
Neler Okuyacaksınız
İlk Çıkartacağımız Kanun, Ev Hanımlarına Maaş Vermek Olacak
Bağımsız Türkiye Parti'mizin, önümüzdeki seçimlere hazırladığı programla Allah nasip ederse Türk milletine sunacağı hizmetler, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş hizmetler olacaktır. Artı, sadece ülkemizde değil, dünya devletlerinin de herhangi birin bir yerinde veya bir devletin bu hizmetleri sunduğu da görülmemiştir. İşte diyeceksiniz ki, “Türkiye'nin bu kadar borçlu olduğu arazilerinin, yeraltı kaynaklarının elinden çıktığı bir dönemde, siz bunları nereden bulup da vereceksiniz?” Veya “bu kadar 70 milyon insana” para eskilerin tabiriyle “kesseniz yetiştiremezsiniz.” Bu, sizin ve toplumun baktığı açıdan doğru görülebilir veya doğru kabul edilebilir. Ama benim baktığım zaviyeden bunların tamamı yanlıştır. Çünkü Türkiye'nin gerçekte bu kadar borcu, yeraltı kaynakları elinde olmamasına rağmen, bu kadar borcu olmasına rağmen, bütün bu dediğim işleri yapabilecek iktidarda olduğunu ben görüyorum. Burada hepimiz üniversiteyi bitirdik. Lise mezunu olan arkadaşımız azdır. Ama size ben bir hesaptan bahsedeceğim. Bu hesabın da ne kadar mantıklı olduğunu göreceksiniz ve de bizim programımızın, projemizin uygulanması için, hiçbir engelin olmadığını da anlayacaksınız. Mesela ben ne diyorum? Biz 500'er lira, Türk lirası, vatandaşlık maaşı vereceğiz. İlk etapta, seçimin ilk haftası, yani seçildik, meclise gittik, kabineyi kurduk. İlk çıkartacağımız kanun, hanımlara, ev hanımlarının tamamına 500'er lira maaş vermek olacak. Kanun bu. “Hocam sen bunu nasıl yapacaksın yani, bunu yapabilir misin?” “İki, Türkiye zaten borçlu, bu kadar insana bir anda bu kadar maaş verecek. Artı, siz diyorsunuz ki on iki ay sonra vatandaşların tamamına ben bu maaşı vereceğim. Ya bu çok afaki, yani uçuk bir düşünce” diye düşünebilirsiniz.
Ne Kadar Güçlü Tüketim Olursa, O Kadar Güçlü Üretim Olur
Şimdi bakın, bakış açılarımız farklı. Ben diyorum ki, ekonomi dalında eğitim yapan arkadaşlar bilir, ekonomi dendiği zaman insanın hatırına, bugüne kadar, gelen ilk husus nedir? “Nasıl üretim yapıp da ekonomiyi güçlendireceğiz?” Yani üretim mantıklı bir analizle yola çıkıyoruz. Liberal kapitalist ekonominin, sol ekonominin temelinde olan anlayış nedir? Biz nasıl, ne yapalım da üretimi bir anda atağa kaldıralım. Yani “üretimi ne kadar güçlü yaparsak kârımız o kadar fazla olur”, düşüncesinden yola çıkıyor. Ama bu senelerce uygulanan sistem geldi, geldi, geldi, bütün dünyada bugün tıkandı. Dünyada bugün bir tüketim hastalığı var. Korkunç bir tıkanma var. Vatandaş istediğini alamıyor, istediğini yiyemiyor, istediğini giyemiyor. Yani tüketimde tıkanma var dünyada. Tüketim hastalığı var dünyada. O halde biz evvela bu ülkenin evlatları olarak tüketimi nasıl devreye koyacağız? Vatandaş nasıl istediğini elde edebileceğin hesabı içinde olmamız lazım. Ne yapmalıyız ki vatandaş tüketme kabiliyetini elde etsin? Aç kalmasın, sırtı çıplak gezmesin, ayağı yalın ayak olmasın. Biz şimdi olayı tersine çevirdik. Yani üretimi arttırmak değil, nasıl gideceğiz de dükkânlardaki malları boşaltacağız. Manavdan istediğimizi alacağız, bakkaldan istediğimizi alacağız. Bunun üzerine düşüncemizi, ekonomiyi bunun üzerine bina ettik. Böyle bir mantıkla yola çıktık. Ve dedik ki “ne kadar güçlü tüketim olursa, o kadar güçlü üretim olur.” Yani ne kadar tüketirseniz siz üretme imkânını o derece sahip olacaksınız. O nispetle sahip olacaksınız. Biz buradan yola çıktık. Ve onun için de “nasıl tüketebiliriz” cevabını dedik ki: “70 milyon insanın ergenlik çağına girmiş olanların tamamına beşer 100 lira verirsek, biz tüketimi bütün millete yaşatmış oluruz.” Yaşar bu millet tüketimi. Artı gencine okuyacaktır. “Ne vereceğiz?” “Burs vereceğiz. Çocuğuna çocuk maaşı vereceğiz. Hanımlar doğum yapmıştır, doğum ikramiyesi.” Bütün bunların temel esprisi nedir, niçindir? Tüketimi sağlam yapalım. Yani pazarı iyi kuralım, pazar tam kurulsun. Evet, dünyanın en güzel mamurlarını getirdin pazara koydun ama cepte bir kuruş yok. Herkes gidiyor kebap kendisi gibi bakıyor. Eli boş geriye dönüyor. Yapacağımız iş o zaman yapılacak, herkesin cebine para koymaktır. Bağımsız Türkiye Partimiz onun için herkesin cebine para koyacak. “Ama hocam nereden bulacaksın bunu?” “Nereden bulacaksın bunu sen? Tamam, güzel de nereden bulacaksın bunu?” İşte asıl zorluk burada. Bakın ben bulacağımdan endişe etmiyorum. Ben size verdiğim parayla ne kadar kazanacağımın hesabını yapıyorum. Yapalım mı bu hesabı? Zaten Haydar hocanın farkı diğerlerinden var.
Şimdi arkadaşlar niye alkışlıyorsunuz? Ne de biliyorsunuz, neyinize konuşacağım. Şimdi arkadaşlar hesap şu. Ben diyorum ki, benim bir sıkıntım vardı. Onu da akşam Timur açtı bana. Timur'la sabah sabah namazında değil mi? Bizim Timur açtı. Tamam, benim daha derdim yok. Ben bu projeyi uygulayacağım. Yüzde yüz uygulayacağım. Hiç kimsenin kuşkusu olmaz. Benim endişem şuydu. Biz bu parayı verir de hanımlar bilhassa parayı yastık altına koymaya meraklıdırlar. Bunun önüne nasıl geçeceğiz, idi. Bana Timur onun kuralını söyledi. Bunu da daha düşünmüyorum. Onu da düşünmüyorum. Bizim için en büyük riziko oydu da onun için. Yani biz eğer maaşı verir de vatandaş onu gider pazarda harcamazsa başımıza o bela olur. Şimdi onun da yolunu bulduk. Hiç endişe etmeyin. O çünkü büyük bir sır. Yani gerçekten büyük bir sır. Ötekiler kopya çekmeye çalışırlar. Bunu bilmediği için de sınıfta kalırlar.
Her Vatandaştan Vergi Almayacağız
Şimdi arkadaşlar; yetişkin, ergenlik çağında olan insanları biz on sekiz yaş yukarısı kırk milyon olarak hesap ediyoruz. Beş aşağı, beş yukarı bu kadar değil mi? Kırk milyon. Çarp bakalım kırk milyonu beş yüze. Dört beşi yirmi, yirmi katrilyon. Aylık bizim giderimiz vatandaş maaşı olarak kaç katrilyon? Yirmi katrilyon. İki, efendim bir yılda kaç ay var? On iki çarpı yirmi, iki yüz kırk katrilyon. Biz altmış daha ilave ettik. Niye? On sekiz yaş altı insanlara da burs altında, burs adı altında, efendime söyleyeyim çocuk maaşı adı altında, altmış katrilyon da böyle verdi. Etti mi sana üç yüz katrilyon? Ben üç yüz katrilyonu verdim. Türkiye'de bir liranın dolanım âdeti yılda on altı kez, on altı defadır. Yani bir lira bir insana verdiğimiz onun cebinde kalmıyor. On altı kişiyi ziyaret ediyor. Bir yılda on altı defa el değiştiriyor. Anladık mı bunu da?
O zaman paranın işlem harcı üç yüz çarpı on altı. Çarp bakalım. Ne ediyor? Dört bin sekiz yüz katrilyon. Kentilyona vurursak dört nokta sekiz kentilyon. Oldu mu? Dört bin sekiz yüz katrilyon, bu işlem hacmi. İşlem hacminden devletin alacağı vergi nedir? Dört bin sekiz yüz katrilyon. Şu anda real yüzde kırktır. Yüzde kırk. Çık bakalım ondan yüzde kırk. Bin dokuz yüz katrilyon. Ne verdim ben? Üç yüz katrilyon verdim. Yılsonunda elime kaç para geçti devlet olarak? Bin altı yüz katrilyon. Bin altı yüz katrilyon elime geçti. Üç yüz verdim, bin altı yüz geçti. Niye ben bu kârlı yolu seçmeyeyim onu söyler misiniz bana? Yetmiyor, yetmiyor biz bu kadar vergi alacak değiliz.
Biz vergide Allah nasip ederse vergi tam yüzde elli indireceğiz, vergi verenlerden tabii. Her vatandaştan vergi de almayacağız. Onun kuralları var benim kitapta. Efendim ve programımızda bütün bunlar var. Yüzde yirmi vergi alacağız. Aldığımız vergi miktarı en az sekiz yüz katrilyon olacak. Üç yüzünü çıkacağız. Devlet beş yüz katrilyon kârlı çıkacak. Anlaştık mı?
Şimdi sizin kalbiniz bak Haydar Hoca burada diye konuşmayacaksınız. Haydar Hoca bu parayı verebilir mi, veremez mi? Cevap verin kalben ama. Ben veririm. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bu şuna benzer. Ağacı mevsiminde budadığınız zaman cesametli büyür. Öyle değil mi? Hâlbuki ufaltıyorsunuz bir şey kalmıyor. Bir beş, altı ay sonra bir bakıyorsunuz Allah Allah! Bu ağaç değilmiş ya. Arkadaşlar ekonomi tamamen bir öngörü, bir ön seziş artı akıllı adam işidir. O da sizin işinizdir. Anlaştık mı? Şimdi yüce milletime vardığınızda yemin edeceksiniz, hiç endişe etmeyin. Bak benim dediklerim, kanun bunun yanında hiç. Benimki kanundan daha ciddi sözdür.
Çalışmayan Kadınlara İşçi Statüsü Vereceğiz
Allah nasip ederse, her Türk vatandaşına önce ev hanımlarına, çalışmayan kadınlara onları işçi yapıyoruz; kanun çıkartıyoruz. İki kanun bir günde çıkacak. İki, ardından bu işçilere devlet vatandaşlık maaşı veriyor. İlk hafta içerisinde bütün işsiz hanımlar beşer yüz Türk lirası maaş alıyor. Anlaştık mı? İlk ay yapacağımız icraat, ikinci icraatımız bu hususta “on ikinci ay” dedik. Ama ben tabii yattığımda kalktığımda hep bunların hesabını yapıyorum. Bir altı ay aşağı çektim ama şimdi onu ilan etmiyorum. Yine on ikinci ay diyorum. On ikinci ay itibariyle de Allah nasip ederse vatandaşlarımızın tamamının cebine 500 Türk lirası maaş koyuyoruz. Bunu her gittiğiniz yerde, en güzel şekilde Allah nasip ederse anlatacaksınız. “Yok, ben geçinemiyorum. İşte belediye bana yardım etmiyor.” Böyle bir sıkıntımız daha kalmayacak. Herkes asgari, hadlerde efendim gelir dağılımına Allah kısmet ederse sahip olacak. Ne diyoruz? “Gelirde adalet” diyoruz. Bu kısmet olursa adaleti ilk adımla başlatmış olacağız.
“Vatandaşlık maaşını ilk alacak olan kadınlar olacak” diyoruz. Yani “insan hakkı” dediğimizde biz kadınlara herkesten önce yer veriyoruz. Onları başımızın tacı yapıyoruz. Bunun ispatı olmuş oluyor. Birincisi, şimdi “kadın hakkı, kadın hakkı” diyorlar; kadınlar affedersin eşek edip sürüyorlar, at edip biniyorlar. Bu hak değil ki. Kadınlar, Allah nasip ederse her ay maaş alacaklar. Kim döneminde? Onlara hak veren Haydar Hocaları döneminde. Ne kadar zaman alacaklar? Ne kadar zaman alacaklar? Kıyamete kadar alacaklar. Tamam mı? Evet, sevgili arkadaşlar bunu hayata geçireceğiz. Bunu anlatacaksınız.
Tarıma Tahdit Getirdiler, Yirmi Beş Milyon İnsanı Topraktan Koparıyorlar
Sonra bakınız tarımı bu arkadaşlar bitirdiler. Bu arkadaşlara önce kızıyordum ben. Sonra baktım ki ya bizim bir oğlan var, ellerinizden öper. Geliyor şimdi anahtar almaya çok meraklı. Çıkıyor, açıyor dolabın gözünü, çıkıyor üstüne. Orada anahtarlardan ne bulursa hepsini alıyorum. Mehmet finişe kalkıyor. Mehmet'in peşine ben koşuyorum, yakalıyoruz onu; gülüyor tabi. Mehmet, geçen bakayım neyi kaybetti? Çok önemli bir şey kaybetti. Hatırıma gelirse söylerim. Şimdi Mehmet'e atacaksın tokat. Mehmet ne anlar tokattan? Mehmet'e nasihat edeceksin. Mehmet nasihatten ne anlar? Mehmet'e kızacaksın. Mehmet kızmaktan ne anlar? Şimdi bunlar bu seviyede. Evet, yaşlar efendim ergenlik çağında elli yaşında, kırk beş yaşında altmış yaşında arkadaşlar ama beyin bizim Mehmet'in beyin.
Şimdi IMF'den kredi alacak. “Avrupa Birliği'ne ben gireceğim” diyor adam. IMF önüne bir liste koyuyor. “Ha alacak mısın? Bunları yerine getir.” Ne diyor IMF'nin talimatı? “Avrupa Birliği'nin dediğine uyacaksın.” Talimat bu. Avrupa Birliği de ne diyor? “E ben şu kadar milyon insanım” diyor. “Benim İspanyam var” diyor. “İtalya'nın bazı yerleri var.” Sayıyor birkaç tane ziraat ülkesi. “E baba sen hem senden olacağım” diyorsun. “Hem de buğday yetiştiriyorsun, mısır yetiştiriyorsun, pancar yetiştiriyorsun, pamuk yetiştiriyorsun, çay yetiştiriyorsun.” Sayıyor bir sürü şey. “Olmadı” diyor. “Bunları yetiştiren bende şu devletler var. Ben bunlara söz verdim. Almak için söz verdim. Beraber oldum. Ben bunlara yanlışlık yapamam.” Haklı. Bu da bizimki de bastırıyor. Mehmet'in beyni ya. İlla da gireceğim. “E gireceksen o zaman” diyor, “pamuğun olmayacak, mısırın olmayacak, buğdayın olmayacak, çayın olmayacak, tütünün olmayacak.” Olmasa ne olacak? Yirmi beş milyon tarıma bağlı vatandaşlarımız mağdur kalacak, aç kalacaklar. Bütçeyi tahlil ettiniz mi? Ben bütçenin yüzde ikisi tarıma ayrılmış. Yirmi beş milyon insana bütçenin yüzde ikisi… Allah'tan kork ya. La sen nasıl can vereceksin ya? Allah'tan kork sen. Şimdi vatandaş bu adamlardan ee buğdaya zam bekliyor, mısıra bilmem ne bekliyor, şeker… Veremezler, bilmiyor ki versin. Mehmet'in beyni işte. Alacak anahtarı. Kaçacak. Öyle değil mi? Kaybedecek.
Hatırıma geldi. Hatırıma geldi. Bir tane şeyim vardı. Metal renkli telefonum. Eee Samsung marka hiç, yeni kullanacaktım, açtım masanın üstüne koydum. Anahtarla aldı gitti işte, kayboldu. Ne yapacaksın Mehmet'e? Hiçbir şey yapamazsın. Bunlar da böyle. Eğer siz bunları masanın başına koyarsanız bunlar anahtarı alıp kaçarlar. Masaya yaklaşılmayacak. Masaya yaklaşmayacaklar arkadaşlar. Yani insanımız artık bunları biz… “Güzel hocam tamam bunlar yaklaşmadı. Eee Saadet Partisi var, bunları koyalım.” E onları da aynı. “Kediden doğan sıçan tutar.” Birisi ana, birisi baba. Öyle değil mi? Birisi oğul, birisi baba. Veya birisi baba, birisi dede. Birbirinin mütemmimi. İki, “tamam o olmadı ama Milliyetçi Hareket Partisi var.” E canım biz bunu daha evvel denemedik mi? Denedik. Tarıma tahdidi getiren bu değil mi? Şeker pancarına bu getirmedi mi tahdidi? Tütüne bu getirmedi mi? E ne konuşuyor bu? Bunun konuşmaya hakkı yok ki. Bunun da elini ağzını bağlayacaksın, konuşmayacak. He vallahi, bağlayacaksın. Konuşursa o da zannediyorlar bunu ki. “Bu artık asıyor, kesiyor.” Bu resim, resimin arkasına bir ses bağladılar. Asıyor kesiyor. Eski aslan zannediyorlar bunu. O hali yok ya. Merhumun dönemi geçti. Bunun öyle bir planı programı filan. Ne diyor? “Onurla gireceğiz.” Nereye girecek? Yani onurla tarımı terk edecek. Sonuçta sen tarımı terk ediyorsun.
Tarım Nüfusunu Azaltmaya Söz Verdiler
2003 yılında “2013 yılında” arkadaşlar “tarım nüfusu 10 milyon azalacak.” söz verdiler. Kayıt altına alındı. Nasıl azaltacaklar bunu? Eğer bütçeye efendim sen kalkar 20 katrilyon rakam koyarsan tarım artar. Ama bu 2'yi de aşağı çekersen ne olur? 25 milyon insan yavaş yavaş, yavaş yavaş topraktan kopar. Topraktan kopar da ne olur? Gelir şehire iş arar. İşsizler ordusu, efendime söyleyeyim meydana gelir. Artı ne sanayide buna cevap verebilirsin, ne ticarette buna cevap verebilirsin, ne eğitimde buna cevap verebilirsin; hiçbir yerde cevap veremezsin. Sosyal patlamaya doğru Türkiye gider. E canım “çatlasın da patlasın” deme noktasına siyaset gelir o zaman. Efendim yüce milletimiz şunu iyi bilsin. Biz bu işi biliyoruz. Özellikle de bak burada öğretim görevlisi ağabeylerim var. Siyasette tecrübe sahibi kardeşlerimiz var. Senelerce ticaret yapmış tecrübeli dostlarımız var. Burada bu salonda efendim benim yanlışım varsa lütfen çıksınlar desinler ki “sen şu şu noktalarda tam konuşmadın, böyle konuşman lazım.” Efendim biz yanlışımızı kabul ederiz. Ama benim gördüğüm kadarıyla böyle bir noksanım, yanlışım yok. Ben bu işi biliyorum. Bakın bizi iyi tanıyın. Ben sıfırdan hesabı yapmaya alışmış adamım. Bir gün bana dediler ki “yahu seni süründürecekler.” Fazla konuşmuşum. “Seni süründürecekler” dediler. Dedim “ben ayağa kalkmadım ki sürünmekten korkayım” yani. “Ben ayağa hiç kalktığım yok ki. Ben sürünmekten mi korkayım ya.” Onlar hep ayakta duruyorlar. Ağa gibi yaşıyorlar. Milleti sülük gibi emiyorlar. Onlar korkuyorlar benden. “Bu aşağıdan bir çekerse mahvedecek bizi” diye.
Bağımsız Türkiye Partisi Ulusal Bir Kadrodur
Evet, sevgili arkadaşlar, gündem maddelerini siz çalışmaya devam edeceksiniz. Yüce milletimin de Bağımsız Türkiye Partisi'nin yaptığımız kamuoyu yoklamalarında bunu görüyoruz. Fevkalade bir şekilde anladığını, duyduğunu, tanıdığını elhamdülillah gördük. Şimdi ne kaldı biliyor musunuz? Balık karaya vurdu. Balık karaya vurdu da, ağ olmazsa tutamaz. Oltanı atmasan hiçbir şey yapamaz. Şimdi biz mahallede, köyde, köyün caddelerinde, köyün sokaklarında olmak mecburiyetindeyiz. Mahallenin sokaklarında olmak mecburiyetindeyiz. Bu teşkilatlanmayı, bu çalışmayı yaptığımız gün Bağımsız Türkiye Partisi yüzde elli oyla birlikte iktidardır. Artık daha bu işin sağı solu kalmadı. Ne kaldı? Ulusalcısı, mandacısı kaldı. Bağımsız Türkiye Partisi ulusal bir kadro, onun dışındakiler de mandacı. İftira ediyor muyuz? Doğrusunu konuşuyoruz. Evet, çok çalışmanızı rica edeceğim. Ben Avrupa'da Allah nasip ederse gelecek hafta sonu, Cuma Cumartesi oradayız. Bizim İktisat görüşümüzün kongresi tekrar edilecek. Avrupalı ilim adamları. Avrupalılar niye yapmadılar? Hâlbuki bir sürü adam da katıldı, konuştu. “Neyse demek Avrupa'da yapmak lazımmış bunu” dedik. “Gidelim bir de orada yapalım.” Bakalım daha ne bahane bulacaklar. Avrupalı ilim adamlarıyla bizim iktisat kongresini inşallah Heidelberg'de icra edeceğiz. Gelen tebliğlerden ben anladım ki Avrupa'da Haydar Hoca'yı bekliyor. Evet, evet. Avrupa'da bizi bekliyor. Avrupa yani sizi bekliyor, bizi bekliyor. Karnının doyması için, sırtının giymesi için, adil paylaşım için, sürekli büyümek için, işsizlere iş bulabilmesi için kısaca sizleri, bizleri bekliyor. Bu hafta sonu oradayız. Tabii yayın yapılacak. Televizyon ekranları başında, bütün milletimi davet edin. Bizi takip etsinler. Avrupalı, Avrupalı, bakın Avrupalı nasıl “Haydar Hoca” diyor. Ben size derdim, “bütün dünya Bağımsız Türkiye diyordu” inanmadınız. Evet arkadaşlar, inşallah onu yapacağız.
Şu anda bir anket neticesi ben aldım. Tarım bölgesinde birinci partiyiz.
Ben birinci parti olmayı kabul etmiyorum. Tek parti olacağız.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız