
Neler Okuyacaksınız
Avrupa Birliği Ordusu Bir Haçlı Ordusudur
Çok kıymetli Trabzonlu kardeşlerim, siyasetin dünyasında konuşma üslubumdan dolayı pek çok şeyler bildiğimi zannetmiyorum. Ama samimiyetle ifade edeceğimiz hususların sizlerin gönüllerini tatmin edeceğine inanıyor, hepinizin bu geceyi şereflendirmenizden dolayı hürmetlerimi hepinize arz ediyorum. Hoş geldiniz. Muhterem Genel Başkanım, Sayın Başkan Vekilleri ve kıymetli Trabzonlular, sözlerime merhum Atatürk'ün 6 Mart 1922 yılındaki bir hitabesiyle başlamak istiyorum. “Bu düşüşün çıkış noktası korku ile, acz ile başlamıştır. Türkiye'nin fikir adamları adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, ‘Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza imkân yoktur.’ Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı, düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe etmeyen Avrupalılara kayıtsız, şartsız bırakmak istiyorlardı. ‘Onlar, bizi idare etsin’ diyorlardı.” Dün, merhum Atatürk'ün ifade buyurduğu gibi, “Milleti idare eden irade, bürokrat, aklı başında aydın”, bunu söylüyordu. Bugün maalesef geldiğimiz nokta bundan farklı değildir.
Muhterem arkadaşlarım niçin biz “Avrupa Birliği ile beraber olmayalım” diyoruz? Bu soruyu sorduktan sonra bizden Avrupa'nın ne istediğini görelim ki söylediklerimizde haklı olduğumuzu sizler de anlamış olabilesiniz. Bakınız hemen şurada bir hafta evvel Avrupa Parlamentosu toplanıyor, şu kararı arıyor. Diyor ki, “Türkler Ermeni soykırımını yapmıştır. Bunu şu andaki meclisin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Meclisi'nin, kabul etmesi lazımdır.” Bu kararı alıyor. Şimdi siz bunu kabul ediyor musunuz? Hatırlarsanız, aynı manada, daha önce Fransa, “Türkler Ermeni soykırımını yapmıştır”, kararını alıp kanun çıkartıyorlar. Bunu da kabul ediyor musunuz?
Muhterem arkadaşlarım, Aynı Avrupa Birliği, aynı Avrupa, bakınız Avrupa'da bir ordu kuruyor. Siyasi bir birlik olduğu için, bir Avrupa ordusu kuruyor. Bir orduyu kuran irade ne yapar? Onu güçlü hale getirebilmek için en güçlü kurumları onun içerisine dâhil etmek ister. Değil mi? Ama bakınız Avrupa'da bu böyle olmuyor. Nasıl oluyor? Biliyorsunuz Türk ordusu NATO'nun en güçlü ordusudur. Bunu Avrupalı bütün aydın iş adamı ve de işçi insanı çok iyi bilir ve ifade eder, itiraf eder. Yani “Türk ordusu” dendiği zaman Avrupa'da Amerikan ordusunun da önünde bir ordu olduğu anlatılır. Şimdi Avrupa ordusu kurulurken bu kadar güçlü bir ordudan, siz olsanız güç alır mısınız içerinize? Yani bu orduyu teşekkül ettirirken bir kurum almaz mısınız? Elbette alırsınız. Ama Avrupa Birliği ordusunu kurarken diyor ki “Ben Türk ordusundan bir nefer dahi almayacağım.”
Bunun manası nedir muhterem arkadaşlarım? Bunun manası, “Ben Avrupa Birliği adı altında kurduğum ordunun adı her ne kadar ‘Avrupa ordusu’ ismiyle anılıyorsa da bunun adı ‘Haçlı ordusudur.’ Onun için senin benim ordumun içinde yerin yoktur.” Bunu kabul ediyor musunuz? Yani demek ki Batı ne yaptığını çok iyi biliyor. Ama gel gör ki milleti idare eden irade bunu anlamak istemiyor. Bizim isteğimiz Avrupa'nın maksat ve niyetini olduğu gibi millete anlatmaktır. Biz siyasilerden bunu bekliyoruz. Avrupa bizden ne istiyor, bizi nasıl görmek istiyor? Lütfen bunu bize olduğu gibi anlatsınlar. Anladıkları gibi anlatmasınlar. Avrupa'nın istediği gibi anlatsınlar.
Avrupa PKK’nın Bütün Faaliyetlerini Teşvik Ediyor
Sevgili kardeşlerim, bir başka husus. Ege suları, sahanlık konusu, biliyorsunuz çok eskiden beri Yunanistan ile aramızda ihtilaf konusudur. Diyor ki Avrupa Birliği, “2004 yılına kadar bunu halledeceksiniz. Şayet, bunu halletmezseniz, ben bu meseleyi Lahey Adalet Divanı'na götüreceğim, orada o şekilde karar vereceğim.” Yani demek istiyor ki, “ben Yunanistan'ın lehine bu kararı vereceğim ve buna itiraz edemeyeceksiniz.”
Muhterem arkadaşlarım, Ege Denizi bir petrol hazinesidir. Ege'nin altı bir petrol hazinesidir. Dolaylı yoldan, kıta sahanlık konusunu bahane ederek orasını elimizden alıp, Yunanistan'a vermek istiyor Avrupa Birliği. Buna siz razı mısınız? Yine muhterem arkadaşlarım, aynı zamanda bir petrol hazinesi olan bir bölgemiz daha var. O bölgemizde, Güneydoğu bölgemizdir. Şimdi bu bölgenin de etnik bahanelerle Avrupa Birliği elimizden çıkmasını istiyor. Merhum İnönü, Lozan'da, Kürtler konusu söz konusu olduğu halde, Lozan'daki diplomatik görüşmede, deniliyor ki “Kürtler, azınlıktır.” Merhum İnönü, “hayır Kürtler azınlık değildir. Zira onlar, Müslümandır.” Böylece, Kürtlerin azınlık olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, öz ve öz vatandaşı olduğu, Lozan'da tescil ediliyor. Şimdi bugün, Avrupa Birliği Türkiye'yi bölmek için, ben o günkü azınlık tarifini kabul etmiyorum. Dini İslam da olsa, değil mi ki, etnik tabiatı Türklerden ayrıdır, onun için “Kürtler, Türkiye'de ayrı bir gruptur ve de azınlıktır” demek suretiyle, bu kardeşlerimizi tahrik ederek, o bölgeyi bölmek, istiyorlar. Böylece, Güneydoğu Havzası'ndaki petrol, hazinesini, elimizden alıp, önce görünüşte Kürtler, Kürt kardeşlerime, sonra da kendilerine transfer, etmek istiyorlar. Buna siz razı mısınız?
Kardeşlerim, PKK'nın, Avrupa'daki bütün faaliyetlerine, Avrupa Birliği devletleri, kucağına açmış, teşvik, etmek durumundadır. Bütün hareketlerini, teşvik ediyorlar ve de destekliyorlar. Şimdi, bu manada Avrupa Birliği'ni, sizlerin kabul etmesi mümkün müdür? Yine Türkiye'yi bölmek isteyerek, birtakım faaliyetler içerisine giren, gerek cemiyetleri, gerekse, dernekleri destekleyen, Avrupa'dır. Böyle bir Avrupa'ya siz “evet” diyebilir misiniz? Muhterem arkadaşlarım, Avrupa Birliği devletleri, devletler düzeyinde, bir araya gelerek, birlik oluyorlar. Burası çok mühim. Avrupa Birliği devletleri, devlet düzeyinde, devletler düzeyinde bir araya gelerek, bir devlet olmak istiyorlar. Devlet oluyorlar. Parası bir. Parası bir. İki, bayrağı bir. Üç, ordusu bir. Yani Avrupalılar bir araya gelerek, tek vücut oluyorlar. Bize de diyorlar ki, “Ege'yi ayırın, Güneydoğu'yu ayırın, Kıbrıs'ı ayırın, İstanbul'u ayırın. Orada bir ekümenik devleti kurun. Böyle parçalanmış bir devlet olun.” Bu Avrupa Birliği'ne siz razı mısınız? İşte ben de bunun için, bunlar için, Avrupa Birliği'ne “hayır” diyorum. Hep beraber, “hayır” diyoruz.
Eğitim Maksadı Gerekçesiyle, Memleketi, Milleti ve Devleti Parçalamak İstiyorlar
Şimdi, muhterem arkadaşlarım, çok daha enteresan bir husus var. Avrupa Birliği ha bire bastırıyor. Ne diyor? Diyor ki, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bizim ittifakımıza, oluşumuza, devletimize girebilmesi için, af kanunu çıkartması, idam suçunu kaldırması lazım.” Şimdi, kimin idam suçu kalkacak, kimin idamı kalkacak biliyor musunuz? “Otuz bin insanı öldüren, bu memleketimizin öz evlatları, beş bin insanımızı şehit eden, insanı” diyor, “sen affedeceksin.” E peki ama kardeşim, sen Usame Bin Ladin, bir ispat da olmadan elinde, onu yakalamak için, Afganistan'a gidiyorsun, “terördür” diye. Afganistan'ın altını üstüne getiriyorsun, binlerce insanı, masum insanı öldürüyorsun, terörü önlemek için. Bu sana mübah, bana yasak. Böyle bir dünyaya siz “evet” diyor musunuz? Bu çifte standart değil de daha nedir?
Sevgili kardeşlerim, biz bu vatan üzerinde yaşayan, herkesin aydın düşünceli, olgun fikirli, ileri görüşlü, tam tekmil, bir vatandaş, Türk vatandaşı olmasını istiyoruz. O bakımdan, bizim kültürümüzde, bizim mazimizde, geçmişimizde, eğitime son derece, fevkalade bir şekilde yer verilmiştir. Şimdi, sanki bu millet, milletin eğitimini engelliyormuş gibi, ana diliyle beraber, eğitim yapılmasını bazı kardeşlerimiz için, yine Avrupa Birliği şart koşuyor. Bunun maksadı, muhterem arkadaşlarım, üzüm yemek değil; asıl maksat, bağcıyı dövmektir. Eğitim maksadı gerekçesiyle, memleketi, milleti ve de devleti parçalamak istiyorlar. Buna siz “evet” diyor musunuz? İşte biz de bunun için, maksatlar daha fazladır. Bu sebeplerden dolayı, Avrupa Birliği'ne “evet” demiyoruz.
Memleketimizin İstiklali ve İstikbali, Bir ve Beraber Olmamızdan Geçiyor
Muhterem arkadaşlarım, memleketimizin istiklali, istikbali, iyi bilesiniz ki, bir ve beraber olmamızdan geçiyor. Bizler bir ve beraber olmadığımız müddetçe, birbirimize düştüğümüz müddetçe; bizi bölerler, parçalarlar, bölüp pörçük ederler ve sonra lokma lokma yutarlar. Onun için, hep beraber diyoruz ki, “devletin ve milletin, bir ve beraber olması, bölünmez bir bütün olmasına hep beraber, gayret edeceğiz, bunu vücuda getireceğiz.” Var mısınız? Sivil ve askeri, birbirine düşürüp, milleti karıştırmak istiyorlar. Sanki bu memleketin, sivil evladı ile asker evladı farklıymış gibi gösterip, birini dinli, birini dinsiz göstermek istiyorlar. Böyle bir manzaraya siz razı mısınız? Onun için, sivil ve askeri bir araya getirecek, irade sizlerin gönülleridir. Var mısınız? Girmeden tefrika girmeden tefrika, bir millete, düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. Biz, tarihin her döneminde, en zor şartlarda, en vahim durumlarda, bir ve beraber olduk, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği en üstün başarıları elde ettik. Nitekim istiklal savaşımızın neticesi, böyle bir tablonun, böyle bir görüntünün, Mustafa Kemal ile zafere ulaşmanın adı değil miydi? Nasıl o gün bir araya gelmişsek; ayağı çarıklı, midesi boş, sırtında elbisesi olmayan, Nene Hatunlar ile beraber, nasıl o günün şartlarında, kimini Akdeniz'e sürerek, kimini vatandan ihraç ederek, birlik ve beraberlikle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmuş isek; aynı azimle, aynı ruhla, aynı birlikle, bugünkü, devletimizi ayakta tutacağız ve birliğimize, beraberliğimize, en büyük dayanak olacağız. Var mısınız?
Türkiye'nin Ekonomik Krizi, Global Güçlerin Para Oyunlarının Sonucudur
Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim, bizim, iktisadi durumlarımızı, görüp de, çok vahim bir hastalık olduğunu, zannetmeyin. Şu anda Türkiye'nin geldiği durum, global güçlerin, maalesef para oyunlarından dolayıdır. Memleketi batırmak istedikleri için, milleti bu noktaya sürüklemişlerdir. Ben, siyasi iradenin bu konuda, kastını zannetmiyorum. Ama cehlinden istifade ederek, memleketi, batırma noktasına getirmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bugün, 150 milyar dolar gibi büyük bir, dış borcu vardır. Batı Almanya, Doğu Almanya'yı, 75 milyar dolara satın aldı. Şayet biz, iç borçlarımızı da işin içerisine koyarsak, bizim borçlarımız, iç ve dış borçlarımız, üç tane Doğu Almanya alabilecek niteliktedir. Yazık günah değil mi bu millete? Sevgili kardeşlerim, ama hiçbir zaman moralinizi bozmayın. Ben onlara Trabzon Meydanı'nda hatırlarsanız, “gelin, bu kardeşinize sorun, bu badireyi 24 saatte aşalım” dedim. Hiç kimse bizim sözümüzü dinlemek istemedi. İstanbul'da söyledik, dinlemediler. Ankara'da söyledik, dinlemediler. Ve millet bize şunu söyledi, “evladım, seni dinlemiyorlar. Şimdi biz seni dinliyoruz, önümüze geçiriyoruz, memleketi sen koruyacak ve kurtaracaksın.”
Milli Paramız, Gayri Millî Paralara Peşkeş Çekiliyor
Sevgili kardeşlerim, bir ülkede dolaşan para, ekonomik kuraldır bu. Yani dünyanın neresine giderseniz gidin, iktisadi kuraldır, kanundur. Eğer sizin, milli geliriniz, oranında, %30'u oranında, dolaşımda, eskilerin tabiriyle tedavülde, paranız olmazsa, ikinci sene geriye gidersiniz, üçüncü sene geriye gidersiniz, beşinci sene de batarsınız. O bakımdan, tedavülde devamlı surette, milli gelirin, %30'u olması şarttır. Bakıyoruz ki, İngiltere'de, bu dolaşan para, içeride %35, yani milli gelirinin %30'u affedersiniz, iç piyasasında dolaşıyor. %30'u da dış piyasasında dolaşıyor. Yani İngiltere, milli gelirinin %60'ını, dolaşımda bulunduruyor. İki, Almanya'ya bakıyorsunuz, Almanya'da %35'ini dolaşımda bulunduruyor. Üç, Amerika'ya bakıyorsunuz, Amerika Birleşik Devletleri'ne bakıyorsunuz. %30'unu kendi hudutlarında, iç piyasasında dolaştırıyor. %70'ini de, dış dünyada, dünya ülkelerinde parasını dolaştırıyor. Yani böylece bu ne demek biliyor musunuz? Amerikan dolarının girdiği yerde, milli paralar, o memleketi terk ediyor, gayri millî paralar o memlekette hükümran oluyor. Bu, bu demek. Şimdi Türkiye'de senin emeğinin, benim işimin, benim aşımın ve üretimimin karşılığı, maalesef döviz oluyor. Kimin parası benim param haline geliyor? Yabancı paralar, yabancı dövizler benim param haline geliyor. E böyle ülkede geri gidilmesinde ne yapılsın?
Peki, tedavülde olması gereken %30'un, yüzde kaçı bizim piyasamızda dolaşıyor? Baktığımız zaman, görüyoruz ki, tedavülde olması gereken %30, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dahlinde %2 nispetindedir, %2. Peki bu kadar açık ne oluyor muhterem arkadaşlarım? Bu kadar açığı biz, dış dünyadan, sendikasyon kredileriyle beraber, devlet kredileriyle beraber alıyor, tamamlıyoruz. Yani %30'u bu şekilde tamamlıyoruz. Dış piyasadan gelen döviz, iç piyasaya girdiği zaman, Türk lirasına “geriye dön, marş marş” çekiliyor. Ve maalesef, senin milli paran, gayri millî paralara peşkeş çekiliyor. İşte bu durum, Türkiye'nin maalesef bu noktaya gelmesine en büyük amildir.
Biz diyoruz ki, “dış piyasadan borç alacağınıza, emisyonla beraber bunu tamamlayın. Zira, siz dış dünyadan aldığınız paralara, verdiğiniz faiz miktarı”, buraya çok iyi dikkat edin rica ediyorum, “verdiğimiz faiz miktarı, yılda 45 katrilyon Türk lirasıdır.” Yani biz Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, aldığımız borçlarımıza verdiğimiz faizin tutarı, 45 katrilyon. 45 katrilyon. Muhterem arkadaşlarım, bu 45 katrilyonu, ödemek için, borcun kendisini de değil, aldığımız borçların faizini, ödemek için ne yapıyoruz biliyor musunuz? Vergiye başvuruyoruz, daha başka yolumuz yok. Vergi topluyoruz. Topladığımız vergiler nereye gidiyor? Aldığımız borçların faizine. E be kardeşim, böyle bir ülkenin kalkınması, ayakta durması mümkün olabilir mi? İşte biz de bunu söylüyoruz. O halde, IMF'den veya şu bu ülkeden borç alarak, bu memleketi kalkındıracağım sevdasından acilen topyekûn vazgeçmemiz lazım. Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, şu veya bu kurum, “ben çalışacağım, Türk milletine bakacağım” der mi? Bunu demesi mümkün değil. Topyekûn, gecemizi gündüzümüze katacağız. Dişimizle, tırnağımızla çalışacağız. Hiç kimseye muhtaç olmadan, muhterem arkadaşlarım, bu vahim, manzaranın önüne geçmemiz lazım. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Faiz Yerine Emisyonla, Borç Yerine Üretimle Bu Milleti Ayağa Kaldıracağız
Sevgili kardeşlerim, bakınız, 45 katrilyon, biz faiz veriyoruz. Borçları ittiğiniz zaman, yani borç alma mantığını, borç alma mantığını, devrenin dışına çıkardığınız zaman, emisyonu sadece 45 katrilyon olarak büyüttüğünüzde, siz ancak faiz niteliğinde istediğiniz zaman, faiz niteliğinde, yüzde yüz aleyhteki şartlarda enflasyonu vücuda getirebilirsiniz. Kaldı ki, kaldı ki, proje mukabili verilecek olan krediler, bir tek kuruş enflasyonun vücuda gelmesine imkân tanımaz. Cumhuriyet döneminin ilk devrelerine baktığınız zaman, ziraatla uğraşan, tarımla uğraşan vatandaşa, kredi veriliyordu. Avans veriliyordu, avans. Faiz haddi sıfıra yakın, avanslar veriliyordu. Ne oluyordu biliyor musunuz? Tarımla iştigal eden vatandaş, %50 ürün garantisi almış olurdu. Zira aldığınız avansın miktarı, yetiştirdiğiniz ürünün %50’si kadardı. Hatırlarsınız Hacı Efendi, öyle değil mi? En az %50’sini avans olarak devlet, cebine senin koydu. Şimdi bu çiftçi, üretiminden endişe eder mi? Şimdi biz, bu üretim garantisini, %100 avans verecek, inşallah, sizlere temin edeceğiz. Bunda hiç şüpheniz olmasın. Borç mantığını, yani IMF'nin kapısını terk ettiğiniz zaman, ne memurdan, ne işçiden, ne çiftçiden ve de şu anlık, yüz milyarın altındaki geliri olan vatandaştan, bir tek kuruş vergi alma durumun olmaz. Ve bunu, Bağımsız Türkiye Partisi, Allah'ın izniyle, hayata taşıyacaktır. Yani, memurundan, memurundan, işçisinden, yüz milyarın altında geliri olandan, bir tek kuruş vergi almayacaktır. Artı, artı, işçisi, çiftçisi, herkes sigortalı olacaktır. Devletin garantisinde bulunacaktır. Şimdi efendim ne yapıyorsun? Bir tane yeşil kart bulan hastaneye gidecek, ne yapacak? Sağlık hizmeti görecek. Adamın adamcağızı yoksa, yeşil kart alamıyorsa, yatağında hasta olarak mı ölecek? Biz yeşil kart, kırmızı kart dönemine son vereceğiz, Allah'ın izniyle. Herkes, bu memleketin bütün sosyal hizmetlerinden, sağlık hizmetlerinden istifade eder, bir hale kavuşacak. Bu sistemi, bu organizasyonu kuracağız inşallah. Hiç kimsenin tereddütü olmasın.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız