
Neler Okuyacaksınız
“Milletin Azmi ve Kararı, Milleti Kurtaracaktır”
Çok muhterem Binkılıçlı kardeşlerim, merhum Mustafa Kemal Atatürk, “Milletin azmi ve kararı, milleti kurtaracaktır” sözüyle bugün bize büyük bir ışık tutuyor. Diyor ki: “Ey Binkılıçlılar, sizin kararınız, sizin azminiz, sizi dünyanın bir numaralı bölgesi, beldesi haline getirecektir” bunda kuşkunuz olmaz.
Sevgili kardeşlerim gerek belediye başkanlığı gerekse milletvekilliği ve bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı, başlı başına bir insanın hizmet aşkından geçer. Bir insanla hizmet edebilmesi için; donanımlı olması lazım, yetişmesi lazım, eğitilmesi lazım, öğretim görmesi lazım. Ondan sonra, bu eğitimin sonucundadır ki, bu insan belediye başkanı olduğunda, bölgesine, mahallesine, ilçesine, iline hizmet edebilsin. Şimdi dikkat ederseniz, biz ne yapıyoruz bugüne kadar? Biz, böyle bir eğitim almış mı, böyle bir öğretim görmüş mü? Bunu hiç düşünmeden, yola çıkıyoruz, önümüze koyan insanları gidip seçiyoruz, ondan sonra dört sene, beş sene bekliyoruz. Hizmet bugün gelecek, yarın gelecek, bu sene gelecek, öbür sene gelecek, aradan tam dört sene geçiyor. Ne gelen var ne giden. Gelen olmayınca, giden olmayınca, sonuç olarak da hizmette olmuyor. Söylediklerim doğru mu, Binkılıçlı kardeşlerim?
Binkılıçlı kardeşlerim, şimdi biz sizin önünüze öyle bir arkadaşımızı, öyle bir kardeşimizi getirdik ki, bunun nasip olursa kefili benim. Şayet bu size söylediklerini, mahalli olarak vaat ettiklerini yerine getiremezse, ilk defa kime hesap soracaksınız biliyor musunuz? Ona değil, bana hesap soracaksınız. Niye? Çünkü ben Binkılıçlılara, akşamın bu vaktinde, gecenin bu vaktinde geldim, kefil oldum. Kime? Fuat Şengül Bey kardeşime. “Haa, gel bakalım, biz sana güvendik, itimat ettik. Sayın Genel Başkan, senin adamına oyumuzu verdik” diyeceksiniz. Şayet size hizmet görmezse, dediklerini yerine getirmezse, benim iki yakam sizin elinizde olacak. Ben buna varım. Siz var mısınız? Var mısınız?
Şimdi diyeceksiniz ki, “bu Fuat Şengül arkadaşımıza, siz ne kadar güveniyorsunuz, böyle ciddi bir inancınız, bu nereden kaynaklanıyor?” Madde bir, Fuat Bey'in rahmetlik babası Hâkim Şefik Bey, Türkiye'nin adliyelerinde uzun yıllar hizmet etmiş, çok ciddi bir hukukçu, İstanbul hukukçuların başıydı. Bilmem tanıyor, bileniniz var mı? O zât ailece benim dostumdu, benim ağabeyimdi, benim arkadaşımdı. Dolayısıyla onunla birlikte biz dostluğumuzu Fuat Bey kardeşimle geliştirdik. Ben Fuat'ı babasından teslim aldım. Fuat Bey gördüğü eğitimin dışında benim tarafımdan özel olarak yetiştirilen, fevkalade, kifayetli bir arkadaşımızdır. Onun için ona ben kefil oluyorum. Yani Fuat, Fuat Bey istese de size yanlış yapamaz. Niye yapamaz? Çünkü önünde Haydar Baş denilen bir dağ var, onu aşamaz.
Ne söyledi? Binkılıçlı kardeşlerime ne söyledi? “Ben burasını enerji yumağı haline, enerji kaynağı haline getireceğim.” Nasıl yapacak? Projeleri kendisinde hazır. Haa, ona çalışmadan, hazırlanmadan, yeminle konuşuyorum, vallahi de bu sözü size söyleyemez, billahi de söyleyemez. Niye? Önünde kim var? Haydar Baş dağı var, aşamaz onu. Sevgili arkadaşlar daha ne söyledi? Daha ne söyledi? “Buraya biz öyle bir yatırım yapmamız lazım ki dünyanın her tarafından insanlar gelsin, buradan istifade etsin, sağlık hizmetlerini alsın.” Yani “dünyada meşhur olan profesörler, dünyada meşhur olan hekimler bizim kuracağımız hastanelerimizde, vazife alsın hem bu bölgenin, hem Türkiye'nin, hem de dünyanın insanlığına hizmet etsin.” Dedin mi Fuat? Onu söyledi. Niye söyledi? Niçin söyledi bunu? Çünkü bunun da projesini hazırladı da ondan.
Daha gelip gidenlerin kalacağı, istirahat edeceği, yakınlarını tedavi ettireceği öyle ya bir oteliydi, bir istirahat yeriydi, ticaret hanesiydi. İşte bütün bunları bütün bu külliyeleri bütünüyle burada hayata geçirecek olan bir arkadaşımızdır. Onun için ona ben kefil oluyorum. O bakımdan o bakımdan Fuat Şengül dendiği zaman hatırınızı ne gelecek? İş, aş gelecek. Anlaştık mı? Binkılıçlı kardeşlerim, Binkılıç'ın manasını biliyorsunuz değil mi? Kılıç, “Binkılıç kılıcın babası.” Yani siz gücün kaynağısınız. “Kılıcın babası” ne demek? Kılıç gücü temsil eder, kuvveti temsil eder. Siz kuvvetin babasısınız. Yani demokratik laik hukuk devletimizin sahibi Binkılıçlılardır, bunun manası budur. Bunun manası budur. Şimdi eğer Fuat Bey burada başkan olursa artık meclis size sormadan bir iş yapamayacak. Niye? Çünkü burası düğmeye basacak. “Dur!” “Kuvvet müsaade etmiyor. Binkılıç müsaade etmiyor.” “Geç!” “Binkılıç müsaade ediyor.” Bu parolayı inşallah Binkılıç ‘tan alacak. Biz varız. Siz var mısınız?
Ormanlar, Orman Köylüsünün Hakkıdır
Sevgili kardeşlerim, Aziz Binkılıçlılar bakınız bir orman meselemiz var. Orman köyüne ben gittiğim zaman bak benim Orman köyünde akrabalarım var, Ormanlı köyünde affedersiniz. Mustafa abim müdahale etti. Ben de hanım köylüyüm. Öyle mi? Ee bende sizdenim ha. Sakın farklı biri zannetmeyin. Sevgili arkadaşlar ben o gün bana dediler ki “bizim burada orman problemimiz var.” “Bizi” efendim, “yetkililer ağaçların yanına yaklaştırmıyorlar.” Eee, “ormanlara müdahale edemezsiniz. Bunlardan istifade edemezsiniz.” Burası kime ait? Bu Binkılıç kime ait? Size ait. Orman kime ait? Ama size ait değilmiş meğer. Şimdi var mısınız? Ormanı Binkılıç'lının malı yapmaya var mısınız? Var mısınız? Ha, ben söz veriyorum. Vallahi de yapacağım, billahi de yapacağım. Ben varım, siz var mısınız?
Efendim işçi geliyor. “Eee burası su havzasıdır, onu yapamazsın, bunu döşeyemezsin, şunu akıtamazsın.” Babanın çöplüğü mü burası ya? Sen devletsen, sen güçsen, kuvvetsen niye tedbirlerini almıyorsun? Niye bana mani oluyorsun? Sen ancak kendi sınırların içerisinde yapacak olanlarını programa, plana koyarsın, bana karışamazsın. İşte ben bu yetkiyi, bu izni size vereceğim. Biz varız. Siz var mısınız? Var mısınız?
Kısaca Binkılıçlı kardeşlerim, şimdi ben bunu böyle diyorum, zannetmeyin ki “ha bu derde yapamaz.” Şimdi bu arkamda olan arkadaşlar var ya, beni yıllardan beri tanırlar. “Haydar Hoca tükürdüğünü yalamaz.” Bunun nedir manası? “Haydar Hoca bunu söyledi mi bunu mutlaka yapar.” Anlaştık mı? Niye anlaştık? Biz tekrar söyleyeyim, buraya gelene kadar sizin dertlerinizi, problemlerinizi, meselelerinizi görüştük, tartıştık, “nasıl yapılacak, nasıl halledilecek” diye konuştuk, programımızı, projemizi, planımızı ona göre hazırladık ve konuşmamızı da buna göre yapıyoruz. Buradan ne çıktı? Yarın Allah nasip ederse o hayata geçecek. Biz bunu Allah nasip ederse hep beraber birlikte yapacağız, sizi huzura, rahatlığa, bolluğa, aşa ve işe kavuşturacağız. Biz varız, siz var mısınız?
Büyük Parti, Davası ve Tezi Büyük Olan Partidir!
Sevgili arkadaşlar bakınız Bağımsız Türkiye Partisi kurulduğu zaman ne dediler bana? “Yahu sen hakikaten çok büyük bir alemsin.” O birtakım yağcılar var. “Öyle alemsin ki senin bildiğini dünya bilmez.” “E madem benim bildiğimi dünya bilmiyor o zaman seçin gönderin şu milletin işini halledelim.” “Yok hocam senin yerin başka.” Ba ba ba ba, fitneye bak. Bak, fitneye bak. İblis bunu görseydi Müslüman olurdu. Bunlarda öyle. Neymiş? “Bu çok büyük alemmiş”, e, “siyasette işi yokmuş.” Niye yok işi? Çünkü çalacak, çırpacak. Kimse buna müdahale etmeyecek. Ama Haydar Hoca olursa buna geçit yok. Geçit yok. Ankara'da, Ankara'nın belediyesi konuşuluyor, efendim bir vekil arkadaşımız Sayın Ankara Belediyesi Başkanı'na birtakım sorular soruyor. Deniliyor ki “senin hakkında şunlar, şunlar söyleniyor. Ne diyorsun?” O da kalkıyor yirmi sene evvelinden bir defter çıkartıyor. Diyor ki “sizin hakkınızda da şunlar şunlar söylendi. Sen buna ne diyorsun?” Diyemiyor o arkadaş ki “yahu hesaba ben çekiyorum seni, sen mi çekiyorsun beni?” Şimdi o kadar yüzler perdelendi ki yani ne derler? Yüzler o kadar perdelendi ki yüzüne tükürmüşler ne demiş? “Çok şükür yağmur yağıyor” o cinsten. O cinsten. Dedik “tamam bunu daha bu AK Partisi hiçbir şey aday maday göstermez.” Aradı taradı ondan daha dürüstünü bulamadı. Tekrar onu gösterdi. Tekrar onu gösterdi. E şimdi efendim bunun birisi böyle de. E şimdi efendim bunun birisi böyle de, ikincisi nasıl? “Gelen gideni aratmaz. Hepsi birbirinin aynıdır.” Uzun sözün kısası, sevgili arkadaşlar, “işte o şöyle büyük parti, davası büyük olan, tezi büyük olan partidir büyük.” “Gelsinler eğer büyüklükleri varsa yüreklerine, güçlerine, fikir ve projelerine güveniyorlarsa istedikleri kanalda, istedikleri yerde Türkiye'nin meselelerini Binkılıç’ın meselelerini tartışalım, görüşelim” dediğimiz zaman bir de bakıyoruz hepsi kaçıyor. “Niye kaçıyorsunuz?” Çünkü mesele bilmezler bunlar, milleti tanımazlar. Onlar ABD'den talimat alırlar, onlar IMF'den talimat alırlar, onlar Avrupa Birliği'nden talimat alırlar. Bunları tek tek hayatına geçirmeye çalışırlar. Şimdi Avrupa'dan, Amerika'dan, IMF'den talimat alan milletle beraber olanla karşı karşıya asla gelemez. Niye? Milletten korkarlar. Ama milleti de ne hikmetse oy zamanı, seçim zamanı kaldırmasını da biliyorlar. Şimdi var mısınız bundan sonra bunların hilelerine kanmamaya? Var mısınız? Var mısınız?
Her Ay Bir Hanımefendi, Bin Türk Lirası Maaş Alacak
Binkılıçlı kardeşlerim işte biz kurulduğumuz zaman kırk birinci partiydik. Bu gerekçeyle birçok insanı soğuttular. Ben de Anadolu'yu karış karış gezdim. 2002’den sonra inanır mısınız tırnaklarımla her tarafı kazdım. Gece demedim, gündüz demedim; kış demedim, yaz demedim; arkadaşlarımla çalıştım. Son seçimde Türkiye'nin beş büyük partisinden bir tanesi oldum. Beş büyük partisinden biriyiz. Anlaştık mı? Şimdi şimdi şimdi geriye hangi partileri bıraktık? Anavatan Partisi bizim arkamızda, Doğru Yol Partisi bizim arkamızda, Saadet Partisi bizim arkamızda, Genç Parti bizim arkamızda, Büyük Birlik Partisi bizim arkamızda. Kısaca biz finale bir adım kaldı. Bize bu desteği verir misiniz finale çıkmak için? Var mısınız? Var mısınız? Bu desteği inşallah vereceksiniz.
Bu seçimde hedefimiz üç yüz tane belediye almaktır. Programımızı buna göre yaptık. Ama yüz elli tane de alsak Türkiye'nin en büyük iki partisinden biri olacağız. Biz adım adım hedefe doğru yürüyoruz. Şimdi Binkılıçlılar bana söz veriyor musunuz burasını bize teslim etmeye? Veriyor musunuz? O zaman ne olacak? O zaman ne olacak? Bakın size söyleyeyim. Burada benim kızlarım var, gelinlerim var, oğullarım var, annelerim var, ablalarım var. Ne olacak biliyor musunuz? Sayayım mı bu müjdeleri? Sayayım mı? Tabii tabii... Duydunuz mu bunları? Nerede benim taahhütnamelerim? Bakınız bundan sonra olacak olan iş, gerek kızlarım, gerek annelerim, ev hanımları, her ay 500 Türk lirası maaş alacak. 500 Türk lirası maaş alacak. Bakınız yetmedi, yetmedi. 500 lira niçin alacaksınız biliyor musunuz? Sizin işiniz olmadığı için ev hanımı olarak çocuklarınıza, beyinize, hülasa ev halkına hizmet ediyorsunuz. İşçi statüsüne sizi yetiştireceğim, koyacağım hukuken ve her biriniz 500 Türk lirası maaş alacaksınız. Yetmedi, bir 500 lira daha alacaksınız. O ne için? O da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatandaşı olduğunuz için. O zaman ne olacak? Her ay bir hanımefendi, 1000 Türk lirası maaş alacak. Vallahi de alacak, billahi de.
Ben bunu, ben bunu söylediğim zaman bu son seçimlerde sevgili arkadaşlar ne dediler? “Nereden bulup yapacaklar? Nasıl yapacaklar?” Kaynakları ortaya koydum. Bu adamlar gerizekalıdır. Bunları dinleyip de sakın ha kanmayın! Ne zaman Amerika benim dediklerimi uygulamaya başladı, ne konuşuyorlar aralarında? “Ya Haydar Hoca de bunu demişti.” Öyle değil mi? Ne zaman Rusya bakınız, 2005 de Rusya hayatına geçirmeye başladı. Ne dediler? “Sakın kimse duymasın. Bunlar Haydar Hoca'nın dedikleri.” Şimdi Almanya konuşuyor. Haberiniz var mı? Avrupa konuşuyor. Ve arkadaşlarım, benim kardeşlerim dünya benim dediklerimi yerine getiriyor. Niçin biz bunları kendimiz yapıp da sizlere istifadesine sunmayalım? Niçin? Bizim neyimiz noksan Allah aşkına? Avrupa'da, Amerika'da bizim yer altındaki kaynaklarımız kadar kaynak var mı? Yok. O halde biz onlardan zenginiz. Ama bunları işletecek kafa sahibi insanlar bizde olmadığı için elimizi açtık, onun kâğıdına, onun parasına, onun dilendiği gibi kapısına gidiyoruz. Bu bize yakışır mı Allah aşkına? Yakışmaz. Şimdi ne yapacağız? İşte her ay 1000 Türk lirası annelerim, gelirlerim, kızlarım alacak. 500 Türk lirası sizler vatandaş olduğunuz için zenginimiz, fakirimiz maaş alacaksınız, maaş.
Eğer Birlik İstiyorsak, Milletin Karnını Doyurmamız Lazım
Türkiye Türkiye, Türkiye bölünme noktasına sürüklendi. Neden? Elimizdeki imkânları yabancı ecnebilere kaptırdık. Onlar bizim servetimiz üzerinden servet yapıyorlar ve vatanı bölüyorlar. Kaynaklarımızı elimizden alıyorlar. Şimdi size soruyorum, Güneydoğu'da, bir ev hanımı 1000 Türk lirası maaş alsa, evin reisi baba 500 Türk lirası vatandaşlık maaşı alıp cebine koysa; bakın asgari ücret bizim dönemimizde tam 2000 Türk lirası olacak. Böylece her aileye en az 2000 Türk lirası, üç nüfuslu bir aileye 4000 Türk lirası maaş girecek, aylık girecek. Böyle bir ailenin evladı dağa çıkıp eşkıyalık yapar mı? PKK'nın üyesi olabilir mi? Devleti de küfredebilir mi? İşte biz bunu hayata geçirmemizin sebebi analar devlete sahip çıksın, babalar devlete sahip çıksın, gençlik devlete sahip çıksın diyedir. Eğer biz eğer biz birlik istiyorsak, beraberlik istiyorsak, milletin karnını doyurmamız lazım devlet olarak. Sırtını giydirmemiz lazım devlet olarak. “Onun işine, aşına, kefil olmamız lazım devlet olarak” diyorum. Biz varız. Siz var mısınız?
Sevgili kardeşlerim, şayet bu dediklerimiz yerine gelmezse yarın hukukun önünde beni hesaba çekeceksiniz. İki türlü dava açma imkânınız olacak. Bir, tazminat davası. Nedir o tazminat? Size vaat edilen para verilmediği takdirde hukuken bunu alma hakkına sahip olacaksınız benden, yanlış anlamayın. İki, bir de bizi kandırdı ceza davası açacak bununla da hukuken bizi suçlu durumuna sokacaksınız. Hangi genel başkan bu şekilde yapacağı işe kefil olup da altına imzasını atacak; efendime söyleyeyim bir taahhütnameyi insanına dağıtabilir, söyler misiniz bana? Hangisi yapabilir bunu? Bir tek insan yapabilir. O da bu işi bilen, bu işin ilmini yazan, kitabını yazan insan yani Haydar Hoca yapar. Ben varım buna.
Gençliğime Üniversitelerin Kapılarını Ardına Kadar Açacağım
Bu gençlik, bu gençlik benim evlatlarım. Bu evlatlarımı okutmuyorlar, kapılarını kapadılar; imtihan üstüne imtihan. Anası dini alıyor çocukların. Liseyi bitiyor, yetmiyor, dershaneye… Şimdi benim çocuklar dershaneye gece okuyor, gündüz okuyor. Vallahi böyle eğitim olmaz, böyle öğretim olmaz. Bu büyük bir cehalet, bu büyük bir gaflet. Bu milletin enerjisini boşa harcamaktır. Böyle şey mi olur yahu? Ne öğretiyorsun ona sen ilim adına? Terbiyesiz herif! Hiçbir şey öğrettiğin yok. Ondan sonra çocuk üniversiteyi bitiriyor, dikkat edin buraya. Sanki ona iş veriyor, işte vermiyor. Niye peki üniversite okutmuyorsun bunu? Çocuk bir diploma almak için kendine güvencini temin edebilmek için okumayı gözüne alıyor, çileği gözüne alıyor. Sen üniversiteyi bunun yüzüne kapatıyorsun. Sebep?
Arkadaşlar bunlar büyük bir hile. Milleti yıldırma politikasıdır. Siyasiler bilerek bilmeyerek milleti yıldırmaya çalışıyor. Onlara şamar gibi ders vermeye var mısınız? O halde gençliğime, üniversitelerin kapılarını yeminle konuşuyorum vallahi de, billahi de ardına kadar açacağım. Hiçbir Müslüman mani olamaz. Yeter ki ben de bu gençlikle, bu nesille, bu evlatlarımla gurur duyuyorum.
Sevgili arkadaşlar okumak isteyenden daha azimli, kararlı bir varlık olabilir mi? Geliyor çocuk “okuyacağım” diyor. “Yok okuyamazsın, hadi git geriye.” Geliyor “okuyacağım” böyle. Ben bir şey, böyle bir şey olmaz. Ben on dört yıl Bakü Devlet Üniversitesi'nde öğretim görevliliği yaptım. Yüksek tahsili bitirme oranı Azerbaycan'da yüzde seksen yedidir. Yani üniversiteyi bitirenlerin sayısı yüz kişinin içerisinde seksen yedi insan üniversiteyi bitirmiştir. Neredeyse, herkes üniversiteyi bitirdi. Türkiye'ye gel bu oran yüzde on beş. Allah Allah! Ya niye biz bu yüzde on beşlerde kalıyoruz? Hani biz aydın, kültürlü, becerikli bir millettik. Ne kastınız var? Ne istiyorsunuz? Onu söyleyin bana. Niye bu milletin önünü kesiyorsunuz? Kızlarım da okuyacak, oğullarım da okuyacak. Bütün kapıları açacağım. Tabuları yıkacağım, tabular yıkılacak, hiç kimse endişe etmesin.
Sivil-Asker, Devlet-Millet Bir Olmadıkça Yaşama Hakkı Haramdır
Bizim önümüzde en büyük güç milletin gücüdür, milletin iradesidir. Hiçbir iradeyi kabul etmiyorum. Var mısınız? Binkılıçlılar, Binkılıçlılar ben size “kuvvetin babası” diyorum. Anlaştık mı? “Kuvvetin, gücün, kaynağı, babası sizlersiniz.” Şimdi şimdi Türkiye size örnek alacak. Bakınız şu anda yapılanlar milleti birbirine koymak, milleti birbirine düşürmek, bu memlekette siville asker, devletle millet bir olmadıktan sonra bize yaşama hakkı haramdır, bunu bilin. Bir milleti koruyan iki tane, üç tane kurum var: Bir; aile kurumu sağlam olmazsa millet olmaz. İki; ordusu sağlam olmazsa millet olmaz. Üç; devleti sağlam olmazsa millet olmaz. Görüyorum ki uzun zamandan beri milletle savaşanlar ordusuyla devletiyle ailesiyle savaşıyor. Buna son vermeye var mısınız? Var mısınız? Milletin garantörü inşallah benim Binkılıçlı kardeşlerim olacak. İlk adımı buradan atacağız ve Türk milletinin azmi ve kararını inşallah ilk defa burada göstereceğiz. Var mısınız?
Tarım Bitti, Millet Fakr-u Zaruret İçerisinde Harap ve Bitap Düştü
Sevgili kardeşlerim, Anadolu'yu ben uzun zamandan beri dolaşıyorum. İsterseniz gelin şöyle kısa bir seyahat yapalım. Ege'ye gittim, Akdeniz'e gittim, İç Anadolu'ya gittik. Zaten Karadenizliyiz, her zaman gidiyoruz. Tarım köylüsü bitmiş. Yeminle konuşuyorum, incir yetiştiren, üzüm yetiştiren, kiraz yetiştiren efendim zeytini olan vesaire hele buğdayı, mısırı, arpası, yulafı olan, kardeşlerim yaka silkiyor, “bittik” diyorlar. Eskişehir'in Bozan beldesindeyim. Kırk yaşlarında bir arkadaşın evindeyiz. Çay içerken dedi, “hocam” dedi, “seni biz dinlemedik, mahvolduk.” “Niye?” dedim. “Hasat zamanı elektrik enerjisi lazım oldu. Biz de köylüler olarak, beldeliler olarak borcumuzu ödeyemedik. Gittik rica ettik, ‘bize zaman tanıyın ama enerjiyi de verin ki sularımızı bağlayalım. Şayet enerji vermezseniz tarlamızda sulama imkânını da elde edemeyiz.’ Ne kadar dediysek muvaffak olamadık. Ve iki ay sonra enerjiyi bağlattık. Çünkü ancak o zaman bedelini ödeyebildik. Şimdi ürün hasadımız yok.” “Sadece sen mi dedin?” “Yok, herkes böyle…” “Ya” dedim, “Ben sana daha evvel gelmiştim. Bu olacak olanları söyledim. Sen beni dinlemedin. O zaman ben şunu düşündüm: Eskilerin bir sözü vardı. ‘Sakalım yok ki sözüm dinlene.’ Ya ben sana konuştuğum zaman sakalım vardı. Niye beni dinlemedin” diye. Türk milleti aksakallılarına, ağzı dualılarına itimat ederler. Şimdi bak size konuşanların hem ağzı dualıdır, hem aksakallıdır ona göre. Sakın hata etmeyin.
Evet arkadaşlar, tarım bitti, ormancılık bitti, hayvancılık bitti. Bunların delilleriyle saatlerce konuşuruz. Vallahi de bitti, billahi de bitti. Millet fakr-u zaruret içerisinde inanın harap ve bitap düştü. Merhum Mustafa Kemal'in Atatürk'ün beyan ettiği gibi gençliği hitabesinde ne diyor? “Millet fakr-u zaruret içerisinde harap ve bitap düşmüş olabilir.” Maalesef düştü. Millet bu hale geldi. Peki, bu milleti kim kurtaracak? Kim koruyacak? Damarlarında asil kanı taşıyan bu milletin evlatları. Sizler koruyacak, kurtaracaksınız. İşte sevgili kardeşlerim, Binkılıçlılar size doyum olmaz. Biz konuşsak benim bir tezim var, yetmedi onu nasıl uygulayacağız? O da ayrı bir tez.
Bakın Sayın Hocam, Ömer Bey Hocam, burada size az evvel konuşan Ömer Eyercioğlu, Profesör Doktor Ömer Eyercioğlu, dünyada sayılı ilim adamlarından biridir. Size ancak bu kitabımdan bilgi verdi, öyle mi? E bir de bakın bunun nasıl uygulanacağını yazdığım ikinci bir kitabım var. “Sosyal devlet, milli devlet.” Şimdi bir son cümle söyleyeyim. Bunların hepsinin genel başkanı, bu partileri genel başkanı gelsinler, otursunlar bir arada. Bak, yemin etmeyeyim ama benim aklımın zekâtı etmezler. İnanın benim benim bilgimin, benim bilgimin, benim ilmimin, sadakası etmezler. Şimdi gelin hep beraber el ele verelim; bu beldeyi, bu bölgeyi kalkındıralım. Biz varız. Sizler var mısınız? Binkılıçlılar bizi gönlünüze koydunuz, evinizde, hanenizde misafir ettiniz. Bizi memnun ettiniz, Allah da sizleri memnun eylesin. Hepinizi Allah'a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun, aziz kardeşlerim.
Şimdi bu hediyeleri bana çok manalı geldi, çok kibar geldi. Derler ne derler? Bir adam çalışkan, dürüst olur. “Saat gibi adam.” Evet, teşekkür ederim, sağ olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız