info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Bağımsız Türkiye Partisi Ankara Mitingi / 23 Mart 2014

    Neler Okuyacaksınız

Amerikan’ın Dolarını Devreden Çıkartıyorum

Sevgili Ankaralı kardeşlerim ekranları başında bizi takip eden yüce milletim. Konuşmama başlamadan saygı, sevgi ve hürmetlerimle sizleri selamlarım. Esasen biz bugüne kadar yapacaklarımızı anlattık. Türkiye'de maalesef bunun uygulama imkânını bulamadık. Ama yanı başımızdaki komşumuz Rusya, bendenizin iktisadi modelini hayatına geçirdi. Şimdi pik yaptı, Amerikalılar Putin'i de dünyanın birincisi ilan etti. Yani burada birinci olan her ne kadar Putin ise onun arka planında onu birinci yapan hoca burada. Sevgili kardeşlerim şimdi BRICS ülkeleri yani; Brezilya, Hindistan, Çin, Güney Afrika ve Rusya bu sistemi müşterek olarak uygulamaya koymak üzereler, zaten para formülünü hayata geçirdiler. Amerika'nın aceleciliği karşısında Rusya tavrını koydu. Amerika dedi ki: “Bak ben sana bu Ukrayna konusunda yaptırım uygulayacağım, ekonomik birtakım tahditler koyacağım. Aklını başına al” Rusya'ya söylüyor. Rusya da dedi ki: “Ben arkamdaki hocaya güveniyorum, onun sistemini devreye koydum, senin dolarını devreden çıkartıyorum.” Şimdi Amerika frene bastı. Önce gaza sonra frene bastı. Ne yapacağını şaşırdı. Sevgili kardeşlerim biz bu işi biliyoruz. Ama ne hikmetse bakınız dünyada görüşleri uygulamaya konulan bir parti genel başkanını dahi siz meclise koymadınız. 
Bu benim sorunum değil, bu sizin sorununuz. “Ama hocam sen meydanlara on binleri, yirmi binleri toplamıyorsun ki…” Tamam toplayalım, kolay. Bir milyon veririz. Yüzer lira herkese. Elli bin insanı topladık burada. On mitingde on milyon harcadık. Peki biz bunu kimden alacağız? İktidar olunca sizi çalacağız. Bana diyorsunuz ki “ya hocam milleti buraya topla, gerisini düşünme çal.” Ben hırsız olamam. İki, bak bunu samimiyetimle konuşuyorum. Bu işi çok iyi bilen insanlar var. Yani benim yakınımdaki bütün arkadaşlarım bunu çok iyi biliyor. 


1995 Yılında Amerika Büyükelçisi Bendenizle Görüşmek İstedi 

1995 yılında Amerika büyükelçisi bendenizle görüşmek istedi. Ben o zaman başbakanlık müşaviriyim. Niçin görüşecek? “Rahmetli Baki Hoca, rahmetli Ali Hoca, rahmetli Celal Hoca'yı…” “Derhal” dedim, “Ankara'ya gelin, önemli bir olay var. Sizinle bunu görüşmem lazım.” Geldiler, dedim “Bakın şu anda Amerika kendisine dost arıyor. Yani kendi adına Türkiye'de siyaset yapacak kadro arıyor.” Herkese baktılar dediler ki “bu hoca bu işe en iyi uygun bir tip, model.” “Eee hocam tamam” dedi, “evet diyelim.” “Yok” dedim. Şimdi bu bize Cumhurbaşkanlığını verir, Başbakanlığı verir, Bakanlıkları verir; meclisin kapısını bize açar. Ama bunun karşılığında bizden bir şey isteyecekler. “Ne isteyebilirler?” “Devletimizi isteyecekler, milletimizi isteyecekler, ordumuzu isteyecekler, şerefimizi, ailemizi isteyecekler. Ben bunlardan hiçbirini veremem. Siz veriyorsanız buyurun” dedim. “Ben kenara çekiliyorum.” “Yok” dediler. “Senin veremediğini biz hiçbir zaman veremeyiz.” Yani şunu demek istiyorum kardeşlerim. Eğer biz kendimizden taviz vereceksek bizi her tarafa taşırlar. Bizim dediğimiz sen, sen olarak ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı olacaksın. Türkiye'de dünyanın başı olacak. Var mısınız? Ne demek ya? Amerikalı beni kendi adına kullanacak. Sen “Ben, adamım, Türk'üm” diye dolaşacaksın. Allah seni helak etsin be manyak, ruh hastası. Ahırdaki hayvanlar satılıktır. Başına bir ip bağlarsın, istediğin yere çekilirsin. Siz siyasileri böyle görmek mi istiyorsunuz? O halde meydanda toplananlara değil, beyinde toplanan düşüncelere, fikirlere, projelere, reyinizi vereceksiniz. Ben kendim için bir şey istemiyorum. Hem vallahi hem billahi. Sizin için istiyorum. Var mısınız ayağa kalkmaya? 
Kardeşlerim, gençler biraz yol alayım ondan sonra. 
Kardeşlerim şunu iyi bilin. Şunu iyi bilin. Hiçbir zaman size destek olup para verenler dostunuz olamazlar. Yarın emir verirler, köleleştirirler. Ve “Allah Allah ne yaptık ki başımıza bu bela geldi?” dersiniz. Onun için biz 2001 yılından bu tarafa kadromuzu eğitiyoruz, yetiştiriyoruz. Şimdi ne istiyorsunuz bak, Sayın Belediye Başkanı adayımız Ata Selçuk Hoca. Yanlış anlamayın bu adam gibi birini Türkiye'de bir fizikçi bulmanız mümkün değil. Niye bizim tezgâhtan geçti de ondan. Öyle kolay mı? Bak bir sürü proje saydı size. “Onu bedava vereceğim, bunu bedava vereceğim.” Hala bunları dinliyorsunuz, “Ne yapacağız?” Ne yaparsan yap ya! 
Adamın birisi, beni iyi dinleyin. Çıkmış demiş ki: “Ben bir Şeyh-i kâmil arıyorum.” Bir zata gitmiş. “Ben bir Şeyh-i kâmil arıyorum, lütfen bana destek ol” demiş. “E gel demiş.” Önce efendim bir karpuz sergisine gitmişler. “Bana bir karpuz ver” demiş. Kesmiş. “Bu ne” demiş “yahu?” Hâlbuki kan gibi. “Olmaz” demiş. Bir daha kestirmiş, bir daha kestirmiş. Bütün sergide bulunan karpuzları kestirdi, hiçbirini beğenmedi. “Kusura bakma efendim” demiş. “Yav sana bir karpuzda hakikaten hizmet edemedik. Özür dileriz.” Allah Allah! Neyse eskiler manifaturacıya “bezacı” derler. Bir bezacı mağazasına gitmişler. O kumaşı indir, onu indir, onu indir, onu indir. Bütün tezgâhlar aşağıya indi, hiçbirini beğenmedi. “Ne biçim adamsınız” demiş “ya.” “Bizim beğeneceğimiz bir kumaş buraya koymadın...” “Aman efendim çok özür dileriz” demiş. “İnşallah gelecek sefer sizin aradığınız kumaşı veririz” demiş. Neyse oradan bir lokantaya gitmişler. İş bu ya. Oturmuşlar, bir çorba istemişler. Gelmiş çorbaya bir tane atmış. Garson demiş “lan ne karpuzcuya benzerim ne de bezacıya kafanı kırarım. İçeceksen iç, içmeyeceksen içme.” Adam hala diyor ki: “Bana bir mürşid-i kâmil göster.” 
Kusura bakmayın siz de bu hale döndünüz. Bu kadar proje ortaya koyuyoruz. Ben devletleri ayağa kaldırıyorum, bana “siyaset adamı göster” diyorsunuz. Ondan sonra ayakkabı dolaplarından para çıkıyor. Eee çıkar tabii. Çıkar tabii. Çoluk çocuğunun rızkını istiyorsun. “Meydanları dolduracak.” Doldururum. Elhamdülillah o gücüm de var. Eee ne olacak sonra? Yani benim çoluk çocuğun, torunun rızkını size vereceğim. Oldu mu bu şimdi? Bana diyorsunuz hocam. “Sen bu işi becerirsin, hırsızlık yap. Doldur meydanları oradan çal.” Eee ne? O kadar zararı ben mi çekeceğim? Şimdi anladın mı, anladınız mı dediğimi? 
Ne yapacaksınız? “Haydar Hoca bu işi biliyor. Kadrosu bu işi biliyor. Planlı, programlı, projeli, her şeyleri hazır” diyecek. Şu andan erkeni yok. Kapı kapı dolaşacaksınız. Ata Hoca dolaşmayacak. Ata Hoca'ya diyeceksiniz ki “Hocam bize proje üret ve hizmet et.” Sizin göreviniz ona hizmet etmek, bizim görevimiz size hizmet etmek. Var mısınız buna? Sevgili kardeşlerim maşallah bayraklarda albenisi fazla, sağ olun. 

Avuç Açmakla, Dilenmekle Bir Ülkeye Asla Hizmet Edilmez

Şimdi Ata Hocamın, Ata Hocamın iştahı kesildi konuşurken. “Ben size dedi doğalgazı…” Öyle mi? Yanlış anlamadım değil mi? Nerede? “Ucuz vereceğim.” Niye biliyor musun? Niye dedi biliyor musunuz? Haberiniz var mı? Beni meclise koymadınız ama Liberal Demokrat Parti Başkanı, Genel Başkanı Jirinovski, “Haydar hocam” dedi, “ben seninle istediğin gibi ticaret yapmaya varım.” Ya metni şurada. Şimdi ben Rusya'dan ucuz, doğalgaz alacağım. Bunların alamadığı ücrete. Vallahi de alacağım, billahi de. Getirin hocamı, ispatını yapalım. Var mısınız buna? Bak biz meclisin dışında bunu yapıyoruz. Bir de bizi içinde düşünün. Haydar Hoca'yı başbakan düşünün. Ne yapmayız Allah aşkına, söyler misiniz? Ne yapmayız? Her şey yaparız. E şimdi bunlar gidiyorlar, emir alıyorlar. Niye? Para dilendiler. Ya sen Uzakdoğu'ya gideceksin. Ne bileyim İslam ülkelerine gideceksin. Başın dik olacak. Gururlu olacaksın. Milletini, haysiyetini, şerefini, izzetini temsil edeceksin. Eğer bunu yapamıyorsan sen demek birilerine avucunu açtın. Avuç açmakla, dilenmekle bir ülkeye asla hizmet edilmez. Anlaştık mı arkadaşlar? Onun için biz avucumuzu açmıyoruz. Biz inşallah sadece ülkemizi değil etrafımızdaki ülkeleri de hiçbir şeye muhtaç etmeyeceğiz. Bizi iktidar edin, buna şahit olun. Nasıl mı yapacağız? 
Gelin hep beraber matematiksel teoriyle işin içine girelim, iktisadi kuralları size anlatalım. Var mısınız buna? Bunu niçin söyledim? “Ya hocam e sen diyorsun ben hanımlara 1000 Türk lirası maaş vereceğim. Vatandaşlarıma 500 Türk lirası maaş vereceğim. Gençlerimize 250 Türk lirası maaş vereceğim. 14.000 lira doğum ikramiyesi vereceğim.” Sayın Başbakan diyor ki: “Çocukları üçe tamamlayın.” Tamamlayacak ama oğlum cep delik. Nasıl tamamlasın? Üçe de tamamlar, ona da tamamlar. Onun cebini parayla doldurursan her doğum ikramiyesini 14.000- 15.000 lira yaparsan Allah'ın izniyle Türkiye nüfus olarak da dünyanın birincisi olur. Ama senin açtığın bu kapıdan kimse girmez. Niye? Çocuk doğacak, bunun sütü var, bezi var, maması, şusu, busu var. Neyle alacak aile bunu? Zaten asgari ücret 850 lira para veriyorsun. Bu ailenin ekmek parası bile değil. Kaldı ki çocuğunu bu maaşla geçindirsin. Bu senin işin değil. Bu kimin işi? Bu kimin işi? Haydar Hoca'nın işi. Karın doyurmak, insanların sırtını giydirmek. Haydar Hoca'nın işi. Bu size nasip olmaz. Haydar Hoca'ya ve kadrosuna nasip olur. 


Senyoraj Hakkı Dediğimiz Para Basma Hakkı Kullanılmalıdır 

Kardeşlerim, bakınız, diyorlar: “Türkiye'nin hazinesinde para yok.” Şimdi beni iktisat diliyle dinleyin. İktisatçı varsa aranızda onunla güzel kulak kulağa gelin ve beni dinleyin. Bakınız sevgili kardeşlerim, iktisat kanunlarına göre, sizin gayri safi milli hasılanızın en az yüzde otuzu para olarak piyasaya sürülmesi lazım. Buna iktisat dilinde yüzde otuz, gayri safi milli hasılaya emisyon genişletilir. Senyoraj hakkı dediğimiz para basma hakkı kullanılır. Atıyorum, geçen yıl bizim bir buçuk katrilyon gayri safi milli hasılamız var. Yani biz bir buçuk katrilyon para kazandık. Ama bu vergi olarak ama bu senin dükkânında rafında mal olarak, tarlanda bitki olarak, meyve olarak bunu kazandık. Bu nakit para değil. Bunu şimdi paraya çevirecek devlet. Ne yapacak? Bir misal vereyim. Bir çuval mısır tarlaya attınız. Bunun karşılığında on bir çuval geriye aldınız. Değil mi? Attığınız zaman bir çuval mısırı bir tane tuttuğunda bakınız bir koçanda ne kadar mısır tanesi var? En az yüz tane. Ama ben diyorum ki on bir tane kaldı. Diğerleri çürüdü, on bir tanesi kaldı. Yani yüz kilo bin yüz kilo oldu geriye döndü. Buna siz bin Türk lirası para harcadınız. O on çuval karşılığı parayı piyasaya süreceğiz. Yani piyasada tam on bir bin Türk lirası olacak. O zaman bu mısırı alabilir miyiz? Alabilir miyiz? 
Bunu şimdi genişletin. Bir buçuk kat trilyonluk sizin üretiminiz var, karınız var. Bu karı piyasaya sürdüğünüz zaman, onun karşılığındaki malı piyasadan alabilir misiniz? Alabilir misiniz? Elbette niye siz emisyonu genişlettiniz, paranızı piyasaya sürdünüz, bu işçinin cebine, memurun cebine, köylünün cebine herkesin cebine girdi. Bizim sosyal devlet projelerimiz var. İşte annelere, babalara, gençlere vesaire memurlara, işçilere, emeklilere vereceğimiz parayla cebiniz cennet bahçesi olacak. Anlaşıldı mı?  … zaman cebinizde para var. Manav'a gittiğinizde   ne bileyim herhangi bir serginin başına gittiğinizde “ya bunu alabilir miyim, alamaz mıyım?” Düşünmeyeceksin. Niye? Haydar Hoca'nın döneminde asgari ücretin 4000 Türk lirası olacak . Sen pazardan istediğini alır mısın, almaz mısın? Uzaktan ses gelmiyor, alır mısınız? Alırsınız. O halde sizin aldığınızda mal pazarda tükenir mi? Evet değil mi? O tükenen mamulün karşılığında üretici bunu kazanmak için üretir mi? İşte bizim dönemimizde emme basma tulumba gibi harcama devreye girecek, üretim devreye girecek, bir taraf tüketecek, bir taraf üretecek ve paradan bolluktan geçilmeyecek. Var mısınız buna? 


Biz Siyaseti Son Nefesimiz İçin Yapıyoruz 

Dün Rusya'da açlık geziyordu. Şimdi Rus milletinin karnı tok, sırtı pek. Diyor ki: “Beni bu noktaya Haydar Hoca getirdi ey Türk milleti. Neredesiniz?” He vallahi. “Beni bu noktaya” diyor, “Haydar Hoca getirdi, inkâr etmiyorlar.” Sevgili arkadaşlarım, lütfen daha “meydana adam gelmiyor.” Meydana adam gelecekse getirelim. Bir milyon, iki milyon koyalım, dolduralım burasını. O ucu ucağı görünmesin. E benim cepten iki milyon gitti. Ne olacak? Söyleyin bana bakalım şimdi. Hanginizi çalayım? Kimi çalalım arkadaşlar? Benim konuştuğum öz Türkçe. Ya adam kalkıyor bilmem kaç bin kişiyi arabalarla taşıyor. Ya babasının hayrına mı taşıyor bunu? Binlerce insan taşınıyor. Demiyorsunuz ki oğlum bu değirmenin suyu nereden geliyor? Ondan sonra “Ya Haydar Hoca kazanamaz.” Niye? Haydar Hoca çalmaya karar vermedi de ondan kazanamaz. Tekrar ediyorum, tekrar ediyorum. Bakınız Allah şahit. Biz bu siyaseti son nefesimiz için yapıyoruz. Yaptığımız ibadet olacak ve son nefeste bu ibadet bizi kurtaracak. Allah'ın lütfuyla. Eğer çalarsan, çırparsan, yetimin hakkını yersen, malını gasp edersen Allah da orada senin belanı verir. Helak eder gidersin, yok olursun. Neydi o sahabe? Midam orada kamunun malını aktardı, aşırdı. Efendime söyleyeyim torbasına koydu. Allah'ın sevgilisi onu cehennemlik ilan etti. Ya ben cehennemlik olacak adam mıyım? Bakın yüzüme. Ama siz diyorsunuz “hocam meydanları doldu.” Şimdi uyandık mı, dediklerimi iyi anladınız mı arkadaşlar? “Bakın Türkiye'yi bize teslim edin. Ben bu ülkeyi insanımın bir eli yağda, bir eli balda onu bakmazsam namerdim.” Var mısınız? Var mısınız? Ben bu işi biliyorum, yaparım. Endişe etmeyin.

Haydar Hoca’yı Dinlersen, Milletin Efendisi Olursun

Sevgili arkadaşlar yahu denilecek çok söz ver ama isterseniz şu tarıma da biraz gireyim. Milletim beni dinlemedi. 2002 de dinlemedi. Köylerde gezdim. “Sakın” dedim “bu adamlara oy vermeyin.” Demediler “hocam, tamam vermeyeceğiz.” Bir de baktım ki yüzde elli, yüzde altmış oy bunlara çıktı. Haydar Hoca da oradan yüzde biri aldı. Niye? “Yalan konuşmadı” diye. Dedim “bak bunlara siz oy verirseniz yarın…” yarın bakın dediğim oldu mu, olmadı mı? Yarın ürünlerinizi satamayacaksınız. En son topraklarınızı satacaksınız. Borçlarınızı sattığınız topraklarla ödeyeceksiniz. Köyde iş bulamayacaksınız. Şehire kapıcı olarak gideceksiniz. He vallahi Allah aynen dediğim gibi halk etti. Şimdi millet köyü boşalttı. Şehire gidiyor. Efendim “kapıcılık verin bize.” Yazık günah değil mi? 
Atatürk ne diyor? “Köylü milletin efendisidir.” Ama Haydar Hoca'yı dinlersen milletin efendisi olursun. Var mısınız? Şimdi tohum bedava. Beni iyi dinleyin. Ve bu adamları dinlemeyin. Bunlar hiçbir şey bilmez. Bunlar ayakkabı kutusunu doldurmasını bilirler. Anlaşıldı mı? Tohum bedava, gübre bedava ve mazot yani yakıt bedava. Beş yıl Bağımsız Türkiye Partisi köylümün bu merkez ürünlerini elde edebilmek için, Baş ürünlerini elde edebilmek için tohumunu, gübresini ve de mazotunu bedava alacak. Kalkınması için yetmedi. Yetiştirdiği ürünün yüzde elli avansını altı ay evvel vereceğim. Daha tohumu toprağa atılmadan altı ay evvel vereceğim. Altı ay sonra mamul haline getirip devrettiğin zaman diğer geri kalanı alacaksın. Bayram edeceksin. Var mısın buna? 
Bundan sonra artık “biz geçinemiyoruz”, yok. Köyler cennet bahçesi olacak. Şimdi ben de ağalığa soyundum. Ben hanım köylüyüm. Gittim onun köyünden yedi yüz dönüm yer aldım. Niye biliyor musunuz? Neden? Orada da zamanında dedim “ya şu belediyeyi verin de size hizmet edelim.” Yirmi oyla kaybetmişler. Şimdi gideceğim inşallah orada bazı imalatlar yapacağım. Orada insanlara iş kapısı açacağım. Karınlarını doyuracaklar. Bana dua edecekler. Bekliyor musunuz? Ben de geliyorum. Aha benim kayınbirader orada. Haşmet. Evet arkadaşlar yapacağım ben bu işi. 


Bir Ülkenin Tarımı Yoksa O Millet Esarete Mahkûmdur

Şimdi sevgili kardeşlerim bakınız tarım çok mühim. Bir ülkenin tarımı yoksa o millet esarete mahkûmdur. Niye? Eğer senin ekmeğin yoksa cephede savaşamazsın. Onun için tarım köylüsü diri olması lazım, zengin olması lazım. Başkasına muhtaç olmaması lazım. Ama bu iktidar ne yaptı? “Biz” dedi “Avrupa'nın mamullerini ucuz alacağız. Size satacağız. Sizin bunları yetiştirmenize gerek yok.” Buğday satılmadı, mısır satılmadı, üzüm satılmadı, elma satılmadı. Hatırınıza ne geliyorsa zararına satıldı. Ve vatandaş ekmekten, biçmekten vazgeçti. Şimdi biz diyoruz ki bunlara “dur” diyeceğiz. Gümrük duvarlarını yukarıya kaldıracağız, Allah nasip ederse. Ve de senin malına pazarı Haydar Hoca bulacak. Anlaşıldı mı? Ben bu işi bilen adamım. Yani senin mamullerini ben inan uzak doğuya, Ortadoğu'ya her tarafa ihraç edeceğim. Ama “hocam bunlar edemiyor mu?” Ya bunların böyle bir derdi yok ki. Avrupa Birliği'yle konuştular. Avrupa Birliği dedi bunlara ki: “Siz tarımı terk edin.” O zaman o otuz beş milyon nüfus köylerde yaşıyor. Eğer onların yetiştirdikleri ürünlere kendi milletinizi pazar yaparsanız İspanya'nın fındığı ne olacak? Bilmem Fransa'nın tütünü ne olacak? Oranın bilmem nesi ne olacak? “E ne yapacağız?” Sakın ha orada bunları yetiştirmeyin. Tahdit kanunları, kotalar getirdiler. Şeker yasası çıktı, tütün yasası çıktı. Hatırlıyorsunuz değil mi? Elini, kolunu milletin bağladılar. Şimdi ben bunları çözüyorum. Bu ipleri kesiyorum. Var mısınız? İstediğiniz kadar yetiştireceksiniz. Ben alıcıyım Allah'ın izniyle. İç pazarda değerlendirdik, değerlendiremedik. Ama dış pazarda hiç merak etmeyin. Ben bunların hepsine pazar bulurum, endişe etmeyin. Bak şu anda Rusya benimle anlaştı. Sizin mamullerinize Rusya'yı pazar edeceğim. Var mısınız? Dediler bana ki, “kaç milyar dolarlık bize tarım ihraç edebilirsiniz.” Ben de gerçekten bilmiyordum. İstişare yaptım. Dedi ki, “hocam üç milyar olursa, üç milyar dolar olursa şu anda ancak o kadar vatandaşlarımız mamulleri olabilir.” “Dedim yok beş milyar konuş sen” dedim. Şimdi Rusya'dan bu yıl beş milyar dolar sözü aldım. Beş milyarlık tarım ürününüzü pazarlayacak. Var mısınız? Var mısınız? İktidar olduğumuz gün Rusya'yla sadece Rusya'yla beş yüz milyar dolar işlem hacmi ticareti devreye koyacağım. Bunlar yapamaz bunu, bunlar anlamaz. Bunlar kopya çekerler kutulara parayı doldururlar. Anlaşıldı mı? Daha fazla anlatayım mı bu konuyu?
Evet sevgili kardeşlerim. Devlet ürünleri, devlet ürünlerinize pazar garantisi olacak ve hiçbir zaman elinizde bir tek kuruşluk ürün kalmayacak. Dünyanın en meşhur eriği bizde, en meşhur kirazı bizde, en meşhur üzümü bizde. Yahu bir tanesini satamıyoruz. E tabii kardeşim bu işi bilmeyen adamları başınıza getirirseniz onlar elinizde çürür. Bundan takriben yedi yıl evvel Çin'e gidiyoruz. Çin'de benim iş bağlantılarım vardı o tarihlerde. İşte Pekin'e yaklaştık. Yemek, öğle yemeğini veriyorlar. Bir de baktım ki millet oradan torbasından, çantasından, tavuk bacaklarını çıkarttı. Başladılar tavuk bacağını yemeğe. Yanımda olan arkadaşa dedim. “Oğlum hiç merak etme. Biz tavuk bacağını ihraç edeceğiz. Zengin olacağız. Etini de millete yedireceğiz.”

Bizim Belediyecilik Sistemimiz Başkasına Benzemez

Bu belediyecilik konusunda da ev hanımlarına müjdem var. Bizim belediyecilik sistemimiz başkasına benzemez. Ne yapacağız? Kanaviçe, dantel ve mefruşat mamullerinizi bu evde ürettiğiniz mamullerinizi Haydar Hoca alacak; kendi belediyesinde borsa ilan edecek, yani satışını yapacak. Siz getireceksiniz Haydar Hoca alacak. Cebinizde para koyacak, elinizle alıp gideceksiniz. Var mısınız? Yetmedi. Meslek kursları açacağız. Her biriniz meslek ehli olacaksınız. Artık o mesleği siz bilirsiniz. Boyacımı olacaksınız, dantel mi öreceksiniz? Onu ben bilemem. Orada o meslekte yetişeceksiniz. Kocanıza da muhtaç olmayacaksınız. Çalışacaksınız. Alnınızın teriyle beraber geçineceksiniz. Beyefendi de gelecek “ay Allah razı olsun bu belediye başkanından, beni de bu masraflardan kurtardı” diye bize dua edecek. Anlaştık mı? Artı belediye, hanımlara iş verecek. Yani kendi ürettikleri, mamullerin pazarlanmasında onlara iş garantisi, artı kardeşlerimize aşhane, misafirhane, yaşlı annelerim var, oğlu bakmıyor, gelini bakmıyor. Şimdi dünya değişti. Gelin artık burun kıvırıyor. Ne yapacak? Eee kadıncağız sokakta ölemez ya. Bizim belediye bir tane huzurevi yapacak. O huzurevine gidecek o benim anneciğim, o dedeciğim. Orada ibadetiyle ömrünü tamamlayacak, bize dua edecek. Var mısınız buna? Daha misafirhaneler yapacağız. Mesela burası çok büyük bir vilayet. Bir de ilçeleri düşünün. Vatandaş köyden şehire geliyor. Efendim e cebinde parası yok. Otel şu kadar para; elli lira, yüz lira cebinde parası olmadığı için otele de gidemiyor. İşte bizim misafirhanenin kapısını çalacak, tak tak tak tak. “O efendim hoş geldin”, ye de, yiyecek, içecek, orada istirahat edecek. Daha güzel mi bunlar? Ama hiçbir şey demiyorsunuz. “Evet” sözü tam arşa kadar çıksın bakayım. Evet mi? Tamam, tamam. Artı sevgili kardeşlerim aşhane. Hakikaten insanımız bir dilim ekmeğe muhtaç. Geçim sıkıntısı olanlar belediyemizin aşhanesinde sabah akşam yiyecek, karnını doyuracak. Yetmedi belediyenin imkânlarıyla onlar iş sahibi olacak. Var mısınız? 


APO'nun İdam Dosyasını Sümen Ardına Devlet Bahçeli Sürdü

Evet kardeşlerim. Bak şurada almışım bu Milliyetçi Hareket Partisi şu anda ileri geri konuşuyor. Efendim Milliyetçi Hareket Partili var mı? Varsa kalk, elini kaldırsın. Korkmasın ya. Arkadaşlar Milliyetçi Hareket Partisi milliyetçiliği istismar etti. Kullandı kullandı, milliyetçiliğin posasını çöp tenekesine attı. Milliyetçilik diye bir şey kalmadı. Şimdi APO'nun idam dosyasını sümen ardına kim sürdü? Devlet Bahçeli sürdü. Yani; Milliyetçi Hareket Partisi. Şimdi APO Güneydoğu politikasından şikâyet edebilir mi? Affedersiniz Devlet Bahçeli edemez. Telekom, PETKİM, TÜPRAŞ, POAŞ'ı özelleştiren kim? Kim? Sayın Devlet Bahçeli, Bülent Ecevit. 

Bu Coğrafyada Yaşayan Herkes Müslüman Türk Oğlu Türk’tür

Şimdi tahkim yasasını çıkartan kim? Ecevit, Bahçeli, tek başına değil üç tane, Yılmaz'ın ismi unutulduğu için zikretmiyoruz. Artı arkadaşlar, ne diyor? Merak etmeyin masonlar gelecekler dost olacağız. Benim kapım dostluk kapısı, endişe etmeyin. “Gel ne olursan gel. Yüz defa tövbeni bozmuş olsan da gel.” Onlar bu milletin evladı. Hepsi eninde sonunda buraya gelecekler. Anlaşıldı mı? 
Biz herkese gönlümüzü açacağız, onları kucaklayacağız. Unutmayın, bu ülkenin eşkıyasını da adam edecek olan Bağımsız Türkiye Partisidir. Eğer sen o bölgenin insanının işini bulursan, aşını bulursan, karnını doyurursan, sırtını giydirirsen, daha bir Allah kulu çıkmaz. Onu bu hale getiren, bugüne kadar gelen yanlış siyasilerdir. İşte bunları siz iş başından uzaklaştırın, Haydar Hoca'yı getirin hem vallahi hem billahi yeminle konuşuyorum: Ahmet Türk'le ben, iyi dikkat edin. Türkiye'de huzuru, barışı, bağımsızlığı, Türklüğü yaşatacağız, ilan edeceğiz. Var mısınız? Var mısınız? 
Hepimiz kardeşiz, hepimiz kardeşiz. Sen önce veriyorsun adamın eline silahı, ondan sonra karnını aç bırakıyorsun, sırtını çıplak, “Ee niye adam vurdun?” Ulan melek mi bu be? Bu adam melek mi? Sevgili arkadaşlar, bakınız ben rica ediyorum size, benim ailem sağdandır. Bize “demokratlar” denir, eski demokratız biz. Dedem demokrat Rasim, amcam demokrat Hüseyin, diğer amcamın demokrat Ali, diğeri demokrat Hamza. Böyle bir sülaleyiz, hepimiz demokrattık. Sadece ben onlara dedim ki, “Ya amca güzel de, ha bu senin demokratın tam demokrasiyi getirmiyor.” Bir tek ben başkaldırdım onlara, ama benim sülalem hep böyle gider. Hepsi tertemiz insanlar. Fakat o gün başlayan yanlışlık, bugün büyüdü büyüdü dağ oldu. Geldi bu iktidar da bunun başına külah koydu. Maalesef ülkenin bölünme senaryoları konuşulmaya başladı. Buna son vermeye var mıyız arkadaşlar? 
Bu coğrafya hepimizin, bu coğrafyada yaşayan herkes Müslüman Türk oğlu Türktür. Evet, Yezdani'dir, Keldani'dir, Süryani'dir, Arap'tır, Boşnak'tır, Laz'dır, Kürt'tür, Türk’tür, vesaire. 20 tane etnik, 30 tane etnik grup var. Ama bunların tamamı İslam medeniyeti, İslam kültürü, İslam diniyle yoğurdu, yoğruldu; Müslüman, Türk kimliği meydana çıktı. Biz hepimiz işte bu kimlik altında kardeşiz. Var mısınız? Ve bu milleti Allah'ın izniyle, devletiyle, milletiyle, siviliyle, askeriyle kardeş yapacağız. Bunu yapmaya var mıyız sevgili arkadaşlar? Var mısınız? Ama hepimiz elimizi taşın altına koyacağız. Bu bir tek insanın işi değil. Hepimizin işi. E ben şimdi sizin karnınızı doyurdum, sırtınızı giydirdim, cebinize parayı koydum. Bunu yapacaksınız değil mi? Yapacak mısınız? Aa güzel işte. Sandıkta ne çıkacak? Bağımsız Türkiye Partisi çıkacak. Anlaştık mı? 


Sosyal Devlet Projelerimizle Herkesin Yüzü Gülecek

Sosyal devlet projelerimizden birkaç tanesini okuyarak bu sohbete son vereceğim. Çünkü miting havası yok burada, görüyorsunuz. Bir evde oturduk, sohbet ediyoruz, öyle değil mi? Yani birbirine çalım atma yok. Anlaştık mı?
Evet, bir; asgari ücreti kaç para istiyorsunuz? 4000  Türk lirası var mısınız? Annelerime maaş 1000 Türk lirası var mısınız? Vatandaşlarıma 500 Türk lirası maaş var mısınız? 250 lira gençlerime maaş var mısınız? Artı gençlerime faizsiz uzun vadeli evlenme kredisi vereceğim. Düğünlerine gideceğim, e çengici çalacak ben de oynayacağım. Var mısınız? Var mısınız? E tabii düğünü duyunca gençler de artık, niye bunu ben aldım biliyor musunuz? Bizim mahallemizde yaşlı bir annemiz vardı, Afet Nine. Oğlu Ömer bir türlü çocuğunu evlendiremiyor. “Niye evlenmiyor? ”dedim. “Oğlum” dedi, “para yok, pul yok, nasıl düğün yapacaklar?” Onun üzerine dedim ki “ben, eğer Türkiye'de iktidara gelirsem bir tane evlenmemiş genç bırakmayacağım. Düğününü, derneğini ben yapacağım.” Nasıl? Kredi vereceğim. “Ama hocam bunu nasıl ödeyecekler?” Uzun vadeli olacak. Uzun vadeli olduğu için de aldığı vatandaşlık maaşının iki yüz lirasını buraya verecek, üç yüz lirasını cebine koyacak ve bedava evlilik olacak. Var mısınız buna? 
Bugün gençler sınava girdiler. Ter döktüler. Aşağı yukarı iki milyonun üzerinde evladım sınava girdi. Arkadaşlar nasıl bir anlayış bu? Nasıl bir mantık bu? Sen çocukları dolduruyorsun. Şunu çöz… Böyle bir mantık olamaz arkadaşlar. Ama gençler beni dinlemediniz. Eğer siz çalışsaydınız Haydar hocaya, sınavsız üniversiteye girecektiniz. Gençler ellerinizi kaldırın bakayım. Ha güzel. İyi çalışacaksınız. Hiçbir sınava da tabi tutulmadan hepiniz üniversiteye gireceksiniz. Var mısınız? Eğer yapmazsanız böyle girersiniz sınava. Beşte biriniz kazanırsınız. Beşte dördünüz dökülürsünüz. Yazık günah değil mi? O beşte dördü sokakta akşama kadar boş boş geziyor. Şurası senin burası benim, boş bir adam olarak piyasa adamı oluyor. Biz inşallah buna son vereceğiz. 
Bir de hepimizin ihtiyacı olan ev, konut meselesi. Her birinizin eminim ki bir konuda ihtiyacı var. Doğru mu? Az geldi bu ses. Doğru mu? Evet bak güzel işte tam arşa çıktı bu ses. Peki, Haydar Hoca ne yapacak? Hazine arazilerinde ev yapacak, daireler yapacak. Arkadaşlarımın yaptığı hesaplamaya göre bir daire elli bin Türk lirasına maliyet olarak mal oluyor. Ben elli bin lirayı size yirmi yıl vadeyle ödeme şekliyle takdim edeceğim. Sizi o daireye koyacağım. Yirmi senede elli bin lirayı ödeyeceksiniz. Vallahi de yapacağım billahi de. Evet kaç para aylık düşüyor? 208 lira. 500 lira vatandaşlık maaşı alıyorsunuz. 208 lirasını eve veriyorsunuz. Diğer 292 lirayı da cebinize koyuyorsun. Yani devlet baba sizi rahat rahat bakacak. Var mıyız? Daha ne anlatayım size? 
Sizi ben kuş sütü, kuru üzümle bakıyorum. Bugüne kadar oy vermediniz. Verecek misiniz? Zaten bak yaşımız da geçiyor. Bundan sonra çıkıp da biz de biraz onurlu gururlu insanız. Karadenizliyiz. Bak inkâr ettik mi daha kimse bizi de bu devreye koyamaz. Gelin bizi daraltmadan bu işi yapalım. Var mısınız? Evet Allah hepinizden razı olsun. Hepinize teşekkür ediyorum. Buraya kadar zahmet edip geldiniz. Sağ olun var olun. Hayırlı olsun. 
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir