info@profdrhaydarbasenstitusu.org

19 Mayıs 2007 - Temmuz 2007 Genel Seçim Süreci Kahramanmaraş
21/11/2024 SİYASET 115

    Neler Okuyacaksınız

Sevgili arkadaşlarım Kıymetli basın Hepinize teşekkür ediyorum davetimize icabet ettiniz. Bugün bağımsızlık mücadelesinin merhum Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatıldığı 19 Mayıs 1919 günüdür. Yüce milletimize kutlu olsun. 

Milletin Bağımsızlığını Devam Ettirecek Olan Milletin Azim ve Gayretidir

Bağımsızlık mücadelesinin Samsun'a çıkışı ile başlaması; merhum Kemal Atatürk'ün vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlike altında olduğunu görmesinden kaynaklanmıştır. Onun için de Samsun'a çıktıktan hemen sonra Havza'ya gitmiş, delegasyonu toplamak üzere hazırlıklara başlamıştır. Amasya Tamimi, arkasından Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi ile beraber arkadaşları ile beraber düşündüklerini hayata geçirmişler; özetle alınan kararlar şu cümlede hülasa edilmiştir “Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir”. Peki vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikede ama bu nasıl kurtulacak? Bunun da olması için milletin azmi ve kararı kâfidir. Yani vatanın bütünlüğünü koruyacak olan, milletin bağımsızlığını devam ettirecek olan da; azim, gayrettir. Kimin? Milletin azmidir, gayretidir. 

Avrupa Birliği Bayrağını Tercih Etmek Kendi Hilâl ve Yıldızımızı İnkâr Etmek Manasına Gelir

Sevgili arkadaşlar, 19 Mayıs’ın gerekçesi; bugünün Avrupa ülkelerinin, Anadolu topraklarını, özellikle İstanbul'u işgalinden başlamıştır. Hatırlarsanız İngilizler merkezi hükümeti, onun bulunduğu yeri, İstanbul'u işgal ettiler; Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar… Onların da bugünkü devamı Avrupa Birliği ülkeleridir. Şimdi dün vatanı bölmek isteyip milletin bağımsızlığını yok etmeye çalışan irade sahibi ülkelerin bulunduğu topluluğa kayıtsız ve şartsız bütün müktesebat şartlarını yerine getirmek üzere iktidar olanların yaptığı iş; aslında egemenliği kaybetmek, vatanın bütünlüğünü yok etmek, Türk milletinin bağımsızlığını milletten mahrum etmek manasına gelir. Onun için biz Bağımsız Türkiye Partisi olarak diyoruz ki, Türk milletinin 6.000 yıllık bir tarihi vardır. Bu tarihin devam edebilmesi için Avrupa Birliği'nin bayrağı olan 12 yıldızlı bayrağı tercih etmesi, kendi hilâl ve yıldızını inkâr etmesi manasına gelir. Ve yine kendi parası yerine Avrupa Birliği'nin kabul ettiği ortak para yüreği kabul etmesi, başkent olarak Ankara değil de Brüksel’i ilan etmesi; 6.000 yıllık Türk tarihini milletle birlikte Avrupa mezarlığına defnetme manasına gelir. Buna, yüce Türk milletinin mahiyetini bilmediği için başta rıza gösterdiğini, onun için de hatırlarsanız 5 yıl evvel ‘Avrupa Birliği nedir?’ sorusuna %80 vatandaşımız “Hayırlıdır, iyidir, doğrudur” derken; bugün %90 vatandaşımız “Hayır, Türk milletine bunun hiçbir faydası yoktur” deme noktasına gelmiştir. İşin mahiyeti zaman geçtikçe anlaşılmış, Avrupa Türk milleti için bir kurtuluş kapısı değil; bilakis birçok çöküş, yok oluş formülüdür. Bunu çok rahat anlamıştır. 

Milletlerin Bağımsızlığının Devam Etmesi, Egemen Olabilmesi İçin Ekonomilerinin Güçlü Olması Gerekir

Kardeşlerim milletlerin bağımsızlığının devam etmesi, egemen olabilmesi için de ekonomilerinin güçlü olması lazım. Şu ana kadar iktidar olmuş ve iktidar olmaya namzet olan partilerin programlarına baktığımız zaman bağımsız bir program görmeniz mümkün değil. Mesela bu iktidardan evvel mevcut olan iktidarın icraatları ile bugünkü iktidarın icraatlar arasında fark görmeniz, bulmanız hiç ama hiç mümkün değildir. Hatırlarsanız 1999 seçimlerine girerken Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli “Bizim 300 ilim adamımız var, profesörümüz var. Bunlarla bir araya gelip ülkenin kalkınması hakkında programlar ihdas edeceğiz” diyerek, seçim ilanları yapmış; el ilanlarında, gazetelerde, televizyonlarda bunu deklere etmişti. Arkasından Sayın Ecevit'in riyaseti ile birlikte Yılmaz Ecevit ve zat’ı alileri üçlü bir koalisyonla iktidar oldular. Bir de baktık ki ne Anavatan Partisi'nin ne Sayın Demokratik Sol Partisi’nin ne de Sayın Milliyetçi Hareket Partisi'nin ekonomiye ait zerre kadar görüşleri olmadığını; Sayın Kemal Derviş'i Türkiye'ye davetten sonra anladık. ‘Biz’ dediler ‘aciz kaldık Türkiye'nin kurtuluşu için, mutluluğa erebilmesi için Türk halkının. Elimizde böyle zannedildiği gibi bir plandı, bir programdı yok. Sen Sayın Derviş, lütfen gel Amerika'dan; bizim için bir kurtuluş kapısı, anahtarı ol’ manasına gelen bir davetiye ile çok iyi hatırlıyorum. Geldiler efendim bir iktidar oldular, hükümet oldular. Şimdi aynı partilerin kalkıp dün esareti ‘evet’ diyen zihniyeti, bugün istiklale ‘evet’ diyecek rolüne soyundular. Kardeşim senin elinde Türk milletini bağımsız yapacak, Türk istiklâlini ilelebet devam ettirecek hangi programın var, hangi tezin var? Söyler misin bana? Böyle bir tezin var mı senin? 

Seçimlerde Hep Türk Seçmeni Bir Oyunla İki Kutba Ayrılmakta, Şu Parti Bu Parti Diye O Partilere Mahkûm Edilmektedir

Hadi şimdi sevgili arkadaşlar, hatırlarsanız 23 Nisan gününden sonra Türkiye'de bir alabora, toz duman olarak birden havalar karıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimi bahanesiyle okullarda veya bir okulda 8-9 tane öğrenci ilahi okumuşlar. Elbiseleri mütesettir olduğu için de basın yaygarayı bastı ‘Vay lâiklik elden gidiyor, Cumhuriyet yıkılıyor”. Hatırlıyorsunuz. Şimdi sevgili arkadaşlar, bu tezgâhı kuranların kastı; bu bir Hacivat Karagöz oyunu. Hacivat Karagöz, biliyorsunuz tek elden idare edilen oyundur. Şimdi 23 Nisan'da oyunu sergileyen ile onun aleyhinde veya lehinde konuşanların tamamı; bir eldir, bir ağızdır. Bir düğmeye basılıyor; bir de bakıyorsunuz devreye giriliyor. Kim? Lehte olanlar, aleyhte olanlar. Neymiş? 
Sayın İktidar, bilhassa Tayyip Bey'in icraatı dönemindeki hükümet başkanlığı irticayı hortlatacak faaliyetlerde bulunmuş, çocuklarımıza okullarda Kur'an öğretmiş. Öyle bir hava sergileniyor. İlahiler öğretmiş. Bunun için de 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda çocuklarımız iptidai halleri ile beraber okullarda ilahiler okumaya başlamış. Bu, propaganda ediliyor. Tabii vatandaşın oynanan oyunlardan haberi olmadığı için “Helal olsun be, bu adamlar demek dine bu kadar değer veriyorlar, biz bunu göremiyoruz”. Bu mesajı vatandaşa vermek; işte gazetelerin muhalefetinin temelindeki espri bu.
Hâlbuki bu iktidar ne yaptı biliyor musunuz? Kur'an-ı Kerim okumayı, 15 yaş altındaki çocuklarımıza yasak etmiştir. Daha evvelki hatırlarsanız iktidarlar dönemi vardı, bilhassa Türkiye'de sol iktidarların hâkim olduğu. Ben ismini söylemeyeceğim, siz iyi bilirsiniz; Kur'an-ı Kerim okumanın yasak olduğu dönemlerde jandarmalar gelir, okunan yerleri basar diye nöbetçiler konurdu. Öyle dönemden, böyle bir döneme geçildi. Allah Allah… Hâlbuki o dönemde bile Kur'an okunması hukuken yasak edilmemiştir. Şimdi Sayın İktidarın icraatı ile beraber çıkardığı kanun; ‘6 aydan 2 yıla kadar hapsine, mahkûmiyetine maruz kalır’ ibaresiyle kanun çıkardılar. Ne? Efendim, 15 yaş altı çocuklar Kur'an okursa onun velisi ve de okutan, yani ona yer tahsis eden kimse o; ya velidir ya arkadaşıdır veyahut da okutan öğretmendir, hocadır vesair. Bu ilk defa Türk tarihine böyle bir tecziye yani cezalandırma gelmiştir. Ne için? Kur'an okuttuğu için. Ama vatandaşımız bu gerçekleri bilmiyor. 
2. Yetmiyor. Bu insanlar kalktılar şu andaki iktidar, çocuğunuz doğduğu zaman nüfus kâğıdını almaya gittiğinizde size sormaya gerek olmadan nüfus memuru ‘Dini İslam'dır’ hanesi vardı, hatırlarsanız; o şimdi kalktı.
Ben Trabzon Lisesi’nde arkadaşlar, 7 öğretim yılı öğretmenlik yaptım. Trabzon Lisesi’nin alt katında 100 metrekarelik bir mescidimiz vardı. Bu iktidar döneminde bu mescid kapatılmış.
Ülkede bu kadar bol Hristiyan mı var ki, siz bu millete 40.000 tane kilise açıyorsunuz? Milletin şu anda 50.000 tane kuyudatlı, açık camisi vardır. Kadro yetersizliğinden 70.000’i 50.000’e indirdiler ve kilise sayısını 40.000’e çıkardılar. Ondan sonra kalkıyorlar 23 Nisan’da bir tiyatro oynuyorlar. Bu tiyatroda çocuklar figüran. Ee Neymiş? Okullarda ilahi okutuluyor, Kur'an… Hadi oradan be. Sen kim, ilahi kim, Kur’an kim? Bunlar tiyatro, bunlar oyun. Yüce milletimizi oyuna getirip yine hatırlarsanız mağduriyet pozisyonlarına yatırmak. Aa baksana asker buna ne yaptı? Bir tane muhtıra verdi. Ne muhtırası? Askerin internet sayfasına bir yazı düşmüş. Bu yazı… Kardeşim muhtıranın bir muhatabı olur. İn misin cin misin? Kime yazılmıştır? Bu yazı ortada yok. Vay asker buna karşı. Bunlar 1 hafta sonra hatırlarsanız Sayın Başbakan’ın konutunda, Boğaz’daki konutunda, işyerinde Sayın Genelkurmay Başkanımız 2 saat 15 dakika bir arada kalarak; Türkiye'nin meselelerini mütalaa, müzakere ettiler. Sarma dolması gibi oldular. Şimdi sen 2 saat 15 dakika kabul etmediğin, düşüncesini reddettiğin bir insanla bir arada kalabilir misin? Demek isterim ki sevgili arkadaşlar, bütün bunların hepsi; iktidarı mağdur pozisyonunda gösterip ve Türkiye'yi de kutuplara ayırarak seçime bu mantıkta, bu havada sokmaktır. Hatırlarsanız Cumhuriyet Mitingleri yapılıyor. Ben Tandoğan Mitingini seyrediyorum. Gazetecilerden bir tanesi, ki şu anda bir televizyonu da var bu arkadaşımızın, ilan ediyor, diyor ki “Buraya gelen Türk vatandaşları Cumhuriyet Halk Partisi’ne, şu partiye oylarını versinler; gelmeyenler de Ak Partisi’ne versinler”. Hayda, şu işe bak. Haaa, Cumhuriyet Mitinglerinin mantığı kavranmıştır. Gerek İstanbul'da, gerek Ankara'da, gerek İzmir'de yapılan mitinglerin mantığı; Türk seçmenini, yine geçmişte olduğu gibi bir oyunla iki kutba ayırmak, şu parti bu parti diye o partilere mahkûm etmektir.

Beklenilen Hareket de Işık da Bağımsız Türkiye Partisi’dir

Arkadaşlar bu nereye kadar gidecek? Bu ülke bu haliyle ne kadar ayakta durabilir? 500 milyara baliğ olan, iç ve dış borç toplamımız var. Yıllık faiz giderimiz 135 katrilyon, Türkiye’nin vergilerden aldığı gelir 120 katrilyon; yani biz aldıklarımıza verdiğimiz faizi, topladığımız vergilerle veremiyoruz. Peki bu vatandaşın işçisine, memuruna, emeklisine, çiftçisine, orman kesimine, hayvancısına, sanayicisine, gazetecisine, basınına ne verecek bunlar? Bir şey vermesi mümkün değil. O bakımdan bunlardan bir şey beklememiz bir hayaldir, bir vehimdir.  Sadece bunlardan mı? Şimdi işte şu parti çok güçlüdür, şununla beraber ittifak etmiştir, binaenaleyh bunda olalım. 
Sevgili arkadaşlar, kıymetli basın. Tamam, güzel de hadi bunu attık; koyduk çuvala, indirdik denizin dibine. Peki bunun yerine gelecek olan partilerimiztden hangisinin projesi, planı, programı var? İktisadi görüşü var? Allah aşkına söyler misiniz? “Şu partinin var” diyebilir misiniz? Milliyetçi Hareket Partisi devr-i saadetlerinde tütün yasası çıkmadı mı? Şeker yasası çıkmadı mı? Tahkim çıkmadı mı? Tahdit çıkmadı mı? Apo'nun idam fermanı sümen ardı edilmedi mi? Sen neyin milliyetçisisin ya. Sen ‘M’ harfini kaybettin. Sen Hareket Partisisin.  Bağımsız Türkiye'yi müdafaa eden partidir milliyetçi. Bağımsız Türkiye Partisidir O. Sen o imkânı kaybettin, o şansı kaybettin. Sevgili arkadaşlar demek isterim ki, Hareket Partisi değildir bu; yani beklenilen hareket, Hareket Partisi değildir. Beklenilen ışık, Hareket Partisi'nin ışığı değildir; Bağımsız Türkiye Partisi'nin ışığıdır. Niye? Bağımsız Türkiye Partisi gerçek bağımsızlıktan bahsediyor. Bir ülkenin bağımsız olabilmesi için -eserlerimi verin lütfen- bir ülkenin bağımsız olabilmesi için, ülkenin ekonomisinin bağımsız olması şarttır. 

“Bir Ülkenin Bağımsız Olabilmesi İçin, Ekonomisinin Bağımsız Olması Şarttır” 

Bak ben hazırlıklı geliyorum sayın basın, beni iyi dinleyin. Ben bu işi bilen bir insanım ve rakip de kabul etmiyorum. Ben 1998 yılında Kaliforniya’da ilim adamlarına verdiğim konferansta ilk defa bunu, yani şu tezi özet halinde takdim ettiğimde; ellerini, parmaklarını ısırdılar “Sizi tebrik ediyoruz”. Çünkü bu tez, tüketim eksenli analiz mantığına oturan bir ekonomi modelidir ve dünyada ilk defa bu da bir Türk ilim adamına, Haydar Hoca’ya nasip olmuştur. Sevgili arkadaşlar, Haydar Hoca’ya nasip oldu da bunu havadan biz bulmadık, yerden de kendimiz çıkarmadık. Bu Türk milletinin örfünde vardır, âdetinde vardır, kültüründe vardır, medeniyetindedir. Medeniyetinin kendisidir bu tez, ekonomi tezi. Binaenaleyh demek istiyorum ki, biz Türkiye'nin bütün ihtiyaçlarına cevap verecek bir tezle geliyoruz ve ben bunun kitabını yazdım. Tamam güzel de baba, bu tezi sen nasıl uygulayacaksın? -Lütfen onu da ver bana- Onu şu devlet anlayışıyla; sosyal devlet, milli devlet anlayışıyla. Global güçlerin hâkim olduğu dünyada, Türk vatandaşına kimse bir lokma ekmek vermez. Bak bugün senin yeraltı kaynakların elinden gitti, haberin yok. Bu iktidar, bunu vermiştir. Altının gitti, borun gitti, toryumun gitti, uranyumun gitti, petrolün gitti, doğalgazın gitti. Hiç birimizin haberi yok. Muhalefet neye muhalefet? Cumhuriyet Halk Partisi şimdi salkım saçak kendisini takdim ediyor. Yahu sen mecliste neyin muhalefetini yaptın? Kadınlar hamamında yapılan dedikoduları ortaya koydun. Şu dediklerimin hangisini duydunuz Allah aşkına Sayın Baykal'ın ağzından? “Sen eyy iktidar, ne yapıyorsun? Vatanı satıyorsun, milleti bölüyorsun” dediğini duydunuz mu? Ha? Niye? Hiçbir yerden haberi yok ki, magazin siyaseti yapıyor. Gazeteciler gelsin, çeksin, gitsinler; aa Baykal şunu dedi, poz verdi. Onun için diyorum ki ben, yüce milletim Sayın Baykal’ı evine, partisini yazsın güzel süs kabağı vardır, biz de ona su kabağı derler (burada ne diyorlar?) he süs kabağı; bunu yazalım ismini herkes duvara assın, gelsin baksın ona. Partimizdir, demokrasinin gereğidir; ama bu realitede şu milletin gözüne üfleyecek, derdine çare olacak, karnını doyuracak, sırtını giydirecek yeminle konuşuyorum hiçbir program ve projesi yok. Bütün partiler bendenizin programlarını alıyorlar. Genç Parti’si, Cumhuriyet Halk Parti’si iktidar partisi, hepsi. Ama işin özü, ruhu bende olduğu için; tez bana ait olduğu için uygulamaları mümkün değil.

Bağımsız Türkiye Partisi Cihan Devleti Olma İdealinin, Bu Formülün, Bu Projenin, Bu Tezin Adıdır 

Şimdi ben öğretmenlik mesleğinden geliyorum. Şu anda da Bakü Devlet Üniversitesi’nde 14 yıldan beri öğretim görevlisiyim. Arkadaşlar, çocukların imtihan halini çok iyi bilirim. Şimdi önünde oturan çocuğun kâğıdına böyle bakar, harfiyen onu yazar. Ama öğretmen bilir ki, bu çocuk da öyle bir şey yok yani istikbal falan yok. Allah Allah… Eski numara ile konuşuyorum, not numarasıyla; önündeki çocuk da 10 numara almış, kendisi de 10 numara almış kâğıda baktığından. Şimdi öğretmen taaccüp ediyor “Ya bu çocuk nasıl bu 10 numarayı alır”, “Oğlum kalk bakalım”. Kopyacıya sorar, kalk. Birinci soruyu sorar ‘ı ıhh’  filan, yok bir şey ki. Şimdi dikkat ederseniz Baykal'ın hali de ehe ehehemm (Prof. Dr. Haydar Baş Hoca taklit yapıyor), kopya çekiyor. Kopyayla ülke idare edilmez sevgili arkadaşlar. 
Demek isterim ki, gelin bu defaya mahsus olmak üzere milletimize şu ülkenin kalkınma formüllerini elinde bulunduran ve bunu ortaya koyan parti ile beraber olalım. Türkiye'nin bu makûs kaderine son verelim. Nedir ya? Açlık bu milletin kaderi olamaz, bölünmek bu milletin kaderi olamaz. Büyük bir ihanettir bu. Samimi olarak konuşuyorum. Bu milletin kaderi, cihan devleti olmaktır. Bizim geçmişimiz öyle değil mi? Şimdi ben buna cihan devleti değil, kâinat devleti diyorum. Çünkü adam hücresini yapmış, taa feza boşluklarına kadar gitmiş, oralara hâkim olmuş. Ay’ına, Merih'ine, şuna buna hâkim olmuş. Sen burada da bu işi yapamazsın. Yaaaa! Öyle büyük bir azmin, idealin olacak ki; o dünyaları da kuşatacaksın. İşte Bağımsız Türkiye Partisi bu idealin, bu formülün, bu projenin, bu tezin adıdır sevgili arkadaşlar. Biz bunu yapacağız, hiç kimsenin kuşkusu olmasın. 

“Güneydoğudaki İkiliği Kaldıracağım!”

Bak, bendeniz Türk vatandaşına 2.000 Türk lirası asgari ücret dediğim zaman, “Nereden bulacak?” dediler. Hesap bilmez. Burada beyin yerine et saklarsan, sen bunu yapamazsın. Sevgili arkadaşlar bakınız taahhütnamem var. Ne diyorum, her Türk vatandaşına kadın olsun, erkek olsun; her ay 500 Türk lirası maaş verecek devlet, buna mecburdur devlet. Niye? Sen nasıl devletsin yahu? Askere alacaksın, vergi alacaksın, işine geldi süreceksin, at edip bineceksin, eşek edip süreceksin; ondan sonra ona hizmete geldi mi işte “Ben bunu yapamam”. Neyin devletisin sen? Biz bununla, bölünmekte olan ülkeyi muhterem arkadaşlar; birliğe, beraberliğe, dirliğe kavuşturacağız. 
Güneydoğudaki ikiliği kaldıracağım, yeminle size vadediyorum burada. Nasıl mı? Şimdi soruyorum size; ben Güneydoğulu kardeşime, anasına, babasına, kardeşine, gelinine, kızına her ay 500 Türk lirası Büyük Türk Devleti tarafından maaş veriyorum. O ana, o kardeş, o evlat dağa çıkan çocuğuna “Oğlum yediğin kaba tükürme, Allah belanı verir” demez mi Allah aşkına? Söyler misiniz bana? Yok efendim biz işte şu kanunu çıkartıyoruz ‘pişmanlık yasası’… Ne pişmanlık yasası ya? Adamın karnı aç. Pişmanlık. Geliyor şehirde duruyor 3 gün, 5 gün; yine eski hadise, hadi gene dağa. Önüne geçmenin formülü; herkesin karnını doyurmaktan geçer, eşit paylaşımdan geçer. Allah'a reva mı ya bir tanesi günde trilyonları kazanıyor; bir tanesi 1 liraya talim ediyor. Ben Trabzonluyum, orada oturuyorum. Benim evimin karşısında konutlar yapılıyor. Yeminle konuşuyorum, hep Güneydoğulu fakir kardeşim geliyor. Vicdan ehli olan buna asla müsaade edemez. Onun kaderi değildir sürünmek. Var mısınız buna son verelim sevgili arkadaşlar? Var mısınız? 
Ben burada basın toplantısı yapmıyorum; Allah için konuşuyorum. Bu millet her hizmete layıktır. Bu milleti bölenler vallahi de kalleştir billahi de kalleştir. Buna son vermeye var mısınız? Ne diyor Barzani? Ben petrol maaşı vereceğim. Utanmıyor musun ey siyasetçi? Utanmıyor musun? Senin elindeki arkadaşını alıyor, dostunu alıyor, kardeşine alıyor. Ben onunla beraber, o Güneydoğu ile beraber Çanakkale’de el eleydim, omuz omuzaydım. Öyle değil mi? Namazı kıldık, onunla hep beraber şehit olduk. 250 bin şüheda oradan, Karadeniz'den, Maraş'tan, Anadolu'dan çıkmıştır. Şimdi ne hakla beraber bu milleti kim bölebilir ki sevgili arkadaşlar? Bunun formülü işte önce devlet olarak sahip, yani siyaset sahip çıkacak buna. Ve o insan Demokratik Laik Türkiye Cumhuriyeti Hukuk Devleti’nin ilelebet devam etmesi için, yeminle konuşuyorum, senin elinde en güçlü silah olacak. Daha o devletine başkaldırabilir mi, gelin burasını bölelim diyebilir mi? Nasıl bir mantık ki, nasıl bir anlayış ki Avrupa Birliği'ne beyefendi girecek. Ya ben şaşırıyorum. Eee… “Türkiye 8 ayrı bölgeye ayrılması lazımmış, 36 tane etnik güç varmış, kurum varmış affedersiniz kitle varmış bunlara göre memleketi bölmek lazım.” Hay senin dilini eşek arısı soksun. Nasıl münevversin sen? Müştereklerden hareket ederek, milleti bir araya getirerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ilelebet muhafaza ve müdafaa ederek, bir anlayışı, bir bilek bir yürek anlayışını ortaya getirerek bu tesanüdü sağlaman gerekirken; bunu yapmıyorsun. 

BTP İktidarında Tarım Ürünlerinin Fiyatını İlgili Kooperatifin Üreticileri Belirleyecek 

Konuşacaklarım çok şeyim var arkadaşlar, ben hazırlıklı geliyorum. Ben kadromla geliyorum. Yeminle konuşuyorum benim kadrom gibi kadro, tezim gibi tez yok. 
Şimdi burası tarım bölgesi. Milletimiz mağdur vaziyette; ektiğini biçemiyor, biçtiğini satamıyor. Ne yapacaksınız? Bağımsız Türkiye Partisi olarak biz Allah nasip ederse henüz daha tohumunu toprağa atmadan o kardeşime %50 avans vereceğim. Yanlış anlamayın, fiyatını da siyaset belirlemeyecek; ilgili kooperatif müstahsilin kendisi belirleyecek. Ben Karadenizliyim, fındıktan misal vereceğim 7,5 lira, bir yıl evvel Fisko Birlik fındığı satın alıyor; şu iktidar döneminde fındık 2,5 liraya düşüyor. “Toprak Mahsulleri Ofisi alsın bunu” diyor ve 2,5 liraya, lan tüccar da 4 liraya, arada 150 kuruşu cebine atıyor; Toprak Mahsulleri Ofisine satıyor, devrediyor. Bu oyuna kim dur diyecek sevgili arkadaşlar? 
Efendim, 1 kilo çay 6,5 lira. Yahu bizim Trabzon'da 1 kilo, ineğin yediği ot 8 lira. Senin yetiştirdiğin çay, bir kilo ot almıyor. Nasıl bir siyaset bu, nasıl anlayış bu? Buna son vereceğiz. Allah kısmet ederse buradan deklare ediyorum kamuoyuna; 10 Türk lirası fındık ve inşallah 150 kuruş kısmet olursa çaydır. Yani şimdi aşağı yukarı 60 kuruşa falan alıyorlar, biz onu 150 kuruşa çıkartacağız. Hiç kimse tereddüt etmesin.  Taahhütlerimle geliyorum. Hukukçu arkadaşlarım bilirler. Bakın ben her anneme, ev hanımına, vatandaşıma 500 Türk lirası vereceğim. Palavra atmıyorum, bu bir senettir. Yarın Haydar Hoca iktidar olduğunda yapmazsam, mahkemeye intikal ederek ömür boyu tazminat davası açar ve bunu benden tahsil edersin. Hukukçu varsa içinizde sorun. Ben hukukçularla hazırladım bunu. 

BTP İktidarında Yerel Basın Desteklenecektir

Ben bu işi biliyorum arkadaşlar, gelin lütfen el ele verelim. Bu kartel medyasının soyunduğu oyuna soyunmayalım. Ne yaptı bu adamlar? Bak bize tek satır veriyorlar mı? Benim iktisadi görüşüm bugün dünya literatürüne geçmiştir. Haberiniz var mı bundan? Ha, Allah aşkına, hiç kimsenin haberi var mı? Yok. Sizde kabahat yok ki. Ama öyle bir medya var Türkiye’deki, o ülkeyi bir adım ileriye taşıyacak olanın önünü ne yapalım da keselim? 
Şimdi buna da bizim iktidarımız döneminde, size o kadar mükemmel hizmetler getireceğim ki sevgili arkadaşlarım “Acaba biz cennette miyiz?” deyip hayretle karşılayacaksınız. Ne demek yahu; basın milletin aynası, milleti yansıtacak. Eee? Onu yükseltmek ve ona hizmet etmekle görevli olan siyaset, onu kendi vadisine kanalize etmek için; istediği şeyleri koyacak, tepkiyi koyacak, tehdidi koyacak. Böyle bir şey yok. Bizim dönemimizde hizmet edebilmeniz için gerek kullandığınız teknik malzemeniz, araçlarınız, gereçleriniz devletin Allah kısmet ederse yardımı ile beraber hayata geçecektir. Hele televizyonların uyduya çıkma gibi bir derdi olmayacak. Uydu kiralanacak, devlet parasını verecek ve o mahalli televizyonların uydu yayını ile beraber bütün dünyaya Türk halkının sesini duyuracaktır. Ben buna varım sevgili basın kardeşlerim, basınla uğraşan arkadaşlarım. Siz var mısınız? Varsınız değil mi? Hiç çekinmeyin ya korkmayın, çekinmeyin. 
Evet, hepinizi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.
Sorularınıza hazırım buyurun. 

Bu Düşüncenin İktidar Olmasını ‘Evet’ Diyen Hangi Parti Olursa Olsun; Sağından, Solundan Ben Buna Varım

Şimdi efendim, ittifak konusunda ben bu düşüncenin iktidar olması, en kısa zamanda olmasını istiyorum. Yani gidelim de şunu yapalım, bunu yapalım, onun için ittifak edelim düşüncesine karşıyım. Ama bu düşüncenin iktidar olmasını ‘Evet’ diyen hangi parti olursa olsun; sağından, solundan ben buna varım. Yoksa bir arkadaşımızın, 3-5 kardeşimizin meclise girmesinin bir manası yok. 

Milli Ekonomi Modeli Tezini Her Ülkeye Uygulayabilirsiniz 

Yani şu düşüncenin bakınız bendeniz takriben 1 ay evvel Avrupa Kongresi’ni yaptım. Avrupa'dan 100'ün üzerinde bilim adamı buna katıldı. Hatırlarsanız ilk defa Türkiye'de biz bu kongreyi yaptık. Bu kongreye Türkiye'de yüzlerce bilim adamı katıldı. Daha sonra Bakü'de gerek Türk dünyasının, gerek Rus Federasyon’un sahip olduğu ülkeler, bilim adamları katıldılar. Bunu didik didik ettik. İnanır mısınız şu anda Avrupa'dan bana teklif geliyor, çeşitli ülkelerden. Ve ülkeler adına katılan iktisatçı arkadaşlarımız, ilim adamı arkadaşlarımız var. Lütfen biz dertlerimizi ortaya koyalım, siz de… 
Şu anda bu kitabın, bu eserin matematik formülünü Rus Lebedev ile Gavriletz hazırlıyor. Önümüzdeki bir ay içerisinde inşallah tamamlayacaklar. Bunun manası şudur; bu eseri, bu tezi her ülkeye uygulayabilirsiniz. O formüllerle beraber her ülkeye uygulayabilirsiniz. Şimdi ben böyle bir hazırlığı İstemem mi? Bakınız bundan bugün Rusya istifade etti.  Lisiçkin denilen bir profesör (Prof. Dr. Vladimir Lisiçkin Aleksandroviç / Rusya Parlamentosu Duma İhtisas Konseyi Başkanı), akademi profesörü arkadaşım şu anda bunun bir derneği kuruldu Ekonomi İktisat Derneği kuruldu. Milli ekonomi Modeli uygulanmaya başladı. Ev hanımları ilk defa Rusya'da maaş almaya başladı. Ben üzüldüm. Ben isterdim ki ilk defa ben bunu Türkiye’mde uygulayayım ve hanımefendilere, benim kardeşlerime ben bu maaşı ikram edeyim, ben vereyim. Hiç kimse tereddüt etmesin arkadaşlar, ben bu işi yaparım. 
Bakın size bir formül söyleyeyim. Ben ekonomiyi çok iyi biliyorum. Rakip de kabul etmiyorum. Yanlış anlamayın; böbürlü, büyük burunlu olduğum için değil. İlim adamı olarak herkesin elini öperim ama bildiğim şeyde de asla geriye durmam. Bak dedim, 100’lerce ilim adamı. Avrupa Kongresi’nde Hollandalı bilim adamı, hanımefendi diyor ki profesör doktor “Sayın Baş’ın ilk kongrede söylediği Avrupa Birliği 15 yıl içinde çökecektir, sözünü siyasi bir söylem olarak zannettik. Ama Sayın Baş'ın eserini okuduktan sonra anladım ki, sözlerinin İktisadi ve siyasi sebepleri var. Onun için acilen Avrupa Birliği bir komisyon oluşturmalı ve Baş’ın bu eserini tetkik etmelidir. Etmezse onun için hayat memat meselesidir, mutlaka bunu yerine getirmesi lazımdır”.
Şimdi sevgili arkadaşlar, biz bu işi biliyoruz. Yani ben bu işi yaparım. Ben Türk vatandaşının her birine verdiğim maaş 18 yaş üstü, yılda 300 katrilyon ediyor. Batıdan benim kadar ödül alan, hiçbir şeyine de ben tenezzül etmedim, bir insan yoktur Türkiye'de. Altın madalyalar şunlar bunlar, her görüşüme adamlar vermiştir. Binaenaleyh biz bu ülkeyi kalkındırırız. Benim şaştığım husus şu, Türk medyası ne kadar mahir ki bu kadar bizi gizleyebiliyor. Buna hela olsun. Bunu yıpratmaya var mısınız arkadaşlar? 
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir