Neler Okuyacaksınız
Anneler Cennetin Ayakları Altına Koyulduğu Yüce İnsanlardır
Kıymetli annelerim, kızlarım, gelinlerim, yengelerim hepinizi sevgiyle, saygıyla, hürmetlerimle selamlarım. Anneler günümüz mübarek olsun. Çünkü anneler Peygamber (S.A.V) Efendimizin beyanıyla; “cennetin ayakları altına koyulduğu yüce insanlardır.” Yani, anne kolay olunmaz. Bir çocuğu 9 ay 10 gün taşıyacaksın ve o emaneti dünyaya getireceksin; sonra da bir ömür saçlarını onun yolunda süpürge edeceksin. O öyle bir çile, öyle bir meşakkattir ki; bu olayları yakinen yaşayan insanlarımız, bilhassa sizler çok iyi bilirsiniz. Ben rahmetlik annemden ki birazdan temas edeceğim, yetim büyümüştür, yaşadıklarını dinledim; beraber oturur ağlardık. Aile, farklı bir dünya. O aileler bir toplumu, bir milleti, bir devleti meydana getiriyor. Eğer siz, bu küçük yapı taşını istenilen kalitede yetiştirir, bir araya getirirseniz, o değerleri bunlara kazandırırsanız; toplumunuz güçlü olur, milletiniz güçlü olur, siz dünyanın saydığı, sevdiği milletlerden olursunuz. Hayır öyle değilseniz; o zaman bir rüzgarla savrulup atılan samandan farkınız kalmaz.
Güçlü Bir Millet Olmanın Esası; Güçlü Bir Aile ve Mükemmel Bir Annedir
Bugün bendeniz konuşmayı hazırlarken kaynaklara baktım; Ak Partisi döneminde kadınlara şiddet tam 1.400 -eskisinden daha fazla- 1.400 katsayıda artmış durumda. Artı boşanmalar, artık hesabı yok. Neden böyle oldu? E siz, toplumun en kıymetli yapı taşı aile ile oynarsanız, devleti ayakta tutacak kurumları dağıtmaya çalışırsanız… Nedir o? Ordudur.
Orduyu Yok Etmeye Çalışıyorsun; Millet Sahipsiz Kalıyor
E devleti yok etmeye çalışıyorsun, orduyu yok etmeye çalışıyorsun; millet sahipsiz kalıyor. Zannediliyor ki yani orduyu, askeri tutmak çok lüks veya çok fantezi veyahut da hiç mükellef olmadığımız bir sahaya el atmaktır. Yanlış. Eğer siz askeri tutmazsanız, şurada biz bir araya gelme imkânını bulamayız. Bendeniz 1975 yılında işte yedek subay okulundayken, çok muhterem bir zat beni ziyarete geldi. Sordu “Evlat nasılsın?”. Elhamdülillah. “Nasıl burada durumlarınız iyi mi?”. Ben başladım askerliği kötülemeye. “Yok evlat” dedi “öyle deme”. Niçin, dedim. Dedi “Evladım burası olmasa ne namazımızı kılarız, ne orucumuzu tutarız, ne haccımıza gideriz, ne bağımsız bir hayat yaşayabiliriz”. Arkadaşlar dindarım diyen, şu anda ‘dinci’ deniliyor bunlara; biz bunların maalesef etkisinde kaldık. Elimize bir sopa da biz aldık askere vurmaya başladık o zaman. Ama o ikaz, benim hayatıma yön veren çok ciddi bir nasihat olmuştur ve o günden sonra anladım ki milleti ayakta tutacak güçleri mutlaka korumamız şart. Yani bu güç olmazsa, millet olmaz. Adam geliyor devlete eleştiri yapıyor. Yapabilir ama onun varlığını zedeleyecek, zahir edecek bir yorum tarzına girdiğinde devlet hayatı yok oluyor. Peki devlet kimi koruyor? Seni, beni koruyor. Olmadığı zaman bizi kim koruyacak? O yok, hiç kimse. O zaman biz, bir samandan farksız hale geliriz. Hayvanlar yer, ayaklarının altına alır, ezer. Yani böyle çöpten farkımız olmaz. Onun için bizim güçlü bir millet olmamızın esası, tekrar edeyim; güçlü bir aile. Onun için de çok mükemmel bir ana.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın Hz. Fatıma Annemizin Kabrini İlk Ziyareti
Ana çok farklı bir… Ben, anaların başı olan Peygamber (S.A.V.) Efendimizin kızı Hz. Fatıma’yı, hacca gittiğimde onun mübarek makamını ziyaretim çok farklı geçmişti.
Türkiye’den gittik, Medine’ye vardık. Dediler ki “Birazdan Ravza-i Mutahhara’yı, Peygamberi ziyaret edeceğiz”. Efendim, abdestimizi aldık, Mescid-i Nebi’ye gittik. Ben şimdi öyle ya 4 veya 5 bin km yol yaptım geldim, kâinatın efendisiyle karşılaşıyorum; yani benim Peygamberimle. Allah’ın ‘son peygamber’ dediği Muhammed Mustafa’nın kabrindeyim, O’nunla karşılaşacağım. Salat-ü selam okudum. Allah Allah… Dua okudum, Kur’an okudum. Yahu hiçbir şey bana vermediler. “Eyvah” dedim, “ya biz ne yaptık ki bizi kabul etmediler.” Ebu Bekir ile Ömer arka arkaya gelirler Ravza’da; yani Peygamber’in kabri önde, arkasında Ebu Bekir, ondan sonra Ömer gelir. Ziyareti yaptım, hemen ashab-ı suffayı dedim, peygamberimizin, burada Alevi kardeşimin söylediği.
Ben Aleviliğin Köküne İndim, Baktım ki Hakiki Müslüman Aleviymiş
Şimdi bak ben Aleviliğin köküne indim, baktım ki hakiki Müslüman Aleviymiş. Şimdi bunun gerekçelerini izah edeceğim, yani öyle atma yok. 13.000 sayfalık eser yazdım; Hz. Ali’yi yazdım, Hz. Fatıma’yı yazdım. Başta Cenab Peygamber Efendimizi 2 cilt olarak. İmam-ı Zeynel Abidin’i yazdım, Muhammed Bakir, İmam-ı Mehdi, İmam-ı Taki, İmam-ı Naki, imam-ı Caferi Sadık; yani 12 imamı yazdım, kaleme aldım. Aman yarabbim, büyük bir okyanus; burada bizim yüzmemiz, gezmemiz mümkün değil. Ve inanır mısınız Peygamber Aleyhisselam Efendimiz, veda haccından dönerken ayet-i kelime Maide Suresinin 67. ayeti iniyor, Allah peygambere emrediyor; “Ali’nin hilafetini emret, bildir, herkese anlat.” Allah Allah… Ve Gadir-i Hum denilen yere geliyorlar, Rasulullah 120.000 sahabeyi topluyor. Hz. Ali’yi alıyor yanına, kolunu tutuyor “Bu Ali’dir, benim kardeşimdir, sizin imamınızdır, halifemdir ve hidayet imamınızdır”.
Sevgili kardeşlerim, o gün son ayet iniyor “Bugün size ben dininizi tamamladım, din olarak İslam’ı seçtim, ben ondan razıyım”. Şimdi, o seçilen İslam’da son ayet böylece gelmiş oluyor. Ondan sonra bir kapı açılıyor. Bu kapı da velayet kapısıdır, İmam-ı Ali’nin kapısıdır. O kapıdan içeri girmeden, kimse İslam’ın maneviyatını alma imkânı yoktur. Neden? Bazı isimler koyuyorlar, uydurma isimler hep. İmam-ı Ali’yi bire koymayan kim olursa olsun batıldadır, yalan konuşur. Ben Sünni bir insanım ve bugüne kadar da Türkiye’de isterseniz araştırın, benim kadar eser yazan adam yok. 50 tane eserim var. Araştırdım, baktım aman yarabbi… Yahu ne hakikatler bizden gizlenmiş. Ya dinde bile politika yaptılar. Bu kadar büyük cinayet olabilir mi? Ondan sonra kalktılar “Ya Haydar Hoca Alevi oldu”. Keşke olabilsem. Hadi ben Aleviyim; Aleviysem, İmam-ı Cafer’in fıkhına uymam lazım. Bilmiyorum. Niye yalan konuşuyorsun?
Hz. Fatıma ile İlgili Hadis-i Şerifler
Şimdi onun için biz anaların anası Hz. Fatıma anamızı gelin sizlere 3-5 dakika şöyle bir anlatayım. Hz. Fatıma’yı sevmek, “Eyy Selman. Kim kızım Fatıma’yı severse, cennette benimle birlikte olur. Kim de ona düşman olursa, ateşe atılır.” Peygamber (S.A.V.) Efendimizin mübarek hadisi.
“Eyy Selman. O’na ve kocası Ali’ye, O’nun torunlarını sevenlerine zulmedenlerin vay haline”. Ali’ye, Hasan’a, Hüseyin’e ve Fatıma’ya zulmedenlerin vay haline.
“Eyy Aişe, Rasulullah’ın yanında insanların en sevimlisi kimdir, diye sorulduğunda Fatıma’dır dediği; ya erkeklerden kimdir, diye sorulduğunda kocası Ali’dir” dediği beyan ediliyor. Yani demek ki Peygamber Aleyhisselam Efendimizin nezdinde hanımlardan birinci sırada kim? Hz. Fatıma. Erkeklerden kim? Kocası İmam Ali’dir. Anlaşıldı mı?
Hureyde’den şöyle bir rivayet, bu da Hz. Aişe’den “Fatıma’dan daha faziletli olan ancak babasıydı”. Evet, Hz. Fatıma’dan daha faziletli bir insan var. Bu kim? Peygamber (S.A.V). O’nun üstünde Hz. Fatıma’nın makamını tutacak hiçbir insan yoktur.
Onun için, ben onu anlatırken buraya girdim. Geldim, Hz. Fatıma’nın Cenab-ı Paygamber Efendimiz’in ayak ucunda makamı vardır, pencere; gidenler hacca bilirler. “Geldik, yahu” dedim, “beni Peygamber kabul etmedi, ne biçim iş bu?” Hem de o zaman, paramız da yoktu yanlış anlamayın. Böyle borç harç kalktık yola. Ben bekliyorum, Peygamber’e vardık, bir şey yok. Diğerleri zaten bir şey veremez. Dedim Hz. Fatıma’nın makamına gideyim de O’na bir iltica edeyim. Arkadaşlar Allah razı olsun, öyle bir hal oldu ki, bir ana gibi beni kucakladı orada. Önce Arap askeri de yanıma geldi, 2 tane arkadaş var, aldı onları götürdü. “Sen kal burada” dedi. Araplar da orada bir Allah kulunu tutmaz, hacca gidenler bilir. Yani, hele asker, adam tutacak; hemen uzaklaştırır. Efendim, biz Hz. Fatıma anamızın misafiri olarak beni ağırladı, beni karşıladı. Önce bir gülme. Şimdi, Allah Allah… Yahu ben neredeyim, ne yapıyorum? Gülüyorum ama sıradan bir gülmek değil; böyle lak lak lak lak lak… Kendimi de tutamıyorum. Ondan sonra bir ağlamak; izahı mümkün değil. Bir feyiz, bir muhabbet, bir rayha; anlatmam hiç mümkün değil. O benimle olan 2 arkadaş benim saçlarımı kokluyor, elimi kokluyor. “Ne yapıyorsunuz?” dedim “ya!” “Ula sende başka bir koku var ya”. Anladım ki, bu koku, Fatıma anamın kokusu. O gün bugünden anamın dizinin dibinden ayrılmam. Anlaşıldı mı? Ve size de tavsiye ederim. Ona yakın olan; bilsin ki Peygambere yakındır, bilsin ki Allah’a yakındır.
Fedek’i Peygamberimiz Hz. Fatıma’ya Verdi
Burada çok daha konular var. Zaten bu kitap Hz. Fatıma’yı anlatıyor. Peygamber Aleyhisselam Efendimize bir ayet-i kelime geliyor, iniyor:
“Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver.” (İsrâ Suresi 26. Ayet) Bu ayet.
Resulullah kalkıyor, Fedek arazisini Hz. Fatıma’ya hibe ediyor. Burasını iyi dinleyin. Şimdi bazı hocaları dinliyorum, kardeşlerim ben, benim gençliğimi bilen arkadaşlarınız yani yaşlı kardeşlerim vardır; ben öyle ipe sapa gelen bir adam değildim. Nerede akşam, orada sabah koşan eden bir adamdım. Ben de şimdi halime, Allah Allah bu nasıl oldu, diyorum.
Şimdi, o gün bizi tanıyanlar, az evvel söyledim “Yahu bu Hoca Alevi oldu”. Birkaç tanesini çağırdım, “Alevi olmak nedir? Gelin bakayım buraya”. İzah edemiyorlar. Ali’yi sevmekse; Allah’ın emri, Peygamberin emri. Ya manyak mısınız? Kendi kendinize bir din uydurdunuz; Ali’nin yerine filancıyı halife yaptınız. Böyle bir şey yok. İlmen hepsi ortada. Hodri meydan, gelin tartışalım. Sevgili kardeşlerim, gördük ki hiçbir cevap veremediler; verdikleri cevaplar da ilmi değil. Uzatmayalım. Ne dedik şimdi? Fedek’i Peygamberimiz Hz. Fatıma’ya verdi. Ebu Bekir’in hilafetinde aldı Ebu Bekir. “Ben” dedi “orduyu bununla besleyeceğim savaşa giderken, iaşeyi bununla, silahı bunula temin edeceğim” ve o günden bugüne, bu konu tartışılır. Bu icraat yanlıştır. Hz. Fatıma bu icraatın karşısında durdu, ayet-i kelimeleri okudu. Artı “Bunu bana babam hayatında verdi. Bu benim gayrimenkulümdür, hiç kimse buna el dokunduramaz” demesine rağmen alındı ve en sonunda İslam’a düşmanlık yapanların eline teslim edildi. Şimdi sevgili kardeşlerim, Hz. Fatıma’nın hayatına girmeyelim, bu kadar yeter size. Anlaştık mı?
Molla Zübeyde Hanımın Nur Topu Gibi Müslüman Olduğunun İspatını Yaptım
İkinci örnek insan. Birincisi kimdi? Hz. Fatıma. İkinci örnek insan, kim olabilir sizce? Evet, ikinci örnek insan Molla Zübeyde Hanım’dır.
Hakkında birçok dedikodu yapıldı. Biz o toplumların içinden geldik. Sonra baktım ki, buna kimse el uzatmıyor, bunu sahiplenmiyor; ben elimi uzattım, onun bir nur topu gibi Müslüman olduğunun ispatını yaptım.
Soyu, peygamber soyundan İmam-ı Ali’ye, İmam-ı Hasan ve Hüseyin’e dayanır. Dolayısıyla İmam-ı Ali’nin süblünden gelme. Kim? Zübeyde anamız. Zübeyde anamızın dedesi Şeyhülislam Feytullah Efendi. Kendi sülalesinden Mevlevi, Halveti, Rufai; 5 tane mürşid-i kâmil var. Yani 5 tane büyük bir Veli var. Nereden? Zübeyde anamızın sülalesinden. Şimdi böyle bir insana, bir sürü iftira. Kendisi tekkede geceler, ibadetini yapar. Mustafa Kemal Paşa tatile gittiğinde annesini ziyaret eder, anasının dergâhında Allah’ı “Hay, Hak, Allah” diyerek zikreden insandır. Mustafa Kemal bu! Mustafa Kemal aynı zamanda hafız-ı kelamdır. Biliyor musunuz? Belki de bilmiyorsunuz. Hafızdır. Baş Kurra, o zamanın Baş Kurrası Yaşar Efendi ile oturur; o okur Mustafa Kemal dinler, Mustafa Kemal okur Hafız Yaşar Efendi dinler, yani, mukabele eder. Böyle dindar bir ailenin kurucusu ve Türkiye’yi kurtaracak insanın anası Zübeyde anamız; ikinci örnek annemiz bu. Anlaştık mı?
Molla Zübeyde Annemizin Vasiyeti
Bakınız, niye? Örnek. Şimdi, herkes kendi nefsine sorsun;
“Vefatımda teçhiz ve tekfin için kabir ile kabre götürenler, gelen misafirlere, 3. günün akşamı hafızlara, komşulara, akrabalara ve davet edilen misafirlere akşam yemeği ikram edildikten sonra Kur’an hatmedilecek, duaya müteakip hizmet edenlere 450 Türk lirası para verilecektir” vasiyetinin 1. maddesi bu. Var mı böyle bir vasiyetiniz sizin? Var mı? Zübeyde anamız bu.
“2. Vefatımda Beşiktaş’ta Yahya Efendi Dergâhında, beni oraya defnedin.” ama bunu yerine getiremediler; şu anda İzmir’de metfun, Allah gani gani rahmet eylesin. “Yahudi asıllı Hayriye Hanım’ın vefatı halinde oğluna 10 lira vereceksiniz”
3. vasiyeti. “Manevi evladım Ayşe’ye gelinlik çeyiz için 100 lira vereceksiniz”. Kim diyor bunları? Hee kim söylüyor? Molla Zübeyde Hanım diyor. “Selanik’te vefat eden kardeşim Hasan Ağa’nın oğluna 30 lira vereceksin. Yetim Abdurrahman, affedersiniz Abdülrahim’e 25 lira verilecektir. Vaktiyle hizmetimde bulunan Vasfiye adındaki hizmetçime 20 lira vereceksiniz. Arife ve oğlu Hakan’ın sünneti için 15 lira vereceksiniz”. Şehrin bir mahallinde çeşme yaptırıp hayrat ve hasenat olsun diye 475 Türk lirası ayırmıştır. Yani ben çeşme yaptırıyorum; gelen giden, abdest alan, temizlik yapmak isteyen işte bu çeşmeden su içsin, ihtiyaçlarını gidersin diye o günün şartlarında 475 lira bütçesinden vasiyetine ayırmıştır. Sevgili kardeşlerim o günün 475 lirası; yani bugünün en az bir 50-60 bin lirası. Çeşme çok rahat olur, 2 tane de olabilir.
“Her cuma günü, namazdan 1 saat evvel ezan okununcaya kadar münasip bir cami-i şerifte mukabele cüzleri okutulacak, Kur’an tilavet edilecek, hafıza 490 Türk lirası verilecektir. Oruç kefareti ve de namazdaki kusurlarım için Kurban Bayramı’nın 1. günü 5 adet kurban kesilecek, eti dağıtılacak ve yedirmek üzere 1 defaya mahsus olmak üzere 200 lira verilecektir”. Kim diyor bunları?
“Vasiyetimin yerine getirilmesi için 1.800 lira ayırdım, Osmanlı Bankası’nda muhafaza altına alındı. Bu hususta Kamil Beyefendi’ye emaneti teslim ettim. Bu vasiyetimi biri yanımda, diğeri Kamil ve Cemal Beylerde bulunmak üzere tanzim ettim”. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin mübarek validesi Molla Zübeyde Hanım. Örnek alınacak ikinci insan bu dedik. Tamam mı? Kimdir? Molla Zübeyde Hanım’dır.
Rahmetlik Anacığım Çok Faziletli Bir İnsandı
Ha üçüncü insan da benim anam; onu da tavsiye ederim. Benim rahmetlik anacığım yetim büyümüştür. Dedem Sarıkamış’ta şehit olmuştur. Yokluk içinde, çok acılar çektiler. Ama hayatını, ben şahit olduğum kadarıyla, gecenin 12sinden sabah güneş doğuncaya kadar, onun hiç uyuduğunu bilmem. Yakinen tanıyanlar çok iyi bilirler. Şöyle, parmak gibiydi, rahmetli. Oturur bir bardak çay içer, hemen kalkar. Yani bir lokma ekmek. Efendim tavukları vardı, inekleri vardı. Ama benim anacığım çok temiz bir insandı; pırıl pırıl her taraf. Mesela hiç okuma bilmezdi. Bütün meselelerimi onunla istişare ederdim, onun dediklerini yaparsam muvaffak olurdum; yapmazsam inanın ciddi yanlışlara düşerdim. Size üçüncü tavsiye de benim anamdır. Onun gibi olmanızı tavsiye ederim; çok dürüsttü, babama çok hizmet ederdi, çocuklarını yetiştirmek için elinden gelen bütün imkânları seferber ederdi. Bu salonda bulunan annelerim, kızlarım, gelinlerim; aynı duygu, düşünceyi yaşadığınıza, yaptığınıza, hayata geçirdiğinize ben gönülden şahidim. Allah hayatınızı mübarek eylesin.
Şimdi benim anama olan bağlılığım, rahmetlik anam. Annemle yanlış hatırlamıyorsam en az 7 veya 8 defa hac ve umrem oldu. Orada da enteresan hallerini yaşadım. Bir defasında veda tavafına gideceğiz “Ana” dedim ”ya sen burada bu topluluğa girersen seni… Ölürsün yani, öldürürler”, “buradan çıkamayız, sağ olarak çıkamayız”. “E ben zaten” dedi “oğlum ölmeye geldim”. Hoppala. “Yahu tamam öleceksen başka yerde öl. Nasıl taşıyacağım seni?” Biraz tabi nükte. Arkadaşlar, o veda tavafı, orası kum gibidir; hakikaten, tavafa girmek de zor, imkânsız derecesinde zor. Allah Allah… Tavafa indik, birden ondan altına bir adam geldi, annemi aldı; ben önden gidiyorum o arkadan. Ama adam en az 2 buçuk metre boyunda. Lan bakıyorum adama Arabi, Allah Allah. Soruyorum Arapça “Sen kimsin?”, “Ben Arap’ım”diyor. Şahsı hakkında da bilgi vermiyor. Tavaf bitene kadar anamı korudu. Dedim “Ya ana, ben seni bilirdim ama bu kadar da mühim bilmezdim”.
Yine bir hatıramı anlatayım. Tavaftayız annemle; gene Arap’ın bir tanesi geldi “Bu kimdir?” dedi, dedim “Annem”. Bana dedi ki “O ve sen cennetliksiniz”. Şimdi bu benim payım, benim payım belki biraz şey olur, mübalağalı olur ama anamın ki… Dedim, ya anne bak bu adam ne söylüyor. Ne, dedi. “Sen ve annen cennetliksiniz”. Baktım önümden kayboldu adam. Yani, rahmetlik anacığım çok faziletli bir insandı. Dua ederdim; babam ve annem onlara Kur’an okuyarak, Kur’an’larını ben okuyarak göndereyim, yolcu edeyim. Allah dualarımı kabul etti. Önce babamı uğurladım. Babam gibi ölmeyi vallahi de billahi de tallahi de şu anda istiyorum. O kadar mübarek bir ölüm oldu, Aman Ya Rabbim. O tebessüm etmek… Sanki muazzam bir dünya, öyle güzel bir dünya; onu yüzünden seyrediyorum. Ben tabi ağladım sevincimden. Annem de “Ne yapıyorsun?” dedi bana. “Yok anne, sevincimden ağlıyorum”, dedim. Uzatmayalım, babamı böyle gönderdim, yolcu ettik.
Anacığımı da yine aldım kucağımda Sure-i Yasin’i okuyarak O’nu da yolcu ettim. Şimdi orada inşallah buluşacağız onlarla. Hepimize ruz’i mahşer de Peygamberimizin livâ-ül hamd sancağı altında buluşmayı, Allah hepimize nasip etsin.
Bağımsız Türkiye Partisi Döneminde Kadınlar Bir Cennet Hayatı Yaşayacak
Şimdi ben, annelerime olan, anneme olan sevgimi bütün annelere yansıtıyorum, bütün hanımlara yansıtıyorum.
Ev hanımlarına 1.500 Türk lirası inşallah maaş vereceğim.
Kadınlar sosyal emeklilik statüsüne tabi olup sigortalı olacaklar, bir tek kuruş karşılık vermeyecekler; yani hepiniz sigortalı olacaksınız. Şimdi bazıları diyor işte iki çocuğunuz, üç çocuğunuz… Ne ile bakacak?
Doğum ikramiyesi 15.000 Türk lirası olacak.
Her çocuk devlet babası tarafından garanti altına alınarak 250 lira maaş verilecek.
Çalışan kadınlarımız 5.000 Türk lirası asgari ücret alacak.
Emekli olan kadınlarımız 5.000 Türk lirası maaş alacak. Kadınlar için iş bulmak zor; ama Haydar Hocamızın döneminde hangi kardeşim mezun olursa olsun, onlara mezun olduğu gün işi vermeyi söz veriyorum. Artı, kadınlar Haydar Hocanın döneminde inşallah bir cennet hayatı yaşayacak, her yerde kraliçe muamelesi göreceklerdir. Bunda kuşkunuz olmasın.
Benim Tezim Tamamen Milli Menfaatlerin Üzerine Kurulmuş Bir Tezdir
Yahu Hocam güzel de e diğer partiler niye bu senin dediğini söylemiyor, bunlar yapamaz mı? Yapamazlar. Niye yapamazlar? Bakın ben bir tez vaaz ettim, yani ortaya koydum. Bu tezin bugün dünyada; 1. Sosyalizm, 2 Kapitalizm, 3 Haydarizm; 3 tane dünyada tez var, ekonomi tezi var. Biri de benim tezimdir ve benim tezim, tamamen milli menfaatlerin üzerine kurulmuş bir tezdir.
Bizim kaynaklarımıza maalesef Türkiye’de diğer partiler sahip çıkmıyor. Bunu anlatayım mı yoksa kalsın mı? Anlatayım. Bunu anlatıp bitirelim.
Şimdi efendim, bizim aslında yeraltında tam 3 katrilyon dolarlık servetimiz var. Ben bunu dedim. Sayın Enerji Bakanı dedi, “kimin parasını kime vereceksin?” Şimdi gelin, oraya biraz bakalım. Bakalım bu para kimindir, yani o servet kime ait?
Şeyi anlatırken, İmam-ı Ali’yi, Hz. Fatıma anamızı anlatırken unuttum; inşallah Bağımsız Türkiye Partisi iktidar olduğu gün karar verecek, hukuki hak ile birlikte Ehl-i Beyt Üniversitesi’ni inşallah açacağız.
Bakınız; altın, gümüş, nadir topraklar, bakır, kurşun, boksit, çinko, fosfat, perlit, bor, toryum, manyezit, demir cevheri, manganez, taş kömürü, linyit, bitümlü şist, kovalen, kil, bentonit, feldispat, talk ve barit, kuvars, silist, selestit, pomza, perlit, barit, zeolit, trona, tuz, sodyum sülfat, kireç taşı, dolomit, alçı taşı, mermer, alunit, antimuan, asfaltit, asbest, civa, diatomit, disten, florit, grafit, kaya tuzu, kükürt, lüle taşı, sepislit, stronsiyum, toryum, uranyum, folium ve zımpara taşı. Bunlar Türkiye’de 53 adet olup batılıların yaptığı hesaba göre 53 katrilyon dolarlık bir servetimiz var.
Dünyada biz altında ikinciyiz; yani Güney Afrika altında birinci, Türkiye ikincidir dünyada. Yani bizim taşımız toprağımız altın. Artı bor madeni; dünyada birinciyiz. Dünyada çıkan borun %77’si Türkiye’den çıkıyor. Şimdi bunlar ham halinde, toprak halinde 3 katrilyon dolar. Bunları işlediğiniz zaman en az 10 misli bir katma değer sahibi olurlar, yani toprağı. Mesela bakınız, şu mikrofon kaç paradır? 500 liranın altında değil, öyle değil mi? Olsun 100 lira. Ama bunun toprağı olsa olsa 10 lira. Değil mi? Kaç misli? 1’e kaç? 50 katı. Ben 10 katı diyorum. 10 katı olsa, bizim servetimiz tam 30 katrilyon dolar.
Bu kadar servette 5.000 Türk lirası asgari ücret size düşmez mi? 1.500 lira ev hanımı maaşı düşmez mi? 1.000 lira vatandaşlık maaşı düşmez mi? 250 lira çocuk maaşı düşmez mi? Şimdi bu adamlar diyor ki, kaynak yok. Ne diyorsunuz bunlara?
Kaynak var da bak kime verdiler. Şimdi bir de bunu dinleyelim. Rio Tinto, Normandy, Eldorado Gold, Antonio Mineral, BHP Madencilik, Knauf… Bunlar Yahudi kökenli Rothschild ailesinin yönetiminde. Normandy Avusturalyalı bir şirket, Eldorado Gold Kanadalı, Antonio Mineral Kanada şiketi, Ahmet Çalık da bizim Sayın Başkanımızın hısımıyla ortak, BHP Madencilik Avusturalya, Kanuf Almanya. Şimdi, bunlara vermişler, size bir şey kalmamış.
Ne diyorsunuz buna, Haydar Hoca ne yapacak? Nasıl alacağız? Anayasaya göre kamulaştıracağız; ‘Türk milletinin yeraltındaki kaynaklar Türk milletine aittir’ hükmünü hayata geçireceğiz. Bu dediklerimi ben size Allah’ın izniyle vereceğim.
7 Haziran’da el ele verelim. Bak isterseniz 7 Haziran’da seçimi hanımlar olarak kazanırsınız. Yav 1.500 Türk lirasını bugün üniversiteyi bitiren alamıyor, iş bulamıyor. Şimdi söz veriyor musunuz bana? Kapı kapı dolaşacaksınız, ikna etmediğiniz hiçbir insan kalmayacak. Bak yemin ediyorum, vallahi de billahi de 5 dakika konuşun herkes ikna olur. Millet deli mi ki bu kadar imkânı geriye tepsin, atsın. Teper mi ya! 1.500 lira; evinde olacak, maaş alacak. Niçin bunu inkâr etsin? Ama eğer biz salondan dışarı çıktıktan sonra bu düşünceyi yayarsak; bütün hanımlar devreye girer, seçimi kazanırız ve inşallah bu maaşı alırız. Tamam mı? Şimdi bana nasıl olmasa söz verdiniz? Verdiniz mi? Hepinize teşekkür ediyorum.
Anneler günümüzü tebrik ediyorum. Allah tekrarına nasip eylesin, hayırlı günler göstersin, hayırlı zürriyetler yetiştirmemize vesile kılsın. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun.
Efendim hakikaten çok duygulandım. Çünkü ben annemle şey değildik; böyle sadece evlat-anne hukuku değil. Annemle ben kardeştim, arkadaştım; bazen gelir kavga ederdik, yani bir anımız bir anımıza şey etmezdi, tutmazdı. Fakat o beni çok, ben onu çok severdim. Hatıralarımızdan birkaç tanesini anlattım. Zaman olursa size dahasını da anlatacağım ve eğer böyle romantizm kabiliyeti olan kardeşimiz varsa dokümanları vereyim, bir güzel de roman yazın, diyorum efendim. Sağ olun var olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız