Neler Okuyacaksınız
12 Eylül Öncesi Her Gün 60 – 70 İnsan Öldürülüyordu
Şimdi, “12 Eylül” deniliyor. İşte “Cumhuriyeti Koruma Kollama Harekâtı yapıldı, bu çok yanlıştır. Asker işe müdahale etmiştir.”, doğrudur. Ama ya bir 11 Eylül, 10 Eylül, 9 Eylül, 1 Eylül, ağustos; o ayları konuşan var mı? Biz o aylarda, yani o yıllarda hadiselerin sıcaklığını yaşayan ve de ‘ne olacak bu ülkenin hali’ deyip kara kara düşünen insanların sınıfındaydık. Neden, mi diyeceksiniz? Çünkü her Allah'ın günü… Bir gün yok ki 60 tane, 70 tane insan ölmesin. Her Allah'ın günü bu dediğim rakamlarda insanlar, niçin öldüğünü de bilmeden öldürülüyordu.
Hiç unutmam, o tarihlerde Cumhuriyet Halk Partisi'nin İl Başkanı beni çok severdi, çalıştığım firmaya gelip “Ya Hocam, beni vuracaklar”. Dedim “Ya seni niye vursunlar ki? Sen Müslüman adamsın, cuma namazını kılan insansın. Böyle bir şey olamaz. Hiç endişe etme”. Bir hafta sonra duyduk ki arkadaşı vurdular ve biz ancak cenazesine katılabildik.
12 Eylül Olmamış Olsaydı Memleket Darmadağındı
Şimdi o günleri biz yaşadık, biliyoruz. Ben silah kullanmasını bilen bir insan değilim. Ama 11 Eylül, 9 Eylül, ağustos… 2 tane silah vardı belimde; birisi vesikalı, birisi vesikasız. Yani karşımdaki insanı korkutup vuracağımdan değil; onları da gösterirdim ki kimse yanıma yaklaşmasın, can emniyetimi koruyayım diye. Böyle bir durumdu. Türkiye'nin manzarası, hali bu.
5.000 (insan) üzerinde insan öldü. Ya biz Kıbrıs'ta 5.000 tane şehit verdik; 12 Eylül öncesi 5.000 tane insan öldü. 100 tane insanın öldüğü günleri ben çok iyi hatırlıyorum. Sanki yani 12 Eylül'de her taraf güllük gülistanlık, kalkıldı bir ihtilal yapıldı. Böyle bir şey yok ya. Yeminle konuşuyorum, o zaman vatandaşlar camiye “Ya Rabbi ya biz ne günah işledik de bu bela, bu musibet başımıza geldi?”, adeta orduyu davet ediyordu. Yanlış anlamayın, benim ne Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bir adamım vardır ne akrabam vardır ne ilişkide olduğum bir insan vardır. Bunun için konuşmuyorum, ben samimiyetimle konuşuyorum. Şayet 1980 Koruma Harekâtı, 12 Eylül olmamış olsaydı; memleket darmadağındı.
Şimdi kim konuşuyor? Demek ki o gün ülkeyi parçalamak isteyenler bunlar. Niye konuşuyorsun? Niye demiyorsun “11 Eylül'de şuydu, 10 Eylül'de buydu, 1 Eylül'de şöyleydi, 30 Ağustos’ta böyleydi?” Niye bunu anlatmıyorsun? Geliyorsun, geliyorsun “O darbe yaptı”. Ama bunlara da iyi ediyorlar, bunlara da çok iyi ediyorlar. Ya bu adamları hala efendime söyleyeyim yanlarına alırlar, mülakat yaparlar, haber verirler. “Sizi bir defa aldılar mı yanlarına? Ha, söyle bakayım. Akredite ettiler mi sizi?” “Yok.” Allah da veriyor bela. Hala akıllanmıyorlar. “Bu vatana, bu millete, bu devlete sahip çıkma. Çıktığın zaman senin işin haraptır!” Bunu böyle bilesin.
Tayyip Topun Peşinde Koşuyordu, Onların Gazetesi ‘Bu Adam Ayin Yapıyor’ Diye Beni İhbar Ediyordu
Şimdi bunu derken “İhtilal oldu, güzel oldu” mu diyoruz? Yok. İhtilalin ilk gününde beni içeri aldılar ve efendime söyleyeyim Boztepe'de, tugayda kaldık biz; savcıların önüne çıktık, emniyette ifadeler verdik. Araştırıldı, taran taran tarandı, birtakım iddialar ortaya atıldı, bakıldı; hiçbir şey. En sonunda beni serbest bırakan askeri savcı hiç unutmam “Ben” dedi “her gün yemek arkası bir kadeh rakı içerim. Bu delikanlı da istediği kadar ‘Allah’ der” dedi “Buna da kimse karışamaz, bana da”.
Şimdi ben o günleri hatırlıyorum; Tayyip topun peşinde koşuyordu, onların gazetesi ‘bu adam ayin yapıyor’ diye beni ihbar ediyordu ya! Şimdi kalkmış ağlıyor tiyatrocu herif. Bunun hepsi tiyatro. Ne yaptın sen onu söyle bana! Hoca ve etrafındaki bir grup. Doğru, onlar da bizim gibi. Sonra onlar bir defa içeri alındı, ben iki defa içeri alındım. Düşünebiliyor musun?
Şimdi ee sola ağlıyor, sağa ağlıyor; bu kadar merhametli adam. Ya senin elinden ben az mı çekiyorum? Söyle bakayım bana Sayın Başbakan benim yanlışım ne, benim günahım ne? Sadece senin yaptığın yanlışlara şerh koyma, değil mi? Ben dalkavuk muyum ya? Sen yanlış yapıyorsun. Temelinden şu olay da yanlış.
12 Eylül Anayasası Durup Dururken Hazırlanmadı
Sonra geliyorum asıl meseleye; 12 Eylül Anayasası. Bu anayasa durup dururken hazırlanmadı. Bir buçuk yılda kamuoyunun önüne kondu. Bütün profesörler, saha ile ilgili profesörler kanaatlerini belirtti. Hiç unutmam; herkes kanaatini belirtiyor. Sen kaç gün bunu kamuoyu önünde tuttun, şu anda hazırladığın anayasayı? Söyle bakayım bana, kaç gün tuttun? Kimden, hangi fikri aldın? Hangi sivil toplum örgütü ile beraber istişare yaptın? Ha şunu diyebilirsin, doğrudur, inanırım; “o gün Türkiye'de bu olayları çıkartan adamlar askeri kullanmış olabilirler”, doğrudur. Ona ‘sen şu şekilde bir anayasa yapacaksın, bunun hudutları şu olacak’; bu da doğrudur. Çünkü yani şu anda senin yaptığın anayasa da kamuoyunda tartışılıp hazırlanmadığına göre; e oranın esintisi ile yapılmadığını kim iddia edebilir ki, oranın rüzgârı ile hazırlanmadığını kim iddia edebilir?
Sen Danıştay’ın fonksiyonunu kaldırdın attın. Niye attın? “Yapılan ihaleler yolsuzdur, yanlıştır, devletin ve milletin menfaatine aykırıdır; hukuki karar çıkmasın” diye, “önünde bir engel kalmasın.” Bu kimin işine yarayacak onu söyle bana? Bu kimin işine yarayacak? Senin, benim işime yaraması mümkün mü? Yok. Kimin işine yarayacak bu? Yok, hükümetin de değil, hükümetin de değil. Hükümetin yapacağı icraat; “işte bu yeraltı kaynaklarını, serveti yabancı firmalara satacaklar; bir daha da bu, Türkiye'nin gündemine gelmeyecek.” Danıştay vazifesini yapmadı mı sonuç budur. Hadi bakalım Yağlı Hasan'ın Böreği, Yağma Hasan’ın Böreği. Devletin malı deniz, yemeyen domuz. Senin sürüklediğin, milleti getirdiğin akıbet bu, kader bu.
12 Eylül Öncesi Ortamı NATO Adına İş Görenler Yaptı
Binaenaleyh burada hiçbir şey demelerine imkân ve ihtimal… Yani ben 12 Eylül öncesi iş yerine giderdim, yeminle konuşuyorum 15 dakika oturamazdım, 15 dakika. Ne demek yahu? Muhasebeyi kontrol edeceksin, çalışanlara işte ‘şunu şunu şöyle yap’ diyeceksin veya ‘yapma’ diyeceksin. Bişi… Bunu yapamazdık biz ya 12 Eylül’de. Şimdi 12 Eylül sonrası can emniyeti geldi, mal emniyeti geldi, namus emniyeti geldi, din ve vicdan emniyeti geldi; bütün bunlar ondan sonra oldu. Ondan önce kim yaptı bu işi? NATO adına Türkiye'de iş görenler yaptı. Bunların görüntüde elbiseleri asker elbisesi, doğru. Ama hakikatte Türk askeri değil bunlar; Türk askeri kılığında NATO'nun, derin devletin adamları memleketin içine ettiler, o günün şartları. Niye bunu kimse konuşmuyor? Haa? Niye bunu kimse konuşmuyor? Hepsi efendime söyleyeyim vur yansın, çevir patlasın. Tekrar ediyorum, benim askerden bir tane adamım varsa namert olayım. Hiç kimseyi tanımam. Zaten karşılaştığımız zaman sohbet ettiğimde de hepsini fırçalarım. Burada şahit olan arkadaşlarımız da vardır “Yanlış gidiyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz” kaç defa ikaz ettim. Onlar da dinledi mi? Yoo. Sivil de dinlemedi, onlar da.
Şimdi işin özü şudur,ha 12 Eylül... Kimse, hiçbir insan hürriyetini kısıtlamak istemez. Ben kısıtlamak ister miyim ya? Ama asker müdahale ettiği zaman; istese de istemese de kısıtlıyor seni, kontrol altına alıyor, murakabe ediyor. 3 kişiyle etrafında olan bir adam olacak, onu serbest bırakacak; bu mümkün değil ki ya. Senelerce benim arkamdan ekipler gelirdi; istihbarat ekibi gelirdi, jandarma ekibi gelirdi. Vallahi billahi, yeminle konuşuyorum. Evimden alırdı, taa iş yerime kadar. Erkeksen isyan et. Yapsan ne yaparsın? Hiçbir şey yapamazsın. Sanki yani bu beyefendiler o günün şartlarında bu eza, cefayı çeken bunlar; şimdi oturup tiyatro olarak ağlıyor. Lan sen kendine ağla be. Sen o gün top oynuyordun, top koşturuyordun; 30 sene sonra kalktın, ağlamaya başladın. Ya “Şimdi mi aklın başına geldi?” derler adama.
Yeni Anayasa ile Azınlığın Ezildiği ve Elimizdeki İmkanların Yabancı Kaynaklara Aktarıldığı Bir Devir Yaşanacak
Kısaca şunu demek istiyorum; bunlar yanlış şeyler, çok yanlış. Ha Sayın Başbakan şunu yapması lazım; “ben evet, anayasa hazırlanma hazırlığını istemem doğrudur.” Ama demokrasi adına konuşuyor; ne biçim demokrasi bu? %10. Kraliyeti mi getireceksin sen? Baraj %10. Şuna bak; krallığı getirecek, saltanatı getirecek. Adamın aklına bu geliyor. Elbette böyle bir düşüncesi yok ama böyle devam ederse saltanat kurulacak, kraliyet kurulacak. Ondan sonra çoğunluğun (ezinli) azınlığı ezdiği, baskı altına aldığı rejimin mahkume ettiği bir dönem, bir devir yaşanacak. Bu gelecek anayasa ile yapılacak olan iş budur. Hem elimizdeki imkanlar yabancı kaynaklara aktarılacak hem de sonuç olarak bu kaderi yaşayacağız. Erkeksen başını kaldır. Niye? Sen hukuka karşı geliyorsun. Baksana anayasada bunun yeri var. Sen mahkemelerden, hukuktan daha mı üstünsün? Yakanı tutacaklar, erkeksen konuş. O hak bile elimizden alınacak.
Yeni Hazırlanacak Anayasada Milletimize Ne Çözüm Getirdin?
Şimdi Sayın Başbakan bıraksın efendime söyleyeyim ‘evet’ kampanyasını; milletin huzuru, saadeti, mutluluğu için bir kampanya başlatsın. Soruyorum, bu mevcut anayasada yani (hazırlana) hazırlanarak milletin önüne getirilecek anayasada çiftçi kesimine ne veriliyor? Tarıma yani tarım kesimine ne veriliyor? Milletin anası, dini ağlıyor. 6’ya mal ediyor, 5'e satıyor. Bütün ürünleri böyle. Buna ne çözüm getirdin sen? Hayvancılığı ne yaptın? Mahvettin gittin. Ne çözüm getirdin buna? Ormancısına ne çözüm getirdin? Madencisine ne çözüm getirdin? Sanayicisine hangi çözümü getirdin ki söyle bana bizde ikna olalım, gelelim ‘evet’ diyelim. Ama hiçbir şey getirmedin ki sen. Sen sanki programlı bir insan gibi bir noktaya odaklandın. Burada tarım ezilmiş, hayvancısı ezilmiş, sanayicisi ezilmiş, ticaretçisi ezilmiş, siyasetçi… “Ooo bana ne!” mantığıyla gidiyorsun ya. Seni kim dinler?
Demokratik Ülkeleri Fiilen Kraliyet Rejimine Çevirme Sevdasındalar
Çok samimi konuşuyorum, böyle bir anlayış ancak despotizmde olur; demokratik hukuk sistemlerinde olmaz. Amerika'nın zaten bir huyu var. O huy da nedir? Kraliyetle idare edilen ülkeleri idare etmek kolay; kafaya bir adam koyuyor, onu istediği gibi kullanıyor. Ama demokratik ülkelerde bu tahammül biraz zor, sıkı oluyor. Şimdi demokratik ülkeleri de ismi demokrasi olmasına rağmen fiilen bir kraliyet rejimine çevirme sevdasında bu adamlar. Öyle değil mi? Niye? Bir tane adam koyacak, ona talimat verecek, onun dediğini o da halka ikna ettirecek. Böyle bir şey olursa hem demokratik anlayış hayata geçecek hem onların menfaatleri devreye girecek hem bu taraf bir eli yağda, bir eli balda yaşayacak.
Herkesin Benimsediği Bir Anayasanın Olması Lazım
Şimdi manzara bu. Binaenaleyh aklımızı başımıza alıp gerçekten bir anayasa yapmak istiyorsak, buna ‘hayır’ diyeceğiz. Bu devreden kalkacak. Çünkü milli irade ile uzaktan yakından ilgisi yok bu işin. Tamam mı? Haa halk oylamasına halkın tensip edeceği… Bak bir sürü… Ne diyoruz? Şu kadar etnik grup var. Bunların her birinin değerleri var. Bu değerlerin müşterek bir platformda anlaşmasıdır, hukuki zemine kavuşmasıdır. Var mı böyle bir şey? Ha, var mı? Yok. Bu anayasa o zaman ısmarlama bir anayasa. Hiç kimseyi memnun etmez. Halk anayasası olması için herkesin görüşünün olduğu, herkesin benimsediği bir anayasanın olması lazım ki inşallah bu (anasayı) anayasayı yapmak da bize nasip olacak. Kimse bundan gocunmasın, Sayın İktidar hiç gocunmasın. Biz ona yanlışlarını hatırlatıyoruz, “Yanlış yapma” diyoruz “Senin sahip olduğun mevki, rütbe, imkân, mali kaynak kimde var? Haa, o zaman milleti üzme” diyoruz ona. Bu da bizim hakkımız. Bu kadar diyebilirim efendim.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız