Neler Okuyacaksınız
Biz Siyaset Yoluna Esasen Kendi İrademizle Çıkmadık
Çocuklar gerçekten yani sizler bütün arkadaşlarımızın ümit kaynağı oldunuz. Şöyle ki biz bu siyaset yoluna esasen kendi irademizle çıkmadık. Bendeniz siyaseti hiç düşünmüyordum. Trabzon Lisesi'nde 1972 yılından itibaren hocalığa başladım. 77 yılı da dâhil olmak üzere orada kaç öğretim yılı ediyor? 6-7 öğretim yılı orada hocalık yaptım. Fakat liseye girdiğim ilk gün tesadüfen çocukları bir tanıyayım dedim. 5-10 tane çocuk kaldırdım. Gayri ihtiyar onlara ben gusül abdestini sordum; yani boy abdesti. Şimdi ben anlatacağım size. “Kızım guslün farzı kaçtır?” Çocuk bakıyor. Allah, “herhalde utandı” dedim. “Gel şu ön sırada otur.” Kâğıt verdim, kalem verdim, “yaz.” “Okurum ben” dedim. İkinci bir delikanlı geldi. Ona da aynı soru. Allah Allah, baktım ikisi de bilmiyor. Tam 17 tane öğrenci kaldırdım. 17 öğrenci. 1900 kaç yılıydı? 71-77 öğretmenlikten ayrıldığım dönem. Vallahi kanım dondu. Dedim “Ya çocuklar siz boy abdesti almıyor musunuz? Anneniz size öğretmedi mi? Öğretmeniniz size öğretmedi mi?” Ben becayiş yoluyla Isparta'dan Trabzon Lisesi'ne geldim. Arkadaşıma telefon açtım. Dedim “ya sen ne yaptın?” dedim. “Şu çocuklara hiçbir şey öğretmedin. Gusül abdestini öğretmedin” dedim. “Ayıp değil mi sana” dedim. “Yazık günah değil mi?” Gülüyor bana, sırıtıyor. Baktım bir şey anlayacağı yok, kapattım telefonu. Kara kara düşünmeye başladım.
Trabzonlu olduğum için İbrahim Bey de söyledi. “Trabzon'un en büyük mağazası bizim mağazadır. Bin metrekarelik bir mağazadır.” Geldiğinizde mutlaka ziyaret edin. Oradan kuka alın, kına alın, çivit alın, makara alın. Daha ne var orada? Bu işlemeli rastık alın. Bir de şey var: kukalar, kukalar. Hepsi var orada yani, her şey var. Bereketli bir yerdir. Ben lisede hocalık yaparken de her arkadaşı orada mutlaka bir miktar kalmıştır. Onlar da yerdi, ben de yerdim ama gene o bereketi tüketemedik. Şimdi çocuklar oradan tanırlar beni. Tabi “Selamun aleyküm”, “Aleyküm selam” oturuyorum.
“Bir çay söyle bakalım. Ya senin kızı bugün kaldırdım, gusül abdestini bilmedi. Ya öğretmedin mi ona? Üç defa ağzına su vereceksin, üç defa buruna su vereceksin. Ondan sonra da baştan aşağı güzel, kuru hiçbir yer kalmadan tertemiz yıkanacaksın. Öğretmedin mi?” Vallahi çocuklar bakıyorum, baba da bilmiyor. Bir daha anlatıyorum. “Bak, bak canımı sıkma.” Anladım, anlamadı. “Bak şimdi sana soracağım, başlıyorum. Üç defa ağzına dolu dolu su vereceksin, tamam mı?” “Tamam hocam.” “Üç defa burnuna dolu dolu su vereceksin, tamam mı?” “Tamam hocam.” “Sonra, baştan aşağı tertemiz suyla yıkanacaksın, tamam mı?” “Tamam.” Ondan sonra anlatırdım ona.
Ben Trabzon'un hocası oldum. Tabi bunu severek yapıyordum. Baktım ki ya güzel, bunlar bilmiyor; acaba bizim ailede mi bilmiyor? Benim rahmetlik annem çok dindar bir kadındı. Gece yarısı ibadete kalkar, sabaha kadar ibadet ederdi. Onun gibi insan ben tanımadım. Yani, sonra böyle otururduk hocam onunla sohbet ederdik. Bir müşkülüm olsa, hiç kimsenin önünü açamadığı konuda o açardı. Yani, görüşleri çok isabetliydi. İlkokula bile gitmemiş, öyle bir kadın. Ama o ibadet dünyası çok farklıydı. Ben onun sağ halinde bir defa yatakta olduğunu bilmem. İşrak vakti ne kadar durur? İşrak namazını kılar yatardı. Çok da uyumazdı. Yine bir saat, en fazla bir buçuk saat yine kalkardı. İnekleri vardı, tavukları vardı. Her şey vardı. Efendim, babam rahmetli de emir eri gibi ona hizmet ederdi. Evin komutanıydı annem, rahmeti bol olsun.
Şimdi tabii, anlatmak istediğim, yani, orada çok güzel vazife yaparken, sene 1977, bir gece yarısı, Erbakan Partisi'nin, adamları, benim kapıyı çaldılar. Trabzon'da oturuyorum o zaman. “Ee, hoş geldiniz, ne var” dedim. “Bu saatte burada ne işiniz var?” “Hocam, biz seninle çok mühim bir konu görüşeceğiz.” “Hayır haber, ne konuşacaksınız?” O zaman biz Öğretmenler Derneği'ni kurduk. Trabzon'un en güçlü öğretmenler derneği bizimki oldu. Allah rahmet eylesin. İsmini unuttum. Neyse gelir inşallah. Ona gittik. “Tamam” dedi, “bütün sandalyeler benden” dedi, “masalar benden.” Ben o zaman parti başkanıyım. Şey oldu ama hiçbir şeyimiz yok. Tahta sandalyeler, tahta masa böyle hepsini geldi değiştirdim. İl başkanı olduğum zaman işte o yıllarda efendim geldiler dediler ki: “Hocam biz seni partiye almak istiyoruz.” Bu anlattığım şey daha sonra oluyor. “Niçin” dedim. “Biz” dedi “seni vekil yapacağız.” O zaman Allah selametini versin, İsmail Müftüoğlu Bey'in adı geçiyordu. “E dedim siz İsmail ağabey” dedim “aday yapacaksınız onu duydum” dedim. “Kadir Bey'i aday yapacaksınız onu duydum.” E bunlar arasında benim çıkmam mümkün değil. Kadir Bey şöhret sahibi, zaten İsmail Bey bakan, bunların arasında benim olmam hiç mümkün değil. “Yok, biz seni birinci sıraya koyacağız.” “Yok” dedim, “ya zaten” dedim, “edep olarak ben bunu kabul etmem. Ben bunların seviyesinde bir siyasetçi değilim ki. Ben bir öğretmenim. Ama öğretmen olarak da onları kabul etmem. Siyaset olarak da ben, onlar beni kabul etmez. Bu işin dengesi budur.”
Neyse ondan sonra hocam en az iki ay benim peşime gidip geldiler. İsmail ağabeyi Adapazarı'ndan vekil olacağını en sonunda söylediler. Önümüzde rahmetli Lütfü Göktaş, Kadir Mısıroğlu, üçüncü sırada herhalde beni kafalarına koydular. Kadir de bastırıyor. “Sen illa ol.” Meğer ikiye o gelirse ben alttan desteklerim üçte o çıkar. Onun da düşüncesi o. “Ya” dedim “yani bu iş para işi. Ben siyasetin içinde bulunmadım ama biliyorum, tanıyorum, arkadaşları biliyorum. Hiç paramız yok.” Ben şimdi şu anda zaten borçluyum. “Ben” dedim, “olamam” dedim. En sonunda Sayın Süleyman Arif Emre bize bir telefon açıyor. Şey, “Erbakan seni Ankara'da bekliyor acele gel.” Geldik tabi, “Hasan Aksay ile görüş” dedi. Hasan Bey ile görüştük. İşte, “sana şunun bayiliğini vereceğiz. Şunun bayilini vereceğiz.” “Ya ben sizden bayilik almaya gelmedim. Benimle ne konuşacaksın onu söyleyin.” “Sen mutlaka aday olacaksın.” Altta işte ikindi namazıydı, namaza indik. Yukarı çıkıyoruz. Kadir, “hayatı namlunun ucundan çıkan kurşun gibi yaşa.” “Ama” dedim, “cebi para dolu olan yaşar onu. Benim cepte bir şey yok.” Neyse tabi çok sonra şey ediyoruz, öğreniyoruz. Bize “hocam yalvara yakara seni mutlaka meclise getireceğiz, yapacağız, edeceğiz.” Aday yaptılar.
Baba hazretlerine sordum. Dedim ki “baba” dedim. “Bu kadar büyük ısrar var.” Dedi bana ki: “Oğlum” dedi “Trabzon üçü çıkartabilir mi?” Dedim ya buna, “delinin zoruna bak” dedim. “Ne üçü beni” dedim, “vekil yapacaklar”, bu “Üç çıkartabilir mi?” diyor. Sıralamada bizi 3'e koydular. Gittim sonra baba hazretlerine başladık kavgaya. Dedim “niye bana söz söylemedin öyle. Ben ne anlarım” dedim “o işlerden” dedim. “Evlat” dedi, diyecektin ki bu benim geleceğime mâni oldun.” Ve çocuklar siyaset, böyle siyaset bundan hakikaten Allah'a sığınırım. Bu kadar yalan olmaz.
Ben hakikaten çok başarılı da bir öğretmendim. Çünkü mesleğimi çok seviyordum. Mesela ben fena bir hoca değilim. Buna rağmen namazı anlatırdım. Namazı anlatmadan mutlaka hazırlanırdım. Büyük evliyaların kerametlerinden, onları ilave ederek, peygamberlerin namazlarından onları ilave ederek, fıkhi konulardan; işte vacipti, farzdı, sünnetti. Bütün bunları çocukların alabileceği, böyle yiyebileceği bir gıda haline getirirdim ve bu şekilde hazırlanıp anlatırdım. Tabi inanılmaz bir muhit edindim, Trabzon'da. İşte tam bu tarihte bu arkadaşlar, bizi geldi yakaladılar. Ama biz de demek nefsimize kandık. Yani ben de bir ara vekil olmak istedim, yalan değil. Rahmetlik babama soruyorum. Erbakan Hoca'yı şeyde televizyonda seyrediyor. “Baba bak” diyorum, “Bu Müslümanların yüzünü güldürecek, bunu iyi tanı.” “Oğlum onda o yüz yok.” Vallahi bir defa “bu adam güzeldir, nurludur” dedirttiremedim ona. “Bismillahi” böyle. Babam benim kucağımda öldü, Allah rahmet eylesin. Allah bana öyle bir ölüm nasip etsin. Aman Ya Rabbi! Nur topu gibi böyle gülerek ben şimdi o sevinçten başladım o feyizden ağlamaya. Annem bana bir fırça attı. “Ana” dedim, “ben sevinçten baksana” dedim, “Babam ne kadar vuslat ederek gidiyor. Allah'ına kavuşuyor görmüyor musun? Ben ona seviniyorum.” “Ha öyle öyle mi” dedi. Ve babam o kadar güzel bir ruh teslim etti, rahmeti bol olsun. Efendim, babam iyi bir insandı. Annem de tam bir Osmanlı Padişahı idi. Evde hep onun hükmü geçerdi. Ne ona itiraz edeceksin, hangi konu olursa olsun. Benimle her gün kavga ederdi. Otururduk güzel bir münakaşa ederdik, kavga ederdik. Ondan sonra kalkıp barışırdık, kavgamız bu kadar.
İşte böyle bir durumda çocuklar bizi meslekten kopardılar. Öğretmenlik çok mübarek bir meslek. Eğer bunun kıymetini bilirsen senin yetiştirdiğin insanlar da bir muhit ediniyor. Sen bir anda milyonlara, milyonluk bir etrafa sahip oluyorsun. Yani böyle güzel bir ortama kavuşuyorsun. Böyle bir dönemi geçirdik. Sonunda beni üçe koyunca Resul diye Erbakan'ın partisinde söz sahibi bir arkadaş vardı. “Ya” dedim, “Resul” dedim, “siz bunu mu yapacaktınız bana” dedim. “Beni vekil olarak gönderecektiniz, şimdi üçe koyuyorsun.” “Hocam siyasete girdin ya” dedi. Ama nasıl tepem attı. Dedim “Allah'tan kork” dedim. “Ben size vekil olacağım dedim mi? Beni mesleğimden aldınız şimdi dalga geçiyorsun benlen” dedim. Yani bu adamlar o kadar pervasız, kusura bakmayın. Ben Erbakan'ı çok iyi tanıyorum. Bundan da şikâyetçiyim. Kalktı beni cenazesine getirdi. Oğlum bunlar… Niye? İttifak edecekmişiz. “Ya benden iyi tanıyorsun tamam da ben bunlara güvenmiyorum. Ben bu adamlardan bir sürü bela musibet gördüm. Yani bunlar düzelmez, Erbakan hiç düzelmez. Şurada oturur konuşur farklı, orada gider konuşur.” Ya bir mü'min-i kâmil bunu yapamaz, hele bir lider. Orada farklı konuşacak burada farklı. Ha, sehven olabilir. Hafızası yanlış kavrayabilir. Bunlar normal, insan o. O öyle değil ama. Yani her an bir insan farklı konuşması, bu mümkün değil.
Dünya Bu Hocaya Muhtaç, Türkiye Bana Muhtaç
Efendim işte bu geldi bana işte konuşuyoruz, o ittifak döneminde. İttifakı da şundan ben istedim. Arkadaşlar istiyor ki, “ya biz de mecliste olalım.” Dedim ben arkadaşlara ama tabi o kadar herkes aynı dünyayı seyretmiyor. Partiyi kurduk. Arkadaşlara dedim “sakın” dedim, “böyle meclise gireceğiz, onu yapacağız bunları hayal etmeyin.” “Bir anda biz geleceğiz” dedim. “Hiç endişe etmeyin” dedim, “ama bu çok sonra olacak.” Öyle mi? Tamam şimdi o yakındır. Bir anda geleceğiz çocuklar. “Neden” diyeceksiniz? Çünkü dünya bu hocaya muhtaç, Türkiye bana muhtaç.
Hadi erkekseler çıksınlar bu badirelerden, çıkamazlar. Ben bunların hepsini tanıyorum. Sıfır, sıfır, sıfır, sıfır, sıfır, bin tane sıfırdırlar. Ama hoca bunların başına bir koyacak okuyun ondan sonra o rakamları. O gün yakındır. Bu Ramazan'da bu olabilir. Endişe etmeyin, olacak. Bizim açlıktan ölmeye razı olacaklarsa, Türkiye'nin bölünmesine, parçalanmasına razı olacaklarsa ona da bir şey diyecek halimiz yok. Razı olacak mı bu millet, parçalanmasına ülkenin? Bela musibeti katlanmasına razı olacak mı? Aç durmaya razı olacak? Olmayacak. Onun için benim kapıya gelecekler tak tak tak çalacaklar. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.
Ben Bir Parti Lideri Olarak İstediğim Gibi Konuşamıyorum
Şimdi bunu biz burada konuştuk ya, onu duyarlarsa, “sakın böyle bir şeye inanmayın.” Eğer öyle bir şeye yayarlarsa bilin ki kafalarına birisi balyoz indirecek. Ha bunu da unutmayın. Onlar öyle söyleyin. “İnat etmeyin” de, “şeytan sizin kadar inatkâr olmadı.” Bunları şeytan gördü. Allah'a dedi ki: “Ya Rabbi tamam güzel de bunları yaratacaktın bana ne gerek var?” “Beni yarattın bunlara ne gerek var?” Yani bunlar böyle bir kalitede topluluktur, bunu iyi bilesiniz.
Efendim yaptıkları icraatları seyrediyoruz, görüyoruz, dinliyoruz. Ben şahsen hayretler içerisinde kalıyorum. Bu nasıl iş yahu? Demokrasi, insan hakkı. Ne demokrasisi? Ne insan hakkı? Ben bir parti lideri olarak istediğim gibi konuşamıyorum, hukuk içinde. Vallahi konuşamıyorum. Ne diyecekler? Nasıl yorumlayacaklar? Endişe içinde kalıyoruz. Yani eğer benim yanımda hukukçu bir kadrom olmasa hepsine sorarım; ne ettik, ne yaptık? Biz de belki bunların kabul ettiği yanlışları bin defa işleyeceğiz. Dikkatli olduğumuz için, bir de eğer biz bunu fazla dile getirirsek millet bunun peşine akın eder diye herhalde üzerimize gelmiyorlar. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Ya benim 17 yıllık yeşil pasaportumu iptal ediyorlar. Niye iptal ediyorsunuz? Belediyeden dosyası kaybolmuş. E bana ne? Kazanılmış hak. 17 seneden beri ben bu pasaportu kullanıyorum. Ben böyle bir kadro asla görmedim. Eğer bizim gençlik dönemimizdeki insanlar olsaydı vallahi bunları linç ederdi. Çok samimi konuşuyorum. Bu ne ahlaksızlık, ne kafasızlık, ne beyinsizlik… Böyle bir edep, böyle bir terbiye olabilir mi? Sen kimin hakkını yemeye, ne hakla sahipsin? Kim olursa olsun hakkını vermek mecburi. Böyle bir şey yok.
Evet çocuklar, şimdi iftardan çıktık ama hoşunuza gidiyor mu bu sohbet? Bunlar da kavga istiyor.
Haydar Hoca'nın Sistemini Dünya Uyguluyor
Şimdi çocuklar sağ olun. Bakınız her yerde çok güzel bir geliş var. Akşam biz Bursa'daydık. Bursa Meltem Koleji'nin mezuniyet gecesi vardı. Çok mutlu oldum. Salon tıklım tıklım veli doluydu. Sanki hepsi Haydar Hoca'nın partisinde sıralanmış yüz üzerinden, yüz puan almış; o şekilde bize sahip çıkıyorlardı ve çıktılar. Bizler de 2002 yılında böyle bir okul, böyle bir kadro mümkün değil. E şimdi geliyoruz İstanbul'da kaç tane program yaptık.
Erkekler bir taraftan, hanım kızlarımız bir taraftan, hanımlar bir taraftan; salonlar tıklım tıklım doldu, boşaldı, doldu, boşaldı. Biz böyle programları etraf vilayetlerden bir sürü araba getirerek, insan getirerek yapabiliyorduk. Yani çocuklar, yani bunlar istemese de biz geliyoruz. Geliyoruz biz. İnanın öyle. Sonra bize marjinal parti diyorlar. Bababa serserilere bak. Marjinal ne demek? Az, azmışız biz. Ya şu anda Türkiye seksen milyon mu? Seksen milyon. Elli tane Türkiye Haydar Hoca'nın düzenini uyguluyor. Sekiz beşin kırk, dört milyar değil mi? Seksen milyon. Yani elli Türkiye'yi çarp, Haydar Hoca'nın sistemini dünya uyguluyor. Dört milyar insan benim sistemi uyguluyor. Ben marjinal, bunlar çoğunluk. Bunlar hesapta bilmiyor kızım. Vallahi bunlar iyice şaşırtmış. Eğer bunları sürmek için bir tımarhane merihte yapılsaydı doğrudan buradan oraya gönderirdik. Ancak orada ıslah olurlar.
Bize oy vermeyenler ayıksınlar, istiğfar etsinler koşa koşa saflarınıza gelsinler ve bundan sonra da iyi çalışsınlar. Bin beş yüz lira maaş vereceğiz . Hocam çok iyi bilirsiniz. Ben çıkıyorum şimdi kürsüye diyelim sahneye, bir buçuk metre biraz yüksek tabi onlar aşağıda oturuyor. “Beş bin Türk lirası size maaş vereceğim haberiniz var mı?” Sırıtıyorlar para alanlar belli bunlar şimdi. Şöyle orada şunun yanında olsam da bir tane okkalı buna kaptırsam. Bakın sizin alacağınız beş bin Türk lirasını, işçi olarak, memur olarak bu hainler engelledi. Vallahi de öyle, billahi de. Çocuklar ben size şunu söylüyorum: Ben beş bin Türk lirası değil siz isterseniz ilk seçimde hem vallahi, hem billahi, Kur'an'ı getirin el basayım. On bin Türk lirası asgari ücret veririm ben.
Bunlar kim ya? Bunlar nedirler? Bunlar elifi görseler sorsan “nedir?” “Mertek” der sana. Bu kafada adamlar ülke idare edecek. Hiçbiri ekonomiyi bilmiyor, hiçbiri tarım politikasını bilmiyor, hayvancılığı bilmiyor, madenciliği bilmiyor, sanayiyi bilmiyor, para politikasını bilmiyor, içişlerini bilmiyor. Biliyorlar mı? Dışişlerini bilmiyor. Bu adamlara siz Türkiye'ye teslim ediyorsunuz. Yazık günah değil mi? Ondan sonra aç susuz perişan, sefil vaziyette dolaşıyoruz. Yazık günah değil mi? Şimdi açlığa, kıtlığa, yokluğa son diyor musunuz? Ev hanımları seçimi siz alacaksınız. Ben bin beş yüz Türk lirası ev hanımına maaş vereceğim. Anlıyor musunuz beni? Bin beş yüz Türk lirası… Niye çalışmadınız o zaman? Söyleyin bana. Niye çalışmadınız?
Senin çalışman yetmiyor. Her biriniz sizin gibi olacak. Çocuklar dinliyor musunuz beni? Her biriniz çalışacaksınız. Bana söz veriyor musunuz? Tamam bu işi yap, onlar sizi gördü mü korkudan evlerine kaçacaklar.
Fazla konuşmayayım. Anlaştık mı? Şimdi gene bir şey söyleyecektim ama unuttum. Yakında gene bir şey yaptılar mı?
Kalkıyorlar vekilleri içeri atıyorlar. Ya kardeşim hukuk hukuk da; demokrasi, insan hakkı diye bir şey var. Bu adama elli bin, altmış bin insan oy vermiş. Lütfen bunu düşün ya. Mahkeme kararı, doğru. Sen talimat verirsen mahkemede onu yerine getirir. Ben şahsen bunların adına ülkenin geldiği bu duruma üzülüyorum. Allah hepimizi muhafaza eylesin. Bunların kötü olmasından elimizde bir şey geçmiyor ve geçmez. Şimdi dua edelim, bu gece mübarek bir gece. İftarı yaptık. Allah bunları has adam etsin de milleti beladan, musibetten korusun. Allah hepinizden razı olsun. Hepinize teşekkür ederim. Sağ olun, var olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız