info@profdrhaydarbasenstitusu.org

BTP Gençlik Kampı Kapanış Konuşması / Afyonkarahisar - 12 Temmuz 2015
19/01/2025 SİYASET 40

    Neler Okuyacaksınız

Çok muhterem kardeşlerim, Bağımsız Türkiye Partisi'nin gönüllüleri, Genel Başkan Yardımcılarım, ekranları başında bizi takip eden aziz Türk milleti; konuşmama başlamadan saygılarımı, hürmetlerimi arz ederim. Arkadaşlarım söylenecek her sözü ifade buyurdular. Ben de tekrar kabilinden özetlemek istiyorum. 

Türkiye Çok Karanlık Bir Döneme Girdi

Hakikaten Türkiye çok ama çok karanlık bir döneme girdi, kim ne derse desin. Mecliste bulunan partilerin bundan sonra kuracakları hükümetin de ömrünün öyle uzun olacağı kanaatinde değilim. Neden, diyeceksiniz. Çünkü hiçbir partinin bugüne kadar bir çözümü olamamıştır. E iktidar olduktan sonra herhalde bunlar melek değil ki gökten bunlara çözümler gelsin ve de onlar uygulamaya bunu alsınlar. Yani bir şey yapmaları mümkün değil. Ne tarımda ne hayvancılıkta ne madencilikte ne sanayide ne iç ve dış politikada hiçbir şey yapmaları mümkün değil. 
Yapılacak olan iş… Bakın Sayın Cumhurbaşkanımız ne demişti? Ee “Başkanlık sistemine geçmemiz lazım, üniter yapıyı terk etmemiz lazım”. Biz o zaman dilimizin döndüğü kadar, eğer Türkiye üniter yapıyı kaybederse birliği kaybederiz, beraberliği kaybederiz, federatif yapılara bölünürüz; federasyon derken başkanlık sistemi, darmadağın oluruz ve hiçbir zaman bu sonuç milletin, devletin hayrına olmaz ve bu sonuç yaşandığı takdirde görürüz ki Türkiye hukuken kendi ayaklarıyla birlikte sürünmeye, yok olmaya, açlığa, kıtlığa mahkûm kalacaktır. Sakın ha ey milletim bu batılın, bu yanlışın arkasından gitmeyin. 

Bizim Yanımızda Olan Yüz Binler, Milyonlar Oldu

Ama işin enteresan tarafı; evet bizi dinleyen, bizimle beraber olan hatta oyu çalınan bizlerin güçlü bir desteği görünmese de bizim yanımızda olan yüz binler, milyonlar oldu. Fakat ifade etmeye çalıştığım gibi oylarımızı çaldılar.  
Yüksek Seçim Kurulu sevgili arkadaşlar bizim elimizi, kolumuzu bağlıyor; onların eline taşı veriyor, bizi taşlıyor. Halbuki Yüksek Seçim Kurulu, adalet tesis etmeye memur olan bir kurumdur. Bunun üzerinde kurum yok. E ben bu adaleti temin etmeye kalkarsam, yarın Türkiye kana bulanır. Sen bunu mu demek istiyorsun; hakkını almak için diğer arkadaşların gibi dağ çık, vatandaşlar gibi dağa çık, silahı al, ondan sonra hakkına sahip çıkarsın. Bu mesajı mı vermek istiyorsun? Evet, bir defa çaldın. Şimdi ifade ediyoruz, ihtar ediyoruz. Ben sopayla sokakta yürümesini bilmiyorum. Ama hakkını korumak isteyen, koruyan bu millet sokağa çıkarsa; vallahi kaçacak delik arayacaksınız. Kafanıza akıl koyun. 

Dağa Çıkarak Değil Hukuken Hesap Soracağız

Sevgili arkadaşlar, Türkiye gerçekten benim hiç tahmin etmediğim bir sürece girdi Hangi döneme girdik? Türk milleti gözyaşını, kanı, ölümü tercih etti. Ee ‘ben milletin bu tercihine saygılıyım’; ben saygılı değilim. Batıla ‘evet’ diyen bir milleti ben kabul etmiyorum. Böyle bir şey olamaz.  Sen beni ağlamaya mahkûm edeceksin, benim elimdekini alacaksın, ölüme terk edeceksin; “Aferin, ne güzel yaptın” diyeceğim sana. Defol be. Sen kimsin? 
Sen 5 kuruşa şerefini, namusunu, izzetini, iffetini, hayasını, fetanetini, her şeyini satarsın.  Eğer biz hak ve hakikati temsil ediyorsak ki ediyoruz, vallahi hesabı sorulur. Bunu herkes bilsin. Ama dağa çıkarak değil, hukuken önümüzde eğilterek. Bunu bilin. 

Haçlı Dünyası İslam Dünyası ile Oynayabilmek İçin Müslümanların Yaşantılarını Bozdular

Allah’ın Ayetlerini Hiç Kimse Değiştiremez

Sevgili kardeşlerim bakın bugün Kur'an'ın ayetlerini değiştiremeyeceğini bilenler; ki burada Allah'ın beyanları var. Müsaadenizle… “Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini, ahkâmını değiştirecek hiçbir kimse yoktur”, yani Allah'ın ayetlerini hiç kimse değiştiremez, “Ondan başka asla bir sığınak da bulunamaz”, Kehf Suresi, 27. Bir başka ayette “Rabbinin kelimesi, yani Kur'an-ı azimüşşan doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir”, En’am Suresi, 115. 
Böyle Kur'an-ı Kerim'de onlarca Ayet Kerim, Ayet-i Kerime var. Hatta bütün insanlar bir araya gelse onun bir ayetinin, bir mislini yazamazlar. Mesela ‘kul hüvellahü ehad, Allahüssamed’ Ayet-i Kerime’sini (İhlas suresi, 1. Ayet) bütün insanlar bir araya gelsin, yazma iktidarına malik değildir. Allah meydan okuyor, “Toplanın erkekseniz yapın” diyor. 

Mezhep ve Tarikatların İçini Boşalttılar

Şimdi bu gerçek ortadayken, bilhassa haçlı dünyası İslam dünyası ile oynayabilmek için Kur'an'ın ayetlerini değil Müslümanların yaşantılarını bozdular. Biliyorsunuz İslam dininde mezhepler vardır, tarikatlar vardır. Bu mezhepler ve tarikatlar ile İslam yaşanır. Mezheplerin ve İslam affedersiniz tarikatların içini boşalttılar. Bu işi de tarihte en güzel beceren millet İngilizlerdir. 

İngiliz Ajanı Hamper Osmanlının Medrese ve Tekkelerinde Eğitim Alıyor 

Sevgili arkadaşlar ‘Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler’ adlı eserimde ben mezheplere olan bu yönelişi, nasıl İslam içine batıl bir mezhebi soktuklarını delilleri ile tek tek ortaya koydum. Mesela Hamper denilen bir şahıs, bu İngiliz ajanı, İstanbul'a çocukluk yaşında yüzlerce İngiliz ile beraber geliyor; Osmanlı'nın medreselerinde, mekteplerinde eğitim görüyorlar, tekkelerinde eğitiliyorlar, mezun oluyorlar. Mezuniyet belgelerini aldıktan sonra da bu insanlar memleketlerine, İngiltere'ye gidiyorlar. İngiltere'ye gittikten sonra asıl görevler başlıyor. Bunları Hicaz Bölgesi’ne gönderiyorlar. Hicaz Bölgesi’nde bu insanlar faaliyet gösteriyorlar. 
Birinci faaliyetleri, Sünni ile Şiiler arasını açmak ve mutlaka bunları savaştırmak, harbe sokmak; birinci istekleri bu.  Aylarca, yıllarca gayret etmelerine rağmen ne Sünni dünyanın ulamasını ikna edebiliyorlar ne de Şii dünyasının mollalarını ikna edebiliyorlar ve ‘pes’ diyorlar. Sömürge Bakanlığı'na gidip rapor veriyorlar “Bu işi biz beceremiyoruz”. Sömürge Bakanlığı o zaman diyor ki “Bu işi beceremiyorsanız, yapmanız için o takdirde bir mezhep kurmanız lazım” ve bu ajanlar Hicaz Bölgesi’nde artık mezhep kuracak insan arıyorlar. 
Abdülvehhab’ı Hamper denilen şahıs görüyor; çok zeki olduğunu, mantıklı bir insan olduğunu ama pohpohlamaya geldiği için de istediği şekle sokabileceğini… Ancak ben onu ikna ettiğim takdirde aile hayatı müsait olmazsa evinde yanıltılabileceğini, binaenaleyh ailesine gittiğinde bizim zihniyetimizi taşıyan bir insanla birlikte olması gerektiğine karar veriyorlar. Yine o bölgeye bir ajan, hanım, kadın ajan gönderiyorlar; Safiye isminde bir Yahudi kadını. Bununla beraber, mut'a nikahı ile beraber evleniyor. Kim? Abdülvehhab ve de Safiye. Hamper diyor ki “Gündüz ben Abdülvehhab’ı ikna ediyorum; benim aşamadığım konuları gece Safiye ona ikna ediyor” ve arkadaş bir batıl düzenlemesi ile bugün hadisler, ayetler, sünnet-i seniyeler şekil buluyor. Bunun kasnağı İngiltere'de, projesi İngiltere'de hayata geçti ve uygulama sahası da maalesef evvela Suud, sonra da bütün İslam alemi oldu. 

Türk İslam Dünyasında Ahmet Sirhindi’nin Faaliyetleri ile Bir Tarikatın Temelleri Atılıyor

Ahmet Sirhindi Kendini Müslüman Olarak Kabul Ettiriyor

Sevgili arkadaşlar bununla da kalmadı; asıl taşı biz, Türk İslam dünyası olarak Hindistan'da yedik. Babür İmparatorluğu var Hindistan'da, bu İmparatorluğu kuranlar Türkler. 950 sene Babürler Hindistan'da, yani Türkler, ömür sürdüler çeşitli isimlerle birlikte. Babür İmparatorluğu'nun gayretleri ile birlikte devam eden imparatorluk hayatı, İngilizlerin Ahmet Sirhindi dedikleri şahsı devreye koyarak birden o düzen bozuluyor. Sirhindi İngilizlerin adına imparatorluk sarayına giriyor, gayret ediyor, çalışıyor; kendini Müslüman olarak oradaki insanlara, Babürlere, Türklere kabul ettiriyor. Arkasından devam eden süreçte, bir tarikatın temelleri atılıyor. O temelleri atanlar, daha önce Kazan Hanı Halil'le beraber olanlardı. Kazan Hanı Halil, o şahsı tam 6 yıl baş cellat olarak değerlendiriyor. E baş cellatlıktan zaten nefsi öldürmek için de cellat olmak lazım. Herhalde bu anlayıştan olacak ki, bir tarikat inşa ediliyor. İşte bu tarikat Hindistan'da nefşu nema buluyor. Kimle? Ahmet Sirhindi ile beraber. 

Ahmet Sirhindi’nin Hindistan’da Yaptığı Açılımlar

Sevgili arkadaşlar bakınız bu şahsın Hindistan'da yaptığı açılımlar şöyle. Bunları şimdi okuyalım ki, bugüne benzerliği var mı yok mu takdirlerinize bırakacağım. Ekber Şah Dönemi’nde Sirhindi’nin saraydaki fitneleri; 
1. Ekber Şah'ın ‘Dini İlahi’ adıyla bir din oluşturması isteniyor, ‘Dini İlahi’. 
2. Bu yeni din, Hristiyan misyonerlerle teşrik-i mesai yaparak oluşturuluyor. Misyonerler bu sayede Babür- Türk İmparatorluğu'nun içine sızıyor. 
3. İncil, Farsça’ya çevriliyor. 
4. Hinduizm ve Hristiyanlığın ayin ve sembolleri ülkenin her tarafına yayılıyor. 
5. İslam dışı ayin merkezleri oluşturuluyor. 
6. İslam inancına aykırı olarak Hinduizm gereği olmak üzere inek kesilmeyi, etini yemeyi haram kılıyor. 
Herkes istediği dine girebilsin diye batıl inançlar teşvik ediliyor. 
En önemlisi, faiz serbest bırakılıyor. Aa Hocam, Hindistan'da faiz yasak mı? Neden yasak? Çünkü Babürler, Müslüman imparatorluk; yani Müslümanların imparatorluğu. Müslümanların itikadına göre de faiz haram. Haa bu haram kalkıyor. Tıpkı bir zamanlar Türkiye'de olduğu gibi. “Faizli sistem, faizli sistem; biz buna karşıyız. Bunu Allah da reddediyor, Peygamber de reddediyor” diyenler, iktidar olduğu gün faizin adına ‘nema’ koydular; yani bu sistemi serbest bıraktılar. 
Geliyoruz ikincisine, domuz eti serbest bırakılıyor. Müslüman olduğu için Hintliler, yani Babur'daki yaşayan Türk kardeşlerimiz, evet domuz eti haram. Domuz etini serbest bırakıyorlar; onlar da bunu ‘kasaplık hayvan’ olarak ilan ediyorlar. Evet. 
İçki ve kumar serbest bırakılıyor. Bunun için yerler açılıyor. Eğlence yerleri serbest bırakılıyor. Nevruz günü şarap içmek farz haline getiriliyor. Devlet tarafından içki satan mekanlar açılıyor. 
Burası İslam'ın yaşandığı bir ülkeydi. Şimdi Türkiye ile mukayese edersek bakalım ne kadar birbirine yakınız. Doğru, onlar da Türk biz de Türk’üz. Bu Türkler ne hikmetse hep ecnebinin oyununa geldi, Hindistan'da da Türkiye’de de. 

“İslam'ı, Şeriatı Getireceğiz” Diyenler, Müslüman Avına Çıktılar

Okul kitaplarında; 
1. Şimdi buradaki tevhid cümlesinden ‘Muhammed Rasulullah’ ibaresini çıkardılar. Yani Muhammed’siz bir tevhid anlayışını ileri sürdüler. Halbuki İslam dininde Muhammed’siz bir tevhid anlayışı asla mümkün değildir.
 2. İmar yasası değiştirerek 70 bin kilisenin kapısını ‘Besmele’ çekerek açtılar. 
3. Kilise açılışında, bu da ayrı madde olarak, ‘ya Allah ya Bismillah’ diyerek kurdele kesildi. Domuz eti, kasaplık hayvan statüsüne alındı. Zina, yasal olarak suç olmaktan çıkartıldı. 
4. Hak dinden bahsedildi. Allah katında tek din ayeti maalesef inkâr edilmedi diyelim de unutuldu. Papa ile ‘huzur duruşu’ adı altında ortak ibadete yönelerek, Papa'nın duasına ‘Âmin’ denildi. Haçlı dünyasının safında yer alarak Müslümanlara namluyu doğrultular; yüzbinlerce Müslümanın katline sebep oldular. Bugün Hristiyan, Yahudi ile el ele veriliyor ve de Türkler bunların safında Müslüman avına çıkıyorlar. Nerede çıktık? Libya' da çıktık, Tunus'ta çıktık, Mısır’da çıktık; artı Irak'ta çıktık, Suriye'de çıktık. Ne hikmetse dünyanın her yerinde “İslam'ı, şeriatı getireceğiz” diyenler, Müslüman avına çıktılar. 

Bugün Müslüman Türk Milletinin Akaidi Sorgulanacak Duruma Gelmiştir

Sevgili kardeşlerim aslında milletimiz bunlara gerekli dersi vermesi gerekirken, maalesef yıllardan beri onların enjekte ettiği batıl anlayışla birlikte itikadını hasta hale getirdiler. Bugün Müslüman Türk milletinin akaidi sorgulanacak duruma gelmiştir. Teslise ‘evet’ diyen bir insanın Müslüman olması asla mümkün değildir. “Ama Hocam onların da Allah'ı bizim de Allah'ımız bir”. Senin dilini eşek arısı soksun. Ruhül Kudüs, İsa, Meryem üçlüsüdür onların Allah'ı. Senin Allah'ın bir eşi ve benzeri olmayan, lem yelid ve lem yûled olan, yüce Zât-ı Kibriya Hazretleri’dir. Ha biz bunlara hakaret etmiyoruz. Zaten onlara “Senin Allah'ın budur” dersen, bizim Allah'ımızı onların önüne getirirsen hakaret kabul ederler. Hakaret kabul etmemiş olsalardı, eşi ve benzeri olmayan Cenab-ı Hak’a iman ederlerdi. 
Kısaca sevgili arkadaşlarım yani bizim burada söylediklerimiz, onlarla bizim aramızda kesin olması gereken çizgilerdir. Bu çizgileri siyasiler maalesef ayaklarının altına aldı. Şimdi var mısınız bunları hak ile yeksan etmeye? Var mısınız? Bu son seçimlerde sakın ha moralinizi bozmayın ve o tarafta olan arkadaşları ikaz edin; yarın Suriye'nin kaderini yaşarken Allah sizin belanızı verecek, Irak'ın kaderini yaşarken Allah sizin belanızı verecek. Bütün Müslümanlar ezilirken ya sen rahat nefes alacaksın. Allah senin belanı verecek. Bunu söyleyeceksiniz. Var mısınız? 

Bu Kadar İslam Düşmanlığını Haçlı Dünyası Bile Yapamadı

Sevgili kardeşlerim, bu kadar İslam düşmanlığını haçlı dünyası bile yapamadı. Bu kadar büyük zulüm olabilir mi? Bu kadar büyük zulüm olabilir mi? Sen diyeceksin ki “Filistinlileri İsrailliler geliyor zaman zaman bomba yağmuruna tutuyor”, milleti meydanlara toplayacaksın, İsrail'e karşı telin mitingleri yapacaksın; bir taraftan da İsrail'e şu anlaşmayı yapıyorsun, Askeri Eğitim Anlaşması. E ne var bunda, onlar da millet bizde milletiz? Bunda şu var; bu Askeri Eğitim Anlaşması'nda İsrail'in Yahudi çocuklarını, pilotlarını eğitiyoruz. Onlar da memleketlerinde uçaklarına bu pilotları bindiriyorlar, Filistinli Müslümanların başına bomba yağdırıyorlar. Ondan sonra sen de çıkıp diyorsun “Ben seni telin ediyorum”. Ama Allah senin belanı veriyor be hain. Bu kadar büyük tiyatro olur mu? Eğer onu sen kabul etmiyor, reddediyorsan; niçin bu anlaşmayı reddetmiyorsun, iptal etmiyorsun? Hala, e uluslararasında hukuk geçerlidir. Ne demek bu? Ben, kim ne derse desin bu anlaşmayı devam ettireceğim, Müslümanları bombalayan bu pilotları eğiteceğim, bunların başına bela olarak devam edeceğim, Müslümanları bombayla öldüreceğim; bunu demek istiyorsun. 
Sevgili arkadaşlar delilleri çoğaltabiliriz. Su Anlaşması’nı bunlarla bunlar yaptılar. İstihbarat Anlaşması'nı bunlarla bunlar yaptılar. Şu anda bu salonda yaptığımız konuşma önce Tel Aviv'e gidiyor, şekilleniyor, dünyaya postalanıyor. Bunu “Buraya İslam'ı, şeriatı getireceğiz” diyen adamlar bu hale getirdi bu memleketi. İslam'ı, şeriatı getirecek… Domuz eti, helal. Zina, serbest. Faiz, Allah Allah… 
Yahu şimdi Babür Devleti'nde yaşananla bugün yaşananlar arasında bir fark görebiliyor musunuz arkadaşlar? Böyle bir şey var mı? Dünkü İngiliz oyunu bugün ikna edilerek bize oynatılıyor. Bunlara gerekli dersi vermeye var mısınız? Var mısınız? Bizi çalmalarına müsaade edecek misiniz? Bunlara karşı gerekli cevabı verecek misiniz? Mahalle teşkilatlarımızı, köy teşkilatlarımızı, il teşkilatlarımızı, ilçe teşkilatlarımızı, belde teşkilatlarımızı, sokak teşkilatlarımızı, apartman teşkilatlarımızı; kadınlarımızı, gençlerimizi, oğullarımızı, kızlarımızı örgütleyecek misiniz? Var mısınız buna? Var mısınız buna? Vallahi de billahi de biz bu işi 1 yılda yaparız, hiç endişe etmeyin. 

 Allah Mustafa Kemal’i Bu Millete Hediye Olarak Gönderdi

Sevgili kardeşlerim benden evvel konuşan muhterem hocalarım, kardeşlerim ifade ettiler; Japon sınırlarından, Viyana kapılarına kadar uzanan bir coğrafya sallanmaya başladı, devrilmeye başladı, yıkılmaya başladı. Allah tam da bu dönemde Mustafa Kemal adı altında bir insanı bu millete hediye olarak gönderdi “Ey Türk milleti! Bununla beraber olun, milli devletinizi kurun, bağımsızlığınızı, egemenliğinizi bütün dünyaya ilan edin” dedi ve de onu yaptı. Eğer Allah'ın eli, Peygamber Aleyhisselam Efendimiz’in eli, 12 İmam’ın eli onun üzerinde olmasaydı; vallahi de billahi de bu ülke kurulamazdı, bunu böyle bilin. Peygamber’in elinin üzerinde olduğu bir insana “Dinsiz” dediler, dinsizler. Niye? Seçim esnasında enteresandır, diyoruz ki “Biz millete asgari ücret olarak işçimize, memurumuza, emeklimize vereceğiz”. “Veremezsiniz”, ajanlar geliyor önümüze. Niye veremeyiz? Lozan Antlaşması'nda gizli bir madde varmış, 23 yılına kadar bu anlaşma devam edecekmiş. “Bunun için siz bu madenleri işletmeniz mümkün değil. Boşa kürek çekiyorsunuz”. Tabii biz Lozan Antlaşması'nı getiriyoruz, madde madde okuyoruz; böyle bir şey yok. Artık tutunamıyorlar. İçindeki küfrü kusmaya başlıyorlar “Haydar Hoca var ya”, evet “Haydar Hoca Rusçu oldu”. Ba ba ba ba… Ulan senin gibi ülkücü olacağına, Haydar Hoca gibi Rusçu olurum ya. 

Hindistan'ı, Çin’i İkna Ederken; Kıbleye Dönen Hacı-Hoca Efendiyi İkna Edemedik

Şimdi gelin biraz bunu açalım. Rusçu olduk, ne yaptık? Biz çok kıymetli bilim heyetimizle oturduk, bize dediler ki “Biz bu ülkede ciddi bir karışıklık çıkacağına inanıyoruz ve bunun tespitlerini yaptık. Lütfen bize yol gösterin”. Geldiler. Bu ne demektir? Ben senin elini öpüyorum; bunun manası bu. E şimdi bir büyüğün eli öpülürse, kulağını çekip kıçına şamar atmaz ki. “Aferin” der, neye ihtiyacı varsa o yapılır. Değil mi? İşte bu önde çok kıymetli profesör hocalarım, kıymetli hukukçu arkadaşlarım, bendeniz aşağı yukarı tam 15 gün çalıştık. Onlara muhteşem bir proje gönderdik. Dedik ki “Bakınız siz eğer dünya devleti olmak istiyorsanız, Milli Ekonomi Modeli’ni uygularken Moskova dendiği zaman insan hakları, demokrasi hatıra gelmesi lazım. Bunu yapabilir misiniz?”. “Tabii yaparız” dediler. Ha bunu yaparsanız meseleniz biter. Yani Moskova, insan hakları. ‘Moskova’ dendi, hemen hatıra ‘insan hakkı’. Daha? Demokrasi gelecek. Bunu yaptığınız gün, bütün dünya birleşse size hiçbir şey yapamaz. Vallahi verdik, uygulamaya başladılar. Tabii fitne durmuyor. Bir olay çıkardılar, Putin Müslüman liderleri çağırdı. Müslüman asla terör yapmaz ve kapıyı mühürledi. Yani Sayın Putin, Milli Ekonomi Modelci oldu. Ama biz, ama biz Putin'i ikna ederken, Hindistan'ı, Çin’i ikna ederken; kıbleye dönen hacı, hoca efendiyi ikna edemedik, başı örtülü mütesettir ablalarımı, yengelerimi, annelerimi ikna edemedik. Niye? Az evvel bahsettiğim o haram lokmadan yediler de ondan. Nasip olmuyor. Hacı Efendi gidiyor bankaya, bizim çocuklardan biri anlattı, memur bey sol eliyle beraber çay içiyor. “Evladım” diyor Hacı Efendi ona “Sol elle çay içilmez, sağ elle lütfen”. “Hacı Baba, güzel de” diyor “bu sağ elimle senin alacağın faizi hesap ediyorum”. Türkiye'de haramları helal getiren bu insanlara eğer bir ders vermezsek samimi olarak konuşuyorum Allah belamızı verir ve Türkiye'de en önemlisi Şii- Sünni çatışmasının Allah nasip etti önüne geçtik. Ne demek ya Alevi- Sünni? Biz hep beraber kardeş değil miyiz? 

 Allah Hz. Ali’yi Halife, Emir, İmam ve Hidayet Önderi Seçmiştir

Sevgili arkadaşlar, tarihi bir hakikatle sohbetime son vereceğim. Bakınız ben bir Sünni Hocayım, öyle ya. Ama ben bu araştırmayı yapmadan bana sorsaydınız, hilafet hususundaki görüşlerim bütün Sünni arkadaşlarımın görüşleri gibiydi. Ama işin içine girdikten sonra bir de baktım ki bizim gördüğümüz bir serapmış, bir rüyaymış; hakikat, şimdi size okuyacağım. Ya Haydar Hoca kalkıp da şu kadar zamandan sonra niçin bunları dile getiriyor? Ahmak seni. Allah onu halife seçti, emir seçti, imam seçti, hidayet önderi seçti. Ahmak. 
Ayetle sabit, Maide Suresi’nin 67. Ayeti ve bu ayet bir dönemin kapandığını, risalet döneminin kapandığının, velayet döneminin başladığının ilanıdır. Allah'ın sevgilisi bakınız “Ali bin Nebi Talip benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonraki halifemdir. Allah Resulü'nün halifesi odur. Müminlerin emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur. Ey insanlar, bu Ali’dir. O benim kardeşimdir, vasimdir, ilmimi toplayan, ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir”. Deme Hz. Ali'yi kim kabul eder? Allah'ın sevgilisine iman eden. “Ey insanlar, ben hilafet emirini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum”. Yani Peygamber’in beyanıyla herkesin seçtiği insan, imam değil; o demokrasi olur. İslam demokratik bir sistem değildir. Allah'ın ve Resul'ünün nasbettiği bir sistemdir. Anlaşıldı mı? “Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır. Benden sonra Ali, Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır”. Durum bu kadar açık sevgili arkadaşlar. 
Efendim filan imam şunu içtihat etti. Ulan terbiyesiz. Peygamber’in hükmü ortada, sen içtihattan bahsediyorsun. Allah'ın hükmü ortada, içtihattan bahsediyorsun. Eğer Kur'an ve hadiste, sünnette böyle bir delil varsa; ulema içtihat edebilir. Kaldı ki senin alim dediğin adamların içtihat yetkisi yoktur. Bunu kafana koy. 
Şimdi arkadaşlar, ben Sünni’yim. Tamam, Sünni ama Müslüman Sünni’yim ben. Kim gibiyim? Ben İmam-ı Azam gibi Sünni’yim. Ben İmam-ı Şafii gibi Sünni’yim. Ben İmam-ı Ahmet bin Hanbel gibi Sünni’yim. Ben İmam-ı Malik Hazretleri gibi Sünni’yim. Onların her biri Ehl-i Beyt yolunda ya şehit oldu ya gazi oldu. Sen Yezid’in yolunu despotizm ile iktidar yapacaksın, Allah senin belanı verecektir. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın. 

Biz Güzel Vatanımızın Her Tarafında Varız

Evet sevgili kardeşlerim, adet olduğu veçhile her yılımızda yaz kampı yapıyorduk ve bu Ramazan-ı Şerif'e geliyordu; bilerek bunu biz öyle tercih ediyorduk. Bugün de 3 günden beri bu eğitim çalışmalarını, eğlence hayatımızı burada 3 gün değerlendirdik. Ben şahsen çok istifade ettim. Hepinize teşekkür ediyorum. Biz bunu 100 veya 150 kişi olsun diye düşünüyorduk ama geldim dediler ki “Hocam 1.500 kişi oldu”. Aa ne demek istiyorum? İsteseler de bizi bir kalıba sokamazlar. Çünkü biz güzel vatanımızın her tarafında varız; Allah'ın izniyle 1 yıl sonra da Türkiye'nin en güçlü teşkilatı olacağız. Bunda hiç kuşkunuz olmasın. Bunları net konuşuyorum. Beni tanıyanlar bilir, bunların hocasına teşkilatçılığı ben öğretmiştim. Vallahi de ben öğrettim. İlk örneğini Karadeniz'de, Trabzon'da ortaya koydum. Biliyor musunuz bunu? Hah.  Şimdi onlara teşkilatçılık nasıldır göstereceğiz. Var mısınız?
Hepinize çok teşekkür ediyorum. Allah'a hepinizi emanet ediyorum. Sağ olun, var olun. 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir