info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Bağımsız Türkiye Partisi Başkanlık Divanı Toplantısı - Ankara / 10 Ekim 2009
19/01/2025 SİYASET 18

    Neler Okuyacaksınız

Teşkilatlanma ile İnşallah Milleti Ayıktırabiliriz, Ama Ülkeyi Şayet Olduğu Yerde Bırakırlarsa…

Arkadaşlardan rica ediyorum, belde kuruluşlarını tamamlamadan kimse evine girmesin. Kadın ve erkek arkadaşlarım, hasseten rica ediyorum; belde teşkilatlarımızı bu 3 ay içerisinde tamamını kurmamız lazım ki iller, ilçeler inşallah dört dörtlük bir teşkilatlanma… Gerçi inşallah bu teşkilatlanma ile milleti ayıktırabiliriz ama ülkeyi şayet bırakırlarsa olduğu yerde… Çok hızla bir çöküş dönemine girdik. Yıllardan beri söylediklerimiz şimdi maalesef hayata geçmeye başladı. Siyasi partiler, (toplum) sivil toplum kurum ve kuruluşları gemisini kurtaran kaptan misali bir tarafa çekilmişler; sanki ortada hiçbir şey yok, olayları seyrediyorlar. Ağlanacak halimiz var. Allah bize acısın. 
Ben arkadaşlar kısa bir değerlendirme yapacağım. Diyeceksiniz ki, güzel de Türk Silahlı Kuvvetleri diyor ki “Ülkede hiçbir şey yok”. Şimdi resmen ismini de verdim; “böyle ‘bölündü, bölünecek’ sözlerine sakın aldırış etmeyin, onları dinlemeyin.” 
Şimdi ben onları doğrudur, yanlıştır; bunun üzerinde cümle, söz söylemeyeceğim. Yalnız siz onları da dinliyorsunuz beni de dinliyorsunuz; dikkat edin hadisenin sonunda kim haklı çıkacak. Ya Türk Silahlı Kuvvetleri politika yapıyor, olayları gizliyor, hesabı farklı bir projedir veyahut da samimi olarak görüşü budur. Bu da sonunda ortaya çıkacak. Sayın Demirel dedi ya “Politik düşünüyor”, inşallah öyledir. Ama eğer görüşü böyleyse ‘ağlanacak halimiz var’ diyebiliriz sevgili arkadaşlar. 

Zürih Protokolleri Bir Oldubittiye Getirilerek Ermenilerin Lehine, Türk Devleti'nin Aleyhine Neticelenmiş Oldu

Benim gelişen olaylar hakkında bir değerlendirmem olacak. Şu anda İsviçre'de bir protokol imzası, anlaşması yapılıyor. Biliyorsunuz Ermenistan'la Türkiye arasında uzun zamandan beri ha yapıldı ha yapılacak, işte açılım adı altında bir anlaşma gündem ediliyordu. Sayın Dışişleri Bakanımız da şu saatlerde belki imzaladı, belki imzalayacak; 4 sıralarında, oranın saati ile 4, bizim saatimiz ile 3 mü oluyor, 6 mı oluyor? Pardon, biz batıda, ee doğuda olduğumuzu… Biz mi doğudayız, onlar mı? Biz doğudayız. Doğru. Doğuda olduğumuz için onlar biraz bizden daha sonra. Ama benim dediğim mantığa göre olursa, ben haklıyım. Çünkü 1 saat bizden geri olurlarsa, biz onlardan ileri olmuş oluyoruz. 
Şimdi arkadaşlar, bakalım bu açılımın içi neymiş? Sayın Başbakan ‘olmazsa olmaz’ dediği açılımın içi neymiş? Birinci madde; basına yansıyan, kamuoyuna deklare edilen, 
1. Madde: Sınırlar açılacak. Sınırların kapanmasının nedenini hatırlıyor musunuz, neydi? Karabağ'ın işgaliydi, değil mi? Sayın Başbakanımız da gitti Azerbaycan'ın meclisinde “Karabağ işgali ortadan kalkmadıktan sonra bu sınır kapılarının açılmasına asla imkân ve ihtimal yoktur” dedi mi, demedi mi? Dedi. Bakalım bugün Karabağ'dan bu adamlar çekilecek mi veya çekildi mi? Belki çekilmiştir, biz bilmiyoruz. Bu arkadaşlar sözlerinin eridir. Hiçbir zaman hilaf-ı hakikat konuşmadılar. Bunu böyle bilesiniz. Arkadaşlar birisi bu. 
2. Ermenistan, Türkiye sınırlarını resmen ve fiilen tanıyacak. Şimdi siyasetle uğraştığımıza göre hepimiz Birleşmiş Milletler ne demek olduğunu biliyoruz. Birleşmiş Milletler'in Ermenistan üyesi mi, değil mi? Üyesi.  Birleşmiş Milletler'e üye olan bütün devletler, Türkiye de Birleşmiş Milletler'in üyesidir; meşru olarak birbirlerini kabul etmişlerdir. Yani bu şunun bunun manası şudur ‘ben onun bütün aleni ahvalini, sınırlarını kabul ediyorum, o da beni kabul ediyor’ demektir. Dolayısıyla Ermenilerin, Ermeni Devleti'nin Türkiye'nin sınırlarını kabul etmesi gibi bir söz, lafı güzaftan ibarettir. ‘Bab-ı Ali'nin yüksek kapısından mürur edip geçer iken’; Bab-ı Ali, yüksek kapı; yüksek kapısından bu manaya gelen, manasız bir şey. Bu zaten bizi kabul etti. Olmamış olsa, bizim reddimiz neticesinde Ermenistan'ın Birleşmiş Milletler'de olması asla mümkün olamaz. Olduğuna göre, bizi kabul etti demek. Şimdi bunu kalkıp da sanki yenilik yapmış, bir şey ortaya koymuş gibi… Sonra, Ermenistan seni kabul etse ne olacak, reddetse ne olacak? Değil mi? Bu birinci madde çok tutarsız. 
İkincisi (2. Maddde): Diplomatik ilişkiler genişletilecekmiş. Nasıl bir diplomasi ise bunu da göreceğiz. Ermeniler ‘soykırım’ diyerek yıllardan beri dünya kamuoyunu ayağa kaldırmıştı. Bunun üzerine bizim siyasilerimiz, 1915 yılında yapıldı denilen bu soykırımı hem onlar hem biz araştırma yapacakmışız. Bu da çok sapık bir benim anladığım düşünce, doğruyu yansıtmıyor. Düşünebiliyor musunuz, dün bizim İlhan çok güzel bir yorum yaptı, takip etmişseniz… O günlerde hakikaten kamuoyunun bilgilendirilmesi için gerek batılı ilim adamları gerek Rusya'dan bilim adamı Avrupa'dan ve sahil ülkelerden hatta bu Ermeni de olabilir kayda düşmüş bir not tutmuş, işin hakikatini yazmışsa; yarın Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu insanların yüzüne nasıl bakacak? “Ulan biz sizi koruduk, hakikati ortaya koyduk; siz bizi resmen ifşa ettiniz” demez mi? Olayın bu yönü içler acısıdır. Bu şu demektir, Türkiye bundan sonra dost diye hiç kimseyi kabul etmez; devletinin değil siyasilerinin çıkarlarında herkesi, her an rahatlıkla harcayabilir. Bunun manası budur sevgili arkadaşlar; bu da bir devlet adamına, siyaset adamına iyi bir sıfat olmasa gerek. 
Diğer taraftan, protokolde Karabağ ile ilgili hiçbir açıklama yok. Hani ‘Ora işgal edildi, bunun için kapattık. Açılmazsa, açılmaz’ diye böyle bir ibare yok. Milletimiz aylarca bu konuyla maalesef işgal edildi, kafası karıştırıldı ve olay bizim kanaati şahsiyemize göre bir oldu-bittiye getirilerek Ermeniler'in lehine, Türk Devleti'nin aleyhine neticelenmiş oldu. Allah encanımızı hayır etsin. 

İstanbul’da Gerçekleştirilen Dünya Bankası ve IMF Toplantısında Alınan Kararların Değerlendirilmesi 

IMF'nin Ne Yapıp Yapmadığı Kamuoyu Bilgilendirilmedi

Şimdi diğer husus, İstanbul'da IMF heyeti geldi, toplantı yaptı. 
IMF ile alakası olan devletlerle, öyle mi? Yanlış olmasın. Toplantı yaptı; IMF'nin varlığını gözden geçirdiler, IMF ile alakası olan devletlerin mali hukukunu gözden geçirdiler. Dikkat ederseniz tam bu esnada da, sanki birileri tetikçilik yaparak halkı sokaklara taşırdı. IMF'nin ne yapıp yapmadığını kamuoyu kesinlikle bilgilendirilmedi. Öyle mi? Bana göre o zaman IMF ile yapılacak bu toplantıda kamuoyunun bilmesinin siyasilerin aleyhinde olacağı neticeler ortaya çıkacağı için, bilineceği için bu hadiseler tezgahlanmış da olabilir kanaatindeyim. Çünkü Türkiye'de öyle şeyler oluyor ki akıl kabul etmiyor, mantık kabul etmiyor ama oluyor. Bu da zannediyorum bu aklın ve mantığın kabul etmediği olaylardan bir tanesidir. 

“Tüketimi Destekleyecek Önlemler Terk Edilirse Risk Büyür, Olumsuzluklar Artar”

Şimdi peki IMF ne demiş ne kararlar almışlar isterseniz bunlara bir bakalım; Dünya Bankası, İstanbul Ekonomi Zirvesi ve IMF'nin, 
Madde 1: Krizin riskleri devam ediyor. Dolayısıyla canlandırıcı önlemlere devam edilmelidir. Şimdi televizyon ekranlarında bazı iktisatçıları dinliyoruz “Kriz bitti”. Siyasilerin kiraladığı iktisatçılar diyelim bunlara; “kriz bitmiştir, sonuna gelinmiştir. Önce kriz hiç bize değmemiştir, teğet geçmiştir”, ondan sonra ne hikmetse birden baktı ki hasta felç oldu, ulan ‘teğet geçti’ denilmeye başlandı. İşte bunu diyenlerin yakınları, kriz bitti demeye başladı. 
Sevgili arkadaşlar, ben bizzat Soros'un ağzından dinledim; kriz bitmedi. O IMF’nin yaptığı görüşmeler hususunda da kanaati; tedbirler henüz alınmamıştır, olay çok daha derin ve vahim boyutlara gidecektir, şeklindedir. Çünkü her asırda bir karun vardır. Kabul (etmesi) etseniz de etmeseniz de bu asrın karunu da Soros Beyefendi’dir. Dolayısıyla ateşin zorunu kazan bilir. Çektiklerini kendi bildiği için de bu işin en doğrusu, bilgisi ondadır. Yani bu bunalım, bu kriz devam ediyor. Anlaşıldı mı sevgili arkadaşlar ve tüketimi destekleyecek önlemler terk edilirse risk büyür, olumsuzluklar artar, deniliyor. Güya Türkiye'de tüketim mi desteklendi? Doğru, vergi muafı çıktı bir ara bazı kalemlere. Bazı kalemlerde de hakikaten patlama oldu. Herhalde tüketiciyi destekleme bu oluyor. Bunların hepsi çok ufak senaryolar. Böyle senaryolarla ülkenin böyle büyük bunalımdan kurtulması, çıkması mümkün değil arkadaşlar. Efendim ne deniyor burada? Tüketimi destekleyecek önlemler erken terk edilirse risk büyür, olumsuzluklar artar. Zaten böyle tedbir alınmadı. Bu risk devamlı büyüyor. Eğer önlemler uzun süre devam ederse, 
2 (2. Madde): Kamu açıkları patlar, enflasyon yükselir, faiz oranları artar, diyor. Eğer önlemleri devam ettirirseniz yani kamu kurumlarında, kuruluşlarında devlet bunlara yardım ederse, destek olursa, tüketiciyi destekler ise bu riski artırır; ondan sonra maliyede patlamalar olur, enflasyon artar, faiz oranları artar vs. deniliyor. Evet. 
3. Madde: IMF ve Dünya Bankası'nda gelişmekte olan ülkeler, sömürülen ülkelerin temsil hakları ve kotaları arttırılmalı, güven arttırıcı yeni düzenlemelere gidilmeli, deniliyor. Ülkelerin temsil hakları ve kotaları artması lazım; güven arttırıcı yeni düzenlemelere gidilmeli kararı alınmış. Yani faizli borcu biraz daha fazla verelim -bunlar ‘imik’ mi diyorlar, ne diyorlar- yani boğazını, gırtlağını tutup elimizle biraz daha sıkalım; sömürüye iyi devam edelim. Bunun manası, açıklaması da bu. 

Ekonomik Kriz Bitmedi! Mevcut Şartlarda Bitmesi de Mümkün Değildir

IMF ve Dünya Bankası muhtemel yeni krizler için yeterli sermaye hazırlığı yapmalıdır. Muhtemel yeni krizlerin olması için, daha doğrusu olmaması için hiçbir sebep yok. Şimdi biz IMF'ye diyoruz “Hemen hazırlıklarınıza başlayın, süratle devam edin”. Yani bu, bu kriz bitmedi; bitmesi bu şartlarda mümkün değil. Nedenini birkaç cümleyle izah edeceğim. 
IMF'nin görev tanımı değiştirilerek bugüne kadar yanlış reçeteler uyguladığı ifade edilmiş. Biz ‘yanlış’ dedik. Dolayısıyla düzeltim yapacaklar, yanlış olduğu tespit edildiğine göre. Hangi yaptıkları doğru ki bundan sonra doğru yapacaklar. Bundan sonra da doğru yapmaları mümkün değil. IMF'nin yaptığı, geçmişte Anadolu'da bunların adına ‘tefeci’ derlerdi. Tefeci; paraya ihtiyacın olur gidersin, bakar gözünün içine, işte sorar sana “Ne kadar istiyorsun?”. Atıyorum 50.000 lira. Önce sana, seni ikaz eder “Benim para çok doğurgandır. Anladın mı oğlum?”, yukarıdan da aşağı bakar sana. Tabi zaval iki eli böğründe, elini ovuşturur “Anladım efendim”. “Bu doğurgan parayı alabilecek misin sen?”. “Vallahi ağam, abim tabi. Hiç merak etme”. “Ama zamanında geleceksin”. Ne kadar? Bir aylığına. 50.000 Türk lirası istiyorsun. “50.000 Türk lirasının karşılığında ben senden bir ayda ağabeyin olduğum için 25.000 Türk lirası alırım”; bir de ağabeyi olmadığını düşünün. Zannediyorsunuz ki Haydar Hoca tiyatro anlatıyor. Ya bunlar gerçek. Bu halleri yaşayan arkadaşlar geliyorlar; önce batıyorlar, sonra benim kapıda alıyorlar. Bizim adımız da zengine çıktı. Kim servetini kaybederse benim oraya koşuyor. Ben de diyorum onlara “Oğlum bu işi batırmadan gelin de akıl vereyim; ona göre bu işi yapın. Battıktan sonra hangi birinizi kurtaralım?” Bugün Türkiye de bu noktaya geliyor arkadaşlar. 
Ve bir de bakıyorsunuz adam yerini satıyor, evini satıyor, ne kadar tarlası var -mübalağa etmiyorum- iş yeri var onu satıyor. Ne bileyim hatırınıza ne geliyor? Arabası var, onu satıyor; dairesi var, onu satıyor. Hatırlıyor musunuz ben seçim konuşmalarında bu 2002'de, hatta ticaret odalarına ziyarete gidiyorum; bana işte “Bize kredi verecek Başbakan benim arkadaş, bize kredi…”. Dedim “Sakın kredi almayın, milletin anasını ağlarsınız. Kredi alan borcunu veremez ve hepiniz aradan çıkarsınız. Kafanıza akıl koyun”. Tabi o, bizde eskiler der ki ‘yeni yetme’; yeni yetmelerin tecrübesi pek olmaz. Bu gençtir, iş yaptım havasında bak şunu çıkardık. Halbuki milleti belaya soktu. Halk da böyle; arabaydı, apartmandı, daire idi… Kredilerle beraber alacağı günleri, hatırlıyor musunuz? Ne dedik biz? Sakın ha kimse bir kuruşluk krediye girmesin. Girdiniz. Aldıklarınızı satarsınız, verirsiniz; borçtan gene kurtulamazsınız. Ama beni dinlemedi millet. Şimdi inanır mısınız, gene onlar benim yanıma geliyor “Hocam seni dinlemedik ama lütfen bize yardım et”. Bir banka kurmamız lazım. Evet. O da Merkez Bankası olması gerekiyor, doğru. 
Sevgili arkadaşlar vallahi yeminle konuşuyorum, adam daire almış; 3-4 yıl neyse ödedi, 50-60-40 her neyse, bütün bunları verdi. Bir de gidiyor, bakıyor ki borcundan daha bir kuruş silinmemiş; yeni başlamış. Niye? Aldığı faiz oranları başta aldığını çoktan geçmiş, verdikleri caba. Nasıl ödeyecek bunu bu vatandaş? Ödemesi mümkün değil. 

IMF'nin Bu Aldığı Yeni Tedbirler, “Devletleri Nasıl Batırır Haciz Ederiz”in Açılımıdır 

Bu arkadaşlar siyaset olarak milleti maalesef kurumları, iş adamlarını batırma noktasına getirdiği gibi sıradan insanları da batırma noktasına getirmişlerdir. İşte şimdi devleti -IMF'nin bu aldığı yeni tedbirler- “devletleri nasıl batırır da haciz ederiz”in açılımıdır. Hele İstanbul'da yapıldığına göre bunda hiç şüpheniz olmasın. Mesela Türkiye’yi daha rahat nasıl alabiliriz? Çünkü Düyûn-I Umûmiye’de olan buydu sevgili arkadaşlar. Maalesef Türkiye bu noktaya, bu kavşağa girdi ve bunun gibi borçlu olan ülkeler de bu kavşaktadır. 
Yanlış reçete verdiğini itiraf etmiş. Doğru reçete ne zaman verdi? Hiçbir zaman doğru reçete vermedi. Bu IMF başkanı, IMF sürecinde, kriz sürecinde affedersiniz önüne geçilmeyen işsizlik; önümüzdeki yıllarda pek çok ülkeyi iç savaşa ve anarşiye sürükleyebilir, açıklamasını yapıyor. Ne muazzam bir tespit, helal olsun. Tabi canım sen memleketi batırırsan, işçisine iş bulamazsan, karnını doyurmazsan; vatandaş sokağa dökülür. Zaten antre parantez diyeceğim, şimdi Türkiye bu açılım kararlarıyla maalesef bu mecraya sürüklenmiştir. Bundan sonra olanları ben şahsen düşünmek, olacak olanları düşünmek istemiyorum. Ona göre Türkiye çok vahim sürece girecektir. Aa dinledi, anlamadı; bu şekilde kuşkusu olanlar beklesin ve görsün sevgili arkadaşlar. Durumlar iyi değil ve IMF'nin de hiçbir şey yapması gerek Türkiye için gerekse IMF'nin diğer bağımlı ülkeleri için bir şey yapması mümkün değil. Niye mümkün değil? IMF'nin şahsında bugün ortaya çıkan krizin atlatılması için kimlere para veriliyor? Sıradan vatandaşlara yardım mı ediliyor? Hayır. Batmış bankayı kurtarmak için devletlere yardım ediliyor, devletlerin şahsında bu bankalar kurtarılmaya çalışılıyor. 

Krizin Önüne Geçmen İçin Tüketiciyi Güçlendirmen Lazım

Banka niye batmıştı? Şimdi dedim ki bunun önüne geçemezler, bunu anlatıyorum. Banka niye batmıştı arkadaşlar? Bankanın batış sebebi, ilk gününü hatırlarsak Amerika'da mortgage krizi değil mi, çıkmıştı? Evini alan, dairesini alan vatandaş, Amerikan vatandaşı ödemesini yapamadı. Dolayısıyla banka da kendi öz sermayesiyle ayakta değil ki. Sana, bana para verdi, ev verdi, araba verdi, onu verdi, bunu verdi; zamanı gelince de toplayacak bunun karşılığını. Borcu varsa verecek efendime söyleyeyim değilse işte gene para satışlarına, kredi vermelerine devam edecek. Ama zaman geldi ses yok, karşı tarafta ses yok. Ne kadar ev vermiş, o kadar batak ortaya çıktı. Bu kadar alacakla bankalar, ilgili bankalar bir anda battı, değil mi? Neden battı? Vatandaştan, Amerikan vatandaşından ödemesini yapamadığı için battı. 
Sen şimdi aynı metotla gidiyorsun, aynı bankaya kredi veriyorsun. O battı; e vatandaş da bat… Batan vatandaş aslında. Tüketici batmış. Ona ne kadar verirsen ver, o da o vatandaşa ne kadar kredi verirse versin; aynen mortgage krizinde olduğu gibi batacaktır. Niye? Sen yanlış yerden işe başlıyorsun. Kimden işe başlaman lazım? Tabandan, tüketiciden. Alıcıyı, tüketiciyi güçlendirmen lazım. IMF'nin mantığında böyle bir şey yok. IMF'nin mantığında böyle bir şey olmuş olsaydı zaten krediler hak edilen, edene verilecekti; o insanlar da hiç kimseye muhtaç olmadan çalışıp kazanacaktı ve bu sistem ayakta duracaktı. Ama bu sistemin, şu anda uygulanan sistemin ayakta durması hiç mümkün değil. Neden mümkün değil? Tüketen sınıf bitmiştir, tüketici bitmiştir. Nerede? Avrupa'da bitmiştir, Amerika'da bitmiş… Türkiye'de bitmiştir. 

Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projeleri’nin Hayata Geçmesi Lazım

Ne olması lazım? Bağımsız Türkiye Partisi'nin sunduğu Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projeleri’nin hayata geçmesi lazım. Sosyal devlet vazifesini yapmadığı müddetçe, dünya bu bunalımdan kurtulamaz. Sistem çökmüştür. Hiçbir irade bunu ayağa kaldıramaz. Eee? Uluslararası bilmem kapitalizm, devletlerarası kapitalizme dönüş… Hadi oradan be terbiyesiz. Sen kim, ekonomi kim? 
Devletlerarası ekonomi ne biliyor musunuz? “Devletlerin halkı desteklemesi.” Demiyorlar “Haydar Hoca'dan çaldık”. Ama adı kapitalizm olduğu için, Allah sana bu cömertliği nasip etmez oğlum. Bunu sen bilmezsin. Senin kültürün buna müsait değil. Dünya batmaya mahkumdur. Bunu böyle bilesin. 
Efendim bir zamanlar bilmem ne görüşü adına ortaya çıkıp da deccalliğe soyunan insanlar aklını başına alsın. Milleti ve devleti götürdünüz; Allah belanızı verecek, haberiniz olsun. Ne Müslüman'ı bunlar be? Hain adamlar. Bilmem o görüş, bu görüş. Nerede kaldın sen? Ben dedim ki, şimdi onların dediği görüşe göre, ben bir tez hazırladım; önce beni onların başı herhalde semaya kafamı değdirir. Ulan selam vermiyor ya. Meğer bunun derdi öyle adil, madil filan değil; onun altında, ejderha olarak insanları yutmak. Allah belanı verecek. Adam 70 yıl komünizmin boyunduruğu altında yaşamış; okudu bizim tezi “Allah Allah” dedi “ya bu hep iman kokuyor. Bu hep İslam kokuyor. Burada ayet, hadis yok ama bunun ruhu o” dedi ya. Müslüman geçinen insanlar burnu o kadar tıkandı ki, “Hatemallahu ala kulübihim ve ala sem’ıhim ve ala ebsarihim  gışaveh, ve lehum azabun azim.” “Onların gözü kör, kulağı (kör) sağır, kalpleri mühürlü.” (Bakara Suresi, 7. Ayet) Bunu böyle bilin arkadaşlar. 
Şimdi, şimdi arkadaşlar geçenlerde birisi bana söyledi “Eskiden” demiş “müteahhit şey mücahittik. Şimdi olduk müteahhit”. Müteahhit olun, olmayın demiyorum ama sizde olması gerekeni terk etmeyin oğlum.  Onu terk ettiniz. Allah sizi doğru yola iletsin. Siz de sapıttınız mı işimiz de çok zor. Hangi biriyle uğraşacaksın. Öyle değil mi? 
Evet sevgili arkadaşlar kısaca IMF'nin tedbirleri ile kimse bir yere gidemez, hiçbir şey yapamazlar; yapmaları asla mümkün değil. Yanlış yaptığını… Kaç yıl oldu arkadaşlar? IMF, bu IMF kaç yıldan beri kredi veriyor? 30 yıldan beri. 30 sene sonra yanlış yaptığını anladı.  Deme bir yanlış yola yine girdi; bir 30 sene daha lazım. Batan bu kadar devlet lazım ki bunlar ancak 30 sene sonra ayıkıyorlar. Allah encanımızı hayır eylesin. 

Esnaf Krediye Yapışmasın, Sonra Dükkanını Satar, Yine Borçtan Kurtulamaz

Ama biz böyle konuşuyoruz da bu millet nerede arkadaşlar? Nerede bu millet? Niye hiç duymak istemiyor? Evet. İsterse duysun. Öyle duyuracaklar ona ki. Sanayi Bakanı da açıklama yapmış; 100 bin esnafa 25 bin Türk lirası kredi verilecek. Biliyor musunuz? 3 ay ödemesiz, 12 ay taksitle ödenecek; her ay 2.500 TL ödeyecekmişler. Mahalle bakkalı tanıdığınız var mı? Var. Oradan yola çıkalım; diyelim ki, bu 100 bin esnafın tamamı mahalle bakkalıdır.  Bir mahalle bakkalı kaç lira kazanabilir arkadaşlar? Yani bu arkadaşlar bu parayı kazanıp da 2.500 Türk lirası ödemesi mümkün mü? Ha? Evini geçindiremiyor, malını alamıyor. Burada o zaman şöyle bir yol var; 100 bin adamın cebine 25’er bin liradan para konulacak, bunu da bu şekilde kamufle edecekler ‘kredi verdik’. Bu seçim yatırımı. Herhalde erken seçim var. Bak bak görüyorsunuz bak; Hocanız ne kadar ileriyi görüyor. Diyorlar ki, Hocam… İsterseniz inanın, bakın, görün; bu, bu sinyal erken seçim sinyalidir. Anlaşıldı mı? 
Evet arkadaşlar böyle bir, bir daha açılım yaparlarsa ki asıl açılım bu; deme, seçimin nasıl alındığının da artık daha korkmuyorlar kopyalarını tam veriyorlar. Evet. Eğer gerçekten esnaftan bu krediyi geri alacaklar ise ve esnaf da bunun için bu krediyi alacak, ‘ben geriye vereceğim’ diye bu krediyi alacaksa sakın yapışmasın; vallahi ateşe kendini atsın, daha iyi yapar. Sonra dükkanını satar, gene borçtan kurtulamaz. Evet. Ama ben öyle bir şey olduğunu zannetmiyorum. 
Siz benim dediğimi anladınız mı? Ne dedim? Dedim ki, ben anlatayım sana, seçim yatırımı. Yani bunlar… Seçim yatırımı ne demektir? Geriye dönüşü olmayan, ileriye gidiş. Geriye dönüşü olmaz o paranın. Bu hepsi İslam kültüründen de geldiği için, Allah rızası için bütün bunları verir; Karz-ı Hasen kabilinden, sadaka kabilinden. Aha bu evladım, senin cebinden yapılır; devlet babanın hazinesinden yapılmaz. Ha devletin hazinesinden yaptın; o zaman Haydar Hoca olacaksın, bütün vatandaşlara, 70-73 milyon insana bunu dağıtacaksın. Anlaşıldı mı? Öyle 1 milyona, 2 milyona, 100 bin kişiye bu tiyatroyu terk et. Böyle bir şey olmaz. Anlaşıldı mı? 

Türkiye, Ucu Görünmeyen Karanlık Bir Tünelde 

Sevgili arkadaşlarım durum, Türkiye'nin şu anda geldiği noktada arkadaşlarım önüme bu hastalıkları koydular. Onların koyduğu hastalıklar bunlar. Benim gördüğüm, teşhis ettiğim hastalıkları konuşmayalım. Konuşursak moralimiz sıfırlanır. Bir cümleyle özetleyeyim. Türkiye çok ciddi, ucu görünmeyen karanlık bir tünelde efendime söyleyeyim son hızla gidiyor. Bu hız toplumları birbirine katacak, çok ciddi, büyük çatışmaları getirecek bir deprem niteliğinde görüntüsü var. Gene dua edelim Allah bu akıbetten milletimizi korusun ama netice hiç de iç açıcı değil sevgili arkadaşlarım. Bu arkadaşlar da öyle bir yola girdiler ki. Şimdi temel atlamış, ne demiş en sonunda? “Demedim mi size öleceğim, işte öldüm” demiş. Bunlar da böyle yaptı; atladılar, ölecekler. Musallada bilmem imamet yapıp da bu namazı kıldıracak olan çıkacak mı? 
Evet sevgili arkadaşlar, şayet devlet hayatta kalırsa; devlet hayatta kalmazsa ben epey zamandan beri arkadaşlarıma bir şey söylüyorum, onu daha gündem etmeyeyim. Geçen karar aldık, onu gündemimizden çıkardık. Size düşen vazife, çok çalışmak. Siz de beni dinlemediniz. Seçimde 30, 30 gün, 35 gün, 40 gün çalıştınız. Çok daha fazla çalışmanız lazım; çok daha, yani her gün çalışmamız lazım. Birinci işimiz maalesef siyaset olacak, ikincisi ibadet olacak, üçüncüsü maişetimiz olacak. Dediğimi anladınız mı? Yani bu o kadar mühim ki, beş vakit namaz kadar ehemmiyeti var. Bunu böyle bilesiniz. Ülkeyi saplandığı bu bataklıktan kurtarmak hepimizin boynunun borcu. Allah yar ve yardımcımız olsun.  

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir