
Neler Okuyacaksınız
Ülke hangi noktaya gidecek” telaşı içerisinde siyasete kulak vermeye başladı ve de ciddi sorumlulukları olan bu zevatı arayıp bulmak, bu yüce hizmete davet etmek mükellefiyetinde kaldık. İşte o şerefli müntesipler aramızda. Hoş geldiler, sefalar getirdiler.
Başaracağımızdan Kimsenin Kuşkusu Olmasın
Sevgili kardeşlerim, bakınız ülkemizin artık Güneydoğusu değil sadece, Karadeniz'i, Ege'si, hatta İstanbul'u, Kıbrıs'ı tartışma konusu haline geldi. “Durup dururken niçin siyasete giriyorsunuz? Deli misiniz? Gidin evinizde oturun artık” deme imkânını, fırsatını, şansını kaybettik. Merhum Atatürk olmuş olsaydı bugün yeminle konuşuyorum, Samsun'a çıkardı. Şimdi biz... Şimdi biz, Şimdi biz aynı kaderi bugün, onun 1919'un 19 Mayıs’ında Samsun’a çıktığı gün “Elimde hiç maddi bir kuvvet yoktu. Benim vicdanımı dolduran milletimin maneviyatı vardı” diyor. “O güçle ben yola çıktım, o milletle yola çıktım.” Bizim de elimizde dikkat ederseniz başkalarının sahip olduğu maddi imkânlar yok. O manevi güç, o millet var, onunla beraber yola çıktık, hayırlı olsun. Başaracağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü davamız haklı davadır. Ve bir istiklal mücadelesidir.
Şimdi biz bunu siyasi boyutta veriyoruz. Şayet vermezsek Allah korusun işgal söz konusu olabilir. Daha çıkma imkânında insanımız elde edemez. Bu münasebette dikkat ederseniz yargının doruk noktasında hizmet yapmış çok muhterem kardeşlerimiz siyasete “evet” deme noktasına girmiştir. Yoksa bu yaştan sonra kalkıp da siyasete girecek, efendim kapı kapı dolaşıp insanlara memleketin meselesini, iktisadi, hukuki, ahlaki vesaire konularını anlatacak; onlar zor hadiseler. Otuz beş yaşında bilemedin kırk, kırk beş yaşındaki insanımızın işi bunlar. Eğer elli beş, altmış yaşına gelmiş insanımız buna soyundu ise ülkede çok şeyler oluyor demektir. Onun için hepimiz efendim dimdik ayakta ülkenin bağımsızlığı için gece gündüz mücadele edeceğiz.
Bağımsızlığımız Tartışma Konusu Oldu
Bağımsızlığımız tartışma konusu oldu. Bakınız bütün partiler “Avrupa Birliği, Avrupa Birliği” yatarken “Avrupa Birliği” diyor, kalkarken “Avrupa Birliği” diyor. Peki, biz “Avrupa Birliği” derken neyi kaybettik? Sanki bu itilaf devletlerine karşı biz istiklal mücadelesini vermedik de şimdi bunlarla beraber olmak için her şeyimizi feda ediyoruz. E bunlar Fransızlar değil miydi? İngilizler değil miydi? E bütün bunlardı. Şimdi “Avrupa Birliği” dediğimiz bu İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda bunlar değil mi? E bunlar dün benim ülkemi güzel vatanımı işgal eden ülkeler, milletler, devletler değil mi? Şimdi “bu yani gitti, oldu kani.” Bu mümkün mü?
Bakınız takriben on yedi yıl evvel Berlin'de bir konferans veriyordum. Avrupa Birliği konusunda konuşmamız gerekti. Orada ifade ettiğim husus şu oldu. Bizim siyasi mantalitemiz itikadi kurallarımız, akaidimiz, kültürümüz, medeniyetimiz kesinlikle batıyla uyuşmaz. Aramızda kan uyuşmazlığı var. Yani siz batıyı batılıyı bizim gibi yapamazsınız. Bizi de onlar gibi yapamazsınız. Bir elmayı armut yapmak ne kadar zor bir hadise ise mümkün değilse, eşyanın tabiatına mugayir ise bu da böyledir. Ha o zaman işte biz ifade ettik dedik ki “Avrupa bizi kabul etmez. Hiç mümkün değil. Rüya görmeyin. Ama siz Türk kimliğinden, Müslüman Türk kimliğinden soyunursanız o zaman sizi kabul eder. Bunun dışında kabul etmesi mümkün değil.” Ve nitekim zaman içerisinde gelişen hadiseler bunu ortaya koymaktadır. Bunun dışında bir şey olmamaktadır. Bu uyum yasaları adı altında çıkan yasalarda ne kadar taviz vermiş isek hatırlarsanız iktidar müntesipleri Avrupa'ya gidecekler, efendime söyleyeyim müjdeli haberleri alacaklardı öyle değil mi? Bundan on gün evvel, fazla olmadı. Ne aldılar? Hava mı aldılar? Şimdi sonra bize yakışmaz bunlar.
Gök Kubbe Çadırım, Güneş Bayrağımdır
Bakınız arkadaşlar bir şövenist mantıkla söylemiyorum ama yiğidin hakkını da vermek lazım. Oğuz Kağan, “Gök kubbe çadırım.” Şu söze bak. “Gök kubbe çadırım.” Daha, “Güneş bayrağımdır” diyor. Bağımsızlıkla bu kadar geniş ufku olan ikinci bir insan var mı? O senin işte atan. Şimdi geliyorsun, Şimdi geliyorsun. “Eee Avrupa olması aç kalırız, işsiz kalırız” diyorsun. Vallahi yazıklar olsun. O zaman şunu demek istiyorsunuz siz: “Biz senelerden beri bu kabiliyetli milleti idare ettik. Avrupa'nın kapısına muhtaç ettik aç bıraktık, işsiz bıraktık.” Senin söylediğin sözün manası budur. Peki, bunu söylüyorsun, itiraf ediyorsun da hala siyasete niye devam ediyorsun? Lütfen çekil.
Sevgili kardeşlerim biz bu meydana atılırken boş bir vaatle hesapsız kitapsız sözlerle atılmadık. Aylar süren bir çalışma neticesinde “ülkemizi nasıl koruyacağız, kollayacağız ve kurtaracağız. Milletimizi açlıktan, sefaletten, yokluktan, kıtlıktan, bu perişanlıktan nasıl kurtaracağız?” Bunun hesaplarını yaptık ve programımıza aldık, hatırlarsanız. Biz programla geliyoruz. Hiçbirinin bir projesi programı yok. Şimdi adamın bir tanesi her gün benden bir şey çalıyor, enteresandır. Gidip okuyor, yüzde beş almış. Kamu yoklamasında yüzde beş almış. Şimdi o bir tarafı televizyonu var konuşuyor. Yılların efendime söyleyeyim CHP'lisi Sayın Baykal da bir şeycikler almaya başladı. Fakat söylediği sözün manasını düşünerek zannım o ki demedi bu sözü. Konuşmasında efendim “biz çiftçiye ziraatta iştigal edene tarım kesimine avans vereceğiz” diyor. Ama… Şimdi öyle bir tenakuz ki. “Ama” diyor “biz çiftçinin yetiştirdiği malı devlete alamayız.” “Oğlum ya birinci sözün yanlış ya ikincisi.” Avansı, avansı devletin alma garantisi verdiği mamule verilsin. Şimdi şimdi şimdi biz “avans” diyoruz. Aylardan beri avans, “avans vereceğiz.” Ama ardından da şunu söylüyoruz. “Malınızı alma garantisiyle.” Şahit olun. Vallahi de yapacağız, billahi de.
Hanımlarımız İşçi Statüsüne Girecek ve Emekli Olacak
Bakınız en kıymetli varlık insandır. Onu üreten, onu yetiştiren, eğiten, terbiye eden bir varlık var. Kim bunlar? Annelerimiz bunların, ülkemizin şartları gereği örfünden, âdetinden, geleneğinden, nereden derseniz deyin. Bu şartlardan kaynaklanan gerekçelerle bunlar dış dünyada çalışamıyor. Ve sen aile içerisinde çalıştığın için yaptığın emeğin değeri yok. Eğer olsa işçi statüsüne gireceksin ve hanımlarımız emekli olacak. Yıllarca bunu hiçbiri hatırına getirmedi. Şimdi Bağımsız Türkiye Partisi evvela annelere hak veriyor. Onları, onları işçi emeklisi yapıyoruz. Hayatlarının sonunda hayır dualarını almak için, anlaştık.
İki; muhterem arkadaşlar, bizim yaşlı insanlarımız yetmişi sekseni yukarı geçti mi kapı kapı dolaşıyor. Efendim neymiş maişetini temini için dileniyor resmen. Biz bunları da düşündük, programımızı aldık. Onlar bizim kıymetli analarımız, babalarımız. Kapı kapı dolaşamazlar. Eğer devlet varsa onlar da devletin garantisi altında hayatlarını devam ettirecekler. Onlara da bakacağız, Allah’ın izniyle. Yani yani onlara da maaş bağlayacak. Benim devlet dediğim, büyük devlet dediğim budur.
On Beş, Yirmi Yıl Vadeyle Herkesi Ev Sahibi Yapacağız
Diğer bir husus muhterem kardeşlerim. Bakınız öyle gece gündüz çalışan insanımız var ki başını sokacak bir yuvası yok. Senelerce çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor. Bir eve maalesef sahip olamıyor. Neden? Yani emeği karşılığında bunu hak etmiyor mu? On defa, yüz defa hak ediyor. Ama öyle bir çarpık sistem kurulmuş ki bu efendim iktisadi, ekonomik sistem, bu mali sistem zenginleri onun sırtında geçindiriyor, o bir ev sahibi olamıyor. Şimdi nasip olursa her insanın, her çalışanın ev sahibi olabilmesi, projesini de Allah nasip ederse hayata geçireceğiz. On beş, yirmi yıl vadeyle herkesi ev sahibi yapacağız.
Uzun Vadeli, Faizsiz Kredilerle Gençlerimizi Düğün Derneğe Kavuşturacağız
Daha muhterem arkadaşlar otuz beş, kırk yaşına benim delikanlım; kız evladım geliyor parasızlıktan düğün dernek yapamıyor, evlenemiyor. Eee bir bakıyorsun bir taraftan da mali kalemlerde bir oynatmayla bir milyar dolar, iki milyar dolar Ahmet'in, Mehmet'in cebine gidiyor. Ama bir düğün masrafı için benim genç oğlum, benim genç kızım üç sene, beş sene beklemek mecburiyetinde kalıyor. Şimdi bunu da düşündük. Onlar bizim evlatlarımız. Bizim bir tarafımıza diken battığı zaman, bütün vücut nasıl mustarip oluyorsa insanımızın herhangi birinin ızdırabı acısı, hepimize aynı etki yapması lazım. İşte bağımsız Türkiye'nin bağımsız düşünen fertleri, bu acıyı paylaşan kadrodur. Bu münasebetle biz evlenecek gençlerimize, uzun vadeli, faizsiz nasip olursa krediler vererek düğün derneklerine gideceğiz. Her yerde söylüyorum çaylarını, çorbalarını hazırlasınlar, nikâh şahitliği yapacağız.
Sınavsız Üniversite Hakkı Tanıyacağız
Kardeşlerim, bir de gençliğimiz var ki; çok problemi, yani az değil. Okuyacak, ee işte onun sen beşte birini yüksekokula alacaksın, üniversiteyi alacaksın. Diğer dörtte üçü veya beşte dördü bekleyecek. E bir sene bekle, iki sene bekle, üç sene bekle, çocuğun, delikanlının mesleği de yok, aç, susuz, perişan günlerini geçiriyor. Maalesef hiçbir baltaya sapı olamıyor. Böyle değil mi? Şimdi muhterem arkadaşlar biz bunun da hesabını yaptık. Hiçbir lise mezununu dışarıda bırakmıyoruz. Okumak isteyen bütün kardeşlerimize imtihansız üniversiteye girme hak ve fırsatını tanıyoruz. Artı, artı muhterem arkadaşlar bir de okul şartlarından veya kendi zaafından okulundan, yüksekokullardan, üniversiteden atılan gençliğimize de nasip olursa 4 Kasım sabahı af çıkartıp onları da tekrar okullarına, yüksekokullarına kavuşturuyoruz. Şimdi benim sayacak çok şeylerim var ama mezardakinden evimizdeki 90-100 yaşındaki ihtiyarımıza kadar, herkese verecek bir projeyle geliyoruz. Diyeceksin ki “mezardakine ne vereceksin?” Yetiştireceğimiz hayırlı evlatlar, onlarla, hayırla yâd edecekler. Ben biraz daha kalırsam uçağı kaçıracağım. Müsaadelerinizi istirham ediyorum. Hayırlar diliyorum. Allah'a emanet olun, sevgili kardeşlerim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız