndü
Ya tiyatro oynuyorlar ya. Parayı biliyor mu o ki? Yani ben bunu şey olarak demiyorum. Bilmiyor. Böyle konuşan bir insan paranın ne olduğunu bilmiyor. Bizim elimizdeki para bize ait para değil. Başta bahsettim ya. Bizim elimizdeki para hazinede olan doların karşısındaki tercümedir. Adına “TL” yazdık, “Türk lirası” oldu. Ama para Amerikan doları. Bize ait değil. Şimdi sen diyorsun ki “milli parayla ticaret yapalım.” Ya dolaylı yoldan Amerikan'ın parasıyla ticaret yapıyorsun. Yani sen İran'a da Amerikan'ın pazarı yapacaksın. Şu kafaya bak ya. Yani bilmiyorum. Hocalık yaptınız mı? Burada çok kıymetli hocam var. Böyle bir talebesi olsa kaç puan verir ona? Yani bu bunlar konuşulması, düşünülmesi… Bu arkadaşlar bence siyaseti terk etmeleri lazım. Bu işi hiç mi bilmiyorlar? Hiç mi hiç?
CHP bilmiyor, MHP bilmiyor. Ha biliyorlar. “Neyi?” “Kemal Derviş'i.” Kemal Derviş'in sürüklediği Türkiye hep beraber yaşadık. Efendim enflasyon %70'lerdeydi, %15'e düşürecekti. Hatırlıyor musunuz? Rahmetli Ecevit'in döneminde. Ben “düşüremez” dedim. “Vay düşürecek.” En sonunda “%35'lere düştüğünü” iddia ettiler. Ya ben şimdi hesaba, kitaba bakıyorum. Neticede biz hesap adamıyız. Ya bu mümkün değil. Ama “düştü” diyorlar. Allah'tan o gün bir hadise oluyor, beş milyar dolar para çekiliyor. Güm diye ekonomi dibe vuruyor. Birden %70'ine enflasyon. Nasıl bir düşüş bu ya? Beş milyarın girmesi düzeltiyor, çıkması bozuyor. Bu ekonomi mi ya? Bu yaz boz tahtası mı bu? Böyle ekonomi olur mu? Bunların hiçbir şey bildiği yok, bunu iyi bilin. Bu işi çok iyi biliyoruz. Onun için Türk milleti eninde sonunda, yani bir insan şunu iyi düşünsün. Mutlaka musallaya gelecek. “Ben delikanlı adamım. Bana kimse orayı gösteremez” demesi nasıl mümkün değilse bizim sisteme gelmemesi de mümkün değil. Bunu kafamıza iyi koyalım. Vallahi de gelecek billahi de. Yarın gibi bunu görüyorum ben. “Ha, ya Haydar hocanın her dediği de çıkıyor.” Ben hayata manda gözüyle bakmıyorum. Anlatabildim mi? Onun için benim gördüklerim doğrudur. Bu millet de benim inancımın milletidir. “Mutlaka benimle baksın, benim gördüğümü görsün” diyorum.
İnsan Konusunu Halletmeyen Hiçbir Topluluk Başarıya Ulaşamaz
“Oynamasını bilmeyen gelin yerim dar”der. Şimdi şimdi bu olay sistem değil. O bizim kendi iç dünyamızda olan bir başarı veya başarısızlıktır. Türkiye'de asıl problem kimlik problemi var, insan problemi var. Dünyanın en güçlü sistemini siz getirin, bunu da yaşayacak olan, hayata geçirecek olan insandır. En bozuk sistemi de yaşayıp hayata geçirecek olan insandır. Eğer insan dediğimiz o ulvi varlık yaratılış maksadının dışına çıkmışsa hangi sistemi önüne getirirseniz getirin onu berbat eder. Hiçbir verimli sonuç alması asla mümkün olamaz. Biz zaten İcmalle yayın hayatına başladığımız zaman aslında asıl mesele insan meselesidir. İnsan konusunu halletmeyen hiçbir topluluk başarıya ulaşamaz. Siz ne kadar mükemmel kural, nizam ortaya koyarsanız koyun. Onu uygulayabilecek insanı hayata yetiştirip sürmedikten sonra, hayırlı bir netice almanız mümkün değildir. Şimdi bugüne kadar bu sistemden bu kadar sonuçlar elde eden büyüklerimiz var. Az evvel “barajlar kralı” diye bahsettiği Demirel'den o kadar barajı bu sistemle yaptı. Yeni bir sistem getirerek baraj inşası yapmadı ki. Rahmetli Özal'ın hizmetleri. Bunu kim inkâr edebilir? Artı Sayın Tayyip Bey'in hocasının hizmetleri. Bunu kim inkâr edebilir bu hizmetleri? Eğer sen onların yaptığı hizmetler gibi hizmet yapamıyorsan lütfen bu sisteme bu rejime kabahat bulup “yerim dardır” deme. Yani bu senin kendi şahsi noksanlığındır. Kaldı ki bunların da kabiliyetinin olup olmadığı konusunda değil ortadaki sonuç. Böyle bir talimat ile yola çıktıklarını ben zannediyorum. O denilenler hayat bulursa biraz daha devam ederler zannındadır. Bu tip arkadaşlar kanaatim benim bu. Yani bundan önceki referandumda “başkanlık sistemi” diye gitseydiler en azından bugün bu işin dedikodusu olmazdı. O gün bir başka musibeti başımıza bela etti. Biz de kendisine onu anlattığımızda “ben de aynı görüşteyim” dedi. Sonra kalktı dedi ki “hiç kimse de beni ayıktırmadı, ikaz etmedi.” Şimdi olayın, meselenin halledilip veya edilmemesi sisteme bağlı bir görüntü değildir. Bu bizim azmimize, programımıza, şartlanmamıza ve bazı şartlara göre değişip değişmememize bağlı olan bana göre bir ifade tarzıdır. Biz bu işi yaparız. Bu sistemle yaparız. Biz yapacağımıza göre “Sayın Cumhurbaşkanı da rahatlıkla yapar” diyoruz.
Rejimi Değil, Nefislerimizi Düzeltelim
Ya bir yere zaten sürüklendin sen oğlum. Sürükleniyoruz. Çok geç kaldı. Biz bir yerlere sürüklendik. Siz nasılsanız sizi idare edenler de odur. Benim asıl korktuğum çok daha farklı. Başta ne söyledim? “Evet bu arkadaşların yanlışı var, suçu var, noksanları var. Ama asıl suçlu bunları sabit-i kadem bugüne kadar başımızda ısrar edenlerdir.” Millet lütfen kendini düzeltsin, bakış açılarını düzeltsin. Bak o zaman yani bu anarşinin temeli senin benim kalbimde. Başka yerde değil ki. Bu toplum senden benden oluşmuş. Toplumda ne görüyorsan o içteki çatışmanın ortaya çıkışıdır. Yani biz bir olay görüyoruz. Bu olay kalplerde olan hayalin, kurgunun meydanlardaki görüntüsü. Yani milletin içinde ıslah edilmez bir duygu var. Bu murakabeyi, kontrolü, muhasebeyi tamamen kaybetmiş. Bizim zaten anlatmaya çalıştığımız bu.
Sayın Cumhurbaşkanı'mız “rejim” derken bence “ey millet gelin hep beraber bir nefis muhasebesine girip kendimizi düzeltelim” demesini beklerdik ondan. Ona yakışan da bu olurdu. Evet, biz “rejim, sistem” filan diyoruz ama arkadaş bizde iş yok. Biz bir netice alamayız ki hiçbir yerden. Bizim kalbimiz fesat çarşısına dönmüş. Bunu siyasilerin düşünmesi ve olaylara bu tarzda bakması lazım. E şimdi sen ne bileyim çıkardığın kanunlarla bu işleri önlemeye çalışıyorsun. Ha bunlara lüzum var mı? Var. Ama her şey o değil ki. Kolluk kuvvetlerinin yapacağı iş var. Eğitimle yapılacak olan işler var. Diyanetlerden yapılacak olan hizmetler, işler var. Ne bileyim, yani her kurumun, kuruluşun kendine ait bu konuda vazifeleri var. Bunların hiçbirini yapmıyorsun. “Sonucu niye böyle oldu” diyorsun. Ya bu tarlaya bu tohumu sen ektin. Sonuç mutlaka böyle olacak. Ve gittikçe de büyüyecek. Bunu kafamıza koyalım. Yani bunlar terör konusunu asla halledemezler. Hiç unutmayalım. Terör konusunu asla halledemezler. Güneydoğu'da vatandaşın sırtı giymedikten, karnı doymadıktan, cebi para görmedikten, çocuğu okuyamadıktan, sağlık hizmeti, sosyal hizmetlerle kavuşamadıktan, iş yerlerine kavuşmadıktan, sanayisi bollaşmadan sen sonuca varman mümkün değil. Ne demek yani? Yani yat kalk o dönemler geçti. Vatandaşın karnı doyacak, sırtı giyecek.
Biz Güneydoğu Meselesini Altı Ayda Hallederiz
Bak biz Güneydoğu meselesini altı ayda hallederiz. Polisin, jandarmanın yapacağı iş var, yapamayacağı iş var. Adam aç, kamçı vuruyorsun ona. Bir iki, bir iki, bir iki kalkar döner o da sana vurur. Güneydoğu’daki kavga bu. Güneydoğulunun dağa çıkma nedenleri var. Tamam biz dedik, bu benim aynı zamanda görüşüm. Güneydoğudaki olay PKK olayı. Güneydoğulu vatandaşı bu noktaya sürükleyen sayın iktidardır, Sayın Tayyip Bey'dir. “Onların görüşünü kabul ederek ben sizin meselenizi halledeceğim” dedi. Ve Öcalan'ın tarafında, safında yerini aldı. Ondan sonra da durum bu noktaya geldi.
Hâlbuki onu demeden Güneydoğulu vatandaşlara iş bulsaydı, aş temin etseydi, ceplerine para koysaydı, eğitim imkânlarını önlerine serseydi, sağlık hizmetlerini dört dörtlük yapsaydı vallahi de billahi de PKK sorunlu diye bir sorun olmayacaktı. Veya olsa bu kadar etkin olmayacaktı. Açıyorsun o tarafın kapısını, ondan sonra “vay bu sonuçlar niye böyle oldu” diyorsun. Ha Güneydoğu meselesini halledecek olan da biziz. Nasıl halledeceğiz? Bakın tekrar ediyorum. Şimdi Güneydoğu'da bir çocuk üniversiteye girecek. Şırnak vilayeti. Hepiniz Şırnak'ı bilirsiniz, biliriz. Şırnak Lisesi ilçesindeki liseler bu çocuklar üniversite sınavlarına matematik hocası yoktur. Fen dersleri hocası yoktur. Atıyorum Türkçe hocası yoktur. Yani birçok hocaları yok. Türkiye'de çünkü gerçekler bunlar. Bir böyle bir çocuk var. Bir de Türkiye'nin en iyi hocalarının vazife yaptığı okullar var. Neresi? Pertevniyal, Galatasaray, bilmem Trabzon Lisesi. Gerçi benim zamanımda çok mükemmeldi şimdi nasıldır bilmiyorum. Ama hakikaten bunlar dört dörtlük liseler. Üniversite gibi. Bu çocuklar giriyor, burada mezun olanlarla yarışıyor. Ya Allah aşkına yani bu çocukların sınav kazanması şansı var mı yani? Ya bu çocuk daha seni kabul eder mi? Niye kabul etsin? Ha biz diyoruz ki onun için “üniversitelerden sınav kalkacak.” “Niye koyuyorsun bu barajı milletin önüne?” “Üniversite yok.” Ulan neredeyse her kasabada bir tane tıp fakültesi açtın. İşine geldiği zaman açıyorsun, oluyor. Öyle değil mi? Gelmediği zaman açmıyorsun, olmuyor. Böyle böyle manyaklık olur mu?
Kısaca şunu demek istiyorum. Açacaksın biz her istediği yerde vatandaşlarımızın eğitimini yaptırmaya hazırız. Artı çalışan işçiye Güneydoğulu vatandaşımız 5000 Türk lirası alacak. Ve annesi de iş bulacak, gelini de iş bulacak, oğlu da iş bulacak. “Hocam nasıl bulacak?” Ya senin şimdi yatırımcılarına bak bir tanesi Güneydoğu'da bir yatırım yaptı mı? Yok. Atıyorum yüz tane işçi çalıştıran Marmara bölgesinde bir iş adamı en az on tane işçi çalıştıracak bir iş yeri açar. Nerede? Güneydoğu illerinden biri. Bu pazarlama olur, üretim olur. O kendisi bilir bunu. Asgari ücret kaç paraydı? 5000 lira . Bak kaç tane şirket var? Vallahi Güneydoğu'da vatandaş işten başını kaşıyacak vakit bulamaz, işten. Herkese 5000 Türk lirası vereceksin. Artı 1500 Türk lirası hanım maaş alacak. Etti mi 6500 lira? Erkekte 500 lira vatandaşlık maaşı. Etti mi 7000 lira? Bir tane de çocuğu olsun, 7250 Türk lirası. Bir aileye bu girecek, bu kadar para girecek. Bu çocuk dağda çıkıp eşkıyalık yapacak. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Ya buranın çözümü bende. Başkasında değil. Güneydoğulu kardeşlerim beni iyi tanıyor. Onun için mahalli seçimlerde bize olan bağlılığın, sonucun ortaya çıkışı bazılarını hortlattı. Bizi gündeme getirmeyen gazeteler, televizyonlar “vay nasıl olur ?” Yani adamlar öyle ki, öyle bir… Kimin adına bu avukatlığı yapıyorlar anlamış değilim. Kimin adına bu avukatlığı yapıyorlar?
Eğitimde Başarılı Olmak İçin Bir Defa Bu Mesleği Seveceksin
Bakınız eğitim bir meslektir. Bunu seveceksin bir defa. Benim kadrom çok müthiş. Bizim okullarımız var. Bak bir okulumuzda başarı oranı %96. Sıfır çekmiyorlar. Ne demek biliyor musun? Yüz kişinin doksan altı kişisi üniversiteye girme hakkını elde etti, şu anda. Bir tanesi %97. En hışır yer Akçaabat %80. %90 Ankara. Yani şimdi biz burada şu ülkenin dışından adam getirerek hizmeti yapmıyoruz ki. Ama bu işi bileceksin. Yetiştirmesini bileceksin, çocuklara hâkim olmasını bileceksin. Mesela bizim okullarda çocuklar anne baba çocuktan şikâyet ediyor. Geliyor bizim okula dört dörtlük adam oluyor. Orada bir ortam var. O ortamın içine girdiğinde çocuk kendinin bir varlık olduğunu. “Ben de bunlar gibi bir bireyim. Ya ben de adamım.” Anne baba bize bunu diyor. Kızlarımız biz “ben de bu hanımefendilerden biriyim” diyerek eve çok farklı bir tarzda gidiyor. Şimdi “Nasıl düzelteceksin?” dersen bana. Getireceksin Haydar Hoca'yı göreceksin. Mevlana’ya demişler “aşk nedir?” “Ben ol da bilesin” demiş. İstirham ediyoruz. Allah razı olsun. Sağ olun. Ben de bizi takip edenlere teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız