Neler Okuyacaksınız
Ben Mustafa Kemal Atatürk'ün Yolundan Giderek Milletim ile Yola Çıktım,
Çok değerli Genel Başkanım, genel başkan yardımcıları, kutlu üye kardeşlerim ve gönülleri ile gönlümüze neşe katan, maneviyatımızı kuvvetlendiren Aziz İstanbullular, hoş geldiniz.
“Ben 1919 senesi Mayıs'ı içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben, bu milli kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım.” Ben de bu sözü irat eden Mustafa Kemal Atatürk'ün yolundan giderek siz milletim ile İstanbullumla yola çıktım. Hayırlı olsun, uğurlu olsun, mübarek olsun.
Ecdadımız, İnsanlığa İnsan Haklarını Doya Doya Yaşatmıştır
Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim, insanlık tarihi Türk milleti kadar asil, merhametli ekrem sahibi, yani kerem sahibi lütufkâr, düşenin elinden tutan, merhamet ehli, fakire fukaraya yardım eden ve de arası açık olanların arasını bulan, insan olmuş insan topluluğuna rastlayamamış tek rastladığı topluluk, Türk milletinin topluluğudur.
Bizler bu asil milletin birer ferdiyiz, hayırlı olsun.
Orta Asya’dan Japon sınırlarından Viyana kapılarına kadar dedelerimiz at koşturdu. Bu sınırlar içerisinde, bu coğrafya içerisinde insanlığa hükümran olan ecdadımız, gittiği her coğrafyada can emniyetine, mal emniyetine, namus emniyetine, din ve vicdan emniyetine sonuna kadar riayet etmiş. İnsanlığa, insan haklarını doya doya yaşatmıştır. Onun için, onun için bu milletin bireyi olmaktan şeref duyuyoruz, onurlanıyoruz. Hayırlı olsun.
Sevgili kardeşlerim, bu milletin ilanihaye beka bulması, yani zevale uğramaması için mutlaka bu iradeyi ayakta tutan, yasamasını, yürütmesini, yargısını elde bulunduran devlet gücünün olması şarttır. Bir millet yoktur ki, o milletin güçlü devleti olmasın güçlü devleti olmayan Milletler tarih sahnesinden silinmek mecburiyetinde kalmıştır. O bakımdan Türk milletinin devamını istiyorsak, bekasını istiyorsak, zeval bulmamasını istiyorsak; onu ayakta tutacak olan her türlü hakkını yaşatacak olan devlet iradesini ilanihaye devam ettirmesi lazımdır. Var mısınız onu kâinatın doruk noktasına çıkarmaya?
Biz, “Kâinat Devleti” Diyoruz!
Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim bana diyorlar ki: "Osmanlı cihan devletiydi, sen kâinat devleti diyorsun. Neden onları bir adım daha geçtin?" Çünkü Osmanlı'nın döneminde fezada savaşlar olmuyordu. Bir cihan devletinin, yaptığı mücadele cihan içindeydi. Şimdi fezaya, galaksilere çıkmak lazım. Onun için “kâinat devleti” diyoruz, boşa söylemiyorum.
Ordusu Olmayan Millet ve Devletler, Hadım Olmuş İnsana Benzer
Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim, bütün bunların olabilmesi için güçlü devletin, güçlü milletin olabilmesi için mutlaka onu koruyacak, onu kollayacak, harici düşmanların önüne set çekecek Silahlı Kuvvetleri'nin olması lazımdır. Bir milletin ve devletin şayet silahlı kuvvetleri, yani ordusu yoksa o millet de yoktur, o devlet de yoktur. Ordusu olmayan millet ve devletler (çok özür dilerim, siz benim anam babamsınız, kardeşlerimsiniz, evlatlarımsınız), neye benzer? “Hadım olmuş insana benzer, hadım olmuş insan benzer.”
Yani ordusu olmayan millet, ordusu olmayan devlet yoktur. Bunu böyle bilesiniz.
Şayet bugün Bush dünyada hükümran oluyor ise onu konuşturan güç arkasındaki silahlı kuvvetleridir, ordusudur. Eğer bu ordu Amerika Birleşik Devletleri'nin tasarrufunda olmamış olsaydı, yani dünyanın 370 yerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin üssü olmamış olsaydı, yemin ediyorum, yeminle konuşuyorum; “Bush’u karısı bile dinlemezdi.”
O halde o halde kardeşlerim, biz silahlı kuvvetlerimizi Amerika Birleşik Devletleri de dâhil yani onun ordusu da dâhil bunların fevkinde yapmaya hazır mıyız? Var mısınız gazanız mübarek olsun!
Orduyu Küçültmek İsteyen İrade ile İngilizlerin Ne Farkı Var?
Bakın ben bu işin ehemmiyetini Lord Curzon’un sesiyle ifade etmeye çalışacağım. Diyor ki: "Bu İngiliz, o zaman İngilizlerin müşterek kanaati, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, ordusunu dağıtmamız lazım, terhis etmemiz lazım. Türk coğrafyasında istediğimizi elde edebilmemiz için 9 ordusu var, 9 orduyu da terhis etmemiz lazım."
Kardeşlerim, bugün orduyu "küçültelim" diyen zihniyetle Lord Curzon’un, yani İngiliz'in ne farkı var? Söyler misiniz bana?
Şimdi kardeşlerim, “Devleti küçülmek küçültmek isteyen irade orduyu küçültmek isteyen irade hiçbir zaman sizlerin menfaatine bir harekette, kanaatte bulunamazlar.” Biz büyük bir millet olmak istiyorsak ki hedefimiz odur, gayemiz budur. Mutlaka silahlı kuvvetlerimizi de en güçlü noktaya taşımak mecburiyet ve de mükellefiyetindeyiz.
Türk Milleti Bütün Dünyaya Hadimkârdır
Sahip olduğumuz coğrafyalarda silahlı kuvvetlerimizin tasarruf etmesi lazım ki, biz büyük devlet olalım. Bugün dünyada can emniyeti yok, mal emniyeti yok, namus emniyeti yok, din ve vicdan emniyeti yok. Sebebini araştırdığımızda görüyoruz ki: “silahlı kuvvetlerinin girdikleri yerde, Amerika olsun, İngiliz olsun, Fransız olsun, İtalyan olsun, insan haklarına zerre kadar tabi olmuyorlar, bu hakları yerine getirmiyorlar.” İnsanlık inim inim inliyor. Var mısınız sadece Türkiye değil, bütün dünyaya insan haklarını doya doya yaşatmaya? Var mısınız?
İşte o zaman işte o zaman “insanlığın canı emniyette olacak, malı emniyette olacak, namusu emniyette olacak, din ve vicdan emniyeti tam olacak.” Hiç kimse endişe etmesin. Türk milleti sadece kendi tabiatına, kendi insanına değil, bütün dünyaya hizmetkârdır, hadimkârdır. Bu bize atalarımızdan kalmış büyük bir mirastır. Allah hepsinden razı olsun.
Avrupa Parlamentosu Kararları
Sevgili kardeşlerim şimdi biz Avrupa Birliği'ne niçin karşıyız? Zaman zaman bunu söylüyoruz, karşı olmamız hamasi duygularımızdan kaynaklanan bir kanaat değildir. Bakın şimdi Avrupa Parlamentosunun aldığı kararları sizlere aktaracağım. Eğer bu kararları dinledikten sonra siz derseniz ki: “hep beraber biz Avrupa Birliği'ne girelim.” Burada karar alalım. Avrupa Birliği'ne bundan sonra girme propagandasını yapalım. “Hayır” derseniz ki: “ne demek, bütün bu kararları alan insanların arasında bizim yerimiz yok!” Çıkalım ilan edelim. “Türk milleti Avrupa Birliği'ne giremez!” diyelim. Var mısınız?
Kıbrıs Konusunda Avrupa Birliği'nin Kararları
Şimdi okuyorum: “Kıbrıs konusunda, Kıbrıs konusunda Avrupa Birliği'nin kararları. Avrupa Parlamentosu: Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının %37'sini yasa dışı bir biçimde işgal etmektedir.” Ne diyorsunuz?
HAYIR
“İki, Avrupa Parlamentosu Türk hükümetine Kuzey Kıbrıs'taki işgal güçlerini geri çekme çağrısında bulunur.” Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
“AB'ye üyelik Ada’nın tümünü kapsamalı ve adayı bölen anlaşmazlığa barışçıl çözüm bulması sürecini hızlandırmalıdır. Kıbrıs sorununa çözüm aramada süren tıkanıklık sürmekte olan çabaları zayıflatarak AB'nin genişleme sürecini aksatacaktır. Yani Kıbrıs'tan Türkiye'nin tam olarak vazgeçmesi lazımdır.” Buna siz ne diyorsunuz?
HAYIR
“Avrupa Parlamentosu Kıbrıs konusundaki raportörü Bay Jacques Poos Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından yöneltilen eleştirileri sert biçimde reddeder.” Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
Şimdi kardeşlerim Avrupa Birliği Parlamentosu bunu söylüyor.
Avrupa Parlamentosu’na göre Kardak Adası, Yunanistan toprağıdır!
Bakalım Ege konusunda ne diyor Avrupa Birliği? “Avrupa Parlamentosu: Doğu Ege'de Kardak Adası ile ilgili olarak Türkiye'nin provokatif askeri operasyonlarından kaygı duymaktadır.” Ne diyorsunuz buna?
HAYIR
“Avrupa parlamentosu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin bir üyesi olan Yunanistan'ın egemenlik haklarını ihlal etmesinden ve Ege'deki askeri gerginliğin artmasından kaygı duyar.” Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
“Avrupa parlamentosu, Yunanistan'ın sınırlarının aynı zamanda Avrupa Birliği'nin dış sınırlarının parçası olduğunu vurgular.” Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
“Avrupa parlamentosu, Türkiye'den Ege'deki Kardak Adası ve kıta sağlığını belirten, belirtmesine ilişkin uluslararası hukuk kurallarına saygı göstermesini istemektedir.” Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
Ve son olarak “Avrupa parlamentosuna göre Kardak Adası 1923 Lozan 1947 Paris 1932'de yapılan Türkiye İtalya Protokolü ile 12 Ada grubuna dâhildir ve Yunanistan toprağıdır.” diyor. Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
Avrupa Birliği “Türkiye Ermenilere Soykırım Uygulamıştır!” Diyor
İşte gördünüz daha devam edeyim mi?
Bir tane iki tane değil bir iki tane daha okuyayım müsaadenizle. Ermeni soykırımına ne diyor “Avrupa parlamentosu Türk hükümetine Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne modern Türkiye'nin kurulmasından önce Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımını kabul etmesini teklif eder.” “Türkiye Ermenileri soykırıma tabi tutmuş bunu kabul etmesini ısrarla vurguluyor.” buna ne diyorsunuz?
HAYIR!
“Bu şekilde “Türk toplumunun önemli bir parçasını oluşturan Ermeni azınlığa taze bir destek vermesi çağrısında bulunur. Avrupa Parlamentosu Ermeni soykırımını resmen kabul etmezse Türkiye'nin AB'ye girmesi imkânsız olur.” Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
Avrupa Birliği “Türkiye'de Özerklik Yok, Hürriyet Yok!” Diyor
Şimdi bir cümle PKK konusundan müsaadenizle bunlar arkadaşlar, bunlar Avrupa Parlamentosu’nun kararları. Zannetmeyin ki bir makale yazdım da ondan okuyorum. Avrupa Parlamentosunun bunlar kararları. Avrupa Parlamentosu Türk vatandaşlarının Türkiye içinde bir tür kültürel özellik özerklik için barışçı yollardan çaba gösterme haklarını tanır. Muhterem arkadaşlarım bunun manası yani “Türkiye'de özerklik yok! Hürriyet yok! Bu Hürriyet mücadelesi için her etnik grubun mücadelesine resmilik kazandıralım.” diyor. Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
Ben de “hayır” diyorum. Sevgili kardeşlerim misalleri daha da çoğaltabiliriz. Bakınız: “Avrupa Parlamentosu ülkenin güneydoğusundaki askeri operasyonları durdurması için Türk hükümetine kesinlikle talimat verir.” diyor. Ne diyorsunuz?
HAYIR
Evet, bir konu daha izah edeceğim ve de Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliği'nin Türk milleti hakkındaki düşüncesini anladıktan sonra o genel hükmümüzü vereceğiz İnşallah.
Avrupa Birliği Ortodoks Patriğini Türkiye'nin Ekümenik Sıfatıyla Kabul Etmesini İstiyor
Diyor ki: “Avrupa Parlamentosu: Ortodoks patriğini Türkiye'nin ekümenik sıfatıyla kabul etmesi” yani aynen ifade” Konstantinapol’de ona bir de din devleti unvanını vermesi lazımdır.” “İstanbul sur içinde”, tekrar ediyorum, “İstanbul sur içinde coğrafi bölgede bir Hristiyan Ortodoks Din Devletini kurdurması lazımdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Hükümeti bunu kabul etmesi lazımdır.” diyor. Buna ne diyorsunuz?
HAYIR
Bütün bu saydıklarımın tamamını oylarınıza sunuyorum. Ne cevap veriyorsunuz?
HAYIR
E Ben de bunun için Avrupa Birliği'ne "Hayır, Hayır, Hayır” diyorum.
Avrupa Birliği, kardeşlerim, Avrupa Birliği, güneydoğuyu bölmek istiyor, elimizden almak istiyor. Ne için? Hak için mi? Vallahi değil, billahi değil, Tallahi değil.
İngiliz Sömürge Bakanlığı ile Hüseyin bin Ali’nin Anlaşması
Müsaadenizle 1800’lü yılların ortasına gidelim. Hicaz bölgesi… Hicaz bölgesinde çok ciddi bir kaynama var. Hüseyin Bin Ali İstanbul'a davet ediliyor. O zamanın halifesi onunla beraber konuşuyor ona “evet” diyor “o bölgede ben sizi temsil edeceğim.” diyor. Arkasından İngiliz Sömürge Bakanlığı Hüseyin bin Ali'yi tutuyor, diyor ki: "Kardeş, niçin böyle avanak davranıyorsunuz? Bu Türkler bir defa peygamber sülalesinden değil. Bırak peygamber sülalesini, bunlar Arap bile değil. Nasıl olur da siz hilafet makamının bunların elinde olmasına razı olabilirsiniz? “Gel, seni biz peygamber sülalesinden olduğun için Arap Yarımadası'ndaki bütün Araplar kabul eder halife olarak ilan edelim. Bütün Müslümanları etrafında toparlayalım, ne dersin buna?" Hüseyin Bin Ali “evet” der ve bundan sonra İngiliz beraberliği başlar. Bununla yetinmez. Bugün hepinizin adını bildiği bir mezhep vardır, ismini bana söyler misiniz?
Onun kurucusu Abdülvahab isminde bir insan. Zannetmeyin ki bu anlattıklarım hikâye, bu işi yapan, bu işin faili Humper denilen İngiliz hatıratında yazıyor. "Ben Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler” adlı eserimde kaynakları ile beraber bunları yazdım, mutlaka okuyun.
Bakın oyuna kardeşim o da İngilizlerden aldığı talimatla mezhep kuruyor ve bu kurduğu mezhebin hükümran olabilmesi o bölgede söz sahibi olabilmesi için bu adamın onu Yahudi asıllı bir kadınla evlendiriyor. Bu Yahudi kadın ki yine İngilizler tarafından o bölgenin erkeklerini baştan çıkartmak için o bölgede vazife almış bir İngiliz ajanı. Muhterem arkadaşlarım, ismi Safiye. Sevgili arkadaşlar işte böyle bir mezhep işte böyle bir lider ve karış olayı karıştırıyor o zaman Mısır'da bulunan o zaman Mısır'da bulunan Lawrence Emir'le beraber Hicaz bölgesine geliyor düzenli bir ordu kurduruluyor. Osmanlı arkadan vuruluyor o gün bugün kardeşlerim Arap İslam âleminde o coğrafyada huzur var mı soruyorum?
Filistin'in halini görüyor musunuz? Evet kardeşlerim, Irak'ın halini görüyor musunuz?
Körfez'in halini görüyor musunuz?
Bu bölgenin insanları da artık can emniyetinden, mal emniyetinden, din ve vicdan emniyetinden mahrum kaldı. İki yakaları bir araya gelmedi. Neden biliyor musunuz? Bu aziz milleti arkadan vurdukları için. Bu bir kefarettir, bu bir bedeldir. Bunu böyle bilesiniz.
Şimdi, şimdi onlar da nadim oldu, ama tepeleri bu nedameti gizliyorlar. Hala İngiliz’in, hala Amerika'nın, hala batının tellallığını yapıyorlar. Onun için onları da ayıktırmak, bağımsız Türkiye olmak kadrolarına, yani sizlere düşüyor. Var mısınız?
Önümüzde, önümüzde, muazzam bir âlem var. Türk İslam dünyası, benim dedemin torunları, benim amcamın oğulları o coğrafyayla beraber olmaya ne diyorsunuz?
Kol kola girmeye el ele gezmeye şarkılar türküler okumaya ne diyorsunuz?
Hayırlı olsun
İşte kardeşlerim, işte kardeşlerim, bu oyunlarla beraber bizi böldüler, parçaladılar. Aynı oyunu Güneydoğu'da oynamak istiyorlar. Zannetmeyelim ki Kuzey Irak'taki Kürtlere, Kürt kardeşlerimize bunlar hak verecekler. Vallahi yalan, billahi yalan. Kerkük ve Musul petrollerini elde edebilmek, orasını zayıflatabilmek için... Aynı zamanda orası Arzı Mev'uddur. Arkada bir İsrail devleti var, göremediğimiz bir güç, göremediğimiz bir oyun elini salıyor. Orasını da bizim tasarrufumuzdan çıkarmak istiyor. Bu oyunları bozmaya, bu saydığım coğrafyalarda söz sahibi olmaya ne diyorsunuz?
Daha sesli istiyorum. Ne diyorsunuz?
Vallahi de varım billahi de varım.
Devlet ile Milletin, Askerim ile Sivilimin Arasını Parçaladılar. Bunları Birleştirmeye Var Mısınız?
Kardeşlerim, kardeşlerim, Türkiye'de oynanan oyunları bozacak bir irade lazım. Bunu görecek bir göz lazım, bir kulak lazım, bir teşkilat lazım “Çıkıyorum ortaya benim. Varım yıkmaya, varım bozmaya, yok etmeye. Yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Hayırlı olsun, hayırlı olsun, hayırlı olsun.
Bazıları korkuyormuş ve diyormuş ki: “savaşı, şimdi yapalım ki önümüzde engel olmasın.” Şimdi buradan onlara da selam olsun. Ne diyelim ki “korkunun ecele faydası yoktur.”
Kardeşlerim bizi böldüler parçaladılar, paramparça ettiler, yüreklerim yanıyor. Hem vallahi hem billahi. Ben bu milleti bilirim. Bunun doğusundaki ile batısındaki arasında 1 cm fark yoktur. Hepsi tek yürektir, tek bilektir. Sünni kavgalarla, sünni meselelerle doğusunu batısını, güneyini kuzeyini böldüler, parçaladılar. Devlet ve milletin arasını açtılar. Askerim ile sivilimin arasını parçaladılar. Bunları yok etmeye, birleştirmeye var mısınız?
Bu yolda canımız feda olsun. Bu yolda canımız feda olsun. Bu en büyük rütbedir, buna şehadet rütbesi denir. Herkese nasip olmaz, bunu çok iyi bilesiniz.
Emeğin Devreye Girmesi İçin Devlet Emisyonunu Genişletmelidir
Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim, isterseniz gelin şu batırdıkları ekonominin haline bir bakalım. Ağlamayalım, korkmayalım, bayram edelim. Söke söke söke söke Allah'ın izniyle yüceleceğiz, yükseleceğiz, kalkınacağız, merak etmeyin. Batı bu millete muhtaçtır. Kardeşlerim, Arif Nihat’ın dediği gibi:
"Haberin yok gibidir taşıdığın değerden,
Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın
Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!”
Sevgili kardeşlerim, sevgili kardeşlerim, bizim içimizden Fatihler Yavuzlar Atatürkler, Kanuniler herkes çıkar, çıkar oğlu çıkar. Yolda biri var geliyor. Şimdi dünyanın da gözü aydın olsun.
Benim kitapçıklarım dağıldı mı? Evet arkadaşlar. Bakınız, hiç kimsenin cesareti yok programını dağıtmaya. Çünkü programları yok ki tiyatro oynuyorlar tiyatro.
Şimdi gelelim 3-5 cümle bu ekonomik kurallara. Bakınız arkadaşlar, iktisatta kuraldır.
Ne ile kalkınır? “Kendi insanının emeği ile kalkınır ama emeğin devreye girmesi için devletin parası yok, o zaman devlet emisyonunu genişletmelidir.” Dünyada bu böyledir. Misaller ile veriyorum: Amerika'da böyle oldu, İngiltere'de böyle oldu, Almanya'da böyle oldu, Fransa'da, İtalya'da, Japonya'da hep böyle oldu. Şimdi bunları ne yapması lazım bu kurala göre? “Vatandaşın emeğini devreye koyması için paramız yok, emisyonu genişletmeleri lazım.”
Peki hocam emisyon genişlerse ne olacak? Emek devreye girecek. Emek devreye girdi mi ne olur? Yerli üretim artmaya başlar. Yerli üretim artar şayet ithalat affedersiniz ihracat organizasyonlarını kurmuşsanız mesela bu hayvancılıkta olur, mesela bu tarımda olur, mesela bu ormancılıkta olur, mesela bu madencilikte olur. Ben bunları biliyorum hiç merak etmeyin hem de ruhuna kadar. Ne yaparsın? Bu, bunlarla beraber döviz döviz kazanırsın döviz döviz. Dövize ihtiyacın varsa “hayır buna benim ihtiyacım var yok, ben yerimde kalkınmaya yerimde kendimi güçlü kuvvetli bulundurmaya artık o devletin iradesine bağlı bir hükümdür.” bunu yaparlar. Bizde ne yapıldı? Emisyon genişlemedi. Buraya kadar olanını anladık mı arkadaşlar?
EVET!
Milli Gelirinin % 30'u Piyasada Para Olarak Dönmesi Lazım
Şimdi peki ne? Para lazım piyasaya. İsterseniz bir kuralı daha hatırlatayım, buna öyle devam edelim ikisini tamamlayalım: “Şimdi bir devletin milli geliri vardır. Bu milli gelirinin % 30'u piyasada para olarak dönmesi lazım. Eğer bu para olarak piyasada dönmezse o devletin vatandaşı iş göremez. Bu affedersiniz para neye benzer? Vücuttaki kana benzer kana. Eğer piyasada para varsa, vücutta kan var demektir. Para yoksa vücutta kan yok demektir. Şimdi kanı olmayan vücut sahibi insanın hayatını devam ettirmesi mümkün mü?
Hayır.
Ha mümkün olmadığı için ne yapacak bu insan, devamlı kan alacak devamlı kan alacak kan üstüne kan.
Aynen bunu bugün bize böyle yapıyorlar. Kendileri kan imalatı yapamıyor ya kanı imal edemiyor vücut ya dıştan devamlı surette kan pompalıyorlar. Ama kardeşim biz söz vardır: “Sokma akıl 7 adım gider.” Gitmez ki bu. Alıyorlar krediler, bu krediler %8 faizle. Bunların bir yıllık faiz tutarı 45 katrilyondur muhterem arkadaşlarım. 45 katrilyon bu milletin cebinden çıkıyor. Ne yapıyor o zaman devlet bunu ödemek için? Bunu ödemek için artık yatırım yapmıyor. Bakın devamlı geri gidiyoruz. Niye? Çünkü bu işi yapacak irademiz gücümüz paramız kalmadı ki! Borçları da veremiyoruz. Neyi veriyoruz? Aldığımız borçların faizlerini veriyoruz.
Zam ve Vergilerden Kurtulmak Ancak Bağımsız Türkiye Partisi İktidarında Mümkün Olacak
Muhterem arkadaşlarım, vergi üstüne vergi salıyorlar, vergi üstüne vergi salıyorlar. Vergi salmak mecburiyetinde bunlar. O bakımdan kalkıyorsunuz sabahleyin gaza zam, benzine zam, tuza zam, şekere zam, zamoğlu zam. Bundan kurtulmak mümkün değil. Ne zaman mümkün olacak? Bağımsız Türkiye partisinin iktidarı döneminde mümkün olacak. Niye biliyor musunuz Neden biliyor musunuz?
Vücut kan üretecek kan. Başkasının kanına ihtiyaç olmayacak, kuvvetli güçlü olacağız. Var mısınız?
Bunlar anlamazlar, bunlar bağımsız düşünemezler, bunlar müstakil düşünemezler, bunlar himayeye muhtaç insanlar. Allah bunlara merhamet ihsan etsin de insaf ihsan etsin de Bağımsız Türkiye partisinin önünde engel olmasınlar. Ne yapıyorlar? Kendi boyalı basınlarına “sakın ha bu adamdan bu kadrodan bahsetmeyin. Onları kimseye duyurmayın.” E oğlum yerin kulağı var ya, yerin kulağı var.
Kardeşlerim, Türkiye'nin 2 yılda çok yok 2 yılda Avrupa'yı, 3 yılda Amerika'yı 4. yılda dünyanın lider olmasına karar verdik mi?
“Evet.”
“O zaman, 24 saat çalışacağız”, yapılacak olan iş budur arkadaşlar. Yalan konuşmak değil. Gece gündüz çalışacağız, gece gündüz çalışacağız. Var mısınız?
Çalışana Devlet Kapılarını Açacak Faizsiz Kredi Verecek
Kime vergi salacağız biliyor musunuz kime? Çalışmayana, yatana. Artık tembellik yasak, haram bunu böyle bilesiniz. Çalışana çalışana devlet kapılarını açacak faizsiz kredi verecek. Hem öyle krediler verecek ki yaptığı proje, önüne getirdiği proje, eğer milletin fertlerini bireylerini devreye koyuyorsa bir yıl ödemesiz, ikinci yılda tek kuruş faiz almadan ödeyebileceği tarzda kredi verilecek. Mesela bir şoför arkadaşımdan bahsedeyim: “arabası eski püskü 10 kuruş kazanıyor, 20 kuruş tamirine veriyor. Bu adamcağız evine nasıl baksın? Şimdi müjdeler olsun o kardeşim gelecek benim devlet babam diyecek elimde arabam yok benim maharetim var. Efendim kredi ver bu arabamı alayım. Devlet babası ona krediyi verecek, gidecek arabasını alacak parasını kazanacak. Bir yıl paşa gibi kendine bakacak, ikinci yıldan sonra devlet babasına parasını ödeyecek.” Hiç merak etmeyin. Vallahi de yaparım billahi de. Hiç merak etmeyin.
Kardeşlerim, bakınız IMF talimat veriyor: Avrupa Parlamentosundan birliğinden aldığı emre göre diyor ki: “buğday yasak ekmeyeceksin! Pamuk ekmeyeceksin! Mısır ekmeyeceksin! Şeker pancarı ekmeyeceksin! Tütün dikmeyeceksin! Fındıkları kopartacaksın! Çayı sökeceksin!” bu dediklerimde mübalağa var mı?
Hepsi doğru mu?
Şimdi bütün bu üretici kardeşlerime devam devam devam. Var mısınız?
Bizde Devletin Adı “Babadır”
Ve de ve de ve de öyle bir sistem getiriyorum ki öyle bir düzen getiriyorum ki “Çayı daha bağında bahçesinde toplamadan gelecek yine devlet babasının kapısına.”
Bakın arkadaşlar bizde devletin adı: “babadır, baba.” “Baba çocuklarına bakmak mecburiyetindedir.” Bu iradeyi kuracaksınız. Evet, gelecek “Efendim” diyecek “Ben toplayacağım ama param yok.” E ne kadar çayın var? “Efendim, benim bir yıldaki üretim kapasitem en az 30 milyardır.” “Evladım al 15 milyarını git çayını topla. Bağından, bahçenden neredense işte getir devlete borcunu öde.” O da gidecek toplayacak çayını yanında yine biraz parası kalacak parasını takır takır tahsil edecek.
Şimdi bunlara çay veriyorlar, bir sene sonra zor parasını alıyoruz. Hani üçkâğıtçı ticaretçiler vardır: “Kolunu kaptırdın mı Aman Allah!” aynı bu mantık. Sevgili arkadaşlar, bunlara son vermeye var mısınız?
Benim Dediklerimi Merhum Atatürk Hayata Geçirdi
Bizim bölgede ilan edildi. Herkes 200 kilo tütün dikecek. Hâlbuki öyle adam var ki: “Tütünle geçiniyor, 2 ton tütün yapması lazım. Adamcağız ne yapacağım diye oturdu tarlasının bağının bahçesinde ağlıyor.” Bir tanesini gördüm “ağlama” dedim. “Ağlama biz geliyoruz biz.2 ton değil 20 ton yapacaksın.” Hem de arkadaşlar, muhterem arkadaşlarım ben afaki konuşmuyorum. Benim dediklerimi merhum Atatürk 1923 ile 38 yılları arası hayata geçirdi. “Henüz daha tütünler dikilmeden 6 ay evvel avans adı altında faizsiz kredi verdi. Vatandaş parasını aldı, işini yaptı, satışta da diğer yarısını aldı, bayram etti, gitti.” Şimdi bugünkü şartlarımız o güne nispetle çok daha verimlidir. Allah nasip ederse biz tamamına yakınını çiftçimizin eline vereceğiz, avansını vereceğiz. Henüz daha bağında bahçende iken üretimi bayram edecek. Hep beraber bayrama hazır mısınız?
Biz Bir Bünyeyiz Bir Bileğiz Bir Yüreğiz
Kardeşlerim kardeşlerim, sizler her şeyi çok iyi anladınız ancak benim birkaç prensibim var. Bu prensipleri hepimizin bilmesi lazım. Hepimiz birbirimizi tanımamız lazım. Biz şövenist değiliz ama Türk milliyetçisiyiz. Neden biliyor musunuz? Az evvel anlattım: “Bu millet bu millet çok farklı bir millet. Bu milletin ağzı dualıları çok farklıdır. Bu millet bu millet başka millet. Bu milletten olmak şereftir, büyük bir ündür.”
Kardeşlerim, onun için bizimle beraber her türlü insan olmuştur. Arap olmuştur, Acem’i olmuştur, Laz’ı olmuştur, Kürt'ü olmuştur, hepsi olmuştur, Boşnak’ı olmuştur. Öyle davrandık ki, onlar benim kardeşim oldu. Şimdi “benim bileğimi kesin oradan bunların adı çıkar.” Biliyor musunuz bunu? Yani bu bilekte bu bilekte akan kanda Kürt adı vardır, Laz adı vardır, Boşnak adı vardır, Arap adı vardır, biz kardeşiz kardeş…
Onun için onun için Güneydoğu’yu olsun, İstanbul’u olsun, Karadeniz'i olsun, hiç kimse benim o kardeşlerimden koparmaya teşebbüs etmesinler! Yeminle konuşuyorum. Onlar onların kafasını kopartacaklar.
Yani asıl dava, onların elinde. Güneydoğu'da ben o kardeşlerimden söz aldım. Bana dediler ki “Merak etme hocam biz bir bünyeyiz, bir bileğiz, bir yüreğiz. Korkma hocam, yoluna devam et.” dediler. “Devam” ediyoruz.
Biz Mandacılığa Hayır Diyen Bir Toplumuz
İki, sevgili kardeşlerim iki, biz bağımsız düşünen bağımsız yaşayan hayatını bağımsız düşünceyle donatan ve de mandacılığa hayır diyen bir toplumuz. Ben o toplumun bir parçasıyım. Şimdi siz bağımsız düşünmeyenlerin tamamına “Hayır” diyor musunuz?
O halde Avrupa birlikçilerine ne diyoruz?
Neden? Çünkü onlar Mandacı da ondan. Ne diyorlar şu anda biliyor musun? “Efendim” diyor. "Avrupa olmadan biz karnımızı doyuramayız.” Eee! “İş de bulamayız” “Eee!” “Açlıktan ölürüz.”
Yazıklar olsun, dilenmenin de bu tarzı pes doğrusu. Bu bir dilencilik yahu! Bu bir dilencilik yahu! Bakınız, göreceksiniz. 4 yıl sonra soframızın artıkları 10 tane Avrupalı bakacak 10 tane…
Sevgili kardeşlerim sevgili kardeşlerim, Allah nasip ederse göreceksiniz: “ilk günden itibaren Türkiye şantiye cennetine dönecek. Herkes çalışacak, herkes çalışacak, herkes çalışacak.”
Artı, artı, artı, “Biz dindarız.” “Biz” tekrar ediyorum “Dindarız.” “Dindar oğlu dindarız ama dindar olduğumuz kadar fundamentalizme doruk noktasına kadar tepesine kadar tırnağına kadar da karşıyız.” Şimdi hep beraber tek yürek tek bilek olmaya var mısınız?
Ne diyeyim ben size artık… Size mükellefiyet düştü. Gece gündüz uyumadan, dinlenmeden çalışmak düştü. Var mısınız çalışmaya?
Kapı kapı dolaşacak, anlatacaksınız. “Bağımsız Türkiye Partisi, bu aziz vatanı yalancı cennete çevirecektir.” diyecek ve de herkesi üye yapacaksınız. Bütün gönlümle sizleri saygı sevgi muhabbetlerimle selamlıyorum. Allah'a emanet olun, aziz İstanbullular…
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız