info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Bağımsız Türkiye Partisi İftar Programı - Ordu / Temmuz 2014
19/01/2025 SİYASET 13

    Neler Okuyacaksınız

Çok sevgili kardeşlerim, bir iftar vesilesiyle bizi bir araya getiren yüce Rabbime şükrediyor, sevgilisi Muhammed Mustafa’sına salat ve selam ediyoruz ve sizleri de hürmet, saygıyla selamlıyoruz efendim.
-Önümü açın çocuklar, önümü açın halkı göreyim. Şurada sağda, solda geçin. Önümü kesmeyin benim. Bugüne kadar bana bir tek satır yer vermediniz. Niye geldiniz buraya!-

Dış Politikada Dost Olduğumuz Komşularımızı Şu Anda Kendimize Düşman Ettik 

Sevgili kardeşlerim, kabul etsek de etmesek de ülkemiz çok ciddi bir badire kulvarından geçiyor. Öyle ki dost olduğumuz komşularımızı şu anda kendimize düşman ettik. Artı, hukuki ve ticari münasebetlerimizin çok iyi noktada olduğu yine dostlarımızı kendimize düşman yaptık ve sonuçta bakıyoruz ki bunu biz niçin yaptık? Neden buradan başladığımı da birazdan izah edeceğim. Bakıyoruz, bunu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve vatandaşlarının faydasına olsun diye yapmadı. Birileri gelmiş, bize “Siz şöyle yapacaksınız” demiş ve biz de bunu maalesef böyle yaptık. 

Amerika İstediği İçin Suriye'ye Müdahale Ediyorsun

Buraya gelmeden Sayın Hariciye Bakanı Davutoğlu’nu dinliyorum “Bizim” diyor “dünya politikamız, artık dünyada meşhur oldu”. Peki ne yaptın? Mısır'ın iç işlerine karıştın. Ne yaptın? Tunus'a karıştın. Ne yaptın? Suriye'ye karıştın. Ne yaptın? Somali'ye karıştın. 
Sevgili arkadaşlar, sevgili kardeşlerim sen Suriye'ye, Somali'ye, Mısır'a karışırken Türk milletinin menfaatini düşünerek mi oraya müdahale ettin veya fikir beyan ettin? Yok. Mısır'a müdahale etmenin, oraya fikir beyan etmenin tek sebebi Amerika Birleşik Devletleri. Biliyorsunuz Mısır, Fırat ve Havza, Anadolu'nun içinde bulunduğu bölge; Büyük İsrail Projesi’nin bir parçası olması münasebetiyle Amerika istediği için, buraya Amerika'nın isteğiyle müdahale ediyorsun. Artı, Suriye'ye de bunun için müdahale ediyorsun. Daha önce gidip gelirken hanımını, gelinini, kızını onun sarayında misafir ettirirken ve de Bakanlar Kurulu toplantısını burada yaparken hiçbir problem yok. Amerika'nın Hariciye Vekili ile karşı karşıya gelip göz işaretleri ile beraber bir stratejik değişiklik yapıyorsunuz, 3 yıla yakın zamandan bu tarafa Suriye'nin anasından emdiğini burnundan getiriyorsunuz; bu bizim yararımıza olan bir politika değil ki. 
Artı, Sayın Davutoğlu diyor ki “Biz Somali'ye de” diyor “görüşlerimizi bildirdik. Orasını da düzenlemeye koyuyoruz”. Somali nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Aden Körfezi'nin kenarındaki ülkedir. Amerika bu körfeze hâkim olmak için sana tezgahtarlık görevi verdi, onun için oradasın; Somali’ye gittin, toprak kiralıyorsun. Ya Türkiye'de millet tarımı terk etti, arazisini terk etti; Türkiye'ye bakmıyorsun, Somali'de toprak kiralıyorsun. Bunu sen kime yutturuyorsun? 
Sevgili arkadaşlar bu insanlara eğer biz önümüzdeki bu seçimlerde ders vermezsek, samimi olarak konuşuyorum, bir arada şu andaki huzurumuzu bulmamız asla mümkün olamayacak. Çünkü bunlar ne yaptığını, Türk milleti adına nasıl hareket ettiğini yemin ederek konuşuyorum kesinlikle bilmiyor, bilmiyorlar. Artı, önlerine bir program gelmiş; dereye süpürülmemek için bu programı hayata geçiriyorlar. Olay bundan ibaret. 

Benim İlmimin Kabul Edilmediği Bir Ülke Yok

Ha efendim ‘sen ne dersen de gene biz bildiğimizi okuruz’ derseniz; valla sonucuna da katlanmamız gerekecek. Ben dünyada her yerde kendime bir vatan bulurum. Çünkü benim ilmimin kabul edilmediği bir ülke yok. Bugün Yunanistan da dahil benim görüşlerimi hayata geçirerek kurtuluşu istiyor, beni davet ediyor. Ama gitmem. Evvela ülkemi kalkındıracağım. 

Ekonomide Dolaşımda Bulunan Para Bize Ait Değil

Sevgili kardeşlerim bakınız bu adamlar bize konuşurken Türkiye'nin cari açığının tam 100 milyar dolara vardığını… Artı, 1 yıl içinde ödemeleri gerektiği 150 milyar dolar borç var. Bunların ikisini toplarsanız, 250 milyar dolar para eder. Bu finansı Türkiye'nin bu şartlarda bulması mümkün değil. Zaten bugüne kadar hep sıcak parayla işi döndürdüler. Ne demek? İşte, Kuveyt'te birtakım adamları vardı, efendim Suud’da birtakım adamları vardı, Körfez ülkelerinde adamları vardı, tüccarları, petrol tüccarları vardı; bunlardan aldıkları borç para ile beraber bunu bugüne kadar ala külli hal getirdiler. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'de işsizlik maalesef %20’lerin sınırına dayanmıştır. %20’lerde işsizliği olan bir ülkenin ekonomisinin düzgün gitmesi hiç ama hiç mümkün değil. Eğer bunların dizginini bir an çekerlerse, kısaca 10 milyar dolar paralarını piyasadan bir an çekerlerse; Türkiye ekonomisi dibe vuracaktır. Bunda hiç kuşkunuz olmasın. Niye? Çünkü ekonomide dolaşımda bulunan para bize ait değil. Şahsımıza ait olsa, ha kimse bir şey yapamaz. Ama hep bunlar güçlü ülkelerin. Artı, Ortadoğu ülkelerine Türkiye’nin tanıdığı krediler. Başka bir şey değil ve bunların 1 yıllık faizi şu anda 100 milyar dolar civarında. 

Kamunun Bütün Kurumlarını Elden Çıkardılar 

Sevgili kardeşlerim bunları bir araya topladığınız zaman Türkiye'nin bu şartlarda bir şey yapması mümkün değil. Niye? Çünkü bu arkadaşlarımız kamunun bütün kurumlarını elinden çıkardılar. Nedir bunlar? TÜPRAŞ'tı, PETKİM'di, POAŞ’tı, SEKA, Erdemir, limanlar, yollar, köprüler, okullar… hatırınıza ne geliyorsa, hastaneler; hepsini bunlar ellerinden çıkardılar. 
Şimdi geçmişte bunların geliri ile beraber Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri o kadar işçileri istihdam ediyordu; 10 binlerce işçi buradan atıldı. Bunlar iş sahibiydi, sigortalıydılar ve Türkiye'nin 3’te 1 geliri bu saydığım kurumlardan elde ediliyordu. Atıyorum şayet Türkiye'nin 1,5 katrilyon geliri varsa 500 milyarı bunlardan geliyordu. Şimdi bu kadar gelir gelmediği gibi bu bütün bunlar elimizden çıktı. Elimizden çıktı ve yetmiyormuş gibi burada çalışan işçilerimiz de yüzüstü kaldı. Hatırlarsanız Ankara'da ileriki sene kışın ortasında havuza girerek boykot ediyordu. Kim? Bu kurumlarda çalışan işçi arkadaşlarım. Kısaca şunu demek istiyorum, yani Türkiye'de gelir getiren bütün kurumlar gitti. 

Ordu'da, Giresun'da, Trabzon'da Fındık Bitmiştir

Artı, tarımı bitirdiler. Ordu bir fındık coğrafyasıdır. Ordu'da, Giresun'da, Trabzon'da fındık bitmiştir. Hatırlıyorsunuz değil mi? Bendeniz siyasete çıktığım 2002 seçiminde “Ey Karadenizli kardeşim, beni iyi dinleyin. Bu adamlar bu işi bilmez. Bu bir ilimdir. Ben sizin fındığınızı 10 Türk lirasından alacağım”. O sene bana nazire olsun diye 6 lira, 7 lira fındığa vermeye çalıştılar. Gittiğim ve konuştuğum yerlerde “Sakın ha bunlara güvenmeyin. Beni devreden çıkarmanız için bu 6-7 lirayı veriyorlar size. Şayet ben, bu politikadan vazgeçersem sizin fındığınız 3 lira, 4 lira edecek. Göreceksiniz” dedim. Oldu mu? Oldu. Evet arkadaşlar, daha da aşağıya inecek göreceksiniz. Neden? Çünkü Avrupa ülkeleri de artık fındık üretimi yapmaya başladılar; bilhassa İspanya. Şimdi Fransa da devreye giriyormuş. E bunların fındığına pazar lazım. Onların fındığına pazar arayan Avrupa kalkıp da Türkiye'nin fındığını değerlendirir mi? 

İnsanların Cebine Para Koyalım, Pazara Gitsinler Güzelce Alışveriş Yapsınlar

Peki Hocam bunlar bu işi yapamaz da sen nasıl yapacaksın? Ha ben yaparım, bu işin sırrı bende. Hani derler ya ‘anahtarı bendedur’. Niye bendedur? Bir defa şu ana kadar Türkiye şartlarında hiçbir yönetici tüketimden yola çıkarak esnafı, köylüyü, işçiyi, memuru, emekliyi düşünmemiştir. Yani bu insanların biz cebine para koyalım bunlar da pazara gitsinler, pazarda güzelce alışveriş yapsınlar. Üreten pazarda malını satma imkânı bulsun ve orada çalışan işçiler de güzelce maaşlarını alsınlar. Üretici de kar etsin, tekrar üretsin. Tüketenin cebine devlet imkanları ile para girsin, onlar rahatlıkla tüketim imkanına tekrar kavuşsun. Bir taraftan üretilsin, bir taraftan tüketilsin; emme basma tulumba gibi bu iş yürüsün. Bunun adına da ‘sürekli büyüme’ denir. İşte bendeniz ekonomi sisteminde bunu buldum, Allah'ın lütfuyla da hayata geçirdim. Şu anda Rusya bu sistemi uygulamaya koydu. Niye? Haydar Hoca'nın gözüne aşık mı, kaşına mı aşık? Benim dedemin sülaleni mi tanıyor? Yok. Rahmetlik dedem Sarıkamış'ta onların yüzünden şehit oldu. 
Şimdi durum bu iken, bunların bizim kapımıza gelip bizim sistemimizi almaları aslında Türk milletinin ne kadar büyük dâhiler yetiştirdiğinin en büyük ispatıdır. Onun için sevgili kardeşlerim merak etmeyin. Bakınız ben vallahi de billahi de tallahi de bu işi çok iyi biliyorum. Sizin bu oy verdiğiniz, bugüne kadar arkasından gittiğiniz adamlar bana talebe olursa bileklerimi keserim. Bilmez bu işi.  Bilmezler. Onun için bizleri aç, susuz, perişan halde gezdiriyorlar. Adam ileri geri konuşuyor. Efendim onu yap… Ne yaptın yahu sen? Bütün bu kurumlar elden çıktı.  

Gelir Kaynakları Tükendiği İçin Vergi Üstüne Vergi 

İcraat yapacaksın, mesela herhangi bir yatırıma ihtiyaç oldu, memurun maaşına zam yapmak gerekti, işçininkine gerekti ne yapacak? Gelir kaynakları tükendiği için ya ne yapması gerekiyor? Vergi üstüne vergi, vergi üstüne vergi. Bugün öyle yapılmıyor mu? Bugün öyle yapılmıyor mu? Bunlar iktidar olduğu zaman mazotun, benzinin, petrolün durumunu biliyorsunuz. Şu anda kaç liraya dayandı? 5 liraya dayandı ya. %300 bir artış var.  Allah'tan kork be adam. Bu kadar milletin kafasına binerek yaptığın bu işlemlerle aldığın vergiyi bile sen bu milletin hayrına çalıştırmıyorsun maalesef. Görüyoruz. 
Hastanelerden yani sağlık hizmetlerinden bahsediyor. Biz de özel hastane sahibiyiz. Sevgili kardeşlerim sağlık hizmetlerini bitirmişlerdir. Bunu iyi bilesiniz. 

Tarımı Tamamen Bitirdiler

Ben hepsine nokta nokta girmek istemiyorum. Bura tarım bölgesi olduğu için tarıma birkaç cümle yapmak istiyorum. Tarımı tamamen bitirdiler. 2002’de köylere çıktığım zaman dedim ki “Ey millet! Buğday yetiştiricisi, mısırı yetiştiren, çavdarı, yulafı, şeker pancarını yetiştiren kardeşim, pamuğu yetiştiren kardeşim; sakın ha bunlara güvenip de oylarınızı vermeyin. Oyunuzu verdiğiniz zaman kısa bir süre içerisinde borçlara, büyük borçlara gireceksiniz, katlanacaksınız. Bu borçları da maalesef ödeyemeyeceksiniz. O takdirde de malınızı, mülkünüzü satmak mecburiyetinde kalacaksınız”. O gün tabi biz bunu söylediğimizde bana gülerek geçtiler. Şimdi haber gönderiyorlar “Hocam hakkını helal etsin”. “Niye?” dedim. “Onun dediğini dinlemedik”. “E ne oldu?”. “Hakikaten öyle şimdi köyümüzü sattık, şehre indik. İş de bulamıyoruz”. E bulamazsınız. 
Arkadaşlar hiç unutmam birinci seçimden sonra Bursa'nın bir köyüne gittim “Yanlış yaptınız” dedim “Daha sakın bunları desteklemeyin. Geleceğiniz çok kötü”. Ne yapıyorlar anlamıyorum. Ben onlara bunu diyorum, onlar gidiyorlar %35 verdikleri partiye %60 oy veriyorlar. Allah Allah… bu sefer dedim ki aleyhte konuşayım “Hepiniz AK Parti’sine oy verin” dedim. Herhalde dedim, benim dediğimin tersini yapacaklar ve şimdi bak yeminle konuşuyorum arkadaşlar, köylüler köyünü terk etmek mecburiyetinde kaldı. Benim iş yerim var Bursa'da oraya geliyorlar “Ne oldu?” diyorum. “Her birimizin malı, mülkü haczedildi; evimiz hacizde, yerimiz hacizde. Zaten kazandığımız bir şey yok”. 

Avrupa Birliği “Tarım Ürünlerinizi Terk Edin” Dedi

Sevgili arkadaşlar niçin bu böyle oldu, buna temas edeyim. Bunun böyle olması kaçınılmaz. Avrupa Birliği'ne girmek isteyen Türkiye, gitti tabi dedi ki “Siz ne derseniz, biz sizin dediğinizi (yerinize) yerine getireceğiz”. Avrupa Birliği de dedi ki “Tamam, madem bu kadar bize aşıksınız; sakın ha siz buğday yetiştirmeyin, mısır yetiştirmeyin, üzüm yetiştirmeyin, fındık yetiştirmeyin, çay yetiştirmeyin. Yani tarım ürünlerinizi terk edin. Hem sonra sizin şu anda…“. Bizi bizden daha iyi biliyorlar. O tarihte, 2002 tarihinde 35 milyon insanımız köylerde yaşıyordu. Bu kadar insana bu topraklar bakmaz. Ee ne olacak? “Siz bunun 25 milyonunu şehirlere indirin, sanayileşmiş yerlere yerleştirin; 10 milyonu da köylerde kalsın. O 10 milyonu o köyler bakar” dedi “Tamam mı” dedi “arkadaş, duydunuz mu beni?”. “Evet” dediler, duyduk. Ama bundan sonra şayet siz fındığınızı, tütününüzü, buğdayınızı, mısırınızı Avrupa'ya satmak isteyerek bir tarıma gireceksiniz; sakın buna teşebbüs etmeyin. “İç pazar buna kâfi mi?” dediler. Hayır. O zaman dış pazarın olması lazım. Dış pazarın olması için de Türkiye'nin kredisi olması gerekir ki böyle bir kredi de bizim elimizde maalesef bugün yok ve sevgili kardeşlerim dediğimiz gibi oldu. Avrupa dedi “Ben senin ürününü alamam”. O zaman vatandaş gidiyor 5'e mal ediyor, 4’e satmak mecburiyetinde kalıyor; 10’a mal ediyor, 8’e satmak mecburiyetinde kalıyor. Böylece yaptığı bu işlemde, bu eylemde vatandaş ciddi şekilde zarara uğruyor. Bankalar yerlerini, evlerini haczediyor. Derken vatandaşlarımız köylerini terk etmek mecburiyetinde kalıyor. Şu anda 35 milyon tarım köylüsü, tamamen bitmiş vaziyette. Nüfusu da 17 milyona düştü. 
Sevgili arkadaşlar bunların bu yaptıkları işlemlere eğer devama karar verir, “Hayır, biz sizi dinlemiyoruz” derseniz; bunun sonucunda elde edeceğimiz netice hiç olur, iflas olur, köyümüzü - kentimizi terk olur. Şimdi var mısınız bunun tersini yapmaya, köylerimize tekrar dönmeye, o yerlerimizi almaya var mısınız? Var mısınız arkadaşlar? 

Alevi Kardeşlerimize Ciddi Haksızlıklar, Yolsuzluklar, Yanlışlıklar Oldu

Ben aslında burada sevgili dedelerim, Alevi kardeşlerim geldi; onlara güzel şeyler anlatmak istiyorum. Yaptığım araştırmalarda -aynı zamanda ben bir ilim adamıyım- bu yaptığım araştırmalarda, bilhassa bu araştırmalarda; benim kadar bu işin temeline inip esaslarını tespit edip ortaya koyan bir Allah kulu olmadı. Bakınız tam 12 tane Ehl-i Beyt hakkında yazdığım eser var ve bunların her biri, en küçüğü 800 sayfa, 1.100- 1.150 sayfalık eserler var. Tamamını toplarsak 10.000 sayfanın üzerinde eser. Yani bir insanın ömrü bunları yazmayı yetmez. Ama Allah lütfetti, ben bu işin içine girdim. Gördüm ki çok ciddi haksızlıklar, yolsuzluklar, yanlışlar oldu.  Nedir bu haksızlık, yolsuzluk, yanlış? Şu; Ayet-i Kerime’de Cenab-ı Hak buyuruyor ki “Siz Ehl-i Beyt'ten ben her türlü pisliği giderdim. Sizi tertemiz yaptım” diyor.(Ahzab Suresi, 33. Ayet)
Cenab-ı Hak. Kime diyor? Ehl-i Beyt’e. Ehl-i Beyt kim? 1. Hz. Fatıma-tüz Zehra anamız, 2. İmam-ı Ali Efendimiz, 3. Hz. Hasan, 4. Hz. Hüseyin ve 5.si Kainatın Fahri Ebedisi Hz. Muhammed Aleyhisselam. “Siz” diyor “günahsızsınız”. Bu ayetin manası, tertemizsiniz. 
Sevgili kardeşlerim diğer bir Ayet-i Kerime’de -bu Tathir Ayeti idi- diğer Ayet-i Kerime Meveddet Ayeti, Cenab-ı Hak burada buyuruyor ki “Ben bu peygamberliğimi tebliğe karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Sadece Ehl-i Beyt’imi, ıtretimi sevmenizi istiyorum”, ayet. (Şura Suresi, 23. Ayet)
Arkadaşlar o halde Ehl-i Beyt’i sevmek bizim üzerimize nedir? Farz-ı ayindir. Sade yalnız başına da farz değil. İmam-ı Şafii buyuruyor ki “Ehl-i Beyt’i sevmek farzdır”.  
Şimdi bu yoldan hareketle tarihe baktığımız zaman tertemiz olan bu insanları Müslümanların sevmesi, baş üstünde gezdirmesi lazım gelirken, maalesef bunun tersi oluyor; hesaba çekiliyorlar, tart ediliyorlar, katlediliyorlar, kanlarını akıtıyorlar. Kerbela Olayı’nı anlatmaya gerek yok. Hayır, onları bir tarafa bırakın, İmam Hasan büyük bir oyunla şehit ediliyor. Biliyorsunuz onun babası haricilerden biriydi. Kızını kandırdı, ikna etti; İmam Hasan'ı zehirlettiler. 
2. İmam Hüseyin, aldığı Peygamber Aleyhisselam Efendimiz’den emirle “Ben” diyor “imamım. Bu imamet benim hakkımdır”. Bunun üzerine kıyam ediyor, ayağa kalkıyor ve İmam’ı Kerbela'da şehit ediyorlar. Hakkı olan imameti, hilafeti dava ettiği için Hz. Hüseyin şehit ediliyor. Hz. Hüseyin'in şehadetinden sonra torunları kalkıyor, çocukları Maveraünnehir ve Horasan bölgesine geliyorlar. Burada bildiğiniz gibi Türkler var. İşte biz Peygamber nesliyle Horasan'da tanışıyoruz; onlarla arkadaş oluyoruz, dost oluyoruz, akraba oluyoruz, kız alıyoruz, kız veriyoruz sevgili kardeşlerim. Şimdi bakın Anadolu Yaylası'nda özbeöz Türk olduğu halde, soyu Peygamber’e dayanan binlerce Müslüman var. Öyle değil mi? İşte bu dedeler dediğimiz insanlar da bunlardan biri. 

Anadolu Yaylası, Hacı Bektaş Veli ile Beraber Müslüman Olmuştur 

Sevgili arkadaşlar bu gerçekte İslam'ı temsil etme, İslam'ı yaşatma görevini üzerinde bulunduran bu insanlar maalesef ki teessüf ile kabul etmek lazım, söylemek lazım; Osmanlı toplumunda yerini bulamıyor. Bakınız Anadolu Yaylası, Hacı Bektaş Veli ile beraber Müslüman olmuştur. Hacı Bektaş, Horasan’da Ahmet Yesevi'nin yetiştirdiği büyük bir alimdir, büyük bir insanı kamil, evliyadır. Anadolu topraklarına geliyor Hacı Bektaş; babası Arap, annesi Türkmen Türklerinden. -Arkamda kalıyorsunuz, kusura bakmayın- Annesi Türk, babası Arap. Musa Kazım Hazretleri'nden, yani 12 İmam’dan birisi İmam-ı Musa’dır, onun soyundan babası; annesi de Türkmen Türklerinden bir mübarek annemiz. İşte onlardan Hacı Bektaşi Veli Hünkar Hazretleri dünyaya geliyor. Hünkar yetişiyor, Horasan’da Ahmet Yesevi'nin dergahında yetişiyor. Ahmet Yesevi Anadolu topraklarına… Horasan nerede, Anadolu nerede? Binlerce kilometre var. Yanılmıyorsam en az 8-9 bin km’lik bir yol; yani buradan 9 defa İstanbul'a gideceksiniz. Anlatabildim mi? Bu kadar uzak. Orada tabi o günün şartlarında otomobil yok, uçak yok, gemi yok veya tren yok; hiçbir şey yok. Ne ile geldiler? Affedersiniz tabanvay; varsa bir de merkeple, eşekleri var. Bununla beraber, binlerce kilometre yol kat edildi; Anadolu'ya, bugünkü Hacı Bektaş'a geldi, oraya yerleşti. Hacı Bektaş’ı ilk karşılayanlar kimler biliyor musunuz arkadaşlar? Annesinin sülalesinden olan Türkmenler. Orada da ciddi Türkmen nüfus var. Ama bu Türkmenler işin garip tarafı o günün şartlarında Müslüman değil. Onları Müslüman yapıyor, tezkiye ediyor, terbiye ediyor, yetiştiriyor; her birini mürşid-i kamil, irşad ehli yetiştiriyor. İşte Anadolu topraklarına bu insanlar dağılıyor. Anadolu'da Süryani, Keldani, Yezdani, Rum, Ermeni, Türk, Laz, Çerkez, Boşnak, Arap, Kürt ne geliyorsa aklına bütün bunları Müslüman yapıyor; %80, %90'ını. Aman yarabbi,  böyle bir şey olamaz. 
Sevgili kardeşlerim, annesine o kadar büyük sevgisi var ki Hacı Bektaş’ın, bu insanların hepsinin İslam medeniyeti ile İslam kültürü ile İslam siyaseti ile maneviyatı ile yoğurduğu için de adına Müslüman Türk milleti diyor.  Anadolu'nun adını Müslüman Türk milleti koyan, Hacı Bektaşi Veli’dir. 
Şimdi bazıları diyor ki “Türkler soykırım yaptı”. Neye diyorlar? Hacı Bektaş'a diyorlar. Niye? Bizim Rum’u aldı, Türk yaptı; Ermeni’yi aldı, Türk yaptı; Keldani’yi aldı, Türk yaptı; Süryani’yi aldı, Türk yaptı. Olayın aslı bu. Yani bunların tamamını Hacı Bektaş yoğurdu, yoğurdu İslam medeniyeti ile kültürü ile müthiş bir silsile ortaya çıktı; yüce bir Türk milleti ortaya çıktı. Japon sınırlarından Viyana kapılarına kadar at koşturan millet, işte Hacı Bektaş’ın yetiştirdiği o zürriyettir, o insanlardır. 
Şimdi sevgili kardeşlerim, Anadolu bu. Ama bu Anadolu’da öyle güzel nifak unsurları çıktı ki, Hindistan'da bir ekol din adına türedi. Hindistan'da temeli atılan dini bir tarikat, Anadolu Yaylası'nda müthiş bir fitne salgılıyor ve bu fitne ile beraber Alevi dünyasında kan, gözyaşı durmuyor ve Osmanlı onların fitnesine kapılıyor. Hele 2. Mahmut Dönemi’nde Marmara Denizi kana bulanıyor. Bu olaylara sonra inşallah vakit gelince gireriz. İşte bütün bunlardan sonra o Alevi dergahları maalesef Hindistan'dan gelen o insanların eline geçiyor ve bugün bakıyoruz ki Anadolu'da en fazla dergahı olan, en fazla İslam'a hizmet eden Aleviler, Bektaşiler; adı, sanı duyulmuyor. Onların ismi zikredildiği zaman “Canım onlar Müslüman değil” diye iftira, muhtanda bulunuyor. Biz Allah'ın izniyle bu olayları gün ışığına çıkartacak; hukuk önünde, ilim önünde hesabını soracağız. Var mısınız? Var mısınız arkadaşlar? Hiç merak etmeyin, ben bu işi de biliyorum. Yanlış anlamayın. Sadece ekonomiyi değil, bunu da çok iyi biliyorum. Çünkü çok iyi hazırlandım. 

Allah'ın Sevgilisi, Gadir-i Hum Denilen Yerde Hutbe İrad Ediyor

Burada bakınız öyle güçlü deliller var ki… Allah'ın sevgilisi, Gadir-i Hum denilen yerde Hutbe irad ediyor. Peygamber Aleyhisselam Efendimiz, Veda Hutbesi'ni… Biliyorsunuz Veda Haccına gidiyor. Veda Haccından dönüşünde Gadir-i Hum denilen yere geliyor, orada ashabını topluyor. Rivayetlere göre tam 124.000 sahabe orada toplanıyor. Bakınız o sahabelere ne tavsiyede bulunuyor, ne anlatıyor? Biliyorsunuz bu olaydan kısa bir zaman sonra da Allah'ın sevgilisi darü’l-bekaya rıhlet ediyor.
1.”Ali bin Ebu Talib benim kardeşimdir, varisimdir, halifemdir. Benden sonraki halifemdir”. 
2.Hutbenin bir başka yerinde, “Allah Resulü'nün halifesi odur. Müminlerin emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur”. 
3.Allah Resulü'nün halifesi od…affedersiniz “Ey insanlar! Bu Ali’dir. O benim kardeşimdir, vasimdir, ilmimi toplayan ve ümmetimin arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir”. Kim? Hz. Ali. 
4.”Ey insanlar, ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum”. Demek ki, İslam halifelerinin devamı kimin neslinden olacak? Kimin neslinden olacak? Cenab-ı Peygamber Efendimiz’in neslinden olacak. Yani Hz. Hasan olacak, yani Hz. Hüseyin olacak, yani İmam-ı Zeynel Abidin olacak, İmam Muhammed Bakır olacak, İmam-ı Cafer es Sadık olacak; bunlar olacak. İmam-ı Taki, İmam-ı Naki, İmam-ı Hasan-ül Asker ve Muhammed Mehdi olacak. Ben bunu atarak söylemiyorum, hadis diyor. Anlaşıldı mı sevgili kardeşlerim? 
İşte bu kadar güçlü delillerle İslam dünyasında hükümran olma durumunda olması gereken maalesef benim Bektaşi kardeşlerime yapılan eziyetler, zulümler, cefalar… Bu da yetmiyormuş gibi iftiralar. Nereden çıkardın Hocam? Bu köyleri Müslüman eden kim? Hacı Bektaş. İslam dünyasını, Anadolu Yaylası'nı Müslüman eden kim? Hacı Bektaş. Dokuz köyü Müslüman eden Hacı Bektaş, dokuz köyden kovulmuş. Aynen öyle. Yani, Türk milletinin asıl sahibi Hacı Bektaş, Türk milleti asıl Hacı Bektaş. Anlaştık mı? 
Şimdi buradan, bakın kademe kademe geldim; bak bu ekonomiyi çok iyi bildiğimi sakın unutmayacaksınız ha. Eğer bunu unutursanız, vebal altındasınız. Neden biliyor musunuz? Bunu ben demiyorum; bunu ilim adamları, dünyanın en meşhur iktisatçıları söylüyor. 

Mustafa Kemal’in Hafız Olduğunu Biliyor musunuz?

Burada ben en son bir konuya temas edeyim. İşte o Hacı Bektaşi yolundan Balkanlar'da bir aile var. O aile de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran aile. Bu kim? Mustafa Kemal Atatürk. Peki arkadaşlar siz Mustafa Kemal'i nasıl biliyorsunuz? Hafız olduğunu biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Kur'an'ı hatmettiğini biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Yaşar Hoca ile karşılıklı, Yaşar Hafız var devrin en meşhur hafızı, karşılıklı oturup o okuyup Yaşar Hafız dinlediğini; Yaşar Hafız okuyup Atatürk dinlediğini biliyor musun? Şimdi 1-2 dakika bu konuya temas edeyim. 

Cenab-I Hak’ı Tevhid Eden Zikreden Annemiz ‘Molla Zübeyde’ 

İstiklal mücadelesine girmeden, Osmanlı'nın inkirazı döneminde Merhum Mustafa Kemal Atatürk bugün Hacı Bektaş'ta evi bulunan Cemalettin Çelebi Efendi'nin dergahına gidiyor, dergahı orada; “Selamünaleyküm”, ”Aleykümselam”. Tabi Mustafa Kemal, Mustafa Kemal'i Cemalettin Çelebi Efendi Hazretleri çok iyi tanıyor ve birbirini tanıyan iki aile. Annesi tarafından gönderildiğini, annesi Zübeyde Hanım Allah gani gani rahmet eylesin, ben Zübeyde annemizi de tanıdığınızı zannetmiyorum. Anlatayım şimdi size. Niye biliyor musunuz? Meşhur Balkanlar'da Rıfat Efendi var, Bektaşi şeyhi.  Böyle tasarruf ehli. Öyle ki kerametleri ile meşhur. Onun dergahında gece - gündüz hizmet eden, temizliğini yapan, mutfağına yemeğini pişiren, oranın kabını, kacağını, kaşığını yıkayan, temizleyen böyle bir mübarek annemiz. Vaktinin boşunda da oturup Cenab-ı Hak’ı tevhid eden, zikreden annemiz. Kim? Zübeyde annemiz. Zübeyde'nin adına onun için ‘Molla Zübeyde’ diyorlar. 
Molla Zübeyde anamızın enteresan bir vasiyetnamesi vardır. Vasiyetnamesinden hatırımda birkaç kelime kaldı, onu zikredeyim. “Benim” diyor “kalan” işte “variyetimi önce beni defnedenlere şu kadarını vereceksiniz, mezarı açanlara şu kararını vereceksiniz, mezara koyup da Kur'an'ı mı okuyanlara şu kadar vereceksiniz, arkasından hatmedenlere şu kadar vereceksiniz”. Şu mübarek ana gibi bir ana var mı bugün sevgili arkadaşlar? İşte bu Mustafa Kemal'in anası. Böyle bir anadan Mustafa Kemal dünyaya geliyor. 

Ali Rıza Bey’in Adı İmam-ı Rıza’dan Gelir

Babası kim? Ali Rıza. Ali Rıza kim? Babası; yani dedesi Bektaşi tarikatından, ileride Balkanlar’da çok sevilen bir aile. Onların bir çocuğu dünyaya geliyor. İmam Rıza’ya o kadar aşıklar ki bir çocuğumuz olsa da onun adına Ali Rıza koysak, İmam-ı Rıza'nın adını. Biliyorsunuz 12 İmam’dan bir tanesi İmam-ı Rıza’dır. Onun ismine hürmeten de Atatürk'ün babasına dedesi Ali Rıza ismini koyuyor. İşte o Ali Rıza ile bu Molla Zübeyde bir araya geliyor, nur topu gibi bir Mustafa dünyaya geliyor arkadaşlar. 

Mustafa Kemal Atatürk Yılın 12 Ayı Kur’an’ını, Dinini Yaşayan Bir İnsandır

Mustafa bu ve Mustafa 7 yaşında Kur’an’ı hatmediyor, 8 yaşında hafız-ı kelam oluyor. Bunları niçin detaylı anlatıyorum biliyor musunuz? Dün veya öbür gün, önceki gün bir arkadaşım bana BBC Televizyonu’nda Türkçe yayınlarda çalışan bir hainden bahsediyor. Bu “Atatürk Müslüman değildi, Çanakkale'de başarısı yoktu” dediği için bu kadar geniş anlatıyorum. Şimdi onların da kulakları varsa bizi dinlesinler. Atatürk dindar bir Müslüman. Anlaşıldı mı? Demek ki Türkiye'de, Türkiye'de “Mustafa Kemal dinsizdir” diyenlerin hocası bunlar. Anlaşıldı mı? Onların önündeki önderler bunlar. Bunlar kim? İngiliz ajanları sevgili arkadaşlar. Bu İngilizler her zaman ve her yerde yüce Türk milletinin ve büyüklerin aleyhinde büyük faaliyetler gösterdiler. Mustafa Kemal sevgili kardeşlerim, işte böyle bir insan.  Az evvel söyledim, Hafız Yaşar onun din danışmanı, devrin en mükemmel hafızı, kurra. Mustafa Kemal diyor ki “Oku bakalım” Yaşar Hafız Efendi okuyor; “Ben okuyorum, sen dinle” diyor. Yani aralarında karşılıklı okumanın adına ne denir? Mukabele. Mukabele etmek suretiyle sadece Ramazan ayında değil yılın her 12 ayında sevgili arkadaşlarım merhum Mustafa Kemal Atatürk Kur'an'ını, dinini yaşayan bir insan olarak önümüzde duruyor. 
Şimdi geldiğimiz nokta, bakınız İstiklal mücadelesinde bu vatanı bize emanet eden, bu devleti kurup yüce Türk milletine, nesline emanet eden merhum Mustafa Kemal Atatürk'ün ruhunu muazzep etmek istemiyorsak; onun tezi etrafında bir bilek bir yürek olmamız lazım. Var mısınız buna? Var mısınız? Bunu beraber yapacağız endişe etmeyin. Biz bunu başarırız. Bu vatan bizimdir ve bizim kalacaktır. Hainlere biz bu ülkenin bir karış toprağını kesinlikle vermeyiz, veremeyiz. 

Türkiye’de Birliği Temin Etmemiz Şart, Beraber Olmamız Şart

Evet sevgili kardeşlerim Sünni - Şii dünyası bugüne kadar çok ayrımcılık yapıldı, birbiriyle vuruşturuldu. Yine benim yaptığım araştırmada gördüm ki Şiiliğin yani Aleviliğin akaidi ile Sünniliğin akaidi arasında 1 milimetre fark yok.  Artı, ameli esasları arasında da 1 milim fark yok. İşin enteresan tarafı Aleviliğin ameli esasları takva bakımından Sünniliğinkinden çok daha üstün. Ben Sünniyim ve bu konuda çok iyi araştırmalar yapmış da bir kardeşinizim. Ama öyle bir fitne çıkmış ki sanki bu insanlar zekat bilmezler, hac bilmezler, namaz bilmezler, onu bilmezler, bunu bilmezler. Bunların da yalanları yatsıya kadar, yani ne derler? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Bunları söndüreceğiz,  söndürmeye de mecburuz. 
Sevgili kardeşlerim Türkiye'de birliği temin etmemiz şart, beraber olmamız şart. Akaid ve amel esasları bir olan Sünni ve Şii, Alevi, Caferi, Bektaşi kardeşlerimizin bir bilek bir yürek olmasını temin edecek olan sizlersiniz. Var mısınız buna? Varsınız. Allah hepinizden razı olsun. 
Vallahi bizim konuşmamız bitmez. Bizim mesleğimiz hem hocalık hem siyaset. Onun için bu kadarı kafi, diyorum. Sizi fazla tutmayayım. Teşrif ettiniz, Allah hepinizden razı olsun. Yalnız burada birkaç cümleyi…  

Lebedev: Milli Ekonomi Modelinin Bugüne Değil, Geleceğe de Işık Tutan Kodları Var 

Evet bakınız sevgili kardeşlerim, benim sistemim ile ilgili Rus Profesör Lebedev, Milli Ekonomi  Modeli’nin ne olduğu Duma’da tartışma konusu edilmiştir. Konuşulan, Rusya'nın Milli Ekonomi Modeli’ne ne ihtiyacı vardır? Prof. Dr. Lebedev “Ben dünyanın bir numaralı iktisat matematikçisiyim. Bu konuyu bizden iyi bilen yoktur. Milli Ekonomi Modeli’ni kongrelerde çok okudum. Bu tezde esrarengiz kodlar var. Her okuyuşta yeni bir kod ile karşılaşıyorum. Modelde meseleleri çözen, problemleri halleden pek çok kodlar saklıdır. Üstelik sadece bugüne değil, geleceğe de ışık tutan kodları var. Rusya'nın buna ihtiyacı var. Ben bu modelin, bu (yönünde) yönüne hayranım” diyerek tezin Rusya'da uygulanmasını tavsiye ediyor sevgili arkadaşlar ki zaten bu modeli Rusya'da dinleyen Sayın Putin, danışmanını gönderiyor “Ben bu sistemi Rusya'da uygulayacağım” diyor. Şu anda benim sistemin Rusya'da uygulanmaya başlamıştır. Biliyorsunuz Rusya dibe vurmuştu değil mi? Şu anda peki hali ne biliyor musunuz? Doruk noktaya çıktı. Amerika artık onu rüzgarından korkmaya başladı, haberiniz olsun.  
Şimdi başkaları da bize ilgilendirmez. Biz bu işi bilen insanlar olarak el ele vereceğiz, milletimizi bir bilek bir yürek yapıp inşallah en kısa zamanda; 1 yıl içinde Avrupa’yı, 2 yıl içerisinde Amerika’yı, 3. yılda da Türkiye’yi dünyanın doruk noktasına taşıyacağız, diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum, hürmetler ediyorum. Hepiniz Allah'a emanet olun, diyorum. 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir