info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Bağımsız Türkiye Partisi Tanıtım ve Katılım Şöleni - Bursa Kapalı Spor Salonu Programı / Mart 2002
13/11/2025 EKONOMİ SİYASET 15

    Neler Okuyacaksınız

Siviliyle, Askeriyle, Devletiyle, Milletiyle Bir Bilek Olacağız

Osmanlı'nın payitahtı, yani başkenti; Bursalı, Osmanlı'nın öz evladı, Orhan Gazi'nin, Osman Gazi'nin evlatları, hoş geldiniz. Sizleri bağımsız Türkiye'nin, bağımsız gönlüyle “hak, hak” diyerek saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Öyle bir amblem ki koca Türk tarihini özetledi. On altı yıldız, on altı büyük devletin işareti, alameti ve de kendisi. Ve ortadaki ay, genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti. İşte bu bayrağın, bu bayrağın gönlümdeki estirdiği meltem rüzgârlarıyla, saygı ve sevgiyle sizleri selamlıyorum. İyi, çok iyi dinleyin. Bizi bölmek, parçalamak, yok etmek istiyorlar. Buna razı mısınız? İşte ben de evladınız olarak onun için “hayır” diyorum. Kardeşlerim, bakınız Çanakkale haftasına  girdik. Size Çanakkale'den bir tablo sunacağım. Kürt Mehmet, Arap Ahmet, Laz İsmail ve Türk Osman, bütün bunlar yan yana, omuz omuza Çanakkale'de çarpışmadı mı? O halde bu milletin örfü bir, âdeti bir, kimliği bir, maneviyatı birdir. O bakımdan biz diyoruz ki “bu millet kardeştir, onu ayıranlar kalleştir.” Ülkemizin en büyük meselesi birliğimiz ve dirliğimizdir. Birliğin olmadığı yerde bereket, rahmet ve de merhamet olmaz. Kan davası olur, kin olur, nefret olur, husumet olur, hasımlık olur. Şu andaki manzaramız bu değil mi? Onun için bağımsız Türkiye'nin, bağımsız gönülleri yola çıktı. Bu manzaraya son verecek inşallah. Siviliyle, askeriyle, devletiyle, milletiyle bir bilek olduğunu ispat edecek. Milleti ve devleti birbirinden ayırmak, düşman etmek istediler. Devlet dinsiz, millet dindar. Var mı böyle bir şey? Muhterem arkadaşlarım, bu millet dindardır, devleti de ona hâdimkârdır . Asker-Sivil sanki bir gövdenin unsurları, organları değilmiş gibi; birini bir tarafa, diğerini diğer tarafa ittiler ve birbirine hasım ettiler. Biri dindar, biri dinsiz oldu. Bunu kabul ediyor musunuz? Sevgili kardeşlerim, sivilimiz, askerimiz bir bünyenin eti, kemiği gibidir. Başı ve gövdesi gibidir. Hep beraber bunu kabul ediyor musunuz ?


Biz Avrupa Birliği’ne Hamasi Duygudan Değil, Milletimizi Korumak İçin “Hayır” Diyoruz

Evet sevgili kardeşlerim, şayet bu birlik bozulursa yıllardan beri bizi cephelerde mağlup edemeyenler, bu sefer içimizden fitneyle, fesatla mağlup edecekler. Ve de istedikleri yerleri, istedikleri şekillerde kendi lehlerine çevirecekler. Bakınız öyle bir duruma geldik ki kendimizi inkâr ediyoruz. Horluyoruz, hakir görüyoruz. Sanki 1922’nin günlerini yaşıyoruz. Merhum Atatürk 1922’de bakın ne söylüyor? “Bu düşüşün çıkış noktası korku ile acz ile başlamıştır. Türkiye'nin fikir adamları adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki ‘biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza da imkân yoktur.’ Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara kayıtsız, şartsız bırakmak istiyorlardı. ‘Onlar bizi idare etsin’ diyorlardı.” Sene 1922, 6 Mart. Merhum Atatürk hitabesinde böyle irad ediyor. Kardeşlerim acaba bugün o günden çok farklı mı? Bugün Avrupalı olalım diye kendi öz kimliğini inkâr eden aydınlarımız yok mu? Şimdi biz Avrupa Birliği'ne “hayır” diyoruz. Niçin “hayır” diyoruz biliyor musunuz? Bir hamasi duygudan ve de menfaatçi bakıştan dolayı değil. Avrupa Birliği bizi yok etmek, eritmek, kaybetmek istiyor. Onun için “hayır” diyoruz Avrupa Birliği'ne. Allah aşkına söyleyin bugüne kadar, şu kadar zamandan beri Avrupa Birliği hangi milli menfaatlerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve milletinin yanında olmuştur. Hepsinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve milletinin karşısında olmuştur. Onun için biz işte diyoruz ki “Avrupa Birliği'ne hayır.” Şu anda henüz on gün zannıma göre oldu ya da olmadı. Avrupa parlamentosu toplandı, şu kararı verdi. “Türkler Ermeni soykırımını yapmıştır. Yani zulmetmiştir, öldürmüştür. Bunu Türkiye Cumhuriyeti tanıması lazımdır” diye Avrupa Birliği parlamentosu karar aldı karar. Buna siz “evet” diyor musunuz? İşte ben de bunun için Avrupa Birliği'ne “hayır” diyorum. Daha evvel Fransa parlamentosu buna karar alıyor ve diyor ki “Türkler Ermeni soykırımı yapmıştır. Bu tescillidir ve bu kararı alıyoruz” diyerek Fransa parlamentosu bunu kanun haline getiriyor. Bunu siz kabul ediyor musunuz? İşte ben de bunun için Avrupa, Avrupalı, Avrupa Birliği sana “hayır” diyorum. 


Avrupa Birliği Ordusuna Türk Askerini Almıyor; Çünkü O Bir Haçlı Ordusudur

Çok enteresandır, siz bir teşekkül oluştururken o teşekkülü vücuda getiren organların sağlam ve sıhhatli olmasını istemez misiniz? İstemez misiniz? Bakınız Avrupa Birliği ne yapıyor? Avrupa Birliği bir ordu kuruyor ordu. Adı “Avrupa Birliği Ordusu.” Bu orduyu kurarken elbette ki en güçlü askerleri alması lazım, bu kurumları alması lazım öyle değil mi? Ama Avrupa Birliği maalesef bunu yapmıyor. Ve bütün Avrupalıların gündeminde Türk Silahlı Kuvvetleri vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri NATO'nun en güçlü üyesidir, unsurudur. Böyle bir ordu kurulurken, Avrupa Birliği ordusuna Türk Silahlı Kuvvetleri alınması gerekmez mi? Bakınız, “hayır, biz değil ordunuzu bir neferinizi dahi almayız” diyor. Bunu söyleyen kim? Avrupa Birliği. Niçin biliyor musunuz? “Benim” diyor “bayrağıma bakmadın mı? Benim bayrağımda on iki yıldız var. Bu on iki yıldızın her biri Hazreti İsa’nın havarisini temsil ediyor. Ben bir Haçlı dünyasıyım, Haçlı devletiyim. Ordum da Haçlı ordusudur” diyor.


Avrupa, Parasının Üstüne Mabedinin Kapısını Koydu

Şimdi Avrupa Birliği parasını çıkardı. İsmi ne? Euro. Bakınız paranın üstünde hangi resim var? Söyleyin bakayım. Notre Dame Kilisesi'nin kapısı, Saint Pierre Kilisesi'nin kapıları. Parasının üstüne mabedinin kapısını koydu Avrupa. Sana şimdi diyor ki “şayet benim birliğime girmek istiyorsan mutlaka bu kapılardan içeri geçmen lazım. Bunlardan içeri girmen lazım.” Buna siz razı mısınız? İşte ben de bunun için bir Türk genci olarak “hayır” diyorum. 

Bütün Mesele, Türkiye Cumhuriyeti’nin Hazinesi Olan Ege’nin Altındaki Petrol Meselesidir

Sevgili kardeşlerim bakınız Ege Denizi, altı petrol hazinesidir. Senelerden beri Yunanistan'ın kıta sahanlığı meselesini bahane ederek, bu denizi elimizden almak istiyor. Altındaki hesap petrolü elde etmektir. Kardeşlerim bugün Avrupa Birliği 2004 yılına kadar “Ege'yi Yunanistan'la aranızda halledeceksiniz. Şayet bunu halletmeseniz Lahey Adalet Divanı'na bunu götürecek ve ona teslim edeceksiniz.” Soruyorum eğer 2004 yılında Ege meselesi Lahey’e kalırsa, Türk milletinin, devletinin lehine karar verir mi? Desene bugüne kadar hangi karar lehimizde oldu ki bu kararda olsun? Ha bütün mesele  hesap, dediğimiz gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin hazinesi olan Ege'nin altındaki petrol meselesidir. Biz de onun için bu gerçekleri görerek, bu zaviyeden bakarak Avrupa Birliği'ne “hayır” diyoruz muhterem arkadaşlarım.


Bu Milletin Doğusu da Bir, Batısı da Bir, Güneyi de Bir, Kuzeyi de Birdir

Daha yetmedi, Kürtler bizim özbeöz kardeşimizdir. Çanakkale'de omuz omuza verdik. “Allah-u Ekber!” dedik, düşmanı titrettik. Öyle oldu ki yüz binler şehit verdik, onlar da şehit oldu; hepimiz şehit olduk. Biz özbeöz kardeşiz. Örfümüz bir, âdetimiz bir, geleneğimiz bir, maneviyatımız bir değil mi? Şimdi şu saatte  Rize'nin bir köyünde olsanız “Selamünaleyküm”, “Aleykümselam.” O ev sahibi sizi nasıl karşılar? “Hoş geldin, sefalar getirdin.” Hemen mutfağında ne var ne yok önüne koyar, o güzel Türk âdetiyle karnını doyurur. Aynı saatte şu saatte orada değil. Diyarbakır'ın bir köyünde olun. “Selamünaleyküm, hoş geldin ey tanrı misafiri” der. Evinde ne var ne yok, önüne koyar, seni ağırlar. Gel Ege'ye, aynısını görmez misin? Kardeşim, bu milletin doğusu da bir, batısı da bir, güneyi de bir, kuzeyi de birdir. Şimdi birtakım etnik meselelerle meseleyi ortaya getirerek, milleti adeta parçalamanın hesapları yapılıyor.


Batı’nın Hesabı Şark Meselesidir

Sene 1998 Avrupa'dayım. Muhterem arkadaşlarım, bir gezi esnasında arkadaşlarım bana dedi ki “burada ‘Adak’ isminde bir otomobil kulübü var. Üyelerine her sene bir harita dağıtır.” Şimdi dağıttıkları haritada Güneydoğu bölgesi Türkiye'nin sınırlarından çıkartılmış. Dikkat edin, sene 1998, bendeniz o zaman meseleyi siyasilerimize bir rapor halinde bildirdim, delilleriyle beraber. Muhterem arkadaşlarım ve Türk üyeleri de var bu kulübün. İtiraz ettiler, haritayı geriye topladılar. Şimdi Batı’nın hesabı şark meselesidir, ölmemiştir. Ne diyor biliyor musun? “Sen ey Türk! Orta Asya'dan geldi, oraya gideceksin. Bütün dünya Türkün vatanıdır.” Çünkü Türk milleti, adaletle, samimiyetle, iffet ile; can emniyetini, mal emniyetini, namus emniyetini, din ve vicdan emniyetini bütün dünyaya doya doya yaşatmıştır muhterem arkadaşlarım, Aziz Bursalılar. Biz, biz kaldı ki bugün kalkıp da “şurası benim, şurası benim” deyip iddialarda bulunan insanlar da değiliz. Ama özbeöz vatanımızı, tarihi Mezopotamya bölgemizi birtakım etnik bahanelerle elimizden alıp fitne çıkartmak istiyorlar. Bir zamanlar muhterem arkadaşlarım, bu oyunu Hicaz bölgesinde oynadılar. Hüseyin bin Ali'yi kandırdılar. “Abdülvehap” denilen bir adamı devreye koydular. Ve o Arap kardeşlerimiz maalesef bizi onların oyununa gelerek arkadan hançerledi. Oradan ayrıldık. Şimdi Ortadoğu'nun o zamandan bu zamana iki yakası bir araya geliyor mu muhterem arkadaşlarım? Gelmesi de mümkün değil. İhanet ettiler. Arkadan vurdular. Hain oldular. Aynı oyunu, aynı oyunu benim Güneydoğu bölgemde yapmak istiyorlar. Ve hem de Amerika'ya bazı siyasileri davet edip, onlara bazı bilgileri talim ettirerek, yazıklar olsun. Ama benim o kardeşlerim, benim o kardeşlerim sağ kolumdur. Buna imkân tanımayacaklar. 
Şimdi etnik meseleyi, demek istediğim, bahane ederek bölmeye çalışıyorlar. Lozan'da bu mesele gündem edildiği zaman, merhum İnönü ne söyledi biliyor musunuz? “Hayır, Kürtler özbeöz kardeşimizdir.” Neden? Çünkü onlar da Müslümandır. Bunu, bu hakikati, bu hakikati merhum İnönü Lozan'da ifade buyurmuştur. Zabıtlara geçti ve azınlık tarifi “müslim-gayrimüslim” şeklinde ifade edildi. Şimdi müslim ve gayrimüslim şeklinde azınlık olarak tabirler devam ederse Türkiye bölünmeyecek. Ha bölünmesi için ne yapalım? “Etnik gruplar, bunlara hürriyet, insan hakkı hürriyeti verelim” demek suretiyle bölmeye parçalamaya bizi gayret ediyor. Kim? Avrupa Birliği. Şimdi ben soruyorum. Bu dünyaya, bu şartlarda siz “evet” diyor musunuz? İşte ben de bunun için “hayır Avrupa” diyorum. “Yok, sen yoksun benim kitabımda.” Sevgili kardeşlerim, husumetten yana hiç olmam. Merhamet sahibi, adalet sahibi bir dedenin, bir şehit dedenin evladıyım Allah'a şükürler olsun. Onun için bu vatan benimdir, benim. Kafana akıl koy. Öyle basit oyunlar oynanmıyor. Bu oyunların üstesinden Allah'ın izniyle bu millet fazlasıyla gelmeye muktedirdir. Hiç kimsenin bunda kuşkusu olmasın. 


Türkiye’deki Para Oyunlarıyla Beraber Milleti Çöküntüye Mahkûm Ettiler

Buradan hemen ekonomiye geçmek istiyorum. Sevgili kardeşlerim, bakın Türkiye'de bir para oyunu var, para. Bu oyunla beraber koca bir milleti çöküntüye mahkûm ettiler. Para oyunu, para oyunlarıyla beraber. Size anlayacağınız dille anlatıyorum. Ben onlara dedim ki “gelin sorun, yirmi dört saatte memleketin meselelerini halledelim.” Hiç tenezzül etmediler. Ama arkada direksiyonu tutan farklı insanlar. Ne oldu? Devam ettiler. Trabzon'da bunu söyledim. Geldik, İstanbul’da aynı şeyi teklif ettim. Hayır, yine dinlemediler. Geldik Ankara'da aynı şeyi söyledik. Gene dinlemediler. Bu sefer bu aziz millet dedi ki “evladım seni ben, seni biz bu kara günler için yetiştirdik önümüze geç, senin arkandayız” dediler. Şimdi bak, görüyorum ki hepimiz bayram ediyoruz, bayram yaşıyoruz bayram. Bu sanki bir katılım gecesi değil. Bir düğün gecesi. Mevlana'nın, aşığın maşukuna kavuştuğu, o şeb-i aruz sanki. Öyle değil mi? Mübarek olsun. 

Milli Gelirin Üçte Biri Tedavülde Para Olmalıdır

Bağımsız Türkiye'nin, bağımsız Türkiye'nin o muhabbet dolu gönlüne hoş geldiniz, yeni gelenler. Bakınız dünyada iktisat kuralıdır. Şimdi bütün iktisatçılar beni dinlesin. Niçin ayıktırmıyorsunuz milleti? Beni iyi dinleyin. İktisadi kuraldır. Bir devletin milli gelirinin üçte biri tedavülde para olarak dönmesi lazımdır. Ki o devlet bir yıl sonra, aynen bir yıl evvelki kazancı temin etsin. Anlaşıldı mı dediğim? Anlaşıldıysa “evet” deyin değilse “tekrar.” Sağ olun. Bak ben iktisadı hepinizin anladığı dille anlatıyorum. Eğer siz tedavülde olan parayı üçte birinin altında tutarsanız bir yıl sonra geriye gidersiniz. İki yıl sonra geriye gidersiniz. Üç, dört, beşinci yılda “güm” deyip kaybolup, mahvolursunuz. Devleti iflas ettirirsiniz. Dünyada kural budur. Şimdi tekrar ediyorum. Bakınız İngiltere'ye bakıyorsunuz. Piyasada dönen para miktarı %30. Dünya piyasasında dönen para miktarı %30. Yani milli gelirinin %60’ı dolaşımdadır. Kimin? İngiltere'nin. Peki, Almanya'da nasıl bu? Almanya'da da kural aynı. %30’u kendi iç piyasasında dolaşıyor. O kadarı da dünya dış piyasasında dolaşıyor. Fransa aynı şekilde, Amerika Birleşik Devletleri'ne gelince muhterem arkadaşlarım Amerika'ya %30, milli gelirinin %30’u iç piyasada dolaşır. %70’i de dış piyasada dolaşır. Yani Amerika Birleşik Devletleri %70 parasını dolaşım halinde bulundurur. Karşılığı olmayan parayı dolaşım halinde bulundurur. Şimdi ben size bir misal vereceğim. Amerika'yı bilen arkadaşlar olarak, iyi bilenler olarak gümrük kapısından içeri girdiğiniz zaman, gümrük memuru sorar ki “cebinizde kaç para var?” Şayet siz “on bir bin dolarım var” derseniz içeri giremezsiniz. Neden biliyor musunuz? Hepiniz on bir bin dolarla içeri girdiğiniz zaman Amerika'da size satılacak mal bulamazsınız. Niye? Para karşılıksız da ondan. Anlaşıldı mı? Şayet hayır, on bir bin dolar değil, bir milyon dolarla gitsen, e para geliyor. O zaman büsbütün Amerika'yı iflas ettirirsin. Şimdi dünya bu ayak oyunlarıyla beraber devam ettiriyor hayatını. Ne oluyor? Peki, sana gelince ne? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde maalesef ve de maatteessüf bu dolaşımda olan para %2 nispetindedir, %2 nispetindedir. Şimdi Merkez Bankası'nın arşivlerine girin, dediklerimi bilgisayardan okuyun. Peki, bu noksan nasıl kapanıyor? Bu noksan yani bu az parayı tamamlamak için bankaların “sendikasyon” adı altında aldığı krediler vardır. Bu krediler alınır, devlete satılır. Banka bunu %6 faizde alır; %8’e, %9’a devlete satar. Oyunu görüyor musunuz? Niçin? Niçin emisyon genişletilmiyor, anlıyor musunuz? Şayet onunla da bunu tamamlayamazsa bu sefer yabancı devletlerden kredi şeklinde, şu anda IMF'den alındığı gibi, alınmaya çalışıldığı gibi bu para alınmaya çalışılır. Kardeşlerim bu yolla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin aldığı borçlara verdiği miktarı kırk beş katrilyondur. Şayet inanmıyorsanız bu seneki bütçeyi açın, okuyun. Öyle mi arkadaşlar? Yani biz aldığımız borçların faizi olarak kırk beş katrilyon para bu adamlara veriyoruz. Bu global güçlere veriyoruz. 


“Kırk Beş Katrilyonu Türk Milletine Dağıtacağım”

Şimdi globalistler ne diyor? “Sakın emisyonu genişletmeyin. Şayet emisyonu genişletirseniz enflasyonunuz artar.” Ve kırk beş katrilyon parayı da bizim sırtımızdan enayi gibi tahsil ediyorlar. Haydar Hoca da ne diyor biliyor musun? “Ben onların hepsini sırtımdan yere atacağım. Kırk beş katrilyonu Türk milletine dağıtacağım.” Merak etmeyin, ülkenin yirmi dört saatlik hali var. Düzelmesi için hiç endişede bulunmayın. Ne kadar batırırlarsa batırsınlar ama Büyük Türkiye Partisi'nin bağımsız gemisi okyanusa açılmıştır. Mutlaka Türkiye'yi bu badirelerden kurtaracaktır. Şimdi biz emisyonu genişlettik ne yapacağız? Ne yapacağız biliyor musunuz? Tarım yasaklandı adeta. Bu vatandaş, bu insanlar toprak mı yiyecek? Ha onlara biz “avans” adı altında kredi vereceğiz. Nasıl kredi biliyor musunuz? Ürünü tarladayken henüz daha onu dikmemişken, ekmemişken gelecek kendisi beyanda bulunacak. Ben yirmi milyarlık şu üretimi yapacağım. Sekiz ay sonra “devlet baba bana kredi ver.” Devlet baba da kredi musluklarını açacak. Yirmi milyar faizsiz, bir tek kuruş faiz almadan kredi verecek. O zaman köylü ne yapacak? Bayram edecek. O bayram günü mutlu olsun. Memurlara müjde. Hiç çekinmesinler. Ne kadar maaş alıyorlar? Beş yüz milyon. Bağımsız Türkiye Partisi iktidarında en azı bir milyar alacak. Bir tek kuruş vergi vermeyecektir. Memuru böyle, işçisi böyle, çiftçisi böyle, çöpçüsü böyle, amiri böyle, memuru böyle, inşallah yeniden büyük bir Türkiye'nin temellerini beraber atacağız. Elimizi açarak değil, elimizi açarak değil, gece gündüz çalışarak, sürünerek, delikanlı gibi dimdik ayakta durarak, dişimizle, tırnağımızla kazanacağız. Kardeşlerim, kardeşlerim hiç endişe etmeyin. Hiç endişe etmeyin. Yemin edebilirim. Biz bu badireleri hiç kimsenin tereddüdü olmasın. %99 değil, %1000 aşacağız. Benim bilgim, görgüm, benim tecrübem, benim akademisyen tezim buna muktedir ve Allah'ın izniyle. Tam 11, saat 11. Söz verdik anında, zamanında tüketelim bitirelim. Bir şölen yaşadık, yaşattınız. Başka programlarda beraber olmaya söz veriyor musunuz? Var olsun bağımsız Türkiye. Yaşasın bağımsız Türkiye'nin, bağımsız müntesipleri. Hepinize selam olsun. 
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir