Neler Okuyacaksınız
Çok muhterem Büyük Şehir Belediye Başkanım, Sayın Genel Başkan Yardımcılarım, sevgili Adanalılar bu güzel sofraya hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
İlk haftasını idrak ettiğimiz mübarek ramazanımız da maddi manevi işlerimiz asan olsun. Ben, çok uzun konuşacak değilim. Çünkü benden evvel bir buçuk saatlik bir program burada icra edildi. Esasen alacaklarınızı aldınız. Ancak, üzerinde durmamız gereken bir cumhurbaşkanlığı seçimi var ve Cumhuriyet tarihinde hiç olmamış bir uzlaşma var. Bu uzlaşmayı yapan 5 parti mensuplarına da takdirlerimi, teşekkürlerimi arz ediyorum. Allah hepsinden razı olsun.
Açılım Adı Altında Üniter Yapımızın Tehditle Karşı Karşıya Geldiği Bir Dönemdeyiz
Sevgili kardeşlerim, ülkemiz hakikaten ciddi problemlerin yaşandığı, açılım adı altında üniter yapımızın tehditle karşı karşıya geldiği bir dönemdeyiz. Yani birliğimiz, Allah muhafaza etsin, dağılmak üzere. Şayet bu cumhurbaşkanlığı seçiminde inisiyatifimizi kullanıp da milletin birliği hakkında karar vermezsek, milletin birliğine hizmet eden ve yıllarca yurt dışında ülkesini temsil eden Ekmeleddin Bey’e ‘Evet’ demezsek; bugüne kadar yürüttüğü siyasetle parçalanma yoluna devamlı, ısrarla giren Sayın Başbakanımız, cumhurbaşkanı olarak projelerini hayata geçirir. Maalesef Türk milleti de o zaman parçalanmış bu memlekette yaya kalır. Onun için, sohbete başlamadan hepinizden söz istiyorum. Geliniz uzlaşan bu partiler gibi biz de bu salonda uzlaşalım, Ekmeleddin Bey’e ‘Evet’ diyelim. Var mısınız buna?
Başkasının Oyununu Oynayan, Başkasının Uydusu Olan İnsana “Figüran” Denir
Efendim, Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Kılıçdaroğlu’nun ismini zikrederek “Sayın Başbakanımız buyurdular ki, figüran partilerle birlikte bir uzlaşma yaptılar”. Figüran, arkadaşlar ne demektir? ‘Başkasının oyununu oynayan, başkasının uydusu olan’ insana denir figüran. Şimdi gelin, şöyle bir muhasebe edelim; figüran biz miyiz, onlar mı? Büyük Ortadoğu Projesi, Amerika’nın projesi. Eş başkanı kim? Sayın Başbakan. Yani proje Amerika’ya ait. Uydu kim? Sayın Başbakan. O zaman Sayın Başbakanım ne oluyor? Ne oluyor? Figüran oluyor. Ben söylemiyorum, siz söylüyorsunuz. Artı, Sayın Başbakan yine Bush’un ve Obama’nın eş başkanı. Peki, eş başkanın başkanı kim? Amerikan Devlet Başkanı. Tez Amerika’ya ait. Onun eş başkanı olan Sayın Başbakanımız ne oluyor? Ne oluyor? Ben söylemiyorum, siz söylüyorsunuz. Evet. Ama biz, Bağımsız Türkiye Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik Sol Parti, artı Demokrat Parti; biz bu memleketin davasının özüyüz ve figüran değil, asılız.
Tabelalardan T.C. Harfleri Silindi
Bunu böyle ifade ettikten sonra, şimdi niçin Ekmeleddin Bey diyoruz, Sayın Başbakan olmasın diyoruz? Sevgili kardeşlerim birinci neden; açılım adı altında Güneydoğu'da bugün hakim olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniter yapısının resmen bozulmuş olması. Biliyorsunuz tabelalardan TC harfleri silindi. Bunun manası nedir? Bu bölgede Türkiye Cumhuriyeti yok, demektir. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin olmadığı yerde ne vardır? Ne vardır? IŞID vardır, El Kaide vardır, şu veya bu devleti kurmak için illegal çalışan teröristler vardır. Maalesef Güneydoğu’yu bu noktaya getiren de Sayın Başbakanımızdır. Şimdi Sayın Başbakanımız bu münasebetle ülkede birliği, beraberliği, dirliği, kardeşliği vücuda getirecek bir anlayışa sahip değil. Bu bir yaradılış meselesi, bir eğitim meselesi, bir kültür meselesi. Zorla O’na bunu yaptıramazsın ama bunu yapacak olan; Türkiye’yi 30 yıla yakın bir zaman yurt dışında şerefiyle, izzetiyle, iffetiyle, namusuyla, milliyetçiliğiyle, imanıyla temsil eden Ekmeleddin Bey. Onun için hep beraber, az evvel söylediğimiz gibi “Ekmeleddin Bey cumhurbaşkanı olursa Türkiye'nin birliği, beraberliği korunmuş olur” diyoruz.
Yasama, Yürütme, Yargı Erkleri Bir Şahsın Bünyesinde Toplanırsa O Zaman Bu ‘Demokratik Krallık’ Olur
İkincisi, sevgili kardeşlerim maalesef bizde siyasiler öyle badireler yaşıyor ki yasama, yürütme, yargı erklerini kendi istedikleri gibi kullanma hevesine kapılıyorlar. Şimdi, eğer yasama, yürütme, yargı erkleri ayrı ayrı olmaz da bir şahsın bünyesinde toplanırsa; o zaman bu ‘demokratik krallık’ olur. Sayın Başbakanım ne diyor? Efendim diyor, bu yasama yanlış, yargılama yanlış; bunlar doğru gitmiyor. Yani demek istiyor ki; yasama da, yargı da bende toplansın. Buna ne diyorsunuz siz? Hayır değil mi, ben de hayır diyorum. O zaman böyle olursa Türkiye gerçekten yasamasını, yürütmesini, yargısını; bu ayrı ayrı olan erkleri bir şahsın, bir kişinin şahsında toparlarsa; bunun adına ‘saltanat’ deyin, ‘demokratik krallık’ deyin, deyin de deyin. Ya biz zaten o yoldan geldik; anamız, dinimiz ağladı, binlerce şehit verdik ya. Sen şimdi bizi tekrar alıp geriye götürüyorsun, eeee, buradan, bu çukurdan çıkın diyorsun. Hadi oradan, seni kabul etmiyoruz. Onun için Ekmeleddin Bey'e ‘Evet’ diyeceğiz. Var mısınız? Var mısınız? Teşekkür ederim.
Milli Ekonomi Modeli
“Bir Türk Dünyaya Bedeldir”
Kardeşlerim biraz da müsaade ederseniz, Bağımsız Türkiye Partisi'nin Genel Başkanı olarak; benim tezim olan Milli Ekonomi Modeli’ne temas etmek istiyorum. Ben bu ülkenin has vatandaşıyım. Eğitimimi komando kamplarında aldım. Erciyes kampında, kop kampında. Kop’ta ben reistim. Birinci reisimiz, Allah rahmet eylesin Kürşat Karanis’ti. Beni iyi dinleyin. Ben, her hareketin içinden geliyorum ve her hareketin ruhuyum, özüyüm. Anlaşıldı mı?
Sevgili kardeşlerim, o günden bugüne, Türkiye’nin büyük ideallerle, çok büyük bir devlet olmasını istemenin yanında; Türkiye merkez olarak bir blok oluşturmasını ve onun etrafında devletlerin buluşmasını istiyorduk, temennimiz buydu. Özellikle de Türk dünyası beraber olalım, diyorduk. Ama gelin görün ki ayakları üzerinde durabilen bir ekonomiyi hayata geçiremediğimiz için, her dönem borçlu çıktığımız için; böyle bir yaşantıya kavuşamadık. Ben de oturdum, yıllarca düşündüm taşındım; bir model ortaya koydum. Niye? Çünkü bu model eğer bizi ayağa kaldırırsa, Türkiye insanlığın merkezine gelir. Türkiye’nin insanlığın merkezine geldiği dönemde, öyle bir blok oluşur ki, o blokta; can emniyeti, mal emniyeti, namus emniyeti, din ve vicdan emniyeti doya doya yaşanır. Onun için, böyle bir dünyaya bütün insanlık hasret. Biz, bunu hayata geçirecek bir Türkoğlu olacağından ‘bir Türk dünyaya bedeldir’ diyoruz. Bundan diyoruz, atma demiyoruz.
Lebedev: “Rusya’nın Milli Ekonomi Modeli’ne Olan İhtiyacı Sonsuzdur”
Sevgili kardeşlerim hatırlarsanız Rusya tanklarını 150 dolara sattığı günler vardı; rızkını kazanabilmek için Türkiye’ye sığınan kadınlar, erkekler vardı. Hatırlıyorsunuz değil mi? Bakınız Rusya o günden nereye geldi? Nereye geldi, gördünüz mü? Nereye geldi? Dünya lideri oldu. Putin’i Amerikan dergileri, gazeteleri dünyanın lideri ilan etti. Niye? Putin diyor ki “Ben, Haydar Hoca’ya uydum. Dünyanın Haydar Hoca’ya ihtiyacı var” vallahi, aynen bunu söylüyor. Yetmedi, yetmedi Rusya’nın Haydar Hoca’ya ihtiyacı var. Ben onun Duma’sında 5 saat tezimi anlattım. Sevgili arkadaşlar bakınız, bu tezden ne anlamışlar? Burada bunların ilim adamlarından birkaç tanesinin görüşlerini özetleyeyim. Milli Ekonomi Modelinin ne olduğunu, Lebedev “Rusya’nın Milli Ekonomi Modeli’ne olan ihtiyacı sonsuzdur. Ben dünyanın bir numaralı iktisat matematikçisiyim”. Bunu kim diyor? Prof. Dr. Lebedev. “Ben dünyada bir numaralı iktisat matematikçisiyim. Bu konuyu benden iyi bilen yoktur. Milli Ekonomi Modeli’ni kongrelerde çok okudum”, hemen hemen bizim bütün kongrelere katılmış bir arkadaş. Ben de niçin katıldığını hep düşünür dururdum. Meğer bir görevli olarak geliyor. “Bu tezde esrarengiz kodlar var. Her okuyuşta yeni bir kod ile karşılaşıyorum. Modelde meseleleri çözen, problemleri halleden pek çok kodlar saklıdır. Üstelik sadece bugüne değil, geleceğe de ışık tutan kodlar var. Rusya'nın buna ihtiyacı sonsuzdur”. Sevgili arkadaşlar, yani nefsimize pay çıkmak için bunları söylemiyorum; bir Türkoğlu olduğu için bunları söylüyorum. Daha var ama bütün bunlarla devam etmeyelim. Bir de Lisiçkin denilen iktisatçı bir arkadaşımız bana o gün Rusya'da, Rusya dinsiz diyorsunuz değil mi, ben Rusya’nın Duma’sında cemaatle namaz kıldım. İmam oldum, arkadaşlarım arkamda cemaat oldu. Saygı gösterdiler, hürmet ettiler. Dedim, bir dahaki gelişimde meclisinizde mescit istiyorum sizden. Volkonski, bana “Evet, lazım” dedi. Madem hak, hürriyet, İnsan haklarından bahsediliyor; o da burada olması lazım. At sahibine göre kişner.
“Ey milletim 24 saatte Bu İşi Hallederim”
Sevgili kardeşlerim biz bu işi biliyoruz. Biz bu işi biliyoruz, derken; dünyada bu işi bilen tek adamım ben. Sevgili kardeşlerim, el ele verelim, bu işi halledelim. Neden diyeceksiniz, sevgili arkadaşlar. Bakınız, 2002 seçimlerine çıkıyoruz ben “Ey milletim 24 saatte bu işi hallederim” dediğimde herkes bana güldü. Bu sefer, lan dedik, herhalde biz yanlış bir şey konuşuyoruz. Ama vallahi de ben 24 saate bu işi hallederim billahi de. Getirsinler, ispatını yapayım. Koysunlar beni, 6 ayda ellerine yeni bir Türkiye vereyim. Endişeniz olmasın.
Ama ben bunu arkadaşlar ne hikmetse kamuoyuna anlatamadım. Anlatıyorum; bir fitne rüzgârı bir taraftan geliyor, diğer fitne rüzgârı öte taraftan geliyor. Arkadaşlar, niçin bu kadar fitne çıkartıyorlar biliyor musunuz? Eğer Haydar Hoca’yı millet tanırsa, daha bizi tanımaz. Bütün mesele burada; benlik davası, benlik davası. Onun için onlara ben dedim ki “Korkmanıza gerek yok. Ben size danışmanlık yapayım, bir kuruş da maaş almayayım. Bu ülkeyi kalkındırmak için el ele verelim, başaralım”. Gene kaçtılar. Niye? Sayın Başbakan’a bunu söyledim.
Milli Ekonomi Modeli İçin Avrupa’dan Bilim İnsanları Ne Diyor?
Sevgili kardeşlerim demek istediğim şu; biz bu işi biliyoruz, çok iyi biliyoruz. Yani, bunu sade Haydar Hoca söylemiyor; tamamen Batı’nın iktisat sahasında konuşan ilim adamları tebliğler vermişler, modelimizi böyle satır satır, virgül, nokta nokta incelemişler. Yeminle konuşuyorum bakınız, Cornelia Vester Hanımefendi, Hollandalı bir Prof. Hanımefendidir. Ben İstanbul Kongresi’nde şunu söyledim, İktisat Kongresi’nde, O da Hollanda’yı temsilen geldi, dedim ki “Avrupa Birliği’ne çok güvenmesinler”. 2005 yılı bu dediğim tarih. Avrupa Birliği’nin ömrü 10 yıldır, bilemediniz 15 yıldır. Hiç kimse kendini kandırmasın. Benim ilmî verilerim var. Avrupa Birliği’ni devam ettirmeleri mümkün değil arkadaşlar. Şimdi kendi kendilerini kandırıyorlar. O zaman Cornelia Hanım dedi ki “Galiba bu adam hamaset yapıyor. Seçmenine, adamlarına mesaj veriyor”. Neyse gitti, bu bizim eseri temelden tırnağa kadar okudu; baştan sona kadar satır satır hıfzetti. O zaman biz Almanya’nın Heidelberg’de bir kongre Bonn, öteki üniversite neydi, Viyana Üniversitelerinin tertiplediği kongrede bir araya geldik. Hanımefendi çıkıyor, ne diyor biliyor musunuz? “Ben hamaset yaptığını zannettim ama, tezi okuyunca gördüm ki Avrupa Birliği yoluna devam edebilmesi için Baş’ın sistemini motamot uygulaması şarttır.”
Şimdi arkadaşlar, onlar tabi Merkel’e arkadaşları teklif etti. Almanya Meclisi’nde ciddi bir müzakere, mütalaa oldu, çok dahasını ben size söyleyeceğim; işin garip tarafı, Vatikan da diyor ki “Haydar Hoca’nın kadınlara verdiği maaş sistemini mutlaka İtalya gündeme getirmesi lazım”. Vatikan ki, kadın haklarına böyle ters bakar. Onları da İslamlaştıran Elhamdülillah biz olduk.
Bozguncular Size Çıkarlar “Biz Birlikten Yanayız, Beraberlikten Yanayız” Derler
Şimdi sevgili kardeşlerim, daha konuşayım mı? Ama ben konuşursam sabaha kadar bitmez. İsterseniz tatlıya bağlayalım.
Kardeşlerim ülkede çok güzel bir rüzgâr esiyor, birlik beraberlik rüzgârı esiyor, kardeşlik rüzgârı esiyor. Bir araya uzlaşmayla gelen partilerimiz, parti liderlerimiz, yönetimde bulunan arkadaşlarımız, tabandaki kardeşlerimiz; sizler öyle bir bilek öyle bir güç oluşturdunuz ki, vallahi de billahi de sizi gören artık erimeye mahkûmdur. Bunu böyle bilesiniz. Erimeye mahkûmdur. Niye? Her gün milletin birbirine girip fitne çıkartmasını isteyenler; bu hususta programlar, projeler hazırlayanlar “eyvah” diyorlar “bizim işimiz bitti”. Ayet-i kelimede Cenab-ı Hak ‘ve izâ kıyle lehüm lâ tüfsidu fi’l-ard’, “Niye böyle fitne çıkartıyorsunuz? Sakın fitne çıkartmayın” “Kalu” “Derler ki ‘inna nahnu muslihun’ “Biz insanları huzura, saadete, mutluluğa, esenliğe, medeniyet birliğine kavuşturuyoruz; siz bundan anlamıyorsunuz”. (Bakara Suresi, 11. Ayet)
Bunu derler, diyor. Şimdi bu bozguncular size çıkarlar; biz birlikten yanayız, beraberlikten yanayız. E bir de bakarsın ki, Suriye’ye 5 tane tır gidiyor. 5 tırın içerisinde mermi var, silah var. Yahu bu nasıl kardeşlik, bu nasıl birlik, bu nasıl beraberlik? Arkadaşlar orada IŞID diye bir teşkilat var, şimdi İD galiba oldu ismi, İslam Şam Devleti adıyla faaliyet yapan; dediler ki Şam’ı kaldıralım İD olur o zaman değil mi, biz buna ‘id’ diyelim.
‘Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası; içinde ebediyen kalacağı cehennemdir.’
Kardeşlerim, kardeşlerim şimdi ne diyorlar? Biz İslam’ı tebliğ ediyoruz. Yüzlerinde maskeler; ya İslam’ı tebliğ edecek adamın yüzünde niye maske olsun? Yaptığı iş kesinlikle Müslümanlıkla alakası yok. İnsanların başını kesiyorlar, kolunu kesiyorlar, gövdesini başından ayırıyorlar vesair… Korkunç bir vahşet ve bunun adına ‘cihad’ diyorlar. Türkiye’den bazı geri zekalı, İslam’la alakası olmayan kişiler “Bunların yaptıkları bir cihaddır ve de doğrudur” diyorlar.
Şimdi gelin arkadaşlar Allah’ın Kur’an’da bu hareketlere ne dediğini hep beraber görelim. Ayet-i kelime ‘Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası; içinde ebediyen kalacağı cehennemdir’ (Nisa Suresi, 93. Ayet)
Şimdi bu İD’lerin gideceği yer neresi? Neresi? O halde bunlara “Siz İslami manada cihad ediyorsunuz” diyen o yardakçıların da gideceği yer neresi? Cehennem. Çünkü, şerre vesile olan da şerdir; kötülüğe vesile olan kötüdür, hayra vesile olan hayır üzredir.
Kardeşlerim, bizim kültürümüzde; kadınlarımız, çocuklarımız, yaşlılarımız himayeye muhtaçtır. Hangi topluluktan olursa olsun. Eğer biz onlarla vicahi olarak karşılaşırsak; onların hayatlarını korumak mükellefiyetindeyiz, namuslarını korumak mükellefiyetindeyiz. Mükellefiyeti hayatını, namusunu, malını korumak olan insan kalkıp da bunun tam tersini yaparsa; bunun adına Müslümanlık denmez. Dense dense ‘deccal hareketi’ denir.
Evet, tekrar sona geliyoruz. İşte bu güzel sohbetle, ülkemizin birlikten, beraberlikten yana olduğunu hep beraber görüyoruz. Ekmeleddin Bey’in etrafında kenetleniyoruz. Son sözümüz bu olsun mu? Hep beraber olalım mı? Allah hepinizden razı olsun. Allah’a emanet olun. Sağ olun, var olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız