
Neler Okuyacaksınız
Büyük Millet Olmanın Vasfı İnanç, Akide ve Milli Değerlerini Korumaya Bağlıdır
Eûzübillahimineşşeytanirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm.
Aziz milletimin çok kıymetli evlatları, kıymetli ilim adamlarımız, üstatlarım, kıymetli bakanım ve muhterem hocam. Hepinizi saygı, sevgi, hürmet ve de muhabbetlerimle selamlıyorum. Benim esasen konuşmak için tasarladıklarımı, iki günden bu tarafa konuşan çok kıymetli ilim adamlarımız fevkalade bir şekilde izah buyurdular. Onun için bendeniz o konulara girmeden çok kısa bir kapanış konuşması yapacağım.
Beşeriyet tarihinde insanoğlunun zamanımıza kadar içtimai, iktisadi, ahlaki, hukuki, sınai, dini ve de milli birçok meseleleri olmuştur. İnsan kendisine mahsus bu meseleleri çözdüğünde, bütün meseleleri halledilmiş oldu. Zira insanın tarih boyu asıl meselesi bizatihi kendisi olmuştur. Söz konusu insan olunca, elbette ki onun meselesi milli ve de manevi mevzular olmalıydı. Ve nitekim de böyle olmuştur. Yani her dönem ve devirde insanlığın, milli ve de manevi meseleleri varlığıyla birlikte devam etmiştir. Türk milleti, insanlık ailesinin bir parçası olduğuna göre elbette onun da milli ve de manevi meseleleri olacaktı. Tarihin hiçbir döneminde bu iki ana meseleyi halletmemiş topluluklar, millet olma hakkını elde edememiştir. Biz Türk milleti olarak on altı devlet kurabilmenin bilgisini ve de tecrübesini yaşıyoruz. Millet ve devletleri var eden sebepleri de yok eden hileleri de çok iyi biliyoruz. Her dönemde millet olarak birbirimize kenetlendik, muhtemel tehlikeleri, var olan entrikaları atlattık. İmparatorluk dönemimizde dâhil olmak üzere hem dostumuz hem de fazlasıyla düşmanlarımız olmuştur. Milletimizin kimliğiyle uğraşıldığı dönemlerde görülmüştür ki Türk milletini zafiyete uğratmak asıl gaye oldu. Onun için her dönem ve devirde bizleri biz yapan, değerlerimiz etrafında durmasını çok iyi bildik. Zaten büyük millet olmanın vasfı da bu kıymetleri korumaya bağlıydı. Onun için büyüdük. “Bu değerler nedir?” Dersek, vereceğimiz cevap milletlerin sahip oldukları inanç, akide ve milli meseleleridir.
Milletin Milli Bütünlüğü, Dini Bütünlüğünden Geçer
Milletin milli bütünlüğü, dini bütünlüğünden geçer. Manen toplumun yararına kazanılmış insan, milletinin faydasına demektir. Kaybettiği insan ise milletlerin zararınadır. O bakımdan milletlerin manevi bütünlüğü aynı zamanda milli bütünlüğü demektir. Bizler millet olarak gerek içte, gerekse dışta, bir vücut anatomisi gibi, bir bütün oluşturmalıyız. Toplumda var olan kurum ve kuruluşlar bu anatominin birer parçasıdır. Bu organizasyonda her fert mutlaka kendisine bir yer bulmalıdır. O takdirde millet büyük olabilsin ve de ayakta kalabilsin. Şayet milletin bireyleri arasında kurum ve kuruluşlarında birbirini dinlememe, saygı göstermeme, iltifat etmeme, hak ve hukukuna riayet etmeme veya bir başka ifade ile insanlık haklarına tecavüz varsa o zaman o toplumda buhran vardır, bunalım vardır, kavga vardır, anarşi var demektir. Allah böyle bir akıbetten milletimizi muhafaza eylesin.
Saydığımız bu hallerden milletin salim olabilmesi için manevi değerlerine, örfüne, âdetine, geleneğine özellikle dinine sımsıkı sarılması lazımdır. Bu değerlerin zaafa düştüğü dönemlerde milletlerin varlıkları da tehlikeye düşmüş hayatta kalabilme mücadelesini vermişlerdir. Onun için sıcak harp dönemlerinin dışında devletler ve de milletler bu değerleri imhaya çalışırlar. O takdirde olan savaşın adına da “Soğuk Savaş Dönemi” denir. Kabul etsek de etmesek de Türk milletiyle uzun zamandan beri dünyanın etkin güçleri bu mücadeleyi vermektedir. Hâlbuki bizler soğuk harp dönemi de dâhil olmak üzere komünist dünyanın karşısında batı dünyası için bir tampon vazifesi gördük. NATO'daki gücümüz ve üstün kabiliyetimiz batı dünyasını komünizm tehlikesinden, salim kılmıştır. Buna rağmen müttefikimiz diye kabul ettiğimiz batı kendi dünyasına maalesef bizi kabul etmedi. AB topluluğuna almadı ve almak istemiyor. Böylece batı milletler topluluğu olarak, İslam Türk dünyasının dışında değerlerinin farklılığını ortaya koymuş oldu. 1974 yılında Kıbrıs Savaşı bu düşüncemizin açık bir ispatıdır. Bu savaşta, savaş öncesi bizlere yüzde yüz hak veren batılı milletler topluluğu değer ölçüleri aynı olacak ki savaş sonrası tamamı Yunanistan'ın yanında yer almıştır. Şimdi gelinen nokta nedir? Bunun çok iyi görmemiz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üzerinde doğu, batı, güney, kuzey komşularımızın tamamının hesabı olduğunu görmeliyiz.
Evvela bu hesapların ne olduğuna bakmadan şunu ifade edelim ki; biz bir Asya milletiyiz. O topraklar üzerinde örfümüzü, âdetimizi, geleneğimizi ve dinimizi yaşayan üç yüz milyon Müslüman Türk kardeşimiz vardır. Sahip oldukları yeraltı ve yerüstü kaynaklarını da ilave edersek bu kardeşlerimizle beraber olmamızın ehemmiyeti her haliyle ortaya çıkmaktadır. Onlara sahip çıkmak, onları korumak, onlara yardım etmek ve de beraber kalkınmak işe işte bize düşen vazife budur. Gel gör ki içinde bulunduğumuz manzara bizleri rahatsız etmekte bu çalışmalara engel olmaktadır. Doğuda ve Güneydoğu'da Kürdistan hayalleri, Karadeniz'de büyük Ermenistan projeleri ve yeni ve yine Fırat ve Dicle havzasında arz-ı mev'ut idealleri maalesef bizim huzurumuzu devamlı surette kaçırmaktadır. Sizler her ne kadar şefkat ve merhamet elinizi uzatırsanız uzatın. Niyetler çok farklı olduğu için istediğiniz cevabı alamayacaksınız. Bu vaziyet karşısında Türk milletine düşen vazife milli ve de manevi bütünlüğünü korumasını bilmek, birbiriyle sataşmadan, kavga etmeden, riya ve tefrikayı yok ederek dost ve kardeş olmaktır.
Örfümüzle, Âdetimizle, Geleneğimizle Bütünleşelim
Türk milleti İstiklal Savaşı'nda merkezi otorite olarak Kuvay-i Milliye ile birlikte o ruhla, Atatürk'le beraber olmuş, yetmiş beşinci yılını kutlayacağımız cumhuriyetimizi kurmuştur. Aynen dün gibi bugün de bu ruha, bu milletin ihtiyacı vardır. Şayet bu olursa;
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes!
Artık deli rüzgâr, ne yandan esersen es!”
Yani ne olursa olsun hiç kimse bu milletin bileğini bükemeyecektir. Onun için derim ki, örfümüzle, âdetimizle, geleneğimizle bütünleşelim. Manevi ve milli değerlerimize sahip çıkarak onları öne çıkartalım. İnsan olmaya, özellikle Müslüman kişiliğine sahip imanlı, izanlı, sabır ve kanaat sahibi, çalışkan, yardımsever, düşkünlerin elinden tutan, muhtaç olanların yardımına koşan, büyüklere saygı, küçüklere sevgi besleyen, Allah'ını seven ve ondan korkan, kul olalım. Bayrağa, sancağa, askere, millete, vatana ve devlete canı pahasına sahip çıkan şüheda namzetleri olalım.
Türk milletini dünyanın en modern imkânlarına sahip ve de layık kabul ederek çalışalım. İleride olan, çok ileride olan devletlerin de önüne, çok önüne geçelim. İnsanlık tarihinde, hâkimiyeti döneminde bütün insanlığa adaletle, insan haklarını yaşatan ceddimiz gibi, onların varisi olarak, bugün de aynı hakları doya doya insanlığa yaşatalım. Bosna'da, Kosova'da, Keşmir'de, Filistin'de, hülasa dünyanın her tarafında insan haklarını verecek noktaya gelelim. Özetliyorum; kavgayı terk edelim, kardeş olalım, dost olalım, arkadaş olalım. Mevlana'nın, Hacı Bektaş'ın, Yunus'un, Ahmet Yesevi'nin yolundan gidelim. Yaratılmışları yaratandan ötürü sevelim, Hazreti Muhammed Mustafa'ya liyakatli ümmet olalım.
Kurultaya iştirak eden siz kıymetli dinleyenlerimi, ilim adamlarımızı, siyasilerimizi ve de ekran başında şu anda bizleri takip eden aziz milletimizi saygı, sevgi, hürmet ve muhabbetle selamlıyor, hepinizi baki hüdaya emanet ediyorum.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız