Neler Okuyacaksınız
Çok kıymetli Konyalı kardeşlerim hem ramazanınız hem de bayramınız mübarek olsun. Görkemli bir iştirak var, bundan dolayı da hepinize teşekkür ediyorum.
İsrailliler Adım Adım İstedikleri Hedefe Matematik Problemini Çözer Gibi Yürüyorlar
Kardeşlerim son günlerin en öndeki konusu, İsrail-Filistin konusu. Tabi bu konu yeni değil. İsrailliler, Yahudiler o bölgeye yerleştiği günden bu tarafa zaman zaman orada ciddi problemler ortaya çıkıyor ve bu problemlerin halli için bazen devletler geçmişte bir araya gelerek müdahale imkânlarını aramıştı. Ama bu müdahale imkânları sonucunda İslam dünyası maalesef iyi bir hazırlık sonucunda bu müdahaleyi düşünmediği için de; ki o zaman biz ilahiyatta okuyorduk, mağlup oldu İslam dünyası. İsrailliler adım adım istedikleri hedefe matematik problemini çözer gibi yürüyorlar. Ama biz bunun karşısında İslam dünyası olarak açık konuşalım sadece söz söylüyoruz, kınıyoruz, verip veriştiriyoruz. Esasen böyle bir kınamayı da Cenab-ı Hak da kabul etmiyor. Kınaman için hak sahibi, söz sahibi olman lazım. Onun için ben şöyle olayları tahlil ederken kim ne konuşmuş, ne yapmış bunları tek tek ele aldım. Bugünkü Yeni Mesaj Gazetesi’nde de Ahmet Hamza Baş imzalı yazı, benim oğlumun yazısıdır. Ondan derledim ki beraber bu çalışmayı yaptık oğlumla.
Türkiye İdealist, İman Ehli Kabul Ettiğimiz İnsanlar Tarafından Batıla Yönlendiriliyor
Sevgili arkadaşlar bakınız İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Ortadoğu Projesi denilen projeyi hayata geçirdiler. Çok enteresandır, bu projeyi hayata geçirirken İslam dünyasından ve bilhassa Türkiye'den ne kadar söz sahibi insan var, bunları ziyaret edip kendi taraflarına transfer ettiler, aldılar. Ve bu transfer sonrası baktık ki günümüze kadar İslamcı kabul edilen, işte ‘bunlar gelecekler, şeriatı getirecekler, bütün dünyaya nizam verecekler, adalet kendiliğinden ortaya çıkacak’ diye düşündüğümüz insanlar; aa Büyük Ortadoğu Projesinin adeta baş savunucusu oldu, avukatı oldu. Mesela Kadir Mısıroğlu denilen arkadaşı ben çok iyi tanırım. Onun o kadar garip sözlerine ben rastladım ki; bu proje İslam dünyası için bir başarıymış, bir kazançmış. İşte görüyoruz nasıl bir kazançsa bu… Sevgili arkadaşlar Büyük Ortadoğu Projesi; İslam dünyasını Hristiyanlaştırmak ve Müslümanların elinden topraklarını almak, yeraltı kaynaklarına el koymaktır. En basitinden olayın iç yüzü budur. Bunlar yıllardan beri bu projeyi hayata geçirmek istiyor. Ama ne hikmetse bilhassa Türkiye idealist kabul ettiğimiz, iman ehli kabul ettiğimiz insanlar tarafından bu konuda batıla yönlendiriliyor.
‘Dinsiz’ Dedikleri Sol, Oyuna Gelmedi, Büyük Ortadoğu Projesine Direkt Karşı Çıktı
Mesela açık ve net konuşayım sol, ‘dinsiz’ dedikleri sol, bu oyuna gelmedi. Hiçbir zaman ‘Büyük Ortadoğu Projesi Müslüman Türk’ün, İslam dünyasının faydasınadır’ demedi, direkt karşı çıktı. Bunu ben merak ettim sevgili arkadaşlar; yani bir dinsiz adamın böyle konuşması mümkün değil, bir araştırayım dedim bunları. Dinsiz dedikleriyle hukuk geliştirdim, oturdum, konuştum, kalktım, yedim, içtim; bir de baktım, bu arkadaşlar Müslüman. Birazdan geleceğim. Müslüman. Ama, Müslüman ama “E bize kızıyorlar, ne derlerse desinler” diyor “onların dediklerinden bir şey olmaz”.
Sevgili arkadaşlar ben de çok samimi konuşuyorum, son zamanlarda takip ettiğim yolu izlerseniz, bu arkadaşların dediklerinin doğru olduğunu gördüğüm için sol hareketin yanında yerimi aldım. Bunu derkene, ben solcu değilim. Ben olduğum yere rengini veren bir adamım. Yani kimse zannetmesin ki Haydar Hoca’yı biz ikna eder, transfer ederiz. Yani beni transfer eden bir takım daha görmedim ben dünyada, edecek bir takım görmedim. Hocam bunu niçin söylüyorsun?
Rusya, Ekonomisini Bana Bağımlı Hale Getirdi
Şimdi Rusya 2005 yılından bu tarafa bendenizi takip ediyor ve ilim adamlarıyla devamlı surette görüşmelerimiz oluyor. Öyle bir noktaya geldi ki; Rusya, ekonomisini bana bağımlı hale getirdi. 2005 yılından önce 4,3, 2000 yılları ben Trabzon'da olduğum için iyi biliyorum; yani oraya kadın-erkek Trabzon'a gelirlerdi, her türlü eşyayı pazarlardı. Bu pazarlanan eşyaların en kıymetlisi 10 lira, 15 lira sevgili arkadaşlar. Az evvel Hüseyin Bey olmuş olması lazım, 100 liraya 150 dolara tanklarını pazarlardı. Kimler? Ruslar. Şimdi o durumdan bugün öyle bir noktaya geldi Rusya ki, Amerikan dergileri gençliği Putin’i ‘dünyanın lideri’ olarak seçiyor. Haberiniz var mı? Ve Rusya dünyanın en kalkınmış ülkesi. Artık Amerika Birleşik Devletleri daha, eskisi gibi esip savuramayacak. Niye? Putin diyor, dur bakalım. Ona ‘dur’ sözünü söyleten irade, onun arkasındaki el Haydar Hoca’nın eli. Yanlış anlamayın bunu ben söylemiyorum, onlar diyorlar.
Mesela iyi bir iktisatçı Lebedev, Profesör Doktor “Ben” dedi “dünyada iktisat matematiğini bilen en iyi adamım, benim üstüme adam yok. Ama ben, Haydar Hoca’nın tezinde öyle şeyler, öyle kodlar görüyorum ki; bunlar 10 tane Rusya kalkındırır, dünyayı kalkındırır. Rusya’nın mutlaka bu modeli hayata geçirmesi lazım”. Bunu 2013 yılında Rusya Duma’sında yani meclisinde söylüyor; dışarıda bir yerde söylemiyor. Dünyanın gözü önünde söylüyor sevgili arkadaşlar ve bunun üzerine bendenizi işte 5 saatlik bir konuşma… Tezimi ortaya koydum. 5 saat arkadaşlar; beni Türkiye’de 5 dakika meclise sokmuyorlar, konuşturmuyorlar. Hayret ediyorum.
2002 Seçimlerinde Ne Söylediysem Bugün Bunların Hepsi Yaşanıyor
Söz sözü açıyor; Akçaabat’ta bir kanal projesi. Belediye seçimlerinde dedim ki “Biz bir kanal yapacağız”. Bizim Akçaabat’la Trabzon arasında bir dere var. Denizi oradan bir buçuk kilometre karaya sokma imkânımız var. 10 -15 metre derinliğine denizi, affedersiniz karayı indirdiğiniz zaman 50 metre genişliğinde müthiş bir saha kazanıyorsunuz. O, dünyanın en meşhur, Venedik, vallahi Venedik’i 50'ye basar; 50 defa değer yani öyle bir proje hazırladım. Hocam sen nasıl ya… Ya ben yaparım oğlum, ben bu işi bilen adamım. Ben bu işi dünyada tek bilen adamım, ikinci bi… Benim rakibim yok. Varsa çıksın hodri meydan. Onun için arkadaşlar, dünya bu fakire muhtaç. Onun için inat etmeyelim, gelin el ele verelim bu işi bitirelim.
Bak benim 2002 seçimlerinde ne söyledim; bugün bunların hepsi yaşanıyor. Ya buna isterseniz ‘akıl ötesi’, ‘keşif’ deyin; ister ‘keramet’ deyin; ister ‘çok akıllı adam’ deyin. Ne derseniz deyin. Bu işi bilen adamım ben ya; ya ben bu işi biliyorum. İnat etmeyin, gelin ülkeyi bu badireden kurtaralım.
Bu İktidar Ülkenin Kalkınma Formülünü Bilmiyor
Sayın Başbakan’ı da ben çok iyi tanıyorum. Onlar bizim arkamızdan gelen gençlerdi. Ama onların yapacağı bir şey yok. Arkadaşlar, öğretmenlik yapanlar dediğimi çok iyi bilir; öğrenciyi tahtaya kaldırırsın, bir soru sorarsın mesela matematikten. Çocuk formülü biliyorsa problemi çözer. Ama sınıfta atıyorum 20 tane öğrenci var, hiçbiri formülü bilmiyor. 20 sene orda o çocukları tahtanın başında saklayın, problem çözülemez. Şimdi bu iktidar, ülkenin kalkınma formülünü bilmiyor. Vallahi de billahi de. Ülkeyi kalkındıramaz ya; ancak batırır. Siz, batırdığı zaman ‘biraz daha batır’ diye gidip destek veriyorsunuz. Hayır ben ayıktırmasam, size demesem ki “Kardeşim, bu işi bu adam yapamaz”; kimse bizi ikaz etmedi, diyeceksiniz. Ama ben ayıktırdım. Güzel de Hocam, senin sakalın yok. Ya sakal da var bende. E nasıl inandıracağız sizi?
Şimdi, mağdur olan sade siz değilsiniz. Niye? Bendeniz de mağdur oluyorum. Biz ailece mağdur oluyoruz. Hepimiz mağdur oluyoruz. Trabzonlusu, Konyalısı, Kayserilisi, Ankaralısı, İzmirlisi, İstanbullusu; 7’den 70’e hep mağdur oluyoruz. Niye? Çünkü kalkınma yok. Kalkınma olsa, ülkenin tamamında olacak. Tarım bitti, hayvancılık bitti, madencilik bitti, sanayi bitti, ticaret bitti. Bitti mi, bitmedi mi? İsterseniz deyin ki “Bitmedi”. Bak ben size bir misal vereceğim.
Ben hanım köylüyüm. Eskişehir'den tam 1.000 dönüm arazi aldım. Kaç paraya biliyor musunuz? 300 liraya, dönümü 400 liraya. Allahtan kork ya! Ya bir dönüm arazi arkadaşlar 1.000 metrekare bu, asgari olarak, 1.000 metrekare yer 300 lira, 400 lira. Vay bee. Satan şahsa soruyorum “E be kardeşim, sen burayı satıp gidiyorsun”. “Hocam” diyor “ne yapayım? Ürünü yetiştiriyorum 3 kuruşa, 2 kuruşa gidip satmak mecburiyetinde kalıyorum. İflas ettik, borçlandık. Kredi borçlarımız… Her şeyimiz elimizden çıktı. Şimdi mecbur satıyoruz”. “E peki şehirde ne yapacaksın?”. “Kapıcı olacağım” diyor. Şimdi sayın iktidarın bu millete yaptığı en güzel hizmet; milleti kapıcı yapmaktır. Başka bir şey yapamaz. Çünkü bilmiyor. Bu işler bilgi meselesi sevgili kardeşlerim.
Bir Partinin Tezi, Görüşü Varsa; O Parti Büyüktür
Şimdi, ne anlatıyordum, bak nereden nereye geldik. Öyle mi? Ben takıldığım yerde bana hatırlatın, ben sizi bu gece sabaha kadar burada tutayım. Şimdi evet kardeşlerim, ne oldu? Biz diyoruz, ama dinleyen yok. Niye? E senin partin küçük parti. Yahu bir parti küçük-büyük diye bir şey yok. Bir partinin tezi var mı, görüşü var mı? Var. O, büyüktür. Ha tezi yok, görüşü yok; o küçüktür. Küçükten de küçüktür. E siz büyük diye verdiniz; mahvetti sizi. Mahvolmadınız mı? Korkmayın, ben varım burada ya. Mahvolmadınız mı? Oldunuz.
Her gün yazılarınızda, sohbetlerinizde, ne bileyim ziyaretlerinizde, sokakta, bağda, bahçede… Şimdi inanır mısınız bağlarda, bahçelerde de insanlara rastlayamıyoruz. Niye? E gidip çalışma gereği de duymuyor artık vatandaşlarımız. Sevgili kardeşlerim Türkiye'yi biz bu durumdan koruruz ve kurtarırız. Allah adına ben söz veriyorum. Bak yapmazsam namerdim. Ben bu işi biliyorum bakın arkadaşlar, ben ne dediysem hepsini fazlasıyla yaptım. Şimdi beni tanıyanlar diyor ki “Bu adam yapar. Eğer bu bir defa iktidara gelirse, mümkün değil bunu aşağı almak”. Niye? “Dediklerinin hepsini yapar fazlasıyla da ondan”. Şimdi gelin biz fazlasıyla yapanla beraber olalım, bu işi halledelim. Var mısınız buna? Var mısınız arkadaşlar?
Şimdi doğru, bizim eski partilerimiz var. Ben partilere bir şey demiyorum. Ama partileri yöneten arkadaşlarımız maalesef bu işi bilmiyor. Gelsinler Haydar Hoca’nın yanına, 6 ay- 1 yıl benden ders alsınlar. Oturtayım onları, ben neticede 14-15 yıl üniversitede hocalık yaptım; 7 yıl liselerde hocalık yaptım. Yani öğretmesini bilirim. Otursunlar, dizlerinin üstüne çöksünler; bunlara ekonomiyi öğreteyim, sanayiyi öğreteyim, tarımı öğreteyim, hayvancılığı öğreteyim ve sizi de bu çileden, badireden kurtaralım. Var mısınız buna?
Büyük Ortadoğu Projesinin Gayesi, Ortadoğu’yu Elde Etmektir
Sevgili kardeşlerim, bak az evvel ne dedim ben? İşte İslam dünyası kalkıyor, İsrail’in karşına çıkarak ‘şunu yapacağız, bunu yapacağız’. Büyük Ortadoğu Projesi’ne sahip çıkmakla bütün Müslümanları sevgili kardeşlerim, öyle bir badire içerisine, öyle bir çember içerisine sokuyorlar ki; bu Büyük Ortadoğu Projesine ‘evet’ diyen milletler ya Hristiyan’dır veya Müslüman’dır, Hristiyan olacaktır. Bunun ikinci bir şartı yok. Çünkü Büyük Ortadoğu Projesi’nin gayesi, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in asıl gayesi; Ortadoğu'yu elde etmek. Ortadoğu’yu elde edebilmesi için bunların ne yapması lazım? İnsanlarını ikna etmesi lazım. Eğer o insanlar ikna olmaz, silaha sarılırsa; on tane İsrail de gelse orayı işgal edemez, yüz tane Amerika da gelse işgal edemez. Nerden biliyorsun? E kardeşim, Irak’a Amerika Birleşik Devletleri yüzbinlerce askerini koydu, hepiniz biliyorsunuz. Peki Amerika bir şey yapabildi mi orada? Yaptı. Ne yaptı? Kan akıttı, gözyaşı akıttı, ölüm getirdi. Sonunda baktı ki ‘ya ben hiçbir şey yapamıyorum, kendime de zulmediyorum’, kısmen ordusunu oradan çekmek mecburiyetinde kaldı.
ABD, Büyük Ortadoğu Projesini Hayata Geçirebilmek İçin Arap Baharı’nı Başlattı
Haa! diğer bu BOP projesini, Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirebilmek için, ismi inşallah hatırıma gelir, Arap Baharı, Arap Baharı’nı başlattı. Bunları nerede? 1. Mısır’da, Libya'da, Tunus’ta, Cezayir’de. Bu Arap Baharı’nı hayata geçirdiler. Peki Arap Baharı hayata geçtiği zaman bu bölgelerde ne oldu? Kardeşlerim ölüm oldu, gözyaşı aktı, kan aktı, huzur gelmedi, idareler değişti ama ne Cezayir’ine, ne Libya’sına, Libya’yı ben çok iyi hatırlıyorum ki hiçbir şey kalmadı. Mısır’da bir şey kaldı mı? Huzur kaldı mı? Her gün rejim kavgası. Allah'tan kork ya. Sen dünyaya demokrasi, insan hakkını böyle mi getireceksin? Amerika için diyorum. Dünyaya demokrasi, insan hakkı ölümle gelmez; adaletle gelir. Onu da sen veremezsin. Bu sende yok ki.
Sevgili kardeşlerim burada kalmadılar, daha da ileri gittiler. İleri gittikleri nokta nedir? O da Afganistan; Afganistan'ı işgal ettiler. Yüz binlerce insan şehit oldu. Toplam Irak'ta, Libya’da, Mısır’da, Afganistan'da ölen insanların, son Suriye olaylarında, toplarsak 2 milyonun üzerinde Müslüman şehit oldu.
Sen Bir Taraftan Gazzeli’yi Müdafaa Ediyorsun, Diğer Taraftan Çocuğun Orada, Ticaretin Doruk Noktasını Yaşıyor
Peki İslam dünyası nerede sevgili kardeşlerim? İslam dünyası maalesef başsız bir bünye gibi, ne yapacağını bilmez vaziyettedir.
Sayın Başbakan'ı ben dinliyorum, eee kime çatıyor? İsrail’e çatıyor. Bakınız ben size bazı gerçekleri söyleyeceğim. Bu gerçeklerle Sayın Başbakanımın söyledikleri birbirini tutmuyor. Neymiş onlar? Sevgili arkadaşlar Türkiye 10 yıldan bu tarafa İsrail İşgal Projesi’ne, ben bilmeden diyeyim, destek veriyor. Ama Hocam sen böyle diyorsun, ama bunların niyeti samimi. Şimdi şu lamba yanıyor, şurada da faraza düğmesi var. Ben gidip dokunuyorum; isteyerek dokunmuyorum. Lamba söner mi, sönmez mi? Söner. Söndüğü zaman tekrar dokunuyorum. Yanar mı yanmaz mı? E Sayın Başbakan’ım dokunuyor, İsrail kan kusuyor. E onun niyeti öyle değil. Kardeşim senin niyetin o veya bu; o bizi ilgilendirmiyor. Sonuç bizi ilgilendiriyor. Niye?
Sen çünkü bakınız, İsrail'in Aharonot Gazetesi haberine göre, Başbakan’ın oğlu Burak Erdoğan 2 ülke arasında ilişkileri o kadar ileri bir noktaya getirmiş ki fevkalade bir ticari bağı var. Kimin? Sayın Burak’ın. Kim bu? Sayın Başbakan’ın oğlu. E Sayın Başbakan’ım sen bir taraftan Gazzeli’yi müdafaa ediyor, diğer taraftan İsrail'i telin ediyorsun; ama senin çocuğun orada, ticaretin doruk noktasını yaşıyor. Hem de 95 metrelik uzunluğundaki bir gemiyle. Evet, bitmedi. Artı, Erdoğan'ın Safran Bir adlı gemisiyle İsrail’in Aşdot Limanı’nda bu ticareti gerçekleştirdiğini, İsrail gazeteleri yazıyor. Orada, isimlerini vatandaşlarımıza bildirin.
Erbakan’ın Başbakanlığı Döneminde İsrail’le Yapılan Anlaşmalar
İki; arkadaşlar, 1996’da Erbakan’ın Başbakanlığı döneminde İsrail’le yapılan anlaşmalar özetle şunlardır; yani bunlar, sayın rahmetli Erbakan çıkardı İsrail'e, Yahudi’ye telin mitingine, ama ardından da bak ne anlaşmalar yapmış. Eğer bunlar doğru değilse çıksın desinler ki, hayır yalan konuşuyorsun. Ben tarihini vereceğim. 1996’da; 1. Türk ve İsrail askeri uçakları Türk Hava sahalarında eğitim yapacaklar. Türk ve İsrail pilotları nerede eğitim yapacak? Türkiye’nin sahasında. Yani, Konya'da yapacaklar. Şimdi, Filistinliyi eğitip vuran pilot, Konya'da Türkiye tarafından, Türkler tarafından yetiştirildi; madde bir. 2. madde; İsrail, Türkiye’ye silah satacak ve Türk phantom savaş jetlerinin modernizasyonunu yapacak. Bu da bir anlaşma. O tarihlerde bunlar yapıldı ve alındı. İsrail ve Türkiye, ABD kuvvetleriyle tatbikat yapacaklar ve bu tatbikata da Türkiye de katılacak; Suriye sınırında bu tatbikat yapılacak. Bu da geçmişte yapıldı. 4. bu çok mühim sevgili arkadaşlar; istihbarat alanında işbirliği ve bu kapsamda İsrail-Türkiye sınırlarından İran ve Suriye’yi dinleyecektir. Kim? İsrail. Kim yaptı bu anlaşmayı? Sayın Erbakan yaptı. 5. Serbest Ticaret Anlaşması yapılacak, yeni düzenlemede bunlar uygulamaya konacaktır. Artı, Erbakan'ın 1996 yılında, bak bunlar bu kadar maddede değil. 19 madde ile gizli anlaşma diye ifade edilen bu anlaşmaları bizzat İsrail'e yapmış ve Hürriyet Gazetesi de bunu haber olarak o gün vermiştir. Anlaştık mı arkadaşlar? Demek Sayın rahmetlik Erbakan’ın İsrail’i Telin Mitingleri, bu yapılan anlaşmaları gizlemek içindi.
Ak Partisi Döneminde İsrail’le Yapılan Anlaşmalar
İki; Ak Partisi döneminde yapılan anlaşmalar, şimdi Sayın Başbakan kızıyor, bağırıyor. E keşke böyle olsa. Ak Partisi Hükümeti İsrail ile 15 Temmuz 2004’te, Ankara’da bir mutabakat zaptı imzalayarak Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında; tarım ürünlerini kapsayan her türlü tavizi müzakere etme konusunda anlaştı. Ne demek biliyor musunuz? “Ben, sana” diyor “tohum vereceğim. Verdiğim tohum bir daha üremeyecek. Sen bunu benden alacaksın”. Bizimkiler de “Evet” diyor. Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Ben tarımla meşgul olduğum için biliyorum. Mesela buğday tohumu alıyorsun, mısır tohumu alıyorsun. Kimden? İsrail’den. Aldığın bu tohumu toprağa ektiğin zaman, tekrar bunu toprağa tohum olarak atma şansın yok. Bunu kabul eden kim? Sayın Ak Partisi iktidarı.
Sevgili kardeşlerim, Ak Partisinin Enerji Bakanı Hilmi Güler, Ben Eliezer ( İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı ) ile Boru Anlaşması imzaladı. Türkiye’den İsrail'e uzanacak boru hattından petrol, doğalgaz, elektrik, su ve fiber optik geçmesi planlandı. Bu anlaşma da yine kiminle beraber oldu? Ak Parti’si ile beraber oldu. Sayın Başbakan, heronlarla ilgili anlaşmayı, -heronlar bu istihbarat toplayan uçaklar var ya küçük uçaklar- anlaşmayı 1 Mayıs 2005 tarihli İsrail ziyaretinde yaptı; İsrailliler ile beraber bunu yaptı. Bu ziyarette 200 milyon dolarlık antlaşmanın yanında m60 tanklarının modelizasyonunu yine kabul ettiler. Şimdi, bu anlaşmalar epey sürüyor sevgili kardeşlerim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde İsrail ile siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’in anılmasına izin verildi. Kim döneminde? Bu iktidar döneminde. Ankara Milli Kütüphane Konferans Salonu’nda siyonizm ve Theodor Herzl maalesef Sayın İktidar sebebiyle anılmıştır. Nerede? Ankara’da.
Sevgili kardeşlerim önemli bir istihbarat bilgisi; Kürecik’deki radar üssü hala faaliyette, yani faaliyetini sürdürüyor. Malatya'nın Akçadağ ilçesine bağlı Kürecik nahiyesine bağlı bir askeri tesistir bu. ABD askerinin kurmuş olduğu bu tesis, bir erken uyarı radarı konumundadır. İç İşleri Bakanı Davutoğlu CHP’nin soru önergesiyle ilgili verdiği cevapta, İsrail’e Kürecik’ten veri aktarıldığını kabul etmiştir; yani, oradan İsrail istediği bilgileri alıyor. Demek ki Kürecik’te kurulan radar, kim için kurulmuş? İsrail’i korumak için kurulmuş.
İktidarın Filistin Konusunda İsrail’e Karşı Tavrı Samimi Değildir
Sevgili arkadaşlar bunları uzatabiliriz, daha burada birçok maddeler var. Şimdi ben Sayın Başbakan’a diyorum ki “Sayın Başbakan’ım sen samimisin, samimiyetinden endişe etmiyorum. Ama Erbakan Hocamızla zatıalilerinizin yaptığı bu anlaşmayı, şayet İsrail’e karşıysan iptal et”. Feshedebilir misin? Hadi et bakalım. Diyor ki efendim, “Bana” diyor “cesaret madalyası, bu olaylar olmadan evvel verildi”. Yahu senin Genel Başkanın Sayın Erbakan siyaset dünyasına ilk çıktığı gün, İsrail’e sövmekle işe başladı. Hatırlıyor musunuz? Herkesi İsrail’in karşına koyarak, o şekilde siyasete başladı. Şimdi diyorsun ki, bu işler yeni çıktı. Öyle bir şey yok. Bunlar çok eski. Ha yeni çıktığını kabul etsek bile demek ki, bugünkü olayları size hazmettirebilmek için sana bu cesaret madalyası verildi. Sevgili kardeşlerim kısaca, iktidarın Filistin konusunda İsrail'e karşı tavrı samimi değildir. Bunu böyle bilelim.
Neden Ekmeleddin İhsanoğlu?
İkinci bir konu sevgili arkadaşlar, bakınız yeni bir seçime gidiyoruz. Ekmeleddin İhsanoğlu’yla Sayın Başbakanımızın arasında, bir de Selahattin Bey, Demirtaş da; 3 kişi yarışacak. Şimdi “Kim kazanmasını istiyorsunuz” derseniz, ben açık ve net konuşuyorum; Ekmeleddin Bey’in kazanmasını ben şahsen istiyorum. Niye istiyorum? Gerekçelerini ortaya koyacağım. Yani bunu derken de bir parti taassubuyla değil. 1. Ekmeleddin İhsanoğlu Türkiye’yi yurt dışında tam 30 sene temsil etti. Hiçbir hatası olmadı. Rahmetli Ecevit’ten onur belgesi aldı, Demirel’den onur belgesi aldı, Erbakan’dan onur belgesi aldı. Yılmaz’da …. Böyle bir adam; hepsinden onur belgesi alan bir insan. Yani hariciyeyi çok iyi bilen ve Türkiye’yi en güzel şekilde bugüne kadar temsil eden bir insan. Artı, ahlaken ahlaki hamide sahibi ve profesör. İlim sahibi bir insan. Birinci tercih sebebim Ekmeleddin’i bu. Biliyor. 2. Heyecana kapılıp da kavga gürültüye taviz… kapı açmıyor. Duruyor, düşünüyor, ne yapılması gerekirse onu yapıyor. Artı, sevgili arkadaşlar çok enteresan bir incelik var şu anda. Türkiye bilmeden, yani vatandaşlarımız anlamadan; bölünmeye doğru gidiyor. Niye? Çünkü biz üniter yapımızı maalesef kaybeder noktaya geldik. Üniter yapı demek milletin birliği, beraberliği; her vatandaşın hangi kavimden, hangi ırktan, hangi mezhepten, hangi dinden olursa olsun aynı haklara sahip olması demektir. Yani bir vatandaşın, diğer vatandaşa karşı imtiyaz hakkı yoktur. Mesela bugün sizler bir partiye genel başkan olabilirsiniz, Türkiye Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz; istersen hamal olursun, çiftçi olursun. Bunların hepsi senin elinde. İşte bu üniter yapının faydası; herkesin eşit şartlarda, aynı haklara sahip olmasıdır. Hiç kimse bir diğerinin önünde değildir. Ama Hocam biz bunu tarihte böyle görmedik. Yaa. Mesela Güneydoğulunun ezildiğini gördük. Doğrudur. Bu, hukukun bu konuya müsaade etmesinden kaynaklanmıyor. Artı, devletin yapılanmasından kaynaklanmıyor. Siyaset cambazlarının kötü niyetinden kaynaklanıyor. O gün siyaset yapanların tamamı vallahi de billahi de hukuk önünde suçludur. Bunu iyi bilin. Hukuken suç işlemişlerdir. Niye? Sen vatandaşın hakkını gasp ettin. Böyle bir yetki sende yok ki onu gasp ediyorsun. Şimdi, eğer biz cezalandıracaksak sistemi değil; sistemi bu hale getirip istismar eden siyasileri cezalandıracağız. Var mısınız buna? Var mısınız arkadaşlar? Evet. Ben de o zaman varım. Siz varsanız, ben de varım.
Birileri Demokratik Krallık İstiyor Diye Anayasa Referandumuna Gidildi
Evet sevgili kardeşlerim artı, daha önce 2010 yılında anayasa referandum seçimi yapılmıştı, hatırladınız. Ben o gün bir şey söyledim; arkadaşlar bizim anayasamızda biz istediğimizi yapabilecek haklara sahibiz. Yani sen bugün isteyeceksin, vatandaşın bölgesine işyeri açamayacaksın. Böyle bir şey var mı? Yok. Maaş vereceksin; anayasa buna mani mi? Yok. Yardım edeceksin; anayasa buna mani mi? Yok. Tarımı kalkındıracaksın; anayasa buna mani mi? Yok. Peki niçin bu anayasa referandumu o tarihte yapıldı? O gün demiştim ki “Dikkat edin. Türkiye’de anayasa yetersizliğinden bu referanduma gidilmiyor”. Yaa. Demokratik krallık istiyor birileri. Yasamanın, yürütmenin, yargının kendi elinde toplanması için böyle bir yola başvurdular. Sakın bu oyuna gelmeyin. Ama az evvel söylediğim gibi; ya sakalım vardı, gene dinletemedim. Şimdi adam açık olarak diyor ki “Ben bu halden memnun değilim”. Niye? “Yasama benim elimde olacak, yargı benim elimde olacak, yürütme benim elimde olacak”. Kardeşim biz o dönemi çoktan geçtik. Ona padişahlık, krallık dönemi derler. Şimdi buna siz ‘evet’ mi diyeceksiniz? İşte ben de onun için, Ekmeleddin İhsanoğlu’na bundan dolayı ‘evet’ diyorum. Niye? O böyle bir hastalığın müptelası değil; hastalığa tutulmamış o. Yasama yürütme yargı ayrı ayrı erklerdir, hayata böyle geçmesi lazım.
Paralel Yapının Yaptığı Yanlışları Tespit Ettim ve Uyardım
E şimdi sevgili arkadaşlar, daha düne kadar paralel yapı, paralel yapı, paralel yapı… Buna biraz gireyim mi? İstiyor musunuz? Ceketi çıkartayım o zaman, buna er meydanı derler. Sevgili arkadaşlar bu paralel yapıyla benim hukukum oldukça eskidir. Bu arkadaşların yaptığı yanlışları ben Allah rızası için tespit ettim, dedim “siz iyi bir insansınız, milletimizin göz bebeğisiniz. Ama şu şu şu yanlışlar bu milletin gençliğini, bu nesli helak eder. Lütfen bu düşüncelerden vazgeçin”. Ee “sen “filancı da cennetliktir” diyorsun. Ya bu bizim elimizde bir iş değil ki. Yani Allah sana böyle bir yetki verdiyse tamam, istediğin adamı koy oraya. Ama Allah bize bu yetkiyi vermedi. Bu yetki diyor, benim elimde; istediğimi cennetlik, istediğimi de o, bu yaparım. Öyle mi? İnanıyor muyuz buna?” Şimdi, biz bunu söyledik. Sen kalkıyorsun, cennete Kur'an-ı Kerim'de girme imkânı olmayan adama “Cennete gireceksin” diyorsun. Ya sen kime, neyi bağışlıyorsun? Bu senin hakkın değil. Lütfen, bu işe girme. Bunu da sevgili arkadaşlar dedikodu mantığıyla değil, hem vallahi hem billahi. Zaten öyle olsa duyardınız. Ben ayet ve hadislerle izah ederek ortaya koydum. Artı yetmedi… -Efendim ezan mı okunuyor, sela mı? Sela- Sevgili arkadaşlar daha farklı adamlara mesela kalktı ödüller veriyor. Gene haber gönderdim “bu arkadaşlar iyi insanlar ama sen yanlış yola bunları sokuyorsun. Onları şımartırsan, bunların önüne geçemezsin. Ben bunları tanıyorum, zenith saati gibi kafaları vardır. Yanlışa girdiler mi Türkiye’yi berbat ederler, hiçbir Allah kulu da bunların önüne geçemez”. Bu samimiyetimle bunları tespit edip kendilerine bildirdim. Vayy sen bana bunu nasıl dersin; bana harp ilan etti Şimdi Pensilvanya’da. Allah'ın selameti üzerine. Bir şeyim yok, yani bir düşmanlığım yok.
Tayyip Bey ile Boğaz’da Sabah Kahvaltısında Bir Araya Geldik
Ben Sayın Tayyip Bey gibi değilim. Ve o zaman henüz daha Sayın Tayyip Bey İstanbul Belediye Başkanı, partiyi kurmamış. Biz onunla Boğaz’da, o zaman Trabzon Belediye Başkanı Sayın Asım Aykan, bendeniz, rahmetli Baki Hocamız, Sayın Tayyip bey oturduk; sabah kahvaltısında oturduk çayımızı öğle saatine kadar içtik, sohbet ettik. Parti kuracağını söyledi. “Ben sizin” dedim “ciddi bir başarıya sahip olacağınızı zannediyorum. Biz size destek vereceğiz. Ama benim bir şartım var. Şimdi bu Hocamız bilmeden yanlış bir yola girdi. Dinler arası diyaloğa İslam müsaade etmez. Onun için de ben ona dosyalar hazırladım gönderdim. Sen eğer bu yola girmezsen, benim tam desteğim yanındadır. Senden vekillik değil; bir bekçilik dahi istemeyiz, vallahi de billahi de”. “Tamam” dedik, kalktık. Trabzon’a geldi, Asım’ın kızı evleniyor, orada beraberiz. “Hocam” dedi “seninle özel bir görüşme yapacağız”. “Yok” dedim “benimle daha görüşmene gerek yok. Ben söz verdim, arkadaşlarla konuştum”. Uzatmayalım sevgili arkadaşlar; “Dinler arası diyaloğa karşıyım” diyen Sayın Başbakanım gidiyor Of’da bir miting, 3 ay sonra yapıyor. “4 tane hak din vardır” diyor. Sevgili arkadaşlar, Kur'an-ı Kerim'de ne diyor Allah biliyor musun? ‘İnneddine indallahil İslam’. Kaç tane din var? Kaç tane? Sayın Başbakanım ne diyor? 4 tane hak din var. Dediler bana, “Hocam güzel böyle bunlara destek vereceğiz ama Sayın Başbakanım böyle böyle dedi.” “Yok” dedim “ya, mümkün değil.” Karadeniz Gazetesi'nin bana kupürlerini getirdiler, baktım doğru. Artı, arkasından 1 ay, 2 ay geçti Türkiye’nin her tarafında aynı görüşü seslendirmeye başladı. Bu sefer ben Sayın Belediye Başkanı Asım Bey'e haber gönderdim “Kusura bakmayın, ben bu yolu sizinle yürüyemem. Bana ne dediniz, şimdi ne yapıyorsunuz?”. Eğer benim bu görüşleri kabulüm mümkün olsaydı; şu ana kadar Türkiye'de ben 50 defa başbakan olurdum. 1995 yılında Amerika bana geldi arkadaşlar. Haberiniz var mı bundan? 1995'de geldi, ama benim satılık imanım yok. Ben dünyayı ahiretim için yaşıyorum. Bunu iyi bilin. Ahiretim için.
Arkadaşlar, sonra işte yola çıktılar. Bana harp ilan etti. Haber gönderdim “Niye bana savaş ilan ediyorsun? Seninle ben böyle konuşmadım mı? Söz verdim de yerine getirmedim mi? E sen yolundan vazgeçtin. Sen verdiğin sözden vazgeçtin”. Uzatmayalım. Öyle bir oldular ki bunlar, içli-dışlı ikisi bir oldu bana her yerde hücum ediyor. Televizyonlarımıza, radyomuza, gazetemize, iş yerlerimize ceza üstüne ceza; 100 milyonun üzerinde bize ceza verdiler. Ama bana ne yaptılar? Haydar Hoca aslan gibi ayakta ya. Sen kimsin ya? Sen nesin? Sen nesin? Sen benim sakalımı tıraş edersin. Ama Sokullu muydu, dediği gibi “Ben senin kolunu kesersem, hayatın biter”.
Evet sevgili arkadaşlar bu güç bende var, bunu iyi bilin. Ben bu işi biliyorum. Allah'ın izniyle. Ama ne hikmetse, milletime ben kendimi anlatamadım. Yanlış anlamayın, insanın kendini anlatması kadar da zor bir şey yok ya. “Ya ben şunu biliyorum”, e diyemiyor insan. Ama ben bunu biliyorum.
Tebliğleri Avrupalıların Amerikalıların Uzakdoğuluların tebliğlerini, benim görüşlerimi almışlar, yazmışlar, bu Konyalı arkadaşlarıma dağıtacaksın. Bu, Mevlâna’nın şehri ya. Ben Mevlana'nın şehrinde çile çekersem, o zaman bizim işimiz biter.
Bir Lider Ülkesini İdare Ederken 50 Sene Sonrasını Görmüyorsa, O Lider Değildir
Evet sevgili kardeşlerim bakınız, kalktı şimdi savaşıyor. O paralel yapı, o yapı… Yahu sen getirdin bunları bu noktaya; bu vazifeleri sen verdin. Şimdi durdu durdu Cumhurbaşkanlığı'na yakın; daha önce biz onu eleştirirdik. Madem samimisin, hadi üzerlerine git. Tam Cumhurbaşkanlığı arifesinde işte şu müdür, o müdür topluyor bunları. Hepsi tiyatro. Hepsi tiyatro. Vallahi de billahi. Ne demek ya? Sen nasıl adamsın? Madem bu adamlar bu kadar yanlıştaydı, sen nasıl siyasetçisin? 5 metre önünü görmüyorsun. Böyle siyaset olur mu be? Buna dense dense ‘cehalet’ denir. Bir lider, eğer ülkesini idare ederken 50 sene sonrasını görmüyorsa; vallahi o lider değildir, o başkan da değildir ya. Burnunun dibinde arkadaşları karar alıyor, yola çıkıyor; ondan sonra diyor ki “Bana” diyor “namluyu doğrulttu”. E seni iyi ki öldürmedi ya.
İktidarın Neresinden Tuttuysak Elimizde Kalıyor
Sevgili arkadaşlar kısaca, bu arkadaşların biz neresinden tuttuysak elimizde kaldılar. Bunlarla bir yere gidilmez. Hele bunu Allah korusun seçerseniz, Türkiye’yi bölündü bilin. Bize de o zaman düşen vazife; alıp pılımızı pırtımızı toplayıp güzel bir ülkeye hicret etmek. Niye öyle, diyeceksin. Ya ben bölünmüş ülkemde pasaportla gezemem. Güneydoğu’ya gideceğim, cebimde pasaport; Karadeniz’e gideceğim, cebimde pasaport. Öyle mi? Vallahi öyle olacak, göreceksiniz. Çerkez kardeşlerimin olduğu yere gideceğiz, pasaportla. Kabul ediyor musunuz bunu? Ama bunun sonucu budur. Onun için ben, Ekmeleddin İhsanoğlu diyorum. Var mısınız?
Biz evvela 5 parti bir araya geldik. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Devlet Bahçeli, bendeniz, Demokrat Parti Genel Başkanı, DSP’nin genel-Demokratik Sol Parti’nin Genel Başkanı bir araya geldik. Güzellikle bu işe karar verdik, yola çıktık. Şimdi Türkiyemin, güzel ülkemin 13 partisi bir araya geldi. Bütün partiler bir araya gelecek. Sakın bunun o topladığı kalabalıklara bakmayın. Ya bana da 200 kağıt verirseniz, ben de oraya giderim. Bedava giden yok. Böyle demokrasi olmaz arkadaşlar. Böyle insan hakları olmaz.
Bu İşi Başaracağız ve Türk Milleti Dünyanın En Müreffeh Hayat Yaşayan Milleti Olacaktır
Şimdi son olarak diyorum ki, çok fazla da konuştum kusura bakmayın, arkadaşlar ben ekonomiyi çok iyi biliyorum. Çok iyi biliyorum derken, dünyada benim üstüme bunu bilen yok. Bunu ilim adamları diyor. Diyorum ya, en zor şey insanın kendini anlatması. Fukaralıktan kurtulmak istiyor musunuz? Zengin olmak istiyor musunuz? Namerdim sizi ben zengin yapacağım. Namert olayım yapmazsam. Bak Avrupa’yı bir yılda, Amerika’yı da iki yılda aşacağız; hiç kuşkunuz olmasın. Onların korkusu, işte bu adamlar. Ben eğer 95 yılında Amerika’ya ‘evet’ deseydim; şimdi ohoo sizi de sattıydık, biz de Cumhurbaşkanı olduyduk. Allah korusun. Ama milletimle karar veriyoruz, veriyor muyuz arkadaşlar? Veriyor muyuz? Bu işi yapacağız ve başaracağız ve Türk milleti dünyanın en zengin, en müreffeh hayat yaşayan milleti; devleti de en yüce devleti olacaktır. Sağ olun, var olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız