info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Bağımsız Türkiye Partisi Hatay Mitingi - Dörtyol / 22 Mart 2014
16/04/2025 SİYASET 52

    Neler Okuyacaksınız

Çok kıymetli Hataylı kardeşlerim, her ne kadar Dörtyol'da konuşuyorsak da hepimiz Hatay’ımızın misafiriyiz. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Önce Sayın Esad'a Misafir Oldular, Sonra Amerika Hariciye Bakanı Bir Kaş İşareti Yaptı; Esad Zalim Oldu

Şimdi sevgili kardeşlerim bakınız uzun zamandan beri, uzun zaman derken bu Suriye olaylarından bu tarafa ülkemizin içine düştüğü bir badire var. Maalesef buna da Türk siyaseti kendi ayağıyla girdi. Önce Esad Bey’e, Sayın Esad'a misafir oldular; karısıyla, kızıyla, geliniyle neyse yediler, içtiler. Amerika Hariciye Bakanı Türkiye'ye geldi, bir kaş işareti yaptı; bir anda Suriye politikası değişiverdi. Esad zalim oldu, Esad yolsuz oldu, Esad ne bileyim katil oldu; oldu da oldu. Ya bir saat evvel bu senin dostun, arkadaşın; yediğin, içtiğin bir arada oluyor, farklı olmuyor. Bir anda nasıl böyle olabildiniz? Haa bizimkinin Amerika'dan talimat almasıyla bütün denklem bozuldu ve o gün bugün bu coğrafyada huzur yoktur. Yüzbinlerce insanın kanı döküldü. Bunun hesabını bu insanlar asla veremeyecektir. Samimi olarak konuşuyorum, bu insanlara oy verenler de bunun hesabını Allah indinde veremeyecektir. Ne demek yahu? Allah'ın kitabı… Hepimiz Müslümanız. Kur'an'da nahak yere bir insanı kasten öldüren, ebediyen cehennemliktir, bitmiştir. 

Peygamber Aleyhisselam Efendimiz’in Devr-i Saadetlerinde Yaşamış Olsalardı Kimi Öldüreceklerdi?

Şimdi soruyorum sana, hangi suçtan dolayı bu kadar insanı katlettin? Yaptığı suç ne, işlediği cinayet ne? Efendim o Alevi imiş veya Şii imiş de beyefendi de Sünni imiş. Böyle bir ayrıcalık olabilir mi sevgili kardeşlerim? Bunun olması asla mümkün değil. Bakınız eğer bunlar Peygamber Aleyhisselam Efendimiz’in devr-i saadetlerinde yaşamış olsalardı kimi öldüreceklerdi? 
Madde 1: Peygamberimiz’in en yakın sahabeleri, en yakın arkadaşları aynı zamanda Hz. Ali'nin de arkadaşlarıdır. Biliyor muydunuz bunu? Bunlara ‘Hz. Ali'nin Şiaları’ denir. Ben ilmi konuşuyorum, kafadan atmıyorum. Madde 1: Selman-i Farisi, ilk Şia. Ebu Zer Gıfari, Mikdad Bin Esved, Ammar Bin Yasir, Halid bin Said Bin As, Bureyde Bin Eslemi, Ubeyd Bin Kaab, Huzeyd Bin Sabit, Ebu Heysem Bin Tayhan, Sehl Bin Huneyf, Osman Bin Huneyf, Ebu Eyyub el-Ensari, Cabir Bin Abdullah Ensari, Huzeyfe-tül Yaman, Sa’d Bin Abdullah  el-Ensari, Kays Bin Sa’d, Abdullah Bin Abbâs, Zeyd Bin Erkam. Bunlar Cenab-ı Peygamber Efendimiz’in dostları, arkadaşları ve bu insanlar aynı zamanda İmam-ı Ali'nin de Şiaları, en yakın dostları. Yani beyefendi, sen şimdi Peygamber döneminde olsan bu büyük zevata, insanlara savaş mı ilan edeceksin? Yok. Ama şimdi yaptığın o. Hz. Ali'yi seven oldu mu Şii diyorsun, saldırıyorsun.  

“Hz. Ali, Allah Tarafından Tayin Edilen İmamdır”

Peki Hz. Ali'yi kim seviyor? Hz Ali'yi kim imam seçti? Maide Suresi’nin 67. Ayet-i Kerime’sine göre, Allah seçti. Biliyor muydunuz bunu? Peki Gadir-i Hum’da İmam-ı Ali'nin hilafetini kim ilan etti? Allah'ın sevgilisi Hz. Muhammed (S.A.V). Bakınız Peygamberimiz Veda Haccı’ndan dönüyor, Gadir-i Hum denilen yere geliyor ve orada az evvel okuduğum, daha doğrusu beyan ettiğim Ayet-i Kerime nazil olunca sahabesini, 124 bin sahabeyi orada topluyor. Yüksecek bir yere çıkıyor, yani taştan yaptığı yere çıkıyor; şu hutbeyi irad ediyor. Yani hutbede İmam-ı Ali hakkında olan bahisleri izah ediyorum “Ali Bin Ebu Talip benim kardeşim, vasimdir, halifemdir. Benden sonraki halife Ali'dir”. Kim diyor? Korkmayın konuşun. Hz. Peygamber (S.A.V). Ben Sünni bir insanım. Yanlış anlamayın. Yani ben Sünni Aleviyim, Sünni Şiiyim. Anladın mı, anlaşıldı mı? Yani Sünni Ehl-i Beytim ben. Bunu iyi bilin.  
İki; “Allah Resulü'nün halifesi odur”. Kim diyor? Peygamber Aleyhisselam. “Müminlerin emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı Ali'dir. Ey insanlar, bu Ali’dir.  O benim kardeşimdir, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir Ali. Ey insanlar, ben hilafet emirini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum”. Yani sadece Ali'yi de demiyor Allah'ın sevgilisi; ondan sonra gelen 12 İmam’a da işaret ediyor. “Neslimi bırakıyorum” diyor. 
Artı “Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır. Benden sonra Ali, Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra Allah Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır” ve ben de bunun için 12 İmam’ın hayatını yazdım. Az evvel burada zannıma göre 5-6 tanesi vardı. Hepsini de tamamladım. 
Şimdi kardeşlerim burada ben siyaset yapmıyorum. İlmi bir gerçek olarak İmam-ı Ali ümmetin başının tacı olan, Allah'ın ayeti ile Peygamberin hadisleri ile tanıtılan büyük bir insandır; Allah şefaatinden ayırmasın. Şimdi onun tarafı olan kardeşlerimizin adına biz ‘Alevi’ diyoruz, doğrudur; yani Ali'yi sevenler, Ali ile beraber olanlar. Sade onlar sevmiyor; ben de Sünniyim, ben de seviyorum. Ben de Sünni Aleviyim. Öyle mi? Haa Sünni Alevi, ne demek bu? Sünni Ehl-i Beyt demek. Bakınız Ehl-i Beyt kim? Ali, Ehl-i Beyt. Daha? Peygamber, Ehl-i Beyt. Kızı Fatıma, Ehl-i Beyt. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin de Ehl-i Beyt.  

Ehl-i Beyt Tertemizdir

Şimdi arkadaşlar, bu konuda 1-2 ayet okuyacağım. Teferruatlı bilgi edinmek istiyorsanız ‘İmam-ı Ali’, ‘Hz. Fatıma’ adlı eserlerimde detaylarla bunlar var. Sadece Ehl-i Beyt hakkında 32 Ayet-i Kerime var. Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında binlerce Hadis-i Şerif var. Yani bu bana ait bir görüş değil; Allah'ın görüşü, Muhammed Mustafa’sının beyanı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in yoludur bu. Anlaşıldı mı?
1. Ayet. Esteuzu Billah “Ey Ehl-i Beyt, yüce Allah sizden her türlü günahı, haramı, fenalığı, çirkinliği, basitliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak ister”. (Ahzab Suresi, 33. Ayet)
Ehl-i Beyt nasıl? Tertemiz. Temiz değil sadece, tertemiz. Ayette ‘Yutahhirikum Tathira’, tertemiz. 
Şimdi, Ehl-i Beyt bu. Sen bunu sevdin mi adına Şii denir; yani Ali tarafı denir veya Alevi denir. Bu güzel bir şey. Kardeşlerim artı, bir bakınız bir başka Ayet-i Kerime’de; “De ki ‘Ben Peygamberliğimi tebliğe karşılık sizden Ehl-i Beytimi sevmenizden başka hiçbir ücret istemiyorum’”, ayet. Peygamberimizin lisanından Allah, Şura Suresi 23, ayet. Yani Allah'ın bizden istediği, Ehl-i Beyt’i sevmemiz. Allah'ın yine Kur'an'da beyan buyurduğu, Ehl-i Beyt tertemizdir. 
O halde gelelim bu günümüze; bu kadar temiz olan insanları sevmeye mükellef iken, kalkıp ‘bu Alevidir’ diye ona namluyu doğrultan insan, yeminle konuşuyorum cennet yüzünü vallahi de göremez billahi de göremez. Sen kim oluyorsun? Nesin? Kaç paralık adamsın sen? Hain seni. Sen kim, ilim kim? 
Kardeşlerim, yanlış anlamayın; benlik iddiası değil. Benim kitaplarımı böyle üst üste koysanız, bu Hoca denilen sakallı, cübbeli, şalvarlı adamların tamamının iki misli olur. Böyle üst üstü koyun. Sen nesin ya? Hangi ilimle, hangi mantıkla, hangi dille, hangi dini ölçüyle konuşuyorsun? Allah senin belanı verecek. Ümmeti birbirine katmaya, bu kavgayı çıkarmaya senin ne hakkın var? Böyle bir hak yok. 

Şiilik ile Sünnilik Arasında Hiçbir Fark Yok

Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki sevgili arkadaşlarım, Suriye allak bullak oldu. Benim derdim Esad filan değil. Ama masum olan bir insanın üzerine bu kadar gidilir mi? Masum olan insanlara namlu çevrilir mi? Ve her gün, her gün… Sanki savaş çıkacak. 
Zaten 4 yıl evvel hatırlarsanız 2011 yılında Sayın İktidar, savaş yapma hazırlıkları içindeyken biz Ehl-i Beyt Kongresi'ni yaptık. Tanzanya'dan, Irak’tan, Suriye'den, İran'dan, Lübnan'dan, Libya'dan, İslam dünyasından getirdiğimiz ulema, Türkiye'den getirdiğimiz ulama; İstanbul, Bursa'da Kongre Salonu'nda toplandık. 1 gün; 1 mi 2 mi? 2 gün süren ilmi bir tartışma neticesinde ortaya çıkan netice şu oldu; bu Şiilik ile Sünnilik arasında hiçbir fark yok. (Sülükle) Şiilik ile Sünniliği birbirine vurdurmaya çalışanların İslam'la, imanla alakası yok. Bu ortaya çıktı. Anadolu'da bu dalga dalga yayıldı. Baktık, savaş naraları kesildi. 

Suriye Senin Babanın Çiftliği Değil!

Şimdi efendim, ee, Süleyman Şah’ın Türbesi’ne hücum etmiş biri de... Ulan babanın çiftliğini mi kollayacak Esad? Zaten adam 40 km içeriye girdi. Sen dedin “İçeri gir”, girdi. Babanın çiftliği mi burası savaş çıkartacaksın? Nereye girecek? Suriye'ye girecek. Hadi oradan be. Burası babanın çiftliği değil. Burası senin babanın çiftliği değil. Sen Süleyman Şah'a bu kadar yakınsın; ee, Türk dünyası ne oldu? Ayaklar altına alındı, ezildi. Peki senin 1 cm adımın o tarafa attın mı, gittin mi, sahip çıktın mı? Çıkmadın. Peki şimdi ne diye horozlanıyorsun? Hangi Türk dünyasından bahsediyorsun sen? Senin böyle bir derdin yok. Senin derdin, fitne çıkartıp hakkında yapılan dedikoduları önlemektir. Ama, ama boşuna uğraşma. O girdap içine sen girdin; o girdap seni boğacaktır. 
Beş kuruş bulamayan vatandaş, senin dolaplarında para dolu ayakkabı kutuları görüyor. Vatandaş kör mü, sağır mı? E canım bunlar hayra vermiş. Madem hayra verildi, gel şu benim vatandaşıma bunu dağıtalım, dağıtalım bunu. Mademki sen bunu hayra topladın, biz de sana ‘Allah razı olsun’ diyelim, ‘Bak bu adam şuymuş, ne kadar büyük hayırsevermiş’ diyelim, dua edelim. Ama senin derdin o değil. Efendim şunu yasaklarsın, bunu yasaklarsın; onu yazma, bunu söyleme. Milletin ağzını sen dikemezsin. Ha bir tuttun, iki tuttun, üçüncüde seni tuşla yere sererler.  Kafana akıl koy. Bu gidişin doğru değil. Hep yanlış gidiyorsun ve bu gidiş seni kurtarmaz. Bu gidiş seni kurtarmaz. Ben sana bir kardeş olarak… 
Bakın geçen yıl mayıs ayında Aksaray'da ben ona seslendim. Daha bu olaylar gündemde değil. Hatırlıyor musunuz? Ne dedim? “Dikkat et, seninle oynuyorlar, seni götürecekler”. İnanmadı bana. Bir de baktık, arkadan patlak verdi. O gün, bugün sürünüyor. Eğer dediklerimi yerine getirmezsen, öyle bir sürüneceksin ki kaçacak delik arayacaksın. Gel, Haydar Hoca'nın limanına sığın. Seni Haydar Hoca ancak kurtarır, başkası da kurtaramaz. Türk milletini de Haydar Hoca kurtaracak, Ak Parti’sini de Haydar Hoca kurtaracak, Hatay’ımızı da Haydar Hoca kurtaracak; bunda kuşkunuz olmasın. 

Ben Noter Tasdikli Taahhütname Dağıttım, Yine Bana İnanmadınız

Sevgili kardeşlerim, benim sistemim; maalesef onu size anlatamadım ben. Ben noter tasdikli taahhütname dağıttım. Öyle mi? Ama siz benden bu taahhütnameyi aldınız; gene bana inanmadınız. Kalktınız, iktidardakilere oylarınızı verdiniz. Yazık, günah değil mi? Bugün siz eğer bize rey vermiş olsaydınız; hanımlar olarak tam 1.000 Türk lirası maaş alacaktınız. Yetmedi, erkekler 500 Türk lirası vatandaşlık maaşı alacaktı. Gençlerim 250 Türk lirası maaş alacaktı. Maaş almayan bir insan kalmayacaktı. Bugün size 850 lira, 830 lira asgari ücret veriyorlar. Benim dönemimde siz 4.000 Türk lirası maaş alacaktınız asgari ücret olarak. 
Kardeşlerim, ne dediler size? Haydar Hoca bunları nereden bulacak, nasıl yapacak?  Oğlum senin kafan çalmayı becerir, hesabı beceremez. Sen bu işi bilmezsin. Bunu ilkokul talebesi yapamaz. Bunu Haydar Hoca'nın üniversitesinden mezun olanlar yapar. Kafana akıl koy. 

Bir Milletin Parası, Alnının Teridir; Emeğidir, Üretimidir

Ha nasıl yapar? Gelin şimdi ben size bunu anlatayım.
Arkadaşlar bir milletin parası, alnının teri; ürettiği şeydir. Yani emeğidir, üretimidir. Mesela şu elimdeki mikrofon, paradır. Bu kürsü, paradır. O bardak, paradır. Kağıt, paradır. Elimizde tuttuğumuz her şey paradır. Ha peki niye paradır? Çünkü bizim emeğimizin karşılığıdır da ondan. Bu insanlar bize emeğimizin karşılığı olan şeyi mi para olarak veriyor, yoksa farklı bir şey mi? Burayı iyi dinleyin. Biz 35 yıldan bu tarafa kendi paramızı kullanmıyoruz. Ya Hocam, amma da attın. Ne kullanıyoruz? Biz ecnebinin sendikasyon kredisi ile alıp hazinemize koyduğumuz dolarının karşısındaki parayı kullanıyoruz. Aha ben çıkartıyorum bak bir sepet para, 100’er lira. Bunlar bize ait mi?  Aferin, yetiştiniz işte. Niye bize ait değil? Çünkü o hazinede doların karşılığı, bu cebimdeki para. Kimin parası oldu bu? Hazinede kimin parası varsa onun parası. Kazanıyoruz, hazineye fazla para koyuyoruz; yani kazandıkça borçlanıyoruz.  Var mısınız buna son demeye? Var mısınız? 

İktisat Kurallarına Uygun Olarak Alnımızın Teri Parayı Piyasa Süreceğiz 

Sevgili kardeşlerim işte bizim geçen yıl 1,5 katrilyon, bu yıl 2 katrilyonun üzerinde gayrisafi milli hasılamız olacak görünüşe göre. Bizim dönemimizde 10 katrilyona düşmeyecek; bunu vallahi de iyi bilin billahi de iyi bilin. Ama 2 katrilyon olduğunu kabul ederek size ben şimdi cebimizde olması gereken parayı anlatacağım. En az %30 biz 2 katrilyonun karşılığında 700 milyar parayı piyasaya sirküle etme, yani sürmemiz lazım, 700 milyar. Arkadaşlar şu anda piyasada olan Türk lirasının miktarı, 40 milyar. 700 milyar olması gereken para, 40 milyar. Kaldı ki 35 yıldan beri kendi paramızı piyasaya sürmediğimiz için biz 2 katrilyonun karşılığındaki parayı, Türk lirası olarak piyasaya sürebiliriz. Hepinizin anlayacağı bir misal veriyorum. Arkadaşlar bir bağ, bahçeye gittik. Bir çuval mısır ektik. Hasat zamanı geldi, topladık hasatımızı. Baktık ki 1 çuval ekmiştik, 10 çuval geriye aldık veya 11 çuval.  1’e 10 kazandık. Şimdi tarlaya attığımız mısırın atış ücreti, tohumu ile birlikte 1.000 Türk lirası olsun. Geri aldığımız 11 çuval. Peki piyasada bunun karşılığında kaç para var? 1.000 Türk lirası var. Bu 1.000 Türk lirası ile piyasada bulunan 11 çuval, yani 1.100 kg mısırı almamız mümkün mü? Değil.  O zaman bu 10 çuvalının karşılığında, iktisat dili ile konuşuyorum; emisyonu genişleteceğiz, senyoraj hakkımızı yani para basma hakkımızı kullanacağız. 10 çuvalın karşılığı atıyorum 10.000 lira; 10.000 lirayı piyasaya süreceğiz, alışverişimiz tıkırında gidecek. E şimdi cebimizde 1.000 lira var, 11 çuval mısır piyasada var. Gidiyoruz, uzanıyoruz; cebe alamıyoruz hepsini. Hepsini alabilmek için, alnımızın terini para olarak piyasaya sürmemiz lazım. Aynen bunun gibi sevgili kardeşlerim, biz iktisat kurallarına uyarak bunu yapacağız. 

Devletler Milli Paralarını Kullanacak, Doları Devreden Çıkartacak; Amerika'nın İşi Böylece Bitecek

Beni şimdi Rusya dinledi, biliyor musunuz? Biliyor musunuz? Ha güzel. Ben de duyayım. Sağ olun gençler, ben de sizi çok seviyorum. 
Bakınız arkadaşlar, 5 buçuk yıl evvel bir akşam namazını işte müteakip baktım ki Sayın Putin'in danışmanı Ali Victor Minin sallana sallana benim köye geldi. Allah Allah… Biz de o akşam çantamızı aldık, Antep'e gideceğiz, bir gün sonra da orada iftar programlarına başlayacağız. Tabi gördüm karanlıkta ama benzettim “Ali Victor”. “Evet” dedi. Eveti Rusça ile karışık tabi. Yaklaştım, Tatar bir arkadaşımız var Hayrat, onun mütercimi. Dedim “Hayra ver, hoş geldiniz”. Dedi “Seni ziyaret etmek istedi Hocam” dedi. “Yalnız” dedim “ben” dedim “şu anda Antep'e gidiyorum. Uçağı kaçırmayalım, gel beraber gidelim. İnşallah orada geniş geniş konuşuruz”. 
Kardeşlerim gittik, oturduk işte sohbete başladık. Sahur vaktine kadar konuştuk. Ali Victor dedi ki “Amerika battı”. Allah Allah… “Yok” dedim “Amerika niye batsın?”. Dedi ki “Bizim arkadaşlar öyle bilgi verdi bize”. “Yanlış” dedim. Ben yanlış diyorum, o fikrinde ısrar ediyor. Dedim “Ali Victor” dedim “batan Amerika'nın sistemi; kapitalizm battı, içine gitti o, bir şey kalmadı ondan. Ama Amerika'nın batması için iki şey var; biri ordusu, diğeri de parası, doları. Bunlar batmadığı müddetçe Amerika'ya da bir şey olmaz”. Durdu “Doğru” dedi. “Bak” dedim “şimdi Türkiye'de dolar var”, “Var”. “Avrupa'da dolar var”, “Var”. “Afrika'da dolar var”, “Var”. “Rusya'da dolar var”, “Var”. “Daha ne istiyorsun?” dedim. “Adam dünyayı eşek etti bindi, at etti sürdü. Eğer bu dolarını yıkmadıktan sonra bunları perişan edemezsiniz”. Bugünkü Yeni Mesaj var mı? Onu da getirin buraya. Neyse arkadaşlar “Peki” dedi “nasıl olacak bu iş?”. “Amerika'nın dolarını yok etmedikten sonra Amerika'yı siz batıramazsınız”. “Nasıl yapacağız bunu?”. “Milli parasını yok ettiğiniz zaman”. “Ne ile yok edeceğiz?”. “Devletler milli paralarını kullanacak, doları devreden çıkartacak; Amerika'nın işi böylece bitecek”. “Hah” dedi, kafası aldı, gitti Putin'le konuştular. Tabi onlarda enteresan bir hiyerarşi var. Önce Jirinovski ile beraber meseleyi hallediyorlar. İktisat Komisyonu alıyor, tartışıyor; sonunda da Jirinovski ile birlikte Sayın Putin’e getiriyorlar ve karar veriyorlar. Dediler ki “Biz bundan sonra ülkeler arası yaptığımız ticareti kendi milli paralarımızla yapalım”. Hatırlarsanız o gün Hindistan'da, 5 buçuk yıl evvel Hindistan'da bir olay oldu. Meğer Hindistan da bu milli paralarla (yapacak) yapılacak olan ticarete katılmak istedi; Amerika oyun yaptı, onları sokmadı. Çin ile beraber o günden bugüne milli paraları ile ticaret yapıyorlar. Bunu BRICS ülkelerine genişlettiler. Kim var burada? Brezilya var, Hindistan, Güney Afrika var, Çin var, Rusya var. 
Sevgili arkadaşlar, bu fakirin görüşü artık dünyada iktidar oldu haberiniz olsun. Bu fakire aitti bu görüş. Ne yaptı? Şimdi tabi kalktı Amerika'nın Başkanı “Ben sizi”… Ne diyor? “Cezalandıracağım”. Ne yapacaksın? “Sana ekonomik kurallar uygulayacağım, senin ekonomik yaptırımlarını önleyeceğim, onu yapacağım, bunu yapacağım”. “Ne yaparsan yap” dedi “Ben de Haydar Hocam’ın dediği dolar politikasını uygulayarak son vereceğim; milli paraları devreye koyacağız, dünyaya bunu ilan edeceğiz”. Bugün Yeni Mesaj Gazetesi “Dolar İdam Sehpasında” başlığını attı. Dolar gitti. Dolar gitti. ‘Ruhuna Fatiha’ diyeceğim, imanı yok. Toprağınca dinlensin. 

Senin Ayakkabı Kutusuna Koyduğunu Alacağım, Vatandaşıma Vereceğim

Sevgili kardeşlerim bakınız, biz bu işi biliyoruz, bunda kuşkunuz olmasın. Biz bu işi biliyoruz. “A Hocam ya sen vatandaşlık maaşı bu kadar millete nasıl vereceksin?”. Oğlum senin ayakkabı kutusuna koyduğunu alacağım, oradan vereceğim. Sana ne? Sevgili arkadaşlar, kaldı ki bunlara da ihtiyacımız yok. Neden? Şundan; az evvel dedik ya, Türkiye'nin gayrisafi milli hasılasının, yani karının karşılığı biz paramızı devreye koyacağız. 2 katrilyon Türk lirasını piyasaya sürdüğümüz zaman Allah aşkına soruyorum size; ben annelerime 1.000 Türk lirası maaş verebilir miyim, veremez miyim? Vatandaşlarıma 500 Türk lirası verebilir miyim, veremez miyim? Gençlerime 250 lira verebilir miyim, veremez miyim? Doğum ikramiyesi olarak 14.000 Türk lirası verebilir miyim, veremez miyim?  Vallahi de veririm billahi de veririm. Onların korktuğu bu arkadaşlar, korktuğu bu. Haydar Hoca gelirse Haydar Hoca kıyamet sabahına kadar milleti ile beraber olacak, milletinin karnını doyuracak, sırtını giydirecek, Türk milletini dünyanın en güçlü milleti, devletini en büyük devleti yapacak; bundan korkuyorlar. Vallahi de bundan korkuyorlar. 

Suriye’deki Huzursuzluk, Bizim Siyasetin Hokkabazlığından Dolayı Oldu

Sevgili kardeşlerim konular fazla, böyle geçelim. Geliyoruz şimdi bu Suriye meselesinden bizim Hatay’ımıza, Dörtyol’umuza. Suriyeli arkadaşlar, (200) 2 milyon 550 bin insan vatanını terk etti. Niye? Bizim siyasetin yangazlığından, hokkabazlığından. İyi geçinirken birden dirseğini çevirdi, namluyu çevirdi; ciddi bir huzursuzluk oldu. 100.000'in üzerinde Suriye'de masum insanın kanı aktı.  Bunun hesabını bunlar verecek. Yanlış anlamayın. Allah'a da verecekler, kullarına da verecekler. Allah böyle insanları affetmez, bunu çok iyi bilesiniz. 
İki; o günden bu tarafa Türkiye'ye sadece 1 milyon Suriyeli kardeşimiz sığındı. E geldiler aç, susuz. Gel… Mesela 10 liraya çalışma dururken bunlar 5 liraya çalıştı; vatandaşlarımız ucuz diye işi bunlara verdi. E buralı insanlar işsiz kaldı.
Sevgili arkadaşlar, narenciyemiz pazar bulamadı, öyle değil mi? Pamuğumuz pazar bulamadı. Demir çelik fabrikalarımız, ürünlerimiz maalesef İngiliz, Fransız firmalarına satıldı. İşçilerimiz işsiz kaldı. Fena halde Türkiye bocaladı. Fena halde Hatay çalım yedi. Şimdi Hatay'ı kurtarmaya var mıyız arkadaşlar? Var mısınız? Arkadan ses gelmiyor. Varsınız, tamam. Evet, “Ben narenciyeyi işleyeceğim. Ham haliyle satmayacağım”. Sen bugün 30-35 liraya satıyorsun, ben işleyeceğim onu 150 liraya satacağım. 
Sevgili arkadaşlar, bütün bunları biz hayata geçireceğiz. 

Herkes “Hocam” Diye Benim Karşımda Duruyor, Size “Hocam” Dedirttiremedim 

Diğer bir husus, Türkiye'nin tarım konusunda çok ciddi bir dar boğazdan (gitti) geçtiğini görüyoruz biz. Bu sebeple Rusya bana teklif yaptı. Jirinovski, Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı, bir heyetle birlikte bize teklif yaptı, anlaşma metni gönderdi. Bu ay burada, bunun imzasını atacaktık beraber. Ancak seçim mevsimi olduğu için nisana kaldık. Orada özetle diyor ki, biz sizin ihraç edeceğiniz mamülleri pazarlayacağız; alacağız, pazarlayacağız.  Ben de onlara önceden haber gönderdim “5 milyar dolarlık tarım ürünü alma garantisini bu fakire ilan edecek, beyan edeceksiniz” dedim. Cevap geldi; Harun burada mı, öyle mi, tamam mı? 5 milyar dolarlık, 5 milyar dolarlık tarım ürününü biz Allah nasip ederse o dünyaya ihraç edeceğiz. Onlar da bana muhtaç, yanlış anlamayın. Eğer Haydar Hoca olmasaydı, bugün onların sırtları yere gelecekti. Onlar bunu gördüler, Haydar Hoca'nın kıymetini anladılar. Şimdi “Hocam” diye benim karşımda duruyorlar. Ben size “Hocam” dedirttiremedim, onlara söylettim. 

AK Parti Avrupa Birliği’ne Tarım Ürünlerini Alma Sözü Verdi

Kardeşlerim, tarım konusu çok mühim. Bu tarım konusunda 2002 Seçimine girmeden sizlere demiştim ki “Sakın bu AK Parti’sini iktidara taşımayın”. Neden? Avrupa Birliği'ne söz verdiler. Dediler ki “Senin fındığını biz alacağız, buğdayını biz alacağız, mısırını biz alacağız, üzümünü biz alacağız”. Neyse, bizim tarım ürünlerine bütün bunları bunlar oradan alacaklar, söz verdiler. Neye karşılık? Avrupa Birliği'ne girmeye karşılık. Biz de bu istihbaratı alınca geldik “Ey millet, sakın bunlara oyunuzu vermeyin. Eğer oyunuzu verirseniz, yetiştirdiğiniz tarım ürünleri elinizde çürür”. Beni dinlemediniz. Hakikaten öyle olmadı mı? Olmadı mı arkadaşlar? 
Ben ne dedim size? Tarlanızda ürün henüz daha tohumunu atmadan %50 avansınızı vereceğim, %50 parayı da malınızı teslim ettiğiniz zaman size nakit olarak vereceğim. 
Yetmedi, üstelik ürünün fiyatını belirleyecek olan ilgili kooperatif sizlersiniz, biz değil. Beni dinlemediniz. Ya o zaman dedim ki “Benim sakalım var, benim sakalımı dinlemediler de bunları niye dinlediler?”. Bundan sonra bak sakallı geldim, beni dinleyecek misiniz? Dinleyecek misiniz? Tekrar ediyorum; tarımda çözüm bende, sanayide çözüm bende, madencilikte çözüm bende. Bunların hiçbiri bu işi bilmez. 

Artvin – Gümüşhane Arasında 10 Katrilyon Dolarlık Altın Rezervi Var 

Bakınız arkadaşlar, o günlerde benim anlattığım bir dünya vardı. Neresi ora? Gümüşhane. Gümüşhane, milyar dolarların toprak altında yattığı yerdir. O günlerde hatırlarsanız en fazla şunu söylerdim “Ben Gümüşhane ile Türkiye'yi 100 yıl bakarım”. Aa Hoca atıyor.  Şimdi gelin bir hesap yapalım; Hoca atıyor mu, doğruyu mu konuşuyor. 
Sevgili kardeşlerim bakınız, Gümüşhane'nin ham olarak altın rezervi şu anda yeni bir damar bulundu, Artvin ile Gümüşhane arasında, 10 katrilyon dolarlık, 10 katrilyon dolarlık altın rezervi var. 1 ton toprakta 1 kilo 250 gram altın var. Nerede? Gümüşhane’de. Şimdi arkadaşlar, biz bu altını işlediğimiz zaman Allah aşkına soruyorum; kaç katrilyon eder, söyler misiniz bana. Türkiye'nin bu serveti yiyip bitirmesi mümkün olabilir mi? Ama kim alıyor bunu? Ecnebiler alıyor. Yaaa.  Şimdi bunların elinden bunu alıp Türk milleti ile beraber yemeye, keyfimizi sürmeye var mısınız? Ben misafir geleceğim, Allah nasip ederse; çay isterim, çorba isterim, kahve isterim. Verecek misiniz? 
Evet şimdi tabi dersiniz “Hocam sen yeter ki bize ver”. Ya getirmediniz beni ki size vereyim.  Artık bunlara daha oy yok, tamam mı arkadaşlar? Bak istersek biz buradaki insanlarla Hatay'ı değil, Adana'yı bile alırız. Ama gece gündüz, 24 saat çalışacağız. Var mısınız buna? Uyumak yok; devamlı konuşacağız, devamlı koşacağız. 

Eğer Beni Dinleselerdi Adam Olurlardı

Şimdi sevgili kardeşlerim, burada çok enteresan bir şey var. Sayın Başbakan’ı dinliyorum; Fethullah’ı top yağmuruna tuttu pat pat pat pat... Zavallı, Pensilvanya'da ne yapacağını bilmiyor. O da pek zavallı değil ya… Şimdi, şimdi önce ben oradan başlayayım, Pensilvanya’dan. Bu, yanlış işler yaptı. Kalktı millete ahkam kesmeye; “Yahudi” dedi “cennetlik” dedi “Hristiyan cennetlik”; sanki orası ahırdır. Dedim “Ya Hoca, merhametine sual olmaz da, o bizim elimizde değil. Oranın ne olup olmadığını Allah Kur'an'da beyan ediyor, ona göre konuşalım”. Neyse, bazı insanları aldı. Şimdi o insanlar da öyle alim, öyle fadıl adamlar ki; çıkıyor bir tanesi “Peygamberimiz’in zamanımıza kadar gelen 15 tane hadisi var”. Haydaa… 23 yıl Peygamber yaşıyor, 15 tane hadis geliyor zaman... Bu ne insafsızlık. Şimdi duyuyorsun, itiraz ediyorsun; sen diyorsun, sen işitiyorsun. 
O zaman da tabi bizi dinleyen az; konuş babam konuş. Ben diyorum, ben işitiyorum. Bizi dinledikten sonra “Canım” diyor “bu 15, 50 de olabilir, 70 de olabilir”. Lütfen. On binlerce hadisi 10’a, 50’ye indiren arkadaşlara bunlar plaket veriyorlar. “Aferin. Ne kadar dini güzel tahrip ettiniz, yok ettiniz” diye iltifat ediyorlar. 
Ben de bir mektup yazdım “yanlış anlama, ben seni eleştiriyorum ama yaptıkların yanlış; şu ayetlere, bu hadislere ters. Lütfen kendine gel. Bu toplumu düzeltelim. Eğer bu toplum, bu değerlerden koparsa; bunu toparlamak mümkün değil. Bu senin anlattığını senelerce önce batı, oryantalist mantıkla insanımızı Hristiyan yapmak için kullandı ve birçok insanları da o zaman Hristiyan yaptı. Bir daha da biz bunları Müslüman edemedik”. “Vay, sen nasıl öyle dersin”. “At kaçtı” dedi, “torba düştü” dedik, vazgeçtik. Bu sefer gece gündüz benim aleyhimde… Artık diyorlar ki “Haydar Hoca'yı dinlemeye aldılar”. Ben dedim ki “Yok oğlum, beni dinlemeye almadılar. Eğer beni dinleselerdi adam olurlardı”. 

Sayın Başbakanımıza Dosyalar Dolusu Doküman Gönderdim

Şimdi ben o zaman inanın dosyalar dolusu dokümanlar, he vallahi arkadaşlara verdim; o hoca, bu hoca, o televizyon, bu televizyon, o parti başkanı, bu parti… Sayın Başbakanımız da o zaman Belediye Başkanı, ona da gönderdim. “Vay bu Hoca var ya…”, benim için şimdi “Lan bu da çok taassup ehli canım, kendinden başkasını tanımıyor”, “Vay…”. Aradan şu kadar zaman geçti; şimdi sen Pensilvanya'da duruyorsun, şöyle yapıyorsun, böyle yapıyorsun. Allah Allah… Horozlanıyor şimdi “Diyaloga karşıyım. Diyalog şudur, budur”. Şimdi diyaloga karşı mı, değil mi, gelin iktidarı döneminde neler yaptı, neler yapmadı karnesini çıkardım; bu karneyi hep beraber okuyalım. Bakalım Hoca'dan farkı var mı, yok mu? Var mısınız arkadaşlar? Okuyayım mı?

Sayın Başbakan Diyalogcu mu Değil mi?

Madde bir; benim Sayın kıymetli Başbakanım Türkiye'de tam 50.000 kilise evi açtı. Türkiye'de 50.000 tane Hristiyan yok. Doğru mu? İki; AB mevzuatına uygun Türk gıda kodeksinde domuz eti satışını ‘kasaplık et’ olarak ilan ettiler. Şimdi mesela bir vatandaş gelse, kasaba gitse, “1 kilo domuz eti ver”. “Hayır, yok, satmıyoruz” dese, suçludur kasap. Bunu bu hale getiren kim? Sayın Başbakan. 
Şimdi Sayın Başbakan diyalogcu mu, değil mi? Diyalogcu.  Artı, din dersi kitaplarından Kelime-i Tevhid'in ikinci kısmı olan Muhammed Rasulullah ibaresini çıkardı. Tamam mı? Şimdi Sayın Başbakan diyalogcu mu, değil mi? Niye diyalogcu? Çünkü onlar da Muhammed Resulullah'ı çıkarttı, bu da çıkardı. 
Yani Fethullah da Muhammed Resulullah'ı çıkardı, “Gerek yok” dedi; artı, “Kemalattandır” dedi. Sen de onu söyledin, sen de kitaplardan çıkardın. O (fikre fikre) fikir olarak söyledi; sen uygulama olarak hayata koydun. İmar kanununda yapılan değişiklikle, ‘cami’ ifadesi yerine ‘ibadethaneler’ ibaresini getirdin. Az evvel söylediğim gibi binlerce kilise evi sen açtın. Şimdi sen diyalogcu musun, değil misin? 
Artı, Erdoğan 2002 seçim öncesi Of'ta “Türkiye'de 30’a yakın etnik gurup var ve 4 hak din var” diye ilan etti. Arkadaşlar hepinize soruyorum, kopya vermek yok ama; kaç tane hak din var? Kaç tane var? Yahu sizin kadar da bu işi bilmiyor bak. Ama o ‘4 tane’ diyor. 
Şimdi sevgili arkadaşlar, ‘4 tane hak din var’ diyen sen diyalogcu olmayacaksın; sadece Fethullah olacak. Daha uzatayım mı bunu? Uzatmayayım.  Zina yasasında, zinayı serbest bırakan sensin. Değil mi arkadaşlar? Yani bunu uzattıkça uzatabiliriz. 
Sayın Başbakanım bana göre ne yapacağını şaşırmış. Şimdi bir o tarafa dalıyor, bir bu tarafa uzanıyor. Ama nereye giderse gitsin, Haydar Hoca'nın elini tutmadıktan sonra düştüğü kuyudan onu kimse çıkartamaz. Ya Hocam, ya Hocam sen bunu da çıkartır mısın? Ya bizim evladımız. Ne yapalım? 
Şimdi bizim çocuklar geliyor, komşunun evine taş atıyor, camını kırıyor, çerçevesini kırıyor. “Ben kabul etmiyorum” diyor musunuz? Ne yapıyoruz? “Oğlum tamam, biz onun bedelini ödeyeceğiz” diyor ve ödüyoruz. Şimdi de bunların bedelini ödemeye mecburuz; bizim çocuklarımız bunlar. Bu ülkede biz birliği, beraberliği, kardeşliği, dostluğu hep beraber bir bilek bir yürek olarak meydana getireceğiz. Var mısınız kardeşlerim? Var mısınız? Ötekisi yok; hep beraberiz biz, demeye var mısınız? Kardeşiz, demeye var mısınız?
Sağ olun, var olun.
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir