info@profdrhaydarbasenstitusu.org

BTP Bursa İl Başkanlığı İftar Yemeği 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu Öncesi Saha Çalışması / Eylül 2010 Bursa
19/01/2025 SİYASET 14

    Neler Okuyacaksınız


Çok muhterem Bursalı kardeşlerim, idrak ettiğimiz bu güzel ay milletimize ve bütün İslam alemine hayırlı olsun; milletimizin yücelmesine, yükselmesine vesile olsun niyazıyla hepinize hoş geldiniz diyorum. 

Propaganda Cümlelerinin Hiçbiri Anayasa İçeriğinde Yer Almıyor

Tabii şu anda gündemimizde bir anayasa referandumu var. Ama ben Trabzon'dan geliyorum; Trabzon'dan Bursa'ya kadar şehirlerarası propaganda unsurları da dahil olmak üzere dağlara, taşlara öyle bir insanlara baskı olmak üzere bir propaganda yürütülüyor ki, her yerde ‘evet’. 
Şimdi işin bir başka boyutu da işte kadınlara, çocuklara, işçilere, memurlara vs. herkese bir hak geliyor. Sanki Sayın İktidar bu anayasayı hazırlayan değil; Sayın İktidar sanki işçilerle, kadınlarla, memurlarla, çocuklarla bugüne kadar muhatap değil. Yahu sen 8 seneden beri iş başındasın; ne getirdin ki, onu söylesene. Ha beyefendiler unutmuşlar. Anayasa onaylanırsa ondan sonra gencimi düşünecek, kızımı düşünecek, gelinimi düşünecek, annemi düşünecek, dedemi düşünecek; işçimizi, memurumuzu, emeklimizi düşünecek. Buna siz inanıyor musunuz? Zaten anayasanın münderecatında bu keyfiyette bir ifade de yok. Sevgili arkadaşlar yani yazılan yazılarla anayasayı mukayese edip yan yana getirdiğiniz zaman, o propaganda yapılan cümlelerin hiçbirini anayasanın içeriğinde de bulamıyorsunuz. İşin bir başka garip tarafı da bu. 

Oylanacak Olan Anayasa Değil AK Parti’sinin Çalışma Programıdır

Ben şimdi şuna hayret ediyorum; oylanacak olan, 12 Eylül’de oylanacak olan anayasa mıdır, iktidar partisinin çalışma programı mıdır? Neyi oylayacağız biz? 
Şimdi Sayın İktidar öyle koşuyor öyle bağırıyor öyle yırtınıyor ki, aman yarabbi. İşçiyi tehdit ediyor, memuru tehdit ediyor, emekliyi tehdit ediyor, iş adamlarını tehdit ediyor. Ha o zaman diyoruz ki bu oylanacak olan anayasa değil, AK Parti’sinin çalışma programı. Öyle ya. Niye sen mademki anayasa mecliste hazırlanıyor ve mademki bu anayasa milletin anayasası olacak, bu kadar koşuşturman niye? Sevgili arkadaşlar bunun özü şu; bu anayasayı maalesef milletimiz hazırlamadı, milletin temsilcileri hazırlamadı. Ya? En fazla eleştirdikleri 12 Eylül Anayasası’nı o günün şartlarında, o günün idaresine hazırlatanlar bugün de bunlara hazırlattı. Aynı irade, aynı güç. O günkü irade askerdi, bugünkü irade sivil; ama kaynak aynı. Neresi orası? Okyanusun ötesi.

Bu Anayasayı Maalesef Milletimiz Hazırlamadı, Kaynak Okyanusun Ötesi

Şimdi okyanusun ötesi diyor ki “Senin kulağını çekerim. Kafana akıl koy. Ben seni oraya senin için getirmedim”. Ya? “Seni benim için oraya getirdim”. Binaenaleyh “Benim dediklerimin her birini yerine getireceksin”. E nasıl getireceğiz bunu yerine? Türkiye'nin tam 3 katrilyon dolarlık yeraltı kaynağı zenginliği var. Bu, batılıların hesaplamasına göre. Eğer işin gerçeğine inerseniz imkanlarımız var. Derinlemesine bu işin araştırmasını yaparsanız görürsünüz ki ülkemizin 3 katrilyon dolar değil, en az 5 katrilyon dolar yeraltı kaynağı zenginliği var. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar büyük bir kaynak yok. Efendim güzel de bunun anayasa ile ne alakası var? Öyle ya. Alakası şu; şimdi bundan evvel Sayın İktidar aklına estiği gibi bu kaynakları istediği şirkete, istediği ecnebi firmasına verdi. Burada bir- iki tane misal okuyacağım, göreceksiniz. Ama iş düşündüğü gibi olmadı. Anayasa Mahkemesi karşısına çıktı, bunun yaptığı bu anlaşmaları feshetti; Danıştay karşısına çıktı, bu anlaşmaları feshetti. Şimdi bir taraftan da iktidara gelirken anlaştığı, söz verdiği güçler, kurumlar “E siz bize ‘evet’ demiştiniz. Bakınız, evet dediğiniz halde bu işler sizin dediğiniz gibi yürümüyor. Onun için ne yapacaksınız? Biz size bir taslak gönderiyoruz. Bu taslağı gerçeğe çevirmek için meclisten geçireceksiniz ve bunu referandumda milletin oylamasıyla birlikte, milletin anayasası yapacaksınız”. Olayın, projenin aslı bu sevgili kardeşlerim. 

Bunların Derdi Kendi Ayaklarının Bastığı Yeri Sağlama Almak

Şimdi bu dediklerimi bir- iki misalle anlattıktan sonra eğer yorulmazsanız, ben size biraz fazla konuşmak istiyorum. İstiyor musunuz? Sizleri inşallah aydınlatacağım bu konuda. Göreceksiniz ki bunların derdi milleti hak sahibi yapmak, işçiyi hak sahibi yapmak, memuru hak sahibi yapmak değil maalesef; kendi ayaklarının bastığı yeri sağlama almak. Bu, işin esası bu. Ama Allah'ın izniyle bunlar 12 Eylül'de öyle bir şamar yiyecek milletimizden ki, “Vay” deyip inşallah o gün ayıkacaklar. Bu şamarı da çok şiddetli vurmanız lazım. Aksi takdirde bakın birazdan anlatacağım, bu birinci tehdit; elimizdeki imkanların yabancı, ecnebi firmalarına gitmesi birinci tehdit. 

Anayasa Değişikliği ile Türkiye’nin Bölünmesinin Kapısı Aralanacak ve Açılacaktır

Asıl tehdit de sevgili Bursalılar, güzel vatanımızın bölünüp parçalanmasıdır. Oyun bunadır, üniter yapının parçalanmasıdır. 1982 Anayasası’yla birlikte olayı bugüne kadar getirdiler. Bu yasayla, yani 82 Anayasası’yla Türkiye'yi bölmek mümkün olmuş olsaydı, bakın size yemin ediyorum vallahi de billahi de tallahi de bu yeni anayasa gündeme gelmeyecekti. Ama anayasanın değiştirilemez o 3 maddesi var ya, bu 3 maddesi nedeniyle bunlar Türkiye'yi bölemediler. Yani bölünmez bütünlüğü ilkesi var anayasada; bayrağı var, başkenti var. Bunlar anayasada olmazsa olmaz 3 şart. Bu 3 şarttan dolayı da ülke bölünmedi. 
Şimdi, bölünmek için ne lazım? Bölünmek için anayasanın yapısal değişikliğini ele almak lazım ve bu yapıldı; 11 kişiden 19 kişiye çıkartıldı. Şimdi 19 kişiye çıktıktan sonra da bakınız bu anayasa eğer ‘evet’ oyuyla beraber geçerse arkasından sevgili arkadaşlarım ikinci bir tehdit geliyor; bu 3 madde kaldırılacak. 3 maddenin kaldırıldığı, Türkiye'nin federatif yapıya dönüştürüldüğü bir anayasa taslağı; yani üniter yapı bozulacak, bu federatif yapıyı kabul eden bir yasal süreci başlatmak için anayasa maddesi oylanacak. Bu tek başına da olabilir, bir bütün paket içinde de olabilir. İşte o günün şartlarında Anayasa Mahkemesi'ne gidildiğinde bu 3 şart ortadan kalktığı için, Anayasa Mahkemesi de buna ‘evet’ diyerek Türkiye'nin bölünmesinin kapısı aralanacak ve (açıklanacak) açılacaktır. Şimdi sevgili Bursalı kardeşlerim, buna siz ne diyorsunuz? Ben de onun için ‘hayır’ diyorum. 

Anayasa Mahkemesi'nin Yapısını Değiştirmek, Danıştay’ı Hükümsüz Hale Getirmek Amaçlanıyor

Sevgili arkadaşlar bakın misal vereceğim; burada, Suriye sınırındaki 2 Kıbrıs büyüklüğünde, altı bilmem ne kadar petrol dolu olan büyük bir hazine, bir rivayete göre 4 trilyon dolar veya 40, tamını bilmiyorum, bir servet var burada. Bunu, bu mayınlı arazideki mayınları sökerek, bu arazi; İsrail firmalarına 40 veya 50 yıllığına karşılıksız, bila-ücret verilecek. Ne yapacak? O da onun altındaki serveti toprak üstüne çıkartarak afiyetle yiyecek. İşte bu alınan kararı 23 Temmuz 2009’da Anayasa Mahkemesi “Türk milletinin yerinin altındaki kaynaklar millete aittir” diyerek bunu bozdu. Bozduğu bu, bozulan karar bu. Yani ‘Sen ey iktidar! Milletin menfaatine olan varlığını yabancı şirketlere, firmalara, güçlere peşkeş çekemezsin’ demektir bunun manası. 
İkincisi, bir başka hüküm daha; AK Parti’si Hükümeti, İstanbul'un iş merkezi olan Galataport ihalesinde, Sami Ofer’e ait şirkete bunu bilmem 30 yıl sonra ödemesini yapmak üzere taksit taksit, bedava veriyor. Burada da Danıştay 6. Dairesi 6.1.2006 tarihinde bu kararı bozuyor. Diyor ki, “Burası, burası Sami Ofer’e verilemez. Burası milletin menfaatine ait yerlerde, işlerde kullanılır; geliri de Türk milletine aittir ve millet içindir”. Bu kararı da ne yapıyor Anayasa? Bozuyor, affedersiniz Danıştay bozuyor.  
Şimdi bunlar yola çıkıyorlar, diyorlar ki efendim “Biz bir icraat yapıyoruz, yaptığımız icraatı Anayasa Mahkemesi bozuyor, Danıştay bozuyor”. Neyi bozuyor Anayasa Mahkemesi arkadaşlar? Danıştay neyi bozuyor? Türkiye'nin milli menfaatlerini korumak için yapılan peşkeşleri bozuyor. Öyle değil mi? Bir sürü karar var böyle Danıştay'ın bozduğu, Anayasa Mahkemesi'nin bozduğu bu kararlar, bu ihaleler. Şimdi diyor ki “Biz icraat yapıyoruz, yaptığımız icraatı hayata geçiremiyoruz. Böyle bir hükümet olmaz. Onun için Anayasa Mahkemesi'nin yapısını değiştirmemiz, (Danıştay’ın) Danıştay’ı da hükümsüz hale getirmemiz lazım”. Allah Allah… Peki Anayasa Mahkemesi bu kararı verirken bu karar nefsi bir menfaat karşılığında, bir çıkar karşılığında mı verdi; yoksa milletin alî menfaatleri karşılığında mı bu kararı verdi? Bakıyoruz ki milletin menfaatleri heder ediliyor; onları korumak için bu kararı verdi. Danıştay da keza verdiği kararlarda milletin alî menfaatlerini koruma hususunun olduğunu çok net ve açık görüyoruz. 

Anayasa Değişikliği İsteyenlerin Asıl Derdi Anayasanın Sarsılmaz 3 Maddesini Devreden Çıkartmaktır

Şimdi sevgili arkadaşlarım bunların asıl ortaya çıkışı, işte vatandaşa bu bizim anlattığımız gibi anlatmıyor. Bakın “Biz başörtüsü konusunu halledecektik, Anayasa Mahkemesi bunu bozdu”, milletin önüne temcit pilavı gibi hep bunu getiriyorlar, farkında mısınız? Şimdi ben onlara diyorum ki; şayet siz bu niyetinizde samimi iseniz, Anayasa Mahkemesi'nin yapısını değiştirmeden de bu çıkartacağınız (anayasada) anayasaya bir tek madde ilave ile bu işi halledebilirdiniz. Nasıl? Şimdi size söylüyorum, ‘Hiçbir hukuki gerekçe Türk milletinin din ve vicdan emniyetini tehdit altına alamaz. Türk milleti dinini yaşama bakımından sonsuza dek hak ve hürriyet sahibidir’. Buna benzer bir karar, bir madde anayasaya geçmiş olsaydı acaba Anayasa Mahkemesi'nin dini bir gerekçe ile beraber vatandaşların bu hakkını elinden alması mümkün olabilir miydi? Olamazdı. Demek ki bunların böyle bir derdi yok. O zaman asıl dert ne? Asıl dert, az evvel ifade ettiğim gibi sevgili arkadaşlar; anayasanın o (sarsılan) sarsılmaz 3 maddesi var ya, onu devreden çıkarttıktan sonra tekrar Anayasa Mahkemesi'ne bu iş sebebiyle müracaat edildiğinde o anayasa heyeti kendilerinden olacağı için vaziyete hâkim olma, rejimin de istikametini değiştirme üzere bir yola girilecektir. 

Yasama, Yürütme, Yargı Tek İrade Tarafından Yönetilirse Demokrasi Olmaz

Sevgili kardeşlerim, demokraside ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesi vardır. Yani yasama bağımsızdır, yürütme bağımsızdır ve de yargı bağımsızdır. Eğer yasama, yürütme, yargı tek irade tarafından yönetilir hale gelirse, o zaman demokrasi diye bir sistem kalmaz. Ortaya ne gelir o takdirde? Ortaya gelecek olan husus demokratik krallık sistemidir, demokratik padişahlık sistemidir. Şimdi şu anda meclisi gözümüzün önüne aldığımızda, yasama bir partinin elinde mi? Yürütme aynı partinin elinde mi? Bir de bu partinin eline siz yargıyı teslim ederseniz, o zaman kuvvetler ayrılığı ilkesi diye bir ilke kalır mı sevgili kardeşlerim, Bursalı arkadaşlarım? O zaman bu demokratik krallığa döner ki Allah korusun, iktidarın başını da yakar milletin başını da yakar.  Onun için iktidar bizi iyi dinlesin, aklını başına devşirsin. Ayak oyunları ile beraber bunu geçse bile yarın öyle bir tehdit ile iç içe olur ki, korktuğu o zaman vallahi de başına gelir billahi de bu başına gelir. Bir (akas) ak sakallı kişi olarak bu kardeşlerini iyi dinlesinler ve akıllarını da başlarına alsınlar. Türkiye krallık olamaz. Türkiye padişahlık olamaz. O çoktan gerilerde kaldı. 

İktidarın Korktuğu Tek Parti Bağımsız Türkiye Partisi’dir

Şimdi efendim bunlar insan haklarına, demokrasiye çok fazla inanıyormuş. Hadi oradan be. Sen kime bunu anlatıyorsun? Peki %10 barajı? %10 barajı 82 Anayasası'nın ürünü değil mi? Meyvesi değil mi? İstikrarı korumak için o gün dediler ki “%10 baraj konsun”. Ondan evvel biliyorsunuz devamlı çok parti meclise girerdi, koalisyonlar ile beraber istikrar temin edilemezdi. Bu gerekçe ile beraber baraj %10’a çekildi, %10’a yükseltildi. Bundan sonra da bu baraj bugüne kadar devam etti. 
Sayın Başbakan, size ve vekiller heyetine buradan sesleniyorum; siz (sayet) şayet demokratsanız hadi %10 barajını aşağıya çekin, Haydar Hoca’yı meclise alın. Var mısın buna? He, var mısın? Şimdi bir sürü, bir sürü bahane üretiyorlar millete “Kardeşim ya, bunlar güzel; sözleri, fikirleri, düşünceleri çok güzel ama…”. Ya? “Barajı aşamazlar ki”. Hadi, sen de bir destek ol, barajı aşağıya indir; Haydar Hoca'yı meclise alalım. Var mısın? He, var mısın? O zaman da sevgili kardeşlerim korktuğu başına geleceğinden dolayı bu işe yaklaşmıyor. Onun tek korktuğu parti, Bağımsız Türkiye Partisi'dir. Çünkü, çünkü hep birbiriyle çok affedersiniz ağız dalaşı yapıyorlar. Yani böyle bir ceviz kabuğunu dolduracak bir şey yok ortada. İşte senin villanmış, senin boyunmuş, senin gözlerinmiş… Ondan sonra insanın hatırına geliyor bir şarkı da ben söylesem. Ya böyle siyaset mi olur kardeşim? Milletin anası, dini ağlıyor; aç, susuz, perişan; tarım bitmiş, hayvancılık bitmiş, madencilik bitmiş; her şey elimizden çıkmış vaziyete gelmiş… Sizin yaptığınız konuşmalara bak. Bunlar mahalle dedikodusunu geçmeyen siyasi hareketlerdir. 

Bunlar İşine Geldiğinde Demokrat, İşine Geldiğinde Padişah Olurlar

Sevgili arkadaşlar, bir başka örnek vereceğim; YÖK, 1982 Anayasası'nın ürünüdür. Bunlar demokrattı; hadi kaldırsınlar YÖK’ü, niye kaldırmıyorlar?  Çünkü o da işine gelmiyor. Şimdi sevgili arkadaşlar bunlar işine geldiği zaman demokrat, işine geldiği zaman padişah olurlar. Sakın ha bunların hiçbir sözüne itimat (edin) etmeyin. 
Diğer bir husus, bakınız kardeşlerim bugün öyle bir noktaya Türkiye'ye geldi ki bu gelinen noktadan Allah muhafaza etsin şayet millet olarak bir dönüş yapmazsak, bak size yeminle konuşuyorum; Türkiye'nin bölünmesinin, parçalanmasının önüne hiçbir irade geçemez. Biz ne dedik onun için? ‘El ele verelim, Türkiye'nin işlerini hep beraber halledelim’ bunu söyledik. Ne dedi onlar? Ben “Her Türk vatandaşına maaş vereceğim” dediğim zaman, “Nereden bulacak, nasıl yapacak, nasıl edecek?” diyen bu adamlar sonra öyle bir sıfatla önüme çıktılar ki “E biz de bu maaşı vereceğiz”. “biz 800 lira vereceğiz, biz 400 lira vereceğiz, 600 lira vereceğiz…” gibi bütün partilerin hemen hemen ağzına bizim vereceğimiz maaş sakız oldu. Hani dün bu verilmiyordu? “Ee efendim Türkiye'nin yeraltı kaynaklarını biz okuduk, öğrendik; baktık ki bu denilenler doğru, bu verilirmiş”. 

Türkiye’nin Yeraltı Kaynaklarını Millet- Devlet Ortak İşletmesine Açacağım

Sevgili arkadaşlar, bunların ecnebiye vererek Türk milletinin elinden almak istedikleri bu serveti ben, sizinle devlet arasında ortaklaşa Allah kısmet ederse işletmeye açacağım. Mesela sizler altın şirketlerinin sahibi olacaksınız, demir şirketlerinin sahibi olacaksınız, bakır şirketlerinin sahibi olacaksınız, mermer şirketlerinin sahibi olacaksınız. Biz bunu yapacağız. O zaman her biriniz, bak yeminle konuşuyorum tüccar olacaksınız, patron olacaksınız. Şimdi işçi gibi sürünmeye mi varsınız; patron gibi bir eli yağda, bir eli balda yaşamaya mı var mısınız? Hangisine varsınız, söyleyin bana bakayım. Hangisine varsınız? 
Onun için bakınız aradan tam 8 yıl geçti, bizim siyasete girdiğimiz günden bugüne 8 yıl geçti. 8 adım iktidarlar mesafe alabildiler mi? Alamadılar. Onun için bu adamlardan, bu iş bilmez insanlardan asla fayda beklemeyin ve de vaktinizi boşa geçirmeyin ve bizi de yormayın. Bak çok samimi konuşuyorum benim vazifem, benim vazifem; sizleri, milleti ayağa kaldırmak, Türk milletini ve devletini dünyanın lider devleti, milletini de lider milleti haline getirmektir. Bunu böyle bilesiniz. Biz bir menfaat karşılığında bu yola çıkmış insan değiliz. 

Dinler Arası Diyalog Hikayesi Sonrası Rotamızı Tamamen Ayırdık

Beni şimdi çok iyi dinleyin. Bakın bendeniz, Sayın Tayyip Bey partisini kurduğu zaman, o günlerde yanımda olanlar bilirler, Tayyip Bey’i destekliyordum. “Ben de bu arkadaşı destekleyeceğim ve bunun yanında olacağım” demiş idim. Birden kararımız değişti. Niye değişti? Tam o günlerde, tam o günlerde hatırlarsanız yani bunların partiyi kurduğu günlerde biz de Kuva-yi Milliye Programları yapıyorduk. Bir de ne gördük? Bunlar da bir program bizim Trabzon'un Of ilçesinde yaptılar. Yaptıkları bu programda, bu mitingde diyelim, Sayın Başbakanımız o gün Belediye Başkanı sıfatıyla bir konuşma yapıyor. Yaptığı konuşmanın özü şu “Biz herkese, her din mensubuna hakkını vereceğiz. Zaten, zaten 4 tane hak din vardır”. Bu ifadeye dikkat edin ‘4 tane hak din vardır’. Bu sözü arkadaşlar bana getirdiler. Ben de arkadaşlar yanlış anlayabilir gerekçesiyle Trabzon'da onun en yakın adamına haber gönderdim “Ya bizim bildiğimiz ayette sabit olan, Hadis-i Şerif ile mukayyet olan bir din vardır. O da Allah'ın dini İslam'dır. Bunun dışındaki dinler hak din değildir. Ona sorun bakalım”. O cevap vermedi, sükût etti. Bunun üzerine, bak yeminle konuşuyorum bunun üzerine biz bir Kuva-yi Milliye Programı Trabzon meydanında yaptık. Orada şu sözü söyledim “Biz iman ehlidir diye güvendiğimiz arkadaşlar, baktık ki sonunda koynundan hac çıktı bu adamların”. O meydanda net ve açık olarak bunu söyledim ve bunun ardından da hiçbir cevap bize gelmedi. Baktık bu söylenenler yanlış değil. Yazıldı, gazetelerden bilahare okuduk; arkadaşlardan dinledik. “Eyvah” dedik. Bir de ne görelim? Ardından başladılar dinler arası diyalog hikayesiyle insanları kardeş yapmaya, buluşturmaya. 
Sevgili arkadaşlar işte o gün biz rotamızı ayırdık, rotamızı bunlardan tamamen ayırdık. Dedik ki “Allah'ın selameti bunların üzerine olamaz. Bunların yolu batıldır. Bunlar bu milleti helak etmek, bu milleti yok etmek kulvarına bilmeden girdiler; Allah bunları ayıktırsın”. Duamız o gün oydu, bugün de odur. Allah bunları ayıktırsın sevgili arkadaşlarım. 

Başörtüsü Konusu Anayasa Kararıyla Değil Yönetmelikle Halledilebilir

Şimdi, şimdi geliyorum bu başörtüsü konusuna. Ben o zaman hatırlarsanız televizyon konuşmalarında, böyle salon konuşmalarında şunu söylüyordum; başörtüsü konusu anayasa kararıyla beraber halledilemez, yönetmelikle halledilecek bir konudur. Bunun zaten önünde hiçbir hukuki engel yoktur. Siz bunu işte ‘biz anayasayla bir hak haline getirelim’ derseniz, yarın önünüze çok ciddi engeller çıkabilir. Bakınız vallahi de billahi benim o gün yaptığım konuşmaları takip edin ve Milliyetçi Hareket Partisi ile beraber oldular, yasayı çıkardılar. Tabii Anayasa Mahkemesi de bunu bozdu. 
Şimdi arkadaşlar, beni iyi dinleyin. Bu adamlar samimi değil. Anayasa Mahkemesi'ne… Başörtülü kardeşlerimiz İnsan Hakları Mahkemesi'ne müracaat ettikleri zaman bunların iktidarı döneminde, ‘şikayet eden kurum davasında haklıdır’ diye devlet görüşü olarak İnsan Hakları Mahkemesi'ne bildirdiler. Orada bizim Müslüman kardeşlerimiz, davalarını bunların yüzünden kaybetti. Şimdi kalkıp işte “Biz sizin başörtüsü konunuzu halledeceğiz”. Hadi oradan be. Sen hiçbir şey halledemezsin. Niye halledemezsin?  Çünkü senin aldığın bir başka karar var. Bu karar şu, Anayasanın 90. maddesine ilave ile dedin ki ‘İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı karar eğer Türk hukukunun aldığı kararla beraber çatışırsa, İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı tercih edilecek ve uygulanacaktır’. Şimdi Avrupa Birliği ‘başörtüsü insan hakkı değildir’ diye karar aldı Beyefendi. Sen hangi yasa ile beraber bunu halledeceksin, onu söyle bakayım bana. Milleti kandırmana gerek yok. Onun bir tek yolu var, onun bir tek yolu var ama onu sen halledemezsin. Onun yolu da Avrupa Birliği'ne elinin tersiyle rest çekmektir. Onu da yapacak olan Bağımsız Türkiye Partisi'dir. Var mısınız? Var mısınız? 

Benim Derdim Sizi Ayıktırmak ve Uyandırmaktır

Sevgili kardeşlerim şimdi diyor ki Sayın Başbakanımız “Yahu” diyor “sanki biz icraatlarımızı oylamaya tâbi tuttuk”. Tabii icraatlarını sen oylamaya tâbi tutuyorsun. Bu propaganda ne? Bu zorlama ne? Bu baskı ne Beyefendi? Nedir bu? Her türlü köşede, köyde, kentte seni görüyoruz. Anayasa madem milletindir; bırak milleti kendi haline düşünsün, ona göre kararını versin. Nedir bu acelecilik? Sen yangından mal mı kaçırıyorsun? Nedir bu senin halin? Madem milletin burada müşterek menfaati var, bırak yüce millet buna karar versin. Ama iş öyle değil. İş öyle değil. İş, verilen söz var. 3 katrilyon dolarlık servete ecnebiler, ejderhalar göz dikmiş; senin elinden alacak onu, yutacaklar. O da şimdi önündeki bu kurumları aşamıyor. Dava bu. Eğer o kurumlar aşılırsa; yani Danıştay yetkisiz hale gelirse, Anayasa Mahkemesi'nin yapısı bozulursa bütün bu servetler şerefime, namusuma konuşuyorum elimizden çıkacak. Ne diyorsunuz bunlara? Ne diyorsunuz bunlara? 
Onun için kardeşlerim el ele vereceğiz. Bakın benim yaşım 64. Köşe köşe, köy köy, mahalle mahalle, il il geziyorum. Ne bekliyorum ben? Ben %1 oy almış bir kardeşinizim, %1 oy. Bende aptal yüzü var mı? Benim derdim sizi ayıktırmak ve uyandırmaktır. Ayağa kalkın yüce milletim. Ayağa kalkın. Ne bu halimiz ne bu halimiz? Bu halimiz nedir? Aman yarabbi, aman yarabbi. 

Bunların İslam Diye Bir Derdi Yok

Bir de şu, şu sevgili kardeşlerim, benim zoruma giden şu; bir de bunu din adına yapıyormuşlar, Müslümanlar hak ve hürriyet sahibi olacakmış. Hadi oradan be, terbiyesiz. Sen kim, Müslüman kim, hak kim? Haa, hak nerede, sen nerede? Seninle hak arasında dağlar var, dağlar var, ovalar var, ummanlar var. Sen nerede, hak nerede? Sen despotizmi hayata geçirebilmek için elindeki saltanat suntasını, iktidar suntasını milletin başına vura vura dediğini yaptırmak isteyen maalesef bir insansın. Allah seni ayıktırsın. Allah seni ayıktırsın. Seni ikaz eden, seni ikaz eden kimse yok.
Sen, Büyük Ortadoğu Projesi ile beraber ne yaptın, onu söyle bana. Amerika ile ortak olmadın mı? Oldun. 1 buçuk milyon insanın kanına girmediniz mi? Girdin. İncirlik üssünden 102 bin sorti yapıldı. Kardeşlerim buna can mı dayanır yahu. 102 bin uçak, bu ne diyorlar buna, bombardıman uçakları; onların bir filo mu deniyor, 102 bin filo bir anda kalkıyor her defasında, 102 bin defa. Buna can mı dayanır yahu. İnsan kanı, kafası, gözü, gövdesi, bacağı, çenesi, eli, ayağı… Allah belanı versin. Bir de sen İslam adına konuşuyorsun. Sen kim, İslam kim? Ve orada 50 bin anam, 50 bin kız kardeşimin, 50 bin kızımın namusu kirletildi. Kim tarafından? Ortak olduğun o hainler tarafından. 
Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim şimdi Müslüman olup da buna ‘evet’ diyen bir insanın ben yeminle konuşuyorum; ya İslam’ı bilmiyor veyahut da bu adam Müslümanların içinde bir ajandır, diyorum. Bunu çok iyi bilin. Böyle Müslümanlık mı olur? Bastığı toprağın üzerindeki karıncanın can emniyetini düşünen bir anlayışa sahip bir mümin nasıl bu işi yapabilir? Sen kalkıyorsun… 
Ya Afganistan? Ne gönderiyor Afganistan'a? Haberiniz var mı? Amerikan ve Afgan askerlerini eğitip orada Müslüman Afganları öldürmek için eğitim, eğitimci asker gönderiyor. Ondan sonra geliyor, çaka satıyor. Allah sizi ıslah etsin. Allah sizi ıslah etsin. Sevgili arkadaşlarım bunların böyle İslami mislami bir niyeti, bir derdi yok haberiniz olsun. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. 
Sevgili arkadaşlar, bakınız zina yasasını bunlar çıkardı. Biz bugüne kadar solu gördük, sağı gördük, aşırısını gördük, ortasını gördük ama hiçbiri milletin namus konusunda tavizinin olmadığını bildiği için bu meselelere dokunmadı. Bunlar kalktı Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar, zinayı serbest bırakıyorlar. Bunun hesabını sormayacak mısınız? Sormayacak mıyız? 
Sevgili arkadaşlar, domuz etini serbest bıraktılar. Soruyorum, bu memlekette kaç tane Hristiyan, kaç tane Musevi var? Hatta Musevilikte bile domuz eti haramdır. 

Türk Milletini Ayağa Kaldıralım ve Kâinat Devleti Olalım

Sevgili arkadaşlar, şimdi bütün bunlara ders vereceğiz. Bu dersi vermezseniz, Allah size ders verecek. Yeminle konuşuyorum. Tarım, tarımla uğraşan kardeşlerim, cebine para girdi mi bugüne kadar? Girdi mi? Hayvancılıkla uğraşan kardeşim, cebine para girdi mi? Girmedi. Şimdi beni iyi dinle. Bu anayasada tarımla alakalı bir şey var mı? Yani senin ürettiğin mamule pazar bulabilme keyfiyetini devlet ciddi olarak ele aldı, buna bir mecburiyet getirdi mi? Yok. Hayvancılıkta? Yok. E peki buna senin ‘evet’ demen, senin yokluğunu gerektirmez mi? Öyle değil mi? Onun için sevgili arkadaşlar hep beraber bu anayasaya ‘hayır’ demeye var mısınız? Var mısınız? 
Hepinize teşekkür ediyorum. Fazla mı yordum sizi? Fazla mı yoruldunuz? O zaman 3-4 cümle edeyim. Bakınız beni iyi dinleyin. Onların ecnebiye verip değer kazanmak istediği o serveti el ele vereceğiz, beraber işleteceğiz. Sizin her birinizi ben tüccar yapacağım. Yetmedi, vatandaşlık maaşı vereceğim. Bak vallahi ben dediğini yapan bir adamım; benim hayatımı iyi okuyun, beni iyi tanıyın. Ben ne demişsem hepsini böyle noktası virgülüne hayata geçirmiş bir insanım. Tekrar ediyorum, size daha da fazla ısrar etmeyeceğim. Neden? Ben vazifemi yaptım, size diyeceğimi dedim, yapacağımın ispatını yaptım. 500’ün üzerinde ilim adamı benim iktisat sistemimi aldı, inceledi, okudu. Ne dediler? Dediler ki “Bu sadece Türkiye'yi değil, dünyanın geri kalmış ülkelerinin tamamını ayağa kaldırır”. Bugün onun için 80'e yakın ülke kısmen de olsa bizim sistemimizi hayata geçirmeye başladı. Onun için kardeşlerim, biz söylediğimizi böyle çok affedersiniz atmıyoruz. Ya? Bunların hepsi ilmen ispatlı hususlardır. Gelin el ele verelim, bu işi bitirelim, sıkıntılarımıza son verelim, Türk milletini ayağa kaldıralım, büyük millet ve de kainat devleti olalım, diyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Allah'a emanet olun. Sağ olun, var olun. 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir